“Sosyal Sorunlar Gündemi – Toplumsal Gerilimler ve Çözüm Arayışları”

“Ülke olarak moralimiz bozuk!”

Patronlar Kulübü olarak bilinen TÜSİAD, ülkenin kötü gidişine karşı suskunluğunu bozup yanardağ gibi patladı:

“İşler yolunda değil, ülkede sistem çöktü!”

Bu sert çıkışı yapan TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği) üyeleri Türkiye’nin iş alanında yaklaşık en büyük 4500 şirketinin sahipleri… Milyonlarca işçi çalıştırıyor ve Kurumlar Vergisi’nin yüzde 80’ini onlar ödüyor.

– Ülkede ekonomi yerlerde sürünürken…

– Derin bir yoksulluk milyonlarca insana hayatı zehir ederken…

– Zafer Partisi Genel Başkanı, halkın oylarıyla seçilen milletvekili, muhalefet partilerine mensup belediye başkanları, bazı aydınlar ve gazeteciler cezaevinde yatarken…

– İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın başına çorap örülmek istenirken…

– Teğmenler bir hiç yüzünden ordudan atılırken…

– Denetimsizlik sonucu facialar artarken…

Patronlar Kulübü’nün sessizliğini bozarak “Kaygılıyız” diye açıklama yapması çok önemlidir.

TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras’ın konuşması çok ciddi bir uyarıdır. “Ülke olarak moralimiz bozuk” diyen Aras özetle şunları söyledi:

“Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor, yerlerine kayyum atanıyor. Gazeteciler, siyasi parti liderleri hapse atılıyor, yeni mezun teğmenler ordudan ihraç ediliyor. Bu olaylar güven sarsıyor. ÇÖKEN SİSTEMDİR.”

Ömer Aras’ın açıklaması objektif bir değerlendirmedir. Hak vermemek mümkün değil. Ancak…

“Bugüne kadar neden sustunuz?” diye soranlar da haklıdır.

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan da eleştirilerinde haklıdır ama ona da bugüne kadar neden sessiz kaldığı sorulabilir.

Orhan Turan “Sanayici kan ağlıyor. İthalatın cazibesi artıyor. Bu ortamda biz işimizi nasıl devam ettireceğiz?” dedi ve ekledi:

“Yolsuzluk, dolandırıcılık haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Türkiye’de suç işlemek için örgüt kurmak, şirket kurmaktan kolay hale geldi. Hukuka güven kalmazsa yarınlar tehlikeye girer. Ülkede hukukun üstünlüğü tesis edilmeli.”

Gerçekten, ülkede mutlu olan yok gibi… Sanayiciler, çalışanlar, aydınlar, gazeteciler, emekliler, memurlar hep mutsuz…

TÜSİAD yöneticilerinin ülkemizin bugünkü durumunu cesaretle eleştirip endişelerini dile getirmeleri alkışlanacak bir davranıştır. Tek eleştirim, biraz geç kalmaları!

Kimin yüzü gülüyor?

Patronlar Kulübü TÜSİAD, hukukun üstünlüğüne ve hukuk devletine vurgu yapıyor ama Adalet Bakanı Yılmaz Tunç aynı görüşte değil…

“Türkiye eski Türkiye değil. Hiç kimse, hiçbir kuruluş kendisini milletin iradesinin ve hukukun üstünde göremez. Yargıyı ve siyaseti yönlendirme çabaları, demokrasinin ruhuna ve hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı” diyor.

Klişe lâflar bunlar…

Adalet Bakanı belli ki, her olaya AKP penceresinden bakıyor.

Sayın Bakan’a tavsiyemiz…

– Sokağa çıksın, halkın içinde dolaşsın, çarşı-pazarı gezsin…

– Asgari ücretliyle, emekliyle, esnafla konuşsun…

– Ucuz ekmek kuyruklarını, ucuz yemek veren kent lokantalarındaki izdihamı görsün…

– Her yana baksın ve elini vicdanına koyup söylesin:

“Kimin yüzü gülüyor?”

