Hüda Par iftirasına MHP ve CHP’den tepki: Atatürk’e zarar verecek biri anasından doğmadı
HÜDA PAR Mersin Milletvekili Faruk Dinç, Meclis sıralarında Kemalizm’i hedef aldı. Dinç, partisinin çalıştayına ilişkin sözlerinde şunları söyledi:
“Herkesin yaptığı gibi biz de Diyarbakır’da bir çalıştay yaptık. Kardeş dedik ama kardeşliğin edebiyatını yapmadık. Bizi kardeş kılan İslam’dır dedik. Biz biliyoruz sizin düşmanlığınız İslam’adır. Derdiniz İslam’ladır. Kürt meselesinin sebebi Kemalizm’dir. Çözümü de İslam’dadır. Siz bize çözümün zehri olan Kemalizm’i öneriyorsunuz. Bize bu zehri yutturmaya çalışıyorsunuz. Kemalizm zehirdir. Biz bu zehri yutmayacağız.” Dinç’in sözlerinin ardından Meclis’te tepkiler yükseldi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yücel de X hesabından, “Bu büyük milletin vekili olmak şerefli bir görevdir. O görevin şerefini herkes ne yazık ki taşıyamıyor. Kabahat sizi Meclise taşıyanlarda” dedi.
Atatürk’e zarar verecek insanı hiçbir ana doğurmadı
TBMM Başkanvekili ve MHP İstanbul Milletvekili Celal Adan, son dönemde Atatürk’e yönelik saldırılara Meclis kürsüsünden yanıt verdi. Adan, AKP, CHP, MHP, İYİ Parti ve Yeni Yol sıralarından büyük alkış alan şu konuşmayı yaptı:
“Değerli milletvekilleri, birçok ülkede önce devlet, sonra Meclis kurulur; bizde ise Türkiye Cumhuriyeti devletini Türkiye Büyük Millet Meclisi kurmuştur ve 300 yılda, 400 yılda ancak büyük milletlerin bağrından çıkabilecek olan büyük lider Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurulmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu devlet, ezanı hür, bayrağı hür Türkiye’dir. Mustafa Kemal’e zarar verecek bir insanı bu dünyada daha hiçbir ana doğuramamıştır.”
Kemalizm zehir değil ülkenin harcı, temelidir
CHP Mersin Milletvekili Gülcan Kış, Hizbullah’ın siyasi kolu HÜDA PAR’ın Mersin Milletvekili Faruk Dinç’in Kemalizm ile ilgili sözlerine tepki göstererek Meclis’ten yanıt verdi. Kış, “Kemalizm zehir değil, aksine bu ülkenin harcı, temeli, çimentosudur. Cumhuriyet etnik ayrımları aşarak hepimizi tek bir çatı altında buluşturmuş, özgür kılmıştır! İşte o çatı, Mustafa Kemal Atatürk’tür! Atatürk, sizin yobaz yağmurlarınızı engelleyen, bu milletin üzerine çökmeye çalışan karanlığı durduran sarsılmaz çatıdır” dedi. Başak KAYA/SÖZCÜ
Source: Veli Toprak
Eski Türkiye yeni Türkiye
AKP iktidarı, 2002 yılı öncesini ‘Eski Türkiye’, iktidarda oldukları dönemi ise ‘Yeni Türkiye’ olarak niteliyor. Ancak AKP iktidarında geçen 23 yılda işçi, memur, emekli ve tüm sabit gelirlilerin maaşı mum gibi eridi. Sabit gelirli için sosyal hayat bitti. Emekli ve asgari ücretli aylık geliriyle geçinemez, kirasını bile ödeyemez hale geldi. Hukuk ve sağlıkta ise tam bir gerileme var.
EN DÜŞÜK EMEKLİ 30.824 TL ALACAKTI
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından yayımlanan resmi verilere göre, 2002’de asgari ücret 184 TL, en düşük SSK emekli aylığı 257 liraydı. Yani emekli aylığı asgari ücretin 1.39 katıydı. Aynı denge korunmuş olsa bugün en düşük SSK emeklisinin aylığı 15 bin 782 TL değil 30 bin 824 TL olacaktı.
O tarihte asgari ücrete göre en düşük memur emeklisi 2.04 kat, kamu işçisi 5.5 kat, en düşük memur 2.13 kat fazla maaş alıyordu. Eski Türkiye’deki bu denge korunmuş olsa en düşük memur emeklisi 16 bin 532 TL yerine 45 bin 157 lira, kamu işçisi 43 bin 661 TL yerine 121 bin 378, en düşük memur da 43 bin 726 lira yerine 47 bin 16 lira maaş alıyor olacaktı. Üstelik bu yıl asgari ücrete gerçekleşen enflasyonun altında zam yapılmasa bu rakamlar daha da yüksek olacaktı. Eskiden emekli fitreye muhtaç değildi, işçi bile asgari ücretiyle 2 tam altın alıyor.
Yeni Türkiye’de işçinin, emeklinin, memurun tüm dar ve sabit gelirlilerin durumu ortada… Peki ya hukuk, adalet, eğitim, sağlık, tarım, çalışma hayatı… İşte yeni Türkiye’nin hali:
TÜİK’E GÜVEN KALMADI
ESKİ TÜRKİYE BÖYLEYDİ
TARIM: Türkiye tarımda kendi kendine yeten nadir ülkelerden biriydi. Verimli topraklarda üretilen ürünler ucuz ve kaliteli olarak soframıza geliyordu. Hayvancılık besici için karlıydı, süt ve et ürünleri hemen herkesin ulaşabileceği fiyatlar ile piyasada bulunuyordu. İnsanlar sebze ve meyve, et, süt ihtiyaçlarını kilo ve litrelerce alabiliyordu. Köy hayatı canlıydı.
SAĞLIK: Şehirlerde ve ilçelerde devlet hastaneleri erişilebilir uzaklıktaydı, asırlık tecrübeye sahip hastaneler hizmet veriyordu. Özel hastanelere de güven vardı. Çeteler sağlık sisteminde yoktu. Dktorlar ve sağlık personeli ülkeden kaçmayı düşünmüyordu.
HUKUK: Hukuk sitemine güven vardı, insanlar adalete başvurunca geç de olsa sonuç alıyor, hakkını arayabiliyordu. Konuşmalarından dolayı sabah 06.00’da gözaltına alınmıyordu. Sıkıyönetim dönemleri hariç sivil otoritenin hakim olduğu zamanlarda hukuk işliyordu. Cezaevleri dolup taşmıyordu.
