Psikologlar yeni yönetmeliğe tepkili: ‘Düzenleme değil, yok sayma!’
Resmi Gazete’de 29 Mart’ta yayımlanarak yürürlüğe giren “Sağlık Meslek Mensuplarının Serbest Meslek İcrası Hakkında Yönetmelik” ile lisans mezunu psikologların ve klinik psikoloji alanı dışında uzmanlığı bulunan psikologların mesleklerini serbest olarak icra etmeleri Sağlık Bakanlığı tarafından imkansız hale getirildi. Psikologlar Birliği tarafından yönetmeliğe ilişkin yayımlanan yazılı itirazda “İlgili yönetmelikte tüm sağlık meslekleri lisans düzeyinde temsil edilirken, lisans düzeyindeki psikoloji mezunları dışlanarak bu kapsama dahil edilmemişlerdir. Bu durum, binlerce psikoloğun, geri dönüşü olmayacak şekilde mağdur edilmesine sebep olacak” denildi.‘BİLİMSEL EMEĞİN HİÇE SAYILMASI’Cumhuriyet’e konuşan Uzman Psikolog Servet Aşan da “Yıllarca klinik psikoloji alanında yüksek lisans veya doktora yapmış meslektaşlarımız, yalnızca diplomalarında ‘klinik’ ibaresi yer almadığı için sistem dışına itildi. Bu bir düzenleme değil, yok saymadır. Mesele sadece ‘çalışamamak’ değil. Mesele; bilimsel emeğin hiçe sayılması, mesleki kimliğin değersizleştirilmesi ve insan ruh sağlığının ciddiye alınmamasıdır” dedi. Psikoloji bölümlerinin bu ülkenin en yüksek puanla öğrenci alan bölümlerinden biri olduğunu vurgulayan Aşan, “Bu bölüme girmek de mezun olmak da kolay değildir. Ancak mezun olduğumuzda elimizde kalan, çalışamayacağımız bir diploma, kullanamayacağımız bir unvan ve geleceğimizin üzerindeki belirsizliktir. Ayrıca, ülkemizde devlet üniversitelerinin klinik psikoloji programlarının kontenjanları çok düşük; vakıf üniversitelerinin ise eğitim ücretleri milyon liralara ulaşmaktadır. Bu koşullar altında, psikoloji mezunlarının uzmanlık eğitimine erişimi ciddi şekilde engellenmektedir. Maddi imkanı olmayan pek çok meslektaşımız, ne yazık ki mesleğini icra edemez hale gelecektir” ifadelerini kullandı.‘RUH SAĞLIĞI TERAPİDEN İBARET DEĞİL’Aşan, “Klinik psikoloji dışında uzmanlaşan alanlar; uygulamalı psikoloji- genel psikoloji – adli psikoloji, sağlık psikolojisi, spor psikolojisi, nöropsikoloji, gelişim psikolojisi – bu yönetmelikle yok sayılmıştır. Toplumun ruh sağlığı yalnızca terapiden ibaret değildir. Tüm bu yönleriyle psikologluk mesleğinin yalnızca klinik psikolojiye indirgenmesi bilimsel ve mesleki gerçeklikle bağdaşmamaktadır. Psikologların sunabileceği çok yönlü hizmetler, bu sınırlayıcı bakış yüzünden heba edilmektedir” diye konuştu.‘HALKIN RUH SAĞLIĞINA ERİŞİMİNİ SINIRLAR’Bugün serbest çalışamayan psikoloğun yarın başka işlerde, başka alanlarda savrulmaya zorlanacağını söyleyen Aşan, “Bu yalnızca bireysel bir sorun değildir. Bu, halkın ruh sağlığına erişimini sınırlayan, toplumun geleceğini zedeleyen yapısal bir sorundur. Yönetmelik yeniden düzenlenmeli, psikologların serbest meslek hakkı verilmelidir. Psikoloji lisans mezunlarının serbest çalışabilmelerinin önünün açılması, ‘klinik psikoloji’ ibaresi yer almayan ama bu eğitimi fiilen almış kişilere yönelik geçici bir geçiş süreci tanınması, psikologların mesleki tanımının yapılması, ruh sağlığı alanındaki çok boyutlu uzmanlıkların göz önünde bulundurulması, Anayasa’nın eşitlik ilkesine uygun düzenlemelerin yapılması acil ve zorunludur” ifadelerini kullandı.
Source: Merve Kılıç
MEB eleştirilere kulağını kapasa da kendi belgesinde acı tabloyu itiraf etti: Öğretim izlencesi karşılanmıyor
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’nün 2024 yılı faaliyet raporunda; kurumsal zayıflıklar arasında “işletmelerin öğrencilerin beceri eğitiminin niteliği konusunda duyarlı olmaması” nedeniyle mesleki ve teknik eğitim sürecinde öğretim izlencesinin (müfredat) yeterli oranda karşılanmadığı belirtildi. Buna karşın hedefler arasında yine “çocuk işçi sağlamak” konusunda eleştirilen mesleki eğitim merkezlerinin yaygınlaştırılması ve mesleki ve teknik eğitim ortaöğretim kurumlarının OSB’lerle eşleştirilmesi yer aldı.Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) piyasacı eğitim anlayışı nedeniyle mesleki ve teknik eğitim kapsamında öğrenciler işletme, fabrika ve/veya atölye benzeri üretim yerlerinde çalıştırılması sürüyor. Bu uygulamaya uzmanlardan ve yurttaşlardan tepkiler sürerken, bakanlık mesleki ve teknik eğitimde özel sektörün gereksinim ve ihtiyaçlarına yönelik düzenlemelerini sürdürüyor. Ancak, bakanlık gelen eleştirilere kulağını kapasa da kendi belgesinde acı tabloyu itiraf etti.İŞLETMELERİN DENETİMİ ‘ŞİMDİ’ HEDEFLENDİ…Milli Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’nün 2024 yılına ilişkin faaliyet raporunda, kurum zayıflıkları arasında mesleki ve teknik eğitimde öğrencilere eğitim verilemediğini belirtti. Raporun ilgili kısmında; işletmelerde gerçekleşen mesleki ve teknik eğitim sürecinin öğretim izlencesinin (müfredat) karşılanamadığını, işletmelerin bu konuda gerekli duyarlılığı ve görevi yerine getiremediği belirtildi. Söz konusu zayıflığın giderilmesi için yapılması gerekenlerin belirtilmesinde ise bakanlık bir eksiliği daha açık etti. Bakanlık, zayıflığın giderilmesi için okul koordinatör öğretmenleri ve iş müfettişleri tarafından etkili denetimlerin ve yaptırımların uygulanması için “teftiş modeli” geliştirilmesi ve bu yönde mevzuat düzenlemelerin yapılacağını belirtti. Böylece bakanlık, işletmelerin sağlıklı bir denetimden geçmediğini de belirtmiş oldu.SORUNA KARŞIN ‘SEKTÖRLEŞMEYE’ DEVAMBu soruna karşın, aynı belgede yer alan “öneri, tedbir ve beyan” bölümünde ise ne eğitimde ne de işgücünde olan gençlerin mesleki ve teknik eğitime yönlendirilmesi hedeflenirken, “çocuk işçilik sağlama” olarak eleştirilen mesleki eğitim merkezlerinin (MESEM) yaygınlaştırılması da öneri kısmında yer aldı. Ayrıca, eşleştirilmesi yapılmayan OSB’lerin mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarıyla eşleştirilmesi hedefi de belgede yer aldı. Öğretim izlencesi sorununa ilişkin de hedefler arasına “belirlenen yeni meslek alanlarıyla ilgili öğretim programları hazırlama/güncelleme çalışmalarının gerçekleştirilmesi” hedefi de kondu.
Source: Aytunç Ürkmez
Acınası bir durum
Galatasaray, Jose Mourinho”nun Okan Buruk”a yönelik fiziki müdahalesiyle ilgili Fenerbahçe kulübünün yaptığı açıklamaya sert bir dille yanıt verdi. Sarı-kırmızılı kulüpten yapılan açıklamada; “Türk futboluna katkı vermek ümidiyle gelen rakip takım teknik direktörünün ülke futboluna verdiği zarar son 8 aydır çığ gibi artarak büyümeye devam etmektedir. Geçmişte bu tip yakışıksız olayları nedeniyle dünya futbol kamuoyunda tescilli bu kişi adına çıkıp özür dilemek yerine, Türk futbol kamuoyunun aklıyla alay eder gibi yapılan bir açıklamaya cevap vermek zorunda kaldığımız için üzgünüz. Allah kimseyi, dünyanın gözü önünde yaşanmış spor adına utanç verici bir saldırıyı, sırf teknik direktörü az ceza alsın diye savunmak zorunda bırakmasın. Dün bize ahlak dersi vermeye çalışanların bugün düştükleri bu acınası durumu üzüntüyle izliyor, onlar ve Türk futbolu adına bir kez daha utanıyoruz” ifadeleri kullanıldı. F.BAHÇE “TAHRİK VAR” DEMİŞTİ Sarı-lacivertli kulüp, yaşanan olayla ilgili önceki gün yaptığı açıklamada, Okan Buruk”un Jose Mourinho”yu el kol hareketleri ve söylemlerle tahrik ettiğini iddia etmişti.
Source: Fotomaç
Milletim boykotu affetmedi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün cuma namazını kıldığı Üsküdar”daki Hz. Ali Camii”nden çıkışında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı. Erdoğan şunları söyledi: ABD ZİYARETİ: Ticaret Bakanı”mın hem yürüttüğü görüşmeler hem de Amerika”yla ilgili seyahat takvimi söz konusu. Bu takvim, her an devreye girebilir. Arkadaşlarımızın bu çerçevede Amerika”ya gidişleri gündemde olabilir. Bu ziyaretlerde, son günlerde kamuoyunun da gündeminde yer alan bazı yapılandırma meseleleri, ana başlıklar arasında yer alabilir. Temennimiz, Türkiye”ye yönelik olumlu yaklaşımın sadece sözde kalmaması, aynı zamanda fiilen de hayata geçirilmesidir. TÜRKİYE YÜKSELİYOR: Şu anda terörsüz Türkiye ile ilgili süreç, planladığımız şekilde ilerlemektedir. Herhangi bir aksama ya da sıkıntı söz konusu değildir. Gelişmeler, her geçen gün hem ülkemizin hem de bölgemizin lehine olacak şekilde seyrediyor. Ortaya çok daha sağlıklı bir yapı çıkıyor. CHP”nin teröre yönelik attığı bu adımlar da tutmadı, tutmayacak. Çünkü Türkiye dipdiri ayaktadır. Türkiye, dimdik durmaktadır; gündemi elindedir. Cumhur İttifakı, Türkiye”nin şu anda her şeyidir. Terörsüz bir Türkiye”yi Cumhur İttifakı zaten en güzel şekilde kurmakta ve kararlılıkla yürütmektedir. Kimse buradan kendine olumsuz bir pay çıkarmasın. Bunların hiçbiri tutmaz, tutmayacaktır. Ve her geçen gün daha iyiye giden bir Türkiye var. Ekonomiden siyasete, kültürel bağlardan uluslararası ilişkilere kadar her yönüyle bambaşka bir Türkiye yükseliyor. Bu Türkiye, bundan sonraki süreci çok daha güçlü, çok daha farklı bir şekilde inşa edecektir. BU MİLLET AFFETMİYOR: Sizler zaten tüm bu değişimleri en az benim kadar yaşadınız, gördünüz. Onlar, 2 Nisan”ı bir tarih olarak ilan ettiler. Ama ne oldu? Gördüğünüz gibi, alışveriş merkezleri onların dediği gibi boş kalmadı. Tam aksine, çok daha hareketli bir süreç yaşandı. Örneğin, daha önce alışveriş oranı yüzde 25″lerdeyken, şimdi bu oran yüzde 29.7″ye kadar tırmandı. Bugünkü süreçte ise bu oran yüzde 28 seviyesinde seyrediyor. Bu da çok net bir gerçeği ortaya koyuyor: Bu millet, ülkenin aleyhine kampanya yürütenleri; ekonomiyi sabote etmeye çalışanları affetmiyor. Tam aksine, daha fazla alışveriş yaparak cevabını veriyor. Hatta dün bir yere misafirliğe gittim. Çok enteresan bir şey duydum. Dedi ki: “Şu anda fabrikamın tüm araç ve gereçlerini seferber ettim. Eğer çeyrek depo bile yakıtınız varsa, bugün mutlaka alışveriş yapacaksınız. Tüm araçların depolarını fulleyin.” Üçünden itibaren bu anlayışla mesaiye başlıyormuş. Bu nedir? Bu, milli ve yerli bir duruşun ne olduğunu göstermektir. Ben, bu şekilde duran her bir vatandaşımıza, hem şahsım hem de milletim adına gönülden teşekkür ediyorum. BAHÇELİ”YE GEÇMİŞ OLSUN TELEFONU “DAHA YAPACAĞIMIZ ÇOK İŞ VAR” Sayın Devlet Bahçeli, mesaisine yeniden başladı. Sağlığıyla ilgili spekülasyonlar vardı. Bunların hepsinin, nasıl yalancı ve palavracı odaklardan çıktığı bir kez daha ortaya çıktı. Gördüğünüz gibi, Devlet Bey, rahmetli Alparslan Türkeş”e olan vefa vecibesini her yıl yerine getiriyor; bu yıl da aynısını yaptı. Kendisiyle bir telefon görüşmesi gerçekleştirdim. Rahmetli Türkeş için duamızı yaptığımızı ifade ettim. Bizler, bu ülkeye ve millete her türlü faydası, hizmeti dokunmuş büyüklerimizin yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz. Kendisine “Nasılsınız?” diye sorduğumda, verdiği cevap çok netti: “Gayet iyiyim. Bugün de vecibemizi yerine getirdik.” Rabb”im sağlık, sıhhat ve afiyet versin. Çünkü yapacağımız daha çok iş var.
Source: Muhammed Uzun
Bu ne pişkinlik!
