“Sosyal Sorunlar Gündemi – Tartışmalar, Grevler ve Demokrasi Mücadelesi”

AKP”li vekilden AKP”li il başkanına çok tartışılacak sözler: Korkunuz varsa evde karınızın yanına oturun

AKP Muğla Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısı, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi’nde AKP Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Sayan Kaya’nın katılımı ile düzenlendi. Toplantıya, Kaya’nın yanı sıra AKP Isparta Milletvekili ve Muğla Koordinatörü Osman Zabun, Muğla milletvekilleri Yakup Otgöz ve Kadem Mete, AKP İl Başkanı Haluk Laçin, ilçe başkanları, kadın ve gençlik kolları başkanları ile partililer katıldı.

“BİZ MİLLETVEKİLİ DEĞİLMİŞİZ GİBİ…”

AKP Muğla Milletvekili Kadem Mete, toplantıda yaptığı konuşmada, şunları kaydetti:

“Üniversitemizin Rektörü, hocamız bizi aradı. Dedi ki ‘Üniversitedeki bazı salonlarla alakalı sıkıntımız var. Milli Eğitim Bakanı’yla bir görüşmemiz lazım.’ Biz de Bakanımızı aradık. Çarşamba günü bize randevu verdi. Sayın Rektörümüz geldi, Çarşamba günü gittik. Sonra sosyal medyada baktım ki Sayın İl Başkanımız da Salı günü yine bakanımızı ziyaret etmiş. Bir gün önce. Ama hiçbirimizin haberi yok. Yani ne Yakup Ağabey’in haberi var ne benim haberim var. Yani orada ne konuşuldu, ne talep edildi? Ha, bu bir kere mi oldu? Hayır. Bugüne kadar il başkanımızın bütün bakanlık ziyaretleri, tek başına yaptığı ziyaretler. Biz milletvekili değilmişiz gibi. Arkadaşlar böyle bir teşkilatçılık olmaz. Bakın ben bundan son derece rahatsızım ve kafamı kuma gömmeyeceğim.”

“BU NASIL İL TEŞKİLATI DEMEZ Mİ?”

Kendisinin de 7,5 sene ilçe ve il başkanlığı yaptığını anlatan Kadem Mete, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İl başkanlığı yaptığımda milletvekilleriyle beraber böyle şekilde çalıştım. Ama siz gideceksiniz bir bakanla görüşeceksiniz. Üç gün sonra o ilin milletvekilleri gidecek. E o Bakanlık demez mi peki ‘Ya bu nasıl bir il teşkilatıdır, bu nasıl bir ildir, birbirlerinden haberleri yok’ demez mi? O sosyal medyayı görenler demezler mi ‘Allah Allah. Belli ki farklı günlerde iki-üç gün arayla bir il başkanı gitmiş, bir milletvekili gitmiş.’ Biz neyi yarıştırıyoruz? Bu yanlış.

“EVDE KARINIZIN YANINA OTURUN”

Ben sadece Muğla’da hatırlanacak bir milletvekili değilim. Ben Ankara’da da milletvekiliyim ve benim teşkilatım Ankara’ya geldiği zaman ziyaret edilmesi gereken bir şahsiyetim. Ne sorunumuz varsa, ilçe başkanlarımız bazıları gelebiliyor, yasaklara rağmen. Ben Trabzon koordinatörlüğü yaptım. İl başkanları toplantısı sonrası Trabzon’un ilçe başkanları beni ziyarete geldi. Ama bir tane Muğla’nın ilçe başkanı gelemedi. Hepsini de davet ettim. Ha birkaç tanesi aradı, ‘Şöyle bir sorun var onun için gelemiyoruz’ dedi. Birileri gelmedi. Birilerinden korkuluyor. Siyaset cesur adamların yapacağı bir iştir. Eğer birilerinden korkunuz varsa Sayın Cumhurbaşkanımız dediği gibi ‘Evde karınızın yanına oturun.’”

Source: Anka


TÜRK-İŞ grev için görüşmelere başlıyor, KESK ise genel direniş sinyali veriyor: Grev yolu göründü

Kamu işçileri ile hükümet arasındaki toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmeleri çıkmaza girdi. 600 bin kamu işçisini kapsayan süreçte, Sanayi ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası’nın (TÜHİS) sunduğu zam teklifine karşı 15 Temmuz itibarıyla grev kararı alabileceklerini açıklayan TÜRK-İŞ, sürecin değerlendirilmesi amacıyla Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu’nu bugün topluyor. Üç buçuk ay teklifini açıklamayan Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası (TÜHİS) geçen hafta 6 ay için yüzde 17, ikinci 6 ay için yüzde 10, ikinci yılın birinci 6 ayı için yüzde 7 ve ikinci 6 ayı için yüzde 5 zam teklif etmişti. Türkiye Denizciler Sendikası Genel Başkanı İrfan Mete, sunulan teklifin işçilerin emeğiyle alay etmek anlamına geldiğini söyledi. Mete, “600 bin kamu işçisinin işyerlerinden ve meydanlardan yükselen haklı itirazı göz ardı edildi. Bu teklif akıl ve vicdanla bağdaşmıyor” dedi. TÜRKİŞ’in geri adım atmayacağını vurgulayan Mete, “Eylemse eylem, grevse grev demekten çekinmeyeceğiz” ifadelerini kullandı. KESK: MEMURA GÖZDAĞI Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Ahmet Karagöz ise kamu işçilerine yönelik teklifin, 1 Ağustos’ta başlayacak memur TİS sürecine dolaylı bir gözdağı olduğunu belirtti. Karagöz, “Türkiye’de emekçilerin özlük haklarını ifade edebilecekleri gerçek bir zemin kalmadı. Bu nedenle sahada olacağız” dedi. KESK’in talepleri arasında insanca yaşamaya yetecek ücret, güvenceli istihdam, görevde yükselmede liyakat, kadın emekçilere yönelik eşitlikçi politikalar ve kamusal hizmetlerin piyasalaştırılmasına son verilmesi bulunuyor. Karagöz, “Bu talepler karşılanmazsa üretimden gelen gücümüzü kullanarak iş bırakmadan genel greve uzanan bir mücadele hattını öreriz” uyarısında bulundu. ASIL GÜNAH HAK YEMEK Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 27 Haziran’daki cuma hutbesinde, “Kamuya ait işleri yavaşlatmak ya da aksatmak günahtır” ifadesine de yanıt veren KESK Eş Genel Başkanı Ahmet Karagöz, hutbeyi “siyasal iktidarın sendikal haklara tahammülsüzlüğünün trajikomik tezahürü” olarak değerlendirdi. Karagöz, “Grev ve iş yavaşlatma, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış meşru haklardır. Bu hakların günah sayılması, emeğin kolektif gücünden duyulan korkunun ve ideolojik körlüğün göstergesidir. Asıl büyük günah ise işçinin alın terinin ve yaşam hakkının sürekli gasp edilmesidir” dedi.

Source: Elif Özge Yalçın


Bölünme değil birliktelik

Enerjisi bol milletiz. Ama bunu ne için, nasıl kullanacağımız konusunda geldiğimiz nokta tartışmalı. İktidar cephesinin kuyuya attığı taş, yine geldi CHP içindeki ayrıştırma çabalarını tam durulmuşken köpürtüverdi. CHP’de Özgür Özel ’in genel başkan seçildiği kurultayın iptal davası adım adım gündemin merkezine oturtuldu. Gözler bugün görülmesi beklenen davaya ilişkin süreçte. İktidar cephesinde ise sanki ellerde çekirdek, koltuk sevdalıları, bitmeyen hesaplaşma üzerinden kaşınan oyunun keyifle izlenme hali. Tartışmanın gidişatı açısından doğru adreslerden biri hukukçu görüşü olsa gerek. Bu nedenle de geçen hafta gazetemize konuşan uzman isimlerin “davanın altı boş” çıkışı daha bir önem kazanıyor. Murat Hamzaçebi ’ye konuşan Yargıtay Onursal Daire Başkanı Hamdi Yaver Aktan ’ın “Ne kayyum ne mutlak butlan koşulları var” görüşü dikkat çekti. Aytunç Ürkmez ’e konuşan hukukçu Korkut Kanadoğlu , “İddiaların kurultay sonucunu nasıl etkilediğinin somut biçimde ortaya konması mümkün değildir” dedi. Çağdaş Bayraktar ’a konuşan eski CHP milletvekili ve hukukçu M. Ziya Yergök ise kurultay iptal davasının usul yönünden de reddedilmesi gerektiğini savundu. AKP’nin YSK temsilcisi bile durumu sorguladı. İÇ, DIŞ YANGIN YERİ İktidar destek yitirdikçe CHP’yi seçmen gözünde itibarsızlaştırma, kendi içinde sorunu bitmeyen parti imajını oluşturma peşinde. CHP’nin kendi içinde bu oyuna düşmesi ise çoğu yurttaş açısından anlamlandırılması zor. Eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu ’nun, Özel başta olmak üzere partinin pek çok etkin isminin uyarılarına karşı geri adım atmayacakmış hali sürüyor. Bölünmeye kadar gidilir diye, daha olmamış olaylara yönelik dedikodu koridorları hareketli. Bu dipsiz tartışmalara CHP hapsedilmeye çalışılıp asıl sorunlara karşı mücadelede enerjisi harcatılırken iç ve dışta sadece son bir haftada savrulduğumuz kriz halleri de evlere şenlik. Ekonomiden başlarsak emekçi, emekli maaşlarına zam isteğini sürdürüyor, iktidar top çeviriyor. İşçi örgütleri greve gidebileceklerinin sinyalini veriyor. Çevre kıyımı haberleri de geçen hafta es geçmedi! Zeytinlik alanlarının madenlere açılmasına yönelik yasa önerisi hem kültürel hem çevresel hem ekonomik açıdan vicdanları acıtıyor. Mustafa Çakır imzalı haberimizde iktidarın yönetmelikte yaptığı değişiklikle orman kıyılarını şirketlere verme kararı aldığı aktarıldı. Aranan tek koşulun “kamu kullanımına açık” olması olduğu belirtildi. Ama bunun nasıl gerçekleşeceğinin bilinmezliğine işaret edildi. Yusuf Körükmez de İngiliz donanmasına ait hizmet dışına çıkarılan geminin söküm için rotasının İzmir Aliağa olduğunu yazdı. Geminin asbest ve kanserojen bileşikler içerdiği belirtiliyor. İddialarla birlikte “Türkiye zehir çöplüğü mü” soruları yeniden yükseldi. Eğitime gelirsek haber merkezi müdürümüz Can Uğur ’un haberi yankı buldu. 15 Haziran’daki LGS sınavı sona ermeden bazı WhatsApp gruplarında soruların ve yanıt anahtarlarının paylaşıldığı aktarıldı. MEB kendilerinin soru kitapçıklarını duyurmaları gereken saatten önce bu olayın gerçekleştiğini kabul edip paylaşımı yapan kişi hakkında soruşturma açıldığını belirtti. Ancak bunun ilk sınavın bittiği saatten sonra olduğunu ve sınav güvenliğini riske etmediğini savundu. Rengin Temoçin imzalı habere göre, 2025 Küresel Cinsiyet Raporu’nda Türkiye toplumsal cinsiyet eşitliğinde 148 ülke arasında 135. oldu. Bunların yanında muhalefete, basına baskı iklimi de sürüyor. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı, seçilmiş İBB Başkanı İmamoğlu ve yakın ekibini hedef alan operasyonlarda 100 gün geride kaldı. Engin Deniz İpek , 19 Mart’tan bu yana yaşananları derlediği haberinde en az 264 kişinin gözaltına alındığını, 156 kişinin tutuklandığını belirtti. Dışarıdaki kriz tablosu da ortada. Türkiye’nin dört bir yanı ateş çemberi, son olarak İran’a yönelik saldırılar buna eklendi. PAÇADAN ÇEKME ZAMANI DEĞİL O zaman yine başa dönelim. Enerjisi bol milletiz ama paçadan çeken kim sorusunu sormanın tam zamanı. İktidarın “iç cepheyi güçlendirme” çağrısını sorgularken Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk liderliğindeki kurucu partisinin bölünmesi yönündeki girişimlere alan açanların şapkayı önüne koyması gerekiyor. Atatürk ilkeleri izinde demokratik, laik, hukuk devleti savunucularının milli iradenin gücünün farkındalığıyla bölünmeden değil, birleşmeden yana meydanlarda tek ses duruşu önem kazanıyor.

Source: Mine Esen


Suçluların telaşı!

Siyasi partiler, hem anayasaya hem de siyasi partiler yasasına göre, anayasaya uymakla yükümlüdürler. Anayasaya ve siyasi partiler yasasına uymayan örgütler, hukuken siyasi parti olamazlar. AKP iktidarı ise yıllardır aşağıdaki anayasa maddelerini ihlal etmektedir: Madde 2: “Türkiye Cumhuriyeti… insan haklarına saygılı…demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” Madde 6: “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir…Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.” Madde 8: “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” Madde 9: “Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.” Madde 11: “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar anayasaya aykırı olamaz.” Madde 14: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiç biri…insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” Madde 24: “Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.” Madde 25: “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.” Madde 26: “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” Madde 28: “Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.” Madde 34: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” Madde 68: “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri…insan haklarına…hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz…herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz.” Madde 138: “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar; anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” *** AKP iktidarı yıllardır, siyasi partiler yasasının aşağıdaki maddelerini de ihlal etmektedir: Madde 4: “Siyasi partilerin kuruluşu, organlarının seçimi, işleyişi, faaliyetleri ve kararları, anayasada nitelikleri belirtilen demokrasi esaslarına aykırı olamaz.” Madde 86: “Siyasi partiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğinin değiştirilmesi…amacını güdemez ve bu amaca yönelik faaliyetlerde bulunamazlar.” Madde 87: “Siyasi partiler, devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapamaz, istismar edemez veya kötüye kullanamazlar.” *** Siyasi partiler yasasının 101. maddesine göre anayasayı ihlal eden siyasi partiler Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılırlar; Türk Ceza Yasası’nın 309. maddesine göre anayasal düzeni ortadan kaldıranlar ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasıyla cezalandırılırlar. Gerçekler böyleyken, anayasaya ve siyasi partiler yasasına bağlı kalan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu, ana muhalefet ve birinci partisi olan CHP’yi mahkemelerde süründürmek, soytarılıktan ve şuursuzluktan başka bir şey değildir!

Source: Örsan K. Öymen


Çizgilik – 30 Haziran 2025

eGazete Giriş

Okuma Listem

Resmi İlanlar

Cumhuriyet”in Egesi

Kültür Sanat

Cumhuriyet Pazar

Sürdürülebilirlik

Cumhuriyet Kitap

Bilim ve Teknoloji

Hava Durumu

Namaz Vakitleri

Çizgilik – 30 Haziran 2025

Cumhuriyete Özel

Çizgilik – 30 Haziran 2025

30.06.2025 04:00:00

Güncellenme: 30.06.2025 04:00:00

Kamil Masaracı

İlgili Konular:

En Çok Okunanlar

İntihar eden iş insanı İhlan Arık”ın veda mektubu ortaya çıktı
Köprüden atlayarak yaşamına son veren iş insanı İlhan Arık”ın veda mektubu ortaya çıktı. Arık”ın el yazısıyla kaleme aldığı notta “Ben artık çok yoruldum. Yeni başlamaktan, üzülmekten, kırılmaktan… Sakın beni böyle aciz tanımayın olur mu? Artık toparlayamıyorum. Herkesten çok özür diliyorum” ifadeleri yer aldı.