İlaçlı gazoz!

Temel, arkadaşı Dursun’a anlatıyor:

“Ula Dursun… Hani Yeşilçam filmlerinde kadınların gazozlarına ilaç koyup uyutan, sonra da işini alan Nuri Alço abimiz var ya…”

“Var, n’olacak?”

“İşte ben onunla tanıştım, ahbap olduk…”

“Eee, sonra?”

“İlaçlı gazozları hazırlayıp çapkınlığa çıktık… Fakat, şans bu ya! Dolaştık, dolaştık, bir tane bile bulamadık! Sonunda ilaçlı gazozları biz içtik!”

Source: Rahmi Turan


Askeri akademilerde imamlar ders verecek!

AKP iktidarı, akla ziyan bir karara daha imza attı. Dakikada gündem değişen ülkemizde, Afrika uçağındaki TOGG’lar, Türkiye’deki açlar derken iktidarın aldığı çok kritik bir karar gözlerden kaçırıldı. Tarih 10 Şubat 2025, Resmi Gazete (RG). ‘Milli Eğitim Bakanlığı Yönetici ve Öğretmenlerinin Ders ve Ek Ders Saatlerine İlişkin Kararda Değişiklik Yapılması’ adlı karar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla yürürlüğe girdi. Üç satırlık karara göz attığınızda, öğretmenlerin 141 lira olan ek ders ücretlerine zam yapıldığı sanılıyor. “Size mi soracağız?” dercesine, “657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 89. maddesiyle 439 sayılı kanun hükümleri gereğince karar verilmiştir” denildi.

TEOKRATİK LİYAKAT

RG’de üstü kapalı geçiştirilen kararın ilişkilendirildiği yasa maddelerini inceledim. Liyakat yerine sadakat artık cumhurbaşkanlığı kararıyla tescillendi. Devlet Memurları Kanunu’nun 89. maddesindeki yeni düzenleme özetle; “Eğitim sorunu çok önemli ama ülke gerçekleri göz önüne bulunduruldu. Öğretmen-öğretim üyesi bulunamazsa yasaya uymasa da başka kurumlardan üniversite, akademi ve askeri akademilere istediğimi atarım. Öğretim üyesi yoksa öğretmenler, öğretmen de yoksa memurları, o da yoksa açıktan dilediğimi atar, ek ders ücreti karşılığı ders verdiririm. Ücretli ders saatini, memurun niteliğini cumhurbaşkanı belirler” diyordu. Niye şaşırdınız? Teokraside tek adam istediğini istediği yere atar (!)

SİVİL İTAATSİZLİK

Üniversiteler ve askeri akademiler alınan bu kararla; ilahiyatçılar, din kültürü öğretmenleri, muhasebe, ziraat, bahçe bitkileri mezunları hatta lise mezunu memurlar bile ders verebilir. “Özenle seçilecekler”, İTÜ’den, ODTÜ’ye 208 üniversitede akademisyencilik (!) oynayacak. Tarihçi Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun, ‘Korgeneral’ rütbesi verilip rektör atandığı Milli Savunma Üniversitesi’nde (MSÜ) artık siviller ders verebilecek. ‘Emre itaatsizlik’ iddiasıyla Hava, Deniz, Kara Harp Okulu birincisi öğrencileri ihraç edilen harp akademilerinin kapıları herkese açıldı. Teğmen Ebrular ve komutanlarını, ‘İtaatsizlik’ iddiasıyla ihraç edilenlere soralım: ‘Sadece ders verecekler’ diye harp akademilerine sokulan sivillerin, emre itaatsizlik etmeyeceğinin garantisini kim verebilir?

BİLİM VATANIYMIŞ

Çakı gibi subaylar TSK’dan atılırken gıkını çıkarmayan MSÜ’deki yıldızsız generaller, sivillerin ders vermesi kararına da sustu. 208 üniversiteden sorumlu YÖK ne yaptı? Kocaman bir hiç! YÖK Başkanı Erol Özvar, Yükseköğretimde Uluslararası Strateji Belgesi’ni gözlerinin içi gülerek yayınladı. Türkiye’nin, yükseköğretimde uluslararası cazibe merkezi olduğunu, dünyanın her yerindeki Türk bilim insanlarının çalışmalarından “Bilim Vatanı” oluşturulacağını müjdeledi (!) AKP’nin akademik ve siyasi baskısından en verimli çağlarında terk-i vatana zorlanan yaklaşık 15 bin Türk akademisyenlerle gururlanacaksınız öyle mi? Gidenlerin yüzde 90’ı dönmedi.

AKADEMİYE EFELENME

Türkiye’deki üniversite ve akademilerin öğretim üyesi yoksulluğunu gözler önüne seren kararın yayımlandığı gün ise YÖK, “Yükseköğretim ve Akademide Kadın” verilerini, pek bir sevinçle paylaştı. Üniversitedeki 7.3 milyon öğrencinin yüzde 53’ünün kadın olduğunu söyledi. 184 bin 21 akademisyenin yüzde 53’ünü oluşturan 97 bin 532’sinin erkek, 86 bin 489’unun kadın olduğunu sıraladı. Akademisyen sayısının son 1 yılda 184 bin 566’dan 545 kişi birden azalmayla 184 bin 21’e düştüğü hızla es geçildi. Akademisyen açığı, üniversiteler ve akademilerde derslere imamlar sokularak mı çözülecek? Demek ki neymiş? “Giderlerse gitsinler” diye akademisyenlere efelenmeyecektiniz!

SAVAŞ STRATEJİLERİ

Siyasal iktidar bu son kararıyla eğitim yoluyla ideolojik kadrolaşmayı tüm üniversiteler ve harp akademilerine taşıdı. TSK’nın, en geç 25 yıl sonra general kadrosunu oluşturacak askeri öğrencilerin eğitimi, topyekun olmasa da sivilleşti. Işıklar Askeri Lisesi son mezunlarından, Pençe Kilit Harekat bölgesinde Hakkari-Çukurca’da savaşmış bir isim Tuğgeneral Sabahattin Güldağı. Kara Harp Okulu Komutanı.Tam dersliğe girerken komutanla tesadüfen karşılaşan bir din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni sizce nasıl davranır? ‘Selamünaleyküm paşam. Vallahi billahi, askerliğimi yaptım’ diye yemin edip, savaş stratejilerinden bahsedebilir (!) Harp akademilerinin temeli ‘Savaş ve Ordu’ dersine girip, cennetteki hurileri anlatacak halleri yok!

Source: Sultan Uçar


Bakanlıktan sertifikalı sülükçülük

Giderek sorun yumağına dönüşen sağlık sistemine çare aranırken Sağlık Bakanlığı, bilimsel yönü olmayan sülükle tedavinin yaygınlaşması için adeta seferber oldu. Bakanlık, ‘Steril Tıbbi Sülük Yetiştiriciliği Eğitimi’ adı altında internet yoluyla uzaktan eğitim başlatan Fırat Üniversitesi’nin kurs duyurusunu valilikler ve sağlık il müdürlükleri aracılığıyla Türkiye genelindeki sağlık kurum ve kuruluşlarına duyurdu.