İzmir Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Levent Üzümcü, oyuncu Aybüke Pusat”a destek verip “Geçmiş olsun, aramıza hoş geldin. Ben dahil bir avuç oyuncuyuz yasaklı. 12. yılımı doldurdum, umarım sen bu kadar mesleğinden uzak kalmazsın” dedi. “Hak, hukuk, adalet” naraları atan Üzümcü”nün İzmir tiyatrolarında yaptıkları gün yüzüne çıktı. Gazeteci Serdar Kızık, “Bu ne pişkinlik diyeceğim ama yetmez. Daha haftası dolmadan yönettiğin tiyatrodan attırdığın iki sanat emekçisinin yüzüne nasıl bakacaksın? Bu tweet”i yazarken ellerin titremedi mi? Omurga meselesi. Faşizmin bitişi yakındır” dedi. Can Gençler ise Üzümcü”nün tiyatrodan kovduğu iki kadın çalışanı açıkladı: “Sen İzmir Şehir Tiyatroları”nda Genel Sanat Yönetmeni olarak hiçbir gerekçe öne sürmeden oyuncu Hatice Altan ve sahne tasarımcısı Özlem Karabay”ı kovarken aynı faşizmi sürdürmüyor musun?
Source: Sabah
Erbil’e deniz getiriyorlar
Rams Global bölgede Pavilion by Rams adıyla resmen yeni bir şehir kuruyor. Yeni bir şehir diyorum, çünkü deniz getiriyorlar Erbil’e… 2 milyon metrekarelik alanda inşa edilen şehre Zap’tan su geliyor. Hatta su transferinde 40 kilometre tamamlanmış. Tüm transfer bitince yapay göleti olan yepyeni bir Erbil göreceğiz. O suyun kenarında bine yakın villa, AVM, spor salonu, hastane, okul ve bilim merkezi de kurulacak. Ben haberi Rams Global CEO’su Faruk Bülbül ile Burak Özçivit’in fotoğrafını görünce öğrendim.Özçivit, Rams’in tüm dünyadaki projelerinde yeni yüzü olmuş. Hatta bugün ilk kez Erbil’e gidip bölge basınının karşısına çıkacak ve projeyi anlatacak.O bölgeler için doğru tercih tabii ki Burak Özçivit. Oralarda tıpkı Avrupa’daki Can Yaman gibi ilgi görüyor çünkü.Yarın öbür gün haberi çıkacaktır “Burak Özçivit’ten milyonluk anlaşma” vesaire diye. İlk kez çok umursamayacağım.Çünkü bir Türk markasını daha görünür ve bilinir yapmak benim için çok geçerli ve mantıklı bir nedendir. Belki önümüzdeki günlerde Erbil’e gidip yerinde incelerim projeyi, belli mi olur…Bahis kadar tehlikeliSosyal medyada gezerken karşıma sürekli aynı reklam çıkıyor. “İlişki adamları bizi tercih ediyor, bitmeyen libido” başlıklarıyla üstelik. Ürün ise bir hap. Bir firma yazmış ki; “En yakın ecza deposundan gönderilecektir.” Neden? Çünkü eczaneler satmıyor o ürünü!Birkaç isimle de anlaşmışlar. Onlardan biri de eski futbolcu Ümit Karan… Adam almış eline hapı, reklamını yapıyor. “Gol deyince aklınıza ben mi geliyorum? Benim de aklıma bu vitamin geliyor” diyor.Yahu yasa dışı bahis bizim en büyük problemlerimizden biriyken bu problem değil mi sizce? Bu resmen insan hayatıyla oynamak.Ben o firmanın internet sitesini de araştırdım. Bağcılar’da bir adres vermişler. Ne olduğu belli değil yani. Kusura bakmayın ama bu tarz ürünlerin reklamını yapanların da yasa dışı bahis reklamı yapıyormuş muamelesi görmesi şart.İlla yarın öbür gün birinin başına bir şey gelince mi harekete geçeceğiz?Dakika hesabı yapmayınHep sonradan ders alıyoruz. Maalesef böyle yaşamaya da devam ediyoruz. Ferhat Göçer çok güzel bir açıklama yaptı Volkan Konak’ın hayatını kaybetmesinden sonra. “Üzgünüm ve kızgınım. Kalabalık organizasyonlarda ambulans ve kalp krizine anında müdahale edecek bir CPR ekibinin olması gerekiyor” dedi.Göçer bu açıklamayı yapıyorsa demek ki orada öyle bir ekip yoktu. Halk konserlerinde görüyoruz, bulunuyor bir acil durum ekibi. Ama otellerin ve eğlence mekânlarının birçoğunda görmüyorum ben o ekipleri. Eminim birileri çıkıp “Amaaan şimdi ona ne masraf edeceğiz” diyordur. Vallahi diyordur, hiç şaşırmayın.KKTC Sağlık Bakanlığı da açıklama yapıp “Ekiplerimiz bilmem kaç dakikada otele varış yapmıştır” dedi. Yahu olay o değil ki!Olay orada olmaları, orada hazır bulunmaları!İsterse 5 dakikada gelsin banane. Burada saniyelerin önemi var. O yüzden dakika tartışması yapmayı bir kenara bırakıp, böyle etkinliklerde ekip hazır bulundurmayı şart koşmak lazım.Gerçi giden gitti, çok da kıymetli biri gitti ama belki bundan sonra düzelir bir şeyler.
Source: Orkun Ün
Türkiye’nin barış şemsiyesi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ankara ziyareti sırasında ıslanmasın diye Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’ye şemsiye tutması, şemsiyenin Türkiye’nin barış diplomasisinin sembolü haline getirdi.
Zelenskiy’i karşılama fotoğrafı, medyada gündem oldu; şemsiye üzerinden dünya sistemi ve Türkiye’nin bağımsız dış politikası tartışılmaktadır.
Her şeyden önce belirtmeliyim ki Erdoğan’ın Zelenskiy’i şemsiyeyle karşılama fotoğrafı ilk ve tek değil.. Erdoğan’ın daha önce çekilmiş, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani ile de şemsiyeli karşılama (13 Mar 2015) fotoğrafı var..
Bir de Endonezya Devlet Başkanı Prabowo Subianto’nun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı havalimanında karşılarken (12 Şubat 2025) çekilmiş, Erdoğan’ın Subianto’ya şemsiye tutması var.. Mutlaka başka fotoğraflar da vardır. Araştırmak lazım.
Uluslararası ilişkilerde şemsiyeyi fenomen haline getirmeye bu üç fotoğraf bile yeter. Peki şemsiyenin anlam ve önemi var mı? Elbette var. Bu fotoğraflar, Türkiye’nin barış şemsiyesi ile sembolleşen dış politikasına gönderme yapmaktadır.
Zelenski’nin Ankara ziyaretinin zamanlaması kritikti. Washington, Ukrayna-Rusya savaşını bitirmek amacıyla Riyad’da yapılacak görüşmeye Zelenski’yi de davet etmişti;
ABD ve Rusya, yeni dönemin Almanya’sı olan Ukrayna’yı paylaşırken bir takım dayatmalarla susturacakları Zelenski, Riyad’a değil, Ankara’ya geldi. Çünkü Ukrayna, ABD ile AB ülkelerine itimat edip yerle bir oldu; yeni bir arayışa geçti..
Riyad’da ABD ve Rusya dışişleri bakanları, barış masasının kurulması gerektiğini konuşuyordu. Washington ve Moskova, savaşın ana nedeninin Ukrayna’nın NATO üyeliği olduğu gerçeğinden hareketle savaşa son vermeye çalışıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce de birçok kez “Ukrayna NATO üyeliğini hak etti” açıklaması yapmıştı.
Zelenski’nin “Herkes Putin’in savaşa dönmeyeceğine eminse, madem savaşı bitiriyorsak, neden biz Ukrayna’ya kuvvetlerin yerleşmesinden çekinelim. Bu nedenle güçlü ordulara sahip güçlü ülkelerin, Türkiye de dahil, güvenlik garantilerinin bu boyutunu da sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile konuştuk” (Hürriyet, 19.2.2025) sözleri Ankara’nın oyun kuruculuğunu ifade ediyordu. Muhalefet Zelenski’nin açıklamasında uluslararası barış gücü anlamında kullandığı “kuvvetler” kelimesinin “Türk ordusu” anlamına geldiği yorumunu yaparak eleştirdi. “Zelenski’nin Erdoğan’dan asker talebi”nde bulunduğunu savundular (Cumhuriyet, 25.2.2025). Oysa Zelenski’nin Ankara ziyareti, ABD Başkanı Donald Trump’ın Zelenski’yi bütün dünyanın gözleri önünde Beyaz Saray’dan kovulmasıyla neticelenen görüşmeden bir hafta önceydi.
Fotoğrafın bütününe bakınca olay anlaşılırdı: ABD Suriye işgalinde, Irak’taki Avrupalı koalisyon güçlerinin desteğini alamadı, yalnız kaldı. Doğu Akdeniz’e inme hayali kuran Rusya, iki kıyı şehrinde üs kurma karşılığında ABD işgaline destek verdi. Baştan Kırım’ı işgal ederek Ukrayna’nın Karadeniz’e kıyısı olan şehirlerini topraklarına katmaya başladı. ABD ve AB ülkeleri, Ukrayna’ya silah desteğinde bulundu ve NATO’ya alma sözü verdi. Ne var ki belli bir silah desteğinden sonra ABD Ukrayna’yı Rusya’yla bölüşme planını devreye aldı. Destek olarak verdiği silahlara karşılık Ukrayna’dan değerli madenlerini istedi. NATO artık ABD’nin silah pazarlama şirketiydi; terör, işgal ve savaşlar da pazarlama stratejisi.
Beyaz Saray davetinde Zelenski Trump’la İngiltere ve Fransa’nın politik ağzıyla konuşunca; ev sahibini oldukça öfkelendirdi. Oysa Trump göreve geldiğinden beri ABD’nin menfaatlerinden başka hiçbir şey düşünmüyor ve konuşmuyordu.
Üstelik o, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le sağlıklı ilişkiler kurmanın en büyük rakibi Çin’i yalnızlaştıracağını ve bunun kısa ve uzun vadede ABD lehine olacağını değerlendiriyordu. Trump’ın aksine AB ve İngiltere kendilerine en büyük tehdit olarak Rusya’yı görüyordu. İşte bu noktada ABD ile AB’nin politikaları ayrışıyor, araları gittikçe açılıyordu. ABD ile arası açılan İngiltere ve AB ülkeleri güvenlik arayışına girdi.
Türkiye, Avrupa, Asya, Ortadoğu ve Afrika’da yürütülen bu ölümcül rekabette barış diplomasisiyle dengeler kurarak bağımsız davranıyor; Türkiye’nin şemsiyesi sözkonusu barış diplomasisinin sembolü olmuştur artık.
Genel olarak Asya’da İslam ülkelerini ve Türki cumhuriyetleri şemsiyesi altına toplamaya çalışan, Rusya ve İran’la belli oranda denge politikası yürüten Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD-AB çelişmesinden yararlanmaya çalışıyor.
Ülkemiz ve devlet adamlarımız, Ukrayna, Afganistan, İran, Irak, Libya, Suriye ve Filistin”de emniyet, barış ve adalet diplomasisi yürütmeseydi, dünya güçleri bu ülkeleri çoktan aralarında paylaşmış olacaklardı. Türkiye, mazlum ve mağdur ülkeleri barış diplomasisiyle şemsiyesi altında toplayıp koruyor. ABD, işgal faturalarını ödemeye yanaşmayınca Afganistan, Irak, Suriye, Libya devlet başkanlarını da Beyaz Saray’dan kovabilir..
Mustafa Yürekli / Haber7
Source: Mustafa Y
Meta Sözcüsü: Türk hükümetinden gelen taleplere karşı çıktık ve bunun sonucunda cezalandırıldık
Türkiye Belediyeler Birliği ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu”nun tutuklanarak görevden alınması sonrası protesto edildi, 301 genç tutuklandı. Sosyal medyada kısıtlamalar yaşanırken bazı hesaplar ise kapatıldı. Facebook’un çatı şirketi Meta, içerik sınırlama talimatlarına uymadığı gerekçesiyle kendilerine “önemli” para cezasıyla karşı karşıya kaldıklarını belirtti.
Meta sözcüsü, Politico”ya yaptığı açıklamada, Türk hükümetin İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından başlayan protestolarla ilgili sosyal medya içeriklerinin kaldırılması yönünde baskı yaptığını, ancak bu taleplerin kamu yararına açıkça aykırı olduğu gerekçesiyle reddedildiğini belirtti.
“Türk hükümetinin açıkça kamusal ilgi taşıyan içeriklerin kaldırılması yönündeki taleplerine karşı durduk ve bu yüzden cezalandırıldık.” ifadelerini kullanan Meta yetkilisi, cezanın miktarı hakkında detay vermedi.
Sözcü, “İfade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik devlet talepleri ve çevrimiçi hizmetleri kapatma tehditleri, insanların kendini ifade etme hakkı üzerinde caydırıcı bir etki yaratıyor,” dedi.
MUSK”IN X”İ GAZETECİ VE MUHALİF HESAPLARI ASKIYA ALDI
Elon Musk’ın sahibi olduğu sosyal medya platformu X ise protestoların başlamasından bu yana çok sayıda gazeteci ve muhalif isme ait hesabı askıya aldı.
Meta”nın 2024 yılı şeffaflık raporuna göre, Türk yetkililer geçen yıl toplam 5.677 içerik kaldırma talebinde bulundu. Bu taleplerin 4.199’u İletişim Başkanlığı’ndan geldi. Meta bu taleplerin sadece yüzde 40’ını yerine getirdiğini açıkladı.
Öte yandan, Musk’ın X platformu taleplere büyük ölçüde uyum sağlarken, ifade özgürlüğünü korumak adına bazı hukuki adımlar da attığını belirtti. Şirket, Türkiye Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak, aralarında muhalif hesapların da bulunduğu 126 hesabın engellenmesine yönelik karara itiraz ettiğini duyurdu. Ancak söz konusu engelleme kararının protestolar öncesine ait olduğu da ortaya çıktı.
Source: Derleyen: Leyla Aydoğan
Şişli”deki kent lokantaları neden kapalı, ne zaman açılacak? AK Parti ve belediyeden peş peşe açıklama
“Kent uzlaşısı” nedeniyle terör suçundan başlatılan soruşturmada aralarında Şişli Belediye Başkanı Resul Ekrem Şahan, İBB Genel Sekreteri Mahir Polat’ın da olduğu 6 kişi gözaltına alınmıştı. Şahan ve Polat soruşturma sonucunda tutuklanmıştı. Polat”ın tutuklanmasının ardından Şişli”de 19 Mart tarihinden bu yana 2 kent lokantası ve 1 gezici lokanta hizmet vermiyordu.
