Yumak!
Sonunda TÜSİAD da “çöküyoruz” diye açıklama yapmak noktasına geldi, gelmek zorunda kaldı. Nasıl oldu? Çok hızlı unutuyoruz. Gözlerime bak diyen bir maliye bakanı vardı; döviz rezervlerini erimiş olarak devraldı; Türk Lirası’nın namusunu, şerefini, izzet-i nefisini Amerikan dolarının korumasına bağladı.
Ekonomi batışa geçti.
Onu hakaret ederek görevden aldılar ve yerine yeni bir Maliye Bakanı, şimşek hızıyla atandı. Ve işte aradığımız finans dehası, işte beklediğimiz foncu, ABD’de okumuş, CEO olmuş ve kalbi vatan ve millet sevgisiyle dolu diyerek bir hanım Hafize Gaye Erkan Merkez Bankası Başkanlığı’na oturtuldu.
O da görevden atıldı.
Son 5 yıl içinde Merkez Bankası başkanı 6 kez, Maliye Bakanı da yine 7 kez değiştirilerek; “Ezdirmem. Ezdirmem asgari ücretlimi, emeklimi ezdirmem” sözleri 200 kez tekrar edilmişti. Sonunda asgari ücretli ile emekli, fitre verilebilir muhtaç insanlar durumuna düştü. TÜSİAD, bu duruma “çöküş” dedi.
Bu sonuç bir yumaklar yığını: Hem derin bir ekonomik kriz, hem derin bir demokrasi krizi, hem derin yargı, hem derin eğitim, hem derin ahlak, hem derin otoriter devlet, hem derin yasama, derin geriletici zihni doku krizleri bir yumak oldu.
Geriletici, çürütücü, yozlaştırıcı yumağın ana ürünü zihni doku sonunda; iktidar, kendisi de hiç istemediği halde, Cumhuriyet tarihinin “en yaman faizcisi” haline geldi. Faizle Türkiye hem içeriden hem dışarıdan soyuldu.
Vergiler artırıldı.
Yoksullaşma hızlandı.
Saltanat, gösteriş, devlet koltuğu paylaşmada zerre geri adım atılmadı. Devlet harcamalarında hiç frenleme yapılmadı. Türkiye, 30 milyon insanın açlık sınırında yaşadığı ülke haline geldi fakat Cumhurbaşkanı yurt dışı gezilerine 3 uçakla, 5 uçakla, makam aracını da beraber taşıyarak gitmekten vazgeçmedi.
Yumağı doğurdu.
Çöküşü hızlandırdı.
Hepsi kara deliğe dünmüş yatırımlardaki garantili ödemelere frenleme yapılmadı. Mallarına yüksek zam koyan şirketlerin fiyatları ve kârlarını yukarı çeken fırsatçılığına, tekelciliğin ve kartelciliğin at oynattığı eksik rekabet mahkumu piyasalara dur diyen çıkmadı.
Çabuk unutuyoruz!16 bakanlık, 9 kurul, 4 ofis, 8 başkanlık ve 1 cumhurbaşkanı yardımcısı hepsi bütün gücü tek elinde toplamış başkan Erdoğan’a bağlı, ondan emir ve talimat alarak; “tek vücut çalışacaklar” aralarında hiçbir “yalpalanma-çatışma- kırılma” olmayacak ve 2023 yılına geldiğimizde Türkiye dünyanın en büyük 5 ekonomisi içine girecekti.
Tamamı yalan çıktı.
Türkiye çöküşe geçti.
Yumağı besliyor.
Karanlık işler, karanlık adamlar, karanlık beklentiler, karanlık tahminler, TÜİK verileriyle oynamalar ortaya çıktı. Hazine garantili projelerde Türkiye’yi soyduran boşluklar büyüdü. Verilen garantiler döviz sömürüsüne dönüştü. Tüm Bakanlıklar ve Cumhurbaşkanlığına bağlı kurumlarda ödenekler, harcamalar, bütçeler, makam aracı sayıları, dış geziler, iç yemlenmeler, dış yedirmeler, bol kepçe verilen fakat verimi artırmayan ve döviz bağımlılığını çoğaltan teşvikler hepsi tavan yaptı.
Merkez Bankası, yıl sonu enflasyon tahminini yükseltti. Emekliler, TÜİK bizi dolandırdı diye mahkemeye başvurdu. İşçiler Ankara’ya yürüyor. 15 işçinin çalıştığı işyerlerinde başlayan grevler bile valilerin baskısı ile yasaklanır oldu. 30 milyon insan açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edildi. Merkez Bankası, 8 yıl sonra ABD Hazine tahvili alımına başlamayı büyük başarı diye duyurdu.
Yumak, yumak içinde modeli sonunda büyük banka, holding, çok sayıda işçi çalıştıran fabrikaların sahibi işadamlarının üye olduğu TÜSİAD’ı da; “sistem çöktü” diye feryat etmek noktasına getirdi. Çöküşü vatandaş kendi hayatında yaşadığı için anketlerde “erken seçim isteyenlerin oranı yüzde 75’i” buldu.
TÜSİAD’a kayyum!
TÜSİAD Başkanı Orhan Turan; “Ne işverenin, ne işçinin yüzü gülüyor. Halk sıkıntı içinde kamu (devletteki koltuk sahipleri) tasarruf yapmıyor. Moralimiz bozuk, güvensizlik içindeyiz. Bunun nedeni çöken sistem. Sistemin kendini düzeltme mekanizması olmalı, sorumlular hesap vermeli” dedi. TÜSİAD’a dört koldan ağır iktidar saldırısı başladı: İktidar gazetecileri; “Postalcı Patronlar” (Mahmut Övür-Sabah) ve “TÜSİAD’a sus derim.” (Ahmet Hakan- Hürriyet) yazıları yazdılar. TÜSİAD’ın yerine geçsin diye kurulan MÜSİAD’ın Başkanı Mahmut Asmalı, “TÜSİAD toplumsal huzuru bozuyor” diye ihbarcı suçlama yaptı. Başta Adalet Bakanı olmak üzere diğer bakanlar da TÜSİAD uyarısını; “siyasete ayar veriyor” diye çürütmeye kalkıştı. Ve Başsavcılık TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras için “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yaymaya teşebbüsten” soruşturma açtı. Bunun sonu TÜSİAD’a kayyum atamaya gidebilir. Çinliler bile Türkiye’ye doğrudan yatırım yapmaktan vazgeçebilir. TMSF’ye “Şirketlere kayyum atama yetkisi veren kanun da” zaten Meclis’te kabul edildi.
