Sedat Peker’in önerisi
Cumartesi günkü SÖZCÜ’de gazetemizin Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk’ün Sedat Peker’le uzaktan yaptığı bir röportaj yayınlandı. Sözleşmeli er Mustafa Uslu, kısa bir süre önce, Kuzey Irak’ta bölücü terör örgütü tarafından şehit edilmişti. Şehidimizin Çorum’un Çukuröz köyündeki bakımsız aile evinin resimleri medyada yayınlanınca herkes duygulandı. Bir vefa borcu olarak onarılması gündeme geldi. Çorum Valisi Ali Çalgan’ın verdiği bilgiye göre Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Emlak Konut’a yeni bir ev inşa edilmesi talimatı verdi. Evin yapımına bu hafta başlanacaktı. Saygı Öztürk’ün öğrendiğine göre halen yurt dışında yaşayan Sedat Peker, mevcut evin fotoğrafını görünce, derhal harekete geçmiş ve aileye yeni bir ev almasına yetecek parayı yollamıştı bile. Aslında Sedat Peker bunun duyulmasını istememiş olmasına rağmen haber sosyal medyada yer almıştı. Daha önce bir gazinin ameliyatına destek olana Sedat Peker “Şehit ailelerine değil bir, on tane ev alsak bile onlara olan borcumuzu ödeyemeyiz” diyordu. Ayrıca kendisinin, şehit ve gazilere hediye edilecek evlerin devlete yük olmadan inşa edilmesini sağlayacak bir de finansman modeli önerisi vardı.
BİR KALEM OYNATARAK
Peker, finansman modelini şöyle anlatıyordu: “Şu anda hem dünyada hem de ülkemizde bir ekonomik durgunluk var. Ancak şehit ailelerine ve kahraman gazilerimize, devlete ek bir bütçe yükü oluşturmadan ikişer üçer tane ev hediye edilebilir. Tüm belediye bölgelerinde (hem iktidar hem de muhalefet belediyelerinde) birçok proje yapılıyor. Hepimiz biliyoruz ki; imar durumlarında bir kalem oynatarak 500 daireli olacak proje 800 daireye çıkabiliyor. Bunun birçok örneği var. İmar artımına gidilen her projede artan miktarın %10’u şehit ailelerine ayrılır diye bir kanun çıkarılsa, tüm şehit ve gazi ailelerine en az ikişer üçer daire hediye etmek mümkün olur. Böylece kanayan yaramıza devlete ek yük yaratmadan çare üretmiş oluruz diye düşünüyorum.”
TEHLİKELİ CAZİBE
Peker’in önerisi sadece sakıncalı değil aynı zamanda tehlikelidir. Tehlikelidir, çünkü halk nezdinde kabul görecek kadar caziptir. Halkın ezici çoğunluğu buna “Harika! Hem bütçeye yük binmeyecek hem de çok hayırlı işler yapılacak” diye bakabilir. Öneri, imar planına aykırı “inşaat alanı büyütmenin topluma bir maliyeti yoktur” kabulüne dayanmaktadır. Bu yanlıştır. Eğer doğruysa, imar planı yanlış demektir. Yapılması gereken “kalem oynatmak” değil, imar planını değiştirmektir. Kentsel imar planını bütünsel olarak ele almadan mevzii ve kişiye özel değişiklik yapmak yolsuzluktur. Yani nitelikli dolandırıcılıktır. Peker Modeli iyi niyet kuralına göre ele alınırsa bunun, inşaat sektöründe yeniden “değer artış vergisi” ihdas edilmesi ve bununla şehitlere, gazilere ev verilmesi önerisi olduğu anlaşılır. İmar izinlerini artırıp mekan rantı yaratmak ve bunu müteahhitle bölüşmek, siyasilerin uzun süredir kullandığı “gayri meşru” bir servet yaratma yöntemidir. Peker, özetle “kalem oynatılarak çok paralar kazanıldı; bunu biraz da şehit ve gaziler için yapalım” diyor. Unutulmasın, kamunun payı arttıkça, kalem oynatmanın limiti de artar. Çalan çalacağından tenzilat yapmaz.
SON SÖZ: Kalem oynarsa milli gelir değil, şahsi gelir artar.
Source: Ege Cansen
Mecliste doğalgaz faturasını yırttı
İktidarın her seçim döneminde doğalgaz keşfi haberleri açıklamasının vatandaşa faydası olmuyor. Faturalar tüm Türkiye’de isyana sebep oldu. Gaziantep’te ise isyan arşa çıktı.
Gaziantepliler aylardır yüksek faturalara tepki gösteriyordu.. Dün DEVA Partisi Gaziantep Milletvekili Ertuğrul Kaya, şehirdeki yüksek doğalgaz faturalarına dikkat çekti ve evine gelen doğalgaz faturasını kürsüde yırttı. Mağduriyetler giderilene kadar Gaziantep’teki vatandaşları fatura yırtma eylemine çağıran Kaya, “Gaziantep’te mağduriyetler giderilinceye kadar Gaziantepli vatandaşlarımızı da fatura yırtıp video çekerek Enerji Bakanlığı’na göndermeye davet ediyorum” dedi.
SÜREYİ AŞIYORLAR
Kaya, şehirde Palmet Enerji tarafından dağıtım hizmetlerinin devralınmasından sonra sorunlar yaşandığına dikkat çekti ve “2024 yılında Zorlu Enerji’den Palmet’e devredilen doğalgaz dağıtım işi, hemşerilerimizin hayatını zehir ediyor. Bu şirketin devir sürecindeki yetersizliği, vatandaşlarımız için de çile oldu. Bu durum vatandaşın cebini zorluyor, sabrını tüketiyor” ifadelerini kullandı ve şunları söyledi: “Hemşerilerim gelen faturalara bakıp bakıp kara kara düşünüyor, şirket de usulsüzce fatura kesiyor. Ortalama 35 günde bir okuma yapmayıp bu süreyi uzatıyor. Böylelikle faturalar devlet sübvansiyonundan çıkarılarak vatandaşın sırtına bindiriliyor. Şirketin kasasına da bu haksızlıktan, adaletsizlikten dolayı milyonlar giriyor. Fahiş faturalar sonucu cepler yanıyor.”
‘Şirketin arızası’ vatandaşa kesildi
Vatandaşların fatura isyanı büyüyünce Cumhuriyet Halk Partisi 28. Dönem Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen’in başvurusu üzerine GAZDAŞ önceki gün açıklama yayınladı. Şirket açıklamasında “Sistemimizdeki arıza nedeniyle zamanında faturalandırma yapamadık iki ayın bedelini birlikte kestik” ifadelerini kullandı. Öztürkmen, “Şirketinin eksikliğinin faturası vatandaşa kesilemez” ifadelerini kullandı.
Source: Veli Toprak
Öğrencileri korumak için öğretmen takibi
Milli Eğitim Bakanlığı, 81 kentteki il ve ilçe müdürlüklerine “İnsan Ticaretiyle Mücadele ve Mağdurların Korunmasına Yönelik Tedbirler” başlıklı talimat gönderdi. Talimata; İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’nın insan ve çocuk kaçakçılığına dair uyarıların yer aldığı 36 sayfalık kitapçık da eklendi.
DEVAMSIZLIK İNCELENECEK
Çocukların, insan kaçakçılarının kurbanı olduğuna dikkati çekilirken, öğretmenlerden Türk-yabancı ayrımı olmaksızın, öğrenci devamsızlıklarını takip etmeleri istendi.
“Öğretmenler, insan kaçakçılığı kurbanı çocuk mağduru nasıl anlayacak?” sorusunun yanıtı şöyle verildi:
– Çocuğun yaşına veya gelişimine uygun olmayan bir mekanda bulunması.
– Kendinden yaşça büyük insanlarla ilişki içinde olması.
– Sık sık kaybolup geri dönmesi.
– Dilendirilmesi ve şiddet görmesi.
BİNDİĞİ OTOMOBİLE DİKKAT
– Aynı uyruk veya etnik kökenden olan çocukların gruplar halinde hareket etmesi.
– İçerisinde bulunduğu örgüt üyeleriyle birlikte hedef ülkeye ziyaret etmesi.
– Organize suç örgütü üyeleriyle aynı ortamda bulunması. Ebeveynleri veya yakınlarıyla iletişiminin olmaması.
– Açıklanamayacak kadar çok pahalı eşyalarının olması. Tanımadığı insanların otomobiline binip-iniyor olması.
– Yetişkinleri olmadan seyahat etmesi.
– Çocuklara uygun olmayan işlerde çalıştırılması.
Kurbanların ortak özellikleri
İnsan kaçakçılığı kurbanlarının ortak özellikleri: n Fiziksel şiddet sonucu oluşmuş kapanmayan yaralar.
– Vücudun, el-kol- ayak, cinsel bölgelerinde morluk ve yaralar oluşması. n Korku, kaygı, depresif durumlar sergilemesi.
– Göz teması kurmuyor olması.
– Aile ve yakın çevresiyle ilişkisinin sınırlı veya hiç olmaması.
– Yetkililerden çekiniyor olması.
– Hikayesinde tutarsızlık olması.
– Durumunu başkalarına anlatmaktan korkması.
– Yerel dilde öğrendiği kelimelerin çoğunlukla cinsel içerikli olması.
Mağdurların yüzde 65’i kadın
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı tarafından okullara gönderilen 36 sayfalık kitapçıkta “Çağımızın modern köleliği olan insan ticareti suçu, bir kişinin ticari bir meta gibi alınıp satılmasını veya kişi üzerinden gelir elde edilmesidir. Cezası 8-12 yıl hapistir” denildi. Birleşmiş Milletler verilerine göre mağdurların yüzde 65’i kadın. Dünyada 40 milyon kişinin insan ticareti kurbanı. Organize suç örgütleri insan ticaretinden yılda 150 milyar dolar (55 trilyon TL) gelir elde ediyor.