EĞİTİM: Çocuklar devlet okullarında okuyor ve nitelikli eğitimciler tarafından yetiştiriliyordu. Tarikatlar, cemaatler eğitimde hakimiyet kurmamıştı.
YENİ TÜRKİYE BU HALDE
TARIM: Türkiye tarımda kendi kendine yeten nadir ülkelerden biriydi. Pazarlardan marketlerden sebze ve meyveler çuvallarla, kilolarla alınabiliyordu. Yanlış tarım politikaları ve köy okullarının kapatılması yüzünden köylerden göç hızlandı. Köylerin nitelikli, üretken çiftçileri şehirlerde niteliksiz işsizlere dönüştürüldü. Meyveler taneyle, sebzeler gramla alınmaya başladı.
SAĞLIK: Yeni Türkiye’de lüks hastaneler yapıldı, ancak sağlık sistemi bozuldu. Yenidoğan çetesi ortaya çıktı, hastanelere güven kalmadı. Devletin kendi hastaneleri yıkıldı, dolar garantili şehir hastanelerinde kiracı haline getirildi. 15 bin sağlık çalışanı yurt dışına gitti.
GÖÇ VAR: Beyin göçü hızlandı. İleri teknoloji alanında çalışan binlerce genç ülkeyi terk etti. Çok sayıda firma fabrikasını söküp başta Mısır olmak üzere çeşitli ülkelere taşındı.
HUKUK: Yeni Türkiye’de hukuk tahribatı arttı. Ağzını açıp iktidarı eleştiren tutuklandı, elektronik kelepçe, ev hapsi, yurt dışı yasağı sıradan hale geldi. Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 400 bine dayandı.
İŞSİZLİK: Resmi verilerle gizlense de gerçek işsizlik patladı. Ekonomi literatürüne ‘ev genci’ denilen diplomalı gençlerden oluşan yeni bir işsiz kitle eklendi. İş arayanlar ordusuna ileri yaştaki dedeler, nineler katıldı.
EĞİTİM VE TARİKAT: Tarikatlar eğitime doldu. FETÖ gitti, yeni tarikatlar türedi. Ülke kaynakları teknik liseler yerine imam hatip liselerine akıtıldı. ‘Mustafa Kemal’in Askeriyiz’ diyen teğmenler TSK’dan ihraç edildi.
Source: Erdoğan Süzer
‘Milletin malını sattırmam’ dedi, sata sata bitiremedi
Bilecik”te 31 Mart yerel seçimleri öncesi vatandaşlara onlarca vaatte bulunan ancak bunlardan henüz birini bile hayata geçiremeyen Bilecik Belediye Başkanı CHP”li Melek Mızrak Subaşı, belediye arsalarını satmayacağı ve sattırmayacağının sözünü vermişti. Bu konuda sosyal medya hesaplarından paylaşımlar yapan Subaşı, “Bilecik”in malını sattırmam” demişti. Ancak bu sözlerin üzerinden henüz 1 yıl bile geçmeden meclisi olağanüstü toplayan CHP”li Subaşı, 99 adet belediye arsasının satış yetkisini almış ve arsaları satışa çıkarmıştı. Arsaların satışa çıkarılmasıyla ilgili tartışmalar sürerken Subaşı, meclisi bir kez daha olağanüstü toplantıya çağırdı. Bilecik Belediye Meclisini bugün olağanüstü toplantıya davet eden Başkan Subaşı, bu kez mülkiyeti belediyeye ait 20 arsanın daha satışı için meclis üyelerinden yetki isteyecek. Çoğunluğu CHP”li üyelerden oluşan meclisin, Subaşı”na satış yetkisi vermesine kesin gözüyle bakılırken, Bileciklilerin malını asla satmayacağını söyleyen ancak tam tersi yönde hareket eden CHP”li Başkana ise tepkiler büyüyor.
Source: Muharrem Doğantez
Avrupa replika çantalara savaş açtı
Özellikle Fransa, ülkesine Chanel, Hermes, Louis Vuitton gibi lüks markaların sahte çantalarıyla girenlere 300 bin euro para ya da hapis cezası uyguluyor. O yüzden gümrükler çanta kontrolleri yüzünden çok sıkılaşmış durumda. Ülke genelinde sahte çanta satışı yapanları büyük cezalar bekliyor.Gelelim ülkemize. Türkiye sahte ürün endüstrisinde küresel çapta önemli bir oyuncu haline gelmiş durumda. Şişli, Bodrum, Antalya, Kapadokya gibi birçok turistik açıdan önemli bölge, lokasyon, hatta oteller içinde sadece sahte çanta, elbise ve aksesuvar satan mağazalar mevcut. Ülke çapında tüm turistlerin gezdiği önemli noktalarda sahte mağazalardan geçilmiyor. Üstelik bunu gizli kapaklı yapma gereği bile duymadan, en lüks markaların trend olmuş çantalarını vitrine, mağazalarının önüne koyabilecek kadar rahatlar.Dünya sahteciliğe karşı büyük bir savaş açmışken ülkemizde bu kadar aleni ve resmi bir şekilde satış yapılıyor olması büyük bir repütasyon kayıbı değil de ne?Buna ne zaman dur denecek çok merak ediyorum çünkü gittiğim birçok yerde sahte ürünlere şahit olmaktan son derece rahatsızım.Gümrükte yakalanan büyük adetli sahte ürünler her ülkede olduğu gibi bizde de el konuyor ama tek yapılan bu. Göz göre göre satış yapılan mağazalarda bir sorun yok. O kadar sahte ürünün resmi yollarla ülkemize girmesi de cabası. Gayri resmi yollarla giriş yapılıp, resmi yollarla satış yapılma ihtimali ise daha da korkutucu. SOSYETİK İSMİN SAHTE ÜRÜNLERİNE EL KONULDU Birkaç gündür, ismi gizli tutulan sosyetik birinin Uzakdoğu seyahati dönüşü sahte ürünlerine el konulduğu gündemde. Bunun aslı var mı yok mu bilmiyorum ama bu ne ilk ne de son.Etiket fiyatları gerçekten el yakar durumda. Araba fiyatına denk gelen çanta fiyatları havalarda uçuşuyor. Haliyle sosyal medyada şova devam etmek isteyenler kendilerini sahte ürünlere kaptırmış durumda.Yine iş dönüyor dolaşıyor bilinçli tüketici olmaya geliyor. Cool olmak, trend yakalayıcı olmak için baştan aşağıya marka olmanıza inanın gerek yok. Manu gibi, Mehry Mu gibi, Misela gibi çok güzel markalarımız var.Sahte ürün kullanmak yerine bunları tercih etmek aslında sizi daha da işi bilen biri yapıyor. Lütfen artık sosyal medya tuzağına düşmeyin. Sonra çantayı, saat, mücevher ve son olarak kıyafet sıralaması izliyor. Siz aldıkça bu düzen bir türlü değişemiyor. Aynı etiket okuma zorunluluğu gibi, sahte ürün almamaya ve kullanmamaya davet ediyorum sizleri. Trendlerin hızına yetişmeniz mümkün değil. Lütfen şunu göz ardı etmeyin mutluluk taktığınız çantada değil. Buna baş kaldırmaya cesaret edecek duruşa sahip olmakta.