Source: Necati Doğru
İktidar, sorunların kaynağına dönüştü
Suat Kılıç, tam 21 yıl AKP’de siyaset yaptı. AKP’nin Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcılığı’nda bulundu. 2002’den 2015 yılına kadar üç dönem milletvekilliği yaptı. Bu süreçte Gençlik ve Spor Bakanlığı, Anayasa ve Adalet Komisyonu üyeliği yaptı. Gün geldi, partisinden ayrıldı, Yeniden Refah Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı oldu.
AKP’de önemli görevler üstlenen Suat Kılıç’a, neden ayrıldığını ve eski partisini şimdi nasıl gördüğünü, partinin uygulamalarına daha çok hangi konularda karşı olduğunu sordum. İşte Kılıç’ın anlattıkları:
AKP İKTİDAR YORGUNU
– Temelde esas mesele AKP’nin metal ve mental (zihni sürekli meşgul eden yorgunluk ve durulma aşaması) yorgunluğudur. Bunu net olarak söylüyorum. Kalan her şey aslında bunun yansıması. Metal ve mental yorgunluk olunca kuruluş değer ve hedeflerinden de ister istemez uzaklaşmalar beraberinde geliyor. Bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar yoruluyor ama iktidarın kendisi de yoruluyor. Ulusal yorgunluk da bunun beraberinde oluyor. Hata yapılmazsa yorgun iktidardan kurtulmak kolay.
BEŞER YILLIK İKİ DÖNEM
– Türkiye tarihi bu kadar uzun süreli bir iktidara teslim edilmedi. Bu döneme bakarak benim kanaatim şu: Hangi iktidar bu kadar uzun süre iş başında kalırsa kalsın bu ve daha fazla sorunlarla yüzleşmeye mahkum kalırız.
– Güçlendirilmiş parlamenter demokratik sisteme dönüş yapılmalı. YRP olarak başkanlık sistemini de savunan bir siyasi partiyiz. Eğer başkanlık sisteminde kalacaksak da Cumhurbaşkanlığı dönemi beşer yıllık iki dönemle mutlaka kısıtlanmalı. “Vay efendim erken seçim olursa üçüncü defa…” gibi konular konuşulmamalı, ne surette olursa olsun iki dönemle kısıtlanmalı.
– Başkanlık olacaksa; Türk tipi, Fransız tipi diye olmuyor. Dünya, literatürüne Amerikan başkanlık modeliyle girmiş. Yardımcısı başkan ile birlikte seçilir ve her ne olursa olsun başkanın yerine seçilmiş yardımcısı gelir. Bunun için anayasanın değişmesi gerekir. Şu an bunun olması mümkün değil.
TARTIŞMAYI CHP BİTİRİYOR
– Ben konuya hukukçu olarak bakıyorum. Siyaset 2014’deki seçimde Erdoğan’ın hakkını yemedi. Çünkü o eski anayasaya göreydi. Bunu, CHP dahil herkes kabul etti. Erdoğan’ın, erken seçim kararı alındığı takdirde dördüncü dönem hakkının olduğunu Özgür Özel söylüyor, “Al erken seçim kararını, çık yarışalım” diyor. Dolayısıyla bitti, onu tartışmanın bir anlamı kalmadı. Bazen tartışmayı ana muhalefet bitiriyor. Ana muhalefet bir siyasal tezi kabul ettiği anda ülkede tartışmayla ilgili iktidarın işine yarıyorsa o tartışma sona eriyor. “Erken seçim kararı alındığında Sayın Cumhurbaşkanı’nın dördüncü dönem hakkı var” tartışması bu yönüyle sona erdi. Artık öyle bir tartışmaya gerek yok. Ana muhalefet tartışmayı bitirdi. Bize göre de hakkı var ama anayasa değiştiğinde iki tane beş yıllık dönem olmalı ve cumhurbaşkanı kim olursa olsun üçüncü dönem hakkı erken seçim kararı alınsa dahi doğmamalı.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde YRP Genel Başkanı Fatih Erbakan’ın aday olacağını, başka aday lehine çekilme gibi bir ihtimal olmadığını kaydeden Kılıç, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
HER KESİME GİDİYORUZ
– Partimizin Meclis’e girmesi konusunu da milletimizin vicdanına bırakacağız. Kamuoyu yoklamalarında partimizin oy oranı yüzde7’lerde gözüküyor. Daha da yukarıya çıkarmanın çalışmalarını yürütüyoruz. Sokaktayız, halkın arasındayız, çarşı-pazar, esnaf ziyaretlerini yapıyoruz. Anadolu Buluşmaları ile 81 kente ulaşıyoruz. STK’ları, meslek örgütlerini, medyayı ziyaret ediyor, demokrasi ve hukuk çağrısı yapıyoruz. Ekonomik çöküşten çıkış reçetesinin anlatıyoruz.
– Özellikle yabancı yatırımcı için en temeldeki problem Türkiye’nin dışa kapanması, hukuktan uzaklaşması, hukuk güvenliğini sağlayamaması, şeffaflığını yitirmesidir. Bu yönüyle 2000’li yılların başında sorun çözen iktidar, son yıllarda bizzat sorunun kaynağına dönüştü.
