İran’a saldırı hazırlığı mı? Neden?
Daha sular durulmadan Ortadoğu yeniden karıştırılmaya çalışılıyor. İsrail’in, İran’ın nükleer tesislerine yönelik “önleyici saldırı” hazırlığında olduğu yönündeki haberler art arda gelirken ABD’nin bölgedeki diplomatlarını çekmesi ve güvenlik uyarıları yapması bu olasılığı güçlendiriyor. Peki, bu gerilim gerçekten askeri çatışmaya mı evrilecek? İran’a yönelik olası bir saldırı kimin işine yarar? Ve bizi de ilgilendiren yönü ile “muhalefeti her yönü ile baskılayan, yargıyı sopa olarak kullanan, belediyelere el koyan 22 yıllık AKP iktidarının büyük bir toplumsal gerilim içine soktuğu” Türkiye, bu durumdan nasıl etkilenir? Önce şu noktayı açıklığa kavuşturalım: ABD Dışişleri Bakanlığı, 11 Haziran itibarıyla Irak’taki tüm diplomatik personelin büyük kısmını çekti, aynı günlerde Ürdün ve Bahreyn’de de benzer adımlar atıldı. Ancak bazı analistlere göre bu aynı zamanda Biden yönetiminin bölgeye bağımlılığı azaltma stratejisiyle uyumlu bir adım. Dolayısı ile acil bir tehdit algısı kadar, uzun vadeli yeniden yapılanmanın işaretleri olarak da okunabilir. İkinci nokta şu: İsrail ABD desteği olmadan da harekete geçebilir mi? İsrail basını (Haaretz ve Jerusalem Post), üst düzey İsrailli yetkililerin, “Tek taraflı harekete hazırız” söylemini dillendirdiğini bildiriyor. Ancak bu söylemin iç politikaya mesaj verme boyutu da var. İsrail, 1981’de Irak’taki Osirak reaktörünü, 2007’de Suriye’deki nükleer tesisi tek başına vurmuştu. Bu tür önleyici saldırılar tarihsel olarak İsrail’in askeri doktrinine uygun. Ancak ABD hava sahası, yakıt ikmali ve lojistik desteği olmadan bu çapta bir saldırının başarı şansı tartışmalı. SALDIRI KİMLERİN İŞİNE YARAR? Böylesi bir gerilim ortamı bazı aktörler açısından son derece işlevsel: – İsrail’deki sağcı hükümet, iç kamuoyundaki dikkati dağıtmak ve güvenlik kartını yeniden masaya koymak ister. – ABD’deki bazı Cumhuriyetçi çevreler ve silah lobileri, İran karşıtı tutumu seçim kampanyalarının merkezine yerleştirir. – Silah endüstrisi ve enerji tekelleri: Martin, Raytheon gibi savunma sanayi devleri, Ortadoğu’da kriz yaşandıkça silah satışlarının arttığını defalarca deneyimledi. Petrol fiyatları, çatışma ortamında hızla yükselir; bu da petrol ve doğalgaz şirketlerinin (ExxonMobil, Chevron, Aramco vb.) kârlarını katlar. – Radikal İslamcı veya Şii milis gruplar: Böyle bir saldırı, Şii eksenli milis örgütler için meşruiyet ve mobilizasyon fırsatı yaratır. – Rusya ve Çin gibi aktörler ise Batı’nın dikkatini Ukrayna ve Pasifik’ten Ortadoğu’ya kaydırarak stratejik alan kazanır. Çin “barışçı arabulucu” pozisyonunu daha fazla kullanma fırsatı bulur ve enerji tedarik zincirlerinde yeniden merkezi bir rol oynayabilir. İRAN NE YAPABİLİR? İran, doğrudan saldırıya uğramadığı sürece genellikle vekil güçleri kullanarak misilleme yapar. Ancak bu kez doğrudan nükleer tesislerin hedef alınması halinde, Tahran yönetimi açık karşılık vereceğini ilan etti. Bu da bölgesel savaş riskini artırıyor. İran’ın bu tehditleri caydırıcılıkla blöf arasında bir çizgide duruyor ama sonuç ne olursa olsun tırmanma kaçınılmaz. AKP İKTİDARI BUNU DA KULLANIR Türkiye, hem İran’la hem İsrail’le diplomatik ilişkilerini sürdüren az sayıda ülkeden biri. Ancak bu tarafsızlık, iç siyasetteki derin otoriterleşmenin gölgesinde başka bir anlam kazanıyor. Çünkü bu kriz ortamı, Türkiye’deki iktidar için bir “siyasal oksijen” işlevi görebilir. – Dış tehdit ve beka söylemi, Erdoğan iktidarının yıllardır kullandığı bir iç politika aracı. İran’a yönelik bir saldırı ve olası bölgesel çatışma ortamı: Türkiye’yi “kuşatma altındaki bir ülke” olarak sunmaya, güvenlik eksenli politikaları meşrulaştırmaya, muhalefetin “devlet çıkarlarına karşı duyarsız” olduğu algısını yaymaya yarar. Seçim dönemlerinde etkili olan bu söylem, muhalefetin manevra alanını daraltır, kitleleri etrafında yeniden toplanmaya zorlar. – Yeni bir göç dalgası korkusu, milliyetçi duyguların yeniden mobilize edilmesine hizmet eder. – Ekonomik krizden saptırma; yüksek enflasyon, döviz baskısı, işsizlik sarmalındaki ülkede “milli birlik” çağrılarıyla ekonomik sorunlar geçici olarak bastırılır. Medya, diplomasi, güvenlik ve ordu merkezli gelişmelerle iç kamuoyu yönlendirilir. Erdoğan yönetimi, “arabulucu lider” imajını kullanarak hem Batı hem Doğu nezdinde uluslararası meşruiyetini tazeleme şansı yakalar. Kısacası, bölgesel kriz, içeride baskıcı politikaları meşrulaştırma ve otoriteyi pekiştirme için kullanılabilir. Sonuçta ; tarihsel olarak Türkiye’de iktidar, her dış kriz ortamında iç baskıları artırmak ve otoritesini pekiştirmek için fırsatlar yarattı. İran’a yönelik olası bir saldırı ve bölgesel savaş senaryosu bu amaçla kullanılacaktır; şüpheniz olmasın. Bunları yazıyoruz çünkü zaten büyük bir kıskacın içinde olan muhalif kitlenin bunu önceden görüp hazırlıklı olması lazım.