Source: Sultan Uçar
‘Beynime çip taktın’ dedi, doktor bıçakladı… Komplo teorisi can alıyordu
Niğde Eğitim Araştırma Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Servisi’nde görevli Uzman Dr. Burak Yürük, 7-8 ay önce beyin ameliyatını yaptığı 62 yaşındaki hastası tarafından defalarca bıçaklandı. Adliyeye sevk edilen zanlının ifadesi ise pes dedirtti. Zanlı, beynine doktor tarafından çipli yapay zekâ yerleştirildiğini iddia etti. Doktorun durumu iyi, zanlı tutuklandı. Peki ama aşı karşıtlığı ile hızla yayılan çip gibi Amerikanvari komplo teorilerinin, Anadolu’nun bir şehrinde, doktor bıçaklamaya kadar vardığı nokta sizce de hayli düşündürücü değil mi?MESLEĞİMİZİ YAPMAK HER GEÇEN GÜN ZORLAŞIYORHastasının 4 yerinden bıçakladığı 34 yaşındaki Dr. Burak Yürük, uğradığı şiddeti yazılı bir açıklamayla anlattı: “Ameliyat sonrası, belirli aralıklarla kontrole geliyordu. Sonradan duyduğum kadarı ile madde kullanımı, evden kaçma öyküsü de olan bir hasta. Olay günü, odamda tek başıma hasta sonuçlarına bakıyordum. Bir anda geldi, ‘Bu işler boş işler, emanetimi geri ver’ dedi ve saldırdı. Beni takip ettiğini düşünüyorum. İfadesinde ise ‘Bana çip yerleştirdi, yapay zekâyla beni kontrol ediyor’ gibi şeyler demiş. Beyin tümörü ameliyatını çip takmayla bağdaştırmış ve bunu yapay zekâyla ilişkilendirmiş. Biz, şifa dağıtmak için buradayız. Doktor olarak tek amacım, hastalarımı iyileştirmek. Ancak bu tür olaylar yaşanınca, mesleğimizi icra etmek daha da zor hale geliyor. Sağlık çalışanları, gece gündüz demeden büyük bir özveriyle çalışıyor. Bize yönelik her türlü şiddet, sadece bireysel değil toplumsal bir sorundur. ‘Sağlıkta Şiddete Hayır!’ diyerek, bu sorunla mücadelede herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor.”BİLİM KARŞITLIĞI ÖNEMLİ BİR HALK SAĞLIĞI SORUNUDURTürk Tabipleri Birliği’nin (TTB) yeni başkanı Prof. Dr. Alpay Azap, sosyal medya ile yalan ve yanlış bilgilerin hızla yayıldığı konusunda benimle aynı fikirde: “Bu durum sadece halk sağlığına zarar vermekten öteye geçti. Canımıza kastedildiği bir noktaya evirildi” diyor. Peki ne yapmalı soruma ise yanıtı şu: “Sağlık otoriteleri dezenformasyonla aktif şekilde mücadele etmeli. Bakanlık, bilimsel verilere güvenilmesi gerektiği ve ortaya atılan komplo teorilerinin hiçbir gerçekliğinin olmadığını en güvenilir ağızlardan halka duyurmalı. Bu konuda yazılı- görsel kamu spotları, eğitim- bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı. Ama her şeyden önce bakanlık bilime kendi sahip çıkmalı. Çünkü bilim karşıtlığı da sigara gibi, obezite gibi önemli bir halk sağlığı sorunudur.”YASA TBMM’DE BEKLİYORSağlık Bakanlığı’nın son olarak 2021’de açıkladığı, “Beyaz Kod” bildirim sayısı 29 bin 826’ydı. Şiddetin önlenmesine yönelik düzenleme ise 5 yıl önce, nisan ayında TBMM’den geçerek yasalaştı, cezalar arttırıldı. Ancak sağlıkta şiddet artarak devam etmekte. Neden? Diyor ki: “Evet, bazı düzenlemeler yapıldı, ağır yaptırımlar da getirildi. Ancak uygulamada ciddi sorunlar var. TTB’nin şu an Meclis’te bekleyen kapsamlı bir yasa teklifi var, öncelikle onun çıkmasını istiyoruz. ‘Cezasızlık’ algısı kırılmalı. Ancak bu sorunun sadece yasa ile çözüleceğine de inanmıyoruz. Otorite, hekimlere ve sağlık çalışanlarına sahip çıkmalı, toplum için ne kadar değerli olduklarını anlatmalı. Ayrıca ‘5 dakikaya bir randevu’ verilmesi de hasta ile doktorları karşı karşıya getirmekte.”5 DAKİKADA MUAYENE OLMAZ“5 dakikada hastanın derdini dinlemeniz, tetkik yapıp, teşhis koymanız bekleniyor. Kısa muayene süreleri sebebiyle, hasta- doktor arasında iletişim eksik kalıyor. Hasta, ‘Doktor, benimle ilgilenmedi’ diye düşünüyor, doktora öfkeleniyor. Oysa bugün bir berberde 5 dakikada tıraş olamaz, aracınızı 5 dakikada muayene bile ettiremezsiniz.”ÖNEMLİ KADROLARDA DOKTOR YOKTıp fakültelerinde okuyan birçok genç meslektaşının genel cerrahi, pediatri, iç hastalıkları gibi önemli branşları hastalarla direkt yüz yüze kalıp, şiddete uğramak endişesi ile tercih etmediği ve kadroların bu sebeple boş kaldığını belirterek, “Yerine biyo-kimya, plastik cerrahi, spor hekimliği, dermatoloji gibi branşlar tercih ediliyor. 35 sene önce, tıp fakültesine girdiğimde çok çalışacağımı biliyordum. Fakat bugün bunun yerini, ‘Acaba başıma bir iş gelir mi?’ endişesi aldı. Yanı sıra bugün birçok hekim de artık defansif tıp uygulamalarından yana. Hastaya yapılan her işlem risklidir. Bu risk bazen düşük bazen yüksektir. Eskiden risk yüksek olsa bile hastayı kurtarma ihtimali varsa hekimler o riski alırdı. Şimdi ise ‘hastaya bir şey olur, ailesi hastaneyi basar, beni öldürürse’ düşüncesi ve örnekleri yaygın olduğu için kimse pek risk almak istemiyor” vurgusu yapıyor.BİLİM KARŞITI SOSYAL MEDYA HESAPLARI DENETLENMELİGöğüs Hastalıkları ve Yoğun Bakım Uzmanı Prof. Dr. Cenk Kıraklı, özellikle X platformunda, komplo teorileri ile en çok mücadele eden isimlerin başında. Aradım. Yorumu şöyle: “Amerikan sağının COVID aşıları ile piyasaya sürdüğü çip, yapay zekâ gibi akıl almaz komplo teorileri, klavye başındaki bazı gruplar tarafından tüm dünyaya hızla yayıldı. ABD’den yayılan bu saçmalıklar, sosyal medya denetlenemediği için de Anadolu’nun en ücra köyleri, kıraathanelerine kadar uzandı maalesef. Doktora saldıran bu şahsın belki psikolojik problemleri var. Ancak biz bu saçmalıkları daha önce de duyduk, hâlâ da duymaktayız. Dolayısıyla dezenformasyon yapan hesapların bulunması, bunlara müdahale edilmesi, denetlenmesi gerek. Bilim karşıtlığının önüne geçilmeli.”
Source: Fulya Soybaş
Kadınlar Günü için müzik
Albümde, 1804-1944 yılları arasında Fransa ve Almanya’da yaşayan Romantik dönem kadın bestecilerinden Pauline Viardot, Cécile Chaminade, Louise Farrenc ve Clara Schumann’ın eserleri yer alıyor.Kadın bestecilerin eserlerini, isimlerinden övgüyle bahsedilen keman sanatçısı Nilay Sancar (Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nda baş keman yardımcısı, Borusan Quartet üyesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi-Doçent) ile genç piyanist Beril Eren (MSGÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi) yorumluyor. Nilay Sancar ve Beril Eren aynı zamanda bu projeyi hayata geçirdiler ve uzun zamandır Türkiye’nin farklı şehirlerinde çok sayıda konserler verdiler.Albümün kıymetli olan bir başka özelliği daha var. Albümde iki eseri seslendirilen besteci Cécile Chaminade, bundan 124 yıl önce İstanbul’a gelmiş. 1913’te Légion d’Honneur alan ilk kadın besteci olan Chaminade, 1901 yılının nisan ayında İstanbul’da, Sultan II. Abdülhamid ve ailesinin huzurunda, Yıldız Sarayı’nda bir konser vermiş. Konserde çaldığı eserler Sultan ve ailesi tarafından çok beğenilince kendisine bir nişan takdim edilmişti. Chaminade, İstanbul’daki ikinci konserini ise Beyoğlu’nda Union Française Salonu’nda gerçekleştirmişti.Kadınlar ve sanat üzerine iki yazıdan seçmeler:“Esin Perilerinin Yaratıcı Güce Ulaşma Serüveni ve de Kadın Bestecilerin Bitmeyen Çabası.”Aydın BükeMitolojideki tanımlamalara karşın, tarih boyunca kadınlar yaratıcı sanatçı olmak için büyük mücadele vermiş, yalnızca ilham veren esin perileri olarak kalmak istememişlerdir.Büke, bu yazısında başta filozoflar olarak erkeklerin kadın yaratıcılığını görmezden geldiğini belirtmektedir.Büke, şu tespiti yapıyor:“Bu kayıtta yapıtları yer alan 19. yüzyılda dünyaya gelen dört kadın bestecinin yaşam öyküsü birbiriyle pek çok yönden benzerlikler gösteriyor.İstanbul’da da çalan Cécile Chaminade (1857 – 1944) için George Bizet, ‘ Küçük Mozart‘ diye söz etmiştir.”Fatmagül Berktay’ın yazısının başlığı:“Kadınlar için yaratmak bir meydan okumadır.”Berktay, yazısında kadınların müzik dünyasındaki çabalarının tarihini işliyor.Babalarının müzik konusundaki yeteneklerini nasıl karşıladıklarını yazıya getiriyor.Berktay yazısını şöyle noktalıyor:“Ne var ki kadınlar yarattıkça, yazdıkça güçlerinin ve özgürleşme arzularının bilincine daha çok vardılar. Sanat aracılığıyla kendini ifade etmek, dayatılan sessizliğe son verip kendi adını kendi koyabilmek, kadınlık durumunu insanlık durumuyla ilişkilendirmek anlamına geliyordu. Dolayısıyla kadın kurtuluş hareketleri, kadınların özel insanlıklarına sahip çıkma uğrundaki kollektif bir çaba olarak değerlendirilebilinir. 19. yüzyılda başlayan ve giderek güçlenen bu kollektif hak mücadelesi 20. yüzyılda önemli yasal/siyasal kazanımlara yol açtı. Ama günümüz koşullarının da ortaya koyduğu gibi, kadınların özgürleşme mücadelesi hiç bitmeyen ve sürekli olarak yeniden kazanılması gereken bir süreç. İnsanlığın özgürleşme yolunun çok uzun ve engebeli olduğu açık ama bütün zorluklara rağmen yaratmaya cesaret ederek kadınlara çok şey borçluyuz.”Lila Müzik, kadın besteciler çalışması dolayısıyla bu iki yazıyı yayınladıkları için teşekkür ederim.
