“Sosyal Sorunlar Gündemi – Gençlik, Grevler ve Sosyal Medya Etkileri”

Z kuşağı Erdoğan için en büyük tehdit

DİNDAR NESİL UMDU!İngiliz The Economist dergisi, Türkiye’de gençliğin siyasal ve toplumsal eğilimlerine dair analiz yayımladı. Dergi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘dindar nesil’ söylemlerinin, Z kuşağında karşılık bulmadığını savundu. Haberde, “Erdoğan her zaman dindar bir gençlik yetiştirmeyi ummuştu” denilerek şu ifadelere yer verildi:

‘ETKİSİ SINIRLI KALIYOR’

“Türkiye’nin Z kuşağı, ülkenin güçlü adamının beklediğinden hem daha az dindar hem de onun iktidarına yönelik en büyük tehdit olabilir.” Haberde, Erdoğan’ın gençlerle bağ kurmakta zorlandığı ve söylemlerin genç seçmende karşılık bulmadığı belirtildi. Sosyal medyada iktidarın etkisinin sınırlı kaldığı vurgulandı.

‘GENÇLER SORGULUYOR’

Dergi, Konda’nın 2024’te yayımladığı “Yaşam Tarzı” araştırmasına da değindi. Buna göre kendine “dindar muhafazakar” diyenlerin oranı 2008’de yüzde 32 iken, 2024’te yüzde 24’e düştü. 90’ların sonu ile 2010’ların başında doğan gençlerin, siyasette “körü körüne bağlılık değil sorgulayan yaklaşım benimsediği” belirtildi.

Source: Haber Merkezi


Marmaray olayı sonrası Vali Gül”den dikkat çeken paylaşım: “Devlet sosyal medyadan yönetilmez

Marmaray “da yanında iki çocuğu olan babanın uğradığı şiddet Türkiye”nin gündemine oturdu. Saldırganlardan biri tutuklandı, diğeri ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Şiddet anının görüntüleri sosyal medyada yayılınca saldırganlar adeta linç edildi ve özel bilgileri ifşa edildi. Sonrasında ise Marmaray”da yaşananları videoya alan bir gazeteci yaşananları kendi gözünden anlattı, konu bambaşka bir noktaya geldi. Bir günde değişen sosyal medya yargılarına İstanbul Valisi Davut Gül “den tepki geldi. “SUÇ İŞLEYENE CEZAYI DEVLET VERİR” Vali Gül, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, İstanbul”un yaklaşık 16 milyon nüfusuyla Birleşmiş Milletler”e üye 130″dan fazla ülkeden daha büyük bir metropol olduğunu belirtti. Böylesine büyük ve hareketli bir şehirde zaman zaman münferit suçların yaşanabileceğini ifade eden Gül, önemli olanın, bu suçların önlenmesine yönelik koruyucu ve önleyici tedbirlerin alınması ve bir olay yaşandığında ilgili kurumların derhal harekete geçerek gerekeni yapması olduğunu vurguladı. Gül, sosyal medyaya yansıyan ya da yansımamış olsun hemşehrilerin huzurunu bozan herkese karşı güvenlik birimlerinin 7 gün 24 saat kesintisiz görev başında olduğunu aktararak, şunları kaydetti: “Her suçu sosyal medyada teşhir etmek, kişileri açıkça hedef göstermek ve linç kültürünü körüklemek, kamu düzenini zedeler, toplum vicdanını yaralar ve aynı zamanda hukuki ve vicdani sorumluluk doğurur. Suç işleyene cezayı devlet verir. Adaletin yeri sosyal medya değil, mahkeme salonlarıdır. Devlet sosyal medyadan yönetilmez. Güvenlik, adalet ve kamu düzeni, kişisel tepkilerle değil, anayasal kurumlar eliyle sağlanır. Toplumsal huzuru korumak hepimizin ortak görevidir. Sağduyu, sorumluluk ve hukuk devleti bilinciyle hareket etmek zorundayız.” https://x.com/gul_davut/status/1929267193809977709

Source: Sinem Eryılmaz


İstanbul Valisi Gül”den, sosyal medya uyarısı: Suç işleyene cezayı devlet verir

Vali Gül, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, İstanbul”un yaklaşık 16 milyon nüfusuyla Birleşmiş Milletler”e üye 130″dan fazla ülkeden daha büyük bir metropol olduğunu belirtti.Böylesine büyük ve hareketli bir şehirde zaman zaman münferit suçların yaşanabileceğini ifade eden Gül, önemli olanın, bu suçların önlenmesine yönelik koruyucu ve önleyici tedbirlerin alınması ve bir olay yaşandığında ilgili kurumların derhal harekete geçerek gerekeni yapması olduğunu vurguladı.Gül, sosyal medyaya yansıyan ya da yansımamış olsun hemşehrilerin huzurunu bozan herkese karşı güvenlik birimlerinin 7 gün 24 saat kesintisiz görev başında olduğunu aktararak, şunları kaydetti:”Her suçu sosyal medyada teşhir etmek, kişileri açıkça hedef göstermek ve linç kültürünü körüklemek, kamu düzenini zedeler, toplum vicdanını yaralar ve aynı zamanda hukuki ve vicdani sorumluluk doğurur. Suç işleyene cezayı devlet verir. Adaletin yeri sosyal medya değil, mahkeme salonlarıdır. Devlet sosyal medyadan yönetilmez. Güvenlik, adalet ve kamu düzeni, kişisel tepkilerle değil, anayasal kurumlar eliyle sağlanır. Toplumsal huzuru korumak hepimizin ortak görevidir. Sağduyu, sorumluluk ve hukuk devleti bilinciyle hareket etmek zorundayız.”

Source: Www.star.com.tr


Sokakta çöp kavgasına tutuştular! “Grev kırıcı” Tugay”a DİSK”li başkandan tepki: Ekmeğimizin peşindeyiz

İzmir Büyükşehir Belediyesi ile DİSK Genel-İş arasında 23 bin çalışanı ilgilendiren toplu iş sözleşmesi görüşmeleri tıkanınca İZELMAN, İZENERJİ ve Egeşehir”de çalışan binlerce işçi 29 Mayıs günü greve gitti.Başta ulaşım olmak üzere birçok hizmet durma noktasına geldi. Çöplerin toplanmaması nedeniyle özellikle Alsancak, Kıbrıs Şehitleri Caddesi ve Kordon”da çöp dağları oluştu.Yerli ve yabancı turistlerin gezip vakit geçirdiği bölgelerde biriken çöpler ve çevreye yayılan kötü koku hem esnafı hem de bölgede yaşayan vatandaşları rahatsız etmeye başladı.BAŞKAN TUGAY”DAN SENDİKAYA TEPKİİzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, akşam satlerinde sosyal medya platformu X”ten yaptığı paylaşımda ilgili sendika yöneticilerine tepki gösterdi. Başkan Tugay paylaşımında şu ifadeleri kullandı:”DİKS Genel İş Sendikası İzmir”de mantıklı hiçbir açıklaması olmayan bir grev sürecini, insanlarımızın günlük hayatını alt üst etme ve sağlıklarını bozmayı da göze alarak devam ettirme çabası içindedir” BAŞKAN TUGAY, VATANDAŞLARDAN DESTEK İSTEDİTugay, “Grev öyle ya da böyle son bulacaktır. Dayatmalarla değil hukukla, siyasi ve idari sorumluluğumuzla İzmir adına gerekeni yapacağız. Bu süreç içinde şehrimize ve insanlarımıza sahip çıkmak adına, grev sonlanana kadar sizlerden dayanışma ve destek bekliyoruz. Hep birlikte çevremizi temiz tutalım, duraklarda bekleyen hemşehrilemizle araçlarımızı paylaşmaya çalışalım” dedi.GREV KIRICI CEMİL TUGAYİzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, gece vakti Alsancak Kordon”da grevde olmayan işçilerle birlikte çöp toplamaya kalktı. Tugay, bir süre sonra yanlarına gelen DİSK Genel İş 2 No”lu Şube Başkanı Ercan Gül ile tartıştı. Tugay, “Buraya ne yapmaya geldiniz? Siz buraya kavga etmeye mi geldiniz?” dedi.DİSK Genel İş Sendikası 2 No”lu Şube Başkanı Ercan Gül de, “Biz ekmeğimizin peşindeyiz. Başka bir amacımız yok” ifadelerini kullandı.