Sosyal medyada Şişli Belediyesi”ne atanan kayyımın kent lokantalarını kapattığı öne sürülmüştü. Konuyla ilgili Şişli Belediyesi ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Yerel Yönetimler Başkanı Mustafa Demir”den açıklama geldi.
7 NİSAN”DA HİZMETE BAŞLIYOR
Şişli Belediyesi tarafından yapılan açıklamada kent lokantalarının 7 Nisan Pazartesi günü hizmete başlayacağı belirtildi. Açıklamada, “Kent lokantalarında kullanılan malzemelerin zamanında tedarik edilememesi gerekçe gösterilerek 19.03.2025 tarihinden bu yana kapalı olan Şişli”deki iki kent lokantası ile bir gezici lokantanın yeniden açılması için gerekli olan malzeme ve personel planlaması işlemleri tamamlandı. Lokantalarımız, 07.04.2025 Pazartesi gününden itibaren vatandaşlarımıza hizmet vermeye yeniden başlayacak. Şişlimizin hak ettiği hizmete, hakkıyla ulaşmasını sağlayabilmek için çalışıyoruz.” denildi.
AK PARTİLİ DEMİR”DEN CHP”Lİ YÖNETİME SERT SÖZLER
AK Partili Demir ise atılan iftiralara sert şekilde cevap verdi. Kent lokantalarının kapatılmasını CHP”li yönetime bağlayan Demir şu ifadeleri kullandı:
“Şişli’de Yaşananları ve bunun üzerinden atılan iftiraları, yalanları yürütülen algı kampanyasını hayretle ve dikkatlice izliyoruz.
Şişli’de kapanan kent lokantası gerçeği şudur:
19 Mart’ta CHP”li Şişli Belediye Başkanı görevdeyken ihale yapmadığı için, dolayısıyla yemek yapacak malzeme olmadığı için bizzat CHP tarafından kapatılmıştır.
Şişli Belediyesi’nin konuyla ilgili açıklaması ektedir.
Sorunun kaynağı ve sebebi CHP Belediyesinin beceriksizliğidir. Biz AK Parti olarak Milletimize yapılan en küçük hizmetin bile sekteye uğraması arzu etmeyiz. Yakın zamanda Şişli Kent Lokantası yeniden hizmete açılacaktır.
Keşke gerçek dışı algı oluşturmak ve insanları manipüle etmek için harcadığınız zamanı ve milletin kaynağını millete hizmet için harcasaydınız.”
Source: Mesut Şahin
Ergün Yıldırım yazdı: Akademi üzerindeki Siyonizm gölgesi
Akademinin özerkliği ve özgürlüğü her zaman üzerinde durulan bir mevzu. Habermas ve Bourdieu gibi sosyal teorisyenler, bu konuda müstakil kitaplar yazdı. Üniversitenin kapitalizmle beraber söz konusu özerklik kimliklerinden uzaklaştıklarına dikkat çekiyorlar. Bourdieu, Homo Akademicus kavramı ile öz eleştirilerde de bulunuyor. Türkiye”de de hep akademik özerklik ve özgürlüğü talep ediyoruz. Bu konuda endişeler ortaya koyuyoruz. Ancak küresel düzeyde bilimsel özgürlük beklenmedik bir tehditle yüz yüze. O da Siyonizm”in akademideki gölgesi.Ne kadar gariptir! Naziliğin Avrupa”da yayılması ile akademik özerklikten en büyük darbeyi Yahudi bilim adamları yedi. Frankfurt Okulu etrafında toplanan bu düşünürler ve bilim adamları ülkelerini terk etmek zorunda kaldılar. İşlerine son verildi. Merkezlerine kilit vuruldu. İngiltere ve ABD”ye bilimsel sürgüne çıktılar. ABD”de bunlar için New University kuruldu.Şimdi Siyonist Yahudiler, akademi üzerinde baskı kuruyor. İsrail”in katliamlarına ses veren, bildirilerle karşı çıkan ve eleştirilerde bulunanlar işlerinden oluyor. İngiliz John Kean ve Yahudi Nancy Frazer başta olmak üzere birçok akademisyenin sözleşmeleri iptal edildi. Çalışmalarına müdahale edildi. Son örneğini Harvard Üniversitesinde, bir Türk bilim adamının yaşadıklarında görüyoruz.Harvard Üniversitesi, dünyanın en saygın akademik kurumların başında geliyor. Batının savunduğu akademik özerklik ve bilimsel düşünce özgürlüğünü temsil eden bilim merkezi. Dünyanın her yerinde insanlar burada okuma ve araştırma yapmak için büyük bir yarıştan geçiyor. Ancak Türkiyeli akademisyen Cemal Kafadar”ın yaşadıkları bu açıdan oldukça düşündürücü.Cemal Kafadar, çok büyük bir sosyal tarihçi. İki Cihan Aresi ve Dört Osmanlı gibi önemli kitapları var. Yıllardan beri Harvard”da hoca. Üniversitenin Ortadoğu Çalışmalar Merkezi”nin ( Centre for Middle Eastern Studies) de müdürlüğünü yapıyor. Ancak Siyonistlerin baskısıyla görevinden alındı.Onu görevinden aldıran Harvard Yahudi Mezunlar İttifakı adlı bir lobi, dernek. Bu Siyonist mezunlar grubu, kendine istihbarat ve operasyon görevleri çıkarıyor. Fişlemeler yapıyor, raporlar hazırlıyor. Sonra da bunlarla Üniversite yönetimi üzerine baskı kuruyor. Akademik özerkliğin canına okuyor. Bunu en son Cemal Kafadar ve yardımcısı için yaptı.Bu Siyonist mezunlar grubunun yaptığı suçlamalar tamamen aşırı yorum. Kendi siyasi emellerine göre hareket ediyorlar. Merkezi ve müdürü Kafadar”ın İsrail”i ırkçılık ve soykırım gibi kötülüklerin sembolü olarak gördüğünü söylüyorlar. Kafadar”ın derslerde Filistin yanlısı söylemlerde bulunduğu, her yıl düzenlenen dört sempozyumdan birsinin Filistin-İsrail ilişkilerine ayrılmasını da eleştiriyorlar.İrvin Cemil de bir Yahudi akademisyen. İstanbul Yahudilerinden ve İstanbul”da yaşıyor. Ailesinin çoğunu Nazi zulmünden kaybetmiş. Harvard yöneticilerine ağzının payını veren bir mektup yazdı. İsrail soykırımına karşı olduğunu ve bunu söylemekle akademik özgürlüğün kısıtlanamayacağını belirtti. Kafadar”ın Osmanlı ufkuna sahip bir akademisyen olarak yetkin ve hoşgörülü dünyasına selam verdi. Onu savundu. Yönetime sert eleştirilerde bulundu.Siyonizm, sadece kendini haklı görüyor. Bunu anlıyoruz. Ancak anlamakta zorluk çektiğimiz Siyonizm”in akademi dünyasına yönelik özerkliğe ve özgürlüğe müdahale eden tutumlarına karşı Batının uyum sağlaması. Özellikle Trump dönemiyle beraber bunun artış göstermesi. Yetkin bilimsel çalışmalar, akademik özerkliğin olduğu bilimsel ortamlarda yapılır. Batı bunu kilise okullarına karşı kazanmak için büyük bir bilimsel mücadele geleneğine sahip. Ancak bugün kilise yerine Siyonizm geçmiş durumda. Onun siyasal ve teolojik dogmatizmine onay veriyor, teslimiyet gösteriyor.Cemal Kafadar”a müdahale, bir bilim adamına müdahalenin ötesinde gelişen bir tehlikeyi haber veriyor. O da Siyonizm”in akademik alana müdahalelerde bulunarak bilimsel özerkliği hiçe sayması ve yönetimleri bu konuda etkilemesi. Karanlığın gölgeleri Kiliseden değil, Siyonizm”den bilimsel çalışmalar üzerine düşüyor.
Source: Ergün Yildirim
Hasan Hüseyin Öz yazdı: Komprador CHP”nin sokakları terörize etme stratejisi yeni değil
CHP”nin, sokağı “medyanın yalan haberleri ve siyasi aktörlerin kışkırtmaları” marifetiyle kullanma becerisi siyasi tarihe meraklıların malumudur.Bu darbeci komprador zihniyetin kini ve öfkesini anlamak için tarihine iyi bakmak lazım.Ben size, tarihimizin en trajik sayfalarından birine, 27 Mayıs”a götürerek, bu bölünmüş benliğin ürettiği şiddetin nerelere kadar gidebileceğini göstermek istiyorum.27 Mayıs öncesi, özellikle üniversite öğrencileri üzerinde yürütülen algı operasyonu başarılı oldu. Tahrik edilen gençler, DP iktidarına karşı büyük bir nefret ve kin besler hale getirildiler.Bu nefretin boyutları o kadar ileriye gitti ki, Yassıada”da Başbakan ve iki bakanın mahkeme kararı ile katledilmesi de intikama yetmedi. CHP”li gençler daha fazlasını istediler.İşte size trajik bir olay daha…1963 yılında, idam cezası müebbet hapis cezasına çevrilen, milli mücadele kahramanı da olan devrik Cumhurbaşkanı 80 yaşındaki Celal Bayar, Kayseri Cezaevi”nden sağlık sorunları sebebiyle tahliye edilince CHP”li gençler yine sokaklara çıktılar.Bayar da tekrar tevkif edilip, cezaevine gönderilinceye kadar eylemlerini sürdürdüler.İşin garip tarafı, CHP tavanı darbe ile siyasi emellerine ulaşmış, muhtemelen bir kısmı bu işin idamlarla neticelenmesinden rahatsızlık da duymuşlardı. Siyasi parti olmanın icabı gereği sonradan bir yumuşama ve normalleşme de siyaset sahnesinde yaşandı…Ancak CHP tarafından medya/aydın gücü de kullanılarak kışkırtılan, siyasi bir aparat olarak kullanılan taban ise idamlara rağmen yumuşamadı, siyasi partiyi de etkileyecek şekilde intikam duygularıyla hareket etmeye devam etti ve Bayar”ın dışarıda olmasına tahammül edemediler.CHP bugün de siyasi hesaplar güderek sosyal medya, aydınlar/sanatçılar ve siyasi beyanatları ile tabanını ve özellikle gençleri nefret ve husumet duyguları ile doldurup sokağa sürüyor.Dün “tuvalet terliğine oy vermeye” müsait hale getirdiği, ruh sağlığı üzerinde sürekli operasyonlar yaptığı tabanını yine aynı şekilde kullanıyor. Yani o günden bugüne değişen bir şey yok.AMERİKAN EMPERYALİZMİ CHP İLE TÜRKİYE”YE GİRDİCHP”nin başka bir yüzü de emperyalizmle kurduğu kirli ilişkidir.Hatta gençleri emperyalizmin taşeronu yapma alışkanlığı eskiye dayanır.Hani şu “conileri denize döktük” diye övünüyorlar ya, bakmayın siz…4 Nisan 1946″da Missuri adlı savaş gemisi ile Amerikan emperyalizmini Türkiye”ye onlar soktu zaten.Deyim yerindeyse emirname ile bayram bile ilan ettiler.Gemi ve mürettebatı askeri törenle karşıladılar.- Amerikan askerlerine Gümüş levha hediye yaptırdılar.- Güne özel Hereke”de özel halı dokuttular.- Dolar bozdurmak için özel büro açtılar.- “Missuri” yazılı özel sigaralar ürettiler.- Özel posta pulu serisi çıkarttılar.- Amerikalılar için özel şekerler ürettiler.- 12 otobüsü sadece onlara tahsis ettiler.Şehri emperyalistler için temizlediler, evlerin duvarlarını hatta hatta hicap ediyorum ama genelevleri bile boyattılar.Bütün bu rezaleti eleştirince de gazetecileri vatan hainliğiyle suçladılar.Missuri olayı nedir biliyor musunuz?Gelin Amerikalı gazeteci Walter Lippman”a kulak verelim:”…Missuri”nin seyahati, Amerika”nın Akdeniz”de yardımcı bir devlet değil, bağımsız bir güç olarak tanınması anlamına gelir. Stalin bunu anlamalı.”Amerikan emperyalizmi – CHP ilişkisini en sarih şekilde özetleyen bu cümle, aynı zamanda CHP tarafından sokağa itilen gençlerin, evet, kimin taşeronluğuna soyundurulduğunu göstermiyor mu?
Source: Hasan Hüseyin Öz
İngiltere”de sokaklar savaş alanına döndü: Belediye krizi çöp dağlarına neden oldu!
İngiltere”nin Birmingham kentinde çöp toplayıcıları ile belediye yönetimi arasında aylardır devam eden anlaşmazlık, sokakları çürüyen çöp yığınlarıyla doldurdu.
MAHALLE ARALARINDA ÇÖP SAVAŞLARI
Birmingham”da bazı mahallelerde çöplerin günlerdir alınmaması, vatandaşları birbirine düşürdü. Bazı sakinler atıklarını komşu sokaklara bırakmaya başladı. Çocukların oyun oynayamadığı, pencerelerin açılamadığı kentte, bir çocuğun fare ısırığıyla hastaneye kaldırıldığı iddiası sosyal medyada gündem oldu.
“36 yıldır İngiltere’de yaşıyorum, böyle bir pislik görmedim,” diyen Malmesbury Road sakini Javad Javadi, “gece 10’dan sonra fareler sokakları ele geçiriyor” ifadeleriyle durumu özetledi.
KRİZ “BÜYÜK OLAY” İLANIYLA RESMİLEŞTİ
Belediye, çöp grevinin kentte oluşturduğu yıkımı kabul ederek durumu resmen “büyük olay” ilan etti. Bu adım, hükümet ve komşu bölgelerden yardım çağrısı yapılmasına imkan tanıyor. Ancak yapılan açıklamalara rağmen sorun sadece şehir merkezinde kısmen hafifletilmiş durumda. Small Heath ve Tyseley gibi bölgelerde ise durum hâlâ vahim.
GREVİN ARKA PLANINDA NE VAR?
Grev, belediyenin yeniden yapılandırma kapsamında yaklaşık 150 işçinin maaşını yılda 8.000 sterlin azaltmayı planlaması üzerine başladı. Unite sendikasına bağlı işçiler, maaş kaybının kabul edilemez olduğunu belirtirken, belediye yalnızca 17 çalışanın 6.000 sterlinden fazla kayıp yaşayacağını savunuyor. Sorunun kökleri ise 2023’te belediyenin iflas ilan etmesine ve eşit ücret davalarıyla boğuşmasına dayanıyor.