Source: Doğan Hizlan
İstihdama 296 milyar TL destek
Türkiye İstatistik Kurumu’na göre 2024 yıl sonu itibarıyla Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus 66,1 milyon iken işgücüne katılan kişi sayısı 35,2 milyon, istihdam edilen kişi sayısı ise 32,2 milyon. SORULARINIZ İÇİN: akivanc@haberturk.com Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) verilerine göre ise işçi, memur ve esnaf olarak çalışmasından dolayı zorunlu sigortalı olan kişi sayısı 2024 yıl sonu itibarıyla 25,6 milyon kişi. Yaklaşık 10 milyon kişi sigortasız çalışıyor. Bunların yaklaşık 4,7 milyonu tarım sektöründe çalıştığı için sigorta kapsamına girmesi olanaksız. Devlet bir yandan kayıt dışı çalışanları kayda almak, diğer yandan da kadınlar, gençler ve engelliler gibi dezavantajlı grupların istihdamının artırılması, bölgesel, büyük ölçekli yatırımlar ile stratejik yatırımların özendirilmesi amacıyla çeşitli kanunlara dayanarak sigorta primi teşvik, destek ve indirimleri uyguluyor. 2024 yılında 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamında 7, 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu ile 3, 4857 Sayılı İş Kanunu ve diğer bazı kanunlar kapsamında da 6 olmak üzere toplam 16 farklı sigorta prim teşviki, destek ve indirimi sağlandı. SGK aracılığıyla istihdama yönelik gerçekleştirilen söz konusu teşvik ve desteklerin toplam tutarı 2023 yılında 205 milyar 891 milyon lira olurken, 2024 yılında yüzde 44 oranında artarak 296 milyar 243 milyon liraya ulaştı. PRİMİNİ DÜZENLİ ÖDEYEN İŞLETMELERE 183,1 MİLYAR LİRA Sağlanan desteklerden en büyük payı, SGK’ya prim ödemelerini düzenli yapan işletmelerin malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri işveren hissesinde yapılan 5 puanlık indirimler aldı. Bu kapsamda 2024 yılında 183,1 milyar lira destek sağlandı. 2023 yılındaki 121 milyar liralık desteğe göre yüzde 51 artış oldu. Kayıtlı istihdamın artırılmasında önemli katkısı olan ve 1 Ekim 2008 tarihinden bu yana devam eden 5 puanlık prim indiriminde bu yıl değişikliğe gidildi. Prim indirimi imalat sektöründe 5 puan olarak korunurken, imalat dışı sektörlerde 4 puana düşürüldü. 2025 yılında imalat sektörü dışındaki işletmelere bu kalemde daha az prim indirimi uygulanacak. BAĞ-KUR (4/b) primlerini düzenli ödeyenlere 5 puanlık prim indirimi kapsamında ise 2024 yılında 4,6 milyar liralık destek sağlandı. BAĞ-KUR’luların prim indirim oranında değişiklik yapılmadı. ASGARİ ÜCRET DESTEĞİ HIZ KESTİ Asgari ücrete yapılan artışların istihdamda daralmaya yol açmaması için 2016 yılından beri işletmelere asgari ücret desteği sağlanıyor. İşçi başına 2023 yılında 500 lira olan aylık destek 2024 yılında 700 liraya çıkartıldı. Ancak, 2023 yılında 34,1 milyar lira olan asgari ücret desteği 2024 yılında yüzde 23 oranında artışla 41,9 milyar lirada kaldı. Asgari ücret desteği 2025 yılında ise işçi başına aylık bin lira olarak uygulanacak. GENÇ VE KADIN İSTİHDAMINA 18,2 MİLYAR TL DESTEK Özel sektör işverenleri tarafından 18-29 yaş arası gençler ile 18 yaşından büyük kadın ve mesleki belge sahibi olanları istihdam eden işletmelere 6 aydan başlayarak 54 aya kadar varan sürelerle prim teşviki uygulanıyor. İşveren priminin tamamı İşsizlik Fonu’ndan karşılanıyor. 2023 yılında 14,7 milyar lira olan destek tutarı 2024 yılında yüzde 24 oranında artarak 18,2 milyar lirada kaldı. Söz konusu teşvik uygulamasına bu yıl da devam ediliyor. Teşvik belgesi ile gerçekleştirilen yatırımlarda istihdam edilen işçiler için ilave prim indirimi uygulanıyor. 2023 yılında bu kapsamda 10,9 milyar liralık teşvik sağlanırken, 2024 yılında sağlanan teşvik tutarı yüzde 50 artışla 16,4 milyar lira oldu. ÇALIŞAN EYT’LİLER İÇİN VERİLEN DESTEK KALDIRILDI 2023 yılında yürürlüğe giren emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) düzenlemesi ile emekli olan işçilerin aynı işyerinde çalışmaya devam etmesi halinde sosyal güvenlik destek priminde (SGDP) 5 puan indirim yapıldı. Bu kapsamda 2023 yılında 6,3 milyar lira, 2024’ün sekiz aylık döneminde ise 9,1 milyar lira prim indirimi sağlandı. Emekli EYT’li işçi çalıştıran işverenler için sağlanan prim indirimi uygulaması eylül ayında sona erdi. Yaşı 18-29 arasında olan gençlerin kendi işini kurmak için ilk defa vergi mükellefi olması halinde bir yıl süreyle BAĞ-KUR primleri Hazine ve Maliye Bakanlığınca karşılanıyor. Bu teşvik kapsamında 2023 yılında 5,2 milyar lira, 2024 yılında ise 7,3 milyar lira destek verildi. Araştırma, geliştirme ve tasarım faaliyetlerinde istihdam edilenler için de 2023 yılında 5,6 milyar lira, 2024 yılında da 9,5 milyar lira prim desteği uygulandı.
Source: Habertürk
Tüm çalışanları ilgilendiren 7 kritik madde! Resmi Gazete”de yayımlandı
İş Yerlerinde Psikolojik Tacizin (Mobbing) Önlenmesi ile İlgili 2025/3 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi Resmi Gazete”de! “Mobbing” olarak adlandırılan, iş yerlerinde psikolojik tacizin önlenmesine yönelik Cumhurbaşkanlığı Genelgesi, Resmi Gazete”de yayımlandı. GENELGEDE 7 MADDE Çalışanların psikolojik tacizden korunması ve psikolojik tacizle mücadele edilmesi amacıyla hazırlanan genelgede 7 madde yer alıyor. Genelgede, iş yerlerinde kasıtlı ve sistematik olarak yapılan psikolojik tacizin önlenmesinin elzem olduğuna vurgu yapıldı. İŞVEREN VE YÖNETİCİLERE ÖNEMLİ SORUMLULUKLAR DÜŞÜYOR Psikolojik tacize maruz kalan tüm çalışanların, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu, ALO 170 gibi çeşitli platformlara başvurularını iletebileceği hatırlatıldı. Genelgede, iş yerlerinde psikolojik tacizle mücadelenin, öncelikle işveren ve yöneticilerin sorumluluğunda olduğu belirtildi. Ayrıca iş yerlerinde psikolojik tacize yönelik farkındalığın artırılması amacıyla ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerinin düzenlenmesi ve yaygınlaştırılmasına özen gösterileceği vurgulandı. “PSİKOLOJİK TACİZLE MÜCADELE KURULU” YENİDEN YAPILANDIRILDI Genelge kapsamında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde “Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu” yeniden yapılandırıldı. Bu kurul, ülke çapında politikalar belirleyecek, eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerini koordine edecek ve kamuoyunu bilinçlendirme çalışmaları yürütecek. Genelgede ayrıca, iş yerlerinde psikolojik taciz iddialarının araştırılması ve soruşturulmasında gizliliğin ve şahısların özel hayatlarının korunmasına ve gerçeğe aykırı psikolojik taciz iddialarıyla kurum ve kuruluşların itibar ve saygınlıklarına zarar verilmemesine azami itina ve hassasiyet gösterilerek sürecin ivedilikle yürütüleceğinin de altı çizildi.
Source: Internet Haber
İş hayatında mobbinge uğrayan ne yapmalı? Bakanlığın 7 maddelik genelgesi Resmi Gazete”de
İş yerinde mobbing yaşadığı ve bu nedenle zor günler geçirdiği iddia edilen Mimar Ece Gürel, Belgrad Ormanı”nda kaybolmuş ve tam 4 gün sonra bu gece sağ olarak bulunmuştu. Gürel”in çalıştığı iş yerinde istifaya zorlandığı ve tazminatını da alamadığı iddia edilmişti.
Henüz olayla ilgili net bir bilgi bulunmasa da, mobbing ve psikolojik şiddetin giderek arttığı iş hayatına ilişkin bakanlık harekete geçti.
Bakanlıktan 7 maddelik genelge
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı öncülüğünde iş yerlerinde psikolojik tacizin önlenmesine yönelik 7 maddelik bir genelge hazırlanırken, Cumhurbaşkanlığı Genelgesi Resmi Gazete”de de yayımlandı.
“Mobbing”e maruz kalan ne yapmalı?
Genelgede, iş yerlerinde kasıtlı ve sistematik olarak yapılan psikolojik tacizin önlenmesinin elzem olduğu vurgulandı. Psikolojik tacize maruz kalan çalışanların, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonu ve ALO 170 gibi çeşitli platformlara başvurabileceği hatırlatıldı.
Genelgede, iş yerlerinde psikolojik tacizle mücadelenin, öncelikle işveren ve yöneticilerin sorumluluğunda olduğu, farkındalık artırıcı eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerinin yaygınlaştırılmasına özen gösterilmesi gerektiği ifade edildi.
“Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu” yeniden yapılandırıldı
Genelgede Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesindeki “Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu”nun da yeniden yapılandırıldığı belirtildi. Kurul”un, ülke çapında politikalar belirleyeceği, eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerini koordine ederek kamuoyunu bilinçlendirme çalışmaları yürüteceği vurgulandı.
Genelgede ayrıca, iş yerlerinde soruşturma yürütülürken, çalışanların özel hayatlarının korunması için hassas davranılması gerektiğinin de altı çizildi.