Source: Www.star.com.tr


İzmir”de çöp toplayan Başkan Tugay”a Yılmaz Özdil”den çarpıcı öneri

İzmir Büyükşehir Belediyesi ile DİSK Genel-İş Sendikası arasında toplu sözleşmenin imzalanamaması nedeniyle yaklaşık 23 bin işçi grev yapıyor.

Konak ilçesi Kıbrıs Şehitleri Caddesi ve Kordon başta olmak üzere kentin merkezi bölgelerinde biriken çöplerin halk sağlığını tehdit etmeye başlaması üzerine Cemil Tugay, ilçe belediye başkanları, CHP Gençlik Kolları üyeleri ve yurttaşlarla birlikte Konak’taki çöpleri topladı.

Konak Belediyesi, dün, sorumluluğunda bulunan Kıbrıs Şehitleri Caddesi ve Kordon’da temizlik çalışması yapmak isterken, belediyeye ait çöp kamyonları ve temizlik ekipleri grevdeki işçiler tarafından engellenmişti.

Kordon”da çöp toplayan Cemil Tugay,şu açıklamalarda bulundu:

-Kordon tarafından geçerken oradaki çöp yığınını görünce, kötü kokusuyla, görüntüsüyle, sağlıksız haliyle içime sinmedi. Arkadaşlarımızı aradım, dedim ki “Lütfen gelin, bunları beraber toplayalım.” Ben sadece birkaç arkadaşımla bu işi yapabiliriz diye düşündüm.

-Başladık. Sonra esnafımız katıldı, sağ olsunlar. Ardından başka arkadaşlarımız geldi, belediye başkanlarımız geldi.

-Bugün burada Bornova Belediye Başkanımız Sabri Dere, Balçova, Menderes, gazilerimiz… Hepsi burada. Sağ olsunlar. Hiçbirini çağırmadık, kendiliklerinden geldiler. Yani bu durum hiçbirimizin içine sinmiyor.

-Bugün burada çöp topluyoruz. Sağ olsun halkımız destek veriyor. Meclis üyelerimiz burada, bürokrat arkadaşlarımız burada. Hep beraber bu işi yarın, öbür gün daha fazlasıyla yaparız. İzmir’e sahip çıkarız.

-Gerekirse bu işi yapmamız gerektiği kadar yaparız. Ama burada görevli olan, belediyenin çalışanı olan arkadaşlarımız Türkiye’de hiçbir yerde verilmeyen ücretleri talep ederek böyle bir göreve devam edemezler.

-Gerekirse gecenin bir yarısı da olsa çıkacağız, üzerimize düşeni yapacağız. Kimsenin kötülüğünü istemiyoruz, çalışanlarımızın asla istemiyoruz. Ama bu olacak iş değil. Görmüşsünüzdür, çekmişsinizdir: Dağlar gibi çöp yığılmış her tarafa. Bakın, burası Kıbrıs Şehitleri, esnafın göbeği.

-Bugün arkadaşlarımız buradan çöpleri toplamaya geldi. Orada sendikacılar önlerinde durmuş, tehdit ediyorlar. Çöpleri toplatmamaya çalışıyorlar. Greve giden, çalışmayan insanın yeri evidir, evidir! Kural budur. Gelip çalışan insanlara engel olamazlar. Böyle bir hukuk düzeni olmaz.”

Sendikanın çalışanları arayıp tehdit ettiğini söyleyen Tugay, “Çalışan arkadaşlarımız bize yazıyorlar, arıyorlar, “Sendika bizi tehdit ediyor, ne yapalım” diyorlar. “Kötü olmayın” diyoruz ama bu kadar da ezilmeye izin veremeyiz. O sendika anlaşacak. İnsan gibi bir ücretle, belediyenin ödeyebileceği bir ücretle anlaşacak. Biz de o anlaşmayı imzalayacağız. Herkes işinin başına dönecek. Eğer bu şekilde uzlaşmasızlıkla devam ederlerse, biz de yasal bütün haklarımızı kullanacağız. Ben asla, ne İzmir’i ne İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni, herhangi bir haksızlığa, zulme, tehdide teslim etmem. Bunu herkes böyle bilsin” şeklinde konuştu.

YILMAZ ÖZDİL”DEN BAŞKAN TUGAY”A ÖNERİ

Yazarımız Yılmaz Özdil, Başkan Cemil Tugay”a hitaben yaptığı paylaşımda “Biz İzmiriz, sadece zeybek oynarken diz çökeriz… Başkan Cemil Tugay, belediye otobüsüne şoför lazımsa direksiyona biz geçelim, temizlik işçisi eksikse biz çöpçü olalım, itfaiyeciler işe gelmiyorsa varsın yansın şehrimiz, lütfen geri adım atma, İzmirlileri tehdit eden, emekçiyi sömüren sarı sendikayı söküp atalım” ifadelerini kullandı.

Source: Haber Merkezi


Bir ülke niçin çöker, nasıl kurtulur? Mahfi Hoca ChatGPT’ye sordu

Usta iktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, yapay zekâ sohbet robotu Chat GPT’ye “Bir ülke niçin çöker ve çökmüş bir ülke nasıl kurtarılır?” diye sordu. Chat GPT ise Dr. Mahfi Eğilmez”e çöküşün ve kurtuluşun anahtarı olacak adımları sıraladı. Bir ülke niçin çöker?Chat GPT”ye göre bir ülkenin çökmesi ekonomik, siyasi, sosyal ve dış faktörlerin birleşimi sonucu ortaya çıkıyor. Ancak başlıca nedenler şöyle sıralanıyor:1. Kötü ekonomik yönetim2. Siyasi istikrarsızlık3. Kurumsal çöküş4. Savaş ve iç karışıklıklarKötü ekonomik yönetimi detaylandıran Chat GPT; aşırı borçlanmaya, yüksek enflasyona, bütçe açıklarına, yolsuzluk ve kaynak israfına, siyasi istikrarsızlık için; sık hükümet değişiklikleri, darbe girişimlerine, yolsuzluk ve kötü yönetişime, kurumsal çöküş için; adalet, eğitim, sağlık gibi temel sistemlerin bozulmasına işaret ediyor.Çökmüş bir ülke nasıl kurtulur?Yapay zekâ aracı Eğilmez”in “Çökmüş bir ülke nasıl kurtulur?” sorusu için de şu 5 adımı öneriyor:1. Güçlü bir reform planı2. Kurumsal yeniden yapılanma3. Sosyal kalkınma4. Uluslararası destek5. Toplumsal uyanış ve katılımChat GPT”ye göre bir ülkeyi çöküşten kurtaracak makroekonomik istikrar ve borcun yeniden yapılandırılması güçlü bir reform planı ile sağlanır. Bunun için de para ve maliye politikasında reforma gitmek gerekir.Yapay zekâ kurumsal yeniden yapılanma kapsamında yargı bağımsızlığı, şeffaf yönetim, yolsuzlukla mücadele, bağımsız merkez bankası ve saydam bütçeyi işaret ediyor.Sosyal kalkınma için; eğitim ve sağlık sisteminin iyileştirilmesini, işsizliğe çözüm bulunmasını, toplumsal barış ve kapsayıcılığı, uluslararası destek için; IMF, Dünya Bankası, AB gibi kurumların teknik ve mali yardımını, yatırım çekmeyi ve dış ilişkileri iyileştirmeyi, son olarak toplumsal uyanış ve katılım için de halkın değişim talep etmesi ve sivil toplumun güçlenmesini öneriyor.Kimse anlamadı diye üzülüyorduk ChatGPT’nin anlamışDr. Mahfi Eğilmez ise, yapay zekâ aracının bu önerilerini, “Yıllarca yapısal reformlar diye bunları yazdık, çizdik, anlatmaya çalıştık. Kimse anlamadı diye üzülüyorduk şimdi ChatGPT’nin anlamış olmasıyla teselli buluyoruz” diyerek paylaştı.