Source: Hande Can
Türkiye insanlığın kazanacağını gösterdi
Başta terör devleti İsrail”in medyası olmak üzere dünya medyasında Suriye”de kazanının Türkiye olduğu yazılıyor. Başkan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye”nin gerek Suriye gerekse diğer mazlum coğrafyalarda “kazanan” olmasının altında yatan sâik hasbîlik. Bir önceki yazımda Başkan Erdoğan”ın çıktığı Asya Turu”nda gördüğü alâkayı yazmıştım. Bunlar durup dururken olacak işler değil. Dünya çapında insanlığa dair umutlar tükenmişken Türkiye dünyaya insanlığın kazanacağını gösterdi. Hatırlarsanız Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Erdoğan seçimi kaybetmek pahasına Türkiye”ye sığınan Suriyelileri geri göndermeyeceğini söylemişti. Bu tavrı kendi tabanından bile tepki görmüştü ama o insanlıktan geri adım atmadı. İşte kazanan bu asil tavırdı. Bunu ne terör devleti ne de onu destekleyen emperyalist devletler anlayamaz.Çarşamba günü Ankara”da yapılan “Suriye”nin Güvenliğinde Türkiye”nin İstikrarlaştırıcı Gücü Paneli”ne katıldım. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen panelde Türkiye”nin Suriye”de izlediği siyasetin nasıl insanlığın zaferi olarak taçlandığı konuşuldu.Panelin açılışında konuşan İletişim Başkanı Fahrettin Altun Türkiye ile diğer ülkelerin arasındaki farkı şu sözlerle ortaya koydu: “Tarih, Suriye konusunda Türkiye”nin haklılığını bütün dünyaya ispat etmiştir. Son 13 yılda Suriye”de yaşanan zulüm küresel güç odaklarının hem acziyetini hem de fırsatçılığını ortaya koymuştur. Bu süreçte, sözüm ona birçok gelişmiş ülke ve uluslararası aktör Suriye”deki krizin çözümüne katkıda bulunmak şöyle dursun, vekalet savaşları aracılığıyla krizin derinleşmesine hizmet etmiştir. İnsani yardım noktasında, yerlerinden, yurtlarından, vatanlarından edilen milyonlarca Suriyelinin acılarını dindirmek bir yana, onlara kapılarını kapatmak için her türden insanlık dışı yönteme başvurmuşlardır. Ne yazık ki pek çok Batılı komşumuz, yüksek duvarlar arkasına saklanmayı, dikenli tel örgülerin arkasında huzur aramayı tercih etti. Ne evlatlarının minik cansız bedenlerine sarılan annelerin, babaların feryatları ne hapishanelerden yansıyan işkence görüntüleri ne de masum çocukların gözyaşları, maalesef birilerini harekete geçirmeye yetmedi. Bir yandan uluslararası terör örgütleriyle mücadele ederken, diğer yandan milyonlarca insana kucağımızı açtık. İnsani dış politika anlayışımızla 2011″den itibaren Suriye”de vicdanın en büyük temsilcisi olduk. AFAD, Kızılay, TİKA gibi kurumlarımız ve sivil toplum kuruluşlarımızla hem ülkemizde misafir ettiğimiz hem de sınırın ötesinde bulunan Suriyeli kardeşlerimizin hep yanında olduk.”Türkiye sadece insani yardım yapmadı. Mazlumlar aleyhindeki küresel algı operasyonlarına karşı da mücadele etti. Fahrettin Altun başkanlığındaki İletişim Başkanlığı bünyesindeki Dezenformasyonla Mücadele Merkezi ile algı operasyonlarını anında bertaraf ederken Uluslararası Medya Koordinatörlüğü ile de mazlumların seslerinin dünya çapında duyurulmasına vesile oldu. Savaşın en büyüğü medya üzerinden yapılıyor ve bu cephede güçlü olan sahada da muzaffer oluyor. Bu manada İletişim Başkanlığı muhkem bir kale.İletişim Başkanlığı bir de kitap yayımladı. Kitabın adı “Recep Tayyip Erdoğan”ın Barış Diplomasisi: Suriye Örneği”. Kitap Türkçe, Arapça ve İngilizce hazırlanmış. Türkiye”nin dünyaya emsal olacak siyasetini anlatacak bu tür çalışmalar daha da çoğalmalı ki insanlığa dair umutlar hiç sönmesin.