Bir köy daha tahliye edildi… Bir kişi gözaltına alındı
İzmir”in Menderes ilçesinde ormanlık alanda çıkan yangına, yapılan takviyeler sonrası 18 uçak, 10 helikopter, 40 arazözle müdahale sürüyor. Alevlerin ulaştığı 5 mahalleden yurttaşlar tahliye edildi. Bakan Tunç, bir kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

“Azgın azınlık” durmuyor!
Kocaeli”nin İzmit ilçesinde M.Ç. isimli cübbeli ve sarıklı şahıs, girdiği bir okul bahçesinde çocukların topunu kesip parçalarını Atatürk büstüne koydu. Şahıs, o anların sosyal medyada paylaşılmasının ardından yakalandı. Gözaltının ardından şahıs sevk edildiği mahkemede tutuklandı.

Narin cinayetine ilişkin yeni gelişme
Narin Güran cinayetine ilişkin kamera görüntüleri üzerinden hazırlanan Hindistan merkezli adli bilişim firmasının raporunda, çocuğun Nevzat Bahtiyar’ın evinin yakınında kaçırıldığı, Arif Güran’ın evine hiç ulaşmadığı tespiti yer aldı.

Source: Kamil Masaracı


İktidarın yamacına çekilmiş bir CHP mi?

Henüz ve hâlâ AKP içinde politika yapan, kızağa çekilmiş eski İçişleri Bakanı S. Soylu , Türkiye’nin Erdoğan ’a 6-8 yıl daha ihtiyacı var, demiş. Acaba bu açıklamanın derinliklerinde, bugün mahkemede görülecek olan ve CHP yönetimi için planlanan siyasi operasyon ile Kılıçdaroğlu ve ekibinin partiyi devralma kararlığı arasında bir bağlantı kurar mısınız, bilmiyorum. Bunu neden vurguladım? İktidarın CHP’yi pasifize etme, her alanda iktidar ile işbirliği yapmaya zorlama politikası AKP’yi bir süre daha iktidarda tutmaya yönelik. Henüz ülkeyi istedikleri gibi dönüştürme politikalarını başarabilmiş değiller. Aktifliği ve halkla iç içeliği, halkın sorunları üzerinde yoğunlaşmış ve hele iktidarda oldukları yerel belediyelerde sorunlara çözüm arayan bir CHP ancak pasifize edilirse, millet kurtuluşu yeniden AKP’de arayabilir. İKTİDARIN YAMACINDA BİR CHP Mİ? CHP’yi yasalara, hukuka sığmayan bir karar beklentisi ile devralmaya çalışan, kurultayları kaybetmiş, genel seçimleri de durmadan kaybetmiş bir kadronun ve liderlerinin paylaşımlarına bakılacak olursa, partinin iktidarın yamacına çekilmesi ile, 6-8 ay daha AKP’nin iktidarda kalmasına ihtiyaç olduğu açıklamaları arasında sıkı bir ilişki görünüyor. Tabii, İmamoğlu ve arkadaşlarının da siyasetin giyotinine bırakılmasını arzulayan “Mitingler bitsin” açıklamalarının da bu denklemin içinde fazlasıyla yeri var. CHP’nin halk içinde yarattığı heyecanı, bu ekip ve liderlerinin öldüreceği kesin bir geçmiş bilgisi olarak önümüzde duruyor. İKTİDAR/DEVLET KUTSALLIĞI Bu konuda bir izlenimimi belirteyim: Kemal Bey devletin içinde yetişti, emekliliği ile birlikte siyasete atıldı. Yani kişiliğine damga vuran “devlet adamı” karakteri olabilir. Bu bakımdan liderliği döneminde aldığı bazı kararlarda görüldüğü gibi, iktidarın domine ettiği iktidar/devlet aygıtı ile gerektiğinde uyumlu ilişkileri tercih edeceği olasılığı tartışmaya değer. CHP’de iktidar değişikliği her durumda AKP’nin kesinlikle istediği bir durumdur. Mahkeme bu yönde mi karar verir, kararını erteler mi, göreceğiz. KENEVİR SERBESTLİĞİ Mİ? Murat Ülker , çok önemli bir uyarı yaptı. Ben de açıklamasından öğrendim (https:// halktv.com.tr/gundem/murat-ulkerdenmilletvekillerine-cok-carpici-kenevirtepkisi-951059h). İktidar tıbbi araştırmalar ilaç vb. gerekçesiyle kolayca esrara dönüştürülen kenevir ekimini serbest bırakacağını (denetimli olsa bile) açıkladı. Murat Ülker keneviri serbest bırakan ülkelerde esrar kullanımının özellikle gençler arasında nasıl hızla tırmandığına örnekler veriyor. Bu projenin arkasında kimler var, kimler kenevir ekimini yasallaştırmak istiyor, Türkiye’de uyuşturucu kullanımı ve ticareti hızla artar ve kontrol altına alınamazken uyuşturucu baronları ortalıkta fink atarken…

Source: Orhan Bursalı


DİSK Başkanı Çerkezoğlu, emeğe ve demokrasiye birlikte sahip çıktıklarını söyledi: Kırılma anı 19 Mart