Source: Özlem Yüzak
Hükümet ilk teklifini bugün sunacak: İşçi beklemede
Türk-İş’in kamuda örgütlü bulunan sendikalarından oluşan Kamu Koordinasyon Kurulu dün Türk-İş’te toplandı. Toplantı devam ederken, kamu işverenlerini temsil eden TÜHİS’in ilk zam teklifini bugün saat 14.00’te işçi tarafına sunacağı bilgisi geldi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ı arayarak bugün teklif vereceklerini iletti. Türk-İş ve Hak-İş taleplerini 27 Şubat’ta hükümete iletmişlerdi. Böylece yaklaşık 3.5 ay sonra hükümetten ilk teklif gelmiş olacak. ‘TEKLİFE BAKACAĞIZ’ Türk-İş Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar, “Verilen teklife bakacağız. Talebimizin karşılığında ne vermişler onu değerlendireceğiz. Ondan sonra süreç devam edecek. Bu ilk teklif olduğu için hangi oranda olacağını bilmiyoruz. Teklif edilen rakamı bilmeden bir şey söylemek erken olacaktır. Yarın (bugün) teklif verildikten sonra değerlendirmemizi yapacağız” dedi. DÜŞÜK GELİRSE… Kulislerde teklif konusunda çeşitli rakamlar dile getiriliyor. Bir ara oranın yüzde 30 civarında olacağı konuşuluyordu. Ancak hükmetin ilk teklifinin yüzde 15-20 civarında kalabileceği beklentisi de var. Bu oranlar, ilk altı ay için yüzde 50 zam isteyen sendikaların talebinin çok altında. Bu nedenle önümüzdeki günlerde pazarlık görüşmelerinin hızlanması bekleniyor. Bu arada işçi tarafı iktidardan gelecek bugünkü teklif düşük kalırsa ne yapılacağı konusunu da değerlendirdi. Alınan bilgiye göre hükümetten düşük teklif gelirse basın açıklamaları, mitingler yapılması planlanıyor. Bugünkü teklifin ardından neler yapılacağının açıklanacağı belirtiliyor.
Source: Mustafa Çakır
Duygudaşlık siyaseti ve liderlik – Ertuğrul Kılıç
Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in talihsiz bir şekilde ölümü, siyaset dünyasında ve toplumda yeni bir duygu dünyası yarattı. Yerel anlamda halkla hemhal olmuş, onların dertleri ile dertlenmiş, sevinçleri ile toplumsal bir kaynaşma yaratmış bir belediye başkanına, ölümünün ardından on binlerce insanın gösterdiği duygudaşlık son zamanlarda bir siyasetçiye gösterilen ve nasip olan az sayıda bir örnek oluşturmaktadır. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, hemşerisi olan belediye başkanı Zeyrek ile mekân ve zaman bağlılığı nedeniyle bir duygu bağı oluşturmuştur. Ancak Özel’in sergilediği insani duyguların toplumda özel bir bağ oluşturduğu görünmektedir. Ülkede yaşanan gerilim ortamında sorunların toplumsal kesimleri giderek zorlaması, çok sayıda belediye başkanının tutuklanması nedeniyle siyasetteki fay hatlarının enerji kat sayısını artırması, CHP genel başkanında liderlik vasıflarını gündeme getirdi. İKİ LİDER, İKİ FİGÜR Zor durumlarda liderlik göstermek, siyasette deneyim kazanarak liderliğini pekiştirmek ya da sorunlar altında ezilerek yok olmak ikilemi ile karşı karşıya gelir. Bu yaşanılan sorunlara bir bütün olarak bakıldığında son zamanlarda iki farklı liderlik fonksiyonu ortaya çıkmıştır. Siyaset, uzun yıllar boyunca “güçlü adam” figürüyle tanımlandı. Sert duruş, az konuşma, çok karar verme… Liderlik, çoğu zaman halkın üzerinde yükselen bir kule gibi algılandı. Oysa çağ değişiyor. İletişim ve ulaşım her şeye kolayca erişilmesine, değer yaratmanın güçleşmesine neden oluyor. Toplum artık yalnızca güçlü değil; yakın, ulaşılabilir ve duygudaş liderler arıyor. Empatik, duygularını paylaşan, “bizden biri” olan; duygularını kontrol eden, mesafeli ama güçlü ve kararlı bir lider… Özgür Özel’in “yoldaşlarıyla aynı duyguları paylaşan”, “acıyı ve sevinci halkla birlikte yaşayan” bir lider profili çizmesi, duygudaşlık ve yakınlık kurmaya yöneliktir. Bu tarz liderlik, özellikle demokratik toplumlarda ve halkın siyasetçiden samimiyet ve ulaşılabilirlik beklediği dönemlerde, toplumsal buluşmayı kolaylaştırabilir. Seçmenle duygusal bağ kurar. İnsanlar, “o da bizim gibi düşünüyor, hissediyor” diyerek güven duyar; toplumda kutuplaşma azaldığında, bu tip liderlik daha etkili olur. Tarihsel olarak kriz zamanlarında toplumlar çoğu zaman güçlü, soğukkanlı, duygularını kontrol eden, çözüme odaklı liderleri tercih edebilir. Bu tip liderlik, özellikle istikrar, güvenlik, ekonomik reform gibi somut adımlar beklendiğinde daha çok destek bulur. Çünkü halk, “kararlılık ve yön gösterme” arar. DUYGUSUZ SİYASET Peki hangi liderlik daha etkili? Bunun yanıtı, toplumun ruh haline ve dönemin gereksinimlerine bağlıdır. Özgür Özel’in yaklaşımı, Türkiye’nin mevcut siyasi ikliminde, özellikle duygusal kutuplaşmadan yorgun düşmüş, daha insani siyaset isteyen kesimlerle buluşmayı kolaylaştırabilir. Bu liderlik anlayışı, son yaşanılan olaylara karşı gösterdiği tutum, klasik siyaset ezberlerini bozan bir çizgiye oturuyor. O, halkın karşısında değil, yanında durmayı tercih ediyor. Uzaktan bakan değil, acıyı ve sevinci halkıyla birlikte yaşayan bir lider. Ferdi Zeyrek’in cenazesinde gösterdiği içten duygular, birçok kişiye yalnızca bir siyasetçiyi değil, bir yoldaşı, bir dostu hatırlattı. Bu sahne, Türk siyasetinde nadir rastlanan bir kırılma anını göstermektedir: Liderlik artık gözyaşını saklayan değil, gerektiğinde gösteren bir cesaret meselesidir. Siyaset duygusuzlaştıkça toplumla bağlarını yitiriyor. Kutuplaşma arttıkça ortak bir duygu zemininde buluşmak zorlaşıyor. İşte tam bu noktada Özgür Özel’in tarzı, sadece bir muhalefet lideri değil, toplumun vicdanını temsil eden bir figür olarak anlam kazanıyor. Eleştirilebilir elbette. “Lider duygularını kontrol etmelidir” diyenler çıkacaktır. Fakat bir liderin güçlü olması ile insani olması arasında çelişki yoktur. Hatta günümüzün en etkili liderleri, bu iki unsuru birlikte taşıyabilenlerdir TOPLUMSAL BAĞ Özgür Özel’in çizdiği profil, belki de yeni bir liderlik paradigmasının habercisi. Kararlarında rasyonel, duruşunda kararlı ama aynı zamanda yüreğinde halkının acılarını taşıyan bir lider. Toplumun beklediği artık tek başına güçlü olan değil, kendisine güç veren bir toplumla bütünleşebilen liderdir. Özgür Özel, tam da bu nedenle toplumda yarattığı birlik, kardeşlik, vefa, dostluk vb. değerler açısından dikkatle izlenmeli. Çünkü bu liderlik yalnızca bir siyasal pozisyon değil; aynı zamanda duyguların siyasette yeniden meşrulaşmasının adı olabilir. Bugünün Türkiye’si, sadece kriz çözen değil; halkıyla birlikte üzülen, umutlanan, gülen bir liderlik anlayışına gereksinim duyuyor. Bu yaklaşım toplum karşısında kendi derdi ile dertlenen, neşe ve sevinciyle birleştiren bir lidere çok daha gereksinim duymaktadır. Toplumun her kesiminin yaşadığı umutsuzluk duygusu, yeni bir umut, yeni bir heyecan, yeni bir gelecek yaratılmasında önemli bir yön gösterebilir. Belki de gerçek güç, halkın yüreğinde yer bulabilmektir. ERTUĞRUL KILIÇ SMMM
Source: Olaylar Ve Görüşler
En başta kızlar okumalı
Ekim ayında Mersin’deki İleri Ortaokulu Müdürü Hüseyin Aygül , 62 öğretmenin kararıyla, 1090 öğrencili okulda kız-erkek öğrencilerin yan yana oturmasını yasaklamaya kalkıyor. Bunu gerçekleştirmekle yetinmiyor, karara karşı çıkan velilere, öğretmenlere ve öğrenciler arasından karşı çıkanlara da bunun, “Müdür beyin talimatı” olduğunu söylemelerini tembih ediyor. Ne acıdır ki böyle bir kararı aldıran müdürün, çağımızın okullarında böyle bir kararın alınamayacağından haberi de yok. O bilince erseydi, günümüz insanının cinsiyetiyle değil, düşünsel düzeyiyle değelendirildiğini bilirdi. Uzağa gitmeyelim, Atatürk ’ün şu açıklamalarına şöyle bir göz atmış olsaydı böyle bir uygulamaya kalkmazdı: “Öğretmenden, eğitimciden yoksun bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır. Öğretmenler; yeni nesli, Cumhuriyetin özverili öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır.” (16 Nis 2024) TOPLUMSAL GELİŞİM Toplumsal düzen, tarih boyunca erkeğe göre biçimlenmiş, kadının emeğinden ancak ev içlerinde, kırda bayırda yararlanılmıştır. Kadının insan olduğu, geleceğe yönelik Aydınlanma çağında anlaşılmıştır. Kadının adı, Aydınlanma bilincinin ardından sonra düşünce kitaplarında, sanatsal yaratıcılıkta anılmıştır. Gene de o yenilik atılımları döneminde bile yönetimde bulunan düşünme yoksunu kafalar, yalnız kadınların değil, erkeklerin de özgürce düşünmeye yönelik atılımlarını önlemeye kalkmıştır. Hemen her çağda yakınlar her olanaktan yararlanırken, son yıllarda bizde belirgin biçimde görüldüğü gibi belli bir kesim, en doğal haklarını kullanamıyor. Bu darlıklar kadın-erkek dayanışmasını sarstığından, aile içi cinayetlerde her yıl büyük artış görülüyor. İMAMOĞLU GERÇEĞİ İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu , ekonomisi tıkanmış bir toplumda, hiç değilse öğrencileri uygulamada rahata erdirecek girişimlerde bulunuyordu. Örneğin, çocuğun gelişiminde sütün kaçınılmaz olduğu inancıyla, olanaksız ailelerin çocuklarına 39 milyon litre sütü ücretsiz içirmiştir. İBB tarihinde ilk kez güvenli, kaliteli ve iyi hizmet veren 14 öğrenci yurdu açarak gençlerin barınma krizlerine uğramasını önlemiştir. Daha da önemlisi, İBB’nin başlattığı “Kızlar Okusun Diye” projesiyle kız çocuklarının okula devamını sağlamış, böylece projenin ilk ayında okula gidemeyen 15 kıza okuma olanağı yaratmıştır. Onunla kalmamış, çocuğa daha rahat öğrenebileceği ortamlar kurmuştur. SAVUNMA HAKKI Eğitimde bu başarıları gerçekleştiren İmamoğlu iki buçuk ay önce sabahın erken saatinde kendini hapishanede buldu! O günden bu yana, gazeteler İmamoğlu’nun sağlam bir nedene dayandırılmadan hapse atıldığını yazıyor. Hapis nedenini birtakım kişilerin ileri sürdüğü uydurma nedenler ile açıklayanlar da var. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, aralarında yaşlı başlı yetişkinlerin, bilim insanlarının, sanatçıların, özellikle gençlerin oylarıyla CHP’nin cumhurbaşkanı adayı gösterdiğini de unutmayalım… Başta Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri olmak üzere, Cumhuriyetin savcıları, yargıçlar, çağdaş eğitimin toplumda kök salmasını gerçekleştiren bilim insanları, yaratıcı varlıklarıyla sanatçılar, öğretmenler, kızıyla erkeğiyle geleceğin umudu gençler… Kendilerini CHP’nin cumhurbaşkanlığına aday gösterdiği Ekrem İmamoğlu’nun haklarını savunmakta sorumlu saymalıdır.