KAMYONLARIN ÖNÜNDE YÜRÜYEN İŞÇİLER, KENDİ ÇÖPÜNÜ TAŞIYAN HALK
Bazı kent sakinleri, grev sırasında çöp kamyonlarının önüne geçerek protesto yapan işçilere destek verirken, diğerleri çaresizlik içinde kendi atıklarını özel araçlarıyla çöp tesislerine taşımaya başladı. “Kızgınlıkla çözülecek bir şey değil,” diyen 69 yaşındaki Shakeel Ahmed, aracına 20 çöp torbası yükleyip çöplüğe götürürken, yaşadığı koku nedeniyle camlarını açık tuttuğunu söyledi.
PARLAMENTO”DA “HOŞNUTSUZLUK KIŞI” TARTIŞMASI
Kriz, Britanya parlamentosunda da tartışmalara neden oldu. Muhalefet milletvekilleri, Birmingham’daki durumu 1978″deki meşhur çöp grevine benzeterek, İşçi Partisi için siyasi bedel uyarısında bulundu. İşçi Partili Bakan Jim McMahon, halk sağlığının tehdit altında olduğunu belirtirken, milletvekili Preet Kaur Gill ise seçmenlerinden birinin “fare ısırığına uğradığını” belirten mektubunu gündeme taşıdı.
“BU KADAR KOKUYLA YAŞAMAK ZORUNDA DEĞİLİZ”
Kentte yaşayanlar, belediye ile sendika arasında bir an önce uzlaşı sağlanmasını istiyor. “Çocuklar trambolinine bile çıkamıyor. Kokudan kusuyorlar,” diyen bir anne, yaşadıkları evin çevresinde nefes almanın bile zorlaştığını belirtti.
Bir başka sakin Rubina Yaqoob ise şöyle konuştu:
“Kokudan pencereyi açamıyoruz. Arabama 10 torba yükledim, bagajı korumak için çarşaf serdim. Bu şehir bunu hak etmiyor.”
BİRMİNGHAM ÇÖP KRİZİ NE ZAMAN BİTECEK?
Yetkililer, grevin sona ermesi için görüşmelerin sürdüğünü belirtse de taraflar hâlâ uzlaşmaya uzak. Şehirde çöplerin temizlenmesi için askeri destek önerileri bile konuşulurken, halk çözümün bir an önce hayata geçirilmesini bekliyor.
Source: Muzeyyen Bıyık
Türkiye”de “baba sorunu” var!
Bu köşede “Aile Yılı’nın Başarısı İçin ‘Ev Kadını Değil Evinin Kadını’ Olmak” başlıklı yazımızın son cümlesinde “Aile Yılı’nın başarısı için ‘evinin erkeği’ olan dengeli erkek olmak da lazım! Bu ise, başlı başına başka bir yazı konusu…” şeklinde bir ifade kullanmıştık. Buna istinaden Türkiye’de “baba sorunu” olduğunu da ortaya koyalım.
“Baba” Çok Yönlü Bir Kavram
Malum olduğu üzere “baba” derken, doğal olarak ilk akla gelen biyolojik baba yani “çocuk sahibi olan kişi” olsa da bu anlamı besleyen başka yan/mecaz anlamlar da var.
Mesela “baba adam” deyimi, genellikle saygı duyulan, olgun, ağırbaşlı, karakterli, sözünün eri ve güvenilir olanlar için kullanılıyor. Tecrübeli, hayatta çok şey görmüş, geçirmiş biri söz konusu. “Ne baba adammış meğer…” gibi. Bu anlamda saygı duyulan, otoriter veya koruyucu kişiler için de “baba” kelimesi kullanılabiliyor. Örneğin, bir mahallede herkesin birine “baba” demesi, biraz da o kişinin herkese yardım etmesi ile ilgili.
“Baba” kelimesi, çok büyük, güçlü veya etkileyici şeyler için de kullanılabiliyor. “Baba bir projeye imza attılar, tüm dünya konuşuyor” gibi.
“Baba” kelimesi, arkadaşlar arasında bazen samimi bir hitap şekli olarak da kullanılabiliyor. “Baba, bu işi sen çözersin, güveniyorum sana!” gibi. Buraya samimi ve hafif şaka içeren “kanka” veya hafif “meydan okuma” anlamlarında bir hitap şekli olarak “hey babalık” da eklenebilir.
“Mafya babası” şeklinde de kullanım var.
“Manevi baba” kategorisinde, biyolojik baba olmayan ama baba gibi görülen kişiler de var. Haçkalı Baba, Mevlüd Baba, Hacı Baba, Efendi Baba, Kasım Baba, Osman Baba gibi. Birine rehberlik eden veya ilim öğreten kişi yani.
Bir de iskeleye bağlı gemilerin halatlarını bağladıkları direk anlamında “iskele babası” var. Büyük, güçlü, ama pek bir iş yapmıyor görünen veya konuşmadan, ağırbaşlı duran sağlam kişiler için kullanılabiliyor.
“Babana rahmet” gibi birine içten teşekkür etmek veya yaptığı iyiliği takdir etmek için ve “ha babam” şeklinde bir şeyin sürekli, durmaksızın tekrarlandığını vurgulamak için de kullanılabiliyor.
Baba/lık İhmal Edilirse “Aile Yılı” Başarılı Olamaz
En önemlisi, tüm babalık anlamlarını cemeden (kendinde toplayan) biyolojik babalık var. Yani bir çocuk sahibi olanın babalığı. Baba kavramının tüm özelliklerini içinde barındırabilen bir yönü var çocuk sahibi olan babanın.
Güçlü, koruyucu, otoriter, rehber/öğretmen, saygıyla anılan, iyilik yapan, ömür boyu sorumluluk şeklinde tüm baba kavramlarında bulunan anlamlar/açıklamalar, çocuk sahibi olan babada olan/olması beklenen toplu özellikler.
Bir babada bu özellikler yoksa veya tam anlamıyla yoksa ne mi oluyor?
Saffet Köse hocanın ABD bağlamında paylaştığı istatistiklere kulak verelim:
“Genç intiharlarının % 63’ü babasız ailelerden; bu, ABD ulusal ortalamasının 5 katı.
Evsiz ve evden kaçan çocukların % 90’ı babasız evlerden; bu oran ABD ulusal ortalamasının 32 katı.
Davranış bozukluğu gösteren çocukların % 85’i babasız ailelerden; bu, ABD ulusal ortalamasının 20 katı.
Öfke sorunları olan tecavüzcülerin % 80’i babasız evlerden; bu, ABD ulusal ortalamasının 14 katı.
Liseyi terk edenlerin % 71’i, babasız ailelerden; bu, ABD ulusal ortalamasının 9 katı.”
Baba, “iskele babası” gibi aile gemisinin dayanağı, sağlam direği olacak, “evinin direği” denecek kendisine. Metrelerce yüksekliğe varan dev dalgaların zarar veremediği sağlamlıkta.
Baba, ailede eşi ve çocukları tarafından saygı duyulan, sevilen, etkileyici, samimi, sevecen, sempatik, yardımsever, ağır başlı biri yani gerçekte “baba adam” olacak.
Baba, otoriter, güçlü, koruyucu, lider olacak ama diktatör veya mafya babası gibi değil, rehber ve öğretmen gibi yol gösterici anlamında tecrübesi ve bilgeliği ile gücünü, otoritesini, koruyuculuğunu ve liderliğini ortaya koyacak.
Yoksa ne mi olur?
“Babasız toplum”dan veya “babası belli olmayan toplum”dan dolayı ABD ve diğer batılı ülkelere ne oldu ise o olur Allah muhafaza.
Bu nedenle “Aile Yılı” meselesini, “mutlu ve huzurlu aile” vurgusunu biraz da “baba” üzerinden ele almak gerekiyor.
“Benim on tane çocuğum var, onlardan hiç birini öpmedim” diyen bedeviye Efendimiz’in (aleyhisselam) hayretle bakıp “Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz” buyurmasını hatırlamak lazım, ey babalar!
Yine Efendimiz’in (aleyhisselam) “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım. Kadınlara ancak kerim olanlar ikram ederler, onlara kötülük edenler ise leim (alçak, mayası bozuk) kişilerdir.” sözünü hatırlamak icap eder, ey babalar!
Müminsek, lütfen!
Prof. Dr. Faruk TAŞCI / Haber7
Source: Faruk Ta
CHP”li Murat Emir EPDK’ye zam tepkisi: “Millet seni affetmeyecek”
CHP Grup Başkanvekili ve Ankara Milletvekili Murat Emir, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun (EPDK) açıkladığı zamlara tepki gösterdi.Emir, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, şunları kaydetti:Saatler önce ‘ekonomide milletin aleyhine kampanya yapanları benim milletim affetmeyecek’ diyen Erdoğanın tensipleri ile elektriğe; Konut abonelerine yüzde 25, Kamu ve özel hizmetlere yüzde 15, Sanayiye yüzde 10, Tarımsal faaliyetlere yüzde 12,4, Doğalgaza da yüzde 20-24 arasında zam geldi! Millet seni affetmeyecek!!!Saatler önce ekonomide milletin aleyhine kampanya yapanları benim milletim affetmeyecek diyen Erdoğanın tensipleri ile elektriğe ;- Konut abonelerine yüzde 25,- Kamu ve özel hizmetlere yüzde 15, -Sanayiye yüzde 10,-Tarımsal faaliyetlere yüzde 12,4,-Doğalgaza da yüzde 20 -…— Murat Emir (@muratemirchp) April 4, 2025
Source: Haber Merkezi
Cevdet Yılmaz”dan önemli açıklamalar
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz”ın açıklamasından satır başları; Hiçbir demokraside meşru dışında bir şeyler yapmanın ayrıcalığı yok. Hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yok. Demokrasi ve hukuk devleti meşru zeminlerde gerçekleşen süreçlerdir. Muhalefet her fikrini meşru zeminde ifade edebilir. Kamu düzenini bozmadan şiddete yönelmeden, suç olarak tarih edilen eylemlere girmeden her türlü demokratik ifade gerçekleştirilebilir. Ama demokrasi dışı eylemleri güzel kavramlarla övmeye çalışmak doğru bir yaklaşım değildir. Hangi görüşten olursa olsun ben halkımızın bunu tasvip etmediğini düşünüyorum. İfade hürriyeti bir başkasına küfretme hürriyeti değildir. Soruşturmayı siyasi alana çekiyorlar. Yolsuzluk suçlamalarına hukuki çürütme yapmıyorlar. İfade hürriyeti en aykırı fikirleri bile demokratik standartlar içinde ortaya koyabilmek. Ama karşınızdaki insana zarar veriyorsanız demokrasi sınırlarını aşıyorsunuz demek. Ben Kırarım küfrederim deyip bunun bir karşılığı olmasın demek doğru değil.Bir ülkenin kalkınması ve yenilik yapması için ifade hürriyeti olmazsa olmazdır. Ama ifade hürriyeti hukukun sınırlarını aşma hürriyeti değildir.Tutukluluk hali bağımsız yargının belli standartlarda başvurduğu yol. Tutuklama bir insanın kesin şüpheli olduğu anlamına gelmiyor. Ama yargı güçlü deliller ve delil karartma ihtimali gördüğünde tutuklama başvurulan bir yöntem. Geçmişte tutuklu sayısı daha fazlaydı. Bu oransal olarak azaldı. Hukukun bir takım ölçütleri var. Türkiye bir hukuk devleti. Kimsenin suç işleme özgürlüğü olmadığı gibi herkesin hakkını arama özgürlüğü var. Türkiye uluslararası hukukun da bir parçası. “SORUŞTURMAYI SİYASİ ALANA ÇEKİYORLAR”Bir aşamada verilen kararı beğenmiyorsanız başka mekanizmalarla çözebilirsiniz. Bir yolsuzluk iddiası var bir soruşturma var. Hiç bir argümana cevap vermem tamamen siyasi alana çekerim diye bir anlayış var. Hukuki argümanlara güvenmiyorsunuz ki olayı siyasi alana çekiyorsunuz.Yolsuzluk soruşturmaları hakkında diyorum. Bir iddia varsa yapmanız gereken bu argümanları hukuki olarak çürütmeye çalışmaktır. Bunun yerine hiçbir soruya cevap vermem demek ve hukuk üzeri bir varlık gibi kendini ortaya koymak doğru bir yaklaşım değildir.”Ben haklıyım ben hukukun üzerindeyim” demek hukuk devletine yakışmayan bir tavırdır.Hukukta da her alanda olduğu gibi yanlışlar olabilir eksikler olabilir. Niye reformlar yapıyoruz? Eksikler var diye yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın beyan ettiği bir reform bir strateji belgesi var. Herkes hukuk çerçevesinde hakkını aramak zorundadır.MAHİR POLAT”IN DURUMUTüm tutuklular devletimize emanettir. Devlet kurumlarına düşen insanların sağlığını korumaktır. Mahir Polat konusunda hastaneye sevki oluyor. Ardından bu şikayetler devam ettiği için Adli Tıp”a müracaat söz konusu. Adli Tıp uzman kurum. Onun kararı neyse o yönde de işlem yapılacaktır. İşlediği suç ne olursa olsun hapishanede olanlar devletimize ve hukuka emanettir. Hiç kimsenin bir endişesi olmasın.Esas olan özgürlüklerdir. Özgürlüklerle birlikte sorumluluklar da var. Sorumluluk tarafını görmeyip özgürlük tarafına baktığınız zaman başkasına zarar verme noktasına girmektedir. Önemli olan herkesin özgür olması ama birbirimizin hukukuna riayet etmemizdir.Sokağı terörize etmek de gençlerimizi sevk etmek ve onları yönlendirmek doğru değil. Demokratik haklar elbette kullanılır. Gidersiniz izin alırsınız bu tartışma konusu değil. Gezi olaylarında bunu yaşadık. Vandallıklar yapıldı esnafımıza zarar verildi. İnsanlara küfredildi. Sayın Cumhurbaşkanımızın annesine alenen küfredildi. Bunlar hiçbir şekilde tasvip edilemez. Çocuklarımızı böyle ortamlara sevk edip timsah göz yaşları dökenleri tasvip etmiyorum.Bizim parti olarak dünyanın en büyük gençlik organizasyonlarından birine sahibiz. Her türlü ortamda gençlerin siyasete katılmasını istiyoruz. Hiçbir gencimizin sokak terörüne kurban edilmesini istemiyoruz.Finansal piyasalarda belli