İMRALI DIŞINDA BİR HAYATI YOK
Suat Kılıç, 99’dan beri İmralı’da tutuklu bulunan PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın TBMM’ye gelip terör örgütünü lağvettiğine ilişkin çağrısına ve ev hapsine neden karşı çıktıklarını da anlattı: “40 bin şehidimiz var. Teröriste af çıkartmak siyasetin ya da devletin karar vereceği bir konu değil. Şehit ailelerinin, yetimlerin, uzuvlarını yitirmiş gazilerimizin görüşü alınmalı, onların vicdanına başvurulmalı. ‘Ben devletim, affettim’ yetkisini benimsemiyoruz, kabul etmiyoruz. ‘Silahları bırakın’ çağrısı İmralı’dan da yapabilir. Teröristbaşı için İmralı dışında bir hayat, Yeniden Refah Partisi’nin kabul edeceği bir seçenek değildir.”
TEMELİNDEN ÇÜRÜK İTTİFAK
– Olası bir anayasa değişikliğini yapabilmek için DEM Parti’nin desteğini almak adına ‘Öcalan’a özgürlük’ hayali kuruyorlarsa bu temelden çürük bir ittifak olur. PKK zaten miadını doldurmuş bir terör örgütü. Hâl böyleyken ‘PKK bitti, YPG bitmeden PKK’nın bitmesi’ bir anlam ifade etmiyor. Aslolan Suriye’deki YPG’dir. 100 bine yakın silahlı militanı var. PKK paralelindeki bu örgütün kurucusu da Abdullah Öcalan’dır. Burada PKK’dan kurtulup öbür tarafta YPG terör örgütüyle karşı karşıya kalacaksak, böyle bir barış bizim için kalıcı barış değil, göstermelik olur.
HUKUK HİÇ İYİ GÖRÜNMÜYOR
– Parti genel başkanlarının, gazetecilerin tutuklandığı, büyükşehir belediye başkanlarının yerine kayyumların atandığı, başkanların soruşturma kıskacına alındığı bir ülke durumuna geldiğimize değinen Kılıç, şöyle devam etti: “Türkiye’nin hukuk görünümü bozuk. Bunun için başka delile, ispata gerek yok. Çağırdığınızda gelecek, adresi belli insanlar şafak baskınlarıyla evlerinden alınıyor. Adli kontrol uygulanacak insanlar cezaevine konuluyor. Bir Suat Toktaş, bir Ümit Özdağ tutuksuz yargılansa çağırıldığında ifadeye gelmeyecek mi? Bu görüntünün seçim güvenliği olarak da demokrasi görünümü olarak da iktidara katkısı yok.”
BU YAŞANAN NORMAL DEĞİL
– Öyle zannediyorum ki Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek Londra piyasalarına gittiğinde Türkiye’nin ekonomik görünümünden daha ziyade hukuk görünümü ile ilgili sorularla karşılaşıyordur. Son yıllarda harcama disiplini de değişti. Herkese açık ihalelerin yerine davetiye usulü ve doğrudan temin ihaleler aldı. Türkiye’de devletten ihale alan müteahhitler dünyada devletten en çok kamu ihalesi alan müteahhitler listesinin başında yer alıyor. Bu durum hiç normal değil.
CHP’ye ‘adaylık’ uyarısı
“Kavgalı eve kız vermezler” özdeyişini hatırlatan Suat Kılıç, “Toplum kafası karışık olmayanı tercih eder” dedi ve şöyle devam etti:
– 2023 seçiminin sonucunu ittifaklar belirledi. Yedi tane cumhurbaşkanı yardımcısı olacaktı. Bunlardan biri ‘İmzam olmadan önemli konularda karar alınamaz’ diye şerh düşünce, toplum kaotik görüntüden tedirgin oldu. Toplum kaos istemez. Ekonomi bozuk ama insanların da borçları var. Hükümetin değişmesini istiyor ama kaos istemiyor.
– Muhalefetin aday belirlerken kaotik bir görüntü vermemesi lazım.
– Muhalefetin kaosundan iktidar, iktidarın kaosundan muhalefet beslenir. Ama bugün kafa karışıklığı daha ziyade muhalefette var. İktidar, medya organlarıyla muhalif partilerdeki kaotik görüntüyü profesyonelce besliyor. “Kim aday olsun?” kavgasıyla kendi kendilerine rakip olmamalılar.
– Muhalefetin rakibi iktidardır. Ama şu an verilen görüntü, “CHP kendi içinde birbirine rakip” görüntüsü.
Source: Saygı Öztürk
Cumhuriyet’in Sonbaharı
29 Ekim 1933 günü…
Cumhuriyet’in kuruluşunun 10’uncu yıldönümü.
Lider’in en heyecanlı günlerinden biri…
Çok sevdiği milletine, hesap verecek ve hedeflerini açıklayacaktı.
Milletine konuşacak liderin elinde, yedi sayfa…
Birinci sayfa:
“Türk Milleti, Kurtuluş Savaşı’na başladığımızın on beşinci yılındayız” sözleriyle başlıyordu.
Son sayfada, son cümle:
“Türk Milleti! Ebediyete akıp giden her on senede bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
Ne Mutlu Türküm diyene!” sözleriyle bitiyordu.
Bu son cümleden önce…
Liderin sesinden duymadığımız, ancak kâğıda yazdığı şu sözler duygu yüklü, hüzünlü bir veda gibiydi:
“Bu söylediklerim gerçek olduğu gün, senden (Türk Milleti’nden) ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur:
Beni hatırlayınız!”
Atatürk, yazısını düzeltirken, bu cümleye geldiğinde duygulanır.
Yusuf Hikmet Bayur bu anı şöyle anlatır:
“Yaverlikten, Atatürk’ün uyandığı haberi verilince odasına gitmiştim.
‘Bu gece çalıştım ve nutku yazdım’ dedi.
Son sayfaya gelince durdu. Duygulandı…
‘Bu söylediklerim gerçek olduğu gün, senden ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur:
Beni hatırlayınız!’
Bu sözler bana çok hazin gelmişti, adeta bir veda hissi veriyordu.
Bütün milletin, o güne onunla erişmeyi dilediğini ve düşündüğünü söyleyip, bu cümleyi kaldırmasını rica ettim.”
Atatürk, bu cümlenin üzerini çizer ve törende okumaz.