Source: Adnan Binyazar
AYM’den 8’inci toplu sözleşme öncesinden dikkat çeken emsal karar: Yetkili sendikalara iki katı aidat alma hakkı
Kamu emekçilerinin 8’inci dönem toplu sözleşmeleri öncesinde Anayasa Mahkemesi (AYM) tartışma yaratacak emsal bir karara imza attı. Yüksek Mahkeme yetkili sendikaya üye olmayan kamu emekçilerinin toplu sözleşmeden yararlanmak için yetkili sendikaya dayanışma aidatı (iki katı aidat) ödeme zorunluluğunun önünü açtı. Eski Eğitim Sen MYK Üyesi Özgür Bozdoğan; “Sendikal demokrasisini, azınlık sendikasının çoğunluk sendikası olmasını ortadan kaldıran bir durum” dedi. Anayasa Mahkemesi (AYM); 8’inci dönem toplu sözleşme dönemi öncesinde dikkat çeken bir karara imza attı. Yüksek Mahkeme; yetkili sendikaya üye olamayan kamu emekçilerinin toplu sözleşmeden yararlanmak için yetkili sendikaya iki kat aidat ödeme zorunluluğunun önünü açtı. İKİ KAT AİDAT ZORUNLULUĞUNU DANIŞTAY İPTAL ETMİŞTİ 2015’te Resmi Gazete’de yayımlanan 3’üncü dönem toplu sözleşmeyle “yetkili sendika üyesi olmayan yerel yönetim hizmetleri kolundaki kamu personelinin sosyal denge sözleşmesinden yararlanabilmesi için iki kat aidatı ödemeleri zorunlu tutulan” düzenlemeye ilişkin yerel yönetim hizmetleri kolunda örgütlü ikinci büyük sendika olan Türkiye Yerel Yönetim Hizmetleri Kolu Kamu Görevlileri Sendikası’nca 2016’da Danıştay’a iptal davası açıldı. Davanın görüldüğü Danıştay 11’inci Dairesi Aralık 2017’de iptal kararı verdi. AYM DE DANIŞTAY’IN KARARINI İPTAL ETTİ Yerel yönetim hizmetlerinde yetkili sendika olan Belediye ve Özel İdare Çalışanları Birliği Sendikası (BEM-BİR-SEN) da Danıştay 11’inci Daire’nin iptal kararını “sendika hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlali” iddiasıyla 2020’de Anaysa Mahkemesi’nde dava açtı. Yüksek Mahkeme; davayı 9 Ocak’ta ihlal yönünden karara bağladı ve gerekçeli kararını dün Resmi Gazete’den yayımladı. İKİ KAT AİDAT SOSYAL ADALETİ GÖZETİYORMUŞ Yüksek Mahkeme; söz konusu aidat düzenlemesinin toplu sözleşmeden yararlanmanın aidat farkı ödemesiyle sınırlandırılmasının sendikal örgütlenmeye zarar vermeyeceğini belirterek; “Toplu sözleşmenin getirdiği mali ve sosyal haklardan faydalanmak, bu sözleşmenin yapılmasına katkı sağlayan yetkili sendika üyelerinin ayrıcalığıdır. Ancak, belirli bir aidat farkı ödeyerek bu haklardan diğer kamu görevlilerinin de yararlanmasına imkan tanınması, örgütlenme özgürlüğünü zedelemediği gibi sosyal adaleti de gözetmektedir” değerlendirmesin de bulundu. DOSYA YENİDEN DANIŞTAY’A GÖNDERİLDİ Yüksek Mahkeme ayrıca somut olay kapsamında anayasanın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesindeki “ayrımcılık yasağına” yönelik Danıştay 11’inci Daire ile Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun düzgün bir inceleme yapmadığını değerlendirerek; “Sendika üyesi olmayanların, toplu sözleşmeden ancak iki aidat tutarı kadar bir ödeme yaparak yararlanması, ne örgütlenme özgürlüğüne ne de eşitlik ilkesine aykırıdır” ifadesini kullanması dikkat çekti. Bu gerekçelerle AYM; Danıştay’ın iptal kararını anayasanın sendikalara “Üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik, sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek” hakkı tanıyan 51’inci maddeyle bağlantılı 10’uncu maddede güvence altına alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar vererek, dosyanın 11’inci Daire’nin işlerinin devredilidiği Danıştay’ın ilgili dairesine gönderilmesini oy birliğiyle hükmetti. ‘SENDİKAL DEMOKRASİNİN ORTADAN KALDIRILMASI’ Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, kamu görevlilerinin sendikal hakları ve toplu sözleşme sistematiği açısından emsal teşkil ederken, sosyal denge sözleşmelerinde sendika üyesi olan ve olmayan yönünden farklı hükümler konulabilmesinin de yolunu açıyor. Eski Eğitim-Sen Merkez Yürütme Kurulu üyesi Özgür Bozdoğan, söz konusu kararın ağustosta başlayacak toplu sözleşme dönemi öncesinde alınmasına dikkat çekerek; “Toplu sözleşmenin bir hak olduğunu ve haklardan yararlanılmasının bir ücrete tabi tutulmaması gerektiğini belirtiyoruz. Sendika literatüründe bunun adı dayanışma aidatıdır. Bu uygulama yetkili sendikaya üye olmayanları yetkili sendikaya üye olmaya zorlanması anlamına geliyor. Sendikal demokrasisini, azınlık sendikasının çoğunluk sendikası olmasını ortadan kaldıran bir durum. Bu kararın haziran ayında alınması, ağustosta başlayacak toplu sözleşmeleri etkilemesi bakımından kritik bir öneme sahip” dedi.
Source: Aytunç Ürkmez
Gaziosmanpaşa”da istifa dalgası: Kulüp Başkanı”ndan tepki istifası
İstanbul Gaziosmanpaşa’da CHP’li Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe’nin tutuklanarak görevden alınmasına ve belediyenin CHP’den AKP’ye geçmesine tepkiler sürüyor. Belediyede başkan yardımcısı olarak görev yapan Bülent Kıdık, Altan Aygün ve Murat Topaloğlu’nun istifa ettiği öğrenildi. Gaziosmanpaşa Belediyesi Spor Kulübü Başkanı Selim Köroğlu da istifasını duyurdu. İstifa kararını Cumhuriyet’e değerlendiren Köroğlu, 2009’da Gaziosmanpaşa’dan AKP meclis üyesi olarak seçildiğini aktarırken “Gaziosmanpaşa’nın oyları bizim namusumuzdu” dedi.
Source: Engin Deniz İpek
İzmir”de işçi krizi derinleşiyor: Belediye-İş ile ipler gerildi
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası ile anlaşma sağlanırken, bu kez de Türk-İş’e bağlı Belediye-İş Sendikası ile ipler gerildi. Binin üzerinde işçinin işten çıkarılacağı açıklandı. Belediye-İş Sendikası Genel Başkanı Nihat Yurdakul, sıkıntının ülkeyi yönetenlerden kaynaklandığına dikkat çekerek, “Ülkedeki yaşananların, ekonomik krizin faturasını işçiye kesmenin bir alemi yok” dedi. Yurdakul, işçilerin ücretleri konusunda söylenen rakamların da doğru olmadığını dile getirdi. Belediyeden sendikaya gönderilen yazıda, ilk aşamada 800 işçinin işine son verileceğinin daha önce sendikaya iletildiği anımsatıldı. Sendikanın şube yöneticileri ile 7 Mayıs’ta İzmir’de bir araya gelindiği belirtilen yazıda, ayrıca 13 Mayıs’ta da sendika genel merkezinde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının da hazır bulunduğu ziyarette, toplu işçi çıkarmanın önlenmesi, mümkün olmadığı taktirde çıkarılacak işçi sayısının azaltılması ya da çıkarmanın işçiler açısından olumsuz etkilerinin en aza indirilmesine yönelik konuların ele alındığı belirtildi. 