Source: Dünya Gazetesi


İzmir”i grev vurdu! Başkan Cemil Tugay, çareyi vatandaşlarla çöp toplamakta buldu

İzmir Büyükşehir Belediyesi ile DİSK Genel-İş arasında aylardır süren anlaşma sağlanamadı 23 bin personel greve gitti. Kentte ulaşım durdu, her yer çöp doldu. TURİSTİK NOKTALAR ÇÖP DEPOSU OLDU Çöplerin toplanmaması nedeniyle özellikle Alsancak, Kıbrıs Şehitleri Caddesi ve Kordon”da çöp dağları oluştu. Yerli ve yabancı turistlerin gezip vakit geçirdiği bölgelerde biriken çöpler ve çevreye yayılan kötü koku hem esnafı hem de bölgede yaşayan vatandaşları rahatsız etmeye başladı. “MAKUL OLMAYAN TALEPLERE EVET DEMEM” İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, akşam saatlerinde sosyal medya platformu X”ten yaptığı paylaşımda ilgili sendika yöneticilerine tepki gösterdi. Başkan Tugay paylaşımında şu ifadeleri kullandı: “DİKS Genel İş Sendikası İzmir”de mantıklı hiçbir açıklaması olmayan bir grev sürecini, insanlarımızın günlük hayatını alt üst etme ve sağlıklarını bozmayı da göze alarak devam ettirme çabası içindedir. Bu esnada hem iş yapmaya çalışan arkadaşlarımız hem de belediye yöneticileri sık sık tehdit ve tacizlere maruz bırakılıyorlar. Bu baskı ve tehditlere boyun eğmem asla mümkün değildir. Grev bitsin diye çaba gösteriyorum, ancak makul olmayan, sorumsuzluk boyutunda taleplere kesinlikle “evet” diyemem ” Vatandaşlardan destek isteyen Başkan Tugay, “Grev öyle ya da böyle son bulacaktır. Dayatmalarla değil hukukla, siyasi ve idari sorumluluğumuzla İzmir adına gerekeni yapacağız. Bu süreç içinde şehrimize ve insanlarımıza sahip çıkmak adına, grev sonlanana kadar sizlerden dayanışma ve destek bekliyoruz. Hep birlikte çevremizi temiz tutalım, duraklarda bekleyen hemşehrilemizle araçlarımızı paylaşmaya çalışalım. İzmir”in dayanışma kültürünü gösterelim” GREVDEKİ İŞÇİLERE SESLENDİ Grevdeki işçilere çağrıda bulunan Başkan Tugay, paylaşımında şu ifadelere yer verdi: “Sevgili belediye çalışanları, grev hakkınıza sonuna kadar saygılıyım. Belediyenin daha fazla ücret ödeyebileceğine dair kanaatiniz varsa grev yapmaya devam edin. Ama, duyuyorum ki birçoğunuz mevcut durumdan yakınmakta. Sizlerin de yaşananlara anlam veremediğinizin farkındayım. Kurmaya çalıştığım tek şey, mali disiplini olan bir belediye, kamu kaynağını doğru kullanan bir yönetim anlayışıdır; Hem İzmir”in hem çalışanlarımızın geleceği için bunu yapmak zorundayım. Burada görev size düşüyor. Lütfen sendika yetkililerinin makul tekliflerle gelmesi için elinizden geleni yapın, hepimiz için çok geç olmadan” DİSK BAŞKANIYLA TARTIŞTI: ÇÖP BURADAN KALKACAK İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, gece vakti Alsancak Kordon”da sahaya indi. Başkan Tugay, eldivenleri giyip esnafla birlikte çöp topladı. Çöp poşetlerini kamyona yükleyen Başkan Tugay, bir süre sonra yanlarına gelen DİSK Genel İş 2 No”lu Şube Başkanı Ercan Gül ile tartıştı. Tugay, “Buraya ne yapmaya geldiniz? Siz bu çöpün toplanmasına engel olamazsın. Böyle bir hakkınız yok. Israr etmeyin. Bu çöp buradan kalkacak. Bu çöp buradayken bu kent sağlıklı bir yaşam süremez. Siz buraya kavga etmeye mi geldiniz? Çöpü burada tutarak mı ekmeğinizi koruyorsunuz? Grev yapan insan evine gider. Buraya karışamazsınız” dedi. VATANDAŞLARLA ÇÖP TOPLADI DİSK Genel İş Sendikası 2 No”lu Şube Başkanı Ercan Gül de, “Biz ekmeğimizin peşindeyiz. Başka bir amacımız yok” ifadelerini kullandı. Tartışmaya şahit olan esnaf da sendika yetkililerine tepki göstererek, “Biz mekan sahibiyiz, burada çöp istemiyoruz” dedi. Başkan Tugay, sendika görevlilerine “Sizin yapacağınız işi ben yapıyorum” diyerek, vatandaşlarla birlikte çöp toplamaya devam etti.

Source: Çağla Çağlar


Marmaray”daki yumruk olayının öncesinde ne oldu! Görgü tanığı gazeteci Fuat Kozluklu tek tek anlattı; 5-6 dakika söylendi, genç kızı ağlattı