Bakan Şimşek’in uyguladığı “Ücretleri baskılayalım, enflasyonu düşürelim” tezinin yanlışlığı görüldü. 2024’te asgari ücrette ikinci artış yapılmadı ve enflasyon hedefini 5 puan artırmak zorunda kaldılar. 19 Mart bir kırılma anı, milyonlar sokaklara çıktı. Bir taraftan demokrasiye bir taraftan da emeğe sahip çıkacağız. Mücadele, emek örgütlerinden muhalefet partilerine kadar en geniş cephede yürütülmeli. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. – CHP’nin gerek davalarla gerek belediye başkanları ve bürokratlarının tutuklanmasıyla hedef durumunda olması nedeniyle İzmir’de Genel İş’in grevi çok eleştirildi, AKP’nin ekmeğine yağ sürdüğü iddia edildi. Bu eleştirilere yorumunuz nedir? Cumhuriyet tarihine baktığımızda, emeğin toplam milli gelirden aldığı pay, iki dönemde en düşük seviyede seyrediyor. Bunlardan ilki 12 Eylül 1980 askeri darbe koşulları, ikincisi ise Cumhurbaşkanlık Hükümet Sistemi adı altında demokrasiyi ortadan kaldırmayı hedefleyen, içinde bulunduğumuz dönem. Demokrasi yoksa ekmek de yoktur. Böylesi bir süreçte biz DİSK olarak bir yandan demokrasiye ve memlekete, diğer yandan emeğe ve ekmeğe sahip çıkıyoruz. “EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET EVRENSEL HAK” İzmir grevi hem kitlesel hem de “eşit işe eşit ücret” grevi olması açısından önemli. Yani aynı iş yerinde aynı işi yapan işçilerin aynı ücreti alması ilkesi idi mesele. İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle Genel- İş Sendikamız arasında yaşanan toplu iş sözleşmesi sürecinin uyuşmazlıkla sonuçlanması üzerine çıkılan bir grev. Sendikamız toplu iş sözleşmesi görüşmelerini en temel, evrensel bir hak olan eşit işe eşit ücret talebi üzerinden yürüttü. İşçilerin grev hakkını kullanması asla sorgulanamaz. Bu süreçte maalesef manipülasyonlar devreye girdi. – Ne gibi? Örneğin, bir başka belediyede sendikamızın sıfır sözleşmeye imza attığı söylendi ki kesinlikle doğru değil. Bir diğer örnek, talep edilen ücretler olduğundan daha yüksek gösterildi. Üniversite hocalarının, akademisyenlerin ücretleri ile kıyaslanarak değerlendirmeler yapıldı. Bizim açımızdan ise mesele sendikalı işçi arkadaşlarımızın ücretinin yüksek olması değil, diğer ücretlerin düşüklüğüdür. Ülkede ücretleri sürekli olarak baskılayan politikalar doğrultusunda ücretlerin açlık ve yoksulluk sınırı altında kalması idi mesele. “MÜCADELEMİZ İMZAMIZ” Bir başka manipülasyon olarak “DİSK asgari ücrette hiçbir şey yapmadı” denildi. Bu kabul edilemez. DİSK bu ülkede her türlü zorluğa, baskıya, toplu sözleşme masalarından, asgari ücret tespit komisyonundan dışlanmasına rağmen, masada olmamasına rağmen bütün işçilerin hakkını, hukukunu savunan bir örgüt. Tersten şunu sorabiliriz: Üyeleri asgari ücretli olmamasına rağmen, masada dahi değilken, asgari ücret için yıllardır kimin raporları veri alınıyor, kimin üyeleri sokağa çıkıyor. Hangi örgüt iktidar ve sermaye çevreleri tarafından “gerçeklikten uzak asgari ücret talebi” dile getirmekle suçlanıyor. Hatta daha da ötesi, asgari ücreti hangi işçi örgütü bir politik kampanya olarak yıllardır örgütlüyor, gündemleştiriyor. Asgari ücret mücadelesi bizim imzamızdır. Asgari ücreti Türkiye’nin gündemine sokan DİSK’tir. – İzmir’deki grevde hükümetin erteleme kararı almaması da çokça konuşuldu… Türkiye’de grev hakkı fiilen kullanılamaz durumda. Zaten sendikalı olmak, toplu sözleşme hakkına ulaşmak, uyuşmazlık durumunda grev kararı almak son derece zor bir süreç. Karşımızda grev yasaklamakla övünen bir zihniyet var ve biz tam da bu zihniyeti değiştirmek için mücadele ediyoruz. Belediyede olan bir grevde hükümet böyle bir karar almadı ve grev yürürlüğe girdi. Ama burada asıl önemli olan işçilerin grev hakkını kullanabilmesi. İşçiyi evrensel bir hak olan grev hakkını kullandı, diye eleştirmek demokratlıkla bağdaşmaz. Burada CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e, sosyal demokrat bir partinin genel başkanı olarak ilk günden itibaren grevin hak olduğuna işaret eden yaklaşımları için bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. “GREV RAHATSIZLIK YARATIR” Tabii grev bazı rahatsızlıklar da yaratacaktır, doğaldır. Hele de hizmet alanında grev yaptığınızda belli hizmetlerin görülmemesi söz konusu olur. Zaten grevin yaptırımı budur, işçiler çalışmadığı zaman hayatın olağan akışının değişmesidir. – Ege Bölge temsilcisi, “Cemil Tugay ile Hamza Dağ arasındaki oy farkına bakın. Biz ailelerimizle 500 bin kişiyiz hebası ona göre yapın” dedi. Bu ifadeler çok tepki çekti, siz duyduğunuzda ne düşündünüz? Grevin sıcaklığı içerisinde bağlamından, anlamından kopartılan ifadeler oldu. Orada söylenen; “Biz de bu partinin seçmeniyiz. Hatta seçim sürecinde ailelerimizle beraber çalışan sendikalılarız”ın ifadesidir. Ama bu alındı, farklı bir biçimde yansıtıldı, bağlamından, amacından kopartıldı. Biz bütün iletişim olanaklarımızla süreç boyunca gerçekleri aktarmaya çalıştık. Sonuç olarak İzmir halkı başka, işçiler başka değildir. İşçi sınıfı şu anda ülke genelinde ve İzmir’de nüfusun çoğunluğudur. Belediye işçileri de bunun bir parçasıdır. İşçiler ile halkı başka şeylermiş gibi gösterilmesi kesinlikle gerçek dışı ve haksız bir yaklaşım olacaktır. – Genel İş Sendikası İzmir 2 Nolu Şube Başkanı’nın 58 yakınının belediyede çalıştığı iddia edildi. Doğru mu? Ben “300 yakını” diye rakamlar dahi gördüm. Böyle bir şey olamaz, kimin bir belediyede 300 yakını çalışıyor olabilir? Bunlar doğru yaklaşımlar değil. İşçiler işverenle uzlaşamamışlar ve toplu sözleşme süreci anlaşmayla noktalanamayınca yasal, anayasal bir hak olan grev devreye girmiş. İşin esası bu. Konuyu magazinleştirmenin ve gerçeklikten uzaklaşmanın, muhalif belediyeler zaten iktidarın hedefinde iken yalan yanlış sosyal medya dedikoduları ile sanki bu belediyeler yolsuzluk ve kayırmacılık yapıyorlarmış gibi bir algıyı oluşturmaya çalışanların kimler olduğunu yakından takip ettik ve etmeye devam edeceğiz. “ÖRGÜTLENEBİLSEK AKP”Lİ BELEDİYELERDE DE YAPARIZ” – “AKP’li belediyelerde yapsınlar” denildi… Örgütlenebilsek AKP’li belediyelerde de yaparız. Ayrıca kayyumun el koyduğu belediyelerde arkadaşlarımızın mücadelelerine, direnişlerine yapılan büyük bir saygısızlık bu ifade. Gerçek şu ki AKP’li belediyelerde de kamuda da DİSK örgütlenemiyor. Çünkü örgütlendiğimiz anda arkadaşlarımız kapının önüne konuyor. AKP’li belediyede, işçi arkadaşlarımız öyle bir baskı, öyle bir tehdit altındalar ki, belediyeler el değiştirdiğinde bir gecede bütün işçiler DİSK’e geçiyor. Çünkü hepsi hak, hukuk aranacaksa bunun tek adresinin DİSK olduğunu biliyor. Fabrikalarda, özel sektörde, kamuda bugün sandık koyalım, iddiayla söylüyorum; tüm işçi arkadaşlarımız DİSK’e bağlı sendikalarımızı tercih eder. Ancak şu an işçiler özgürce sendikalarını seçemiyor. “HİÇBİR ÜLKEDE ASGARİ ÜCRET BÖYLE KONUŞULMAZ” – “Asgari ücret komisyonu acil olarak toplanmalı” çağrınız oldu. Bir gelişme var mı? Evet, bu konuda düzenli olarak çağrı yapıyoruz. Asgari ücretin yüksek enflasyon dönemlerinde yılda dört kez güncellenmesi gerektiğini söylüyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde asgari ücret bu kadar çok konuşulmaz. Çünkü semboliktir, işçilerin çok azı asgari ücretle çalışır. Fakat Türkiye’de çalışanların yarısından fazlası, üniversite mezunu çocuklarımız bile asgari ücretle çalışma hayatına başlıyor. Bunun temel nedeni sendikal hakların, örgütlenme hakkının ve az önce bahsettiğimiz grev hakkının kısıtlanmış olması. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’na göre Türkiye işçi hakları açısından, sendikal haklar açısından dünyanın en kötü 10 ülkesi arasındaki yerini yıllardır koruyor. Böylece Türkiye işçi sınıfı asgari ücrete mahkûm edilmek isteniyor. “TEMEL PARAMETRE” Bugün asgari ücretin belirlenme süreci, devletin toplumla yaptığı en büyük toplu sözleşme sürecidir. Kaldı ki asgari ücret sadece asgari ücretlilerin meselesi değil. Bütün ücretleri, bütün sosyal hakları belirleyen temel bir parametre. – Ara zam için çağrınız var ama masada yoksunuz… İşçileri temsilen, en çok üye sahip konfederasyon TÜRK-İş olduğu için TÜRK-İş katılıyor. Bu kadar önemli bir süreç, daha katılımcı şekilde, gerçek bir toplu pazarlıkla belirlenmeli. Bütün konfederasyonların, işçi örgütlerinin masada bulunduğu ve uyuşmazlık durumunda grev hakkımızın olduğu gerçek bir toplu pazarlık masası kurulmalı. Böyle olmadığı için yıllardır enflasyon karşısında gerileyen, son derece düşük asgari ücret belirleniyor. – TÜRK İş ile görüşmeleriniz oluyor mu bu konuda? Hem kamu sözleşmeleri hem asgari ücret süreci şu an bir arada. Bu tür noktalarda iletişim halindeyiz. Ama bu iletişimi daha ileriye, ortak bir mücadele düzlemine taşımak önemli. Zaman zaman işçilerin bütününü ilgilendiren meselelerde üç konfederasyon olarak ortak açıklamalar yapıyoruz. – Ara zam talebi ile ilgili ortak bir açıklama planlıyor musunuz? Geçen yıl bu zamanlarda asgari ücret ve vergi ile ilgili açıklama yapmıştık. İletişim halindeyiz ama ortak açıklama şu an gündemde yok. Ama önümüzdeki günlerde farklı biçimlerde ortak söz söylemeyi önemsiyoruz. – Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan işçileri enflasyona ezdirmeyeceklerini söyledi ancak ara zam konusunda “Konuşmak için çok erken” ifadesini kullandı. Bu ne anlama geliyor sizce? TÜİK”in enflasyon hesabıyla bile 2025 yılı asgari ücreti aralık ayı sonunda belirlendiğinde yüzde 30 artışla 22 bin 104 lira. 2024 yılı yıl sonu enflasyonu yüzde 44.4. Yani 14.4 puan alacağımız var. Gerçek enflasyondan söz etmiyorum bile. 5 aylık enflasyon yüzde 15’in üzerine çıktı. 3 Temmuz’da 6 aylık enflasyon ortaya çıkacak ve yüzde 17 bekleniyor. Çok ciddi bir gelir kaybı var. Gerçek enflasyonda düşündüğünüzde ise bu TÜİK’in enflasyonunun neredeyse iki katı oluyor. Rakamlar ortada. Aralık sonuna kadar 22 bin 104 Türk Lirası’nda diretmek milyonları açlığa mahkûm etmektir. “ZİHNİYETİ DEĞİŞTİRMELİ” – Ara zam konusunda öngörünüz nedir, yapılacak mı? Ara zam bizim, hep birlikte işçi sınıfı olarak ne kadar güçlü bir baskı kuracağımızla ilgili. Elimizden gelen her tür çabayı göstereceğiz ve bu konuda adım atılmasını sağlamak için bir mücadele vereceğiz. Ancak şurası açık ki ücretleri gerileten, gelir dağılımını işçiler, emekçiler, emekliler aleyhine bozan politikaları benimseyen bir iktidar ülkeyi yönetiyor. Asıl olarak bu politikaları, bu zihniyeti değiştirmek gerekiyor. – “Özgür Özel 3 ayda bir asgari ücreti artıracağız” dedi. Siz de “Enflasyon tek haneli rakamlara düşene kadar asgari ücret yılda 4 kez güncellenmeli” diyorsunuz. Bazı görüşler bunun enflasyonu daha da artıracağı yönünde. Öyle mi? Hiç doğru bir yaklaşım değil, en başta bilimsel değil. Enflasyonla ücretler arasında böyle doğrudan bir ilişki yok. Tam tersine, enflasyon yüksek seyrettiği için ücretler artırılmak zorunda. Ücretler arttığı için enflasyon artmıyor. Ücretler enflasyonun sebebi değil. Bakan Şimşek’in iki yıldır uyguladığı “Ücretleri baskılayalım, enflasyonu düşürelim” tezinin yanlış olduğu görüldü. 2024’te asgari ücrette ikinci artış yapılmadı, enflasyon düştü mü, tam tersine yıl sonu enflasyon hedefini beş puan artırmak zorunda kaldılar. – Nedir enflasyonun nedeni? Bu söylemi, politikalarına meşruiyet kazandırmak için ileri sürüyorlar. İktidarın politikası; ücretleri baskılayarak, talebi kısarak enflasyonu düşürmek. Hepimizin anlayacağı dille söyledikleri şu: “Hiç kimse bir şey alamayınca fiyatlar düşer”. Bu böyle değil. Çünkü ülkemizde enflasyonun nedeni aşırı talep değil, aşırı kârlardır. En büyük sermaye kesimini daha fazla zenginleştiren, yoksulu daha yoksullaştıran bir düzen kuruldu. Türkiye üretimden kopartıldı. Sanayide de tarımda da bütün alanlarda üretim ciddi biçimde azaldı. Enflasyonun gerçek nedenleri bunlardır. “İŞSİZLİK REKORA KOŞUYOR” – Asgari ücrette yapılacak artışın işsizliği de arttıracağı söyleniyor… İşsizlik zaten çok yüksek, rekora gidiyor. Pandemi döneminin rakamlarına ulaşıldı. Bu tezlerin tamamı milyonları açlık, yoksulluk sınırının altında ücretlere razı etmek için üretiliyor, dolaşıma sokuluyor. – Tüm işverenlere verilen aynı oranlardaki destek ne kadar adil? Türkiye bir teşvik cenneti. Asgari ücretin düşük olması özellikle büyük işverenlere çok geniş imkan sağlıyor. Aynı oranda verilen teşvik yerine küçük ve orta ölçekli işletmelere yönelen, sendikalı iş yerlerini, sendikalı olmayı özendiren çeşitli uygulamalarla hem bu adaletsizlik giderilebilir hem de istihdamdaki daralmanın önüne geçecek bir adım atılmış olur. – Asgari ücreti ortalama ücret olmaktan çıkarmanın formülü nedir? Bir; sendikalaşma. Bir ülkede sendikalı işçi sayısı ne kadar azsa, toplu sözleşme kapsamı ne kadar darsa asgari ücretle çalışanların oranı o kadar artar. İki; asgari ücretin gerçek enflasyon karşısında kaybının giderilmesi. Büyümeden, milli gelir artışından mutlaka payını alması. Üç; işçinin ailesiyle birlikte geçinebileceği bir ücret olarak belirlenmesi. Dört; bir evde iki kişi çalıştığında o eve en azından yoksulluk sınırı kadar ücret girebilmesi. Asgari ücret belirlenirken bu kriterler göz önüne alınmalı ve yüksek enflasyon dönemlerinde asgari ücret yıl içerisinde mutlaka revize edilmeli. – Siyasi partiler asgari ücreti gündemde tutmakta ne kadar başarılı? Ana muhalefet başta olmak üzere muhalefet partileri emeği gündemde tutmaya çalışıyor. Bizlerle sık sık bir araya geliyorlar. Özgür Özel DİSK’i ziyaret etti. Raporlarımızı verdik. Türkiye’de gündem hem çok çeşitli hem de çok hızlı değişiyor. Ama emeğin gündemi her zaman en üst düzeyde tutulmalı ve bu mücadeleyi hep beraber vermek zorundayız. “DEMOKRASİ VE EKMEK DOĞRUDAN İLİŞKİLİ” – CHP lideri Özel, asgari ücret taleplerini 30 bin 205 TL olarak açıkladı ve destek çağrısı yaptı. Bu çağrıya karşı DİSK ne yapacak? Biz hem asgari ücret hem vergi meselesi hem de kamudaki işçilerin sözleşmeleriyle ilgili bir eylem süreci içerisindeyiz. Geçtiğimiz hafta Çalışma Bakanlığı’nın önünde eylem yaptık. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu’ndan bir dizi eylem etkinlik kararı aldık ve bunu bütün, muhalefet partilerinden diğer emek meslek örgütleri konfederasyonlara kadar herkesle ortak yapmak istiyoruz. 3 Temmuz’da Haziran ayı enflasyonu açıklandığında altı aylık enflasyon ortaya çıkacak, Biz 3 Temmuz’da TÜİK önünde olacağız. Gerçek enflasyonun açıklanmasını isteyecek ve bu enflasyon karşısındaki kayıplarımızın giderilmesi talebini bir kez daha ifade edeceğiz. “TEMEL MESELE GEÇİM” 19 Mart’ı bir kırılma anı olarak görürsek, milyonlar sokaklara çıktı. Herkes ülkeye sahip çıktığını gösterdi. Bu sürecin demokrasi ve adalet talebiyle birlikte emeğin talepleriyle bir arada yürütülmesi gerek. Geçim derdi bugün Türkiye’nin temel meselesi. Dolayısıyla bir taraftan demokrasiye, adalete bir taraftan da emeğe sahip çıkacağız. Çünkü demokrasiyle ekmek arasında doğrudan bir ilişki var. Mücadele, emek örgütlerinden muhalefet partilerine kadar en geniş cephede yürütülmeli. “GÜCÜMÜZÜ ANCAK ÖRGÜTLENİRSEK KULLANABİLİRİZ” – İşçiler üretimden gelen gücünü ne zaman kullanmalı? En büyük gücümüz üretimden gelen gücümüz. Ama üretimden gelen güç, ancak örgütlü isek kullanılabilir. O nedenle DİSK asgari ücret, emekli aylıkları, vergi konularında mücadele yürütürken, diğer taraftan da örgütlenme seferberliği içerisinde. Türkiye’nin dört bir yanında, DİSK’le buluşmayı bekleyen milyonlarca sınıf kardeşimiz var. Ama bugün sendikalaşmanın önünde binbir türlü engel konuyor. İşverenin tutumu, hükümet, yargı. Bütün bu zorlukları aşacak ve işçi sınıfını DİSK’in çatısı altında birleştirecek bir örgütlenme seferberliği içerisindeyiz. “GEZİ”DE ÇAĞRI YAPTIK, KARŞILIĞI SINIRLI OLDU” Örneğin Gezi sürecinde KESK, TMMOB ve Türk Tabipleri Birliği’yle birlikte iki kez genel grev çağrısı yaptık. Ama alandaki karşılığı son derece sınırlı oldu. Çünkü sendikal örgütlülük çok zayıf. Üretimden gelen gücü kullanmak gerçekten bir örgütlülük gerektirir. Bunun için de daha fazla örgütlü olmak için, bütün sınıf kardeşlerimizi DİSK’li olmaya, sendikalı olmaya çağıran bir örgütlenme seferberliği içerisindeyiz. – İBB Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanmasından sonra “Direnişteyiz” çağrısı yapmıştınız, nasıl bir karşılık buldu? 19 Mart’tan sonra da DİSK olarak 28 Mart’ta bir genel eylem çağrısı yaptık. Kimi iş yerleri iş bıraktı, meydanlara çıktı. Kimi iş yerlerinde, tezgah başlarında bildiriler okundu. Ama tabii DİSK’in örgütlü olduğu iş yerleriyle sınırlı oldu. Türkiye’de sendikalı işçi oranı resmi olarak yüzde 14/15 civarı. Kayıt dışı ile birlikte düşündüğümüzde bu yüzde 11’e kadar düşüyor. – İmamoğlu’na destek protestolarına katılan İzmir Genel İş’ten iki sendikacı “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla tutuklanmıştı. Son durum nedir? İki kadın arkadaşımız, Deniz Şahin Gümüştekin ve Mine Bilir anayasal bir hak olan protesto haklarını kullandılar ve hala tutuklular. Bu asla kabul edilebilecek bir durum değil. Tümüyle haksız ve hukuksuz tutuklamalar. İki kadın arkadaşımızın tutuklanması da önemli bir işaret. Biz 2020″den bu yana DİSK içerisinde kadın örgütlenmesini çok önemsiyoruz. Yani bugün sınıf mücadelesinin yaşadığı bu zorlu süreçten çıkması açısından kadın örgütlenmesinin çok temel dinamiklerden birisi olduğunu düşünüyoruz. O nedenle daha fazla kadın işçi arkadaşımızın DİSK’te söz ve karar sahibi olması için önemli adımlar atıyoruz. DİSK’e bağlı sendikalarımızda ve DİSK’te kadın üye, temsilci ve yönetici sayısı giderek artıyor. DİSK’i engellemek, DİSK’i susturmak isteyenler de kadın arkadaşlarımızı tutuklayarak bir mesaj vermek istiyor. Biz bu mesajı alıyor. İzmir”de iki kadın arkadaşımızın tutuklanması da bizim bu mücadelemizi, azmimizi ve DİSK’li kadınların kararlılığını daha da artırdı. Ümit ediyorum yakın zamanda Deniz ve Mine aramızda olacak ve kaldığımız yerden mücadeleye devam edeceğiz. “ELEŞTİRİ OLMADAN YOLDAŞLIK OLMAZ” – “Sarı sendika” ve “sendika ağalığı” söylemleri çok kullanılıyor. Sendikaların bir öz eleştiri yapması gerekir mi? Sendikalar genel olarak çok eleştiriliyor. Eleştirilmeli de. Ancak bu son zamanlarda sendikaların eleştirisini aşarak sendika eleştirisine dönüşüyor. Bir noktadan sonra işçi sınıfını sendikalardan uzak tutarak, asgari ücrete, düşük ücretlere mahkûm etmeye yönelik bir stratejinin parçası olarak bu söylemler destekleniyor. Şurası bir gerçek ki yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada sendikaların hem üye sayısı hem toplumsal etkisi geriledi. Bu neoliberal kapitalizmin temel hedefiydi. Ama DİSK açısından şunu çok net bir biçimde söyleyebilirim ki; DİSK kurulduğu günden beri işçilerin söz ve karar sahibi olduğu bir konfederasyondur. Sendikalarımızın varlık zemini budur. Kuşkusuz DİSK de eleştiriden muaf değildir. Hatta en fazla eleştirilen örgüt de hep DİSK’tir. Biz bundan rahatsız olmayız. Eleştiri olmadan, yoldaşlık olmaz. Eleştirilerin hepsi başımız gözümüz üstüne. Fakat DİSK’e yönelik sarı sendika suçlamalarının DİSK’te karşılığı olmadığını herkes bilir. DİSK’te her şey işçinin dayanışma örgütü olması ilkeleri üzerinden yürür. “İŞÇİNİN YAPISI DA NİTELİĞİ DE DEĞİŞTİ” Bizim öz eleştiri olarak yaklaşmamız gereken mesele şudur: Neoliberal politikaların hayata geçirilmesiyle birlikte bütün dünyada işçi sınıfının ve istihdamın değişen yapısına, niteliklerine uygun kendimizi yenileyecek, tepeden tırnağa hem örgütsel araçlar, işleyiş, hem mücadele yöntemleri anlamında bir yenilenme konusunda DİSK’in de eksikleri var. İşçi sınıfı dediğimizde sadece bundan 50 yıl önce olduğu gibi fabrikalarda çalışan işçileri kastetmiyoruz. Bugün öğretmenlerin de avukatların da doktorların da gençlerin de yani herkesin çok ciddi bir biçimde proleterleştiği bir süreci yaşıyoruz. İşçi sınıfının yapısı da niteliği de çok değişti. Sınırsız bir sömürü düzeni kuruldu. Bugün bizim bütün bunları gören ve buna karşı hem iş yerleri hem ulusal hem de uluslararası düzeyde işçi sınıfının birliğini, mücadelesini büyüten ve kazanımlarına sahip çıkan ve bu kazanımları ilerleten bir sendikal hat örgütlememiz lazım. PORTRE 1969’da Artvin’de doğdu. İÜ Tıp Fakültesi’nde eğitim gördü. İstanbul Öğrenci Dernekleri Federasyonu kurucu genel sekreterliği görevinde bulundu. Hekimliğe başladıktan sonra Tüm Sağlık Sen ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nda üç dönem şube başkanlığı yaptı. 2008’de Dev Sağlık-İş’te genel başkanlık görevini üstlendi. 2013’te DİSK Genel Kurulu’nda genel sekreter seçildi ve DİSK’in ilk kadın genel sekreteri oldu. Çerkezoğlu, 2018’den beri DİSK Genel Başkanlığı görevini sürdürüyor.

Source: İklim Öngel/cumhuriyet


Gazzeli minik kız, ölümle pençeleşiyor

Minik Şam, İsrail”in Gazze”ye yönelik soykırımı ve ablukasından etkilenen binlerce çocuktan sadece biri. Yaklaşık 1 ay önce bir saldırıda babasını kaybeden Şam, şu an Han Yunus”un Mevasi bölgesinde bir çadırda annesi ve ablasıyla yaşıyor.Karaciğer büyümesi (hepatomegali) ve akut yetersiz beslenme sorunu yaşayan Şam, 2 yaşına yaklaşmış olmasına rağmen sadece 4,5 kilo. Gazze”de sağlık sistemi çöktüğü için tedavi olamıyor, sınırların kapalı olmasından ötürü de yeterli beslenemiyor.Çadırdaki olumsuz hava koşullarının ve “açlığın” bitap düşürdüğü Şam sürekli ağlıyor. Anne İslam Kıdeyh ise kızının bu hali karşısında çaresiz bir şekilde ilgili makamlara kızını kurtarmaları için yardım çağrısında bulunuyor.İlaç ve gıda yokŞam”ın muzdarip olduğu hastalıklardan ötürü hastanede bir süre kaldıklarını ancak tedavi imkanı olmadığı için çadıra geri döndüklerini söyleyen anne İslam, “gıda, mama ve bebek bezi” bulmakta zorluk çektiğini dile getirdi.Gazze”deki gıda fiyatlarının çok yüksek olduğunu, her şeye de ulaşamadıklarını kaydeden anne, “Kalsiyum ve vitamin gibi ilaçlar artık bulunmuyor. Şam, diş çıkarıyor ama kalsiyum eksikliğinden ötürü dişlerinin rengi değişiyor.” dedi.Annesi çocuğunun üstünü değiştirmeye korkuyor”Üstünü değiştirirken korkuyorum. Göğüs kafesindeki kemikler çok belirgin. 9 yıl sonra dünyaya gelen Şam”ı kaybetmek istemiyorum.” ifadelerini kullanan Filistinli anne, AA kameraları aracılığıyla vicdan ve merhamet sahibi insanlara seslendi.Refah Sınır Kapısı, Mayıs 2024’ten bu yana tamamen kapalı. Ağır yaralıların dışarı çıkışına nadiren ve Dünya Sağlık Örgütünün onayıyla izin veriliyor.Gazze Şeridi”nin kuzeyindeki Rantisi Hastanesi ile güneydeki Nasır Hastanesinden 19 Haziran”da “mamaların tükendiği ve 48 saat içinde bebek ölümlerinin yaşanabileceği” uyarısı yapılmıştı.Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric de 20 Haziran”da, Gazze’de yetersiz beslenen çocuk sayısının endişe verici düzeyde arttığı uyarısında bulunmuş ve sadece mayıs ayında 6 aylıktan 5 yaşına kadar olan 5 bin 100 çocuğun, akut yetersiz beslenme nedeniyle hastaneye kaldırıldığını ifade etmişti.Gazze”deki hükümetin Medya Ofisi 28 Haziran”da yaptığı açıklamada, yetersiz beslenme nedeniyle yaşamını yitiren çocuk sayısının 66’ya yükseldiğini duyurmuştu.

Source: Muhammet Binici


CHP’yi ne bekliyor

Kılıçdaroğlu ekibi mutlak butlan kararının çıkmasını bekliyor. Kılıçdaroğlu partinin başına dönmek için saatleri sayıyor.Ama bir ihtimal daha var. O da kararın ertelenmesi. 20 Temmuz’da adli yıl başlayacağı için mahkemenin 10 ya da 15 Temmuz’a ertelenmesi bekleniyor.İki ihtimalin şansı yüzde 50 yüzde 50 diyebiliriz. Ama ertelenme ihtimali biraz ağır basıyor gibi.ÖZGÜR ÖZEL EKSİ PUAN ALDIÖzgür Özel, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sürecini çok başarılı bir şekilde yönetti. CHP’nin lideri oldu. Ama aynı başarıyı CHP’yle ilgili mahkeme sürecinde gösteremedi. Kılıçdaroğlu ile diyalog kurmadı. Kılıçdaroğlu’na yapılan hakaretlere karşı tavır koymadı. Kayyumu tanımayacaklarını, genel merkeze sokmayacaklarını ilan etti. CHP hızla bölünmeye doğru giderken, partinin birlik ve bütünlüğünü koruma konusunda çaba sarf etmedi. Özgür Özel’in liderliği bu süreçte eksi puan aldı.KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA ÖLÜM TEHDİDİKemal Kılıçdaroğlu siyasi hayatının en büyük linç hareketiyle karşı karşıya. İmamoğlu’na yakın gazeteci ve akademisyenler tarafından “yüzüne tükürülür” diye bir kampanyayla karyı karşıya kaldı. Buna ilginç bir şekilde Özgür Özel de karşı çıkmadı. İmamoğlu’na yakın olan Gökan Zeybek de canlı yayında “yüzüne tükürülür” dedi. Ekrem İmamoğlu’na yakın bir sosyal medya hesabı tarafından ölümle tehdit edildi.KILIÇDAROĞLU’NUN ALEVİLİĞİAlevilerin yüzde 85’i CHP’yi desteklediği halde Kılıçdaroğlu Aleviliği üzerinden vurulmaya çalışıldı. En aşağılık saldırıların hepsi yapıldı. Ama ne Özgür Özel’den ne Ekrem İmamoğlu’ndan “Yapmayın, etmeyin, ayıptır, günahtır. Bu bize yakışmaz” diye bir tavır gelmedi. Tam aksine el altından destekledikleri yönünde bir algı oluştu.Meral Akşener 72 saatliğine altılı masadan kalkıp geri oturmuştu. O dönem “Siyasi hayatımda işitmediğim hakaretleri, küfürleri 72 saat içinde yaşadım” demişti. Aynı durumu şimdi Kılıçdaroğlu yaşıyor. 13 yıldır iktidardan işitmediği hakaretleri genel başkanlığını yaptığı CHP’den işitiyor.MANSUR YAVAŞ’A KURULAN TUZAKSiyasi kırılma anlarında doğru yerde durmak önemli bir meziyettir. Yanlış bir yerde durursanız savrulur gidersiniz. Mansur Yavaş CHP’deki gelişmeler karşısında doğru yerde duruyor. Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına tepki gösterdi, İmamoğlu ile dayanışma içine girdi. CHP’de en ciddi rakibi Ekrem İmamoğlu olduğu için bu Mansur Yavaş açısından bir sınavdı. CHP’ye kayyum atanması konusunda ise partinin birlik ve bütünlüğü yönünde tavır koydu. Kılıçdaroğlu ile görüştü. Sağduyulu ve kucaklayıcı olarak hareket etti. Ekrem İmamoğlu ekibi ise ihtiyaç duyduğu zaman Mansur Yavaş’ı sahneye sürüyor ama ilk fırsatta da çelme atmaktan geri durmuyor. Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşüp, partinin başına dönmemesi için ricacı olmasından dolayı memnunlar. YAVAŞ YALANLADIAncak ne zaman ki Kılıçdaroğlu partinin başına dönerse Mansur Yavaş’ı önereceği haberleri kulislere yayılınca ilk iş olarak Mansur Yavaş’ın, Kılıçdaroğlu ile görüşmesini çarpıttılar. Mansur Yavaş’ın, “Siyaseti bırakırım” dediğini yaydılar. Mansur Yavaş ise bunun üzerine bir açıklama yaptı. “Siyaseti bırakırım” demediğini söyledi. CHP’nin bölünmeye doğru gittiğini belirterek “Ben dahil hiçbirimizin siyaset yapmasının bir anlamı kalmaz” dedi.Ardından ikinci yalan haberi servis ettiler. Mansur Yavaş’ın “Kılıçdaroğlu ile bir daha görüşmem” dediğini yazdılar. Mansur Yavaş “Böyle bir sözüm yok” diyerek yalanladı.CHP’de siyaset yapmak ip üzerinde yürümeye benziyor.EKREM İMAMOĞLU’NUN KORKUSUEkrem İmamoğlu bütün umudunu CHP’nin kendisine sahip çıkmasına bağladı. “CHP güçlü olursa bana ceza veremezler, CHP seçim kazanırsa cezaevinden çıkarım. Hatta Cumhurbaşkanı adayı olurum” umudunu taşıyor. Kılıçdaroğlu’nun, Ekrem İmamoğlu için yapılan miting ve eylemleri doğru bulmadığını açıklaması hayallerini yıktı. “Büyük bir ihanetle karşı karşıyayım” dedi. “Beni betona gömmek istiyor” diye tepki gösterdi.İmamoğlu’nun en büyük korkusu CHP’nin siyasi desteğini kaybetmek ve Silivri Cezaevi’nde unutulmak.KILIÇDAROĞLU İHRAÇ EDİLECEK MİBarış Yarkadaş’ın gündeme getirdiği Kılıçdaroğlu’nun ihraç edileceği iddiasının üzerinde durulmadı ama böyle bir ihtimal var. CHP yönetimi Kemal Kılıçdaroğlu ihraç edilirse, mutlak butlan kararı çıktığı taktirde partinin başına geçmesini engeller mi sorusuna yanıt arıyor. Eğer Kılıçdaroğlu ihraç edilse dahi mutlak butlan kararı çıktığı taktirde eski genel başkan olarak partinin başına geçebilir sonucuna varırsa ihraç düğmesine basılmayacak. Ancak Kılıçdaroğlu ihraç edildiği taktirde partiyle bağı kopar, mutlak butlan kararı çıksa dahi partinin başına geçemez diye bir hukuki değerlendirme alırsa ihraç süreci başlatılabilir.CHP BÖLÜNECEK Mİ CHP açısından kritik bir gün. Parti hızla bölünmeye doğru gidiyor. Bu tür durumlarda Özgür Özel’in partinin birlik ve bütünlüğünü koruyacak bir liderlik sergilemesi bekleniyor. Özgür Özel CHP’yi bir arada tutmayı başarırsa tartışmasız bir şekilde cumhurbaşkanı adayı olur. Ama şu ana kadar bu konuda iyi bir sınav veremedi. CHP’deki bölünmeyi önleyemezse fırtınalı denizde gemisini kurtaramayan kaptan gibi olur.

Source: Abdulkadir Selvi̇


Memur ve emeklileri gözü bu toplantıda! Başkan Erdoğan açıklayacak

Kabine, Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında toplanıyor. Gündemde yaşanan orman yangınları var. Kabine toplantısında orman yangınlarıyla mücadelede gelinen son durum ve alınabilecek ek tedbirler ele alınacak.BÖLGESEL GELİŞMELERBölgesel gelişmeler de Kabinenin yakın takibinde. İsrail ile İran arasında yaşanan savaşta ateşkes sağlandı ancak Orta Doğu’da tansiyon halen yüksek. Ateşkesle birlikte gözler yeniden Gazze’ye çevrildi. İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’ye dönük saldırılarının da sona erdirilmesi için atılabilecek diplomatik adımlar Kabinede istişare edilecek. Öte yandan Ukrayna ve Rusya savaşının sona erdirilmesi için Türkiye’de yeni tur müzakere yapılması hazırlıkları da masada olacak.TERÖRSÜZ TÜRKİYE ÇALIŞMALARI27 Şubat’ta İmralı’dan gelen silah bırakma çağrısının ardından mayıs başında terör örgütü PKK silah bırakma kararı aldığını açıklamıştı. Gelinen aşamada silah bırakmanın gerçekleşmesi bekleniyor. Bu kapsamda MİT ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yürüttüğü koordinasyonun gözden geçirilmesi, terörsüz Türkiye’ye dair takvim ve atılacak adımların Kabinede görüşülmesi beklentiler arasında.EKONOMİK ADIMLAREnflasyonla mücadele adımları toplantıda gözden geçirilecek. Yıl sonu için belirlenen hedefin tutturulması için yürütülecek ekonomi politikaları müzakere edilecek.Temmuz ayı başında açıklanacak enflasyon oranı ile memur ve emekli maaş zamları da netleşmiş olacak. Bu çerçevede en düşük emekli maaşının yükseltilmesine ilişkin de Kabinede değerlendirmede bulunulması öngörülüyor. Yaklaşık 600 bin kamu işçisinin zam pazarlığı sürüyor. Hükümet, ikinci teklifinde ilk 6 ay için yüzde 17, ikinci 6 ay için ise yüzde 10 zam önermişti. İşçi kesimi öneriyi kabul etmezken, pazarlık süreci devam ediyor. Kabinede pazarlık süreci de masaya yatırılacak.

Source: Mehmet Küçükkahveci


Güç savaşı verenlerin yaşattığı dramlar: Ülke artık faşizmin sınırlarını aşmış, organize bir suç şebekesinin esiri durumunda

Analiz / İsmail S Gülümser

Despotik yönetimlerde; baştakiler, lüks içinde hayat sürdüğü ve kaynakları çevreyle kavgada tükettiğinden halk açlıkla boğuşuyor. Farklı coğrafyalarda din, ırk ya da güç savaşı kurbanları emeğinin sömürülmesini, kanı üzerinden güç devşirilmesini çaresizlik ve sefalet içinde izliyor. Tüm dayanışmaları bölüp parçalayarak toplumda hegemonya kuranlar, pek çok yerde kontrolü ele geçirmiş dünyayı uçuruma doğru sürüklüyor.

Despotik bir dönemin anatomisi

Son dönemde, geçmişte kısmen demokrasi deneyimi yaşamış Türk halkı da bu mazlum milletler arasına katıldı. Erdoğan, dünyadaki zorbaların öne çıkma taktiklerini kopyalayarak diktatörlüğe yatkın bir “Baas rejimi” kurma çabasında. En önemli aparatı olan yargı sistemini ve merkez medyayı hileli yola ele geçirip aykırı sesleri bastırdı. Şimdi MİT’te ürettiği sahte ve kurgu haberlerle toplumu dilediği gibi manipüle ediyor.

Yargı üzerinde operasyon

Eskiden sosyal grupları karanlık odaklar bölüp parçalıyordu, şimdi onların desteğiyle bu rolü Erdoğan ve ekibi üstlendi. Önce 28 Şubatçıları tutuklatıp kendisiyle anlaşmaya mecbur etti. Bu grubun sağduyulu halka düşmanlığından faydalanıp, insanlık dışı yöntemleriyle masum bir topluluğa soykırım planladı.

Onların fişlediği, hukuka bağlılığıyla bilinen beş bine yakın hâkim ve savcıyı kurguladıkları senaryoyla ilişkilendirip aynı günde görevden aldı, bir kısmını tutuklattı. Hukuksuzluğa alet olmayacak diğer yargı mensuplarını tehditle sindirip, yapacağı yasa dışı işlere itirazı önledi. Suça açık hâkim-savcıları kullanıp şantajla hukuk çarklarını kendine bağladı, şimdi sistemle istediği gibi oynuyor.

15 Temmuz tuzak, ölümler de AKP heyetinin planıymış

Erol Olcok ve oğlunun ölümünden oraya götürdükleri askeri öğrencileri sorumlu tutmuş, sahibi olmayan darbeyi işkenceyle kuvvet komutanı Akın Öztürk’e yıkmaya çalışmışlardı. Erdoğan’ın başyaveri Ali Yazıcı’nın sızan mahkeme ifadeleri, 15 Temmuz’un aslında “”tasfiye”” için kendilerince planlandığının ifşası anlamına geliyor. Yazıcı, ölümlü olayın Amerika’da bir toplantı sırasında AKP heyeti tarafından tasarlandığını aktarmış. Zaten otopsi raporunda mermi izi önden değil yukarıdan aşağı doğru olması ölümün yüksekten köprü ayağındaki bir keskin nişancı atışıyla olduğuna işaret ediyordu.

Hasılı topluma olumlu katkı sunma gibi bir kaygı taşımayan, aksine geçmişten gelen tüm ahlak ilkelerini kendisi için tehdit olarak gören birini sadece iktidar gücü tatmin etmedi, ülkenin tek sahibi olma hırsı benliğini esir aldı. Yaygın hizmet üreten bir grubu hedefine engel olarak gördüğü için onlara tuzak kurdu, toplumun kılcallarına kadar yayılmış bir iyilik damarının tüm yasal faaliyetlerini yıkıp dağıttı. Sırf mensubiyetinden dolayı yüzbinleri darbecilikle suçladı. Dayanışmayla sorun çözme becerisi kazanmış seçkin bir topluluğu, yaşam haklarını yok ederek yurt dışına kaçmaya zorladı.

Hak arayanlar tehdit altında rüşvet çarkı işliyor

Mensuplarının önce tüm haklarını gasp etti, sonra bir kısmını iade etme karşılığında onları suçla ilişkisini kabul etmeye ve itirafa zorladı. Yıllarca ailesinden ayrı düşmüş geçim kaynağı elinden alınmış insanlar, çaresizlik içinde kıvranırken bir partili avukatla sorun çözebileceği söyleniyor. Gerçekten de böyle birine ulaşanlar, bazı haklarından vazgeçer, imkanlarının bir kısmını bölüşürse mahkeme süreci kolaylaşıyor.

Rüşvet çarkında avukatlar, 28 Şubat’ın “ikna odası” görevi yürütüyor, hâkim-savcılara verilen talimatın hayata geçirilmesinde aracılık rolü üstleniyor. Kimine itirafçı olup sahte delil üretme teklifi yapılıyor. Varlıklılara, bir kısmını kendilerine vermesi şartıyla geri kalanı iade vaat ediliyor.

Yargı sistemindekiler, suçun parçası olurken bir yandan da cebini doldurup köşe dönüyor.

Yurt içinde, anlaşmayı reddedenleri izliyor, yaşama hakkını kısıtlıyorlar. Evden çıkandan şüphe ediyor, ne yaptığını öğrenmek için köşe bucak kovalıyorlar. Yurt dışındakilere, ülkeye gitmeden önce partili avukatlarla iletişim kurma fısıldanıyor. Avukat hava alanında ikna odasına alıyor, problemi çözülünceye kadar hizmetle irtibatı kesmesi gerektiğini telkin ediyor.

Strazburg’dan yükselen ses

Gönüllüler 10 yılı aşkın süreden beri yaşanan büyük drama direniyor. Yurt dışında kendi problemini henüz çözememiş pek çok insan, elindeki kısıtlı imkanları mağdurlarla paylaşıyor. Birkaç gün önce Strazburg’da, AHİM önünde ülkedeki “adaletsizlikleri” duyurmaya yönelik bir yürüyüş düzenlendi.

Katılımcılar, “tüm kesimler için adalet” çağrısı yaptı. Evrensel insan hakları, hukuk, vicdan ve ahlaki normlara dönülmesini istediler. Terör suçlamalarının bir silah gibi kullanılarak her dönem farklı kesimlere yöneldiğini, yaygın tutuklamalarla tüm muhaliflerin tehdit altında olduğunu dünyaya ilan ettiler. Zulümle annesini kaybeden, kanser ve bakıma muhtaç babası hala hapiste bir genç kızın göz yaşı hafızalara kazındı.

Ülke kaynaklarını ele geçirmek için bütün dayanışmaları hedef alan bir siyasetçi, yıllardan beri büyük zorluklara rağmen direncini sürdüren gönüllüler arasına fitne tohumu ekip onları alt üst gibi ayrıştırmak için yoğun kara propaganda yapıyor. Yaşanan kirli oyunun farkında olan gönüllüler, AFS aracılığıyla yayımladıkları deklarasyonda “Ayrıştırıcı kampanyalara karşı kararlı duruş” sergileyeceklerini ilan ettiler.

Mafyalaşmış iktidar, aynı yöntemi muhalefet üstünde deniyor

Hizmeti darbedeki ölümlerden sorumlu tutup terörist ilan etmiş, mensuplarını hatta avukatlarını bile hapsetmişlerdi. Şimdi aynı yöntemi diğer dayanışma grupları ve muhalefet partilerine çevirdiler. Önce delile gerek olmadan kendilerine rakip olarak gördükleri muhalif belediye ve parti temsilcilerini tutukluyor sonra delil uydurmak için ikna odasına alıp itiraf adı altında iftiraya zorluyorlar.

Yönetimi ele geçirmiş bir mafya örgütü, devletin tüm birimlerini suç ortaklığına mecbur ediyor. Memurlar Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını engellemek için yoğun mesai harcıyor. Üniversite yönetimine baskı yaptı diplomasını iptal ettirdi, talimatla iş yapan savcılara her gün yeni dava açtırdı. İlçe belediyelerine doğru tutuklamaları yaygınlaştırdı, halkın beğenisini kazanmış başkan ve çalışanları hapisle tehdidiyle korkuttular.

İkna odasındaki belediye çalışanlarına itirafçı olmadan buradan çıkışın olmadığına inandırmaya, birileri hakkında suç delili üretmeye zorluyorlar. Bunda başarılı olmasalar bile, topladıkları bilgilerle rutin belediyecilik faaliyetinde görev alanları “suç örgütü üyesi” gibi göstermeye hazırlanıyor. İmamoğlu’ndan sonra avukatını ve ikinci avukatı da tutukladı savunmasız bırakıp köşeye sıkıştırmayı düşündüler.

Yüzde 70″e varan muhalif bloğu dağıtma planı devrede

Halkın uyanıp hesap sormasını engellemek için ülkede yarım da olsa işleyen tüm çarkları bozdu, denetim birimlerini dağıttılar. Şimdi kurdukları mafya düzeninin devam etmesi için her itiraz edenin başını eziyor, her öne çıkanın sesini kesip susturuyorlar.

Gönüllülerin yurt dışında sıfırdan başlama gibi bir fırsatı vardı. Farklı ülkelerdeki irtibat yerine ulaşanlar, aldıkları küçük desteklerle hayata tutundu ve verilen oryantasyonla uyum sürecini hızlı tamamladı. Muhalefetin böyle bir şansı yok, yüzde 70″den fazla halk desteği arkasında olan muhalif bloğu dağıtmak için tek tek içeri alıyor, kendileriyle anlaşmadan çıkış yolu olmadığına inandırmak istiyorlar.

Muhalifler, ülkenin nasıl bir karanlığa sürüklendiğini fark etmediği için, rejimin ayrıştırma amaçlı tuzaklarına alet oluyor. Sadece kendi sorunlarını çözmeyle her şeyin düzeleceğini sananlar, baskı altında ezilen diğer gruplarla dayanışma ihtiyacı hissetmiyor. Ülke bu eşiği çoktan aştı, son günlerde hala belli yerlerde itiraz fırsatı verilen Fatih Altaylı gibi isimler de yargı kıskacında. CHP”ye kurdukları tuzağa sessiz kalması için bir süre orada tutacaklar. Önce yasal hakkını elinden alıp, ikna odasında anlaşmaya mecbur edecek, bir kısmını iade etme karşılığında sınırı aşmama konusunda baskısı kuracaklar.

Kutuplaşmadan nemalanıyor, ortak direniş şart

Cevheri Güven yeni videosunda, Erdoğan’ın kutuplaşma olmadan halkı etrafında toplayamadığını anlatıyor. Son günlerde barış görüşmeleriyle avutulan Kürtleri yeni bir hayal kırıklığı bekliyor. Normalleşmenin oy kaybına sebep olduğuna inanan iktidar, bunu durdurmak için kolları sıvadı bile. İmralı görüşme notlarının bir kısmını basına sızdırıp süreci sabote ederek yeniden kutuplaşma zemini hazırlıyor

Ülke artık faşizmin sınırlarını aşmış, organize bir suç şebekesinin esiri durumunda.

Özgür Özel partilileri harekete geçirdi ama ondan rahatsız gibi görünmüyorlar. Protestoları kontrollü hale getirmesinden, öfkeli kalabalığın heyecanı yatıştırmasından belki memnun bile oluyorlar.

Tarık Toros’un dediği gibi, “gemi batıyor,” AKP’liler dahil bu çöküşün altında kalmak istemeyenlerin tamamı bir araya gelip hep birlikte ortak hareket başlatmazsa ülke tapusu hızla kendini her şeyin sahibi gibi gören bir mafyatik yapının üstüne geçiyor.

Source: aktifhabercom


Trump İran”a yönelik yaptırımları kaldıracak mı?

ABD Başkanı Donald Trump, İran ın barışçıl olması ve zarar vermemesi halinde yaptırımları kaldırabileceğini söyledi. Trump, Fox News kanalına gündemdeki gelişmelerle ilgili açıklamalarda bulundu. İsrail in İran a saldırılarıyla başlayan çatışmalarda her iki tarafın da çok yorulduğunu ve ABD nin İran a gerçekleştirdiği hava saldırılarının başarıyla sonuçlandığını belirten Trump, İran ın saldırılardan önce zenginleştirilmiş uranyumu başka yere taşıdığı yönündeki iddiaları da reddetti. Trump, Yaşamak için kendileri dışında hiçbir şeyi başka bir yere taşımadılar. Bizim yaptığımızın aslında yapılabilir olacağını da düşünmüyorlardı. dedi. İran a yaptırımların devam ettiğini hatırlatan Trump, ateşkesten sonra Çin in İran dan petrol alabileceğini belirttiği açıklamasına ilişkin Hayır, ben öyle demedim. Yaptırımlar hala yürürlükte. Ama eğer üzerlerine düşeni yaparlarsa, barışçıl olurlarsa ve bizimle işbirliği yaparlarsa, artık daha fazla zarar vermeyeceklerse, o zaman yaptırımları kaldırırım. ifadelerini kullandı. Trump, İran ile İsrail ateşkesi sonucunda İbrahim Anlaşmalarına katılmak isteyen ülkeler olup olmadığı sorusuna, Evet, şu anda orada gerçekten harika ülkeler var ve sanırım onları dahil etmeye başlayacağız çünkü asıl sorun İran dı. yanıtını verdi. İran ın da bir dönem İbrahim Anlaşmalarına katılacağını düşündüğünü söyleyen Trump, Suriye nin katılıp katılmak istemediğini ise şu an bilmediğini dile getirdi. MAMDANİ Yİ YİNE ELEŞTİRDİ Trump, bu hafta New York Demokrat Parti Belediye Başkanı ön seçimlerini kazanan Zohran Mamdani hakkındaki sorulara da O bir komünist. Bence New York için çok kötü. şeklinde cevap verdi. Mamdani nin ön seçimleri kazanmasına çok şaşırdığını yineleyen Trump, New York un belediye başkanı kim olursa olsun, kendine hakim olmalı, yoksa federal hükümet onlara mali açıdan çok sert davranacak. diye konuştu. ABD nin New York kentinde 24 Haziran da düzenlenen Demokrat Partinin belediye başkanı ön seçimlerinde, New York Temsilciler Meclisi Üyesi Zohran Mamdani, 4 Kasım da yapılacak seçimlere girecek adayların arasında resmi olmayan sonuçlara göre sandıktan birinci çıkmıştı. Demokrat sosyalist kimliğiyle öne çıkan Hint asıllı ve Uganda doğumlu 33 yaşındaki Müslüman aday Mamdani, en önemli rakibi olarak bilinen 67 yaşındaki eski New York Valisi Andrew Cuomo yu geride bırakıp, geleneksel Demokrat Parti destekçilerini şaşırtmıştı. ABD Başkanı Donald Trump, Truth Social sosyal medya hesabından Mamdani nin ön seçimlerden zaferle çıkmasına tepki göstererek Demokratlar çizgiyi aştı. Yüzde 100 komünist bir deli olan Mamdani kazandı. ifadelerini kullanmıştı.

Source: Habertürk


Elçin Sangu soluğu karakolda aldı: “Can güvenliğim yok”

Sosyal medya hesabından yaptığı gezi paylaşımları ile bilinen Ceren Yılmaz, oyuncu Elçin Sangu ve sevgilisi Yunus Özdiken tarafından tehdit edildiğini öne sürdü. Yılmaz, yaptığı paylaşımlarda “Beni evimden aldırdılar, görüntü davası için Türkiye’ye çağırılıyorum. ‘İsimleri vermeyeceksin’ diye tehdit ediliyorum. İşlerim aksıyor” ifadelerini kullanırken, Elçin Sangu ve Özdiken’in kendine dava açtığı savcılık dilekçesini ve Instagram mesajlarını kamuoyuyla paylaştı.

ELÇİN SANGU: “CAN GÜVENLİĞİM YOK” Yılmaz”ın iddialarını kesin bir dille reddeden Sangu, tehdit edilen tarafın kendileri olduğunu öne sürerek erkek arkadaşı Özdiken ile birlikte karakola giderek Yılmaz hakkında şikayetçi oldu. Sangu, kendisine yönelik suçlayıcı paylaşımlar için “Planladıkları gibi bir PR çalışması oldu. Bu durum bana sökmez” açıklamasını yaptı. “Kadın olduğu için acımasız davranmak istemedim ama iç yüzünü gördüm” ifadelerini kullandı. Gelişmelerden kısa bir süre sonra Elçin Sangu ve Yunus Özdiken, hiçbir hukuki ve ticari anlaşmaları olmadığı halde kendilerine hakaret ve tehdit yağdıran Ceren Yılmaz nedeniyle can güvenliklerinin tehlikede olduğunu iddia etti ve şikayetçi oldu.

Source: Haber Merkezi


CHP”de kurultayın iptali davasına nasıl gelindi? İlk adımı Lütfü Savaş attı: İşte ardından yaşanan tüm gelişmeler

Hem CHP için hem Türkiye siyaseti için önemli bir gün… CHP”nin 2023 yılının kasım ayında gerçekleştirilen ve Kemal Kılıçdaroğlu”nun kaybedip Özgür Özel”in kazandığı kurultayın iptal davası bugün görülecek. 38. kurultayın iptali istemiyle açılan davaya CHP Parti Meclisi Üyeleri katılma talebinde bulundu. Katılım dilekçesinde “iradeye fesat” ve “menfaat karşılığı oy” iddiaları yalanlandı.

İMAMOĞLU SANIK, KILIÇDAROĞLU MAĞDUR

Yerel seçimlerin tartışmalı ismi ve seçimi kaybeden Hatay eski Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın açtığı dava çift yönlü olarak hem Asliye Hukuk, hem de Ağır Ceza Mahkemesinde de görülüyor. Asliye Hukuk Mahkemesi kurultayın iptali, ağır ceza mahkemesi ise aralarında divan başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu 12 sanık hakkında “Oylamaya hile karıştırma” suç iddiasını ele alınıyor. 40 sayfalık iddianamede 12 şüpheli hakkında 3 yıl hapis istenirken, eski Genel Başkan Kılıçdaroğlu da, “Mağdur” sıfatı ile yer alıyor. Dava için başvuruyu CHP’den ihraç edilen Hatay eski Belediye Başkanı Lütfü Savaş ile delegeler Levent Çelik, Bahar Önal, Yılmaz Özkanat, ve Hatip Karaaslan açtı.

LÜTFÜ SAVAŞ”IN İDDİALARI

Savaş son yerel seçimde halkın karşı çıkmasına rağmen Genel Merkez tarafından yeniden aday gösterilmiş ve büyükşehri kaybetmişti.

Savaş ve 4 delegenin Asliye Hukuk Mahkemesine yaptığı 10 sayfalık başvuru dilekçesinde, kurultay Divan Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Özgür Özel ve beraberindekilerin partiyi hile ve hukuksuzca ele geçirdikleri öne sürüldü.

İki kurultayın da iptali ve Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki eski yönetimin “Mutlak Butlan” kararı ile göreve dönmesi istendi. Her iki kurultay davasının birleştirildi. Mahkeme iddianamenin bir kısmını ağır ceza mahkemesine gönderdi. Hapis istemli dava ağır ceza, kurultayın iptalinin istendiği dava ise asliye hukuk mahkemesinde kaldı. Bugünkü dava, Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülecek.

KILIÇDAROĞLU DURUŞMAYA KATILMIYOR

Gazeteci Barış Yarkadaş: Kılıçdaroğlu, kurultay davasının görüldüğü gün Ankara’da olmayacak.

İMAMOĞLU VE ÖZEL”E SUÇLAMALAR

Ekrem İmamoğlu’nun organizasyonunda şüphelilerin iştirak halinde hareket ederek oy kullanan bir kısım kurultay delegesine genel başkan adayı Özel lehine oy kullanmaları için;

Bir kısım delegeye para verdikleri, bir kısmına değişik il ve ilçelerde belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği adaylığı teklif ve taahhüt ettikleri, bir kısım delege ve yakınlarını CHP’li belediyeler ile bu belediyelere bağlı şirket ve iştiraklerinde işe yerleştirdikleri, bir kısım delege ve yakınlarına çok sayıda market alışveriş kartları dağıttıkları,

Kurultayda oy kullanan bu delegelerden kullandıkları oyların fotoğrafını cep telefonları ile çekerek kendilerine göndermelerini istedikleri ve kurultay salonunda birinci tur oylama sonucunda ikinci tur oylamaya geçilmesini geciktirerek Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylıktan çekildiğine yönelik gerçeğe aykırı açıklamalarda bulunduğu,

Bu şekilde kurultay delegelerinin iradelerini fesada uğratarak, Genel Başkan Adayı Özgür Özel’in genel başkanlık seçimini kazanmasına yönelik faaliyet yaptıkları, bu haliyle şüphelilerin birlikte hareket ederek müsnet suçu iştirak halinde işledikleri…

OLAYLARIN SIFIR NOKTASI

Hatay eski Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, 38. Olağan Kurultay’ın iptali için 24 Mart’ta mahkemeye başvurdu. Mutlak butlan ve Kılıçdaroğlu’nun göreve iadesi istendi.

Özgür Özel kayyum atanma ihtimaline karşı partisini olağanüstü kongreye götüreceğini açıkladı.

CHP, 6 Nisan’da “İrade Milletindir” sloganıyla olağanüstü kurultay yaptı. Özel 1171 oyla yeniden seçildi. Anahtar liste tam destek aldı.

SONRASINDA YAŞANANLAR

İlk duruşma 17 Nisan 2025’te gerçekleşti; mahkeme, eksik evrak ve bilgi talebi nedeniyle süreci askıya alarak ek bilgi istedi.

Ardından, 6 Nisan’daki olağanüstü kurultayla ilgili başvurularla birlikte tüm talepler birleştirildi.

-26 Mayıs’ta görülen ikinci duruşmada mahkeme, eksikleri tamamlamak üzere süreci yeniden uzattı ve duruşmayı 30 Haziran’a erteledi. Bu celsede “Mutlak butlan” ifadesi de dilekçeyle kayıtlara geçmiş oldu.

Davaya ilişkin savcılık süreci aşamasında CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Cumhuriyeti kuran partiyi adliye koridorlarında konuşmam, partimi adliyede tartıştırmam” diyerek ifade vermeye gitmedi.

“BU PARTİYİ 13 YIL KİM YÖNETTİ”

Ancak Kılıçdaroğlu daha sonra önemli bir açıklama yaparak mahkemeden “Mutlak Butlan” kararı çıkarsa bunu kabul edip göreve döneceğini, aksi takdirde partiye kayyum atanma riski olduğunu söyledi. Sözcü”de yer alan habere göre Kılıçdaroğlu, “Geri dönerse partiyi nasıl yönetecek?’’ diyenlere ise “Bu partiyi 13 yıl kim yönetti?’’ sorusu ile cevap verdi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise yaptığı son açıklamada kurultayla ilgili olarak, “Ne butlan ne de kayyum olacak. Partisini seven kim varsa bu akıl tutulmasından uzak durmalı. Allah kimseyi butlan (hükümsüz) duruma düşürmesin. Bu kararı tanımam, delege iradesini savunurum, böyle bir karar çıkarsa benim gözümde yok hükmündedir. Kanunlarda da ‘Kayyum’ değil, ‘Çağrı Heyeti’ var. Onda da ‘40 gün içinde seçim yapılır’ diyor. Kayyum dediğiniz yapı partiyi yönetmiyor, seçimleri yapıyor. Biz kayyuma da butlana da partiyi bırakmayız. CHP’yi kurultayda seçilmemiş kimse yönetemez.”

OLASI İHTİMALLER

Davanın temel talebinde yer alan “Mutlak Butlan” kurultayın tamamen yok sayılmasını, alınan tüm kararların da geçersiz olmasını öngörüyor.

Mahkeme butlan kararı verirse Özgür Özel yönetimi düşecek.

Eski yönetim görevi devralıp partiyi en çok bir yıl içinde kurultaya götürecek.

Mahkemeden çağrı heyeti kararı çıkarsa belirlenecek 7 kişilik heyet 40 gün içinde partiyi kurultaya götürecek.

Mahkeme yetkinin YSK’da olduğunu belirtip davayı reddedebilir.

Source: Ufuk Da


CHP”nin kader günü! Şaibeli kurultay davasında karar bekleniyor

CHP”de Kemal Kılıçdaroğlu”nun 13 yıl süren genel başkanlığını sona erdiren 38. Olağan Kurultay”ının iptal davası bugün görülecek. Sert tartışmaların yaşandığı CHP”de, tüm gözler mahkemenin vereceği kararda.CHP”nin 4-5 Kasım 2023 tarihlerinde yapılan 38. Olağan Kurultay sonrasında yaşanan “şaibe” tartışmaları yargıya taşındı. Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi”nde görülen davanın yeni duruşması bugün yapılacak. 4 Mart 2025 tarihinde eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ve delegeler Levent Çelik ile Hatip Karaaslan tarafından Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi”ne verilen dilekçede, kurultayın usulsüzlüklerle gerçekleştirildiği öne sürülerek hem kurultayın hem de sonucunda seçilen yönetim organlarının “butlan” (hukuken yok sayılması) kapsamında değerlendirilmesi istendi. Dilekçede CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu”nun yeniden göreve iade edilmesi ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile ekibinin geçersiz sayılması da talep edildi. Talep üzerine kurultay iptal davası süreci başladı.İPTAL DAVASI BİRLEŞTİDavanın ardından CHP, 6 Nisan 2025″te 21. Olağanüstü kurultayını gerçekleştirdi. Tek aday olarak yarışan Özgür Özel yeniden genel başkan seçildi. Son duruşması 26 Mayıs”ta görülen davanın ara kararında mahkeme, 8. Olağan Kurultayı ile 6 Nisan 2025″te gerçekleşen 21. Olağanüstü Kurultayı”nın iptali talebiyle açılan davaları birleştirdi.BUTLAN TARTIŞMASIKurultayın iptal davasına günler kala Kemal Kılıçdaroğlu”nun açıklamaları gündeme damga vurdu. Kılıçdaroğlu”nun davadan mutlak butlan (kurultayın yok hükmünde olduğu) kararı çıkarsa “Partiyi kayyuma bırakmam” dedi. Kılıçdaroğlu ardından İBB”ye yönelik yolsuzluk soruşturmasında tutuklanan Ekrem İmamoğlu için yapılan mitingleri yanlış bulduğunu ve konunun yargıda olduğuna yönelik açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu”nun son olarak kendisini ziyaret eden Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ve CHP Parti Meclisi üyesi Engin Özkoç”a “Neymiş, beni genel merkeze sokmayacaklarmış. Evet sokmasınlar. Genel başkan neredeyse genel merkez orasıdır. Bunların hepsi yoluna girer” şeklinde mesaj verdiği iddia edildi.ÖZEL”DEN SERT TEPKİÖzgür Özel, Kılıçdaroğlu”nun çıkışlarına “Partiyi seçilmeyen kimseye teslim etmeyeceğiz. Partisini seven kim varsa bu akıl tutulmasından uzak dursun” yanıtı verdi. Ekrem İmamoğlu ise Kılıçdaroğlu”na “Mutlak butlan hevesinde olanlar utançla hatırlanırsınız, lanetlenirsiniz, tenezzül etmeyin!” çıkışı yaptı. Mansur Yavaş da “Bu şekilde bir siyaset olursa bu parti bölünür. Benim de siyaset yapmaktan vazgeçebilirim” mesajı vermişti.Karşılıklı açıklamalar sürerken sosyal medyada Kılıçdaroğlu”na hakaret boyutunu aşan tepkiler geldi. Bu gelişmeler üzerine CHP”li 10 milletvekili Kılıçdaroğlu”na destek paylaşımları yaptı.ŞAİBE DAVASI AĞIR CEZADACHP”nin 38. Kurultayı”nda “bazı delegelere menfaat karşılığı oy kullandırıldığı” iddialarıyla ilgili aralarında yolsuzluk soruşturmasın kapsamında tutuklanan Ekrem İmamoğlu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat”ın da bulunduğu 12 kişi hakkında, “siyasi partiler kanununa muhalafet” suçundan açılan dava ise ağır ceza mahkemesine gönderildi.İhbar edince CHP”den ihraç edildimMansur Yavaş”tan Sözcü”ye “Kılıçdaroğlu” yalanlaması”Ekotrol” ordusuna rest

Source: Www.star.com.tr


Cumhuriyet düşmanı Cumhuriyet Meydanı”nda anıldı!

Cumhuriyete karşı 1925’te silahlı isyan başlatan ve İstiklal Mahkemesi kararıyla idam edilen Şeyh Sait, ölümünün 100. yılında Cumhuriyet Meydanı’nda anıldı. Palevi Derneği öncülüğünde düzenlenen etkinlikte yapılan açıklamalar, Cumhuriyet değerlerine ve laikliğe açıkça meydan okudu.

CUMHURİYET DÜŞMANINI CUMHURİYET MEYDANINDA ANDILAR

Cumhuriyete karşı silahlı isyan başlatarak binlerce insanın ölümüne neden olan ve İstiklal Mahkemesi kararıyla idam edilen Şeyh Sait, ölümünün 100. yıldönümünde tartışmalı bir şekilde anıldı. Etkinliğin yapıldığı yerin ise Cumhuriyet Meydanı olması dikkat çekti. İsyanı bastırmak için kurulan İstiklal Mahkemeleri tarafından yargılanıp idam edilen Şeyh Sait’in, Cumhuriyetin simgesel alanlarından birinde anılması tepki çekti.

İlim Kültür Yardım ve Dayanışma Derneği tarafından düzenlenen etkinlikte konuşan Baki Çağatay, Şeyh Sait’i “Ulema-ül Mille” olarak tanımlayarak şu ifadeleri kullandı:

“Birincisi Ulema ulmilla İkincisi Ulema Ud devle Üçüncüsü Ulema Ul Umme Böyle 3 çeşit âlim vardır Peki nedir bu ifadelerin anlamı. Sizin anladığınız manada yani millet âlimleri derken buradaki milletten kasıt din ve Tevhid anlamındadır. Bazı âlimler Kur”an-ı Kerim”in buyruklarına göre hareket ederler. Allah azze ve celle onlardan ne istiyorsa onu yerine getirmeye çalışırlar.”

TARİHİ GERÇEKLER GÖRMEZDEN GELİNDİ

Şeyh Said ve yandaşlarının 1925 yılında, çok sayıda masum sivilin ölümüne ve doğuda büyük bir güvenlik krizine yol açan isyanı bastırılmış, ardından mahkeme kararıyla idam edilmişti. Ancak anma etkinliğinde bu gerçekler dile getirilmeden, Şeyh Sait adeta bir “mazlum” gibi sunuldu.

Source: Evren Demi̇rdaş


Üniversitede skandal iddia: Sanat derslerine “fizikçi” giriyor!

Tunceli Munzur Üniversitesi”nde yaşanan liyakat tartışmaları büyüyor. Rektör Prof. Dr. Kenan Peker”in tarım mezunu olmasına rağmen hukuk dersi vermesinin ardından, şimdi de üniversitede fizikçilerin, inşaat ve sağlık profesörlerinin kültür ve sanat dersleri verdiği iddia edildi. 6 MEZUNU VAR… Munzur Üniversitesi Lisansüstü Enstitüsüne bağlı Kültür ve Sanat Yönetimi Anabilim Dalı, 2021-2022’de öğrenci almaya başladı. Dört yıldır öğrenci kabul eden ve bugüne kadar 6 mezun veren bu bölümde, görev yapan akademisyenlerin büyük kısmının uzmanlık alanlarının kültür ve sanat olmadığı belirlendi. EK DERS ÜCRETİ ALIYORLAR Nefes”ten Tarık Işık”ın haberine göre , bölümde ders veren Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muzaffer Aşkın’ın alanı fizik, Prof. Murat Dal’ın alanı inşaat ve mimarlık, Prof. Dr. Sabit Menteşe’nin alanı siyaset bilimi ve kamu yönetimi, Dr. Öğretim Üyesi Bilgin Zengin’in alanı fizik, Dr. Öğretim Üyesi Gülsüm Hoş’un alanı sağlık, Dr. Öğretim Üyesi Demet Demiralp’in alanı eğitim, Dr. Öğretim Üyesi Şengül Şenol’ün alanı ise halkla ilişkiler. Uzmanlık alanları kültür ve sanat olmamasına rağmen söz konusu anabilim dalında yüksek lisans dersleri veren öğretim görevlileri ek ders ücreti alıyor.

Source: Haber Merkezi


CHP Kurultay Davası nedir, neden açıldı? – SON DAKİKA

CHP”nin 38. Olağan Kurultayı”na dair açılan dava, hem kamuoyunda hem de siyaset kulislerinde yoğun ilgiyle karşılandı. Parti içerisindeki dengeleri değiştirme potansiyeli taşıyan bu önemli dava öncesinde gözler Ankara”daki mahkeme sürecine çevrilmiş durumda. Peki, CHP Kurultay Davası ne anlama geliyor, neden gündeme geldi? İşte merak edilen ayrıntılar…CHP KURULTAY DAVASI NEDİR?Cumhuriyet Halk Partisi”nin (CHP) 4-5 Kasım 2023 tarihlerinde gerçekleştirilen 38. Olağan Kurultayı, sonrasında bazı delegelerin itirazları üzerine yargıya taşındı. Davacılar, kurultay sürecine ilişkin ciddi usulsüzlük ve şaibe iddialarını gündeme getirerek, bu gerekçelerle kurultayın “mutlak butlan” (hukuken yok hükmünde sayılması) ile iptalini talep etti.CHP KURULTAY DAVASI NEDEN AÇILDI?Dava, eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ve beraberindeki üç CHP delegesinin başvurusu ile açıldı. Başvuruda şu iddialara yer verildi:Kurultay sürecinin parti tüzüğüne ve hukuka aykırı şekilde yürütüldüğü,Delegelerin belirlenmesinde usulsüzlük yapıldığı,Oylama ve seçim işlemlerinde şaibe olduğu,Bu durumun partinin tüzel kişiliğine zarar verdiği.Bu iddialar doğrultusunda, CHP yönetiminin görevden alınması ve kurultayın iptali için Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi”nde dava açıldı.Mahkeme, daha önceki duruşmada “ihtiyati tedbir” talebini reddetti. Ayrıca CHP”den kurultay sırasında geçerli olan parti tüzüğünü ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı”ndan ilgili soruşturmanın güncel durumunu istedi. Bu kapsamda dava, 30 Haziran 2025 Pazartesi günü saat 10.00″da görülmek üzere ertelendi.Bu dava, yalnızca kurultay sürecini değil, CHP”nin mevcut yönetimini ve parti içi dengelerini doğrudan etkileyebilecek potansiyele sahip olduğu için yakından takip ediliyor.

Source: Haberler


Sorun “liderlik” değil, “ilkesizlik!”

Üniversite yıllarından beri “dişi kurt” anlamına gelen “Asena” lakabıyla anılan…

Siyasete atıldıktan sonra “Türkiye’nin Demir Ladysi” payesini alan…

Türkiye’nin ilk ve tek kadın İçişleri Bakanı unvanına sahip olan Meral Akşener…

Nezaketsizliğin ve sertliğin “yoğun” olduğu, “psikolojik harp metodları”nın envai çeşidinin uygulandığı ve “devlet ile mafyanın” kol kola gezdiği 28 Şubat sürecinde bile kimseye pabuç bırakmadı.

Kendisine, “Bakanlığın önüne kazık diker oturturum” mesajı gönderen dönemin cuntacı generalini, “Kazıklı Voyvoda eşcinseldi” diyerek, kazığa oturmuştan beter etti.

Fakat kurduğu proje parti İP ile CHP’nin dümen suyuna girdiğinde işler değişti.

Yüzünde “Rabbi Yesir” gördüğü dönemde Ekrem İmamoğlu ile can ciğer kuzu sarması olan ve İmamoğlu’na destek için organize edilen “Saraçhane buluşması” üzerinden başlayan tartışmalar sırasında,

“Saçmalık, ahmaklık, geri zekâlılık” hakaretleriyle, CHP’li yöneticilere dümdüz giden Meral Akşener…

Özellikle “6’lı Masa” sürecinde çok zor bir dönemden geçti.

3 Mart 2023’te, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “adaylık” dayatmasına kızarak, “kumar ve noter masası” şeklindeki zehir zemberek açıklamalarla 6’lı masayı dağıttığında hayatının şokunu yaşadı.

Her fırsatta Meral Akşener’e iltifat yağdıran CHP ve avaneleri, sırf Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıktığı için topyekûn taarruza geçtiler.

Kendisine edilen hakaretleri cezasız bırakmayan ve yaklaşık 15 bin kişiye “hakaret davası” açan Meral Hanım’a, mahkemelik olma ve tazminat ödeme ihtimaline rağmen demediklerini bırakmadılar.

“Kadın hakları” denildiğinde mangalda kül bırakmayan ve sözde “hümanist” takılan bu güruh, Meral Aşener’in de “bir kadın” ve “bir anne” olduğuna aldırmadan, üstelik tam da “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutladıkları 8 Mart’ın arifesinde, her türlü hakareti savurdular.

“Satılmış” diyeninden tutun da…

“Tarih seni lanetle anacak”

“Yüzüne tükürmek istiyorum”

“Kasetin mi var Erdoğan’ın elinde, açıkla”

“Yine güzelim bir planın içine bir kadın s…yor”

“Senin rengin belliymiş.. Sormaya kalkma kah… rengi” şeklindeki cümlelerle tazyikte bulundular.

Hatta daha da ileri giderek, edep ve ahlakla bağdaşmayacak ifadeler kullandılar.

“Ekşi Sözlük” denilen sanal çöplükte, “Meral’in kaseti olma ihtimali” başlıkları açarak, itibar suikastı yaptılar.

Sözde topluma “rol model” olarak pazarlanan yandaş sanatçılar da “Masadan çekilme noktasına geldiği” için Akşener’e yönelik başlatılan linç kampanyasına kayıtsız kalmadılar.

Tiyatrocu Levent Üzümcü, “Böyle olur rejim muhafızının şükranı” diyerek Meral Hanım’ı hedef aldı.

Selçuk Yöntem’den “Athena” lakaplı Gökhan Özoğuz’a, Gani Müjde’den Hande Doğandemir’e, Cem Davran’dan Nihal Yalçın’a, babası yaşındaki Ali Taran’la evlenen Ayşe Özyılmazel’den sevgilisi Sevcan Yaşar’ı darp eden Sermiyan Midyat’a kadar, sanatçı görünümlü tüm CHP yandaşları, “Akşener”in İP”iyle kuyuya inilemeyeceğini” söyledi.

Kendisiyle aynı soyadı taşımaktan hicap duyduğum piyanist Fazıl Say ise “Sifonu çek. Gitsin.”” diyerek, İyi Parti’ye ve Meral Akşener’e resmen “kazurat” muamelesi yaptı.

CHP’nin semirttiği fondaş gazete ve kalemşörler de bu linç kampanyasına katıldı.

Cumhuriyet gazetesi, çizdiği karikatür ile Akşener’in kolunu kırdı.

Marjinal örgütlerin temsilcisi konumundaki Birgün gazetesi ise “Meral’den Saray’ı kurtarma hamlesi” şeklinde manşet attı.

CHP’nin kanalı Halk TV’de, “Yazıklar olsun Meral Akşener” sloganları atıldı.

Gençliğinde bir ayağı Kandil’de olan ve terör örgütü elebaşlarıyla röportajlar yapan Şirin Payzın, “CHP’yi bölerek, Genel Başkan ile Belediye Başkanlarını karşı karşıya getirerek masayı devirdi.. Bravo …” paylaşımı yaptı.

İki gün önce, İstanbul Kadıköy”deki Yoğurtçu Parkı”nda sözde “Onur Ayı” safsatası kapsamında LGBTİ+ sapkınlara yönelik destek eylemi yaptığı için gözaltına alınan İrfan Değirmenci, “Tarih olacaksınız. Haydi uğurlar ola” diyerek, Akşener’in arkasından sepet havası çaldı.

Oğlu Rafael(!)i “tam bir feminist gibi” yetiştirmekle övünen Pelin Batu, “Bu toprakların kaderinde Truva atları var maalesef!” şeklinde ağır ithamda bulundu.

PKK elebaşı Öcalan’a “filozof” diyen terör örgütü propagandasından tutuklanan Merdan Yanardağ , “İyi Parti’nin halka ihanet ettiğini” ve “CHP”nin içine kama soktuğunu” söyledi.

Şu sıralar kendisi tarih olan “Medya Mahallesi”nin ablası Ayşenur Arslan da “Meral Akşener tarih oldu!!” dedi.

Ömrü boyunca yemediği küfrü bir gecede yiyen, edilen hakaretler sonrası “kumar masası” diyerek devirdiği “6’lı masa”ya tıpış tıpış geri dönmek ve ölesiye karşı çıktığı Kemal Bey’in adaylığına onay vermek zorunda kalan zavallı Meral Hanım,

“Masadan kalktığım zaman ne anam kaldı, ne babam kaldı, ne sülalem kaldı, ne şahsım kaldı” diyerek, CHP’lilerin hakaretlerine isyan etti.

Yeri geldiğinde 28 Şubat’ın kudretli paşalarına bile meydan okuyan ve faili meçhullerin kol gezdiği karanlık bir dönemde İçişleri Bakanlığı görevini yürütme cesareti gösteren “dişi kurt” Meral Akşener’i, deyim yerindeyse “süt dökmüş kediye” çeviren CHP’nin “trol çetesi” şimdi de…

Genel Başkanı seçildiğinde sevinçten masaya çıkıp tepindikleri…

“Pirom” diyerek baş tacı ettikleri ve arkasından “Hem temiz hem dürüst bir insanoğlu” şarkısı söyledikleri Kemal Kılıçdaroğlu’nu, sırf “Partiyi kayyuma teslim etmeyeceğim” dediği için anasından doğduğuna pişman ediyor.

CHP”nin 38. Olağan Kurultayı”nda “baba-oğul gibiyiz” dediği Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel ikilisi tarafından sırtından hançerlenen ve delege pazarlıkları ile pavyon köşelerinde dağıtılan kirli dolarlarla koltuğundan edilen Kılıçdaroğlu, hakkı olanı istediği için organize edilmiş trol hesaplar üzerinden sistematik bir linç kampanyasına tabi tutuluyor.

“Elektrik direğine asmak”, “silahla vurmak”, “yakmak” ve “taşlatmak” gibi tehditlere maruz kalan Kılıçdaroğlu, bizzat CHP’liler tarafından “Yüzüne tükürülecek adam” ilan edildi.

Ailesine ve çocuklarına edilen küfürleri, mezhep temelli nefret söylemlerini saymıyorum bile…

Dolayısıyla…

Bugün saat 10:00’da, Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi”nde görülecek CHP”nin 38. Olağan Kurultayı”na ilişkin iptal davasının ikinci duruşmasında “mutlak butlan” dâhil hangi kararın çıkacağının pek bir önemi yok.

Çünkü CHP’lilerin “liderlik” değil, “ilkesizlik” sorunu var…

Bu zihniyet, işine gelmeyen her meselede, mantıklı bir çözüm aramak yerine sövüp-saymayı alışkanlık haline getirmiş bir oluşumdur.

Merhum Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri boşuna, “Allah, CHP’lileri de CHP muhalefetinden korusun” dememiştir!

Zekeriya Say / Haber7

Source: Zekeriya Say


Şaibeli Kurultay davası veya CHP nereye?

Siyasi partiler demokrasinin hayat taşıyan damarlarıdır. O nedenle bir partinin iç işleyişine dair ortaya çıkan şaibe iddiaları, o partiyi olduğu kadar demokrasinin sağlığını da etkiler.

Türkiye’nin köklü siyasi partilerinden biri olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin devamı olduğunu iddia eden CHP’nin, 38. Olağan Kurultayı’na ilişkin iddiaların yargıya taşınması, siyasetin sıcak gündemlerinden biri olmaya devam ediyor.

İddiaların bizzat parti mensupları tarafından ortaya konması, davaların partililer tarafından açılması, tartışmalara önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da dahil edilmesi, beklentileri meselenin ciddiyetini artıran bir unsur.

İddiaların odağında, kurultayın görevden uzaklaştırılan ve tutuklanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ekibi tarafından, Özgür Özel lehine sonuçlanması için “çıkar ilişkileri üzerinden şekillendirildiği” iddiası var. Ama tartışmalar ilginç bir yolda ilerliyor, ilerletiliyor…

Bu mesele yolsuzluk ve yozlaşma özlü parti içi kavga değilmiş de sanki iktidar ve muhalefet ilişkisi içinde ülke için sorumluluk üstlenecekleri ulvi bir görevin engellenmesi için yapılan bir hükümet komplosu imiş gibi sunulması ise bir başka garabet…

Bir siyasi partinin kendi iç seçim sürecinin meşruiyeti, delegelerin iradelerinin serbestçe tecelli etmesine dayanır.

Oysa delege listelerinin hazırlanmasından salon düzenine, seçime katılacak delegelere yönelik baskılardan çıkar vaadine kadar pek çok başlıkta usulsüzlük iddiaları ile davalar açılmış durumda.

Elbette tüm bu iddiaların gerçekliğini ortaya koyacak olan mekanizma yargıdır. Ancak Türkiye’nin ana muhalefet partisinin kongresinin böylesi iddialarla anılması dahi, kurumsal itibarını ve siyasal meşruiyetini zedeler. Ancak tartışmanın çekildiği boyut tabanını ve seçmenini daha da rencide eder…

Bu noktada önemli bir boyut, meselenin değil, bizzat CHP içinden yükselen bir adalet ve hesap verebilirlik talebi olmasıdır. Bu durum, siyasi hesaplaşmaların ötesinde bir iç hesaplaşma ve arayışın göstergesi olarak okunabilir.

Bu süreçte dikkat çeken gelişmelerden biri, partinin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik sosyal medyada ve bazı parti içi çevrelerde yürütülen sistematik linç girişimleridir. 13 yıl boyunca genel başkanlık yapmış, bu gün tartışan tüm tarafları siyasete dahil etmiş bir siyasetçiye karşı bu denli ağır ifadelerle, hakarete varan dille yürütülen linç girişimi, sadece parti içi saygı zeminini değil, Türkiye’nin siyasal kültürünü de zehirlemektedir.

Hiçbir siyasi tartışma, insan onurunu ayaklar altına almayı meşrulaştıramaz. Demokratik toplumlarda eski ve yeni liderler eleştirilebilir, hesap sorulabilir, sorgulanabilir; fakat hakaret ve linç kültürünün siyaseti esir almasına göz yummak, daha büyük yaralar açacaktır. Bu süreçte sessiz kalınmaması, hem insani hem siyasi bir zorunluluktur.
Bu sürecin bundan sonrası için üç temel sonuç doğurması muhtemeldir:

Yargı sürecinin derinleşmesi, iddiaların sonuç doğuracak ciddiyet kazanması halinde partinin mevcut yönetiminin meşruiyeti kaybolacaktır. Mevcut yönetim ise önceki yönetimi tanımayacağını ilan etmektedir. CHP’nin uzun süredir kendi içinde taşıdığı ideolojik ve jenerasyonel fay hatları daha görünür hale gelebilir.

CHP’nin bu tür iddialarla meşgul olması, geniş muhalefet bloğunun güvenilirlik sorunu yaşamasına yol açabilir. Ekonomi, dış politika ve toplumsal sorunlar, beklentiler, ihtiyaçlar, talepler karşısında muhalefetin alternatif üretmesi beklenirken, iç tartışmalarla anılan, yolsuzluk ve yozlaşmadan kurtulamayan, hukuk devletine saygı duymayan bir muhalefet nasıl iktidar alternatifi olabilir ki?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik kaynak kullanımı iddiaları, yerel yönetim etiği açısından da ağır sonuçlar doğurabilir. Bu iddialar yargıda doğrulanırsa, itirafçılar, etkin pişmanlar, bilgiler, belgeler, tanıklar, resmi raporlar iddiaların gerçeklerle örtüştüğünü gösteriyor, önümüzdeki yerel seçimlerde CHP’nin elindeki belediyelerdeki yönetim biçimi ve kaynak kullanımı daha fazla sorgulanacaktır.

Bu süreç, Türkiye’de siyasetin nasıl yapılması gerektiğine dair kritik bir testtir. Yargının bu iddiaları en kısa sürede, en şeffaf şekilde aydınlatması, siyasi tartışmanın spekülasyonlardan temizlenmesi açısından hayati önemdedir. Siyaset kurumlarının, toplumun gözündeki meşruiyetini ancak şeffaflık ve hesap verebilirlikle koruyabileceği unutulmamalıdır.

Keza, CHP’nin bu yaşadıklarını iktidara yöneltmek yerine gerçekçi bir değerlendirme ile kendi iç iktidar hırslarının getirdiği bir çürüme olduğunu fark etmesi, bu yoldan bir an önce dönmesi, içerisinde dürüstlük ve samimiyete dayalı birliktelik tesis etmesi şarttır.
Belki yıllardan beri iktidar özlemi çeken kitlesinde gerçekleri perdeleyen bir retorik ile dağılma olmaması için belli bir başarıya ulaşır ama ülkenin geniş seçmen tabanında olup bitenleri kendi anlatısı ile ikna edemez.

Tersine kafalarını iç kavgalarından, saplandıkları yolsuzluk ve yozlaşma batağından millete doğru çevirdiklerinde söylediklerin inandırıcılığını da, yaptıklarının nasıl karşılandığını da görebileceklerdir…

Bu yaşananlar, muhalefetin iktidarı eleştirme hakkını ortadan kaldırmaz; ancak kendi içindeki demokrasi ve şeffaflık sorunlarını çözmeden, ülkenin daha büyük meselelerinde güven tesis edemeyeceğini gösterir. Ayrıca bu süreçte linç kültürünün değil, eleştiri kültürünün güçlendirilmesi gerekmektedir.

Türkiye’nin demokratik geleceği, sandık sonuçlarına olduğu gibi, sandığa giden yolun nasıl yüründüğüne de bağlıdır. O yüzden mesele, bir partinin iç sorunu olarak değil Türkiye’nin demokratik olgunluğu için bir sınav olarak da ele alınmalıdır.

Prof. Dr. Zakir AVŞAR / Haber7

Source: Zakir Av


Ümit Özdağ”dan “orman yangınları” tepkisi: Artık bir milli güvenlik meselesi haline geldi

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, orman yangınlarına ilişkin olarak bir mesaj paylaştı. Özdağ, Yangınların yeni bir saldırı türü olduğunu düşünmek için birçok neden var. Muhtemelen devletin elinde bilgi de vardır. Orman yangınları artık bir milli güvenlik meselesi haline gelmiş durumda. Ve iktidar her yaz yangınlara hazırlıksız yakalanıyor. Yeterli insan, uçak ve istihbarat yok. Bu sene ne yazık ki kaybedildi. Gelecek yaza çok kapsamlı bir hazırlık yapmalıyız ifadesini kullandı. YETERLİ İNSAN, UÇAK VE İSTİHBARAT YOK Özdağ, ülkenin birçok yerinde devam eden orman yangınlarına ilişkin sosyal medya hesabından şu açıklamayı yaptı: Günaydın Türkiye, ülkemizin değişik yerlerinde büyük orman yangınları eşzamanlı olarak gerçekleşiyor. Bu yangınların yeni bir saldırı türü olduğunu düşünmek için birçok neden var. Muhtemelen devletin elinde bilgi de vardır. Orman yangınları artık bir milli güvenlik meselesi haline gelmiş durumda. Ve iktidar her yaz yangınlara hazırlıksız yakalanıyor. Yeterli insan, uçak ve istihbarat yok. Bu sene ne yazık ki kaybedildi. Gelecek yaza çok kapsamlı bir hazırlık yapmalıyız.

Source: Anka


Güney Afrika Cumhuriyeti”nin Gençlik Günü ve Ayı Ankara”da anıldı

Güney Afrika Cumhuriyeti”nin Ankara Büyükelçiliğince, “Küresel İlerleme İçin Gençlik: Dayanışma İçin Birleşmek, Eşitliği Savunmak, Sürdürülebilirliği Teşvik Etmek” teması ile düzenlenen etkinliğe, Güney Afrika vatandaşları, Türkiye”deki yabancı misyon temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı.

Güney Afrika Cumhuriyeti”nin Ankara Büyükelçisi Dipuo Letsatsi-Duba, burada yaptığı konuşmada, apartheid rejiminin Güney Afrikalı çocukları ve gençleri öldürdüğünü, işkence ettiğini, anavatanlarından sürdüğünü belirterek, Güney Afrika özgürleştiğinde bunlardan bazılarının evlerine döndüğünü ancak bazılarının asla dönemediğini dile getirdi.

Büyükelçi, “Bugün G20″deki tek Afrika ülkesi olan Güney Afrika, eşitsiz bir dünyada Afrika kıtasının ve gelişmekte olan ülkelerin çıkarlarını ilerletmek için özverili şekilde çalışmaya devam ediyor.” dedi.

Letsatsi-Duba, öte yandan ülkesinin, Afrika Birliği”nin G20 üyeliği için lobi faaliyetleri yürüttüğünü ve G20 Dönem Başkanlığı yaptığını hatırlattı.

“Gençlere mesajım, mücadele henüz bitmedi”

Büyükelçi Letsatsi-Duba, AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, etkinliğin ülke tarihi ve takviminde önemli bir yere sahip olduğunu belirterek, 16 Haziran 1976″da gençlerin apartheid karşıtı protesto için sokaklara çıktığını ifade etti.

O zamandan beri çok sayıda gencin bu mücadeleye katıldığını anlatan Letsatsi-Duba, gençlerin halkın kurtuluşu için büyük fedakarlıklar yaptığını söyledi.

Letsatsi-Duba, bu akşamın öneminin, gençlerle 16 Haziran 1976″da neler olduğu hakkında konuşmak ve ayrıca gençlerin mücadelelerini ilerletmek için neler yapabileceklerini duymak olduğunu anlattı.

Büyükelçi, “Gençlere mesajım, özellikle de ülkelerimizden olanlara, mücadelenin henüz bitmediğidir. 1976″da olanlar, sadece ülkemizde değil, tüm dünyada adaletsizlikler için mücadelenin sadece başlangıcıydı.” diye konuştu.

Bugün dünyada çok fazla savaş ve adaletsizlik olduğunu vurgulayan Letsatsi-Duba, “Pratik bir örnek Gazze sorunu. Gençler nerede? Evet, elbette, onları üniversitelerde, protestolarda görüyoruz ancak, sadece Güney Afrika”da değil, tüm dünyada, nerede olursa olsun adaletsizlikleri kökünden yok etmek için bir eylem programına ihtiyaçları var. Bu yüzden mesaj, gençlerin her zaman aktif olması gerektiğidir.” değerlendirmesini yaptı.

Letsatsi-Duba, G20″nin sadece ekonomi ve kalkınma ile ilgili konularla ilgili değil toplumun tüm kesimlerini bir araya getirdiğini kaydetti.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Dünya Emekliler Günü”nde tepkiler yükseldi: “Hakaret değildir de nedir?”

30 Haziran Dünya Emekliler Günü’nde Türkiye’de emeklilerin gündeminde geçim sıkıntısı ve hak mücadelesi vardı. Düşük maaşlar, sınırlı sosyal haklar ve yaşam standartlarındaki gerileme nedeniyle seslerini duyurmaya çalışan emekliler, bir kez daha meydanlardaydı. “EMEKLİLİK HAK ARAMAKLA GEÇEN BİR HAYAT HALİNE GELDİ” Hakkında kapatma kararı bulunan DİSK/Emekli-Sen”in Genel Başkanı Cengiz Yavuz , Türkiye’de emeklilik sürecini “ Yıllarca kendine ve ülkeye kattıklarını paylaşacağın mutlu günler demek değil; günlerini gasp edilen haklarını geri istemekle geçirmek demek. Yaşlılarının her gün sokakta hak istemek zorunda kaldığı tek ülkeyiz ” sözleriyle özetledi. Yavuz, emekli yoksulluğunun kader olmadığını belirterek bunun bilinçli siyasi tercihler sonucu ortaya çıktığını vurguladı. “ŞEZLONGDA İNDİRİM HEDİYE DEĞİL HAKARET” Emekli ve Emekçiler Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Gönül Boran da iktidarın emeklilere dönük uygulamalarını eleştirdi. Boran, emeklilere yönelik sosyal desteklerin yetersizliğine dikkat çekerek, “ Şezlonglarda, semsiyelerde, tiyatro biletlerinde indirim; KYK ranzalarında tatil hediye etmek yılların emekçisine hakaret değildir de başka nedir? ” ifadelerini kullandı. HAK-İŞ”TEN ZAM VE SOSYAL GÜVENLİK SİSTEMİ ELEŞTİRİSİ Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Aslan da Emekliler Günü kapsamında yaptığı açıklamada mevcut sosyal güvenlik sisteminin hak kayıplarına yol açtığını dile getirdi. Temmuz ayında yapılacak maaş zammına ilişkin değerlendirmesinde ise, “ Alım gücünü koruyacak ve yaşam standartlarını destekleyecek bir düzeyde olmalı ” dedi.

Source: Cumhuriyet/ekonomi Servisi


Prof. Dr. Adem Sözüer”den CHP”nin kurultay davasına ilişkin 10 maddelik açıklama

CHP’de 4–5 Kasım 2023’te gerçekleştirilen 38. Olağan Kurultay sonrası başlayan tartışmalar, muhalif delegelerin olağanüstü kurultay talebiyle açtığı dava ile yeni bir aşamaya taşındı. Davanın, bugün Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen duruşması, sürecin hukukî ve siyasal kaderini belirleyecek. Prof. Dr. Adem Sözüer sosyal medyadan yaptığı 10 maddelik açıklamada kurultay davasına sebep olarak gösterilen olaylara ilişkin olarak, Delegeye menfaat temin edilmesi doğru varsayılsa bile bu bir hile olmadığı gibi TCK”daki rüşvet suçunu oluşturmaz. Menfaat ve baskı vs. iddiaları doğru olsa dahi partiye kayyım atanamaz ifadelerini kullandı. Adem Sözüer”in sosyal medya paylaşımı şu şekilde: Ana muhalefet partisine yönelik “eylemli kapatma” girişimi hakkında on gerekçe: 1) CHP Kurultayı ile ilgili ceza+hukuk davaları pozitif hukuk bağlamında değerlendirilemez. 2) AYM/AİHM kararlarının uygulanmadığı, muhalif siyasetçi ve gazetecilerin tutuklandığı, belediyelere kayyum atandığı ortamlar, hukuktan arındırılmıştır, hukuk normları askıdadır. 3) Bu ortamlardaki ülkelerde Anayasa ve kanunlar yürürlükteymiş gibi görünür ama; kuvvetler ayrılığının etkin olmamasından yararlanıp yetkiler sistemli olarak amaç dışı kullanılarak “görünüşte davalar” (Schauprozess) açılır. Bu yolla tarihte de pek çok örneği görülen siyasal tasfiyeler yapılır. 4) Hukuktan arındırılmış ortamlarda muhalefetteki siyasal partiler, kamusal yetkiler kötüye kullanılıp organize işlerle iç çatışma, tartışma ve belirsizliklere sürüklenmek istenir. Böylece etkin muhalefet yapan partiler Türk tipi bir majestelerinin muhalefet partisine dönüştürülür. 5) Bu; bir partinin Anayasa Mahkemesi kararı olmadan, yani hukuki değil eylemli kapatılmasıdır. Örneğin HDP kâğıt üzerinde açık bir parti gibi görünmekte ama malum organize işlerle etkinliği fiilen sonlandırılmış ve parti eylemli olarak kapatılmıştır. DEM”in kurulma sebebi de budur. 6) Eylemli kapatma darbe dönemlerinde yapılan parti kapatma ve kayyum atamalarından bile daha olumsuzdur. Çünkü darbe zaten hukuki değil fiili bir rejimdir. 7) Siyasi partilerin kurultaylarındaki seçimler seçim kurulları ve hâkim yönetim ve denetiminde gerçekleşir. İlçe ve il seçim kurulları ile Yüksek Seçim Kurulu’na yapılan itirazlar üzerine verilen kesindir. İtiraza gidilmediği için kurullar önüne gitmeyen sonuçlar da kesindir. Bir asliye hukuk mahkemesi kesin nitelikteki bu karar veya sonuçları yok sayıp parti yönetimini değiştiremez. 8) Delegeye menfaat temin edilmesi doğru varsayılsa bile bu bir hile olmadığı gibi TCK”daki rüşvet suçunu oluşturmaz. Menfaat ve baskı v.s iddiaları doğru olsa dahi partiye kayyım atanamaz. 30 Haziranda kurultay seçimini yok sayma, kayyım atama gibi kararlar verilemez. 10) Konuyla ilgili zorlamalı da olsa bir ceza davası açıldığı için, onun sonucunun beklenmesine yönelik bekletici mesele kararı verilmesi muhtemeldir. Hukuki başka pek çok argüman var. Ancak hukuktan arındırılmış ortamlarda bunlar etkili olmaz.30 Haziranda;hukuktan arındırmanın ne ölçüye varabileceğini göreceğiz. 10) Partilerin hukuk dışı yöntemlerle etkisizleştirilmesi esasen suçtur. Bu suçların mağduru sadece o partinin üyeleri değil tüm toplumdur. Fail ise hukuktan arındırılmış ortamı oluşturanlardır. Eylemli kapatma girişimi fiili bir zor kullanma olduğu için, çözümü “hukuki” eylemliliktir.

Source: Haber Merkezi