4 TEMMUZ’A KADAR Toplantılarda sendikadan sorunun çözümüne ilişkin beklenen olumlu sonucun elde edilemediği savunulan yazıda, “zorunlu toplu çıkarma” işlem sürecine 10 Haziran tarihinden itibaren devam edileceği ve 4 Temmuz 2025 tarihine kadar tamamlanacağı belirtildi. Toplu işten çıkarılacak işçilerin, “kendi isteği ile ayrılacak olanlar, emekliliğe hak kazanmış olanlar, yaptıkları iş tasfiye edildiği halde eski işlerine uygun bir işte çalışmak istemeyenler, işe önce girenin sonra çıkarılması esası ile” işten çıkarılacakları bildirildi. ‘BEDELİ EMEKÇİ ÖDÜYOR’ Belediye-İş Sendikası Genel Başkanı Nihat Yurdakul, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın göreve geldiğinden bu yana ücretlerin fazla olduğunu, ödeme sıkıntısı yaşadıklarını söylediğini anımsattı. Yurdakul, “Biz de şunu söylüyoruz: Ülkenin genelinde sıkıntı var. Bu sıkıntılar da çalışanlar, emekçi halk yüzünden değil siyasilerin, ülkeyi yönetenlerin meydana getirdiği sıkıntılar. Bedelini ise işçi sınıfı, emekçiler ödüyor” dedi. ‘EL ELE VERMELİYİZ’ Ücretlerin söylendiği gibi “afaki rakamlar” olmadığını dile getiren Yurdakul, şöyle devam etti: “Öyle söylendiği gibi rakamlar kesinlikle değil. İnsanlar ekmeğinden, işinden edilmemeli. Bu aileleri açlığa mahkum etmek demek. En korktuğumuz şey bu. Ülkedeki yaşananların, ekonomik krizin faturasını işçiye kesmenin bir alemi yok. İşçileri çıkarınca ülkenin ekonomisi düzelecek mi ? Ülke kötü yönetiliyor. Biz işçilerin çıkarılmasına kesinlikle karşıyız. Kabul etmiyoruz. Yasal, demokratik haklarımızı kullanacağız. Ülkenin birlik ve beraberliğe ihtiyacı olan bir dönemde iş barışının bozulmasını istemiyoruz. Laik cumhuriyeti düşünen işverenler, çalışanlar, sivil toplum örgütleri, sendikalar el ele vermemiz gerekirken, faturanın işçiye kesilmesini doğru bulmuyoruz.” ‘İNDİRİM İSTEDİLER’ Yurdakul, belediyenin, işçilerin ücretlerinde indirim talep ettiğini, bunu kabul etmelerinin mümkün olmadığını söyledi. Yurdakul, İzmir de dahil olmak üzere hiçbir yerde 4 kişilik ailenin geçim endeksine ulaşamadıklarına işaret etti. NE KADAR ÜCRET ALIYORLAR ? “İşçiler ne kadar ücret alıyorlar ?” sorumuz üzerine de Yurdakul, şunları söyledi: “50 bin lira ile 63 bin lira arasında ücret alıyorlar. Ancak katkı paylarını da, vergisini de, sigortasını da, işveren paylarını da üzerine ekliyorlar. İşçinin aldığı şu kadar diyorlar. Topluma böyle algılatıyorlar. Biz yıllardır vergide adaletsizliği zaten dile getiriyoruz. Önemli olan işçinin aylık eline geçen ücrettir. Bayramda çalıştırılmış mesai verilmiş. Buna ilave ücret diyorlar. İkramiyeyi koyuyorlar, vergisini koyuyorlar, sigortasını koyuyorlar. ‘İşçiler 80-90 bin lira alıyor’ diyorlar. Bunlar doğru değil.” ‘BİTİRİN DEMİŞTİ’ Yurdakul, “önceki belediye başkanının son 5 gün kala bu sözleşmeyi imzaladığının söylendiğine de” dikkat çekerken, “Zaten yasal sürenin sonuna gelmiştik. Bitirmek mecburiyetindeydik. Ya greve çıkacaktık ya da sözleşmeyi bitirecektik. Keşke 15-20 gün değil de aylar önce bitseydi. Ayrıca şu anda görevde bulunan belediye başkanının da daha seçilmeden önce ‘bir an önce bitirin’ diye sözü var” bilgisini paylaştı.
Source: Mustafa Çakır
Hablemitoğlu”ndan Gaziosmanpaşa seçimine tepki: “Utanmayan kazanır”
Gaziosmanpaşa Belediyesi Meclisi’nde yapılan belediye başkanvekili seçimini AKP’li Eray Karadeniz’in kazanmasına yurttaşlar tepki göstermişti. FETÖ’yle mücadelesiyle bilinen ve 22 yıl önce evinin önünde katledilen akademisyen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hablemitoğlu söz konusu olayı “utanma” duygusu üzerinden ele alarak; “Utanmayan kazanır; ahlaki çözülmeden çıkan yeni toplumsal norm… Biz bugün hem utançla yüzleşilmeyen, hem de utanmanın ortadan kaldırıldığı bir düzene tanıklık ediyoruz. Bir an önce etik bir düzeni daha yüksek sesle talep etmeye ve anlatmaya mecburuz” dedi. Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe’nin tutuklanarak görevden alınmasının ardından önceki gün yapılan belediye başkanvekili seçimini, AKP’li Eray Karadeniz kazandı. Meclis çoğunluğunun Cumhur İttifakı’nda olduğu ilçede Karadeniz 21, CHP’nin adayı Murat Topaloğlu 16 oy aldı. Karara tepki gösteren CHP’li üyeler, “Gaziosmanpaşa halkının iradesi gasp edildi. Reisinizden öğrendiniz” diyerek alkışlarla salondan ayrıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Akdeniz’i tebrik etmek için telefonla aradı. ‘UTANMA EYLEMİNİN YIKIMI’ FETÖ’yle mücadelesiyle bilinen ve 22 yıl önce evinin önünde katledilen akademisyen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hablemitoğlu önceki gün sosyal medya hesabından söz konusu duruma ilişkin “Utanmayan kazanır; ahlaki çözülmeden çıkan yeni toplumsal norm…” ifadelerini kullandı. Bu paylaşımın ardından dün yaptığı paylaşımında ise Hablemitoğlu, “CHP’i belediyelere yönelik müdahalelerin, özellikle dün olduğu gibi, birer şova dönüştürülmesi, gözaltı görüntülerinin alenen sergilenmesi ve adaletin değil, intikam duygusunun teşvik edilmesi, toplumda utanma eyleminin yıkımına işaret ediyor. Bu sahneler aynı zamanda bireyleri ya da kurumları utançtan kurtarıyor gibi sunuluyor. Ve bu durum, utanç ve utanma arasındaki farkı daha da görünür kılıyor; utanç, içsel bir duygu ve olguyken, utanmak, toplumsal bir eylemdir. Biz bugün hem utançla yüzleşilmeyen, hem de utanmanın ortadan kaldırıldığı bir düzene tanıklık ediyoruz” dedi. ‘PUSULA ÇOKTAN DEVRE DIŞI BIRAKILDI’ “Yaşadıklarımızı kavramlarla doğru anlamlandırmadığımızda işler karışıyor” diyen Hablemitoğlu; “Toplumun ‘Neden utanmıyorlar?’ sorusu, aslında şunu demesidir; ‘Ortak bir zeminde olduğumuzu sanıyorduk. Ama değiliz.’ Utanmanın yıkıldığı yerde, utanç da bireyin iç dünyasında sağlıklı biçimde oluşamıyor. Çünkü utanmak, utancın toplumsal işlenme yolu. Bu gerçekleşmediğinde, dün izlediğimiz görüntülerde olduğu gibi, utanç açığa çıkamıyor ya da gösterişli savunma mekanizmalarıyla yer değiştiriyor. Utanmak bir toplumsal bağdır; bir düzenleyici mekanizmadır. Bu bağ kopmuşsa, utanma da ortadan kalkar. Bugün Türkiye’de tanık olduğumuz sahnelerde, utancın inkârı ve utanmanın ortadan kalkması, sadece bir siyasi yozlaşmanın değil, aynı zamanda toplumsal çözülmenin göstergesidir. Bu yüzden artık siyasi teamül ya da siyasi nezaket beklentisi, gerçeği kavramakta yetersiz kaldığımızı gösteriyor. Çünkü olan biteni anlamlandırmak için elimizde tuttuğumuz etik pusula çoktan devre dışı bırakıldı. Bir an önce etik bir düzeni daha yüksek sesle talep etmeye ve anlatmaya mecburuz” ifadelerini kullandı.
Source: Cumhuriyet/ankara
Kamu işçisinin gözü zam teklifinde
Kamuda çalışan yaklaşık 600 bin işçi için 2025 – 2026 yıllarını kapsayan toplu iş sözleşmesi kamu çerçeve protokolü görüşmelerinde dördüncü toplantı bugün yapılacak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, TÜRK – İŞ’te eylem takviminin ele alındığı Kamu Koordinasyon Kurulu toplantısı devam ederken Genel Başkan Ergün Atalay’ı arayarak bugün ilk teklifi TÜRK – İŞ ve HAK – İŞ Konfederasyonlarına sunacaklarını söyledi. TÜRK – İŞ Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar, “Teklif verildikten sonra bakacağız. Bizim teklifimizin karşılığında ne vermişler? Onu değerlendireceğiz. Ondan sonra süreç devam edecek. İlk teklif olduğundan dolayı nasıl verileceğini de bilmiyoruz. Teklif verilmeden, teklifi bilmeden bir şey konuşmanın da insanları yanıltacağını düşünüyorum” dedi. SORULARINIZ İÇİN: akivanc@haberturk.com TÜRK – İŞ ilk teklifi aldıktan sonra yeniden bir durum değerlendirmesi yaparak gerekirse eylem takvimi belirleyecek. HAK – İŞ’in de kendi içinde değerlendirme yaptıktan sonra takvim belirlemesi bekleniyor. Kamu kurumlarında sözleşme kapsamında 590 bin dolayında işçi çalışıyor. Bunların 330 bini HAK-iş, 260 bini TÜRK – İŞ üyelerinden oluşuyor. İki yıl önce toplu iş sözleşmesi yapılırken işçi sayısı 700 bine ulaşıyordu. 2023 yılı mayıs ayından bu yana, önemli kısmı 2024 yılında olmak üzere 100 binden fazla işçi emekli oldu. Kamu işçilerinin toplu iş sözleşmeleri ocak, şubat ve mart olmak üzere farklı dönemlerde başlıyor. Sözleşmesi ocak ayında başlayan sendikalar bugüne kadar uzlaşma sağlanamadığı için kanun gereği grev kararı almaya başladılar. Grev kararı aldıktan sonraki 60 gün içinde uzlaşma sağlanması halinde greve gidilmesi gerekmeyecek. Ancak, yine kanun gereği sendikaların 60 günlük süre dolmadan önce greve çıkacakları tarihi ilan etmeleri gerekiyor. Bu nedenle greve çıkılmasına gerek kalmaması için en geç temmuz ayı sonuna kadar uzlaşma sağlanmak zorunda. EN DÜŞÜK İŞÇİ ÜCRETİ 43.737 TL 2023 yılında imzalanan toplu iş sözleşmesiyle kamu işçilerinin en düşük çıplak brüt ücreti önce 15.000 TL’ye çıkartıldı. Bu tutarın üzerine tüm işçiler için yüzde 45 oranında zam yapıldı. Böylece 2023 yılı ocak – haziran dönemindeki en düşük işçi ücreti 21.750 TL oldu. Toplu sözleşmede işçi ücretlerinin 2023 yılı ikinci yarısında yüzde 15, 2024 yılında ise 6’şar aylık dönemlerde yüzde 10 oranında artırılması öngörüldü. Enflasyon bu oranları aştığında aradaki fark bir sonraki 6 aylık zamma yansıtıldı. Böylece 2023’ün ikinci 6 aylık döneminde yüzde 15, 2024’ün ilk 6 ayında yüzde 32,57, ikinci 6 ayında ise yüzde 24,73 oranında zam yapıldı. Ocak ayında ise sadece geçen yılın ikinci yarısındaki enflasyon farkı yansıtıldı. Bu artışların sonucunda 2023 yılı ocak ayı itibarıyla 21.750 TL’ye çekilen en düşük işçi ücreti şu an itibarıyla 43.737,47 TL’ye geldi. Bu tutar, sözleşmesi ocak ayında başlayan işçileri kapsıyor. Sözleşmesi şubat ve mart ayında başlayan işçilerin ücreti söz konusu tutarın altında bulunuyor. İŞÇİ SENDİKALARI NE İSTİYOR? TÜRK – İŞ ve HAK – İŞ kamu çerçeve protokolü için işverene ortak teklif verdi. Sendikalar ilk olarak günlük en düşük brüt çıplak ücretin 1.800 TL’ye çekilmesini, bu tutarın üzerine her bir hizmet yılı için ücretlere günlük net 15 TL kıdem zammı ilave edilmesini talep ettiler. Sendikaların talebinin kabul edilmesi halinde en düşük brüt ücret önce 54.000 TL’ye çıkacak, bunun üzerine aylık 450 TL ilave edilecek. Sendikalar, bu şekilde belirlenmiş tutara birinci yıl birinci altı ayda yüzde 50 oranında, takip eden 6’şar aylık dönemlerde ise yüzde 25 oranında zam yapılmasını talep ettiler. Altı aylık dönemdeki enflasyon yüzde 25’i aşarsa aşan kısmın tamamının bir sonraki 6 aylık dönemde ücret zammına ilave edilmesini, bu şekilde belirlenen ücret zammına ayrıca yüzde 10 oranında refah payı ilave edilmesini istediler. MEMURLARIN TOPLU SÖZLEŞMESİ YAKLAŞIYOR Memurların 2026 – 2027 yıllarını kapsayan toplu sözleşmesi ağustos ayında imzalanacak. Kamu işçileri ile yapılacak toplu iş sözleşmesi memurların toplu sözleşmesi için de gösterge niteliği taşıyor. 2023 yılı mayıs ayında en düşük kamu işçisi ücreti 21.750 TL olarak belirlenince, hükümet toplu sözleşmeden bağımsız olarak temmuz ayından geçerli olmak üzere memur maaşlarına seyyanen 8077 TL zam yaparak en düşük memur maaşını 22.000 TL’ye çıkartmıştı.