İstanbul’da, Marmaray’da iki çocuğunun yanında yumruklu saldırıya uğrayan Deniz Eroğlu’nun yaşadıkları, olay anının TRT Haber program yapımcısı ve sunucusu Fuat Kozluklu tarafından kaydedilip sosyal medyada paylaşılmasıyla Türkiye gündemine oturdu. Kısa sürede milyonlarca kez izlenen görüntüler kamuoyunda büyük tepki toplarken bazı tepkilerin linç düzeyine varması üzerine videoyu kaydeden Kozluklu “Vicdani borç” diyerek olay anına dair tanıklığını kaleme aldı. Kozluklu, olayın yalnızca görüntülere yansıyan anlardan ibaret olmadığını belirterek yaşananları şöyle anlattı:“Mesele görüntülerde izlenenden ibaret değildir, kavgaya dönüşme aşamasında bir gazeteci refleksiyle video kaydına başladım. Öncesinde olanları anlatmak gerekiyor. İki çocuğuyla Marmaray vagonuna sanırım Erenköy ya da Bostancı’dan binen beyefendi, kapının kenarında duran ve telefonla konuşan genç hanımefendiye, ‘Niye burada duruyorsun, çocuklarımla girmeye çalışıyorum, zorlandılar. Ya ayakları takılıp sıkışıp düşselerdi’ diyerek çıkıştı.DAKİKALARCA SÖYLENDİGenç kız ‘Affedersiniz’ karşılığını verdi, özür diledi. Oysa vagona biniş kapısının ortasından rahatlıkla girilebiliyordu. Vagon içi güvenlik kameraları kaydetmiştir diye düşünüyorum. Sürekli toplu taşımayla seyahat ettiğim için çok sık görüyorum, kapının sağında solunda her zaman birileri duruyor maalesef. Kimi bir iki durak sonra ineceği için vagonun iç kesimlerine ilerlemiyor. Kimi de kalabalığa karışmak istemiyor. Ya da yol boyunca dışarıyı görüntülüyor, fotoğraf çekiyor. Ancak bu acı olayın yaşandığı sırada çocuklu beyefendinin geçişini zora sokan bir kalabalık yoktu. Burnu kırılan beyefendi vagona bindikten ve kapılar kapandıktan sonra söylenmeye devam etti. Dakikalarca sürdü bu durum. Sanırım 5-6 dakika…GENÇ KIZI AĞLATTIKapıda duran hanımefendi de ağlamaya başladı. Bunu gören yolcular adama ‘Yeter yahu susun, kapatın konuyu’ diye uyarıda bulundu. Ne yazık ki çocuklarının elini tutan adam susmadı, söylenmeye devam etti. İki kişi de ağlayan genç kızın durumundan hareketle ‘Yeter artık ulan, ne bu kadar büyüttün be’ gibi sözlerle adama doğru yürüdü. Ben de cep telefonumun kamerasını açıp kayda başladım. Tutuklanan kişi, çocuklu babaya Marmaray durağa yaklaştığı sırada ‘Çık dışarı’ dedi ve yumruk atıp vagondan indi. Marmaray hareket etti.”İSTASYONDA DEVAM ETTİOlayın Marmaray dışında da devam ettiğini belirten Kozluklu, “Diğer genç de söylenerek burnu kırılan adama yanaştı ve onu ittirdi. Taraflar Süreyya Plajı durağında indi. Adamın burnundan oluk oluk kan geliyordu. Herkes şoke olmuştu. Marmaray özel güvenlik elemanları koştu geldi.Burnu kırılan adam kendisine sözlü ve fiziki müdahalede bulunan mavi gömlekli gençten şikâyetçi olduğunu bağırdı. Sonra da kız arkadaşıyla konuşarak uzaklaşan gencin arkasından koşup yumruk attı. Sonrasında Marmaray hareket etti. Tanıklığım bundan ibaret” dedi.

Source: Gazetevatan.com


Yeni bir dünya inşa edebilmek: Okuma biçimleri, idrak çerçeveleri

Birçok konuda konuşuruz, okuruz, uzmanlıklarımız olur, yazarız, tartışırız; ancak, asıl inşa edici soruyu çok az düşünürüz: okuma biçimleri! İsimlendirme için başka kavramlar da kullanılabilir. Bu kullandığım kavramlar mutlak kavramlar kesinlikle değil. Hatta belki aklımdaki düşüncelerle tam örtüşen kavramlar da olmayabilir. Okuyucudan istediğim kendi idraki çerçevesinde anafikri kuşatması. Bundan sonra uygun düştüğünü hissettiği kavramı kullanabilir. Kim bilir belki bu da başka bir fikri açılıma vesile olur.

Öğrenme, konuşma, tartışma, vs konularına yoğunlaştığımız kadar bizatihi öğrenmenin, okuma biçimlerinin, idrak meselesinin kendisine yoğunlaşmayız. Halbuki bu asıl meseledir, asıl müşkildir. Bizatihi okuma ve öğrenme biçimlerine ve idrak çerçevelerine ilişkin bilgimiz, fikrimiz, tecrübemiz hatta en azından farkındalık bilincimiz olmazsa bu idrak ve anlama melekemize/ kapasitemize dair herşeyi olumsuz etkiler. Bugün biraz aklımızın ve düşüncelerimizin labirentlerinde birlikte gezelim istedim.

Bu yazı elbette ki, bir bilimsel yazı değildir. Okuma biçimleri ve idrak çerçevelerine ilişkin basit ve kişisel yaklaşımları paylaştığım bir mütevazı yazı. Diğer yazılarımda da olduğu gibi asıl amacım birlikte düşünmek, birlikte bilgilenmek ve birbirimizi zihnen beslemek. Önemli olduğunu düşündüğüm noktalara işaret etmek. Çocuk eğitimine önem veren değerli bir dostumun bir arkadaşımın tam olarak hatırlamamak ile birlikte dört beş yaşlarındaki çocuğuyla konuşmasını hatırlıyorum. Elini çocuğumuzun burnuna götürüp soruyordu, “Bu nedir”, çocuğumuz “Benim burnum” diye cevap veriyordu. “Bu nedir?” “Benim elim”, vb sorular uzayıp gidiyordu. Son sorusunda ise çocuğumuz durakladı bir an. “Benim burnum, benim gözüm, benim ayağım diyorsun. Peki “Ben” nedir?”. Bu yazı o basitlikte bir yazı. Okuma biçimlerine dair bazı perspektifleri paylaşacağım. Sizler daha fazlasını yaparsanız yazmanızı ve paylaşmanızı dilerim.

OKUMA BİÇİMLERİMİZİN KAYNAĞI

Bu kısımda bu konuya esastan bakan Maturidi”nin eserinden iktibaslar giriş yapmak istiyorum. Konu her ne kadar dinin öğrenilmesi bahsi gibi görünüyorsa da ifade ettiği temeller ve ana perspektifler soyut ve tabiat bilgisinin de kaynaklarının tespiti olarak görülmelidir. Nitekim, Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün Maturidi’nin eserlerinin az etüt edildiğini ve etüt edildiğinden de daha az anlaşıldığını ifade ve ima ederek “Halbuki Maturidi özgün ve gelişmeye elverişli bir düşünce ve kozmoloji anlayışı ortaya koymuştur” demektedir (İfadeler Hocamızın ifadelerinden anladıklarım, yanlış kavramamış olmayı umuyorum. M.A.B). Maturidi “Dinin öğrenilmesinde konuşulacak vasıtalar iki olup, biri nakil diğeri akıldır” (Kitabü-t Tevhid Tercümesi; Ebru Mansur el Maturidi; terc. Prof. Dr. Bekir Topaloğlu; TDV İSAM yay. Ankara, 2002; s. 4) demiş ardından da “İnsanların dinlere ve mezheplere bağlanma konusunda farklı tutumlar (Akli ve kalbi tutumlar- MAB) sergilediklerini…” hususunu belirttikten sonra “… körü körüne başkasına uymanın (taklit) sahibinin mazur görülemeyeceği hareketlerden biri olduğunu kanıtlamaktadır” (Age, s. 3) demektedir. “Evet insanların bir asıl (Din) aramaları gereklidir, hem de idraklerinin müsade edebileceği nihai noktaya varan bir arama ile.” (Age; S. 7). “Nesne ve olayların gerçekliklerinin (Hakaiku”l eşya) bilinmesine götüren yollar idrak, haberler ve istidlaldir. İdrak duyular yoluyla oluşur. Bu zıddı olan bilgisizliğin bahis konusu olamayacağı bilginin temel vasıtasını teşkil eder (Age; s. 9-10). Haberlerle ilgili olarak ise “Peygamberin (asm) ve haberleri ve mütevatir haberler üzerinde görüşlerini müzakere etmektedir (Age; s. 11-12). Nihayet üçüncü kaynak olarak istidlali (Akıl yürütmeyi) zikretmektedir. “Akıl yürütme yoluyla bilgi edinmenin gerekliliği birkaç esasa dayanır. Bunlardan biri gerek duyu gerek haber yoluyla bilgi edinirken istidlale olan zaruri ihtiyaçtır.” Sonra da Kuranı Kerim’den akletmek, düşünmek, tefekkür etmek ile alakalı ayetleri zikretmektedir (Age; S. 12-14). “Akıl yürütmenin gerekliliği konusunda değinilecek bir husus da şudur: insan yaratılmışları yönetmek yeteneği ile sivrilmiş, bu uğurda güçlüklere göğüs germek, onlar için aklen en elverişli bulunanları araştırmak, iyi ve güzel olanları tercih edip, bunlara aykırı düşenlerden sakınmakla (Bu “emr-i bi-l maruf ve nehy i an-il münker” kalıbına ne kadar da benziyor) mümtaz kılınmıştır. Bu hususlar bilmenin yolu ile nesne ve olayları incelemek suretiyle aklı kullanmaktan ibarettir (Age; S. 14) “insan fizyolojik bir yapıya ve bir de akla sahip kılınarak yaratılmıştır” (Age; S. 15) İmam Maturidi’nin önceki sayfalarda vurguladığı gibi “Allah’ın (cc) yaratmasında abes yoktur. Hele ki akıl gibi bihemta (Eşsiz) bir nimetin yaratılması olsun da insan onu kullanmasın, Allah (cc) bundan soru sormasın mümkün mü?