Beş yıl sonra…
Hastalığı ilerlemişti…
Son Ankara akşamlarından birinde, arkadaşlarıyla birlikte sofradaydı.
O geceye katılan Falih Rıfkı Atay, eve dönünce defterine şunları yazdı:
“Fırtınadan sonraki deniz gibi, bitkin bir durgunluğu vardı. Dudakları güç oynuyordu.
Şevk, onun bahçesine son yapraklarını dökmüştü.
O kadar güzel ince dudaklarının o kadar tatlı ve ısıtıcı gülüşü, bir ıtır gibi uçmuştu.
Baba Atatürk, arkadaş Atatürk, karındaş Atatürk, daha 10 yıl önce Omiros’un kahramanlarından daha destansı, altın saçlı, çevik ve kıvrak, o gencin hatırası, bir asırlık eski ve uzak bir hayale dönmüştü.”
Cumhuriyetin elinde kaynak yoktu, para yoktu, kredi yoktu…
Yetişmiş insan gücü hiç yoktu.
Osmanlı’dan borç ve batık bir miras kalmıştı.
Bu koşullarda işgal edilen vatanını kurtarmış, emperyalizmi ve işbirlikçilerini yenmiş, ülkesini tam bağımsız yapmıştı.
Milletini çağdaşlaştırmak, kadın-erkek eşitliğini sağlamak, halkını uyandırmak, kalkındırmak için devrimler gerçekleştirmişti.
Bir doğu ülkesinde, demokrasinin kapısını açmıştı.
Böyle bir lider, hiçbir ülkenin tarihinde yer almadı.
Kendisinden söz ederken, şu sözleri söyler:
“Milletim bana Atatürk, yani Türklerin babası diyor.
Ben bu isme layık olduğumu sanıyorum.
Çünkü, gerçekten Türklerin babası olmaya çalıştım.
Milletime okumayı, düşünmeyi ve istemeyi öğrettim.”
Kurduğu Cumhuriyetin ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlamak için Afganistan’ı, Suriye’yi, Irak’ı, Yemen’i, Libya’yı gözünüzün önüne getirin.
“Eski Türkiye”de…
“Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa…” marşını coşku dolu, tertemiz duygularla söylerdik milli bayramlarda.
Bayram kutlama çalışmalarına; öğretmenler titizlikle hazırlanır, öğrencilerin heyecanı doruklara çıkardı.
“Hoş gelişler ola, Mustafa Kemal Paşa…” coşkusundan…
2025 Türkiye’sinin gerçeğine…
Gençlerin hayal kuramadığı, beyin göçünün tırmanışa geçtiği “Yeni Türkiye”ye…
“Yeni Türkiye”de…
“Öğrenci Andı” (Andımız) kaldırıldı.
Cumhuriyet Ordusu, kumpas davalarıyla FETÖ ve işbirlikçilerinin desteği ile tasfiye edildi.
“Yozlaşma” ve “adam kayırmacılık” sıradanlaştı…
Yüzsüzlük yiğitlik, saygısızlık nezaket oldu…
Liyakat yerine, biat kültürü etkin kılındı…
Cehalet, bilginin yerini aldı…
Bu muydu, yıllar sonra geldiğimiz, özlemlerimizdeki yolculuk?
Bu muydu, “Hoş gelişler ola, Mustafa Kemal Paşa…” marşında duyduğumuz heyecanın rüzgârında, yaşlı gözlerle el salladığımız meçhul gemi?
Böyle bir düzen için miydi, bin hevesle düşlerini kurduğumuz, çocukluk, gençlik hayalleri?
Benim hiç değildi…
Başkalarının bulduğu silahla birbirini öldürüp, başkalarının bulduğu ilaçla iyileşmeye çalışan coğrafyaya özenenler…
Acı ve gözyaşı vadeden coğrafya yolculuğunda, ön ayak olanlar…
“Yetmez ama Evetçiler”, “eski solcu liberaller”…
Kumpas davalarında, “Kasaptaki ete soğan doğramam” diyen komutanlar…
Mutlu musunuz?..
Torunlarınıza bırakacak mirasınızla, huzurlu musunuz?
Esen rüzgâr…
Savrulan yapraklar…
Ve ölü rengi çiçekler…
El birliğiyle ekip, büyüttüğümüz…
Cumhuriyet’in sonbaharıdır…
Hepimizi umuda götüren bir başlangıç vardır…
O da, Atatürk’ün üzerini çizdiği sözlerde gizli:
“Beni Hatırlayınız…”
Source: Naim Babüroğlu
Eski Türkiye! Yeni Türkiye!
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç “Türkiye artık eski Türkiye değil!” derken inanın ki haklı!
Şöyle bir düşündüm de… “Eski Türkiye’nin bugünkü Türkiye’den çok daha huzurlu olduğunu” hatırladım.
Gerçi Adalet Bakanı o cümleyi, bugünkü Türkiye’nin daha iyi olduğu anlamında kullanıyor ama gerçek hiç de öyle değil!
Eski Türkiye’de, iktidarı eleştirenlere jet hızıyla dava açılmıyordu…
İç cephede tüm ahali, iktidarın karşısında boynu bükük “Hazır ol” vaziyetinde durmak zorunda değildi…
Eski Türkiye, daha özgür, daha rahat, daha huzur içindeydi…
Ekonomi bile şimdikinden çok daha iyiydi.
Asgari ücretle daha rahat yaşanıyor, emekliler çaresizlik içinde çırpınmıyorlardı…
İnsanlar emekli ikramiyesiyle bir ev sabini olabiliyorlardı…
Dış borçlarımız bugünkünden çok daha azdı… Devleti yönetenler dış gezilere üçer-beşer uçakla gitmiyorlar, etrafa para savurmuyorlardı ama itibarımız çok daha iyiydi…
Düşünce ve ifade özgürlüğü şimdikinden daha fazlaydı…
Türk pasaportunun itibarı yüksekti… Yabancı devletler, vize başvurularını şimdiki gibi aşağılarcasına geri çevirmiyorlardı… Sınır kapılarında Türklere vize cehennemi yaşatılmıyordu.
Ulusça itibar ve saygı görüyorduk…
Yabancı yatırımcılar Türkiye’ye geliyor, işyerleri açıyorlardı…
Mehmet Şimşek’i yurt dışından para bulmak için boş yere kapı kapı dolaştırıp duruyorlar!
Tüm bunları uzun uzun anlatmaya gerek yok… Halimizi herkes biliyor!
Türkiye, Adalet Bakanı’nın dediği gibi, gerçekten eski Türkiye değil!
Öyle bir demokrasimiz (!) var ki, siyası parti lideri hapse atılıyor, halkın oyuyla seçilen milletvekili Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen hapisten çıkamıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları uygulanmıyor.
Muhalefete mensup belediyelere kayyum atanıyor, başkanları tutuklanıyor.
Teğmenler “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” dedikleri için ordudan ihraç ediliyor…
Şimdi çok daha vahim bir durumla karşı karşıyayız!
İktidarı eleştiren TÜSİAD (Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği) Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Arif Aras için “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ve “Gerçeğe aykırı bilgiyi yayma” suçlarından soruşturma başlatıldı.
İşte, Yeni Türkiye bu!
Bizi kıskandığı (!) iddia edilen Avrupa, aslında bize büyük bir şaşkınlıkla bakıyor, belki de halimize üzülüyor.
Sayın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Türkiye artık eski Türkiye değil” derken istemeden de olsa gerçeği ifade etti!
“Abdülhamid istibdadında bile Türkiye daha özgürdü”
Tutuklamalar, soruşturmalar, açılan davalar, hapis kararları ile iktidar gözdağı vermek ve “Herkes haddini bilsin” demek istiyor!
Bir de “Türkiye hukuk devletidir… Ülkemizde demokrasi var!” demiyorlar mı? Elinde olmadan tebessüm ediyor insan!
İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, iktidar ile “Patronlar Kulübü” diye bilinen Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) arasında yaşanan gerginliğe ilişkin:
“Ben her zaman konuşan Türkiye vurgusu yapıyorum. İnsanlar, sivil toplum örgütleri konuşmalı. Bundan da iktidar korkmamalı” dedi ve 125 yıl öncesiyle şu karşılaştırmayı yaptı:
“Açık ve net altını çizerek söylüyorum, ‘1900’lü yıllarda Abdülhamid istibdadı dönemi bile bugünkü Türkiye’den daha özgürdü. Bunun, uluslararası kuruluşların yapmış olduğu uygulamalarda grafik haline getirdikleri görüntüleri var! Türkiye’yi bir demokrasi ülkesi yapmamız gerekiyor!”
Tabiat her insanı iyi yaratıyor ama toplum şartları onu bozuyor
Source: Rahmi Turan
Eğlence merkezlerinde yönelik denetim
SGK müfettişleri, Antalya Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin desteğiyle Muratpaşa ilçesindeki Kaleiçi nde yer alan eğlence merkezlerini denetledi. Ekipler, söz konusu iş yerlerinde kayıt dışı çalışan olup olmadığını kontrol etti, yabancı çalışanların evraklarını inceledi. Ekiplerin, bu tür denetimlere devam edeceği belirtildi. Fotoğraf, AA tarafından servis edilmiştir.
Source: Habertürk
2 ülke 2 bakan 2 destek
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın “Seviyorsan git evlen bence” paylaşımına tepki yağarken, Bakan Mahinur Göktaş’ın, Yunanistan Sosyal Uyum ve Aile Bakanı Sofia Zacharaki ile görüşmesinde iki ülkenin uyguladığı politikalar arasındaki fark ortaya çıktı.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) toplantısı için Paris’e giden Bakan Göktaş, Yunan mevkidaşı Zacharaki ile görüşmesinde ailenin güçlendirilmesi, doğum desteği ve sosyal yardımlar konularını ele aldı. Türkiye ve Yunanistan arasındaki doğum yardımı konusunda ise fark olduğu ortaya çıktı. Yunanistan doğum yardımlarına yılbaşında 400 Euro civarında (14 bin 400 lira) zam yaptı ve 4 bin Euro’ya (144 bin lira) kadar çıkardı. Türkiye’de ise 300-600 liralık miktarlar yılbaşında aylık 5 bin liraya kadar yükseldi.
YANINA YAKLAŞAMADIK
Yunanistan’da ilk çocuk için ailelere 2.400 Euro (86 bin 400 lira), Türkiye’de ise 5 bin lira (140 Euro) veriliyor. Yunanistan 3. çocuk için 4 bin Euro (144 bin lira) öderken, Türkiye’de ise ayda 5 bin lira (140 Euro), yılda 60 bin 480 lira (1.680 Euro) ödeniyor. Türkiye’de yıllardır ilk çocuk için 300 lira, 2. çocuk için 400 lira, 3. çocuk için ise 600 lira ödeniyordu. Bu miktar 13 Ocak 2025’de arttırıldı ancak yine de Yunanistan’ın yanına bile yaklaşamadı.
Bakan Göktaş, Yunan mevkidaşı ile görüşürken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 14 Şubat Sevgililer Günü’nde yaptığı “Seviyorsan git evlen bence” paylaşımına sosyal medya kullanıcıları tepki göstermişti.
Aile yapısını güçlendiriyormuş
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş, Yunanistan Sosyal Uyum ve Aile Bakanı Sofia Zacharaki ile yaptığı görüşme sonrası yaptığı açıklamada “Gerçekleştirdiğimiz ikili görüşmede, dijital mahremiyet ve demografik çalışmalar, ailenin güçlendirilmesi, kadınlara yönelik politikalar, çocukların korunması, engelli bireylerin topluma tam entegrasyonu, sosyal yardım ve sosyal hizmet alanlarında yürüttüğümüz programları değerlendirdik. 2024-2028 Eylem Planı ile aile yapımızı güçlendiriyoruz” dedi.
Source: Deniz Ayhan
“Türkiye’de keyfi tutuklama var twit bile atmayın”
Almanya, Türkiye’ye gidecek vatandaşları için 14 Şubat tarihinde “Türkiye ile ilgili seyahat uyarıları” başlıklı bir açıklama yaptı.
‘HAYATINIZ BİTER’
Alman vatandaşları, Türk vatandaşları ve çifte vatandaşlar için ağır ve suçlayıcı ifadelerin yer aldığı uyarıda, “İnsanların keyfi tutuklandığı, Türkiye’den çıkışların yasaklandığı ve girişlerin bile engellendiği vakalar yaşanıyor. Sosyal medya paylaşımları, yorumları veya beğeniler Türkiye’de cezai kovuşturma için yeterli” denildi.
Bir çok kişinin terör örgütleri ile ilişkilendirildiği, ayrıca sosyal medyada hükümetin eleştirilmesi nedeniyle artan tutuklamalar ve çıkış yasakları yaşandığına değinildi. Türkiye’de gözaltına alınan ya da tutuklananların, Almanya’da yaşayanların hayatının zora girdiği, işinin, yatırımlarının tehdit altında olduğu belirtildi ve şöyle denildi:
“Bu özellikle Türkiye ile bağları olan Alman ve Türk vatandaşlarını etkiliyor. Alman hukukuna göre ifade özgürlüğü sayılan ifadeler, Türkiye’de mesleki kısıtlama ve cezai işlemlere yol açabiliyor.”
Source: Ali Gülen
Trump Napolyon”un sözünü paylaştı, ortalık fena karıştı
Amerikan yasalarını ihlal edip etmediğine ilişkin tartışmalara, Napolyon”a atfedilen “Ülkesini kurtaran kişi hiçbir yasağı çiğnemez” sözüyle yanıt veren ABD Başkanı Donald Trump, yasaları ihlal etmediğini savundu. NAPOLYON”UN SÖZÜNÜ PAYLAŞTI ABD Başkanı Trump, Truth Social adlı sosyal paylaşım platformunda yaptığı bir paylaşımla, yürütme erkinin sınırlarına ilişkin Amerikan kamuoyundaki güncel bir tartışmaya cevap verdi. Trump, ünlü Fransız komutan Napolyon Bonapart”a atfedilen “Ülkesini kurtaran kişi hiçbir yasağı çiğnemez” şeklindeki sözü hesabında paylaştı. “AMERİKA”YI KURTARDIĞI” İMASINDA BULUNDU 1804″te kendisini imparator ilan etmeden önce çıkardığı “Napolyon Yasaları” ile ilişkilendirilen sözü kullanan Trump, kendisinin “Amerika”yı kurtardığını” ve bu süreçteki eylemlerinin “yasaları ihlal etmediğini” ima etti. DESTEK VEREN KADAR TEPKİ GÖSTEREN DE VAR Trump”ın X hesabından da paylaştığı sözün altına çok sayıda kişi destek mesajı bırakırken, aralarında bazı Demokrat Kongre üyelerinin de olduğu daha liberal kesimler ise bu sözün “diktatöryal” anlam taşıdığını savunarak Trump”a tepki gösterdi. “TRUMP YÜRÜTME ERKİNİN SINIRLARINI ZORLUYOR” Amerikan kamuoyunda son haftalarda Trump”ın yürütme erkinin yasal sınırlarını zorladığı ve özelikle Hükümet Verimliliği Departmanı (DOGE) sorumlusu Elon Musk”ın bazı adımlarının yasaları ihlal ettiği yönündeki tartışmalar gündemin ana başlıklarından biri olmuştu.
Source: Haberler
Mesut Özil”den Gazze”deki soykırıma sert tepki!
Eski futbolcu Mesut Özil, Hasan Basri Karadeniz”in sunumuyla Vav TV”de yayınlanan “Gençlerle Baş Başa” programına konuk oldu ve futboldan sosyal meselelere kadar çeşitli konularda açıklamalarda bulundu. FENERBAHÇE Mİ? GALATASARAY MI? Mesut Özil, “Fenerbahçeli olmak hayalimdi ve o da gerçek oldu. Galatasaray”ı da son yıllarda oynadığı futboldan dolayı tebrik ediyorum” dedi. “TÜRK FUTBOLCULARA SAHİP ÇIKIN” Arda Güler ve Kenan Yıldız gibi yeteneklere sahip çıkılması gerektiğini belirten Özil, “Kötü de oynasalar iyi de oynasalar, millet arkalarında olduğu zaman başaramayacakları şey yok” ifadelerini kullandı. ALMANYA”DA TÜRK OLMAK Almanya”daki göçmenlik sürecinden bahseden Özil, “Benim dedem Almanya”ya ilk gidenlerden. Dil yok, aile yok, para yok, yalnızsın, çalışıyorsun, evlatlarını alıyorsun, onlar evleniyor. Bir işçi ailesi olarak köşeye atılıyorsun. Dili öğrenmek zordu ama hiçbir zaman Türklüğümüzü saklamadık” dedi. GAZZE”DEKİ SOYKIRIM Gazze”de yaşananlara dair görüşlerini dile getiren Mesut Özil, “Açıkçası orada yapılan büyük bir zulüm. Ben bir babayım, iki kızım var. İnsanlığın uyanması lazım, sadece spor camiası değil, çok sessiz kaldık. Tüm insanlığın ayağa kalkıp “dur” demesi lazım. Ben zulüm yapan kimseyi hiç alkışlamadım. Dünyanın her yerinde zulüm oluyor, sadece Gazze”de değil. Biz Türkiye olarak güçlü olmalıyız. Ondan sonra bu zulmü yapamazlar. Güçlü devlet de aileden gelir. Aile güçlü oldukça devlet güçlü olur” dedi. “ARDA GÜLER”İ KENDİME BENZETİYORUM” Futbolun bugünkü durumundan pek keyif almadığını belirten Özil, “Benim dönemimde büyük isimler vardı ama şu an Arda Güler”i kendime benzetiyorum” dedi. “JÜBİLEMİ FENERBAHÇE”DE YAPMAK İSTEDİM” Fenerbahçe”de jübile yapmak istediğini ancak buna izin verilmediğini belirten Özil, “Fenerbahçe”de oynama sebebim buydu ama izin vermediler. Sonrasında zaten Başakşehir”e gittim, ardından da çocuğum dünyaya geldi ve futbolu bıraktım. İyi ki de bırakmışım” dedi. “SADECE BU SPORDA YETENEĞİM VAR” Mesut Özil, futboldaki yeteneğini vurgulayarak “Rabbim bana sadece bu sporda yetenek vermiş ama basketbolu da seviyorum. Belki orada bir şeyler yapmayı düşünebilirdim” dedi. Mesut Özil”den Gazze”deki soykırıma tepki!” src=”https://iaftm.tmgrup.com.tr/4462cf/408/231/11/0/1920/1080?u=https://iaspr.tmgrup.com.tr/2025/02/16/1739658654334.jpeg”> Mesut Özil”den Gazze”deki soykırıma tepki!
Source: Fotomaç
Trump”ın “ülkesini kurtaran yasayı çiğnemez” sözünü paylaşması tartışma sebep oldu
ABD Başkanı Trump, Truth Social adlı sosyal paylaşım platformunda yaptığı bir paylaşımla, yürütme erkinin sınırlarına ilişkin Amerikan kamuoyundaki güncel bir tartışmaya cevap verdi.Trump, ünlü Fransız komutan Napolyon Bonapart”a atfedilen “Ülkesini kurtaran kişi hiçbir yasağı çiğnemez” şeklindeki sözü hesabında paylaştı.1804″te kendisini imparator ilan etmeden önce çıkardığı “Napolyon Yasaları” ile ilişkilendirilen sözü kullanan Trump, kendisinin “Amerika”yı kurtardığını” ve bu süreçteki eylemlerinin “yasaları ihlal etmediğini” ima etti.Trump”ın X hesabından da paylaştığı sözün altına çok sayıda kişi destek mesajı bırakırken, aralarında bazı Demokrat Kongre üyelerinin de olduğu daha liberal kesimler ise bu sözün “diktatöryal” anlam taşıdığını savunarak Trump”a tepki gösterdi.Amerikan kamuoyunda son haftalarda Trump”ın yürütme erkinin yasal sınırlarını zorladığı ve özelikle Hükümet Verimliliği Departmanı (DOGE) sorumlusu Elon Musk”ın bazı adımlarının yasaları ihlal ettiği yönündeki tartışmalar gündemin ana başlıklarından biri olmuştu.
Source: Www.star.com.tr
Dolmabahçe”de Uğurcan öfkesi niye?
Türkiye’de ahlaki çürümenin etkileri manevi değerlerin hiçe sayılmasına kadar gider oldu… Kime ne kadar öfke duyarsanız duyun. Onun manevi ve aile değerlerine hakaret etme hakkını size vermez.
Bir oyuncunun Milli Takım forması giymesiyle de uzaktan yakından alakası yoktur bunun. Milli Takım’da oynamıyorsa da kimsenin annesine, ailesine küfür edemezsiniz. Uğurcan Çakır konusunda yapılan açıklamada ‘Milli Takım oyuncusu’ imajını da bu konu özelinde gereksiz buluyorum.
Uğurcan Çakır milli olmasaydı da dünkü Beşiktaş Trabzonspor maçında ailesine hakaret edilmemeliydi.
Peki bu konu neden bu kadar büyüdü?
Ben dün stattaydım. Maç başlamadan önce ısınmaya çıkıldığında Uğurcan Çakır’ın annesine tribünlerden küfür edildiğini duyunca olaya anlam veremedim. Daha önce yaşanan gerginlik ilk başta aklıma gelmedi.
Sonra santra yapılmadan önce Uğurcan’ın kalesinde ufak bir teknik problem oldu, kenara onu bildirdi. Kale ağlarına onarım yapılırken bu sefer bütün stat, binlerce insan, Beşiktaş’ın kalbinin attığı o statta hep bir ağızdan Uğurcan’ın annesine yine aynı küfürleri etmeye başladı.
Ben bu anı daha önce Kadıköy’de de yaşamıştım. Dejavu oldum. Video çektim sosyal medyada paylaştım. Yüzlerce yorum geldi. 2021’deki maçta Uğurcan’ın tribünleri tahrik ettiği maçı hatırlatanlar oldu. Galatasaray maçlarında berbat, Beşiktaş’a karşı ayrı hırs yaptığını söyleyenler vardı.
Yani onlarca sebep yazmışlar o küfürler için. Fakat bunların hiçbiri bir oyuncunun annesine küfür edilmesini meşrulaştıracak şeyler değil bana göre.
Tribünlerin anlık reaksiyonlarını, tepkilerini, ıslıklarını, hatta madde atmalarını bile bir yere kadar kabul ediyorum. Sadece Türkiye’de olan şeyler değil. Futbolda olur. Tribün kültüründe var kabul.
Ama bu işin boyutunun bütüne yayılarak kutsala, aile, anneye varacak kadar ileri gitmesini ayıplıyorum. Dolmabahçe’de değil sadece. Hiçbir koşulda hiçbir statta işi bu boyuta getirmeyeceksin. Beşiktaş’ın anlı şanlı tarihine, rakip oyuncuya 3 defa kitlesel şekilde küfür etmek yakışmaz. Yakıştırılmamalı.
Uğurcan geçmişte tribün tahrik ettiyse bile bu yaşanmamalıydı. Hoşnut olmayan Beşiktaşlılar da var. Onu da gördüm.
Uğurcan tahrik işine girdiyse 3 sene önce ki o maçta da yine aynı küfürler edildiği için maçı kazanmanın hırsıyla reaksiyon vermişti. Bu da hatalı. En az dünkü kadar sakin kalmalıydı.
Sevmiyorsan top ayağına her geldiğinde protesto et. Unutmadıysan ıslıkla. Kitlesel küfür bu tribünlere yakışmaz. Beşiktaş kültürüne bu oturmaz. Kadıköy’de olduğunda ayıpladığın şeyi yapma.
Trabzon’da olmuyor mu? Oluyor. Türkiye’nin her yerinde oluyor. Bu işleri düzeltelim diye yazıyoruz.
Aynı tribünler eski hocaları, Trabzon şehrinin özü Şenol Güneş’i kucaklarken onun temsili Uğurcan’a neden küfür etsin?
Eski Türkiye’de çocuklar anneye küfür edilmeyeceğini sokaklarda top oynarken öğrenirdi. En ayıp şeydi bu. Şimdi çocuklar anneye küfür etmeyi maçlarda öğrenmesin lütfen. Ne olur yeni neslimizi bu ahlak çürümesinden koruyalım.
Maça gelirsek… Beşiktaş ikinci yarı şıkır şıkır top oynadı. İlk yarı ölü taklidi yapan Beşiktaş’ın bu kadar dirilmesi Trabzonspor’u da şaşkına çevirdi. Önde olduğunun bile farkında değildi Şenol Güneş bence ikinci yarıya çıktıklarında. Olsaydı eğer Ozan ile başlamazdı. Tutardı skoru bir şekilde. 10 maçtır deplasmanda kazanamayan bir takım öyle yapar çünkü. Karnesi kırık dolu takım vizesini geçtiği dersin finalinde azıcık gayret eder de kalmaz.
Source: Ümit Genç
1 işçinin öldüğü kaçak maden ocağının sahibine 9 yıl hapis istendi
Bağlık Mahallesi”nde 21 Haziran 2023″te ruhsatsız işletilen, Bülent Ş.”ye ait olduğu iddia edilen kömür ocağında meydana gelen göçükte Uğur Bıyıklı yaralandı. Yaralı madenciyi arkadaşları dışarı çıkarıp, Atatürk Devlet Hastanesi”ne götürdü. Müdahalesinin ardından Ankara Etlik Şehir Hastanesi”ne sevk edilen Bıyıklı, kurtarılamadı. Bıyıklı”nın cenazesi, 26 Haziran”da Kırat Şehir Mezarlığı”nda toprağa verildi. Tutuklanan Bülent Ş. ise haftada 3 gün imza ve yurt dışına çıkış yasağı uygulanıp adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Madencinin eşi Berna Bıyıklı, eşinin ölümünden 3 gün sonra doğum yaptı. Bebeğine eşi Uğur”un adını veren Bıyıklı, eşinin doğumdan sonra sigortalı bir işe girmeyi planladığını söylemişti. Soruşturmanın tamamlanmasıyla ocak sahibi olduğu öne sürülen Bülent Ş. hakkında 6″ncı Asliye Ceza Mahkemesi’ne “Bilinçli taksirle ölüme neden olma” suçundan 9 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.
Duruşmada, ocağın sahibi olmadığını, emekli madenci olduğu için ölen Uğur Bıyıklı”ya tavsiyeler verdiğini anlatan Bülent Ş., “Aracımı ölenin çıkarmış olduğu kömürleri taşımak için tahsis etmiştim. Uğur, kömürleri çıkarıyordu. Ben ise ücret karşılığında kömürlerin nakliye işini yapıyordum. Mesafeye göre ücretimi alıyordum. Ben sadece nakliye işini yapmaktaydım. Kömür ocağını açan Uğur”dur” dedi.
Mütalaasını sunan savcı, bilirkişi raporları ve tanık anlatımları doğrultusunda ocak sahibinin Bülent Ş. olduğunu değerlendirdiklerini ve sanığın Türkiye Taşkömürü Kurumu sahasında olan kaçak ocakta yeterli iş güvenliği önlemi olmadan işçi çalıştırdığı için kazada asli kusurlu bulunduğunu belirtti. Savcı, sanık hakkında “Bilinçli taksirle ölüme neden olma” suçundan 9 yıla kadar hapis cezası talep etti. Duruşma, avukatlara mütalaaya karşı süre verilip ertelendi.
Madencinin ölümünün ardından kalan dul ve yetim aylığıyla hayatını idame ettirmeye çalışan Berna Bıyıklı, “Olan geride kalanlara oluyor. Sinir stresten dişlerimi kaybettim. İş imkanı sağlanmasını istiyorum bana, en azından çocuğuma gelecek sağlamak adına” dedi.
Adalete güvendiğini ve sanığın cezalandırılmasını istediğini belirten Bıyıklı, “Zor günler geçiriyoruz, dava sürdükçe psikolojik olarak etkileniyorum. Artık bitmesini temenni ediyorum. Canımız yandı, başka insanların canı yanmasın” ifadelerini kullandı.
Source:
Genç şarkıcı canlı yayında intihara kalkıştı: Takipçileri polisi aradı
İstanbul Esenyurt”ta şarkıcı Pelin T. sosyal medya hesabından canlı yayın açtı.
Açtığı yayında intihar etmek için hazırlık yapan genç şarkıcının takipçileri polise ve sağlık ekiplerine haber verdi.
Hızla adrese giden ekipler, genç şarkıcıyı yerde yatar vaziyette buldu.
Sabah”ın haberine göre hastaneye kaldırılan Pelin T.”nin sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi.
Source: Haber Merkezi
Özel işletmenin kıyı işgali KDK”nin devreye girmesiyle son buldu
KDK”nin kararına göre, Muğla”nın Milas ilçesindeki bir işletme, demir kapı ve tel çitlerle halkın kullanımına açık kıyı şeridini kapattı ve denize girmek isteyenlerden ücret talebinde bulundu.Sorunun çözülmesi için Milas Belediyesine başvuran vatandaşlar, alandaki demir kapı ile tel örgülerin kaldırılmaması, denize girişlerinin engellenmesi üzerine KDK”ye başvurdu.Başvuruyu inceleyen KDK, sorunun çözüme kavuşturulması amacıyla ilgili kurumlarla temasa geçti.Görüşmeler sonucu ilgili idari kurumlar, bölgedeki demir kapı ile tel çitlerin kamu alanından kaldırıldığını KDK”ye bildirdi.
Source: Www.star.com.tr