Source: Habertürk
Güzelleşmek için gitti tanınmaz hâle geldi
İstanbul Bakırköy”de yaşayan 49 yaşındaki A.T. sıvı yüz gerdirme işlemi için sosyal medyadan bulduğu bir güzellik merkezine gitti. İddiaya göre A.T.”nin yüzüne vitamin enjekte edilecekti ama bunun yerine zamanı geçmiş dolgu basıldı. İşlemler sonrası kadının yüzü adeta tanınmayacak hale geldi. Gözleri şişti ve enfeksiyon kaptı. Mağduriyeti giderilemeyen kadın, işlemlerin para iadesini isteyince de engellendi. A.T., yaşadıkları sonrası güzellik merkezi ve yetkilileri hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı”na suç duyurusunda bulundu. “HASTANE KABUL ETMEDİ” A.T., savcılığa yaptığı suç duyurusunda yaşadıklarını anlattı. Loya Derm güzellik merkezi olarak bildiği yerde şubat ayında tedavi gördüğünü anlatan talihsiz kadın, “İşlemden 2 gün sonra yüzümde şişlikler meydana geldi. Durumu onlara bildirdim ama bana ödem olduğunu ve geçeceğini söylediler. Ertesi gün yüzümü tanınmayacak hale geldi. Tekrar aradım. Ödemin problem olmadığını ve bu durumun geçeceğini söylediler. Yüzüm sonrasında enfeksiyon kaptı. Eczanelerden aldığım ilaçlarla kendi tedavimi kendim yapmak zorunda kaldım. Yüzüm enfeksiyonlu olduğu için hastaneler de beni kabul etmedi. Bu yaşanan olaydan sonra sosyal medya aracılığıyla bir sürü insanın da aynı kurumdan mağdur olduğunu gördüm. Bu şahıslara aldığım hizmet karşılığında toplamda 9 bin TL verdim. Şikâyetçiyim” dedi.
Source: Huzeyfe Atici
BKM”nin yıldızıydı, arkadaşlarına isyan etti: Cenazeme gelmesinler
28 Mayıs 2008 tarihinde yayınlanmaya başlayan Çok Güzel Hareketler Bunlar isimli televizyon programında yer alan ve Yılmaz Erdoğan”ın öğrencileri arasında bulunan oyuncu Metin Keçeci, zor günler geçiriyor. Magazin Burada mikrofonlarına konuşan Keçeci, yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle büyük bir bunalım yaşadığını açıkladı. Gözyaşları içinde konuşan eski oyuncu, icralık olduğunu, Pazartesi günü evini boşaltmak zorunda kalacağını ve intiharın eşiğine geldiğini dile getirdi.
“BENİ BU HALE DÜŞÜRENLER CENAZEME GELMESİN”Sanat camiasında ve izleyici nezdinde sempatik tavırları ve başarılı performanslarıyla bilinen Metin Keçeci”nin bu durumu, sevenlerini ve kamuoyunu şok etti. Keçeci, açıklamasında gözyaşları içinde “Beni bu hallere düşüren her kim varsa cenazeme gelmesin” dedi. Keçeci içine düştüğü çıkmazı anlatarak, geçim sıkıntısı çektiğini ve borçlarını ödeyemediğini belirtti. Evinin icra yoluyla boşaltılacak olması, sanatçının son sığınağının da elinden alınması anlamına geliyor.”Pazartesi günü evimi boşaltacağım” diyerek yaşadığı çaresizliği dile getiren Keçeci, özellikle intiharın eşiğine geldiğini ifade etmesiyle durumun ciddiyetini gözler önüne serdi. Sanatçının bu çağrısı, toplumda sanatçıların yaşadığı zorluklar ve güvencesizlik sorununu bir kez daha gündeme getirdi.
Source: Haber Merkezi
Tanınmamak için kask taktı! Kan donduran işkence!
Adana nın Merkez Yüreğir ilçesi 19 Mayıs Mahallesi’nde yaşayan, ismi öğrenilemeyen 2 kişi, iddiaya göre, sosyal medya hesaplarında cinsellik içerikli paylaşım yaptı. İKİ GENCİ OTOYOL KENARINA GÖTÜRDÜ DHA daki habere göre paylaşımı gören İ.A., 2 genci yanına alıp, Tarsus-Adana-Gaziantep (TAG) Otoyolu kenarına götürdü. TANINMAMAK İÇİN KASK TAKTI Tanınmamak için motosiklet kaskı takan İ.A., tartıştığı 2 genci sopayla darp etti. O anlar, cep telefonu kamerasıyla kaydedildi. KURBAN OLAYIM YAPMA Darp edilen gençlerin “Kurban olayım yapma” diyerek ağladığı görüldü. Olayın ardından bölgeden ayrılan şüphelinin yakalanması için çalışma başlatıldı. ZANLI GÖZALTINA ALINDI Olayın gündeme gelmesinin ardından İl Emniyet Müdürlüğü ekipleri şüpheli ile ilgili çalışma yaptı. Ekiplerin çalışmasında şüpheli 28 yaşındaki şüpheli İ.A. tespit edilip gözaltına alındı. SORUŞTURMA SÜRÜYOR Konuyla ilgili yapılan açıklamada, Sosyal medyada uygunsuz görüntü paylaştığı iddia edilen 2 gencin otoyol kenarında darp edilmesi olayı ile ilgili aşağıdaki açıklamanın yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Habere konu darp şüphelisi 1997 doğumlu İ.A. güvenlik güçlerimizce gözaltına alınmış olup konuyla ilgili tahkikat devam etmektedir denildi.
Source: Habertürk
Soykırımcı İsrail”in saldırılarına AK Parti”den tepki: Bu barbarlık son bulmalı
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Zafer Sırakaya, İsrail”in İran”a yönelik saldırısına ilişkin, “İsrail”in İran”a gerçekleştirdiği hava saldırısı, bölgede zaten kırılgan olan istikrarı daha da tehdit eden bir gelişme olmuştur. Dünya kamuoyu, bu tür saldırgan ve hukuk tanımaz eylemler karşısında asla sessiz kalmamalıdır.” ifadelerini kullandı.Sırakaya, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, bölgedeki her bir can kaybının, yeni acıların ve daha büyük krizlerin habercisi olduğunu belirtti.Soykırım niteliğindeki saldırılarıyla Gazze”de sivil halkı hedef alan İsrail”in, yalnızca işgal altındaki topraklarda değil, bölgedeki ve çevresindeki ülkelere yönelik saldırgan tutumuyla da bölgesel-küresel istikrarsızlığı derinleştirdiğini kaydeden Sırakaya, şu değerlendirmelerde bulundu:”İsrail”in İran”a gerçekleştirdiği hava saldırısı, bölgede zaten kırılgan olan istikrarı daha da tehdit eden bir gelişme olmuştur. Dünya kamuoyu, bu tür saldırgan ve hukuk tanımaz eylemler karşısında asla sessiz kalmamalıdır. Barışa değil, çatışmaya hizmet eden bu barbarlık artık son bulmalıdır. Bu saldırılar, bölgesel barışı tehdit eden bir güvenlik sorununun ötesine geçmiş, küresel bir krizin habercisi haline gelmiştir. Dünya kamuoyu, bu tarz hukuk dışı girişimlere karşı ortak ve tutarlı bir duruş sergilemeli, gerilimi artıran değil, düşüren adımlar atılmalı, uluslararası yaptırımlar hayata geçirilmelidir. Türkiye, diplomasi ve diyalog yoluyla adalete dayalı kalıcı barışın tesisi için üzerine düşeni yapmaya devam edecektir.”