Source: Yakup Köse
Her türlü zorbaca dayatmacılığa karşı tek çaremiz, İslâm”dır
Hür Dâva Partisi (HÜDAPAR) Mersin m.vekili, Faruk Dinç, Meclis”te evvelki gün yaptığı konuşmada, “Kemalizm bir zehirdir ve biz bu zehri yutmayacağız..” demiş.Her bir m.vekili, “ilk kez Meclis kürsüsünde dile getirilmesi” şartıyla, o sözlerini, görüşlerini daha sonra başka yerlerde de, o sınırlar içinde kalarak tekrarlayabilir ve bu, suçlama konusu olamaz.Buna rağmen, Meclis”te, “DEM Partililer hariç, diğer bütün partiler, bu sözleri “M. Kemal”in şahsına yönelik bir saldırı” olarak değerlendirip tepinmişler, protesto etmişler.”Kemalizm”, “Kemal” adında herhangi bir kişinin ismi etrafında, “Kemalcilik” diye oluşturulabilecek bir cereyan da olabilirdi. Ama, bu “terim” TC.”de M. Kemal”e nispet edilerek geliştirilmiş bir “ideolojik cereyan”ın ismidir.Bu isimlendirmenin, bizzat M. Kemal tarafından da 1935″lerde benimsendiği anlaşılıyor. Öyle de olsa, bir kişi adına tesis edilen ve bu zamana kadar birbirine aykırı değişik tarifleri yapılmış olan bir ideolojik cereyana yapılan eleştiriler, o kişinin şahsına yönelik bir saldırı ve hakaret sayılabilir mi? Ki, bir siyasî kişinin sadece ölümü üzerinden bile 87 sene geçmişken ve de onun şahsiyetinin kanun yoluyla korunmaya çalışılması, dünyada hiç bir diktatörlükte de kalmamışken..Beğensek de, beğenmesek de, geçmiş tarihimizde yer alanları anlamaya, değerlendirmeye mecburuz, sağlıklı yarınlar kurabilmek için.. Ama, böyle yasaklarla mı?*İddia olunur ki, Karl Marx”ın ünlü eseri “Das Kapital” ve “Marksizm” üzerine Viyana”da, 1870″lerde 2-3 gün süren bir toplantı yapılır. Toplantıya birçok sosyal araştırmacılar katılmıştır, müzakere ve tartışmalar yapılmıştır. Sonunda, gür sakallı bir kişi söz ister ve, “Dostlar, bu sempozyumu ben de dikkatle dinledim. Bu anlatılanlara göre, “Ben marksist değilim” der. Ve sonra kendi kimliğini açıklar: “Adım, Karl Marx!”*M. Kemal de, fırsatını bulsa, Karl Marx gibi bir laf edebilir miydi?M. Kemal, 1930″larda, (o zaman, Paris”te sefir/elçi olan) çocukluk arkadaşı “Fethi (Okyar) Bey”e gönderdiği mektubunda, “Bugünkü manzaramız “diktatörlük” manzarasıdır” diye yazar ve bu mektup metni, gazetelere de verilir ve kendisinin lideri olduğu Cumhuriyet Halk Fırkası”na muhalefet edecek bir başka partinin daha kurulması gerektiğini söyler ve “Bu fırkayı sen kur!” der. O da gelir ve (kısaca Serbest Fırka diye anılacak olan) Serbest Cumhuriyet Fırkası”nı kurar ve halk kitleleri bunu gerçek zanneder.Fethi Bey de, Ankara”dan İzmir”e doğru bir geziye çıkar ve gittiği her yerde, yoksul kitlelerinin, “Kurtar bizi..” feryatlarıyla karşılaşır ve İzmir”de ise tezahürat tamamen kontrolden çıkıp, M. Kemal ve İsmet Paşa”ların resmî veya hususî her yerdeki fotoğrafları sokaklarda yakılır; çıkan karışıklarda 15 kadar kişi hayatını kaybeder ve Serbest Fırka, kuruluşunun 99. gününde M. Kemal tarafından kapatılır.*”Kemalizm”, Müslüman halkın özellikle de Müslümanlığıyla ilgili yaklaşımlarından uzaklaştırılması için, hele de askerî darbeler döneminde daha bir putlaştırılan bir ideolojik cereyan ve adına tesis edildiği kişi için “ideolojik bir sopa” olarak kullanılmıştı. Ama, “kemalizm”, gerçekten de “M. Kemâl”in kendisi” mi demektir? Bir kişi hakkında hür olarak tartışma yapılamaması için, 1951″de çıkarılmış olan “koruma kanunu”nun hâlâ da yürürlükte kalması, devreye her an, yine bir kanunî sopa olarak sokulabilmesi içindir. Ki, Sultan 1. Abdülmecid”e, Galata Köprüsü”nden Saray faytonuyla geçerken, “Gâvur Padişah” diye bağırılması, ya da, Yıldız Sarayı”ndaki 2. Abdulhamid”e, “Yıldız”daki baykuş..” diye yakıştırmaların, hem de M. Akif gibi etkili isimlerin şiirlerinde yapılmasına rağmen, o “sultan”lar hakkında böyle bir “koruma kanunu” yoktu.*Mersin M.vekili Faruk Dinç Bey”in Meclis”teki konuşması, DEM Partililer hariç, diğerlerince ve şiddetle protesto edilmiş; başta muhalefetin en büyük partisi olmak üzere.. Halbuki, “kemalizm” bağlılığını kimseye bırakmayan bu parti, DEM Partili bir m.vekili”nin, daha bir kaç ay önce, “M. Kemal”in itleri..” demesine itiraz etmeyip, muhalefeti güçlendirmek adına çabalarını sürdürüyordu.Daha ilginç olan şu ki, Meclis”in o günkü oturumunu yöneten Başkan Vekili C. Adan”ın, “devlet kurmakla rejim değişikliği yapmak arasındaki farkı bile göremeyip, M. Kemal”in, Devletin kendisine verdiği rütbe ve maaşlar başta olmak üzere devlete ait bütün imkân, mekân ve kadroları veren Saltanat rejimini 1 Kasım 1922″de kaldırdığını ve 1 yıl sonra, 29 Ekim 1923″de, halkın ekseriyetinin iradesi adına kurulan yönetim şekillerine verilen “Cumhuriyet” adında ve amma, halkımızın iradesiyle hiç olmayan, 1923-1950 arasında 27 yıllık bir diktatörlüğün kurulduğunu fark edemeyip, M. Kemal”i “devlet kurucusu” olarak nitelemesi ve “M. Kemal”e zarar verecek bir kimsenin henüz anasından doğmadığı” gibi laflar etmesi ilginçti..*HÜDAPAR Mersin M.vekili Faruk Dinç, TBMM”de yapılan itiraz ve suçlamalarla ilgili olarak yaptığı açıklamasında, şu ifadelere yer veriyordu,-özetle-:”Bizi kardeş kılan İslam”dır” dediğimiz için birileri hopluyor- zıplıyor. (…) Biz biliyoruz sizin düşmanlığınız İslam”adır. Derdiniz İslam”ladır. Kürt Meselesinin sebebi Kemalizm”dir. Çözümü de İslam”dadır. Siz bize çözümün zehri olan Kemalizmi öneriyorsunuz, bize bu zehri yutturmaya çalışıyorsunuz. Kemalizm zehirdir. Biz bu zehri yutmayacağız. İlacımız olan aziz İslam”da kardeş olacağız. Ve hep birlikte Türk”üyle Kürd”üyle Zaza”sıyla bu ülkede yaşayacağız.”Bu sözlere, Arnavut, Çerkez, Boşnak, Arap, Laz, Gürcü.. vs daha nice milyonlarca kavmî unsurları da ekleseydi.. Çünkü, bütün bu farklılıkları bu topraklarda birlikte tutan asıl harç, sadece İslâm”dır.*(Başkan Erdoğan”ın TÜSİAD patronlarına verdiği destansı cevabına ve Amerikan Başkanı Trump”ın ise, Ukrayna”yı, hatta dünyayı Putin”le paylaşma çabalarına ise, bir sonraki yazıda değinmek ümidiyle, inşaallah..)