Merhum Seyyid Ahmet Arvasi’nin Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz Kitabına bilginin ontolojisine dair esas yaptığı Hazreti Peygamberin (sav) duası ne güçlü bir idrak çerçevesidir: “Allahım eşyanın hakikatini bana olduğu gibi göster”. Rahmetli Arvasi “Künhüyle göster, öğret” diyerek bir mana vermiş hatırladığım kadarıyla. (Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz; Seyyid Ahmet Arvasi; Babıali Kültür Yayıncılık; 2006- Bu değerli eserin ilk basım tarihi çok daha eskidir. Burada sadece meraklıları için bir adres bırakmak düşüncesiyle künyesini yazdım. M. A. B) Bu veciz duadaki “Olduğu gibi, kema hiye” ibaresi o kadar kilit önem taşımaktadır ki. Müslümanların gerek sosyal yaşamlarında gerekse Müslüman alimlerin ilmi fikri çalışmalarında hakikatin farklı boyutlarda araştırılmasında zanlarımıza, öfkelerimize, kişisel tutumlarımıza, hayallerimize, beklentilerimize, batıl inançlarımıza, vs göre değil sadece eşyanın hakikatinin olduğu gibi idrak edilmeye çalışılmasını esas kılmaktadır. “Eşyanın hakikatı sabittir”diyen Ehli Sünnet alimleri bu duanın idrakinden süzülen bir prensibi hatırlatmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki, dini hukukta Hanefi fukahası “Biz zahire (Olgulara) göre hükmederiz” demişlerdir.

Çok ayrıntıya girmeden seküler dünyadan da son bir ilave de yapalım. Bilimsel düşüncenin gelişiminde yayımlandığı tarihten bu yana büyük etkiler yapmış kitabında Thomas Kuhn bilimsel devrimlerin cari bilgi ve kuralların krize girdiği (Yani olguları açıklayamadığı) dönemlerde içinde yer aldığı dönemsel bilim topluluğundan farklı düşünen ve algılayan bilim insanlarının yeni formüllerle, yaklaşımlarla açıklayarak bilimi geliştirdiklerini açıkladığı çok sayıda örnek vermiştir. Kitabında işaret ettiği bir diğer husus da şudur ki, fiziksel yasalar (Bile, M. A. B) mutlak değildirler. Yerine ve şartlara göre değişebilmektedirler. Mesela suyun kaynama ve donma dereceleri ancak belirli şartlar içinde modern fiziğin kurallarına ve formülasyonu uygun gerçekleşmektedir. (Bilimsel Devrimlerin Yapısı; Thomas Kuhn; Türkçesi Nilüfer Kuyaş; Kırmızı Yayınları; 2021). Kuhn bilimsel gelişmelerin sıçrama ya da kriz çözümü zamanlarını da anlattığı bu kitabında aslında uzun süreçleri özetlenmiştir. Eşyanın hakikatinin olduğu gibi öğrenilmesiyle ilgili şunu diyebiliriz ki, K. Popper”ın bilginin yanlışlanabilir olma ilkesi gibi bilginin doğasının prensiplerine, epistemolojik sorunlara, epistemik cemaatin özelliklerine, vb dair konuları, sorunsalları da kitabında yetkinlikle tartışmıştır. Bilimin değişmez ve herşeye tatbik edilebilir teorilere, kurallara, formüllere sahip olduğuna inanılan bir dönemde T. Kuhn bu kuralların belirli bilimsel ortamlardaki algılardan, bizatihi kuralın uygulandığı yer ve diğer şartlardan etkilendiğini ifade etmektedir.

Dinin akide alanından başlattığımız bu “İnşa yazısı” bazılarına garip gelebilir. Ya da akide merkezli başlayan daire daire diğer olgular, olaylar ve gelişmeler arasında irtibat kurmakta zorluk çekilebilir. Bu konuda hepimizin bildiği bir farklı dünyadan “Kıyasi model” üzerinde duralım. Malum olduğu üzere Batı dünyasındaki keşiflerin gerçekleşmesi, bilimsel düşüncenin ve teknolojinin gelişimi bunların da birey algısını güçlendirmesi, bu devasa olayların kilisenin siyasi, sosyal ve ekonomik yaşam üzerindeki etkisini kırması, nihayet Batı düşüncesindeki büyük gelişmelere yol açması iç içe geçmiş devasa olaylar olarak anlatılır. Bu tasvir büyük ölçüde doğrudur. Ancak, yine de detaylarına girmek yararlı olacaktır. Şunu ifade edelim ki, hiçbir düşünce, inanç, yaşam sistemi dışarıdan bir baskı ve etki ile değiştirilemez. Bilimsel ve teknolojik gelişme bazı toplumların inanç ve birey algılarını, bilime bakış açılarını dönüştürürsen bazı toplumları ise hiç değiştirmediği gibi aksine daha mutaassıp, daha hurafeci, daha batıl inançlara saplanmış, daha gerçek hayattan bizim ehli sünnet ulemasının tabiriyle “Hakaik-ül eşyadan” (Olay ve olguların gerçekliğinden) uzaklaştırmıştır. Bu tabirin seçilmesinin nedeni bu olumsuz durumun büyük ölçüde İslam dünyasını etkilemiş oluşundandır. Bu bağlamda, ülkemizde hak ettiği ilgiyi görememiş bir eserden bahsetmek istiyorum: Seküler Çağ. (Seküler Çağ; Charles Taylor; İş Bankası Yayınları; çev. Dost Körpe; 2014). Taylor bu eserinde Batı dünyasındaki son beş yüzyılda gerçekleşen bilimsel düşüncenin ve modern bilimin gelişimini, teknolojik yenilikleri mümkün kılan devrimleri, sekülerleşen toplumları ve Batı düşüncesindeki devasa olayları toplumsal tahayyüldeki değişimlerle ilişkilendirmektedir. Bu tahayyüllerin oluşumunda tahmin edebileceğimiz gibi Batı Hıristiyanlığının Kuzey yarımküredeki kurumları ve toplulukları içindeki reformasyon ile de oluşmuştur. Bunu Taylor çok basit bir örnekle açıklamaktadır. Hıristiyanlık düşüncesinde reformasyona kadar yaşanan süreçte “Sorumluluk toplumsaldır”. Hıristiyan cemaati toplu olarak sorumludur. Ancak, gerek kilisenin kendi içindeki dönüşüm gerekse harici gelişmelerin kiliseyi değişme ve dönüşüme zorlaması (Ki bu birbirini etkileyen ortak bir süreçtir) sonucu modern çağın başlangıcında artık Batı Hıristiyanlığı “Sorumluluk bireysellik” noktasına gelmiştir. Bu aşamanın anlamı şudur, artık sorumluluk bireysel olduğuna göre bireyin düşüncesinde, tercihlerinde özgürlük hakkı vardır.Bu hak daha sonraki yüzyıllarda benimsenen insan hakları belgelerindeki ifadesiyle doğuştandır, kimsenin bu hakkı ihlale yetkisi yoktur. İşte bu bireyin düşünce ve yaratma özgürlüğü iledir ki, Batı dünyasındaki modern bilim ve düşüncenin önü tamamen açılmıştır. Son olarak özce ifade edersek; dini akide alanındaki bu taklidi olmayan tahkiki anlayış ve kabul sadece dini alanı dönüştürmekle kalmamaktadır. Akidenin sağlam köprüleri ve getirdiği yeni anlayışlar üzerinden bilimsel, sosyal, ekonomik ve siyasi alanlarda baş döndürücü bir olumlu dönüşüm mümkün olacaktır.