Source: Www.star.com.tr
O milletvekillerine hangi işlem yapıldı?
Milliyetçi Hareket Partisi’nde (MHP) gerektiğinde bazı milletvekillerinin partiden istifa etmeleri istenir. İstifa etmesi gerekenler de bunu hemen yerine getirir. Geçmişte Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı, Kayseri Milletvekili Baki Ersoy da partisinden istifa ettirilmiş, belli bir zaman sonra yeniden MHP’ye dönmüştü.
Milletvekili seçilmeden önce Hasan Basri Sönmez (Isparta), Mustafa Demir (Kilis) MHP il başkanıydı. Bolu Milletvekili seçilen İsmail Akgül ise Ocak başkanlığı görevinde bulunmuştu. Teşkilattan geldikleri için üçü de Genel Başkan Devlet Bahçeli’ye bağlı, Teşkilattan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’a da yakın isimlerdi. Bazen bu yakınlıkların siyasette sorunlar getirdiği de bilinir.
HASTANEYE GİTTİĞİ GÜN
Semih Yalçın’ın genel merkeze gelmediği gün yoktur. 20 Kasım 2024 tarihinde hastaneye gitti. İşte ne olduysa o gün oldu. Saat 11.00 civarında Bahçeli’nin TBMM’deki özel kaleminden Milletvekilleri Hasan Basri Sönmez, Mustafa Demir ve İsmail Algül telefonla arandı ve istifaları istendi. Niçin istifalarının istendiği yolunda kendilerine bir bilgi verilmedi, sadece talimat iletildi.
Üç milletvekilinin altın kaçakçılığı yaptığı yolunda iddia konuşulmaya başlandı. Cumhurbaşkanının gezisine katılan MHP’li iki milletvekili, uçakta bulunan bir güvenlik görevlisinin Dubai’den Türkiye’ye kaçak altın sokan milletvekilleri bulunduğunu söyledi. Milletvekili, bu durumu genel merkez yetkilileriyle paylaştı.
AÇIKLAMAYA KARŞI, AÇIKLAMA
Üç milletvekili gelişmeler nedeniyle telefonlarını uzun süre kapalı tuttu. Saat 18.00’de özel kalemden tekrar arandılar ve istifa dilekçelerini vermeleri için TBMM’ye davet edildiler. Geldiler, kendilerine iddia söylendi ve istifa dilekçelerini verdiler. Saat 19.29’da Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, sosyal medya hesabından şu açıklamayı yaptı:
“Parti içinde devam eden bir inceleme mucibince Isparta Milletvekilimiz Hasan Basri Sönmez, Bolu Milletvekilimiz İsmail Algül ve Kilis Milletvekilimiz Mustafa Demir’in istifaları istenmiş, müteakiben de istifa dilekçeleri kabul edilmiştir. Kamuoyunun bilgisine sunulur.”
Semih Yalçın’ın bu paylaşımından dört dakika sonra, bir haber kanalında açıklama, milletvekilleriyle ilgili iddia “Son dakika” haberi olarak yayımlandı. Bu açıklamaya karşı üç milletvekili de Yalçın’ın açıklamasını ekleyip yaptıkları açıklamada şunları söyledi:
“Liderimizin, partimizin ve teşkilatımızın son nefesimize kadar emrindeyiz. Liderimizin yanından bir adım geri atmayacağız.”
MHP ÜYELİKLERİ SÜRÜYOR
Üç milletvekilinin “Altın kaçakçılığı” suçlamasıyla partiden ihraç edildiği iddia edilse de MHP kaynaklarından, milletvekillerinin partiden ihraç edilmediğini, MHP Parti Grubundan istifa ettiklerini, MHP üyeliklerinin devam ettiğini öğrendim. Üç milletvekili MHP’nin TBMM’deki grup toplantısına katılmıyor ama WhatsApp grubundan da çıkarılmadı. Zaten, üç milletvekilinin sadece Mecliste oturdukları koltuklar değişti. MHP grubu nasıl oy kullanıyorsa, onlar da aynı yönde oy kullanmaya devam ediyor.
Altın kaçakçılığıyla suçlanan milletvekillileri hakkında MHP’nin parti içinde yaptığı bir soruşturma oldu mu? Olmadı. Yani, üç milletvekilinin disipline verilmesi bu yüzden partilerinden ihraç edilmesi diye bir durum yok.
Üç milletvekilinin istifa ettirilmesinden sonra bazı konular da aydınlandı. Kurban bayramında iki milletvekili Genel Başkan Devlet Bahçeli’yi ziyaret edip elini öptü, bayramını kutladı. Bu ziyaretten Bahçeli de memnun oldu.
YÜRÜTÜLEN ADLİ BİR İŞLEM YOK
Altın kaçakçılığıyla suçlanan milletvekillerinin bu yüzden partilerinden ihraç edilmedikleri gibi haklarında yürütülen bir soruşturma da bulunmuyor. Milletvekilleriyle ilgili bir suçlama olması halinde fezleke hazırlanıp dokunulmazlığının kaldırılması yönünde TBMM Başkanlığı’na fezleke gönderiliyor. Adalet Bakanlığı yetkilileri, üç milletvekili hakkında soruşturma olmadığını, dolayısıyla TBMM’ye gönderilen fezlekede bulunmadığın söylediler.
Altın kaçakçılığı ile ilgili olarak üç milletvekili hakkında Emniyetin Kaçakçılık ve Organize Suçlar başta olmak üzere hiçbir birimin yürüttüğü soruşturma bulunmuyor. İddiaya karşılık yapılan tek işlem, üç milletvekilinin MHP’nin TBMM Grubundan istifa ettirilmeleri oldu.
ÇÖMEZ, BAŞKA KAÇAKÇILIĞI HATIRLATTI
Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2023 ağustos ayında işlenmemiş altın ithalatına aylık 12 ton kota koydu. Daha önce İstanbul Havaalanında VIP salonunda yakalanan altın konusunu gündeme getiren İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez şunları söylemişti:
“Kota sonrası Dubai’den altın kaçakçılığı başladı. Dubai’de altının kilosu 80 bin, Türkiye’de ise 85-88 bin dolar ve kilo başına 5-8 bin dolar fark bulunuyor. İstanbul Havalimanı VIP salonunda geçen eylül ayında 60 kilo altın ele geçirildi. VIP salonuna getirilen altında birileri her seferinde cebine 300-500 bin dolar indiriyor. VIP salonunu kullanma hakkına sahip kişilerden kimler kaç kez Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitti, giderken çanta ve valizleri kaç kilo, dönüşte kaç kiloydu. Devlet bu işin peşine düşerse büyük bir skandal ve önemli isimler ortaya çıkar.”
Milletvekilleriyle ilgili suçlama doğruysa, Devlet Bey gereğini yapar. Şimdiye kadar hiçbir soruşturma açılmadığı, bu iddiaların parti içindeki söylentilerden kaynaklandığı anlaşılırsa, üç milletvekili de yeniden partilerinin Grup toplantısına çağrılacak. Bekleyelim, görelim.
Source: Saygı Öztürk