bir etkilenme oldu sonra yavaş yavaş duruldu. Cumhurbaşkanımızı ve ekonomi yönetimi belli mesajları verdi. Piyasalar durulmuş oldu.Ekonomide önemli olan temellerdir. Bütçe açığınız hangi noktada, rezervler güçlü mü, bütün bunlara baktığımızda cari açığımız makul seviyelerde. Bütçemiz deprem harcamalarına rağmen kontrol altında. Rezervimiz yeterli yerinde.Kısa vadeli etkilerin abartılmaması gerektiğine inanıyorum. Kısa vadeli bu etkiyi bir yıla yararak abartı hesaplar yapılıyor. Bir miktar kurda hareketlilik oldu. Dış ticaret bakımından götürüsü kadar getirisi de var.Programlar her zaman olumlu veya olumsuz. Petrol fiyatları düştü. Bu bizim planlarımızı olumlu etkileyecek. Doğru bir programınız varsa istikameti doğru ise böyle durumlar her zaman olur.Programınıza sonuna kadar bağlıyız. Kararlı bir şekilde uygulamaya devam edeceğiz. Ana hedeflerimizde farklılık yok. Gerektiğinde ilave adımlar her zaman düşünülebilir.Yaşanan hadiseler iç gelişmelerle açıklanmamalı dış gelişmeler de var.”CHP”DEKİ KAVGA TOPLUMSAL GERİLİME DÖNDÜ”Boykottan etkilenme söz konusu değil. Boykotun tutmadığını söyleyebiliriz. Baştan beri yanlış bir çağrı. Ana muhalefet partisi ekonomiye zarar vermiş durumda. Boykot ettiğiniz 85 milyonun ekonomisi. Esnaf dediğiniz sadece AK Partili değil. Boykot çağrısı son derece yanlış siyasetçi bunu yapamaz. Sorumlu bir siyasetçi ülkenin yerli firmalarını hedef gösteremez. Bunu yapıyorsa toplumla kavga ediyordur. İş dünyasından ciddi tepkiler geldi. Bırakın iş sahiplerini ekmeğini kazananlar var orda. Bu tür çağrılar ayrıştırıcı çağrılar. Bir zamanların bu yeşil sermaye tartışmalarına götürür, toplumu kutuplaştırmaya ayrıştırmaya hiç kimsenin hakkı yok.Bütün milli sermaye grupları bizim varlığımızdır. İhracat yapan hizmet üreten müesseselerdir. Bunları hedef alıyorsanız siz toplumla mücadele ediyorsunuz demektir. Muhalefet toplumla, ekonomi ile kavga eder durumdalar. Burada toplumun itibar edeceğine ihtimal vermiyorum. İnsanımız aklıselimdir. Muhalefet partisi içerisindeki iç çekişmelerin bir yansıması. Yarın kurultay var. Herkes ana muhalefet partisinde en sert siyaset yapma yarışına girmiş durumda. CHP içindeki kavga toplumsal gerilime dönüşmüş durumda. CHP içi kavgayı toplumsal bir kavgaya dönüştürmeye çalışıyorlar.Gereksiz polemikleri toplumu kutuplaştırıcı meseleleri bir kenara bırakıp toplumun geleceğine sahip çıkmak durumuzdayız.”REZERVLER BUHARLAŞTI İDDİASI YANLIŞ”Şu anda baktığımız zaman Merkez”in rezervleri yeterli seviyede. Merkez Bankası rezervlerini kullandığı zaman bunlar buharlaşmıyor. Karşılığında bir TL alıyor. Yarın konjonktür farklı olduğunda bunu tekrar rezervde kullanmak durumunda.Döviz rezervlerinin yüksek olması emniyet açısında yüksek olması önemli. Neden yabancılar çekindiler? Gezi benzeri uzun vadeli kargaşa olur mu endişesi oluşturuldu. Güvenlik algısından kötümser sürece mi dönüşecek diye bir endişe oluştu. Bunun böyle olmadığı kısa sürece görüştü. CHP kendi içinden geçici bir belediye başkanı seçti. Mekanizmaların işlediği görüldü.CHP”ye kayyum atanacak gibi şeyler oluşturuldu onlar dağıldı.CHP”nin kendi içinden insanlar yargıya gidip “burada şaibeli bir kongre var” dediler. Hukuki süreç devam ediyor. Yargı kararını verecek. Yarın da kongre gerçekleşecek.Demokrasilerde tartışmalar hiçbir zaman bitmez.
Source: Emrullah Koçin
TOKİ’de 3 çocuklu ailelere öncelik
Dar ve orta gelirli vatandaşlar için büyük bir fırsat sunan TOKİ sosyal konut projeleri, bu yılda da hız kesmeden devam edecek. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yürütülen projeler kapsamında, özellikle ailelerin konut sahibi olabilmesi için önemli adımlar atılmaya devam edilecek.GENİŞ YAŞAM ALANLARIAile Yılı kapsamında TOKİ, 2025 projeleriyle dar gelirli ailelere fırsatlar sunmanın yanı sıra, sosyal adaleti destekleyecek bir uygulamayı da devreye alacak. Böylece, 3 ve daha fazla çocuğu olan ailelere konut önceliği tanınacak. Ailelerin yaşam standartlarını iyileştirmeyi hedefleyen bu adım, çocuklu ailelerin daha geniş yaşam alanlarına sahip olmasını sağlayacak. Bu uygulama, aynı zamanda aile içindeki bireylerin yaşam kalitesini artırmayı ve çocukların sağlıklı bir ortamda büyümesine katkı sunmayı amaçlıyor.KONUT SAHİBİ OLMAK ARTIK DAHA KOLAYTOKİ projeleri, dar gelirli ve orta gelirli vatandaşlar için konut sahibi olmayı daha ulaşılabilir kılarken, aynı zamanda ülke genelinde konut stoklarını arttırmaya da katkı sağlıyor. Bu yıl itibariyle hayata geçmesi planlanan projelerde, sosyal konutlar farklı bölgelerdeki ihtiyaçlara göre şekillenecek ve vatandaşların taleplerine uygun, modern ve sürdürülebilir yaşam alanları oluşturulacak.
Source: Özgür Gündüz
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz: Demokraside suç işleme özgürlüğü yok
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz açıklamasında şu ifadeleri kullandı:Demokrasiler iktidarıyla muhalefeti ile yaşanan süreçler. Demokrasilerde farklılıklar ve eleştiriler olacak. Hiçbir hukuk devletinde meşru olanın dışında bir şeyler yapma hakkı yok. Hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yok. Demokrasi ve hukuk devleti meşru zeminde gerçekleşir. Muhalefet yapıcı önerilerini meşru zeminde ifade edilir.Demokrasiyi korumak hepimizin görevi. Demokrasi, hukuk dışı eylemleri güzel kavramlarla örtmeye çalışmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Halkımızın bunu tasvip etmediğine inanıyorum.Meşru zeminlerde hukuk içinde demokratik tüm haklarımızı kullanmalıyız. Protestoyu hukuk düzeni içerisinde yapacak. Başkalarının yaşamına, ekonomik faaliyetine zarar verici bir şekilde hiç kimsenin yapmaya hakkı yok.Güzel bir takım kelimeler kullanıp sonra demokrasi dışı şiddet kullanmak hiçbirimize fayda sağlamaz.Son süreçlerde yüzbinlerce insan kendini ifade etti. Tutuklu kişilerin sayısı yüzlerle ifade ediliyor ve burada şiddet olayları var. Sizin yumruk sallama hürriyetiniz benim burnumun başladığı yerde biter.Özgürlükler ve sorumluluklar birlikte ele alınır. İfade hürriyeti hakaret etme hürriyeti değil.İfade hürriyeti en aykırı fikirleri bile demokratik standartlar içinde ortaya koyabilmek. Ama karşınızdaki insana zarar veriyorsanız demokrasi sınırlarını aşıyorsunuz demek. Ben Kırarım küfrederim deyip bunun bir karşılığı olmasın demek doğru değil.Bir ülkenin kalkınması ve yenilik yapması için ifade hürriyeti olmazsa olmazdır. Ama ifade hürriyeti hukukun sınırlarını aşma hürriyeti değildir.Tutukluluk hali bağımsız yargının belli standartlarda başvurduğu yol. Tutuklama bir insanın kesin şüpheli olduğu anlamına gelmiyor. Ama yargı güçlü deliller ve delil karartma ihtimali gördüğünde tutuklama başvurulan bir yöntem.Geçmişte tutuklu sayısı daha fazlaydı. Bu oransal olarak azaldı. Hukukun bir takım ölçütleri var. Türkiye bir hukuk devleti. Kimsenin suç işleme özgürlüğü olmadığı gibi herkesin hakkını arama özgürlüğü var.Türkiye uluslararası hukukun da bir parçası.Bir aşamada verilen kararı beğenmiyorsanız başka mekanizmalarla çözebilirsiniz. Bir yolsuzluk iddiası var bir soruşturma var. Hiç bir argümana cevap vermem tamamen siyasi alana çekerim diye bir anlayış var. Hukuki argümanlara güvenmiyorsunuz ki olayı siyasi alana çekiyorsunuz.Yolsuzluk soruşturmaları hakkında diyorum. Bir iddia varsa yapmanız gereken bu argümanları hukuki olarak çürütmeye çalışmaktır. Bunun yerine hiçbir soruya cevap vermem demek ve hukuk üzeri bir varlık gibi kendini ortaya koymak doğru bir yaklaşım değildir.Ben haklıyım ben hukukun üzerindeyim demek hukuk devletine yakışmayan bir tavırdır.Hukukta da her alanda olduğu gibi yanlışlar olabilir eksikler olabilir. Niye reformlar yapıyoruz? Eksikler var diye yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın beyan ettiği bir reform bir strateji belgesi var. Herkes hukuk çerçevesinde hakkını aramak zorundadır.Tüm tutuklular devletimize emanettir. Devlet kurumlarına düşen insanların sağlığını korumaktır. Mahir Polat konusunda hastaneye sevki oluyor. Ardından bu şikayetler devam ettiği için Adli Tıp”a müracaat söz konusu. Adli Tıp uzman kurum. Onun kararı neyse o yönde de işlem yapılacaktır. İşlediği suç ne olursa olsun hapishanede olanlar devletimize ve hukuka emanettir. Hiç kimsenin bir endişesi olmasın.Esas olan özgürlüklerdir. Özgürlüklerle birlikte sorumluluklar da var. Sorumluluk tarafını görmeyip özgürlük tarafına baktığınız zaman başkasına zarar verme noktasına girmektedir. Önemli olan herkesin özgür olması ama birbirimizin hukukuna riayet etmemizdir.Sokağı terörize etmek de gençlerimizi sevk etmek ve onları yönlendirmek doğru değil. Demokratik haklar elbette kullanılır. Gidersiniz izin alırsınız bu tartışma konusu değil. Gezi olaylarında bunu yaşadık. Vandallıklar yapıldı esnafımıza zarar verildi. İnsanlara küfredildi. Sayın Cumhurbaşkanımızın annesine alenen küfredildi. Bunlar hiçbir şekilde tasvip edilemez. Çocuklarımızı böyle ortamlara sevk edip timsah göz yaşları dökenleri tasvip etmiyorum.Bizim parti olarak dünyanın en büyük gençlik organizasyonlarından birine sahibiz. Her türlü ortamda gençlerin siyasete katılmasını istiyoruz. Hiçbir gencimizin sokak terörüne kurban edilmesini istemiyoruz.Finansal piyasalarda belli bir etkilenme oldu sonra yavaş yavaş duruldu. Cumhurbaşkanımızı ve ekonomi yönetimi belli mesajları verdi. Piyasalar durulmuş oldu.Ekonomide önemli olan temellerdir. Bütçe açığınız hangi noktada, rezervler güçlü mü, bütün bunlara baktığımızda cari açığımız makul seviyelerde. Bütçemiz deprem harcamalarına rağmen kontrol altında. Rezervimiz yeterli yerinde.Kısa vadeli etkilerin abartılmaması gerektiğine inanıyorum. Kısa vadeli bu etkiyi bir yıla yararak abartı hesaplar yapılıyor. Bir miktar kurda hareketlilik oldu. Dış ticaret bakımından götürüsü kadar getirisi de var.Programlar her zaman olumlu veya olumsuz. Petrol fiyatları düştü. Bu bizim planlarımızı olumlu etkileyecek. Doğru bir programınız varsa istikameti doğru ise böyle durumlar her zaman olur.Programınıza sonuna kadar bağlıyız. Kararlı bir şekilde uygulamaya devam edeceğiz. Ana hedeflerimizde farklılık yok. Gerektiğinde ilave adımlar her zaman düşünülebilir.Yaşanan hadiseler iç gelişmelerle açıklanmamalı dış gelişmeler de var.
Source: Gazetevatan.com
İran”da lüks gezi krizi! Yardımcısını görevden aldı
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, yayımladığı kararnameyle Parlamento İşlerinden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Şehram Debiri”yi görevden aldı.Açıklamada, Pezeşkiyan”ın şu ifadeleri yer aldı:”Nevruz sırasında Güney Kutbu”na eğlence amaçlı seyahatte olduğunuz tespit edildi. Dindarların örneğini izlemekle övünen bir hükümette, halk üzerindeki ekonomik baskıların hala yüksek olduğu ve yoksulların çok olduğu bir ülkede, resmi görevlilerin, kişisel harcamalarla bile olsa pahalı eğlence gezileri yapması savunulabilir veya haklı gösterilebilir değildir ve yetkililerin sade yaşam standartlarıyla uyuşmamaktadır.”Cumhurbaşkanı Yardımcısı Debiri, nevruz tatili sırasında Güney Kutbu”na gittiği ortaya çıkınca özellikle muhafazakar medyada eleştirilerin hedefi olmuştu.Zengin bir doktor olan Debiri, devletin imkanlarıyla değil, kendi parasıyla geziye çıktığını açıklamış buna rağmen halkın ekonomik sorunlarla mücadele ettiği ülkede tepkileri üzerine çekmişti.
Source: Erkan Talu
Erdoğan ve “Saddamlaşma” süreci: Bir milat tartışması
Analiz / Doç. Dr. Osman TEK
Türkiye, tarihinin kırılma anlarından birini yaşıyor. Her geçen gün derinleşen otoriterleşme eğilimleri, hukuk sisteminin siyasallaşması ve seçilmiş isimlere dönük sistematik baskılar artık sıradanlaşmış durumda. Gözaltılar, tutuklamalar, sürgünler… Kimileri için bu sürecin miladı Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza olabilir. Oysa fotoğraf çok daha geniş ve çok daha eski.
Muhalif bir gazeteci yakın zamanda bu süreci Erdoğan’ın “Saddamlaşma”sı olarak tanımladı. Tespit isabetli olabilir, ama başlangıç noktası olarak İmamoğlu örneğini almak tarihsel hafızayı ve vebali arşa uzanan adaletsizlikleri görmezlikten gelmek olmaz mı? Çünkü zulüm, bir anda başlamaz; kök salar, gelişir, görünür olur.
1989’a dönelim. O yıllarda Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Beyoğlu Belediye Başkanlığı’na aday olan genç bir siyasetçiydi. Refah Partisi’nin oyu yüzde 4’lerdeyken sandıklar açıldığında yüzde 21 oy almıştı. Seçimi kaybetti ama “Oylarım çalındı” diyerek İlçe Seçim Kurulu’na itiraz etti. Hakimle tartıştı, hakaretten yargılandı ve cezaevine girdi. Mağduriyet hikâyeleri o dönemde inşa edilmeye başlandı. Ama asıl dikkat çekici olan, gücü elde ettikten sonraki refleksler.
1991’de milletvekili ilan edilen Erdoğan’nın mazbatası, tercihli sistemde kendisinden daha fazla oy olan Mustafa Baş’a iade edildi. İddialara göre Erdoğan, Baş’ı istifaya zorladı ve Baş, aylarca yurt dışında yaşamak zorunda kaldı. Bu tür hikâyeler, sistemli olarak tekrarlandığında bir yönetim tarzına, bir karakter inşasına dönüşür.
İnsanlığın ortak özü değişmez. Ancak karakter dediğimiz şey, kişinin kendi özündeki çekirdeklerini neyle beslediği ile ilgilidir. (Rum Suresi, 41) Ve her insan, kendi ürettiği karakterinin esiri olur. Arı su içer bal yapar, yılan su içer zehir.
Otoriter liderler de oluşturdukları bu karaktere uygun bir iktidar inşa ederler. Onlar için hukuk, ancak iktidarın önünü açtığı sürece muteberdir. Kanun, yönetenin iki dudağı arasına sıkışırsa; adalet olmaktan çıkar kamunun değil kendisinin ve bir avuç yalakanın koruma kalkanına dönüşür.
Bu yüzden, İmamoğlu’na verilen ceza insafsızca olmakla birlikte bir başlangıç değildir. Sadece herkesin gözü önünde gerçekleştiği için ses getirmiştir. Oysa daha önce, medyada sesini duyuramayan sayısız mağdur ve mazlum KHK’lı bu çarkın içinde öğütülmüştür. Gökhan Açıkkolu gibi. Gündem bile olamamış bir ölümdür onunki.
Zulüm, her çağda aynı refleksle ortaya çıkar. İslam tarihinde iktidara karşı muhalefetin; sermaye sahiplerine karşı garip gurebanın sesi olan Ebu Zer el-Gıfari’nin (ra) yaşadığı sürgün ve yalnızlık, bugünün siyasi sürgünlerinden farksızdır. Ebu Zer’in cenazesine katılan İbn Mesud’un (ra) dövülüp kaburga kemiklerinin kırılması, bugünkü ifade özgürlüğüne karşı açılan davaların, uygulanan şiddetin tarihsel izdüşümüdür. Muhalife destek olmak, onu haklı görmek, iki satır destek mesajı yazmak hatta cenazesine katılmak bile suç sayılabiliyor.
Tarih, zulmün karşısında mutlaka bir direnişin doğduğunu, özgür vicdanların ayağa kalktığının yazar. Kanunu keyfiyete dönüştüren her iktidar, zulmün kirli elbisesini giyer. O elbisede Sokrat’dan Hz. Hüseyin’e ondan Gökhan Açıkkolu’na kadar tarih boyunca zulme uğramış tüm mazlumların ah’ı vardır. Bu ahları gafil insanlar unutsa da tarihin hafızası ve kaderin mahşerde açılacak olan defteri asla unutmaz.
Zulmün ömrünü uzatan toplumsal vicdanın körlüğüdür. Zulüm tümüyle görünür olunca, sarayları tutuşturan kıvılcıma dönüşür. Ama önce bu devranın devamını sağlayan körlükten kurtulmak gerekir. Herkes olaylara sadece kendi mahallesinin penceresinden bakmaya devam ettikçe, zulüm hep “karşı mahallenin problemi” olarak kalacaktır.
Source: aktifhabercom
Dilencinin üzerinden çıkan para dudak uçuklattı! “Uzay” savunması pes dedirtti
Eskişehir”de dilenciliğin önlenmesine yönelik çalışmalar titizlikle sürdürülüyor. O çalışmaların birini gerçekleştiren Odunpazarı Belediyesi Zabıta Müdürlüğü ekipleri, Hamamyolu Cadedesi”nde dilenen H.N. (56) isimli şahsı yakaladı. Şahsın üst aramasında, dilencilikten elde ettiği bir miktar para ele geçirilip muhafaza altına alındı. H.N.”yi almak için 01 ACE 550 plakalı araçla gelen S.A ve T.A. şahıslar da şüphe üzerine yakalandı. H.N.”yi dilendirdiğinden şüphelenilen şahısların, dilencilikten kazandıkları parayı çöp poşetinin içine doldurduğu, üzerini ise dikkat çekmemesi için çarşafla kapattığı belirlendi. 8 GÖREVDE TAM 1 SAATTE SAYABİLDİ Poşet içindeki dilencilik geliri para, 8 zabıta görevlisince 1 saatte sayıldı. Şahısların üzerinden çıkan paranın toplamda 42 bin 32 TL olduğu belirlendi. Türk Lirası”nın yanı sıra 24 euro ve 11 dolar olarak da üzerlerinden döviz ele geçirilen şahıslara işlem yapıldı. Dövizin güncel kurdan TL”ye dönüştürülmesinin ardından kamuya aktarılacağı öğrenildi. “PARALAR UZAYDAN GELMİŞ” İHA muhabirinin uzattığı mikrofona saldıran 56 yaşındaki dilencilik şüphelisi H.N., “Ben dilenmedi. Bu paralar benim üzerimden çıkmadı. Paralar uzaydan gelmiş. Ben de buraya uzaydan geldim. Jüpiter ile Medine arasında yaşıyorum. O mikrofonu alırım kafanda kırarım. Basın özgürlüğü var diye ona sığınma” dedi.
Source: Gözde Nur Bayar
Bu bakteriler beyni etkiliyor: Otizmin arkasındaki sessiz tehlike ortaya çıktı!
2 Nisan Otizm Farkındalık Günüydü. 2023 yılı verilerine göre, dünyada yaklaşık 36 çocuktan birinde otizm görülüyor. Bu da gerçek anlamda otizmin farkında olmamızın ve bu çocuklarımızın hayata dahil olabilmeleri için gerekli çalışmaların yapılması gerektiğini gösteriyor. Otizm Spektrum Bozukluğu (OSB), doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk yıllarında fark edilen bir nöro-gelişimsel farklılık. Otizmli bireylerin başkalarıyla iletişim kurma, etkileşimli oyunlar oynama, arkadaş edinme gibi sosyal becerilerinde akranlarına kıyasla belirgin yetersizlikler görülüyor. Tekrar eden davranışlar, takıntılar ve sıra dışı ilgi alanları olabiliyor. Stres ya da sevinç duygularını yoğun yaşayabiliyorlar. Peki, otizmle ilgili son bilimsel çalışmalar neler? İşte bu sorunun peşine düştük ve dünyanın en deneyimli 43 bilim insanının otizm ve mikrobiyota arasındaki ilişkiyi bilimsel olarak kanıtladığını gördük. Yani sadece mikrobiyotaya bakarak bir insanın otizmli olabileceği tespit edilebiliyor. Bu gelişmenin tüm detaylarını ABD”de mikrobiyota üzerine bilimsel çalışmalar gerçekleştiren bilim insanı Ali Rıza Akın”dan aldık. AĞIZDAKİ BAKTERİLER DE ÖNEMLİ “Otizm Spektrum Bozukluğu, hayatı sessizce değiştiren bir gizemdir; insanların iletişim kurmasını, sosyal etkileşimini ve davranışlarını derinden etkiler. Bilim insanları bu gizemi çözmek için yoğun çaba sarf ederken, son araştırmalar şaşırtıcı bir ipucunu ortaya çıkardı: Bağırsaklarımız ve ağzımızda yaşayan bakteriler, OSB”nin karanlık bulmacasında gizli bir anahtar olabilir. Bu bağlantı, “bağırsak-beyin ekseni” olarak bilinen, vücudumuzun bağırsakları ile beynimiz arasındaki gizemli ve karmaşık bir iletişim hattı üzerinden gerçekleşiyor.” SESSİZ KAHRAMANLARIMIZ “Bağırsaklarımızda yaşayan bu küçük canlılar, aslında sessiz kahramanlardır ve bağışıklık sistemimizi yönetirler. Ama onların dengesi bozulduğunda, vücutta durdurulamaz bir yangın başlatabilirler. Araştırmalar, OSB”li bireylerin kanında iltihap belirteçlerinin tehlikeli düzeylere ulaştığını göstermektedir; bu da iltihabın OSB belirtilerini tetikleyebileceğini düşündürmektedir. Bağırsaklarımızdaki bu bakteriler, kısa zincirli yağ asitleri (SCFA”lar) adı verilen, vücudumuz için hayati önem taşıyan maddeler üretirler. Fakat bu maddelerdeki küçük değişimler bile büyük sonuçlar doğurabilir. Özellikle propiyonik asit adlı bir maddenin fazlalığı, hayvanlarda OSB benzeri davranışlara yol açmıştır. Bu durum, bağırsaklarımızdaki küçük bir sorunun bile beynimizin çalışma şeklini dramatik biçimde değiştirebileceğini gösteriyor. Üstelik bu küçük bakteriler, beynimizin çalışma şeklini belirleyen serotonin ve GABA gibi kritik kimyasallar üretirler. Bu kimyasallardaki dengesizlik, OSB”li bireylerde ruh hali ve davranışlarda dramatik değişikliklere neden olabilir.” BEYİN GELİŞİMİNİ ETKİLİYOR “OSB”li bireylerde, kabızlık, ishal ve mide ağrısı gibi rahatsız edici mide-bağırsak sorunları, normalden çok daha fazla görülür. Bu belirtiler basit bir rahatsızlıktan çok daha derin bir sorunun habercisi olabilir: bağırsaklarımızdaki bakterilerin hassas dengesi bozulmuş durumda. Bilimsel çalışmalar, OSB”li çocukların bağırsaklarında bazı bakterilerin arttığını, bazılarının ise endişe verici şekilde azaldığını göstermektedir. Bu dengesizlik, yani “disbiyoz,” vücudu sürekli bir savaşa sürükleyerek iltihaplanmalara neden olabilir ve belki de beynin gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir.” PROBİYOTİKLERİN ROLÜ BÜYÜK “Bu çarpıcı bulgular, bilim insanlarını probiyotik ve prebiyotik gibi tedavilere yönlendirmiştir. Probiyotikler dost bakteriler olarak, prebiyotikler ise onların en büyük destekçileri olarak bağırsakları tekrar dengeye getirmeyi hedefler. Araştırmalar umut verici sonuçlar göstermiştir, ancak bu umutların gerçeğe dönüşmesi için daha çok yol var. Ağzımızdaki bakteriler bile bu büyük gizeme dahil olabilir. OSB”li bireylerin ağızlarında Streptococcus ve Haemophilus gibi zararlı bakteriler artarken, faydalı olanlar dramatik bir şekilde azalıyor. Bu bakteriler ağızdan vücuda yayılarak, beyne ulaşan yolları dahi etkileyebilir. Ağızdaki bu bakteriler, vücuda yayılan tehlikeli iltihaplanmalara yol açabilir, beyni etkileyen kimyasallar salgılayabilir veya vücudun farklı bölgelerine doğru sessizce ilerleyebilirler. OSB”li bireylerin sık karşılaştığı duyusal zorluklar nedeniyle yetersiz ağız bakımı ve yüksek şekerli diyetler, bu riskleri daha da büyütür. İyi bir ağız hijyeni, ağıza yönelik probiyotikler ve beslenme alışkanlıklarındaki dramatik değişimler, OSB belirtilerini yönetmekte kritik rol oynayabilir. Sonuç olarak, otizm ve bağırsak-ağız bakterileri arasındaki bu çarpıcı bağlantı, OSB”nin sırlarını çözmek ve bu durumla yaşayan insanların hayatlarını değiştirecek tedaviler bulmak için kritik öneme sahiptir. Gelecekte yapılacak keşifler, bu bilinmezliği aydınlatmak ve OSB”li bireylerin yaşam kalitesini yükseltmek için yeni kapılar açacaktır.” ENGELLERİ AŞAN BİR YOLCULUK Otizmli Genç Sanatçı Ceren Gökçe, Renklerin Sessiz Dili; Sanat İyileştirir Sergisi ile 2 Nisan”da Atatürk Kültür Merkezi”nde (AKM) sanatseverlerle buluştu. 21 aylıkken otizm tanısı alan Ceren Gökçe, yıllar içinde sanatla kendini ifade etmenin yollarını keşfetti. Resimleri, hem onun iç dünyasını yansıtan özgün bir dil sunuyor hem de izleyicilere otizme dair farklı bir perspektif kazandırıyor. Sanatın iyileştirici gücüne inanan Gökçe, bu sergiyle aynı zamanda otizmli bireylerin yeteneklerinin ve potansiyellerinin toplumda daha fazla görünür olmasına katkı sunuyor. Sergi, toplumda otizme dair farkındalık oluşturmayı ve otizmli bireylerin sanattaki başarılarını kamuoyu ile buluşturmayı amaçlıyor. Sergiyi 8 Nisan”a kadar AKM”de ziyaret edebilirsiniz. KOCAELİ”DE ÇOCUK MÜZİKALİ Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi (SGM), çocuklar için dopdolu bir nisan programı hazırlamış. Bu programlardan biri de Kocaeli”de! “Ne Olacağım Ben?” çocuk müzikali 20 Nisan”da Kocaeli Şehir Tiyatroları”nda olacak. Çocuklara hayal kurmayı ve kendi yollarını çizmeyi öğreten bu eğlenceli müzikalde sürekli ders çalışmak zorunda hisseden Leyla, ilham perisi Thalia ile tanıştıktan sonra hayata farklı bir pencereden bakmayı öğreniyor.