Source: Selahaddin E. Çakirgi̇l
Reklam Kurulu”ndan tüketici yorumlarında manipülasyona 30 milyon TL ceza!
Ticaret Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Reklam Kurulu, 14 Şubat”taki toplantısında, incelenen 205 dosyanın 183’ünün mevzuata aykırı olduğunu belirlerken, bir dosya için de tedbiren durdurma kararı aldı. 30,2 milyon TL para cezası ve erişim engeli Mevzuata aykırı bulunan 183 dosyada durdurma cezası ile birlikte toplamda 30,2 milyon TL idari para cezası uygulandı. Ayrıca, 37 dosyada tüketici mağduriyetlerini önlemek amacıyla erişim engeli uygulanmasına karar verildi. Tüketici yorumlarında manipülasyon tespiti
Toplantıda, tüketicilerin satın aldıkları ürün ve hizmetler hakkında deneyimlerini paylaştığı yorum ve derecelendirme sistemlerinin manipüle edilmesinin önüne geçmek için işletmelere doğrulama yükümlülüğü getirildi. Değerlendirmeyi tesise gitmeyenler yaptı Kurul tarafından yapılan bir incelemede, bir firmanın “Tesis Yorumları” başlığı altında yayımladığı değerlendirmelerin, ilgili hizmeti satın alan kişiler tarafından yapıldığının doğrulanmadığı tespit edildi. Yorumların Google sistemlerinden alınarak yayınlandığı ve hizmeti gerçekten kullanıp kullanmadığı kanıtlanamayan kişilerin yorum yaptığı belirlendi. Bu nedenle, doğrulama yapılmadan yayımlanan yorumların haksız ticari uygulama olarak değerlendirilerek firmaya idari para cezası kesildi. Karanlık ticari tasarımlara yaptırım Kurul, tüketicilerin kararlarını manipüle eden “karanlık ticari tasarımlar” konusuna da dikkat çekti. Özellikle abonelik iptallerinde, tüketicilerin iradesini olumsuz etkileyen kullanıcı ara yüzleriyle yanıltıcı işlemler yapıldığı tespit edildi. Bu doğrultuda, ilgili firmalara durdurma cezası verilerek idari yaptırımlar uygulandı.
Reklam Kurulu, tüketicileri yanıltan ve mağdur eden reklam ve ticari uygulamalara karşı denetimlerini sürdüreceğini belirtti.
Source: Dünya Gazetesi
“Necla Teyze”nin ölümü için cinayet dilekçesi!
Ankara nın Altındağ ilçesi Gültepe Mahallesi nde, sokak köpeklerini besleyen ve çevresinde Necla Teyze olarak bilinen Ülker Güleryüz ün (81) Bambam isimli köpeği, önceki gün belediye ekipleri tarafından alındı. resim#1225453# DHA daki habere göre Güleryüz, toplanan başıboş sokak köpekleriyle birlikte çipli köpeğinin de götürülmesine tepki gösterdi. Güleryüz ün, belediye görevlilerine tepki gösterdiği ve aracı durdurmaya çalışması videoya da yansıdı. resim#1225454# Güleryüz ün oturduğu gecekonduda aynı akşam yangın çıktı. Yangın, itfaiyecilerin müdahalesiyle söndürülürken, Güleryüz hayatını kaybetti. Güleryüz ün cenazesi, otopsi işlemlerinin ardından önceki gün Karşıyaka Mezarlığı nda toprağa verildi. SAVCILIK SORUŞTURMA BAŞLATTI Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Güleryüz ün yaşamını yitirmesiyle ilgili soruşturma başlattı. Ankara Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkanı Avukat Tuğba Gürsoy da olay sonrası soruşturmanın genişletilmesi ve bu yangının cinayet olarak değerlendirilmesi talepli Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe verdi. BARODAN YARDIM İSTEMİŞ Dilekçede, Ülker Güleryüz ün hayvanlarıyla birlikte yaşadığı barakada şüpheli şekilde yangın çıkması sonucu vefat ettiği, olayın olduğu gün Altındağ Belediyesi nin köpeklerini alması üzerine komşuları aracılığıyla Ankara Barosu Hayvan Hakları Merkezi ile iletişime geçip yardım istediği belirtildi. SOSYAL MEDYADA HEDEF GÖSTERİLDİ Dilekçede, olayın yaşandığı tarihte Ülker Güleryüz ün üzerinde çip olan köpeğinin alınmasına engel olmak istediği, belediye görevlilerine köpeği geri vermesi için bağırdığı videoların da sosyal medyada paylaşıldığı vurgulandı. Bu videoların sosyal medyada Ankara Altındağ da belediyenin toplama yaptığını gören köpek besicisi ortalığı birbirine katıyor başlığı ile Ülker Güleryüz hedef alınarak paylaşıldığı, bu paylaşımın altına kullanıcılar tarafından Ülker Güleryüz ün ölümünü diler şekilde Bu itetaparları yakasım var şeklinde tehdit içerikli paylaşım yapıldığı belirtildi. BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ YAPILSIN Söz konusu paylaşımların ekran görüntülerinin delil olarak dilekçeye eklendiği belirtilerek, Ülker Güleryüz ün komşularının bilgi sahibi olarak ifadelerinin alınması istendi. Dilekçede, soruşturmanın genişletilip, kundaklama şüphesi olabileceğinden olay yerinde bilirkişi incelemesi yapılması ve çevredeki güvenlik kamerası kayıtlarının incelenmesi talep edildi. BU İŞİN PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIZ Avukat Tuğba Gürsoy, yaptığı açıklamada, Çok açıkça bir cinayet var burada ve bunun araştırılmasını istiyoruz. Bu yüzden de bu işin peşini bırakmayacağız. Güvenli sokaklar, güvenli şehirler adı altında birtakım hesaplar, hayvan düşmanlığı yaparak insanlar arası çatışma çıkarmaya çalışıyor. Necla Teyze nin ölümünü dileyen, yanarak can vermesini dileyen herkesin de bu soruşturmaya dahil edilmesini ve bu hesapların derhal kapatılarak yöneticilerinin yargılanmasını da ayrıca talep ediyoruz dedi.