Belgrad Ormanı”nda günlerdir aranıyordu: Kayıp mimar Ece Gürel bulundu!Gündem
Source: Dünya Gazetesi
Mahallede düşük bahşiş nedeniyle 3 ramazandır davulcu bulunamıyor
EDİRNE”nin Umurbey Mahallesi”nde, son 3 yıldır ramazan ayında düşük bahşiş nedeniyle davulcu bulunamıyor. Mahallenin muhtarı Turhan Özgünden, “Sorduğumuz insanlar bahşiş çıkmadığı için, ekstra para da olmadığı için yapmak istemiyor. “Biz gecenin 3″ünde 4″ünde kalkıp bunu yapamayız” dediler. Üç senedir hiç davul sesi duyulmuyor burada. Geleneğimiz bitmiş olacak bu gidişle” dedi.Kentte çoğu dar gelirlilerin yaşadığı Umurbey Mahallesi”nde, 2022 yılında kimse, düşük bahşiş nedeniyle ramazan ayında davul çalmak istemedi. Mahalle muhtarı Turhan Özgünden, aynı yıl mahalledeki gençlerle davul çalarak geleneği yaşatmaya çalıştı. İlerleyen dönemde konuyu valilik ve belediyeye taşıyan Özgünden, davulcu konusunda sıkıntı yaşandığını belirterek yardım istedi. Özgünden”in isteği karşılıksız kalınca, mahallede son 3 yıldır ramazanda davul sesi yükselmedi.Bu ramazana da mahallede davulcu olmadan girdiklerini belirten Muhtar Turhan Özgünden, “Üç sene önce davulcularımız burada çalmak istemediler çünkü verilen bir maaş veya belirli bir para yok. Sadece toplanan bahşişler olduğu için, bizim mahallemizden de fazla bahşiş çıkmıyor. Bundan dolayı kabul etmediler. 2022 yılında biz gençlerle birlikte geleneğimizi sürdürmeye çalıştık. Daha sonra 2023 ve 2024″te yapamadık. Bunu kurumlardan istedik; valilik, belediye, vakıflar, Kızılay gibi bir kurum üstlensin, senede bir kere de olsa ramazan ayında davulculara maaş verilsin istedik. Hiçbir olumlu dönüş olmadı bu isteğimize” dedi.”MAHALLENİN YÜZDE 70″İ MADDİ DURUMU DÜŞÜK İNSANLAR”Mahallede oturanlardan yüzde 70″inin dar gelirli olduğunu dile getiren Özgünden, “Sorduğumuz insanlar bahşiş çıkmadığı için, ekstra bir para da olmadığı için yapmak istemiyor. “Biz gecenin 3″ünde, 4″ünde kalkıp bunu yapamayız” diyorlar. Daha büyük mahallelere gitmeye çalışıyorlar. Yaklaşık 3 bin 900 nüfusumuz var. Ağırlıklı olarak, mahallenin yüzde 70″i maddi durumu düşük insanlar. Günlük, hamallık, bulaşıkçılık, merdiven temizliği gibi işlerde çalışıyorlar. Evlerini zor geçindiriyorlar. Genelde kapılarını fazla açmıyorlar ve bahşiş vermek istemiyorlar doğal olarak. Verseler de 5-10 lira gibi cüzi paralar veriyorlar, bu sefer davulcuyu tatmin etmiyor” diye konuştu.Özgünden, yetkililere çağrıda bulunarak, “Buradan bunu üstlenebilecek kurumlara sesleniyoruz. Bu geleneğimiz bitmesin, üç senedir hiç davul sesi duyulmuyor burada. Yarın öbür gün iyice bitirme noktasına gelecek. Bu şu an benim sorunum, bu mahallenin sorunu ama yarın öbür gün ekonomik durumları kötü olan diğer mahallelerde de olacak. Yavaş yavaş bu davul geleneğimiz bitmiş olacak bu gidişle” dedi.”RAMAZANDA DAVUL ÇALMAMASINI KABULLENEMİYORUM”Mahallede oturan Ahmet Örs de davulcularının olmamasının kendilerini üzdüğünü söyleyerek, “3 ramazandır davulcumuz yok, maalesef bu gerçekten bizi üzen bir olay. Çünkü bu bir gelenek. Ramazanda davul çalmaması gibi bir olayı ben kabullenemiyorum. Sağ olsun muhtarımız bu konuda gerçekten de ilgili yerlere başvurularını yaptı ama bugüne kadar bir cevap alamadık, bu bizi gerçekten çok üzüyor. İsteğimiz davul, bu kadar. Başka bir şey yok şu an” ifadelerini kullandı.”KİMİNİN PARASI, KİMİNİN DUASI DİYORUZ”Abdurrahman Mahallesi”nde 15 yıldır ramazan davulculuğu yapan Ekrem Daval, kendi mahallesinden memnun olduğunu belirterek, “Ben bu işi 15 yıldır sürdürüyorum. Kiminin parası, kiminin duasıyla yapıyorum. Allah ne verdiyse, gönüllerinden ne koparsa veriyorlar. Ben bu mahalleden memnunum. Elinden geldiği kadar veriyor burada insanlar. Yetse de yetmese de olduğu kadar diyoruz ve işimizi yapıyoruz. İnsanların cebinden zorla alacak değiliz. Gönüllerinden ne koparsa veriyorlar, biz de bereket versin diyoruz. Oradaki arkadaşları da anlıyorum, aldıkları ücret yeterli gelmiyor olabilir ama ben mahallemden memnunum” dedi
Source: Ekim Devrim Manduz
Google”ın “gizli gündemi” mi var? Medya dünyasında Türkiye”de çok önemli gelişmeler yaşanıyor
Son yıllarda dijital medya ve haber platformları, bilgiye erişimin ana kaynağı haline geldi. Google Haberler ve Keşfet gibi uygulamalar, günlük haber akışında milyonlarca kullanıcıya ulaşıyor. Ancak Türkiye’de bu platformların belirli haber kaynaklarını sansürlediği ve belirli haberleri öne çıkarmadığı yönünde iddialar günden güne artıyor.
Google özellikle iktidarın yörüngesine girmeyip bağımsız habercilik yayını yapan dijital medya kuruluşlarına karşı giderek daha sert bir kısıtlama politikası uyguluyor. Google’un bu yaklaşımı demokrasinin temel prensiplerinden olan haber alma hakkına kaba bir müdahale olarak büyük şikayetlere neden oluyor.
Türkiye’de halkın haber alma hakkına yönelik sansürcü yaklaşım yayın kuruluşlarının gelirlerinin de yüzde 70-80’lere varan oranlarda düşmesine ve ekonomik olarak darboğaza girmelerine neden oluyor.
Google sansüründen Türkiye’nin en yüksek trafiğe sahip sitesi, Türk okurunun en önemli bağımsız merkez medya yayın organı olan sozcu.com.tr de payını alıyor.
Google Sözcü’nün haberlerinin keşfet ve haberler sekmelerinde görünmesine mutlak bir sansür uyguluyor. Sözcü yönetiminin yaptığı başvuruları da otomatik yanıt verme uygulamasından alınmış cevaplarla geçiştiriyor.
Google Keşfet ve Haberler Nasıl Çalışıyor?
Google Haberler ve Keşfet algoritmaları, kullanıcıların ilgi alanlarına ve arama geçmişlerine dayalı olarak haberleri filtreleyerek sunuyor. Aynı zamanda belirli kaynaklardan gelen içerikler, algoritmalar tarafından değerlendirilerek öne çıkarılıyor veya geri plana atılıyor.
Ancak Türkiye”de bağımsız yada muhalif haber sitelerinin ve gazetecilerin iddialarına göre, belirli medya kuruluşlarının içerikleri Google Haberler ve Keşfet’te görünmez hale geliyor ya da oldukça kısıtlanıyor. Bu da belirli haberlerin okuyuculara ulaşmasını engelleyerek bilgiye erişimde sansür etkisi yaratıyor.
Sansür İddiaları ve Tepkiler
Bazı bağımsız medya kuruluşları, haberlerinin Keşfet veya Google Haberler sekmesinde diğer ana akım medya kuruluşları kadar görünmediklerini öne sürüyor. Özellikle eleştirel görüşleriyle bilinen bazı gazeteciler ve medya organları, Google algoritmalarının belirli haberleri kasıtlı olarak görmezden geldiğini iddia ediyor.Bu konuda eleştiriler sadece Türkiye ile de sınırlı değil. Daha önce ABD, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde de Google’un belirli haber kaynaklarını filtrelediği ve bazı haberleri öne çıkararak manipülatif bir haber yayın politikalarına aracı olduğu yönünde tartışmalar yaşanmıştı.
Google’un Resmi Yanıtı
Google, daha önce benzer iddialarla ilgili yaptığı açıklamalarda, algoritmaların nesnel olduğunu ve belirli haber kaynaklarına veya içeriklere karşı bir sansür uygulanmadığını savundu.
Ancak, algoritmaların çalışma prensipleri tam olarak şeffaf olmadığı için, belirli haberlerin neden öne çıktığı, bazılarının neden geri planda kaldığı soruları yanıtsız kalmaya devam ediyor.
Sonuç: Dijital Medya Üzerinde Denetim Artıyor Mu?
Google’un haber akışında uyguladığı filtreleme politikaları, bilginin tarafsız bir şekilde sunulup sunulmadığı konusundaki tartışmaları yeniden gündeme getiriyor. Kullanıcılar, haber kaynağının çeşitliliğini artırmak ve farklı bakışaçılarından haberdar olabilmek için alternatif haber platformlarını da takip etmeye yöneliyor.
Dijital medya üzerindeki bu tartışma, gelecek dönemde algoritmaların daha şeffaf hale getirilmesi ve haber içeriklerinin objektif bir şekilde sunulması gerekliliğini bir kez daha ortaya koyuyor.
Source: Haber Merkezi
Çin”in “en az 3 çocuk” politikası şirketleri vurdu: “Ya evlen, ya da defol!”
Çinli bir kimya şirketinin çalışanlarına gönderdiği iç yazışmada “evlenmeyenin ve ülkenin iyiliği için çocuk sahibi olmayanların işten çıkması gerektiğini” belirtti.
Shandong Shuntian Chemical Group, sosyal medyada hızla yayılan duyurusunda, bekar çalışanlarını 30 Eylül’e kadar evlenip aile kurmaya çağırdı.
Talimata uymayanların işten çıkarılacağı açıkça belirtildi. Şirketin iç yazışmasında, “Eğer üçüncü çeyreğe kadar evlenmez ve çocuk sahibi olmazsanız, iş sözleşmeniz feshedilecektir” ifadesi yer aldı.
Bu karar, Çin’de evlilik ve doğum oranlarının hızla düşmesi sebebiyle alındı. Shandong Shuntian, çalışanlarının özel hayatlarına bu seviyede karışan tek Çinli şirket değil. Hükümet politikalarına bağlı kalan Çinli şirketler, çalışanları zorlamaktan çekinmiyor.
Kısa süre önce bir süpermarket zinciri de düğün masraflarını düşürmek için çalışanlarından başlık parası talep etmemelerini istemişti.
Bu tür uygulamalar, sosyal medyada büyük tepki çekti. Genç Çinliler, yalnızca ekonomik nedenlerle değil, kişisel özerkliklerine verdikleri önem nedeniyle de aile kurmaktan kaçındıklarını söylüyor.
Birçok kişi, ailelerinin yaşamlarını yönlendirmesini istemezken, işverenlerin de bu konuda söz sahibi olmasına karşı çıkıyor.
DOĞUM ORANLARI DÜŞÜYOR
2023 yılında Çin’de yalnızca 6.1 milyon çift evlendi. Bu, önceki yıla kıyasla yüzde 20’lik bir düşüş anlamına geliyor. Bu oran, istatistiklerin yayımlandığı 1986’dan bu yana en düşük evlilik oranı.
Ülkenin nüfusu üst üste üç yıldır azalıyor. Yetkililer, bu eğilimi tersine çevirmek için çeşitli önlemler aldı. Kadınlarla birebir görüşerek çocuk yapmayı planlayıp planlamadıklarını soruluyor, hamileliğin kadınları daha akıllı yaptığına dair propaganda yayınlanıyor, iş yerlerinde “doğurganlık dostu” bir atmosfer yaratılması çağrısında bulunuluyor.
Bazı şirketler bu çağrılara hızla uyum sağladı. Shandong Shuntian’ın duyurusu, 28 ile 58 yaş arasındaki bekar ve boşanmış çalışanları hedef aldı.