Source: Pinar Yildiz Yüksel
Evliliğinizi aileniz mi yönetiyor? Çiftlerin yaşadığı 5 büyük zorluk!
Evlilik, sadece iki insanın bir araya gelerek hayatlarını birleştirdiği bir süreç değil, aynı zamanda iki ailenin de birbirine entegre olduğu, kültürel, duygusal ve toplumsal birçok dinamiğin etkileşime girdiği bir yolculuk. Her ne kadar evlilik iki bireyin özgür iradesiyle şekillenen bir ilişki gibi görünse de, çoğu zaman ailelerin bu süreçteki etkisi büyük olabiliyor. Ailelerin evliliğe bakış açıları, kültürel değerleri, beklentileri ve sosyal normları, çiftin ilişkisini doğrudan etkileyebilir. Peki, ailelerin evliliğe müdahalesi gerçekten çiftin hayatını nasıl şekillendirir? Ailelerin evliliğe etkisini anlamak, evliliklerin daha sağlıklı ve sürdürülebilir olabilmesi için oldukça önemli bir faktör… Aileler, çocuklarının hayatındaki en önemli referans noktalarından biridir. Evlilik gibi hayati bir kararda, bireylerin ailesinin de fikirleri önemlidir. Gençlerin, evlenme kararını verdikten sonra ailelerinin desteğini almak istemesi oldukça yaygın bir durumdur. Bu destek bazen duygusal bir onay, bazen de evliliğin “doğru” olup olmadığı konusunda daha pratik ve mantıklı bir yaklaşım olabilir. Ancak, her ailenin evliliğe bakış açısı aynı değildir. KÜLTÜR VE GELENEK ETKİSİ YADSINAMAZ Evlilik, kültürel ve toplumsal bağlamda çok farklı şekillerde algılanabilir. Farklı kültürlerde, ailelerin evliliğe yaklaşımı da değişir. Bazı toplumlarda, çiftlerin aileleri arasında güçlü bir bağın olması beklenirken, diğer toplumlarda bireysellik ön plana çıkar. Evliliğe kültürel bir yük bindiren ailelerin bu konuda daha yoğun beklentiler geliştirmesi, evlilik ilişkisini etkileyebilir. Örneğin, bazı toplumlarda evlilik, ailenin itibarını ve toplumdaki konumunu güçlendirme amacı taşır. Bu tür bir baskı, çiftlerin evlilikle ilgili kendi arzularını göz ardı etmelerine neden olabilir. Ailelerin kültürel değerlerine dayalı bu beklentiler, özellikle çiftlerin farklı kültürlerden gelmesi durumunda çatışmalara yol açabilir. Geleneksel ailelerde, evliliğin yalnızca bir çiftin bir araya gelmesinden ibaret olmadığı, aynı zamanda iki ailenin birleşmesi anlamına geldiği düşünülür. Bu, hem kültürel hem de sosyal sorumlulukları beraberinde getirir. Çiftin kendi tercihlerinin yanında, ailelerin de birbirleriyle uyumlu olması beklenir. Ancak bazen, aileler arası bu uyum sorunları evlilikte çatışmalara yol açabilir. BASKILAR, UYUMSUZLUKLARI ÖNE ÇIKARABİLİR Evlilik, her iki ailenin de geleceğe dair beklentilerini şekillendirir. Evlilik kararı, genellikle bir çiftin ailelerinin beklentileri doğrultusunda şekillenir. Bu durum, özellikle ilk zamanlarda daha çok gözlemlenir. Gelin ve damadın ailesi, onların evlilikle ilgili beklentilerini yüksek tutabilir ve çiftin bu beklentileri yerine getirme çabası, ilişkiye zarar verebilir. Ailelerin sahip olduğu sosyal normlar, evliliğin geleceği üzerinde de önemli bir etki yaratabilir. Aileler, çiftin sosyal yaşamını etkileyen kararlarda yer alabilir, örneğin hangi arkadaşlarla vakit geçirecekleri, hangi aktiviteleri yapacakları veya evliliği sürdürmek adına hangi değerlerin benimsenmesi gerektiği konusunda baskı oluşturabilirler. Bazı aileler, evliliğin sadece sevgi ve bağlılık temelinde değil, ekonomik, sosyal ve hatta dini bir sorumluluk olarak görülmesini isteyebilir. Bu da çiftin kendi özgürlüklerini ve ilişkilerindeki dengeyi sağlama çabalarını zorlaştırabilir. Ailelerin evliliğe yönelik bu tür baskıları, çatışmaların ve uyumsuzlukların önünü açabilir. KİMİ ZAMAN OLUMLU, BAZEN DE OLUMSUZ SONUÇLAR ÇIKABİLİR Ailelerin evliliğe etkisi, bazen olumlu sonuçlar doğurabilir. Aileler, çiftin karşılaştığı sorunları daha objektif bir gözle değerlendirebilir ve daha fazla destek sunabilirler. Evliliklerde yaşanan zorluklar karşısında ailelerin doğru zamanda devreye girmesi, çiftlerin sorunu çözmelerine yardımcı olabilir. Ayrıca, ailelerin desteklediği bir evlilik, çiftlerin daha güvenli ve huzurlu bir ortamda ilişki kurmalarını sağlayabilir. Bununla birlikte, ailelerin fazla müdahalesi evliliği olumsuz etkileyebilir. Ailelerin sürekli olarak çiftin ilişkisine dahil olması, onların bağımsızlıklarını ve öz değerlerini zedeleyebilir. Özellikle bazı durumlarda, ailelerin beklentileri ile çiftin gerçek arzuları arasındaki farklar, evlilikteki huzursuzlukları artırabilir. Çiftler, kendi kararlarını almakta zorlanabilir, ailelerinin onayını almak için sürekli bir baskı hissedebilirler. Ailelerin evliliğe müdahalesi bazen, çiftin arasındaki iletişimi zayıflatabilir ve onları birbirlerinden uzaklaştırabilir. Birbirlerine karşı hissettikleri sorumluluklar arttıkça, bireyler kendilerini daha az özgür hissedebilirler. Bu durum, evliliğin temellerinin zayıflamasına neden olabilir. AİLE DESTEĞİ İLE EVLİLİĞİ GÜÇLENDİRMEK DE MÜMKÜN Evliliğin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için ailelerin, çiftin özel yaşamına saygı göstermesi büyük önem taşır. Evlilik, her iki bireyin de özgürce kararlar alabildiği, duygusal olarak desteklendiği ve bireysel kimliklerinin korunabildiği bir ilişki olmalıdır. Aileler, bu dengeyi kurabilmeli ve çiftin ihtiyaçlarını anlamalıdır. Ailelerin, çiftin aralarındaki iletişimi geliştirmelerine yardımcı olacak bir tutum sergilemeleri, ilişkilerin sağlıklı bir şekilde büyümesine olanak tanır. DENGE HEP KORUNMALI Evliliklerde ailelerin etkisi, çiftlerin ilişkisinin dinamiklerini hem olumlu hem de olumsuz şekilde şekillendirebilir. Ailelerin duygusal desteği, kültürel değerleri ve toplumsal beklentileri evlilikte önemli bir rol oynasa da, çiftlerin kendi bireysel kararlarını verebilme özgürlüğü de büyük bir öneme sahiptir. Ailelerin, çiftlerin ilişkilerine müdahale etme derecesi, ilişkilerinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesini ya da çatışmaların artmasını doğrudan etkileyebilir. Ailelerin evliliğe olan etkisinin en sağlıklı şekilde yönetilebilmesi, hem bireylerin hem de ailelerin empati ve anlayışla yaklaşmalarını gerektirir. Evliliklerdeki bu etkileşimlerin karmaşıklığını göz önünde bulunduracak olursak, ailelerin, çiftin özel yaşamına müdahaleden kaçınarak, onların kendi sınırlarını çizme haklarına saygı göstermeleri, ilişkinin sağlam bir temele oturmasına olanak tanıyabilir. Evlilik, her ne kadar dışsal faktörlerden etkileniyor olsa da, sonunda iki bireyin karşılıklı sevgi, anlayış ve saygı içinde şekillendirdiği bir bağdır. Bu bağın güçlenmesi, sadece çiftin aralarındaki ilişkiye değil, aynı zamanda ailelerle kurulan sağlıklı iletişime de bağlıdır. Ailelerin, bireysel kimlikleri ve çiftin kararlarını kabul eden bir tutum sergileyerek desteklemeleri, ilişkilerin daha huzurlu ve sürdürülebilir olmasını sağlayabilir. Elbette, ailelerin evlilik üzerindeki etkisi kaçınılmazdır, ancak bu etkilerin dengeli bir şekilde yönetilmesi, çiftlerin mutluluğunun teminatı olabilir. Ailelerin kültürel değerleri ve beklentileri ile çiftin kişisel arzuları arasındaki dengeyi kurarak, sağlıklı bir evlilik yaşanabilir. Evlilik, sadece iki insanın değil, aynı zamanda ailelerin de birlikte büyüdüğü, güçlü bir dayanışma ve destek ağı oluşturdukları bir süreçtir. Bu dengeyi sağlamak da mutlu ve sağlıklı ilişkiler kurmaya olanak tanıyacaktır. ÇİFTLERİN BEKLENTİLERİ GÖZARDI EDİLEBİLİR Özellikle geleneksel ailelerde, evlilik bir toplumun kültürel yapısının önemli bir parçası olarak görülür ve buna göre yönlendirmeler yapılabilir. Evliliğin bir sosyal sorumluluk, bir aile bağını güçlendirme ya da hatta nesiller arası bir geçiş olarak algılanması, çiftin ilişkisine daha fazla baskı ve yük getirebilir. Örneğin, anne-babalar, kendi tecrübeleri doğrultusunda çocuklarına evlilikle ilgili tavsiyeler verebilir. Ancak bu tavsiyeler bazen çok koruyucu olabilir veya çiftin kişisel istek ve beklentilerini göz ardı edebilir. Bu durum, evliliği sürdürülebilir kılma konusunda sorunlar yaratabilir.
Source: Esra Ezmeci̇
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: ABD vergileri şu an bizim avantajımıza
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, CNN Türk canlı yayınında gazeteci Hakan Çelik’in gündeme dair sorularını yanıtladı.Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, gündeme dair şu değerlendirmelerde bulundu:”HİÇ KİMSENİN SUÇ İŞLEME ÖZGÜRLÜĞÜ YOK””Demokrasiler iktidarıyla muhalefeti ile yaşanan süreçler. Demokrasilerde farklılıklar ve eleştiriler olacak. Hiçbir hukuk devletinde meşru olanın dışında bir şeyler yapma hakkı yok. Hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yok. Demokrasi ve hukuk devleti meşru zeminde gerçekleşir. Muhalefet yapıcı önerilerini meşru zeminde ifade edilir.”PROTESTOYU HUKUK DÜZENİ İÇERİSİNDE YAPACAK”Demokrasiyi korumak hepimizin görevi. Demokrasi, hukuk dışı eylemleri güzel kavramlarla örtmeye çalışmak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Halkımızın bunu tasvip etmediğine inanıyorum.Meşru zeminlerde hukuk içinde demokratik tüm haklarımızı kullanmalıyız. Protestoyu hukuk düzeni içerisinde yapacak. Başkalarının yaşamına, ekonomik faaliyetine zarar verici bir şekilde hiç kimsenin yapmaya hakkı yok.”İFADE HÜRRİYETİ HAKARET ETME HÜRRİYETİ DEĞİL”Güzel bir takım kelimeler kullanıp sonra demokrasi dışı şiddet kullanmak hiçbirimize fayda sağlamaz. Son süreçlerde yüzbinlerce insan kendini ifade etti. Tutuklu kişilerin sayısı yüzlerle ifade ediliyor ve burada şiddet olayları var. Özgürlükler ve sorumluluklar birlikte ele alınır. İfade hürriyeti hakaret etme hürriyeti değil.”KARŞINIZDAKİ İNSANA ZARAR VERİYORSANIZ DEMOKRASİ SINIRLARINI AŞIYORSUNUZ DEMEK”İfade hürriyeti en aykırı fikirleri bile demokratik standartlar içinde ortaya koyabilmek. Ama karşınızdaki insana zarar veriyorsanız demokrasi sınırlarını aşıyorsunuz demek. “Ben kırarım, küfrederim” deyip bunun bir karşılığı olmasın demek doğru değil.Bir ülkenin kalkınması ve yenilik yapması için ifade hürriyeti olmazsa olmazdır. Ama ifade hürriyeti hukukun sınırlarını aşma hürriyeti değildir.”TUTUKLAMA BİR İNSANIN KESİN ŞÜPHELİ OLDUĞU ANLAMINA GELMİYOR”Tutukluluk hali bağımsız yargının belli standartlarda başvurduğu yol. Tutuklama bir insanın kesin şüpheli olduğu anlamına gelmiyor. Ama yargı güçlü deliller ve delil karartma ihtimali gördüğünde tutuklama başvurulan bir yöntem.Geçmişte tutuklu sayısı daha fazlaydı. Bu oransal olarak azaldı. Hukukun bir takım ölçütleri var. Türkiye bir hukuk devleti. Kimsenin suç işleme özgürlüğü olmadığı gibi herkesin hakkını arama özgürlüğü var.”SORUŞTURMAYI SİYASİ ALANA ÇEKİYORLAR”Türkiye uluslararası hukukun da bir parçası. Bir aşamada verilen kararı beğenmiyorsanız başka mekanizmalarla çözebilirsiniz. Bir yolsuzluk iddiası var, bir soruşturma var. “Hiç bir argümana cevap vermem, tamamen siyasi alana çekerim” diye bir anlayış var. Hukuki argümanlara güvenmiyorsunuz ki olayı siyasi alana çekiyorsunuz.””BEN HAKLIYIM, BEN HUKUKUN ÜZERİNDEYİM” DEMEK HUKUK DEVLETİNE YAKIŞMAYAN BİR TAVIRDIR”Yolsuzluk soruşturmaları hakkında diyorum. Bir iddia varsa yapmanız gereken bu argümanları hukuki olarak çürütmeye çalışmaktır. Bunun yerine hiçbir soruya cevap vermem demek ve hukuk üzeri bir varlık gibi kendini ortaya koymak doğru bir yaklaşım değildir.”Ben haklıyım, ben hukukun üzerindeyim” demek hukuk devletine yakışmayan bir tavırdır. Hukukta da her alanda olduğu gibi yanlışlar olabilir, eksikler olabilir. Niye reformlar yapıyoruz? Eksikler var diye yapıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın beyan ettiği bir reform bir strateji belgesi var. Herkes hukuk çerçevesinde hakkını aramak zorundadır.”TÜM TUTUKLULAR DEVLETİMİZE EMANET”Tüm tutuklular devletimize emanettir. Devlet kurumlarına düşen insanların sağlığını korumaktır. Mahir Polat konusunda hastaneye sevki oluyor. Ardından bu şikayetler devam ettiği için Adli Tıp”a müracaat söz konusu. Adli Tıp uzman kurum. Onun kararı neyse o yönde de işlem yapılacaktır. İşlediği suç ne olursa olsun hapishanede olanlar devletimize ve hukuka emanettir. Hiç kimsenin bir endişesi olmasın.Esas olan özgürlüklerdir. Özgürlüklerle birlikte sorumluluklar da var. Sorumluluk tarafını görmeyip özgürlük tarafına baktığınız zaman başkasına zarar verme noktasına girmektedir. Önemli olan herkesin özgür olması ama birbirimizin hukukuna riayet etmemizdir.”SOKAĞI TERÖRİZE ETMEK DOĞRU DEĞİL”Sokağı terörize etmek de, gençlerimizi sevk etmek ve onları yönlendirmek de doğru değil. Demokratik haklar elbette kullanılır. Gidersiniz izin alırsınız, bu tartışma konusu değil. Gezi olaylarında bunu yaşadık. Vandallıklar yapıldı, esnafımıza zarar verildi. İnsanlara küfredildi. Sayın Cumhurbaşkanımızın annesine alenen küfredildi. Bunlar hiçbir şekilde tasvip edilemez. Çocuklarımızı böyle ortamlara sevk edip timsah göz yaşları dökenleri tasvip etmiyorum.Bizim parti olarak dünyanın en büyük gençlik organizasyonlarından birine sahibiz. Her türlü ortamda gençlerin siyasete katılmasını istiyoruz. Hiçbir gencimizin sokak terörüne kurban edilmesini istemiyoruz.”EKONOMİDE ÖNEMLİ OLAN TEMELLERDİR”Finansal piyasalarda belli bir etkilenme oldu sonra yavaş yavaş duruldu. Cumhurbaşkanımızı ve ekonomi yönetimi belli mesajları verdi. Piyasalar durulmuş oldu.Ekonomide önemli olan temellerdir. Bütçe açığınız hangi noktada, rezervler güçlü mü, bütün bunlara baktığımızda cari açığımız makul seviyelerde. Bütçemiz deprem harcamalarına rağmen kontrol altında. Rezervimiz yeterli yerinde.Kısa vadeli etkilerin abartılmaması gerektiğine inanıyorum. Kısa vadeli bu etkiyi bir yıla yararak abartı hesaplar yapılıyor. Bir miktar kurda hareketlilik oldu. Dış ticaret bakımından götürüsü kadar getirisi de var.”PROGRAMA SONUNA KADAR BAĞLIYIZ”Programlar her zaman olumlu veya olumsuz. Petrol fiyatları düştü. Bu bizim planlarımızı olumlu etkileyecek. Doğru bir programınız varsa istikameti doğru ise böyle durumlar her zaman olur.Programımıza sonuna kadar bağlıyız. Kararlı bir şekilde uygulamaya devam edeceğiz. Ana hedeflerimizde farklılık yok. Gerektiğinde ilave adımlar her zaman düşünülebilir. Yaşanan hadiseler iç gelişmelerle açıklanmamalı, dış gelişmeler de var.”BOYKOTTAN ETKİLENME SÖZ KONUSU DEĞİL, BAŞTAN BERİ YANLIŞ BİR ÇAĞRI”Boykottan etkilenme söz konusu değil. Boykotun tutmadığını söyleyebiliriz. Baştan beri yanlış bir çağrı. Ana muhalefet partisi ekonomiye zarar vermiş durumda. Boykot ettiğiniz 85 milyonun ekonomisi. Esnaf dediğiniz sadece AK Partili değil. Boykot çağrısı son derece yanlış, siyasetçi bunu yapamaz. Sorumlu bir siyasetçi ülkenin yerli firmalarını hedef gösteremez. Bunu yapıyorsa toplumla kavga ediyordur. İş dünyasından ciddi tepkiler geldi. Bırakın iş sahiplerini, ekmeğini kazananlar var orada. Bu tür çağrılar ayrıştırıcı çağrılar. Bir zamanların bu yeşil sermaye tartışmalarına götürür, toplumu kutuplaştırmaya ayrıştırmaya hiç kimsenin hakkı yok.”TOPLUMUN GELECEĞİNE SAHİP ÇIKMAK DURUMUZDAYIZ”Bütün milli sermaye grupları bizim varlığımızdır. İhracat yapan, hizmet üreten müesseselerdir. Bunları hedef alıyorsanız siz toplumla mücadele ediyorsunuz demektir. Muhalefet toplumla, ekonomi ile kavga eder durumdalar. Burada toplumun itibar edeceğine ihtimal vermiyorum. İnsanımız aklıselimdir. Muhalefet partisi içerisindeki iç çekişmelerin bir yansıması. Yarın kurultay var. Herkes ana muhalefet partisinde en sert siyaset yapma yarışına girmiş durumda. CHP içindeki kavga toplumsal gerilime dönüşmüş durumda. CHP içi kavgayı toplumsal bir kavgaya dönüştürmeye çalışıyorlar. Gereksiz polemikleri toplumu kutuplaştırıcı meseleleri bir kenara bırakıp toplumun geleceğine sahip çıkmak durumuzdayız.”REZERVLER BUHARLAŞTI İDDİASI YANLIŞ, REZERVLERİMİZ YETERLİ SEVİYEDE”Şu anda baktığımız zaman Merkez”in rezervleri yeterli seviyede. Merkez Bankası rezervlerini kullandığı zaman bunlar buharlaşmıyor. Karşılığında bir TL alıyor. Yarın konjonktür farklı olduğunda bunu tekrar rezervde kullanmak durumunda.Döviz rezervlerinin yüksek olması emniyet açısında yüksek olması önemli. Neden yabancılar çekindiler? Gezi benzeri uzun vadeli kargaşa olur mu endişesi oluşturuldu. Güvenlik algısından kötümser sürece mi dönüşecek diye bir endişe oluştu. Bunun böyle olmadığı kısa sürece görüştü. CHP kendi içinden geçici bir belediye başkanı seçti. Mekanizmaların işlediği görüldü.CHP”ye kayyum atanacak gibi şeyler oluşturuldu, onlar dağıldı. CHP”nin kendi içinden insanlar yargıya gidip “burada şaibeli bir kongre var” dediler. Hukuki süreç devam ediyor. Yargı kararını verecek. Yarın da kongre gerçekleşecek.Demokrasilerde tartışmalar hiçbir zaman bitmez. Muhalefet partisinin “Türkiye için benim şöyle bir kalkınma vizyonum var” diye önerdiği bir politika olduğunu duydunuz mu? Ayrıştırıcı dilin ne ana muhalefete ne de ülkemize faydası var.2019″DAN BU YANA İLK TOPLANTI… AVRUPA İLE DİYALOĞUN YENİDEN BAŞLAMASI SEVİNDİRİCİAvrupa şu anda iki büyük meydan okuma ile karşı karşıya. Birincisi Ukrayna savaşı ile oluşan güvenlik. ABD”nin hamleleri ve Çin”den gelen rekabet AB ekonomisi üzerinde bir baskı oluşturuyor. Hem güvenlik, hem de ekonomik tartışmalar var. Her iki açıdan Türkiye”nin önemi artmış durumda. Daha güvenli bir Avrupa Türkiye”nin lehine. Daha güvenli, daha demokratik bir Türkiye Avrupa”nın lehine. Bu toplantılar uzun süredir olmuyordu. 2019″dan bu yana ilk toplantı. Avrupa ile diyaloğun yeniden başlaması sevindirici. Bizim doğan pazarımız Avrupa.Avrupa ile bu dönem her alanda ilişkilerimizi geliştirmemiz lazım. Parlamentodan farklı sesler çıkabilir. Fransa”da da ana muhalefet ile gelişmeleri biliyorsunuz. Ana muhalefet partisi suçlu bulundu biliyorsunuz.”ABD”NİN UKRAYNA ÇABASININ YANINDAYIZ”AB ile ortak menfaatlerimiz var. Bu başlayan diyalog süreci devam etmeli. Sadece güvenlik değil vize ve gümrük birliği süreçleri de devam etmeli.ABD”nin Ukrayna çabasının yanındayız. Ukrayna”da ateşkes için tüm çabamızı gösteriyoruz. Ancak henüz bir anlaşma yok. Ukrayna”nın bir taraftan toprak bütünlüğünü savunduk. Bir taraftan da Putin ile diyaloğu devam ettirdik.”ABD VERGİLERI ŞU AN BİZİM AVANTAJIMIZA”Bu yaşananlar ekonomik düzenin dönüştüğünü görüyoruz. Eski biçimi ile küresel ekonomiden bahsedemeyiz. ABD şimdi çok farklı bir tavır sergiliyor. Herkes ulusal menfaati için adım adıyor. Bu ortamlar geçiş süreçleri. Herkesin dikkat etmesi gereken risklerin yükseldiği dönemler. Kendimizi güçlü tutmak zorundayız. Sayın Trump”ın aldığı kararlar çok önemli. Başka ülkelerin aldığı kararları iyi takip etmemiz geriyor. Sayın Trump da “müzakere edebiliriz” dedi, bunu takip etmek gerekiyor.İlk olarak Türkiye”ye yüzde 10 vergi açıklandı. Şu an için bizim avantajımıza. Yükselen tarifeler ABD pazarına mal satan ülkelerin başka pazarlara agresif şekilde girmesine neden olur, bizim dikkat etmemiz gerekir. Bir yandan da emtia fiyatları düştü o anlamda da bir olumlu etkiden bahsedebiliriz.”ARTIK KORUMACI BİR DÜNYAYA GİTTİĞİMİZ ÇOK AÇIK”Olumlu olumsuz takip etmek durumdayız. Biz de bu müzakereleri yapacağız 100 milyar dolar ticaret hedefimiz var. Ticaret Bakanımız ABD”ye gidecek yakında. ABD önemli bir ticaret partnerimiz. 32 milyar doları aştı ticaret hacmimiz. 100 milyar dolara taşımak istiyoruz.Trump”ın açıkladığı tarifeler nispi olarak Türkiye”nin yararına. Artık korumacı bir dünyaya gittiğimiz çok açık. Her ülkenin kendi menfaatini ortaya koyduğu bir döneme doğru gidiyoruz.”SAYIN BAHÇELİ EZBERLERİ BOZDU”Sayın Bahçeli için çok sevindiğimi ifade etmek isterim. Kendisine hayırlı, uzun ömürler diliyoruz. Çok kıymetli bir devlet insanı. Sayın Bahçeli”nin bir çağrısı oldu. Sayın Bahçeli ezberleri bozdu.”DEVLETİMİZ TİTİZ BIR ÇALIŞMA YAPMAYA DEVAM EDİYOR”Bu çağrı ile birlikte bu süreçler hızlanmış oldu. Devletimiz titiz bir çalışma yapmaya devam ediyor. Terör örgütünün kurucusundan bir çağrı oldu. “Artık bizim varlık sebebimiz kalmadı” diyerek terör örgütüne “kendinizi feshedin” diye çağrı yaptı. Bu süreç kalkınma standartlarımızı artırıcı bir etki yapacak. Hiçbir parti terör örgütünün gölgesinde siyaset yapmamalı. Partiler demokratik ortamda her tartışmayı yapmalı. Bu fesih ile birlikte demokratik rekabet artacaktır. Terör kalkınmanın da, demokrasinin de düşmanı. En büyük bedeli de bölgede yaşayan insanımız ödedi. Yatırım ortamı kötüleşti, sermaye kaçtı. İş ortamı, turizm hepsi kötüleşti. Güneydoğu”nun potansiyeli hızlı hareket edecek. Bir an önce bu süreçleri tamamlanması hızlı bir şekilde bitmesini arzu ediyoruz. Emperyalist bir takım oyunlar var bölgede. Biz millet olarak topyekûn bu oyunları boşa çıkarmamız gerekiyor. Bin yılık kardeşliğimizi gelecek yüz yıllara taşımamız lazım.””ENFLASYON 10 AYDA YÜZDE 37,4″E DÜŞTÜ”Enflasyon 10 ayda yüzde 37,4″e düştü. Dezenflasyon süreci başarıyla devam ediyor. Bizim için gıda enflasyonu çok kritik. Arz yönlü politikalarla da mücadelemizi sürdürüyoruz.Üretici fiyatları yüzde 24″ün altına gelmiş durumda. TÜFE”deki maliyet yönlü baskıların azaldığını gösteriyor. Ekonomi programımızın temel hedefi enflasyonla mücadele. Programımızı başarıyla sürdürüyoruz. Birinci önceliğimiz enflasyonu düşürmek. Hem istikrarlı bir büyümeyi sürdürmek için, hem de gelir dağılımını iyileştirmek için enflasyonla mücadele her iki etkiye de hizmet ediyor.Gelecek yıl enflasyondan bahsetmeyeceğiz. Temel mallarda enflasyon düşüşünü vatandaşımız hissediyor. Gıda ve kira bizim için iki temel konu. Gıdada en büyük yatırımı sulama yatırımına verdik. Arz artsın ve fiyatlar sürsün istedik.”YENİ SOSYAL KONUT SEFERBERLİĞİ OLACAK”Yeni sosyal konut seferberliği olacak. Ciddi bir konut seferberliğine hazırlık yapıyoruz. Sosyal konut anlamında yeni bir anlayışla afete dayanıklı, sosyolojiye uygun yeni tasarruflarımız var. Arz yönlü politikalarla da gerek gıdada, gerek konutta bu iki alanı çözdüğünüz zaman vatandaşın ihtiyaçlarını çözmüş oluyorsunuz.
Source: Emrullah Koçin