Source: Habertürk
Rum yönetiminin KKTC hazımsızlığı! Öğrencilerin gezisine inceleme başlattılar
Rum öğrencilerin Ada”nın kuzeyine geçerek Türk tarafına yaptığı okul ziyareti, Rum medyasını çıldırttı. Almanya Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edildiği öğrenilen Tarihi Diyalog ve Araştırma Grubu”nun “Kıbrıs: Duvarsız Sınıf” programı kapsamında Limasol ve Lefkoşa”da bulunan ortaokullarda öğrenim gören Rum öğrencilerin Girne”ye geziye götürülmesi Rum Kesimi”ni karıştırdı. Rum Eğitim Sendikaları KKTC”ye yapılan geziye tepki gösterdi.GİRNE ZİYARETİNE İNCELEMERum medyası “tepki fırtınası” manşetleriyle öğrencilerin KKTC”ye yaptığı ziyareti hedef aldı. Haberlerde Rum Orta Öğretim Örgütü Başkanı Dimitris Taliadoros”un “Eğitim Bakanlığı”nın çocukları Girne”ye götürmesi halinde olay çıkabileceği” yönündeki provokatif sözlerine yer verildi. Eğitim Komitesi Başkanı Pavlos Mylonas da, Eğitim Bakanlığı”nı cehaletlikle suçladı, bu geziyi düzenleyenlerle ilgili derhal soruşturma açılmasını istedi. Rum Dışişleri Bakanlığı”nın da Eğitim Bakanlığı”nı uyardığına yönelik haberler geçildi. Gelen baskılar üzerine Güney Kıbrıs Rum Kesimi Milli Eğitim Bakanlığı”nın onay vermedikleri iddia edilen geziyle ilgili inceleme başlattığı aktarıldı.
Source: Www.star.com.tr
Meclis”te yaş kavgası: “Bana abla deme!”
CHP”li Kayıhan Pala, “Doktorların gırtlağına yapışın” diyen AKP Milletvekili Gökhan Sarıçam”ı “Sağlıkta şiddeti körükledi” diyerek eleştirdi. Sarıçam”ı savunan AKP”li Ümmü Gülşen Öztürk ise sık sık sözünü kestiği Pala”ya laf attı. Bunun üzerine komisyondaki CHP”li Milletvekili Taşkın Özer, “Ablacığım bir dinle” dedi.
“YAŞIMI NEREDEN BİLİYORSUNUZ”
Korkusuz”un aktardığına göre kendisine “abla” diye hitap edilmesine sinirlenen Öztürk duruma tepki gösterince Özer de “Yaşı benden büyük” açıklaması yaptı. Bu sefer Öztürk daha da sinirlenip “Yaşımı nereden biliyorsun?” diye sordu. TBMM albümünü inceleyen Özer, Ümmü Gülşen Öztürk”ün 1965 doğumlu ve 60 yaşında olduğunu belirtirken kendisinin de 45 yaşında olduğunu paylaştı.
Source: Haber Merkezi
Belediyelerin hayvanların korunmasına yönelik harcamalarına ilişkin esaslar belirlendi
Hazine ve Maliye Bakanlığının, “Muhasebat Genel Müdürlüğü Genel Tebliği” Resmi Gazete”de yayımlanarak yürürlüğe girdi.Tebliğle, Hayvanları Koruma Kanununun ilgili maddesindeki hayvanların korunması, gözetilmesi, bakımı ve kötü muamelelerden uzak tutulması için gerekli önlemlerin alınmasına yönelik usul ve esaslar belirlendi.Buna göre belediyeler, Kanun kapsamında ayırması gereken ve kullanılan kaynağa ait ödeneğini ve harcamaları, tebliğdeki ilgili mali tablolarda gösterecek.Tebliğe eklenen geçici maddeye göre, bu yıl yapılan harcamalar da ilgili fonksiyonel kodu belirtilerek tabloya dahil edilecek.- AYRILAN ÖDENEKLER BAŞKA AMAÇ İÇİN KULLANILAMAYACAKBelediyeler, yıl bütçelerinde hayvan bakımevleri kurmak, rehabilitasyon işlemlerini gerçekleştirmek ve sahipsiz hayvanlara sahiplendirilinceye kadar bakmak için harcamanın yapıldığı yıl içinde kesinleşmiş en son bütçe gelirinin, binde 5″i oranında kaynak ayıracak. Bu oran, büyükşehir belediyelerinde binde 3 olarak uygulanacak, ayrılan ödenekler başka bir amaç için kullanılamayacak.Kanun kapsamında ayrılması gereken kaynağın üzerinde harcama yapan belediyeler, fazla harcanan tutarın yüzde 40″ını Bakanlıktan geri alabilecek. Belediyeler, bir takvim yılı içinde Kanun kapsamında yaptığı harcamalardan talep edeceği tutarı, takip eden yılın mart ayı sonuna kadar Bakanlıktan resmi yazı ile talep edecek.Bakanlık gerekli görmesi halinde belediyenin talebine esas bilgileri, yerinde veya Bakanlık bilişim sistemleri üzerinden kontrol etmeye ve tebliğin uygulanması sırasında ortaya çıkacak tereddütleri gidermeye yetkili olacak.
Source: Www.star.com.tr
Cinsel istismar iddiasıyla 4 çocuk tutuklandı
Şanlıurfa Valiliği nden yapılan yazılı açıklamada, Haliliye ilçesinde 15 yaşındaki bir çocuk ve ailesi tarafından jandarmaya cinsel istismar suçlamasıyla başvuru yapıldığı belirtilerek, şunlar kaydedildi: Başvuru üzerine, tespit edilen ve adli makamlara sevk edilen şüpheli 5 suça sürüklenen çocuktan 4 ü tutuklanmış, bir çocuk ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğümüz tarafından mağdur çocuğa ve ailesine danışmanlık hizmeti başlatılmıştır. Ayrıca olayla ilgili başlatılan adli soruşturma devam etmekte olup, konu Valiliğimiz tarafından yakından takip edilmektedir.