Şirketin iç mesajında “Ülkenin çağrısına yanıt vermemek, evlenmemek ve çocuk sahibi olmamak sadakatsizliktir” ifadesi kullanıldı. Ancak tepkiler büyüdükçe şirket geri adım attı.
Şirket merkezinde telefona yanıt veren bir çalışan, duyurunun geri çekildiğini ve yerel yönetimin şirkete “düzeltme” talimatı verdiğini söyledi. Ancak konuyla ilgili daha fazla bilgi vermeyi reddetti. Yerel iş gücü yetkililerine ulaşılamadı.
ZORLA KISIRLAŞTIRMADAN, EN AZ 3 ÇOCUĞA…
Çin hükümeti geçmişte nüfus planlaması politikalarını zorla uygulamaktan kaçınmadı. Tek çocuk politikasını sürdürmek için zorla kürtajlar ve kısırlaştırmalar yapıldı.
Shandong Shuntian’ın bulunduğu Linyi kenti, bu tür sert önlemlerle özellikle kötü bir üne sahipti. Ancak Pekin artık daha yumuşak bir yaklaşım benimsiyor.
Yetkililer, geniş çaplı bir direnişi tetiklememek için doğrudan baskı uygulamaktansa sosyal normlar üzerinden kontrol sağlamaya çalışıyor.
Bazı şirketlerin, hükümetin doğum oranlarını artırma çabalarını desteklemesi dikkat çekiyor. Süpermarket zinciri Pangdonglai’nin kurucusu Yu Donglai, çalışanlarının düğünlerinde başlık parası talep etmelerini yasaklayacağını duyurdu.
Geleneksel olarak erkek tarafının gelin ailesine ödediği ve on binlerce dolara ulaşabilen bu para, Çin hükümeti tarafından da evlilikleri zorlaştıran bir unsur olarak eleştiriliyor.
Yu, çalışanlarının düğünlerinde en fazla beş masalık davet vermelerine izin vereceğini belirtti. Bazı kişiler bu kuralların aşırı müdahaleci olduğunu söyledi.
Ancak Çin Komünist Partisi’nin resmi yayın organı People’s Daily, uygulamayı savundu. Yayımlanan bir yazıda, “Bu düzenleme, medeni evlilik anlayışını teşvik etmek için yapıldı. Yol gösterici niteliği dikkate değer” ifadeleri yer aldı.
BU DAHA BAŞLANGIÇ
Pangdonglai, yeni kurallarını Ocak ayında resmiyete döktü. Çalışanlar temel haklarını koruyacak ancak ek izin gibi avantajlardan yararlanamayacak.
Bazı sosyal medya kullanıcıları, bu tür duyuruların aslında maliyetleri düşürmeye yönelik hamleler olduğunu öne sürdü. Hem Pangdonglai hem de Shandong Shuntian özel şirketler, devlet kuruluşu değil.
Ancak bu tür girişimlerin rahatça hayata geçirilebilmesi, ülkede değişen sosyal atmosferi yansıtıyor. Şirketlerin bu emirleri çalışanlarına duyurmaktan çekinmemesi, onların toplumda karşılık bulacağına inandıklarını gösteriyor.
İşlerini kaybetmekten veya toplumdan dışlanmaktan korkan bireylerin, gönülsüz de olsa bu tür taleplere uyabileceğini belirtiyor.
Hükümetin kamu çalışanları üzerinde daha doğrudan baskı kurabileceğini gösteriyor. Geçen yıl, Çin’in güneyindeki Quanzhou kentinin sağlık komisyonuna ait bir taslak belge internete sızdı.
Belge, devlet kurumlarında çalışanların “üç çocuk politikasını uygulamakta öncülük etmeleri” gerektiğini öne sürüyordu. Bu ifadenin ne anlama geldiği açıklanmadı.
Ancak bazı kişiler, bunu 1980’de yayımlanan ve tek çocuk politikasının başlangıcı olarak görülen ünlü mektuba benzetti. O mektupta, Komünist Parti üyelerinden tek çocuk sahibi olmaları istenmişti.
Quanzhou sağlık komisyonunda telefona yanıt veren bir yetkili, taslağın varlığını doğruladı. Ancak üst düzey yetkililerin nihai talimatları beklediklerini söyledi.
Source: Haber Merkezi
Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin, şehidin evine galoşla girdi
Seyhan ilçesi Belediye Başkanı CHP”li Oya Tekin, 2016 yılında Diyarbakır”ın Sur ilçesinde şehit olan Fatih Yeniay”ın ailesini ziyaret etti. Ancak ziyaret esnasında Tekin”in ayakkabılarını çıkarmak yerine galoş giymesi dikkat çekti. “EN AZINDAN GALOŞ GİYMİŞ” Bu hareketiyle sosyal medyada büyük tepki çeken görüntü için “İnsan gerçekten hayret ediyor”, “Kolundan tutup dışarı defedecek yürekli biri yok muydu?”, “Tebrik etmek lazım, en azından galoş giymiş” yorumları yapıldı. AKILLARA KILIÇDAROĞLU”NUN UYARISI GELDİ CHP”de önceki genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu, kadınlara ev ziyaretlerinde galoş giyme uyararak “Evlere topuklu ayakkabılarla girmeyin. Ev ziyaretinde “şekerim galoş takayım” yok. Orada yaşayan gibi eve girin” demişti.
Source: Haberler
ABD Adalet Bakanlığından, California Üniversitesine “Yahudi karşıtlığı” soruşturması
Bakanlığın internet sitesinden yapılan açıklamaya göre, California Üniversitesinde Yahudi karşıtı ortam olup olmadığını değerlendirmek için soruşturma açıldı.
Soruşturma kapsamında, üniversitenin 1964 Sivil Haklar Yasası”nı ihlal edip etmediği incelenecek.
Üniversitenin Sivil Haklar Yasası”nı ihlal ettiğine hükmedilmesi halinde, California Üniversitesine yaptırımlar uygulanabilir ve bu kapsamda federal fonlar kesilebilir. Gösterilere katılan öğrenciler ise hapis cezası veya sınır dışı edilme riskiyle karşı karşıya kalabilir.
ABD Adalet Bakanı Pam Bondi, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Adalet Bakanlığı her zaman Yahudi Amerikalıları savunacak, sivil hakları koruyacak ve ülkemizin üniversitelerindeki kurumsal antisemitizmi ortadan kaldırmak için kaynaklarını seferber edecektir.” dedi.
Trump yönetimi, üniversitelerde yapılan Filistin yanlısı protestoları “antisemitik” olarak nitelendirirken, eleştirmenler İsrail hükümetine tepki göstermenin Yahudi karşıtlığıyla aynı şey olmadığını savunuyor.
Başkan Trump, 30 Ocak”ta Filistin”e destek gösterilerine katılan öğrencilerin sınır dışı edilmesine olanak tanıyan “antisemitizmle mücadele” temalı başkanlık kararnamesine imza atmıştı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Doktordan istifa isyanı: “Günde 130 Hasta Bakıyordum, her hastaya 3 dakika”
Sağlık ocağında görev yapan Dr. Abdullah Kesgin, istifasını sert sözlerle duyurdu. Sağlık sisteminin işleyişine olan inancını kaybettiğini ve artık dayanamayacağını söyledi.
EMEĞİMİ YAKTIM, İŞİ BIRAKTIM
Dr. Abdullah Kesgin paylaştığı videoda şunları söyledi
“Bugün devletten istifa ettim. Günde 130 hasta bakıyordum, hasta başına 3 dakika.
Emekliliğimi yaktım, işi bıraktım.
İlaç sektörünün sekreteri olmam bekleniyor. Hasta gelecek, ilacını yazıp göndereceğim. Bunu istiyorlar.”
SOSYAL MEDYADA GÜNDEM OLDU
Paylaşımı kısa sürede büyük yankı uyandırırken, birçok sağlık çalışanı ve vatandaş bu durumun sağlık sistemindeki büyük bir soruna işaret ettiğini belirtti. Sosyal medyada “Sağlık değil, hız sistemi!”, “Hastaya 3 dakika ayırmak nasıl mümkün olabilir?” gibi yorumlar yapıldı.
Source: Haber Merkezi
Türkiye”nin kadın ve erkek nüfusu belli oldu!
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), “İstatistiklerle Kadın, 2024” çalışmasının sonuçlarını açıkladı. Buna göre, ülke nüfusunun yüzde 49,98″ini kadınlar, yüzde 50,02″sini erkekler oluşturdu. Türkiye”nin kadın nüfusu 42 milyon 811 bin 834 kişi, erkek nüfusu 42 milyon 853 bin 110 kişi oldu.
Kadınlar ile erkekler arasındaki bu oransal denge, kadınların daha uzun yaşaması nedeniyle, 60 ve daha yukarı yaş grubundan itibaren kadınların lehine değişti. Kadın nüfusun oranı, 60-74 yaş grubunda yüzde 52 iken 90 ve üzeri yaş grubunda yüzde 69,1 olarak belirlendi. Eğitim seviyesi arttı Ulusal Eğitim İstatistikleri Veri Tabanı sonuçlarına göre, en az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki nüfusun toplam nüfus içindeki oranının 2008-2023 yıllarında arttığı görüldü. En az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki bireylerin toplam nüfus içindeki oranı, 2008″de yüzde 75,1 iken, 2022″de yüzde 92,2″ye çıktı.
Bu oran cinsiyete göre incelendiğinde, 2008″de en az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki kadınların oranı yüzde 67,5, erkeklerin oranı yüzde 82,8 iken, 2023″te kadınlarda yüzde 87,8, erkeklerde yüzde 96,8 oldu.
Source: Dünya Gazetesi
Kadınların yüzde 43,9’u psikolojik şiddete maruz kalıyor
Uzmanlar, psikolojik şiddetin sadece bireysel değil, toplumsal bir sorun olduğuna dikkat çekerken, kadınların yaşadığı bu şiddetin çocuklardan sosyal hayata ve ekonomik üretkenliğe kadar birçok alanı olumsuz etkilediğini vurguluyor.
PSİKOLOJİK ŞİDDETİN ETKİLERİ BÜYÜK
Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi Klinik Psikoloğu Nilsu Yavuzer, psikolojik şiddetin manipülatif, aşağılayıcı ve baskıcı davranışları içerdiğini belirterek, bu tür şiddetin fark edilmesinin zor olduğunu ancak bireyler üzerinde derin izler bıraktığını söyledi.
Yavuzer, “Psikolojik şiddet, aşağılanma, suçlama, aşırı eleştirme, tehdit, hakaret ve utandırma gibi eylemlerle kendini gösterir. Bu tür şiddete uzun süre maruz kalan bireyler, özsaygılarını kaybetmeye başlar, sosyal ilişkileri zayıflar ve zamanla hayattan izole olabilirler. Kadınlara yönelik psikolojik şiddet ise onları toplumsal yaşamdan dışlayarak cinsiyet eşitsizliğini daha da belirgin hale getirir” dedi.
Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün ulusal düzeyde yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de kadınların yüzde 43,9’u psikolojik şiddete maruz kalıyor. Uzmanlar, bu oranın psikolojik şiddetin en az fiziksel şiddet kadar ciddiye alınması gerektiğini gösterdiğini belirtiyor.
Psikolog Yavuzer, bu durumun altında yatan nedenleri şu şekilde sıralıyor:
“Toplumsal roller ve cinsiyet normları, ekonomik bağımlılık, kadın-erkek ilişkilerindeki güç dinamikleri ve psikolojik şiddetin toplumda normalleştirilmesi.”
Psikolojik şiddetin sadece maruz kalan bireyi değil, toplumu da etkilediğini belirten uzmanlar, özellikle annelerin yaşadığı psikolojik baskının çocukların gelişiminde olumsuz sonuçlar doğurduğunu ifade ediyor.
EV ORTAMINDA YAŞANAN GERGİNLİKLER ÇOCUKLARI DA ETKİLİYOR
“Anne ne kadar sağlıklı ve mutluysa, çocuk da o denli sağlıklı büyür. Ancak psikolojik şiddete maruz kalan anneler stres, kaygı, depresyon ve öfke patlamaları yaşayabilir. Bu da çocuklarıyla kurdukları bağı zedeler” diyen Yavuzer, ev ortamında yaşanan gerginliğin çocukları da etkilediğini belirtti.
Çocukların annelerinin mutsuzluğundan kendilerini sorumlu hissedebileceğine dikkat çeken Yavuzer, “Annenin yaşadığı olumsuzluklar, çocuğun ileriki yaşlarda sağlıksız ilişkiler kurmasına, kendini güvensiz ve kaygılı hissetmesine neden olabilir” ifadelerini kullandı.
Şiddetin her türüyle mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan Klinik Psikolog Yavuzer, psikolojik şiddetin de en az fiziksel şiddet kadar ciddiye alınması gerektiğini söyledi.
“Öncelikle psikolojik şiddetin ne olduğu konusunda bilgilendirmeler yapılmalı ve olası sonuçları hakkında farkındalık artırılmalı. Somut izler bırakmasa da psikolojik şiddeti göz ardı etmemeliyiz. Toplum olarak birbirimize destek olmalı ve bu sorunla hep birlikte mücadele etmeliyiz” dedi.
Source: Deniz Işık Balkan
Türkiye”de her 3 kadından biri yoksulluk ve güvensizlik riski altında
TÜİK, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde, kadınlara ilişkin istatistiklerin yer aldığı verilerini yayınladı. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre, 31 Aralık 2024 tarihi itibarıyla, kadın nüfus 42 milyon 811 bin 834 kişi, erkek nüfus 42 milyon 853 bin 110 kişi oldu.
Diğer bir ifadeyle, toplam nüfusun yüzde 49,98″ini kadınlar, yüzde 50,02″sini ise erkekler oluşturdu. Kadınlar ile erkekler arasındaki bu oransal denge, kadınların daha uzun yaşaması nedeniyle, 60 ve daha yukarı yaş grubundan itibaren kadınların lehine değişti. Kadın nüfusun oranı, 60-74 yaş grubunda yüzde 52,0 iken 90 ve üzeri yaş grubunda yüzde 69,1 oldu.
KADINLAR DAHA FAZLA YAŞIYOR
Hayat Tabloları sonuçlarına göre, doğuşta beklenen yaşam süresi 2021-2023 döneminde Türkiye geneli için 77,3 yıl iken kadınlarda 80,0 yıl, erkeklerde 74,7 yıl oldu. Genel olarak kadınların erkeklerden daha uzun yaşadığı ve doğuşta beklenen yaşam süresi farkının 5,3 yıl olduğu görüldü. Hayat Tabloları sonuçlarına göre, belirli bir yaştaki kişinin günlük hayattaki faaliyetlerini sınırlandıracak bir sağlık sorunu olmadan yaşaması beklenen yıl sayısını ifade eden sağlıklı yaşam süresi, 2021-2023 döneminde sıfır yaşında bulunan bir kişi için Türkiye genelinde 57,6 yıl iken kadınlarda 56,3 yıl, erkeklerde 59,0 yıl oldu. Buna göre, erkeklerin doğuşta sağlıklı yaşam süresinin kadınlardan 2,7 yıl daha uzun olduğu görüldü.
KADINLARIN EĞİTİM SÜRESİ 8,6 YIL
Ulusal Eğitim İstatistiklerine göre, 25 yaş ve üzeri nüfusun ortalama eğitim süresinin yıllara göre arttığı görüldü. Türkiye geneli için 25 yaş ve üzeri nüfusun ortalama eğitim süresi 2011 yılında 7,3 yıl, kadınlarda 6,4 yıl, erkeklerde 8,3 yıl iken, 2023 yılında Türkiye genelinde 9,3 yıl, kadınlarda 8,6 yıl, erkeklerde 10,1 yıl oldu. Ulusal Eğitim İstatistiklerine göre, en az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki nüfusun toplam nüfus içindeki oranının 2008-2023 yılları arasında arttığı görüldü. En az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki bireylerin toplam nüfus içindeki oranı, 2008 yılında yüzde 75,1 iken 2023 yılında yüzde 92,2 oldu. Bu oran cinsiyete göre incelendiğinde, 2008 yılında en az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki kadınların oranı yüzde 67,5, erkeklerin oranı yüzde 82,8 iken, bu oran 2023 yılında kadınlarda yüzde 87,8, erkeklerde ise yüzde 96,8 oldu.
ÜCRET EŞİTSİZLİĞİ
Kazanç Yapısı İstatistiklerine göre, yıllık ortalama brüt ücret-maaş ile hesaplanan gösterge için en yüksek fark yüzde 17,4 ile yükseköğretim mezunlarında, en düşük fark yüzde 13,2 ile yine ilkokul ve altı mezunlarda gerçekleşti. Yıllık ortalama brüt kazanç ile hesaplanan gösterge için ise, en yüksek fark yüzde 20,0 ile lise mezunlarında, en düşük fark ise yüzde 14,9 ile ilkokul ve altı mezunlarda gerçekleşti.
YOKSULLUK RİSKİ KADINLARDA YÜZDE 31,5
Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistiklerine göre yaş gruplarına göre yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olanların oranına bakıldığında, 2024 yılında toplam nüfusun yüzde 29,3″ünün risk altında olduğu, bu oranın kadınlarda yüzde 31,5 iken erkeklerde yüzde 27,1 olduğu görüldü. Aynı oranlara 18-64 yaş grubu için bakıldığında, yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında bulunan kadınların oranı yüzde 29,5, erkeklerin oranı yüzde 23,1 olarak görüldü.
HER 3 KADINDAN BİRİ GECE YALNIZ YÜRÜRKEN GÜVENDE HİSSETMİYOR
Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre 2024 yılında, yaşadıkları çevrede gece yalnız yürürken kendilerini güvensiz hissedenlerin oranı yüzde 25,7 iken bu oran kadınlarda yüzde 35,9, erkeklerde yüzde 15,2 oldu. Kadınların yüzde 47,8″i, erkeklerin ise yüzde 69,7″si yaşadıkları çevrede gece yalnız yürürken kendilerini güvende hissetti. Evde yalnız olduklarında kendilerini güvensiz hissedenlerin oranı 2024 yılında yüzde 5,8 iken bu oran kadınlarda yüzde 8,4, erkeklerde yüzde 3,1 oldu. Kadınların yüzde 78,9″u, erkeklerin ise yüzde 88,5″i evde yalnız olduklarında kendilerini güvende hissetti.
Source: Anka
CHP”li Şevkin: İstanbul Sözleşmesi”nden çıkılmasından bu yana 1233 kadın öldürüldü
CHP Adana Milletvekili Dr. Müzeyyen Şevkin, Türkiye’de kadın cinayetlerinin sona erdirilemediğini, iş, ekonomi, siyaset, eğitim yaşamındaki kadın temsiliyetinin yetersiz olduğunu vurguladı.
Ne işte, ne okulda olan, artık iş aramaktan vazgeçmiş üretimin dışında kalan kadın oranının yüzde 29 seviyesinde olduğunu belirten Dr. Şevkin, iktidarın ‘2024 Emekliler Yılı’ diyerek emeklileri açlığa mahkum ettiği gibi şimdi de 2025 yılını ‘Aile Yılı’ ilan ederek kadınları üretim alanlarının dışına itip eve hapsetme anlayışını sürdürdüğünü kaydetti.
“2024’TE 394 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ, KADINLARIN İŞ GÜCÜNE KATILIM ORANI YÜKSELMİYOR”
100 yılı aşan kadın mücadelesinde kadının ülkemizde konumlandığı yerin, Cumhuriyet Devrimleri ile kazandığı hakların, ‘Medeni Kanun’un sağladığı eşit olanaklardan yararlanma haklarının gasp edilmeye çalışıldığını dile getiren Dr. Şevkin, “Bizler Cumhuriyet kadınları olarak, Cumhuriyet değerlerinden, Atatürk ilkelerinden ve kazanılmış haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle açıklama yapan Dr. Müzeyyen Şevkin, 2024 yılında 394 kadının öldürüldüğünü, 259 kadının ise şüpheli bir şekilde hayatını kaybettiğini vurguladı. 2025 yılının ilk 2 ayında ise 49 kadının cinayete kurban gittiğini, 53 kadının ise şüpheli şekilde yaşamdan koptuğunu dile getiren Dr. Şevkin, kadın istihdamının erkeklere kıyasla daha düşük olduğunu, Türkiye’de geniş tanımlı kadın işsizliğinin yüzde 38 ile tarihi zirveye ulaştığını, kadınların işgücüne katılım oranının ise yüzde 35’ler seviyesinden yukarı çıkamadığını söyledi.
“DEMOKRASİ BİLİNCİ GELİŞEMEZ”
Kadınların genellikle hizmet sektörü ve tarım gibi düşük ücretli ve daha az yetkinlik gerektiren alanlarda yoğunlaştırıldığına işaret eden Dr. Şevkin, “Bu kötü tabloyu ortadan kaldırmak zorundayız. Kadınların hayatın her alanında daha etkin, yetkin ve güçlü temsili ülkemizde başta hukuk olmak üzere demokrasi bilincinin gelişmesine, ekonomik kalkınmanın da hızlandırılmasına vesile olacaktır” dedi.
Türkiye’de daha az sayıda kadının mühendislik, teknoloji ve yöneticilik gibi erkeklerin yoğun olduğu sektörlerde yer aldığını kaydeden Dr. Şevkin, “Elbette öncelikle kadınların öldürülmesinin önüne geçmeliyiz. Kadınların, çocukların ve ailenin korunmasını içeren İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı ansızın çekilmek kadınlar için onarılmaz yaralara sebebiyet veriyor. Yine kadınları koruyan 6284 sayılı yasanın etkin uygulanmaması da başka bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Kadınlar öldürülmesin, kadınlar iş hayatında, siyasette, ekonomide, eğitimde, mühendislik ve teknoloji alanlarında daha çok yer alsın. Alsın ki Türkiye, Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetler seviyesine ulaşabilsin. Aksi halde bir arpa boyu yol almamız mümkün görünmüyor” diye konuştu.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN SONRA NE OLDU?