ÖN KOŞUL ARANMIYOR

Aile sağlığı merkezleri de dahil sağlık kurumlarına Fırat Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi tarafından düzenlenen sülük eğitimine ilişkin afiş ve bilgilendirme yazısı gönderildi. Bu yazılarda sülük eğitiminin 15-19 Şubat tarihleri arasında internet üzerinden online (uzaktan) çevrimiçi yapılacağı, kursa katılacaklardan 13 bin 500 TL eğitim ücreti alınacağı ve sertifika verileceği bilgileri yer aldı. Eğitimin amacı tıbbi sülük yetiştirme konusunda teorik bilgi ve pratik beceriler kazandırmak olarak açıklanmasına rağmen üretimin yanı sıra sülüklerin ‘tıbbi uygulamalarda’ nasıl kullanılacağına dair temel bilgilerin verileceği de bildirildi. Eğitime katılacaklarda ‘eğitim seviyesi’ dahil hiçbir ön koşul aranmadığı belirtilirken, “Bununla birlikte biyoloji, tarım veya sağlık alanlarındaki temel bilgilere sahip olmaları önerilir” ifadesi yer aldı. Eğitimi tamamlayanlara sülük yetiştirme, ‘sülükleri sağlık uygulamalarında kullanma’ ve bu alandaki etik kuralları anlama konularında sertifika verileceği de bildirildi.

Sağlık okur yazar olmayana teslim ediliyor

CHP Balıkesir eski Milletvekili Dr. Fikret Şahin, sülük yetiştiriciliği ve sülükleri sağlık uygulamalarında kullanacak kişilerde herhangi bir eğitimin aranmıyor olmasının çok ciddi sorunlara yol açacağı uyarısında bulunurken çağ dışı tedaviye Sağlık Bakanlığı’nın destek vermesinin de kabul edilemez olduğunu söyledi. Dr. Şahin, “Kurs sonrası isteyen herkese insan üzerinde tıbbi sülük uygulaması yapmalarına izin veren sertifika veriliyormuş. İnsan vücudu üzerinde müdahale etme yetkisi sadece hekimlere aittir” dedi.

Source: Erdoğan Süzer


Oyna be

İyi ki de hayır! Kalben dans ettiği bir videoyu paylaştı hesabından. Dans mı desek yoksa kafasına estiğince sallanmak mı bilemedim. Neyse aslında dans ederek mesaj vermeye çalışıyor.Çünkü kendi vücuduyla olan barışıklığını da anlatmış birkaç cümleyle.“Bugün bana zayıflasan ne güzel kadınsın aslında diyen herkesi şappp diye öpüyorum.” demiş.Mesaj ince tabii anlayana.Çok değil ya azcık sevsek kendimizi ortada dert tasa kalmayacak. Kalben gibi değer verin kendinize.Hele ki kadınların hatta zaman zaman erkeklerin o maruz kaldığı kiloydu, oydu, buydu zırvalıklarına azıcık tıkasak kulaklarımızı… Bakın kulak tıkayalım diyorum ‘onlar sussun’ demiyorum. Çünkü öğretemeyiz artık kimseye edep adap falan.Bırakınız konuşsunlar sizler her sabah kalkın Kalben misali vücudunuzu sevdiğinizi söyleyin kendinize, hatta açın müziği, sallanın sağa sola.Alın size ücretsiz terapi…Herkes bildiği işi yapsa…Ha şöyle yahu! Herkes işini yapsın işte böyle! Hadise oynadığı dizinin IMDb’de tarihin en düşük puanını almasından sonra güzel bir hamleyle yeni şarkısını duyurdu. Güzel hamle ve güzel fotoğraf diyeyim hatta… Şarkının adı ‘Bu gidişin dönüşü yok’muş.Fotoğrafın altına o notu düşmüş kendisi. E böyle bir fotoğraf paylaşınca da hemen yayıldı sağda solda doğal olarak. Vallahi sevindim ve içimden şarkının çıkacağı 21 Şubat’ı beklemek geldi istemsizce!Ustaların karışımıÇok iyi bildiğimiz iki isim bir araya gelmiş. Daha üzerine ne koyabilirler ki diye düşünürken onlar ‘dağları delmeye’ karar vermiş. Sezen Aksu ve iletişim danışmanı Özgür Aras’tan bahsediyorum. Özgür yıllardır ‘ben mesleğimin çırağıyım’ diyordu artık ‘ustalık’ unvanını almış. 8 yıl sonra yeni bir albüm hazırlayan Sezen Aksu ve şirketinin iletişim danışmanlığı artık Özgür Aras’a emanet.Yani artık Sezen Aksu’nun resmi olarak temsilcisi Özgür. Eee böyle bir isimle çalışınca meslekte ustalık rütbesini takıyorsun omuzlarına. Çıtayı çok başka bir yere koydu artık Aras.Geçtiğimiz akşam Aksu’nun Kanlıca’daki evinde albümde emeği geçen aranjörlere, beraber çalıştığı müzisyenlere bir yemek vermiş Sezen Aksu.Bunları duyunca Özgür’den ve Sezen Aksu’dan bir ricam var. Geçtiğimiz gün Kanal D’de yayınlanan “Annem Ankara” dizisinde Ferdi Tayfur’un ‘Bana Sor’ şarkısını seslendirdiğini gördük Aksu’nun…Tamamını haftaya dinleyeceğiz ama öyle sevildi ki o şarkı. Özgür’ün de belki ısrarıyla yeni albümüne koyar minik serçe o şarkıyı? Ne dersiniz?Hadsiz güvenlikFenomen falan demeyin şu tipe artık ya. Dedikçe şımarıyor, dedikçe azıtıyor, dedikçe terbiyesizleşiyor.“Yakışıklı güvenlik” diye ün yapan o kişiden bahsediyorum. Gitmiş uyduruk aracına çakar ve siren taktırmış.Yetmemiş bunu da sosyal medyasından paylaşmış.Sonra da polise yakalanmış ve 142 bin lira ceza yemiş. Ehliyetine de el konulmuş tabii. Ohhhhh, iyi olmuş.Ama akıllanır mı, durulur mu? Yoook. Bu olan rezaleti lehine kullanır, net.Siz bu adama yakışıklı güvenlik diye prim verdiğiniz sürece üniversitelere söyleşiye davet ettiğiniz sürece böyle ‘şapşallıkları’ yapmaya devam edecektir.Şaka değil üniversiteye davet edildi bu adam! Allah’ım sabır ver.

Source: Orkun Ün


Zorbalığın bu kadarına da pes! Alıkoyup darp ettiler, bir de selfie çektiler

Ankara”da 1″i kadın 2 şüpheli, hırsızlıkla suçladıkları bir kadını evde zorla alıkoyarak, darp etti ve o anları cep telefonuyla kaydederek, sosyal medyadan paylaştı.

Görüntülerde; şüphelilerin ellerini, ayaklarını ve ağzını bağladıkları kadına çeşitli cisimlerle şiddet uyguladıkları ve hakaret ettikleri görüldü.

Kadın şüpheli ise darp edilen kadınla selfie çekildi.

Sosyal medyada 13 Şubat”ta yayılan görüntüler üzerine harekete geçen Ankara Emniyet Müdürlüğü ekipleri, kadını darp eden 2 şüpheliyi gözaltına aldı.

Darp edilen kadının hastaneye kaldırıldığı ve sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. 2 şüpheli ise çıkarıldıkları mahkemede tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Source:


Alıkoydukları kadını acımasızca darbedip bir de selfie çeken 2 kişi tutuklandı

Ankara”da 1″i kadın 2 şüpheli, hırsızlıkla suçladıkları bir kadını zorla evde alıkoydu. Kadını acımasızca darbeden şüpheliler, dehşet anlarını cep telefonu kamerasıyla kaydedip sosyal medya hesaplarından paylaştı. ACIMASIZCA DARBEDİP SELFİE ÇEKTİLER Görüntülerde; şüphelilerin ellerini, ayaklarını ve ağzını bağladıkları kadına çeşitli cisimlerle şiddet uyguladıkları ve hakaret ettikleri görüldü. Kadın şüpheli ise darbedilen kadınla selfie çekildi. ŞÜPHELİLER TUTUKLANDI Sosyal medyada 13 Şubat”ta yayılan görüntüler üzerine harekete geçen Ankara Emniyet Müdürlüğü ekipleri, kadını darbeden 2 şüpheliyi gözaltına aldı. Darbedilen kadının hastaneye kaldırıldığı ve sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. 2 şüpheli ise çıkarıldıkları mahkemede tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Source: Çağla Taşçı


Ergün Yıldırım yazdı… Erosun seküler tezahürleri: Sevgililer Günü

Roma”da Lupercalia günü, 15 Şubatta bayram olarak kutlanırdı. Kutlamalar bereket Tanrısı Lupercus adına yapılırdı. Bu günde keçi Tanrıya kurban edilir, onun derisinden bir parça taşınır, kızlar da bunun için öne çıkarlardı. 14 Şubat arife günü ise erkekler ile kızların isimlerinin beraber yazıldığı yerden kura çekilerek bayram boyunca beraber olunurdu. Papalık, Hristiyanlığa aykırı olması nedeniyle bu adeti değiştirdi. Artık kuraya azizlerin isimleri yazıldı. Aziz Valentine”nın adına kutlama yapılmaya başlandı. Kilise, 1969 yılında bu günü kutlamaya da son verdi. Çünkü gün antik aslına dönmüştü.14 Şubat 1800 tarihinde Amerikalı Esther Howland, Sevgililer Günü kartını icat eder. Bunun üzerine bugünde de ticaret canlanır ve dünyaya yayılmaya başlar. Cinsellik, aşk, romantizm, hediyeler, kutlamalar, baş başa yemekler etrafında bir dizi alışkanlıklar ortaya çıkar. Aşk, cinsellik ve sevgi seküler bağlama taşınır. Kapitalizmin tüketim pazarıyla bütünleşir. Özellikle cinselliği ve sevgiyi birlikte vurgulayan imgeler yoğun bir şekilde üretilir. Çiçekler, elbiseler, iç çamaşırlar, birlikte yemek yeme ve özel geceler yaşama gibi tutumlar yaygınlaşır.Eros, yani sevgi aslında yaşama güdüsü. Bu yaşam güdüsü, Greklerde Tanrı ile sembolleşir. Bizde de tasavvufta Allah en fazla sevgiyle anlatılır. Varlığın sevgi için yaratıldığı söylenir. İslam toplumlarında eros, her zaman varlığını korumuştur. Yaşam içgüdüsü cinselliğiyle de devam etmiştir. Marjinal kimi gruplar hariç eros meşru, gerekli ve olumludur. Bundan dolayı da dışlanmaz. Eros sakatlanmaz. Onu abartamaya da gerek yoktur. Yani kendi başına tanrılaşamaz da.M. Foucault, Cinselliğin Tarihi adlı çalışmasında adeta erosun batıdaki gelişimini anlatır. Hristiyanlık, erosu sakatlar. Cinsellikle tezahür eden sevgiyi horlar, damgalar, dışlar. Bütün kötülüklerin kaynağı görür. Bundan dolayı iyi Hristiyan, sadece üreme için cinselliğe ve evliliğe başvurabilir. İdeal Hristiyanlığı temsil eden ruhbanlar ve rahibeler evlenmezler, cinsellikten tamamen uzak yaşarlar.Hristiyanlık, nitekim sevgiyi cinsellikten tamamen uzaklaştırarak yeni bir bayram geliştiriyor. Sevgiyi ruhban azizle birleştiriyor. Erosa yer vermiyor. Bu nedenle Hristiyanlığın bu tecrübesinde yaşamanın özü sakatlanır. Freud, bunu görür. Erosu yeniden keşfeder. Yeniden antik Batı sevgi kültürüne yönelir. Eros, yaşam içgüdüsü. Ölüm de erosun yokluğu. Eros, temelde cinsellikle tezahür eder. Sevginin özü de budur. Bundan dolayı eros cinselliğe hapsedilir. Eros sekülerleşir. Bütün maneviyat ve metafizikle ilişkili sevgi boyutundan soyutlanır. Hristiyanlığın sakatladığı erosun iyileşmesi için tek çare bu görülüyor.Modern eros, sekülerdir. En çarpıcı biçimde sekülerlikle ve cinsellikle temsil edilir. Renkler, söylemler, elbiseler, pratikler bu şekilde yaşanır. Seküler toplumda seküler eros nüfuz kazanır. Aşk, seküler ve cinsellikle özdeşleşir. Toplumlar sekülerleştikçe sevgililer günü de yayılır. Sevgililer, evlilik dışılığı imgeler. Bizim kültürümüzde buna “dost hayatı” denirdi. Sevgililer gününe gençler yerleşmeye başlıyor önce. Sonra yetişkinlere doğru genişliyor. Dindar ve muhafazakâr kesimlerde de yayılıyor. Çünkü muhafazakarlık da bu genel toplumsal sekülerlik içinde yaşıyor. Gündelik yaşam trendleriyle var olmak istiyor. Başörtülü kızlar ve sakallı dindar erkekler sevgililer gününü kutlamaya başlıyorlar. Fatihte bir mağazanın reklamı bu açıdan çok ilginç: “Sevgilinize 14 Şubat hediyesi olarak seccade alın yatsın kalksın sizi bulduğuna dua etsin!”Fatih muhafazakâr mahalle, seccade ve dua dini imgeler. Sevgililer günü artık bu bağlama taşınarak yorumlanıyor. Böylece tüccar hem günün imkânlarından yararlanıyor hem de sevgililer gününü dua ve seccade ile dinileştirmek istiyor. Çok ilginç bir din ve sekülerlik ilişkisi. Yaygın ve etkili olan tarz da bu artık.

Source: Ergün Yildirim


Cüneyd Altıparmak yazdı: TMSF yalanı, TÜSİAD gerçeği!

TÜSİAD toplantısında yapılan açıklamalar gündeme oturdu. Hatta beyanlarla ilgili “suç şüphesi” duyulduğu için soruşturma başlattı savcılık. Bu konuya geçmeden, açıklamaları değerlendirmeden önce sözüm ona “patronların rahatsızlığı” olarak ortaya atılan bir “yalanı” ve “aslının” ne olduğunu paylaşmak istiyorum. Zira mevzuatta açık hüküm bulunmasına rağmen, “yanıltıcı bir bilgi” dolaşıyor ortalıkta…TMSF”YE “OLAĞANÜSTÜ” YETKİ (!)TÜSİAD “neden ses çıkardı?” diye sorup, sebebini “malvarlığını aklama, terörizmin finansmanı vb. şüphesi olduğunda, TMSF 5 yıl süreyle şirkete el koyacak. Bunun için yargı kararı gerekmeyecek…” diyerek açıklayan paylaşımlar gördüm. Estirilen hava şu: “TMSF kafasına göre, istediği zaman, istediği şirkete, istediği kişiyi atayabilecek”. Hatta Prof. Dr. Adem Sözüer “siyasette yapılan, ticarette yapılmak isteniyor” diye talihsiz bir ifade kullandı, TÜSİAD”taki konuşmasında…PEKİ GERÇEK NE…4 Şubattaki Resmi Gazetede yayınlanan 7539 sayılı yasa (1) TMSF”nin şirketlere kayyım ataması hususunu düzenliyor bu doğru. Ama madde şunu diyor: “6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde düzenlenen suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi gereğince şirketlere veya 128 inci maddesinin onuncu fıkrası gereğince malvarlığı değerlerine kayyım atanmasına karar verildiği takdirde, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl süreyle Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kayyım olarak atanabilir.”KUVVETLİ ŞÜPHE, CMK 133. MADDE…Maddeyi uzunca yazmayacağım (2). Bu madde yıllardır var. Kuvvetli şüphe olduğu zaman hâkim kararı ile ceza yargılamasının her evresinde şirketlere zaten kayyım atanabileceği düzenleniyor… Yeni düzenleme ile “kimin kayyım atanacağı” tartışması ortadan kaldırılıyor. Tıpkı Adli Tıp Kurumunun bilirkişiliği gibi TMSF”ye de kayyımlık konusunda görev veriliyor. Durum bundan ibaret. Şirketlere kayyım atamasında normalde bir sınır yok CMK”da. Ama bu düzenleme ile 5 yıl gibi bir üst sınır da getiriliyor. Tıpkı tutuklama süresinin üst sınırı gibi… Burada eklenen bir husus terörün finansmanı suçu. Şirketlere kayyım konusu zaten sınırlı suçlar için geçerli. Şirket yönetimi konusunda “rastgele atanacak bir bilirkişiden” daha uzman olduğunu söylemeye gerek yok sanırım TMSF”nin…”PATRON ÇILDIRDI!”Ayşe Barım”ın tutuklanmasının haksızlık, belediyelere kayyım atanmasının hukuksuzluk, parti genel başkanlarının tutuklanmasının, “bir büyükşehir belediye başkanı hakkında, yaptığı konuşmalar nedeniyle basın toplantısından dakikalar sonra soruşturma” açılmasının, “bilirkişi görüşmesini yayınlayan gazetecilerin gözaltına alınmasının”, “yeni mezun teğmenlerin ordudan ihraç edilmesi” konularının “toplumda endişe yarattığını ve güveni sarstığını” ifade ediyor “patron”… Bunlar Ömer Aras”ın ifadeleri. Birde Orhan Turan”ın benzer ifadelere ek olarak kullandığı şu ifade var: “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, galiba artık şirket kurmaktan daha kolay”.ELEŞTİRİ SUÇ MUDUR?Kimseyi suçlu ilan edemeyiz pek tabi. Ancak bunlar, TÜSİAD”ın “konusu” olmayan hususlar…. Konuşmayı defalarca okudum. Buradaki açıklamaların tümü yürütülen yargı süreçlerine doğrudan yönelen ifadeler. Ve birçoğu “yanıltıcı yorumlar”. Eleştirmek bir haktır. Ama bu alay etmeyi, “yanıltıcı bilgi vermeyi”, “yargılamayı etkilemeyi”, hakaret etmeyi, gizli bilgileri yaymayı, insanları örgütleyip sonra “benim müdahalem olmadı” demeyi hak saymadığı gibi bunları savunma hakkı da vermez. Eleştirinin ölçüsü “insaftır”. Yaşananları ve yaşatanları unutup konuşmak insaf değil!TACİR BASİRETLİ OLUR!Türkiye Gezi ve 15 Temmuz”u yaşamış bir ülke. Herkesin konuşmalarına dikkat etmesi gereken “kırılgan” bir yapıya sahip. Türkiye”de yargının “yapısal sorunları” var. Bunlara bende köşemde değiniyorum. Bunu yaparken “gerçeklere” dayanıyorum. Toplumun dinamiklerine “gerçekleri söylüyorum” balonu ile “her fırsatta” dinamit koymaya çalışan Ümit Özdağ”ın “peşine” takılmıyorum mesela… (3). Türk Ticaret Kanunu “tacir basiretli olur” diyor. TÜSİAD basiretini kaybetmişe benziyor.(1) Anılan yasa: https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2025/02/20250204-1.htm(2) CMK m.133: https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5271.pdf(3) Özdağ”ın paylaşımı: https://x.com/umitozdag/status/1887152785528910108

Source: Cüneyd Altıparmak