Source: Habertürk
UNFPA Türkiye Temsilcisi Khan, ABD”nin fon kesintisinin çalışmalarında yol açacağı zorlukları anlattı
Khan, ABD”nin fonları askıya almasının UNFPA”nın Türkiye, Gazze ve Ukrayna”daki faaliyetlerine etkisine ilişkin AA”ya değerlendirmelerde bulundu.
UNFPA”nın ABD fonlarının askıya alınmasının “neden olduğu sonuçlarla başa çıkmaya çalıştığını” vurgulayan Khan, “Geleneksel olarak, ABD hükümeti, uzun süredir UNFPA’nın çalışmalarının önemli bir ortağı ve destekleyicisi olmuştur. Küresel anlamda, UNFPA’nın insani yardım fonlarının neredeyse yüzde 50’sini ABD sağlıyor.” diye konuştu.
Khan, Gazze’de de UNFPA’nın desteğiyle yaklaşık 50 bin hamile kadına yönelik hizmetler sağlandığını belirterek, bunların hayatlarını kurtarmak, güvenli bir hamilelik ve doğum yapmalarını sağlamak için sunulan acil hizmetlerin şu an durduğunu dile getirdi.
Ukrayna’da da, yaklaşık 640 bin kadın, kız çocuğu ve şiddetten korunmaya ihtiyaç duyan insanın UNFPA tarafından sağlanan koruma hizmetlerinden yararlandığını söyleyen Khan, bu hizmetlerin de askıya alındığının altını çizdi.
Gazze ve Ukrayna’da etkilenen insan sayısının çokluğuna dikkati çeken Khan, bu sebeple ABD”nin UNFPA fonlarını askıya almasını “vahim olarak” nitelendirdi.
Khan, UNFPA”nın diğer bağışçıların ve ortakların bu çalışmaları desteklemeye devam etmesini takdir ettiğini söyleyerek, aynı zamanda, diğer kamu ve özel sektör ortakları, belediyeler ve merkezi hükümetlerin bu temel ihtiyaçları karşılamaya katkıda bulunmaya davet etti.
Diğer yandan Khan, UNFPA”nın Türkiye”de Suriyeli mülteciler ve depremzedeler için yürüttüğü insani yardım çalışmalarının yüzde 60″ının ABD tarafından finanse edildiğini ve bu nedenle etkinin büyük olduğunu belirtti.
Khan, UNFPA’nın çalışmalarını destekleyen Japonya, Güney Kore ve Türk firmaları gibi diğer bağışçıların sayesinde ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştıklarını vurguladı.
Askıya almayla ilgili görüşmelerin UNFPA’nın genel merkezi tarafından yönetildiğini aktaran Khan, medyanın desteğinin de bu hizmetlerin sürdürülmesi açısından büyük önem taşıdığını kaydetti.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Yüksek emekli maaşı için geri sayım başladı: SGK reformu için kritik tarihi İsa Karakaş açıkladı
SGK reformunda kritik bir döneme girildi. Emekli maaşlarının artması için önemli bir tarih olarak 30 Haziran 2025 öne çıkıyor. Ankara”da sosyal güvenlik reformuna yönelik beklentiler artarken, SGK Başuzmanı İsa Karakaş, son gelişmeleri ve yeni kulis bilgilerini paylaştı.
İsa Karakaş”ın açıklamaları şöyle;
“Ankara”da sosyal güvenlik reformuyla ilgili bir gelişme var mı, çalıştıkça maaşlar nasıl artırılacak, Daha yüksek maaş verilecek mi, sosyal güvenlik reformu ne zaman yapılacak, gibi sorulara cevap vereceğim.
Sosyal güvenlik reformuyla ilgili hükümetin programında pek çok madde bulunuyor. Bu reformun, 2025 yılı ikinci çeyreğinde, yani Nisan, Mayıs, Haziran aylarında yapılması bekleniyor. Çünkü program gereği, bu reformun ikinci çeyrekte hayata geçirilmesi gerekiyor. Ayrıca biliyorsunuz ki nüfus giderek azalıyor ve bu durum, Sosyal Güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği açısından büyük bir alarm veriyor. Bu yüzden Sosyal Güvenlik reformunun bir an önce yapılması gerekiyor.
Hükümetin programına baktığımızda, sosyal güvenlik sisteminde kişilerin daha uzun süre istihdamda kalmasını teşvik edecek, hakkaniyeti ve adil dengeyi önceleyen düzenlemeler yapılması gerektiği belirtiliyor. Bu da sistemin mali sürdürülebilirliğini güçlendirecek.
ÇALIŞMA SÜRESİNE GÖRE EMEKLİ MAAŞ ARTIŞI
Peki, bu ne anlama geliyor? Şu an için çalışıyorsunuz ve daha uzun süre çalışmanız için neler yapılması gerektiğini soruyorsunuz. Akıl yolu bir, örneğin 20 yıl çalıştınız, size bağlanan maaş 20.000 TL. 25 yıl çalıştınız, bağlanan maaş 22.000 TL veya 23.000 TL. Bu durumda, uzun süre çalışmak daha cazip olmayabilir. Dolayısıyla, istihdamda kalmayı sağlayacak en önemli düzenleme, aylık bağlama oranlarının artırılması olacak.
YENİ AYLIK BAĞLAMA ORANLARI BELİRLENMELİ
Bu konuda bir örnek de bulunuyor. Örneğin, emekli sandığına tabi olan memurlarla ilgili belirli bir süreye kadar olan taban maaş oranı çok yüksek; 25 yıl çalıştığında %75 aylık bağlama oranı var. Bu oran, her yıl arttıkça yükseliyor. Ancak mevcut sisteme baktığımızda, taban çok düşük. Örneğin, 20 yıl çalıştığınızda bağlanacak olan maaş sadece %40 oranında. Yeni memurlara, yani Ekim 2008″den sonra göreve başlayanlara baktığımızda, 25 yıl çalışma karşılığı da aynı şekilde düşük bir oranla sınırlı.
EMEKLİ MAAŞLARI ARTACAK MI?
Emekli maaşlarına bakıldığında, hükümetin izlediği politika, az çalışmış olanlara daha fazla devlet desteği sağlamak yönünde. Ancak daha çok çalışanlara hazineden, yani devlet kasasından bir kuruş bile verilmiyor. Bu durum da sisteme olan ilgiyi azaltıyor ve insanların sistemden çıkmasına yol açıyor.
İşte bu noktada Sosyal Güvenlik reformunun bir an önce yapılması gerekiyor. Program gereği, bu reformun en geç 30 Haziran 2025 tarihine kadar yapılması planlanıyor. Reformun yapılmasıyla birlikte, çok çalışanların daha uzun süre sistemde kalması sağlanacak ve maaşlar artırılacak. Bu düzenlemeyle, daha hakkaniyetli bir sistem ortaya çıkacak. Bu sistemle birlikte, Sosyal Güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği sağlanacak.
ÇALIŞANLARI NELER BEKLİYOR?
Peki, reform nasıl olacak? Mevcut durumda, 20 yıl çalıştığınızda sadece %40 oranında maaş bağlanıyor. Bugün, 20 yıl çalışmanız karşısında alacağınız maaş, devlet yardımı olmasa, yalnızca 10.400 TL olacak. Bu, çok düşük bir rakam ve bu şekilde bir sistemin sürdürülebilirliği mümkün değil. Dolayısıyla, en azından 20 yıl ya da 25 yıla kadar olan sürede daha yüksek bir taban öngörülmesi ve sonrasında maaş bağlama oranının artırılması gerekecek. Bu sayede, insanlar daha uzun süre istihdamda kalabilir.
SGK VE DEVLET DE KAZANÇLI ÇIKACAK
Bu sistem yürürlüğe girdiğinde, yalnızca çalışanlar değil, aynı zamanda SGK ve devlet de kazançlı çıkacak. Çünkü çalıştığınız sürece devlet kasasına katkıda bulunacak ve SGK primleri toplanacak. Bu şekilde, çalışanlar ödüllendirilmiş olacak.
SGK REFORMUNDA 30 HAZİRAN”A DİKKAT
En geç 30 Haziran 2025 tarihine kadar Sosyal Güvenlik reformunun yapılması gerektiğini tekrar ediyorum. Hükümet programına göre, bu tarihe kadar yapılan düzenlemeyle, daha adil ve sürdürülebilir bir sistem kurulacak.
Eğer bu konuda bir kanun teklifi ya da düzenleme olursa, bizler de Ankara”da bulunduğumuz için, uzun yıllar çalışma deneyimimizle bu gelişmeleri sizlere ilk duyuran olacağız.”
Source: Haber Merkezi
Güney Kıbrıs”tan skandal tutum: “Kapı” dediler “koridor” için direttiler! Niyetlerinin anlaşma olmadığı ortaya çıktı
İki ülke arasında kolaylıkla kararlaştırılıp halkların istifadesine sunabileceği bir geçiş kapısı açılması bile GKRY”nin tutumu nedeniyle krize dönüştü. Çözüm için daha önce reddettiği “federasyon” modelini öneren GKRY”nin uzlaşması son derece kolay olan bu hususta dahi işi yokuşa sürmesi bu modelin Rum tarafıyla hayata geçirilmesinin mümkün olmadığını gösterdi. Mart toplantısı öncesi yaşanan bu durum, Rum kesiminin anlaşmaya niyeti olmadığını bir kez daha gösterdi. Bu durum, GKRY”nin Kıbrıs konusunun geneline yaklaşımının yansıması olarak değerlendirildi. AMAÇ KAPI DEĞİL TRANSİT GEÇİŞ Geçen ekim ayında, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile GKRY Lideri Nikos Hristodulidis, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres”in ev sahipliğinde Newyork”ta gayriresmi bir yemek yedi. Tatar”ın, burada yeni sınır kapıları açılması önerisine Genel Sekreter de “iyi fikir” dedi ve çalışmalara başlandı. Tatar ve Hristodulidis 20 Ocak”ta bu konuyu görüşmek üzere bir araya geldi. KKTC tarafı ticari ve turistik geçişlere imkan tanıyacak önerilerde bulundu. Çok yoğun olan kapılara yakın yerlerde alternatif geçişler oluşturma mantığıyla hareket etti. Rum tarafı ise toplantıya Erenköy bölgesinden açılacak güneyden güneye bir koridor önerisiyle geldi. Rum tarafı, askeri bölgeden bir transit geçiş talep etti. Bu durum, GKRY”nin askeri bölgeyi delme niyetini gözler önüne serdi. Türk tarafı, bu halde KKTC ve GKRY arasında kapı açılmış olmayacağından ve bu geçişin konuşulan planın felsefesine aykırı olması nedeniyle öneriyi kesin bir dille reddetti. YOKUŞA SÜRME POLİTİKASI Rum tarafı bu toplantıda ayrıca kapı açılması ve geçişle alakalı olmayan birtakım başka teklifleri dile getirdi. Hatta tüm önerilerinin kabul edilmemesi halinde, hiçbir konunun masada olmayacağını belirterek, kapı açılması dahil herhangi bir konuda Türk tarafı ile uzlaşmayacağını gösterdi. GEÇİŞE DE KARŞILAR Kıbrıs adasında 2000″li yılların başından bu yana süren “geçiş kapısı” Kıbrıslı Türkler için, kuzeyle güneyin aralarında temas edebilecekleri, gidip gelebilecekleri, halklar arası iletişime imkan tanıyan bir yöntem olarak görülürken, Rum tarafı bakımından da kuzeyin ayrı bir yer olduğunu kabul etmek zorunda olduğu için bir rahatsızlık kaynağı oluyor. Adada halihazırda 9 Kapı var. Yaz aylarında özellikle Metehan kapısında büyük yoğunluk oluyor. Kuzeyde mal ve hizmetlerin daha ucuz ya da kaliteli olması sebebiyle GKRY, Avrupa Birliği”nden gelen turistler ve kendi vatandaşlarının Kuzeye geçişini istemiyor. Bu durumu kendisi açısından gelir kaybı, KKTC”ye ilave gelir olarak görüyor. Öte yandan KKTC”ye geçiş olduğunda, yayılan “işgal altında” algısı yıkılıyor. MART”TA KIBRIS KONFERANSI Mart ayında yapılacak Kıbrıs konulu toplantının geçmiş konferanslardan “bir müzakere konferansı olmaması” özelliğiyle ayrıştığı bilgisine ulaşıldı. İki taraf sorunun çözümü için nereye gidilebileceğiyle ilgili olarak görüş alışverişinde bulunacak.
Source: Betül Usta