Türkiye’nin 1 Temmuz 2021’de Cumhurbaşkanı’nın bir sözüyle İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerinden derlediği bilgilere göre o tarihten bu güne kadar bin 223 kadının öldürüldüğünü kaydeden Dr. Şevkin, “İstanbul Sözleşmesi daha fazla zaman kaybedilmeden, daha çok kadın ölmeden yeniden imza altına alınmalı, 6284 sayılı yasa etkin bir şekilde uygulanmalıdır” dedi.
“KADINLAR ÖTEKİLEŞTİRİLİYOR”
Türkiye’de nefret söyleminin insanları birbirine karşı düşmanlaştırdığını, kadınların ötekileştirildiğini, ateşli silahların internette dahi satışta olduğunu, ruhsatsız silah sayısının 36 milyona dayandığını, silahların gölgesinde yaşayan kadınların ve çocukların acımasızca hayattan koparıldığını ifade eden Dr. Şevkin, “Ülkemizde her gün en az 3 kadın öldürülüyor ve maalesef, en az 500 kadın her yıl ya cinayete maruz kalıyor ya da şüpheli bir şekilde ölü bulunuyor. Kadınlar bir sayı, bir rakam değildir. Kadınlar insandır. Dokunduğu her yeri güzelleştiren, hayatın her anını anlamlı kılan kadınların her alanda var olması için mücadelemizden asla taviz vermeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Source: Mehmet Serbes
“İş Yerlerinde Psikolojik Tacizin Önlenmesi” genelgesi Resmi Gazete”de
“İş Yerlerinde Psikolojik Tacizin Önlenmesi” genelgesi Resmi Gazete”de yayımlandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı genelgede, çalışanların motivasyonunun artırılması, hizmetlerin etkin bir şekilde yürütülmesi, sağlıklı, güvenli ve barışçıl bir çalışma ortamının oluşturulması amaçlanıyor.
Genelgede, kapsayıcı ve sürdürülebilir istihdamın sağlanması ile toplumsal refahın artırılması amacıyla çalışanların iş yerlerinde kasıtlı ve sistematik olarak belirli bir süre aşağılanması, küçümsenmesi, dışlanması, kişiliğinin ve saygınlığının zedelenmesi, kötü muameleye tabi tutulması, yıldırılması ve benzeri şekillerde ortaya çıkan psikolojik tacizin önlenmesinin elzem olduğu belirtildi.
İş yerlerinde psikolojik tacize maruz kalan tüm çalışanların, ilgili mevzuatında yer alan usullere göre çalıştıkları kurum ya da kuruluşa, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dilekçe Komisyonuna, Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi (ALO 170) aracılığıyla veya doğrudan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ya da Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna ve Kamu Denetçiliği Kurumuna başvurularını iletebildikleri bildirilen genelgede, çalışanların psikolojik tacizden korunması ve psikolojik tacizle mücadele edilmesi amacıyla alınan tedbirlere yer verildi.
Buna göre, 19 Mart 2011″de yayımlanan genelge ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde kurulan Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu yeniden teşekkül ettirildi.
Kurul, Adalet Bakanlığı, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Kamu Denetçiliği Kurumu, Kamu Görevlileri Etik Kurulu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve Araştırma Merkezi ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, işçi, işveren ve kamu görevlileri konfederasyonları, Kurul tarafından belirlenecek ve psikolojik taciz konusunda faaliyet gösteren ilgili kurum ve kuruluşlar ile alanında uzman ve akademisyenlerin katılımıyla toplanacak.
İş yerlerinde psikolojik tacizle mücadeleye yönelik ülke çapında politikaların belirlenmesine katkı sağlama, eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerini koordine etme, araştırma ve inceleme yapma veya yaptırma, rapor, rehber ve bilgilendirme dokümanları hazırlama ile kamuoyunu bilinçlendirme çalışmalarını yürütecek Kurulun çalışma usul ve esasları, Kurul tarafından belirlenecek, sekretarya hizmetleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yürütülecek.
İşveren, yönetici ve tüm çalışanlar, psikolojik taciz olarak değerlendirilebilecek temel hak ve özgürlüklerin ihlali anlamına gelen her türlü eylem ve davranıştan kaçınacak.
İş yerlerinde psikolojik tacizle mücadele, öncelikle işveren ve yöneticilerin sorumluluğunda olup işveren ve yöneticiler iş yerlerinde psikolojik taciz olarak değerlendirilebilecek veya buna bağlı olarak ortaya çıkabilecek her türlü riski gözetecek, önleyici ve koruyucu politikalar geliştirecek.
İş yerlerinde psikolojik tacize yönelik farkındalığın artırılması amacıyla ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerinin düzenlenmesi ve yaygınlaştırılmasına özen gösterilecek, eğitim programlarında psikolojik taciz konusuna yer verilerek tüm çalışanlara çalışan hakları ile başvuru mekanizmaları hususlarında gerekli bilgilendirme yapılacak.
İş yerlerinde psikolojik taciz iddialarının araştırılması ve soruşturulmasında gizliliğin ve şahısların özel hayatlarının korunmasına ve gerçeğe aykırı psikolojik taciz iddialarıyla kurum ve kuruluşların itibar ve saygınlıklarına zarar verilmemesine azami itina ve hassasiyet gösterilerek süreç ivedilikle yürütülecek.
Toplu iş sözleşmelerine ve toplu sözleşmelere psikolojik taciz hususunda önleyici ve koruyucu nitelikte hükümler konulmasına özen gösterilecek.
ALO 170 hattında görevli psikologlar vasıtasıyla psikolojik tacize maruz kalan çalışanlara bilgilendirme yapılmasına, yardım ve destek sağlanmasına titizlikle devam edilecek.
Genelgede, “İş yerlerinde psikolojik tacizle mücadele kapsamında tüm kurum ve kuruluşların üzerine düşen görev ve sorumlulukları hassasiyetle yerine getirmesi, Kurul tarafından alınan kararların uygulanmasında ihtiyaç duyulacak her türlü iş birliği ve yardımın titizlikle sağlanması hususunda bilgilerini ve gereğini rica ederim.” ifadeleri yer aldı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Fırında hijyen skandalı! Pide yapılan tezgahta terlikle gezdi
Çanakkale”nin Çan ilçesinde yer alan bir fırında çekilen, hijyenin yok sayıldığı görüntüler sosyal medyada yayılınca tepki topladı. TERLİKLE HAMUR TEZGAHINDA GEZDİ Görüntülerde bir kişinin pide hamurlarına şekil verdiği, bir kişinin pideleri pişirdiği ve bir kişinin ise ayağında mavi terliklerle hamur tezgahında gezindiği anlar yer aldı. Ayrıca pide yapan 3 kişiden sadece birinde video olması ve videoda arka planda “Zirvedeyim sesin duyulmuyor” sözlerinin yer aldığı bir müziğin çalıyor olması dikkat çekti. “HASAN USTA KÜREĞİN SAPINA YAPIŞTI BIRAKMAYACAK” Görüntüleri kayda alan kişinin, “Sıkıntı yok. Herkeste bone mi var? Hasan Usta küreğin sapına yapıştı bırakmayacak zaten. Hayırlı ramazanlar.” dediği. Hasan Usta olarak seslenilen kişi ise pidenin 300 gramının 25 lira olduğunu ifade etti. “O TERLİKLE TUVALETE GİRDİĞİNİ DÜŞÜNÜNCE…” Sosyal medyada paylaşılan bu görüntüler büyük yankı uyandırdı. Kullanıcılar, fırındaki hijyen eksikliklerine karşı sert tepki göstererek, “Bu nasıl rahatlık seviyesi yok artık”, “O terlikle tuvalete girip çıktığını düşününce korkutucu oluyor”, “Fırının direkt kapatılıp bunların meslekten men edilmesi gerekiyor” ve “Terliğin tabanı, una basmaktan hamur katmanı olmuş” gibi yorumlar yaptı.
Source: Haberler
İmralı çağrısı sonrası İçişleri Bakanlığı cephesinden ilk açıklama!
İçişleri Bakan Yardımcısı Turan, Ankara”da Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı”nın (TÜGŞAV) düzenlediği gazi ve şehit aileleri iftarına katıldı.
TÜGŞAV Genel Merkezi”nde gerçekleştirilen iftara Turan”ın dışında, TÜGŞAV Başkanı Lokman Aylar, AK Parti MKYK üyeleri Naim Makas ve Jülide İskenderoğlu ile çok sayıda davetli katıldı.
“DEVLET DUYGULARIYLA DEĞİL, AKLIYLA HAREKET EDER”
Turan, PKK terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan”ın çağrısı ve sonrasında yaşanan gelişmelere ilişkin, şöyle konuştu:
“40 yıldan beri terör, sadece şehitlerimizin, gazilerimizin hakkı için değil, gelecek nesiller içinde, yatırımlar içinde, büyüme içinde bir problemdir, sorundur. Sizler en kıymetlilerinizi verdiniz, kolay mı can vermek? Bir başka ailemiz bir daha bu acıyı yaşamasın istiyoruz. Bir daha bu ülkede bir terör faaliyeti olmasın, tasfiyesi olsun kapansın gitsin ve bir insanımızın saçının teline zarar gelmesin istiyoruz. Bu masada ki şehit ailelerimiz, gazilerimiz İmralı’ya nasıl bakıyorsa, bende öyle bakıyorum. Bu masadaki ailelerimiz teröriste, bebek katiline, haine nasıl bakıyorsa biz de öyle bakıyoruz. Hiçbir endişemiz yok ama ömrümüz ağlayarak, üzülerek, sitem ederek geçmemeli. Devlet duygularıyla değil, aklıyla hareket eder.”
“ERDOĞAN VE BAHÇELİ”YE GÜVENİYORUM”
Turan, PKK ve benzeri ne kadar yapı varsa, bitmesini, kendilerini tasfiye edeceklerini ilan etmesini ve Türkiye’nin yoluna çok daha büyük adımlarla ilerlemesini istediklerini dile getirerek, şu ifadeleri kullandı:
“85 milyon Anadolu güneşinin altında eşit, hür ve beraber olsun istiyoruz. Kardeş kavgasının ne kardeşe ne aileye ne de mahalleye faydası olmadığını düşünüyoruz. O yüzden acılarımızı unutmayacağız ama acılarında esiri olmayacağız. Bakmayın televizyonlara çıkıp sürekli, bu süreci bozmaya çalışan, sabote etmek için adım atan, yok şeffaf değilmiş, yok af çıkacakmış diyenlere. Bir daha söylüyorum şeffaf olmayan bir şey yok. Ben Erdoğan ve Bahçeli’ye güveniyorum. Beraber bu işi kapatacağız ve ‘Terörsüz Türkiye’yi beraber inşa edeceğiz.”