Akide ve bilim felsefesi üzerine bu girişin bilimsel alanın gelişimi açısından daha önemli olduğu açıktır. Ancak, biz dini ve bilimsel alandaki meseleleri başka bir yazıda müzakere etmeyi düşündük. Bu yazımızda, herkese hitap edecek şekilde yeni okumalar ve farklı perspektiflerin daha özel ve teknik alanlardaki etkilerini sunmaya çalışacağız.

YENİ OKUMALAR VE FARKLI PERSPEKTİFLER GELİŞTİRMEK

Biraz daha az teorik ve çok somut konulara dönersek yeni perspektif geliştirme üzerinde durmak istiyorum. Şunu baştan ifade edeyim ki, yeni yapılan okumalar ve yeni perspektifler soyut ya da daha da kötüsü ideolojik motiflere dayalı değildir. Bunlar da somut gerçekliklere dayalıdırlar. Hatta o kadar somut ki, üzerinde durulan gerçeklik herkesin gördüğü ve kabul ettiği bir gerçekliktir. Sadece yapılan yeni bir okumadır, yeni bir perspektiftir. Hoş bir tarihi anekdot anlatılır. Fatih ordusuyla seferdeyken ileri hatta gönderilen habercilerden biri heyecan ve belki biraz da korkuyla sultanın huzuruna çıkarılmış, “Sultanım düşman bize yaklaşıyor!” demiş. Fatih gülerek “Biz de düşmana yaklaşıyoruz!” demiş. Aynı kelimeleri, aynı gerçekliği kullanarak yaratılan yeni özgüven dolu perspektif ne kadar da muhteşemdir.

Olaylara, gerçekliklere zamanın ötesinden veya hakikatin penceresinden bakabilmek gerekir kuşkusuz. Bu bazen sorgulamayı da getirir. Mesela uzayda dönen bir kürenin alt ve üst formu olur mu? Olmazsa niçin Kuzey Kutbu dünyanın üst tarafında ve Güney Kutbu aşağıdadır? Niçin haritaya baktığımızda Avrupa’yı tam üstte görürüz? Keza Afrika kıtası 30.370.000 kilometre kare ile Asya’dan sonra ikinci sırada gelmektedir. Ancak, haritaya yansıtılan Afrika’yı kendisinden üçte biri olan Avrupadan bu ölçüde büyük göremeyiz. Avrupa merkezli tarih ve coğrafya anlayışının yansımalarını ancak 2. Dünya Savaşından sonra bağımsızlıkçı, direnişçi aydınlar söz konusu etmeye başlamışlardır. Perspektif geliştirme olgu ve olayları olduğu gibi anlayabilmeye bağlıdır. Keza coğrafya da böyle geliştirilir, anlaşılır. Mesela Anadolu’ya gelen Selçuklu Beylerinin ve daha sonra da Anadolu Selçuklu Devletinin dahi hükümdarları diyebileceğimiz Gıyaseddin ve iki oğlunun yapmış oldukları seçici fetihler (Genellikle Kuzey Güney ve Doğu Batı ticaret yolları üzerindeki stratejik şehirlerin ele geçirilmesi ve bu stratejik güzergah ve merkezler dışında zaman ve imkan harcanmaması) bu coğrafyayı farklı okumanın bir sonucudur. Osmanlı Devletinin kurulur kurulmaz Batıya yönelmesi de böyle bir yeni perspektifin sonucudur. Bu perspektiflerin oluşumunda duyuların, aklın, çabanın ve şiddetli gelişme isteğinin büyük katkısı vardır.

Yeni okumalar zamanı anlayabilme ve araçlarını kavrayabilme çabalarını da içermelidir. Bu anlamda, Osmanlı gücünün en azından üç yüzyıllık bir gecikmesinden söz edebiliriz. Yeni bilimsel ve teknolojik gelişmeler, yeni keşifler ve icatlar ve bunların kurumları Avrupalı güçlerde gelişirken Osmanlı gibi bir gücün bunlara bigane kalmasını bugün anlayamıyoruz. İç kavgaları, hurafelere dayalı anlayışları, yaşanan çürümeyi anlamak mümkün değildir. Belki de yarının nesilleri de bizleri anlayamayacaklardır! İslam ve kısmen de Türk tarihinin bilimdeki birikimi maalesef kavranamamış, başka yüzeysel güç kavgaları ve anlayışlar hakim olmuştur. Zamanın hep durduğu yerde duracağı sanılmıştır kim bilir? Zamanın ilerlediğini fark eden az sayıda yöneticiler ve bilim insanları olmuşsa da bunlar hakim anlayışı değiştirecek ve yeni anlayışları ve vizyonu kurumsallaştıracak kadar güçlü olamamışlardır.

Buna karşın Avrupa kıtasındaki hareketlilik daha Osmanlı Devletinin imparatorluğa dönüştüğü dönemlerde başlamıştır. Mesela ortalama bir Osmanlı ve Venedik denizcisi için -Barbaros hariç- Akdeniz, ortalama bir Portekiz , İspanya denizcisi için ise artık okyanuslar tasavvur edilmektedir. Akdeniz dünyasına sığmayan Christopher Colomb gibi denizcilerin İspanya’ya gitmeleri hayal ve tasavvurlarına elverişli anlayışların oradaki yöneticilerde olmasıdır. Vakıa Portekizli Prens Henrique gibileri daha biz devletleşir iken farklı ülkelerden denizcileri, coğrafyacıları, gemi yapım ustalarını, işçilerini, vs davet etmeye başlamışlardır. Zira artık akıllarında dünyanın bilinmeyen denizlerine ve kıtalarına erişmek hayali akıllarda tasavvura dönüşmüştür.

Bu tasavvur ve şiddetli keşif iradesi deniz araçlarını da değiştirmiştir. Çünkü aşılacak deniz değil, okyanuslardır. Bu perspektifleri biraz daha dar ve özel alanlara indirgersek, önce doğanın gücünü kullanma sonra da doğaya hakim olma çabası büyük yelkenli İspanyol kalyonlarına ve buharlı İngiliz gemilerine giden icatları ve ustalıkları geliştirmiştir. Şunu görmekteyiz ki, yeni keşif ve icatlar yeni ortak bir anlayışın ve perspektifin ürünleridir. Özellikle yeni çağda Avrupalı güçlerin icat ve keşif sahipleriyle diğerleri arasında uçurum yoktur. Hatta bazen icat sahibi olmayan bir güç icatları daha da geliştiren ve kullanan bir güç olabilmektedir. Burada bilimsel gelişmeyi anlama, yeni perspektifleri kavrama ve tatbik etme kapasitesi devreye girmektedir. Tankı ve tank stratejilerini ilk geliştiren İngilizler ve özellikle de Sir Liddell Hart gibi stratejistler olduğu halde bunu en etkili kullananlar Almanlar ve Guderian gibi Alman generalleri olmuştur. Keza denizaltıyı ilk denize indiren Fransızlar olduğu halde bunu özellikle Almanlar geliştirmişler, Dünya Savaşında etkili bir silah olarak kullanmışlardır. Diğer yandan, balistik füzeleri ilk geliştiren Almanlar olduğu halde bunu biraz da savaşın galibi olmalarından da yararlanarak Amerikalılar ve Ruslar kendi oyun değiştiren güç unsurlarına dahil etmişlerdir.

Günümüzde eski teknoloji rekabetinin daha gelişmiş modellerini görmekteyiz. Özellikle Çin geçmişteki rekabet biçimlerini kat kat aşan boyutta ve biçimde ABD ile rekabet etmeye başlamıştır. Bu açıdan Çin Amerikan icatlar yüzyılının benzerini yaşamaktadır. Her alanda yeni ve baş döndürücü icatlar ve üretimlere şahit olmaktayız. Bu icatlar ve üretimlerde bazen rakibin gelişmiş ürünleri taklit edilmekte, bazen özellikle savunma sanayiinde gelişmiş ürünlerin etkilerini azaltacak icatlara yoğunlaşılmakta, bazen de bilişim teknolojilerinde olduğu gibi rakibin ürünleri ve yazılımları üzerinde “etkin kullanıcılar” (Deep Seek robotu gibi) geliştirilmektedir. Ancak, bunların da ötesinde sağlık, ulaşım, mühendislik gibi sivil alanlarda Çin patent sayısı ve icat ettiği ürün oranıyla dünyayı şaşırtmaktadır.

Yeni okumalar dediğimizde elbet sadece teknolojik gelişmelere odaklanmamak gerekir. Sosyal ve siyasi alanlarda da farklı okumalar tarihte fark yaratırlar olumlu ve olumsuz anlamda. Örneğin, Güç Birliği yaratmak büyük devlet olma sürecinde vaz geçilmez bir hedeftir. Ancak, bu süreç kolaylıkla gerçekleşen bir süreç de değildir. Bazen zorlayarak bazen de gönüllülük ile güç birliği sağlanır. Bazen de güç birliği içerideki adalet ile siyasi meşruiyetini sağlamlaştırır, sağlamlaştırması gerekir. Siyasi anlamda farklı bileşenlerin de değer ve güç kazanmasına imkan tanımak büyük güç sistematiğini inşa edebilir. Ancak, bu birliği sadece güç ile kurmaya kalkışmanın sonucu olumlu olmayacaktır. Mesela tarihimizdeki Yıldırım Beyazıt gibi yaklaşmak, yani sadece güç ile birliği sağlamayı benimsemek Anadolu’daki denge ve birliği bozmuş, Ankara Savaşındaki (1402- Beylik askerlerinin Timur’un saflarında yer alması veya savaş sürerken de o tarafa geçmesi) faciaya kadar gitmiştir. Büyük savaşçı komutan Celaleddin Mengüberti birliği güç ile sağlamayı düşünmüş, siyaset ve adalet perspektifini mesela bariz olarak Ahlat kuşatmasında ihlal etmiştir. Doğru ve sıradışı siyaset için öncelikle doğru ve sıradışı idrak gerekmektedir. Kadı Burhaneddin’in küçücük Hacıemiroğulları Beyliğini yaşatması Anadolu’daki kültür ve dil varlığımız açısından stratejik sonuçlar doğurmuştur. Hazreti Peygamberin (asm) Mekke’nin fethinde şehre girişi ile Hazreti Ömer”in (ra) Kudüs”ün fethinde şehre girişleri kendi boyutlarındaki büyüklük ve faziletlerinden olduğu kadar siyasi, sosyal ve toplum psikolojisinin olumlu yönetimi açısından farklı idrak biçimlerinin göstergesidir. Nitekim Hazreti Ömer”in (ra) bu davranışını taklit eden İngiliz general Edmund Allenby Mısır Sefer Gücü Komutanı olarak şehri teslim alırken (1917) Kudüs’e yürüyerek girmiştir.

Bu konularda uzun ayrıntılara girmek istemiyorum. Zira bu alanda çok sayıda yazılmış eser yapılmış ve tercüme edilmiştir. Meraklıları bakabilirler. Ama, asıl olan şudur ki, bugünkü güç dengeleri ve devasa olayların gelişimi ve yönelimini “Olduğu gibi” idrak etmemize ve yeni okuma biçimlerine ihtiyacımız olduğu açıktır. Bunun için yerli kaynaklarımız bize yeterli bir güç ve imkan tanımaktadır. Yeter ki, samimi ve objektif olarak gerçeğin arayışında olalım.

YENİ OKUMALAR VE DÖNÜŞÜMÜN DOĞASI

Kısa bir özet yapmak gerekirse; yeni okumanların ve yeni idare çerçevelerinin kaynağı ve hamili bireydir, insandır. Bunu bizim tevhid inancımıza zarar veren bir şekilde anlamamak gerekir. Aksine bu bizim akidemizin bizi üstlenmeye teşvik ettiği bir sorumluluk ve özgürlük alanıdır. Eşyanın hakikati çerçevesinde ifadesini bulan bir idrak çerçevesidir. Niçin insan merkezli düşünüyoruz? Bu bireysel özgürlük anlamını taşıdığı kadar teknik açıdan “Zorunluluk” içerdiğindendir. Ne kadar ortak birikimimiz olursa olsun, bu birikimi olduğu gibi idrak edecek, geliştirecek ve sunacak olan en küçük bağımsız ve asli merkez “Bireydir”. Montaigne’nin işaret ettiği gibi “İnsan başkalarının bilgisiyle bilebilir. Ancak, bilgileri kendi aklının süzgeçlerinden geçirdikten ve proses ettikten sonra akıllı olabilir”. Bunu tıpkı “Sorumluluk” gibi düşünelim. Nihai hesap gününde soru ve sorgulamalar bireysel olacaktır. İnsanın özgürlüğünün ve sorumluluğunun ön kabulünden sonra ise doğaya, bilime, düşünceye açılan sayısız pencere ve inşa merkezinden bahsedebiliriz.

Bilimsel ve teknolojik yeniliklerden sosyal ve kurumsal değişimlere kadar bir çok dönüşümü sağlayan insanların olağanüstü özelliklerini kabul etmeliyiz. Onlar bir kere dünyayı ve olayları farklı algılarlar. Zaten değişim ve dönüşümü başlatan da bu farklı algılamadır değil mi? Üretim ve yaratma süreçlerini aşırı odaklanmış şekilde aşırı yoğun yaşarlar. Unutmayalım ki şiddetli ve uzun süren yoğunluk bir sanat eserinin oluşturulmasında gözlemlediğimiz olağanüstü bir haldir.

Değişim ve dönüşüm kendini birey olmadan üreten mutlak bir iç dinamiğe sahip değildir. Mutlaka siyasal ve toplumsal olayların yönetimi için güçlü ve yaratıcı bir liderlik gerekiyorsa, değişim ve döonüşümü de yönetecek akli, fikri ve davranışsal liderliğe ihtiyaç vardır. Zira bu süreçlerde sadece eseri yaratıp sergilemek yetmez, yaratılan eserin değişimi yaratacak süreklilikte ve ve sürede bir formasyona, eğitime ve liderliğe ihtiyacı vardır. Özellikle büyük değişimlerde güçlü ve inşacı liderlerin etkin olduğunu görmekteyiz.

Tüm dünyanın yeni bir dünyanın eşiğinde olduğu bu dönemde doğru ve yeni okumalar yapabilmeyi ve kendimiz için yeni bir dünya inşa edebilmeyi diliyorum.

Mehmet Ali Bal / Haber7

Source: Mehmet Ali Bal


Dimitris Giannakopoulos: “Böyle bir rezillik görmedim”

Yunanistan Ligi final serisindeki ikinci maçında Olympiakos, pazar akşamı sahasında ağırladığı Panathinaikos”u mağlup etti ve seride durum 1-1″e geldi. Buna karşın saha dışı olaylar, saha içini tamamen gölgede bıraktı. Maçı izlemek için üzerinde göndermeli bir tişörtle Olympiakos salonuna gelen Panathinaikos başkanı Dimitris Giannakopoulos, maçtan önce yaşanan gerginlikten dolayı salondan olaylı bir şekilde çıkarıldı. Tribünlerden “kızına ve 12 yaşındaki oğluna küfredildiğini” söyleyen Giannakopoulos, bunun üzerine saha kenarında kontrolünü kaybetti.
Olympiakos Genel Menajeri Nikos Lepeniotis ise Giannakopoulos”un olaylar sırasında yanına gelip “Git ve Angelopoulos”lara (Olympiakos”un sahipleri) ve Georgios”a (Bartzokas) söyle, onun gözünün önünde kızına t*cavüz edeceğim” dediğini iddia etti. Panathinaikos başkanı Dimitris Giannakopoulos, olayların ardından sosyal medya aracılığıyla bir açıklama yayınladı. Tüm salonun çocuklarına küfrettiğini söyleyen Giannakopoulos, Yunanistan devletine de tepki gösterdi: “Yıllardır basketbolun içerisindeyim, daha önce hiç böyle bir rezilliğe tanık olmadım. Tüm salon tek bir ağızdan aileme ve çocuklarıma, yani bu hayattaki en kutsal varlıklarıma küfretti. Olympiakos”un başındakiler ise bu yaşananları kınamak yerine gösterdiğim tepkiden dolayı bana dava açtılar. Yaptıkları çok b*ktan bir hareket. Bundan dolayı yetkililer beni salondan çıkardılar. Olympiakos bu ülkede devlet olmuş. Tüm bu yaşananlardan sonra devlet işin içine dahil olacak mı göreceğiz.”

Source: Sporx.com


Görevden ayrılır ayrılmaz Elon Musk Trump”ı yerden yere vurdu

Elon Musk, hükümetin yaptığı kesintilerde DOGE’un haksız yere suçlandığını ve bu durumun adaletsiz olduğunu belirtti. “Bütçe açığını artıran, azaltmayan ve DOGE ekibinin yaptığı işi baltalayan devasa harcama tasarısını görünce açıkçası hayal kırıklığına uğradım” diyen Musk, gelecek dönemde uzay çalışmalarına odaklanacağını ifade etti.

“YAPTIĞI HER ŞEYİ ONAYLAMADIM”

Trump’ın danışmanlığı döneminde yönetimle bazı konularda anlaşmazlık yaşadığını da kaydeden Musk, “Yönetimin yaptığı her şeyi onaylamadım. Başkan ve ekibiyle bazı fikir ayrılıklarımız oldu” şeklinde konuştu.

Musk’ın açıklamaları, Trump yönetiminin bütçe politikaları ve DOGE’un rolü hakkında tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Source:


Bayram namazından önce kurban kesilir mi? Diyanet açıkladı

Kurban Bayramı”na sayılı günler kala vatandaşlar kurban kesimi ile ilgili araştırmalarına hız kazandırdı. Bu kapsamda “Bayram namazı kılınmadan önce kurban kesilir mi?” sorusu vatandaşların gündeminde yer alıyor.Bu soruya en net cevap Diyanet İşleri Başkanlığı”ndan geldi. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Bozkurt, Kurban Bayramı öncesi vatandaşlara uyarılarda bulundu.BAYRAM NAMAZINDAN ÖNCE KESİLEN KURBAN GEÇERSİZ Mİ?Vekaletle kurban kesen bazı kurumların taahhütlerini yerine getirmek için aceleci davrandıklarını dile getiren Bozkurt, “Vekalet verenlerin vekili konumunda olan kurum ve kişiler, müvekkilinin hassasiyetine riayet etmeli. Vekalet verenler normalde kurbanını Kurban Bayramı”nda, namaz sonrasında kesecekti. Bu yüzden vekalet alan kurumlar da aynı hassasiyete riayet etmeli. Yani bayram namazından önce kurban kesmemeliler. Bayram gününden ve bayram namazından önce kesilen kurbanlar geçersizdir” değerlendirmesinde bulundu.

Source: Hakan Erdi Uludağ


“Pislik ve rezillik” diyerek tepki gösterdiler! İzmir”de çöp dağları oluştu, koku ise dayanılmaz boyutta…

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde yaklaşık 23 bin çalışanı ilgilendiren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinden sonuç çıkmaması üzerine grevde olan işçilerin eylemi devam ediyor. İZELMAN, İZENERJİ ve EGEŞEHİR şirketlerinde çeşitli hizmet alanlarında görev yapan Genel-İş Sendikasına üye işçilerin grevi, kentteki hizmetleri aksatıyor.Çöplerin toplanmaması nedeniyle bazı sokaklarda çöp yığınları oluştuğu gözlenirken, kaldırım ve yollara taşan çöpler, kirliliğe ve kötü kokuya neden oldu.İzmir”de yaşayan vatandaşlardan Orhan Özütürk, eşiyle Kıbrıs Şehitleri Caddesi”nde bulunan bir kafeteryaya kahve içmeye geldiğini, toplanmayan çöpleri görünce şaşırdığını söyledi.Çöplerin kötü kokuya sebep olduğunu belirten Özütürk, “İzmir bunu hak etmiyor. Fazla lafa gerek yok. Başkan yok. Temizlikçiler yok. Türkiye”nin incisi İzmir”e hiç yakışmıyor. Turizm bölgesi, şurada bayrama 3 gün kaldı. Buraları bayramda hiç düşünemiyorum.” dedi. Özütürk, grev nedeniyle insanların kent içi ulaşımda da zorluklar yaşadığını aktardı.Vatandaşlardan Gülay Özütürk de yaşanan kötü görüntülerin İzmir”e yakışmadığını söyledi. Grevin 4. gününde olduğunu hatırlatan Özütürk,”Pislik ve rezillik. Otobüsler çalışmıyor. İzmir”e yakışmıyor.” şeklinde konuştu.

Source: Internet Haber