Source: Anka
Kadınlar, erkeklerden 5 yıl daha uzun yaşıyor
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), “İstatistiklerle Kadın 2024” raporunu kamuoyu ile paylaştı.
Raporda, Türkiye nüfusunun yüzde %49,98″ini kadınların, %50,02″sini erkeklerin oluşturduğu öğrenilirken, cinsiyetler arasındaki ortalama yaşam süresi farkı da dikkat çekti. KADINLAR ERKEKLERDEN 5,3 YIL DAHA UZUN YAŞIYORRaporun sonuçlarına göre, ortalama yaşam süresi kadınlarda 80,0 yıl, erkeklerde 74,7 yıl oldu. Genel olarak kadınların erkeklerden daha uzun yaşadığı ve doğuşta beklenen yaşam süresi farkının 5,3 yıl olduğu görüldü.ERKEKLER DAHA FAZLA MAAŞ ALIYORAyrıca raporda, cinsiyetler arası ücret veya kazanç farkının erkekler lehine geliştiği görüldü.Kazanç Yapısı İstatistiklerine göre, yıllık ortalama brüt ücret-maaş ile hesaplanan gösterge için en yüksek fark %17,4 ile yükseköğretim mezunlarında, en düşük fark %13,2 ile yine ilkokul ve altı mezunlarda gerçekleşti. Yıllık ortalama brüt kazanç ile hesaplanan gösterge için ise, en yüksek fark %20,0 ile lise mezunlarında, en düşük fark ise %14,9 ile ilkokul ve altı mezunlarda gerçekleşti.
Source: Derleyen: Mustafa Balcı
Hormon ilaçları ve gıdalardan alınan hormon bozucular kısırlığa yol açıyor
“Hormon Bozucular” kitabının yazarı endokrinolog Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, AA muhabirine, artan kısırlığın nedenlerini ve “cinsiyet hoşnutsuzluğu” yaşayan çocuklara verilen hormon tedavisini değerlendirdi.
Büyükgebiz, hormonal problemlerin sadece ilaçlarla sınırlı olmadığını ve bilinçsiz gıda tüketiminin de vücudun hormonal dengesini bozabileceğine işaret ederek, “Hormon bozucular, son 25 yılda, küresel ısınmayla birlikte insan sağlığını tehdit eden en önemli unsurlardan biri haline gelmiştir. Bu maddeler, daha çok gıdalarla, solunum yoluyla, cilt temasıyla vücuda alınabilir ve hormonların doğal işleyişini bozabilir. Özellikle kısırlık konusunda, erkek üreme hormonu olan testosteronun yapısını etkileyerek östrojenik etki yapmalarına neden olurlar.” diye konuştu.
Hormon bozuculara dayalı problemlerin yaygınlaşmasına bağlı olarak dünyada kısırlığın giderek arttığını bildiren Büyükgebiz, Danimarka merkezli bir araştırmanın son 20 yılda tüp bebek doğumlarının arttığını, erkeklerde semen sayısının azaldığını ve özellikle erkek kısırlığının arttığını ortaya koyduğunu söyledi.
Büyükgebiz, bu hormon bozucularla ilgili 1996 yılında yazılan “Çalınan Geleceğimiz/Our Stolen Future” adlı kitapta pek çok gölde ve nehirde hayvanların ölü doğduğu, timsahlarda mikropenis oluştuğu, martılarda vücut anomalilerinin arttığı gibi olayların anlatıldığını aktararak, şunları kaydetti:
“Başlangıçta bu olayların sebebi tam bilinmiyordu. Daha sonra yapılan araştırmalarda, bu bölgelerdeki bazı sanayi tesislerinden, özellikle elektrik kablo fabrikalarından atıkların suya karıştığı ortaya çıktı. Bu atıklara maruz kalan hayvanlarda çeşitli anomaliler gözlemlendi. Yıllar içinde insanlarda da benzer vakalar rapor edilmeye başlandı. Kısırlık vakaları artış gösterdi, sebebi bilinmeyen bazı kanser türleri çoğaldı, otizm oranları yükseldi.”
Kurşunlu benzin kullanılan ülkelere dair yapılan araştırmada, kurşunsuz benzin kullanan ülkelere kıyasla zeka seviyesinde 1-2 puanlık düşüş tespit edildiğini, bunun kurşunun beyne yerleşerek kalıcı hasar bırakmasıyla meydana geldiğini anlatan Büyükgebiz, hormon bozucu kimyasalların da aynı şekilde hava, su, toprak gibi yollarla sebze ve meyvelere karıştığını, bu gıdaların aşırı tüketiminin vücutta ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini dile getirdi.
“Cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan çocuklara hemen hormonal tedaviye başlanması doğru değil”
Büyükgebiz, cinsel kimlik gelişiminin tamamlanması ve beynin bu konuda olgunlaşmasının sadece ergenlik dönemiyle sınırlı olmadığını belirterek, “Ergenlik, kızlarda 9-10 yaşlarında, erkeklerde ise 11-12 yaşlarında başlar. Bu süreçte boy artışı, fiziksel gelişim ve hormonların dengelenmesi gibi değişimler meydana gelir. Ancak psikolojik gelişim bununla sınırlı değildir; beynin olgunlaşması ve cinsel kimliğin tam anlamıyla şekillenmesi 22-23 yaşına kadar devam eder.” ifadelerini kullandı.
Cinsel kimlik gelişiminin 20″li yaşlara kadar devam etmesi nedeniyle cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan çocuklara hemen cinsiyet değiştirici veya hormonal tedavilerin başlanmasının doğru olmadığını vurgulayan Büyükgebiz, cinsel kimliğin sadece verilen hormonlarla belirlenmediğini, sosyal çevrenin de bu noktada önemli olduğunu anlattı. Büyükgebiz, cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan çocuğa hemen hormonal müdahalede bulunmanın bilimsel açıdan doğru bir yaklaşım olmadığını savundu.
Büyükgebiz, ailelerin bu tarz problemlerle karşılaşmaları halinde aceleci karar almaması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:
“Örneğin, bir erkek çocuğu “Kızlardan hoşlanmıyorum, erkeklere ilgi duyuyorum.” dediğinde, ona hemen östrojen verilmesi ya da testosteronunun baskılanması çok yanlış olur. Çünkü ergenlik süreci boyunca bireyin kendini keşfetmesi devam eder ve bu süreç 22-23 yaşına kadar değişebilir. Bu ilaçların yanlış kullanımı geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açabilir. Çünkü hormonlar, sadece cinsiyeti değil, vücuttaki birçok biyolojik süreci etkiler. Ergenlik döneminde yapılan hormonal müdahaleler, bireyin hem fiziksel hem de psikolojik gelişimini derinden etkileyebilir. Bu yüzden, cinsiyet gelişimini durdurucu veya değiştirmeye yönelik ilaçların kullanımı için bilimsel kriterlerin çok sıkı şekilde belirlenmiş olması gerekir.”
Özellikle salgın sürecinde sosyal medyada bu konuyla ilgili içeriklerin yaygınlık kazanmasıyla bilinçsiz kullanımın arttığının ancak bu ilaçların bilimsel ve tıbbi kriterlere uygun kullanılmaması halinde geri dönüşü olmayan problemlere yol açabileceğinin altını çizen Büyükgebiz, Sağlık Bakanlığının son yıllarda bu konuda önlemler almaya başladığını ve önceden reçetesiz dahi temin edilebilen hormon ilaçlarının artık reçete olmadan satışının yasaklanmasının olumlu bir gelişme olduğunu dile getirdi.
“Aşılar, kısırlığa yol açmaz”
Prof. Dr. Büyükgebiz dışarıdan alınan sebze ve meyvelerin hepsinde “doğal fitoöstrojen” bulunduğunu özellikle çilekte, bazı aktar ürünlerinde, keçiboynuzunda ve en çok soyada yüksek miktarda fitoöstrojen bulunduğunu bildirerek, “Bu maddeler uygun dozlarda alındığında, özellikle erişkinler için faydalı olabilir. Örneğin, Uzak Doğu ülkelerinde soya tüketimi oldukça yüksektir ve bu bölgelerde prostat ve meme kanseri oranlarının daha düşük olduğu görülmüştür. Sebze ve meyvelerde doğal olarak bulunan fitoöstrojenler tek başına büyük bir sorun yaratmaz. Ancak eğer o ürünler, kimyasal atıklara maruz kalmış bir toprakta yetişmişse veya üretim aşamasında hormon ya da pestisit yüklemesi yapılmışsa, bu durumda tehlike çok daha büyük hale gelir.” ifadelerini kullandı.
Çocukların bu konuda erişkinlerden farklı olduğunu ve özellikle ergenlik öncesinde vücuttaki doğal hormon seviyeleri oldukça düşük olduğu için dışarıdan alınan bu östrojen etkili maddeler zararlı olabileceğini kaydeden Büyükgebiz, bu maddelerin alınmasının erken ergenliğe ve erkek çocuklarında meme büyümesine yol açabileceğini söyledi.
Büyükgebiz, sebze veya meyvelerin yüksek miktarda pestisit içermesi halinde hormon bozucu etki yapabileceğini bildirerek, “Öncelikle üreticilerin bilinçli hareket etmesi, pestisit kullanımını kontrol altına almaları şart. Ancak tüketiciler de bilinçli tüketmeli. Sebze ve meyveler çok iyi yıkanmalı, plastik kaplar mikrodalgaya konulmamalı. Özellikle yumuşak plastikler ısıyla birlikte zararlı kimyasalları gıdaya geçirebilir.” diye konuştu.
Aşıların kısırlığa yol açacağı ile ilgili iddiaların yaygınlık kazandığını ancak bunun gerçek dışı olduğunu belirten Büyükgebiz, kısırlığa yol açan maddelerin, gıdalarla, solunum yoluyla ya da cilt temasıyla vücuda giren östrojenik etki yapan kimyasallar olduğunun altını çizdi.
Büyükgebiz, aşıların, bağışıklık sistemini güçlendirmek ve bulaşıcı hastalıkları önlemek için geliştirilmiş bilimsel ürünler olduğunu ve kısırlık yapıcı bir etkisi olmadığını belirterek, sözlerini şu şekilde tamamladı:
“Aşı karşıtlığı büyük bir sorun haline geldi. Aşı karşıtlığı nedeniyle ülkemizde ve dünyada daha önce neredeyse tamamen ortadan kalkmış hastalıklar yeniden görülmeye başlandı. Örneğin, çocuk felci (polio) yıllarca görülmemişti ancak son yıllarda aşılanma oranlarının düşmesi nedeniyle yeniden ortaya çıkma riski oluştu. Aynı şekilde tüberküloz ve kızamık gibi hastalıklar da tekrar artış göstermeye başladı. Hatta bazı bölgelerde çiçek hastalığı vakalarıyla ilgili yayınlar yapılıyor.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source: