CHP”li Karasu”dan üç bakana gizli kamera sorusu
Ortaya çıkan gizli kamera skandalları, kişi mahremiyetin ne denli kırılgan, yetkili kurumların ise sorumluluk ve denetimden yoksun olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. 550 liradan 30 bin liraya kadar denetimsiz satışı yapılan casus kameraların, internet sitelerinde, ikinci el satışların yapıldığı sayfalarda satıldığı görülürken, bu kameralar umumi tuvaletler, giyinme kabinleri ve hatta evlere kadar girdi. Cinsel içerikli gizli görüntüler elde edilip internet ortamında satışa sunulurken, kimi zaman görüntüler ise şantaj amacıyla kullanılıyor. CHP Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Karasu konuyu Meclis gündemine taşıdı. “Milletin yatak odalarına kadar uzanan bu olaylara devletin mutlaka el atması gerekiyor. Bu olaylara, üç beş sapığın fantazisi olarak bakılamaz. Gizli kameralar, dinleme aletleri ikinci el pazarlarda, bit pazarlarında yok fiyatına satılıyor. Devleti yönetenler, sorumluluk alması gerekenler ise havaya bakıyor. Acilen kişi ve hak özgürlüklere yapılan saldırılarda devreye girecek bir mekanizma kurulması için harekete geçilmesi, bu tür ahlak dışı, yasa dışı girişimlerin önüne geçilmeli” dedi. Karasu; İçişleri, Ulaştırma ve Altyapı ile Ticeret Bakanlarına konuyla ilgili soru önergesi verdi. Cihaz satışlarının denetim faaliyetlerini, Türkiye’ye yasa dışı yollarla sokulan bu tür cihazların sayısını, gizli kameralardan mağdur olan kişi sayısını sordu.
Source: Ankara Cumhuriyet
“Bayram gölgesinde emeklinin çığlığı”
Emekliler bu yıl da yoksulluk ve geçim sıkıntısı içinde bayrama hazırlanıyor. İktidarın uyguladığı ekonomi politikalarının, kendilerini sefaletle baş başa bıraktığını söyleyen 16 milyon emeklinin büyük kısmı açlık sınırının altında yaşıyor. Bayram ikramiyesi bir kurbanın çeyreğine bile yetmezken, Karşıyaka’da başlayan tepki dalgası tüm Türkiye’ye yayılmaya hazırlanıyor. DİSK Emekli-Sen MYK Üyesi ve Dış İlişkiler Sekreteri Ercan Çınarlı, 2018 yılında verilen 1.000 TL’lik bayram ikramiyesinin, o dönem bir kurbanlık hayvanın bedeline denk geldiğini, bugün ise verilen 4.000 TL’nin ancak kurbanın dörtte birine yetebildiğini söyledi. Çınarlı, “Bugünün ekonomik koşullarında emekli maaşları ev kirasını bile karşılayamıyor. Emekliler açlık ve yoksulluğa mahkûm edilmiş durumda” dedi. “YAŞAMA SEVİNCİNİ KAYBETTİK” Ercan Çınarlı, 16 milyon emeklinin üçte ikisinin açlık sınırının altında yaşadığını ve yeterli beslenememenin getirdiği hastalıklarla mücadele ettiğini vurguladı. “Emekliler yaşama sevincini kaybetti. İktidar, emekliyi gözden çıkardı. Bayrama sefalet içinde giriyoruz” diyerek tepkisini dile getirdi. Karşıyaka Kent Konseyi Emekliler Çalışma Grubu Başkanı Göksan Ataman da geçtiğimiz Cuma günü Karşıyaka Emekliler Platformu’nun düzenlediği yürüyüşe dair bilgi verdi. “Boş tencere ve tavalarımızla yürüdük. Bizi yük olarak görenleri süpürmek için süpürgelerimizle Karşıyaka’da sokaktaydık” dedi. “BAYRAM SEVİNÇ DEĞİL, YOKLUKLA GELDİ” Ataman, “Bayram sevinç, paylaşım demektir. Ama sofralarımız eksik, yüreklerimiz buruk” diyerek yaşanan ekonomik sıkıntılara dikkat çekti. Taleplerini şöyle sıraladı: Bayram ikramiyesi asgari ücret düzeyine çıkarılsın. Sağlıkta katkı payları kaldırılsın. Belediyelerin sosyal hizmet hakkı korunsun. Gençler özgür bırakılsın, hak aradıkları için gözaltına alınmasın. “BU ÇIĞLIK TÜRKİYE’YE YAYILACAK” Ataman, emeklilerin artık dayanacak gücünün kalmadığını ve çözümün örgütlü mücadelede olduğunu belirtti. “Karşıyaka’dan başlayan bu çığlık Türkiye’ye yayılacak. Sendikalarımızla birlikte mücadele ederek insanca yaşamı kazanacağız. Bize destek veren herkese teşekkür ediyor, dayanışma çağrımızı yineliyoruz: Birlikte kazanacağız” dedi.
Source: Ece İçmez
AKP, beklenen ‘infaz yasasını’ Meclis Başkanlığı’na sundu: Pakette DEM Parti’nin beklentileri yok!
PKK’lıların salıverilmesini içerdiği iddia edilmesi nedeniyle tartışılan infaz yasasının hafta başında Meclis Başkanlığı’na sunulması bekleniyordu. AKP’nin DEM Parti’nin “yargı paketi, terör hükümlülerini de kapsasın” talebine karşı çıktığı ve pakette bununla ilgili düzenlemenin yer almadığı iddiasının gündeme gelmesiyle teklifin Meclis’e sunulmasında gecikme yaşandı. AKP Grup Başkanı Abdullah Güler, “Anlaşmazlık değil de teknik bazı sıkıntılar var” açıklaması yapsa da önceki gün gerçekleşen 2 saat 15 dakikalık DEM Parti-AKP görüşmesinde de uzlaşmanın sağlanmadığı öne sürüldü. Söz konusu teklif dün Meclis Başkanlığı’na sunuldu. Güler, Meclis’te teklife ilişkin basın toplantısı yaptı. Ancak teklifte DEM Parti’nin talepleri yer almadı. 2020’de pandemi nedeniyle açık cezaevinde bulunanlara verilen Covid izni, 31 Temmuz 2023’e kadar uzatılmış, ancak bu tarihten önce suç işleyip cezası kesinleşmeyen hükümlüler düzenlemeden yararlanamamıştı. Taslak çalışmasında 31 Temmuz 2023 tarihinden önce suç işleyen ve halen cezaevinde hükümlü olanların üç yıl erken denetimli serbestlik kapsamına alınması planlanıyordu. Söz konusu madde, “FETÖ tutukluları da yararlanabilir” endişesiyle çıkarıldı. Covid tahliyelerinin yeni bir düzenlemeyle TBMM’nin yeni yasama yılında tekrar ele alınması planlandı. 19 BİN 800 HÜKÜMLÜ YARARLANACAK 9 farklı yasayla ilgili değişiklikleri kapsayan ve 30 maddeden oluşan bir paket sunulduğunu açıkladı. TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşüleck pakette şu düzenlemeler yer alıyor: “ – Hükümlü, 1 yıllık denetimli serbestlikten yararlanmak için cezasının onda birini cezaevinde geçirecek. – 2 yılın altındaki suçlarda en az 5 gün cezaevinde kalınacak. – Mükerrer suçlarda şartlı salıvermeye ilişkin düzenlemeyle 19 bin 800 hükümlü iyi hal koşuluyla cezasının 3/4’ünü çekecek. – Kadın, çocuk ve 65 yaş üstü için konutta infazın süresi 3 yıl olacak. – 70 yaş üzerindekiler 4 yıl, 75 yaş üzerindekiler 5 yıl, 80 yaş üzerindekiler cezasının 6 yılını konutta geçirebilecek. – Hastalık ve engellilik hali yüzünden yaşamını cezaevinde tek başına idame ettiremeyenlerin infazı adli tıp kararıyla konutta olacak. Bu düzenlemeden terör suçluları da yararlanacak ancak ağırlaştırılmış müebbet alan darbe suçluları yararlanamayacak. – Meskun mahale ateş etmenin cezası 5 yıla çıkacak. – Kuru sıkı tabanca ile ateş etme de bu suçun kapsamına alınacak. – Trafikte yol kesme ayrı suç olacak. ” DEM PARTİ’DEN TEPKİ: ‘OLMADI!’ DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, paketin sunulmasının ardından yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Dağ fare bile doğuramadı. Yargı paketi, toplumun beklentilerine ya da gelişmelere uygun bir şekilde karşımıza gelmedi. Anlatılan şeylerin hiçbiri şu anki acil beklentileri karşılayacak nitelikte değil. Bu kadar üzerinde konuşulan bir paket böyle geliyorsa karşınıza buna tek kelimeyle ‘olmadı’ diyoruz.” MHP, SONBAHARI İŞARET ETTİ MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız da paketin TBMM’ye sunulmasıyla ilgili yaptığı sosyal medya paylaşımında “Bir bölümü detaylı araştırma yapılması için Eylül-Ekim ayına bırakılan cezaların infazı ile ilgili düzenleme Gazi Meclis’e sunulmuştur, hayırlı uğurlu olsun” dedi.
Source: Merve Kılıç
Toplumsal özeleştiri
Özeleştiri, kişinin, kendi özünü özgürce değerlendirebildiği en kestirme anlatı yoludur. Kişi, gereksinim duyulduğunda yıllarca birlikte aynı çatı altında görev yaptığı topluluk adına özeleştiride bulunabilir. AKP’nin kurucularından eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Sözcü TV’de katıldığı bir programda 1998’de Recep Tayyip Erdoğan’ın başından geçen haksızlıkları anımsatarak günümüzde daha ağır bir duruma düşürülen İBB başkanı, CHP’nin cumhurbaşkanlığına aday gösterdiği, çocuğundan en yaşlısına toplumun inanç beslediği Ekrem İmamoğlu’na yapılanları öne sürerek toplum adına konuşuyor. NEDENLER Çelik, en başta halkın iradesine karşı yapılanların yanlış olduğunu, ona karşı çıkanlara hak kısıtlanmasının kabul edilemeyeceğini dile getiriyor ki bunda haklıdır. Ayrıca CHP Başkanı Özgür Özel’in, İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilip, kendisinin de hapse atılmasına itiraz etmelerini öne sürerek gösteriler düzenlemesini de demokratik sayıyor. Çelik, bu savunmaların ışığında, yapılan haksızlıkların bir gün başkalarına da uygulanabileceğini düşünerek bunun ileride Türkiye’yi kötü bir duruma düşüreceğini ileri sürüyor. DAHASI DA VAR… İmamoğlu’nu hapse atıp eylemsiz kılmakla durulmuyor, hemen her gün, birtakım kişiler, İmamoğlu’nun adını daha büyük yolsuzluklarda geçirerek uydurma, İmamoğlu’na ters düşecek öyküler kurguluyorlar. Ne acıdır ki bugüne değin, bir yargıç ya da savcı, yetkin bir kişi ortaya çıkıp, bunların düzmece olaylar olduğunu açıklama gereği duyup onları sorguya çekme ihtiyacı duymadı. Oysa bir suçta adalet susar, ortalık vicdan yoksunu laf ebelerine bırakılırsa o ülkenin geleceği karanlıktır. Çelik’in, “Ortamın yumuşatılmasında sayın cumhurbaşkanına daha fazla görev düşüyor” demesi, toplumun güvencini kazanan İmamoğlu sorununun ileride toplumsal sarsıntılara yol açacağının uyarılarıdır. DOSTÇA UYARI… Çelik’in, toplum adına özeleştirisi, Erdoğan’a dostça bir uyarıdır: “Ekrem İmamoğlu’nu veya o 28 kişiyi cezalandırmakla, bence vahim bir hata yapıyorsunuz. Mesela diyorlar ya, ‘Sayın Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanı adayı olmasaydı bunlar olmayacaktı’. Elbette olmayacaktı. Bunları gördükçe ben de diyorum ki bu yapılan doğru değil. Bunu benim mensup olduğum parti de yapsa doğru değil! Geçmişte genç kızların üniversitelerden atıldığı zamanları hatırlayın, ikna odalarının kurulduğu, başörtüsü yüzünden gözyaşlarıyla üniversitelerden uzaklaştırıldıkları günlerde de biz bunun zulüm, ayrımcılık olduğunu söyledik. Bugün de olmaz böyle bir şey. Bu sizin inandırıcılığınızı, insanlar nezdindeki sevginizi, sempatinizi, hakkaniyetinizi yok eder.” İçinde yaşadığımız toplumda olduğu gibi kavram kargaşası yaratarak, sorunları örtbas etmenin egemen olduğu bir ortamda özeleştiri kişinin kendi yorumu olmayı aşar. Hüseyin Çelik’in açıklamalarında görüldüğü gibi sorunlar bireysel varsayımlarla değil, toplumsal gerçeklerin ışığında eleştiriden geçirilirse gerçekçi sonuçlara varılır.
Source: Adnan Binyazar
Sağlık hizmetine ulaşmak her geçen gün zorlaşıyor
Türkiye genelinde sağlık hizmetlerine ulaşmakla ilgili tartışmalar hız kesmiyor. Cumhuriyet, sağlık sistemindeki problemleri ve yurttaşın sağlık hizmetine ulaşamamasının temel nedenlerini Türk Tabipleri Birliği (TTB) Aile Hekimliği Kolu Başkanı Dr. Emrah Kırımlı, TTB Merkez Kurulu Üyesi Dr. Mehmet Şerif Demir ve Dr. Kemal Yüksekkaya ile konuştu. Kırımlı, “Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, ‘Tüm yurttaşlarımızı ücretsiz sağlık hizmetlerine ulaştırdık’ diyor. Ancak bizim yaşadığımız gerçek biraz farklı. Örneğin kanser taraması yaptığımız hastalar için randevu sırası bulunamadığından hastaneye sevk etmemiz isteniyor ama aynı Sağlık Bakanlığı, bir hastayı hastaneye sevk ettiğimizde ‘hasta, hastaneye çok gittiği için’ aile hekiminin maaşını da kesiyor. Yani kanser taraması yapıp erken teşhis imkanı yaratmak istersek, koruyucu bir sağlık hizmeti verirsek maaşımız kesiliyor. Herkese ücretsiz sağlık olanağı kapsamında menenjit aşısına çocuklarımız erişemiyor. Yine kanseri önleyen ve Sağlık Bakanlığı’nın ücretsiz yapacağını söylediği HPV aşısına da ücretsiz ulaşamıyoruz” ifadelerini kullandı. “ANAYSAL HAKTIR” Sağlık hizmetinin bir anayasal hak olduğunu vurgulayan Demir ise “Ne yazık ki mevcut sağlık sistemi artık çökmüş, yürümez halde. Özellikle her alanda olduğu gibi sağlık alanında da eşitsizlikler mevcut. Sağlık kurumlarının yetersizliği, hekim ve sağlık personeli eksikliği, ekipman yetersizliği ve yapısal sorunlar nedeniyle temel sağlık hizmetlerine dahi ulaşmakta ciddi güçlükler yaşamakta” diye konuştu. Yüksekkaya ise kırsal bölgede yaşayan hastaların sağlık kuruluşlarına ulaşma olanakları olmadığını belirterek “Kışın bazı köy ve kasabalardaki olumsuz hava koşulları nedeniyle yolların günlerce kapanması hastaları zorluyor. Kırsalda yaşayan kalabalık ve maddi durumu iyi olmayan yurttaş, özel araca sahip olmadığı, olsa bile yol masraflarını karşılamada zorluk yaşadığı için sağlık kuruluşlarına ulaşamıyor. Belirli bir nüfusu olan her köyde ASM yok, olsa da yeteri kadar sağlık emekçisi bulunmuyor” dedi
Source: Damla Polat
İzmirli mağdur edilmesin
İzmir’de günlerdir tartışılan ve yerel gündemde önemli bir yer tutan İzmir Büyükşehir Belediyesi (İzBB) çalışanlarının toplu iş sözleşmesi görüşmeleri anlaşmazlıkla sonuçlandı. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) bağlı Genel-İş üyesi 23 bin belediye çalışanı greve başladı. Bu grevin, siyasi iktidarca mali yönden silkelenen ve yönetsel açıdan kıskaca alınan CHP’li belediye yönetimlerini daha büyük sıkıntılara sokacağı biliniyor. Daha da önemlisi, tam da bayram öncesinde, İzmir halkının yaşayacağı sıkıntılar ve zorluklar… Bütün bunları göz önüne alınca, keşke bu noktaya hiç gelinmeseydi diye düşünmeden edemiyoruz. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE YAŞANANLAR Biz yaşamımız boyunca emeğin ve emekçinin hakkını savunduk. Emek mücadelesini yaşamımızın temel öznesi ve odak noktası yaptık. Tariş ve DGM direnişleri gibi nice tarihi emek mücadelesinin içinde olduk. 45 yıl önce, 12 Eylül darbesini, grev gözcüsü gömleklerimizle karşılayan eski DİSK üyeleriydik. O yılların bize armağanı olan sevgili kızımıza bile Emek ismini verdik. Dolayısıyla, eski bir DİSK üyesi ve geçmişte İzBB camiasında yönetici olarak görev yapmış bir İzmirli olarak; konuyla ilgili değerlendirme yapmayı, tecrübelerimizi paylaşmayı ve taraflara önerilerde bulunmayı, hem hakkımız ve hem de sorumluluğumuz olarak görüyoruz. HALKÇI BELEDİYE VE EMEK HAREKETİ İzmir kenti yıllardır CHP’li başkanlarca yönetiliyor. Özellikle bu iktidar döneminde, hemen her seçimde İzmirliler muhalefeti ve CHP’li adayları tercih ettiler. Zaman zaman eleştirilere uğrasa da İzmir yıllardır halkçı bir anlayışla yönetilmeye çalışılıyor. Bu anlayışın ve yaklaşımın içinde emek hareketi ve çalışanlar önemli bir yer tutuyor. Halkçı belediyecilikte, çalışanlar ve onların örgütleri olan yetkili sendikalar, yerel yönetimin etkin paydaşı ve ayrılmaz bileşenleridir. Belediye çalışanları, başkanların ve yöneticilerin yol arkadaşıdır. Örneğin bizim belediyede görev yaptığımız dönemde yaşanan, eski başkan Aziz Kocaoğlu’na ve bizim de içinde bulunduğumuz çalışma arkadaşlarına yönelik davada; en büyük desteği çalışanlar ve sendikalar vermişti. YALNIZCA TİS’DEN BAKILMAMALI Bugün yaşadığımız süreçte, en büyük yanılgı, konuya yalnızca masadaki TİS’den bakılması ve rakamlarla yaklaşılması olur. İzmir’de ve genelde belediyelerde yaşananlar, mutlaka daha geniş bir perspektifle ve siyasal bakış açısıyla değerlendirilmelidir. Burada siyasal gündemin başat ve belirleyici rolü unutulmamalıdır. Üstelik hizmetin aksamasından en çok etkilenecekler, çalışanların aileleridir, yakınlarıdır, komşularıdır; kısacası İzmir halkıdır. Böylesi bir bakış açısıyla konuya yaklaşıldığında, belediye yönetiminin, sendikaların ve çalışanların çıkarları ortaktır. Hepsinin İzmirlilere karşı ortak ödevleri ve sorumlulukları vardır. Bu işyerleri, klasik emek-sermaye çelişkisiyle değerlendirilecek sermaye şirketleri değildir. CHP’YE VE DİSK’E DÜŞEN GÖREV İşte tüm bu nedenlerle belediye yönetimi, sendikalar ve çalışanlar aynı taraftadır. TİS görüşmeleri sırasında yaşanan gerginlikler ve olumsuzluklar hızla aşılmalıdır. CHP ve DİSK yönetimleri, İzmir’e el uzatmalı ve sorunun aşılmasına destek vermelidir. Tarafların birbirini anlaması ve dostça, yoldaşça yaklaşması gerekiyor. Birbirlerini yıpratmaya çalışmaları sürece zarar verir. İzmir halkı, yıllardır destek verdiği ve işbaşına getirdiği CHP’den ve belediyelerde alan açtığı DİSK’ten çözüm bekliyor. CHP’liler, çalışanlar ve onların sendikaları; enerjilerini, mücadelelerini ortaklaştırıp siyasi iktidara yöneltmelidir. Her fırsatta onlara, muhalefete destek veren İzmirliler mağdur edilmemelidir. *** Başkanların Sosyalist Enternasyonal buluşması Merkezi iktidar tarafından CHP’li belediyeler kıskaca alındıkça, muhalif belediyeler ve başkanlar arasındaki dayanışma da artıyor. CHP’li başkanlar, hemen her fırsatta bir araya geliyorlar ve görüş alışverişinde bulunuyorlar. Yerel yönetim alanında yaşanan sıkıntılardan en çok da Ege – Akdeniz yöreleri ve buralarda yaşayan yurttaşlar etkileniyor. Çünkü bu bölgelerdeki belediyelerin büyük çoğunluğunu CHP’li belediyeler oluşturuyor. AYDIN’DAKİ BULUŞMA Egeli başkanlar, geçtiğimiz günlerde, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun ev sahipliğinde Aydın’da bir araya geldiler. Toplantıda yerel yönetimlerde dayanışmanın artırılması için yapılması gereken konular görüşüldü. CHP’nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökan Zeybek’in koordine ettiği toplantıya; İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek, Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras, Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Bülent Nuri Çavuşoğlu, Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal, Uşak Belediye Başkanı Özkan Yalım ve Kütahya Belediye Başkanı Eyüp Kahveci katıldı. SOSYALİST ENTERNASYONAL’DE CHP’li başkanların bir başka buluşması da İstanbul’da toplanan Sosyalist Enternasyonal oldu. Kadın belediye başkanları Sosyalist Kadın Enternasyonali toplantısına katılırken, diğer başkanlar da Enternasyonal’in konsey toplantılarında hazır bulundular. Sosyalist Enternasyonal’den CHP’lilere yeni görevler de çıktı. CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, Kadın Enternasyonali’nin başkan yardımcılığına getirilirken; Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras da Enternasyonal’in yerel ve bölgesel yönetimler başkanlığına seçildi. KIYI EGE’NİN BAŞKANLARI Geçtiğimiz günlerde bir başka önemli buluşma da Kıyı Ege Belediyeler Birliği’nde oldu. Mevzuat bilgilendirme eğitiminin de yapıldığı toplantıda, birliğin yeni dönem encümen ve komisyon üyeleri belirlendi. Öyle anlaşılıyor ki siyasi iktidarın muhalif belediyelere yönelik hamleleri, ister istemez CHP’li başkanları ve belediyeleri birbirine daha çok yakınlaştırıyor. Aynı zamanda dayanışmalarını da güçlendiriyor. *** ‘Hakkı’yla Geçen Yıllar’ Kadim dostumuz, Aliağa’nın eski belediye başkanlarından ve İzmir milletvekillerinden Hakkı Ülkü; siyasal mücadelesini ve anılarını kitaplaştırmış. Doğrusu çok da iyi yapmış. Kendisini yürekten kutluyoruz. Ülkü kitabını; 31 Mayıs Cumartesi günü, 12.30 – 14.00 saatleri arasında, İzmir – Alsancak’taki Yakın Kitapevi’nde imzalayacak. TARİŞ’Lİ YILLARDA… Hakkı Ülkü ile dostluğumuz, arkadaşlığımız, çok eski dönemlere uzanıyor. Kardeşi eski Maden-İş’li Aziz Ülkü başta olmak üzere, Ülkü kardeşleri Salihli yıllarından beri tanıyoruz. Onlar hemen her dönem, toplumsal ve siyasal mücadelelerin içinde oldular. Biz 1970’lerin sonunda Tariş Üzüm’de çalışırken, Hakkı Ülkü de Üzüm Depolama’da üzüm eksperliği yapıyordu. O zorlu yılları birlikte yaşadık. O dönemlerde başlayan dostluğumuzu her daim sürdürdük. BAŞKAN VE MİLLETVEKİLİ Hakkı Ülkü, sonraları Aliağa’ya yerleşerek aktif siyasete yöneldi. Üst üste 3 dönem Aliağa’nın belediye başkanı seçildi. Bir dönem de CHP milletvekili olarak İzmir’i TBMM’de temsil etti. İleri yaşlarında azmiyle E.Ü. İletişim Fakültesi’ne giren Ülkü, gazetecilik bölümünde sevgili eşimin öğrencisi oldu. Aynı dönemleri yaşamış dostları olarak, Ülkü’nün anılarını biz de ilgiyle ve merakla okuyacağız. *** Yüksel Balcı unutulmaz Ödemişli değerli gazeteci Yüksel Balcı’yı kaybetmiş olmanın hüznünü yaşıyoruz. Yüksel Balcı, ileri yaşlarına ve hastalığına kadar gazetecilik heyecanını hiç yitirmeyen bir büyüğümüzdü. Ödemiş’e her gidişimizde ve O’nu her görüşümüzde, aile büyüğümüz gazeteci – mizah yazarı Burhan Esen’i hatırlardık. Taşrada gazetecilik yapmanın zorluklarını, onların hayat hikâyelerinde bulurduk. İkisi de Ödemişli olan rahmetli Burhan Esen’le Yüksel Balcı’yı birbirlerine çok benzetirdik. Balcı için üzüntümüzü ifade ediyor, ailesinin ve dostlarının acısını paylaşıyoruz.
Source: Mehmet Şakir Örs
12 Eylül darbesine zemin hazırlayan Çorum katliamında 57 Alevi yurttaş öldürüldü: 45 yıldır bitmeyen korku
Cumhuriyet’e konuşan Çorum Alevi Kültür Merkezi Derneği kurucusu ve Alevi dedesi Nurettin Aksoy, “Katliamdan yirmi dokuz yıl sonra yitirdiğimiz canlarımızı ancak anmaya başladık. Katliamın üzerinden 45 yıl geçmiş ancak hâlâ korku hâkim” diye konuştu. Aksoy, “Türkiye’de Alevilere yönelik yaşanan katliamların hiçbirinde hak hukuk adalet yerini bulmadı. Çorum katliamı ile ilgili toplu bir dava görülmedi, münferit, bireysel olarak Erzincan’da Ağır Ceza Mahkemesi’nde davalar görüldü. Bu davalara çok insan gidemedi, hakkını arayamadı ve adalet yerini bulmadı. Canlarımızı katledenler bulunamadı, gerçek suçlulardan hesap sorulamadı” dedi. Katliamdan yirmi dokuz yıl sonra Çorum Alevi Kültür Merkezi Derneği’nin kurulduğuna dikkat çeken Aksoy şunları söyledi: “Her yıl 3 Temmuz’da Çorum katliamı anması yapıyoruz, yitirdiğimiz canlarımızı anıyoruz. Yaptığımız anmalar bir türlü kitlesel anmalara dönüşmüyor. Alevilere yönelik katliamların unutulmaması için anmalarımızı yapmaya devam edeceğiz. Yanı başımızda Suriye’de Alevilere yönelik katliamlar ve baskılar dünyanın gözü önünde sürüyor. Bu çağda hâlâ Alevi katliamları devam ediyor. Yarın yine olmayacağının garantisi yok. Biz de katliamları unutturmamak adına korkuya rağmen Çorum Alevi Kültür Merkezi Derneği olarak yitirdiğimiz canlarımızı anmaya devam edeceğiz.” KARDEŞLİĞE SALDIRI Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Merkezi, Çorum katliamının 45. yıldönümü nedeniyle bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Çorum katliamı, sadece Alevi yurttaşlara değil, kardeşliğe, eşitliğe ve birlikte yaşama inancına yöneltilmiş alçakça bir saldırıdır. Çorum katliamı başta olmak üzere Maraş ve Sivas gibi katliamların üzerindeki sis perdesi kaldırılmalı, failler yargı önüne çıkarılmalı” dendi.
Source: Mehmet Menekşe
Diyanet İşleri Başkanlığı harcamalarının Sayıştay denetiminden çıkarılmasına tepki: ‘Yolsuzluk mu yapacaksınız?’
Diyanet İşleri Başkanlığı’na yeni yetkiler tanıyan düzenlemelerin de yer aldığı Bazı Kanunlarda ve 660 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi’nin 7 maddesi TBMM Genel Kurulu’nda önceki gün kabul edildi. Meclis’te görüşmeleri süren torba yasadaki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bazı harcamalarının Sayıştay denetiminden çıkarılmasına yönelik maddeye ilişkin tartışmalar ise devam ediyor. Genel Kurul’da söz alan İYİ Parti Samsun Milletvekili Erhan Usta, tartışmalı maddeye ilişkin “Hac ve umre faaliyetleri her sezonun sonunda başkanlık, Sayıştay ve gerektiğinde -eski sistemde başbakanlık müfettişleri vardı, sonraki sistemde Cumhurbaşkanlığı eliyle denetlettirilir. Nasıl bir şeydi? Yani her yıl sistematik bir şekilde bir denetim. Başkanlık denetimi, Sayıştay denetimi ve Cumhurbaşkanlığı’nın denetimi. Şimdi, buradaki Sayıştay denetimi kaldırılıyor. Allah rızası için bize birisi söylesin ya, Diyanet İşleri başkanı ne yapmaya çalışıyor? Yolsuzluk mu yapacaksınız, usulsüzlük mü yapacaksınız, niye Sayıştay denetimini kaldırıyorsunuz?” ifadelerini kullandı. Usta, “Sayıştay denetimini kaldırınca ‘Burada denetim var’ diyebilir misiniz? Başkanlık kendini mi denetleyecek, kendi kendini mi, kendi yönettiği vakfı mı denetleyecek veya Cumhurbaşkanlığı… İstedikleri şey: Diyanet Vakfı denetimsiz olsun” ifadelerini kullandı. ‘HİÇBİR ŞEFFAFLIK YOK’ CHP’li milletvekillerinin Diyanet bütçesinin çok yüksek olduğunu söylediğini anımsatan Usta şöyle konuştu: “Arkadaşlar, mesele Diyanet bütçesi de değil, esas problem burada Diyanet Vakfı’nda. Hac, umre organizasyonları; kurban organizasyonları, bağışlar, yardımlar, burada dünya kadar para var. Bu paranın nasıl yönetildiğini hiç kimse bilmiyor. Niye Sayıştay denetiminin dışına alıyorsunuz Diyanet Vakfı’nı? Esas para orada dönüyor. Ne oluyor? Hiçbir şeffaflık yok Denetim varmış sistemde, o denetimi de çıkartıyorlar şimdi. İşte ondan sonra çocuklar deist olur, ondan sonra İslama karşı mesafe koyarlar.”
Source: Merve Kılıç
Ne baharı kaldı ülkenin ne yazı
Dutlar düşüyor pıtır pıtır, yaz geldi paldır küldür / Yunus Emre indi suya, havaya, toprağa / ışık değişti, ışığın yolları değişti / böyle bir akşamüstü, hiç ölmek istemezdim… Can Yücel
Sen bir karanfilsin, delisin / içlisin de, bükersin hemen boynunu / mendilimin içindeki kirazdır, mendilimin içi kiraz, bilmem ki ne desem, yaz mutluluğu… Edip Cansever
Bir yaz yağmuru yağdı içime, eridi iri üzüm taneleri camlarımda, gözleri kamaştı yapraklarımın / bir yaz yağmuru yağdı içime, gümüş güvercinler uçtu damarlarımdan, koştu yalınayak toprağım… Nazım Hikmet
Sevdiğim yaz geldi yine, karıncalar ve sineklerle çıktık yeryüzüne, barbunla lüferle marulla zeytinle / şairler sevinsin diye sevdiğim, yaz geldi yine… Gülten Akın
Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoş, mavilerde sefer etmek / bir sahilden çözülüp gitmek, düşünceler gibi başıboş / beyaz bulutların ardından gelse altın ışıklı bir yaz / versem kendimi bütün bütün, bir yelkenli olup engine / kansam bir an güzelliğine, kuşlar gibi serseri ömrün… Orhan Veli
Göründün yine bu yaz gecesinde, yer gök, sularında güldüğün havuz / kelebek gibi uçmada ruhumuz / ve, biz sanki dünyalar öncesinde gibi, dumanlarda, uçkun, vücutsuz… Ahmet Muhip Dıranas
Bütün yaz kuyunun başında yedik, akşam yemeklerini / cevizler iç tuttu, bademlerin kabukları kurudu, ayvalara sindi gün ışığı… Necati Cumalı
Neden aynı kızlar, neden yine boğaz’da bu yaz da / kirpikleri dargın, dudakları kırgın, gizli bir nazda… Attila İlhan
İki bahar arasında tutulmuş bir dilektir, yaz… Küçük İskender
Yaz geldi, kalbim bembeyaz yüzünde kızların ve uzun ince bacakları arasında bir kuş tufanı şimdi… Refik Durbaş
Bir yaz’ı anlamak zordur ve anlamlıdır/ bana kalırsa, en saygın işidir bir kişinin / çünkü güneş ve kalın mavi insana hiçbir şey hatırlatmaz, öyle ki toparlar hayatın kalbini / ve o zaman, çökelir yaz / tutarak kendi kalbini, umutlar sarıya bırakır kendini, gül uzar, karanfil kokar… Turgut Uyar
Seni seviyorum ve bir şey söylemiş olmuyorum bunu söylemekle / ben bu yaz kokusunu bir başka zamandan anımsıyorum / ben bu yaz tadını biliyorum, terleyen aşkı, terleyen kasıkları ve şakaları biliyorum… Ataol Behramoğlu
Hepimize geçmiş olsun, atlattık bu kışı da burnumuz kanamadan, sıkıntımız kalmadı soğuktan yana / oduna bundan sonra çamaşırdan çamaşıra iş düşecek, kömüre misafirden misafire / lüzum kalmadı tencerenin kaynamasına, açtı gözlerini güneşe soğanlar, su yürüdü domateslere… Rıfat Ilgaz
Bu yaz da havalar sıcak, kızlar daha da güzel olacak / gönüllerimiz kadar uzak dağlarda, gelincikler açacak / bu yaz da havalar sıcak, göklerde beyaz kuşlar uçacak / düşlerimiz parıldayarak, yıldızlar doğuracak… Cahit Külebi
Böyle bir mevsimdir, arefesinde olduğumuz yaz.
Mutluluktur.
Güneştir, denizdir, kumsaldır, tatildir, neşedir.
Cıvıl cıvıl kuşlar, rengarenk meyvelerdir.
İnsanın içini ısıtan duygulardır.
Yaşama sevincidir.
E bakıyoruz Türkiye’nin yazlarına… 2007 yazında mesela, turizm mevsiminin göbeğinde erken seçim yaptılar, ortalık toz dumandı.
2008 yazında AKP kapatma davası vardı, özellikle ekonomi allak bullaktı.
2009 yazında Ergenekon örgütü icat ettiler, Türkiye’nin saygın insanlarını tutuklamaya başladılar.
2010 yazında yetmez ama evet referandumu vardı, eşzamanlı olarak Balyoz darbesi icat ettiler, Atatürkçü subayları, generalleri, amiralleri tutuklamaya başladılar.
2011 yazının ortasında gene seçim vardı, bütün yaz mevsimi gene mitinglerle, toplumu kutuplaştıran siyasi kavgalarla geçti.
2012 yazında Suriye’ye burnumuzu soktuk, şak diye Fantomumuz düşürüldü, bütün yaz mevsimi “savaşa mı giriyoruz” endişesiyle geçti.
2013 yazında Gezi Parkı olayları çıktı, gençlerimiz öldürüldü, halkın üstüne gaz bombası attılar, plastik mermi sıktılar, sekiz bin kişi yaralandı, 12 kişi gözünü kaybetti, 50 kişinin kafatası kırıldı, felç kalanlar oldu.
2014 yazında cumhurbaşkanlığı seçimi vardı, takvimde başka gün kalmamış gibi, tam olarak 10 Ağustos’ta Sevr’in yıldönümünde yapıldı.
2015 yazında gene seçim vardı, hükümet kurulamadı, Türkiye bütün yaz mevsimini adeta belirsizlik komasında geçirdi, beş ay sonra hadi bakalım gene seçim yapıldı.
2016 yazında darbe girişimi yaşandı, zamanında yenen hurmalar tırmaladı, Atatürkçü subayları asrın iftirasıyla hapse atıp, cemaatçi subayları kendi elleriyle terfi ettirdiler, onlar da darbe yapmaya kalkıştı, yer yerinden oynadı.
2017 yazında gene referandum vardı, rejim değiştirildi, parlamenter sistem lağvedildi.
2018 yazında gene cumhurbaşkanlığı seçimi vardı, Türkiye “tek adam” tarafından yönetilmeye başlandı.
2019 yazında yerel seçim vardı, dünya hukuk tarihinde görülmemiş bir rezaletle, aynı sandığa attığımız dört oydan birine sahte dediler, İstanbul büyükşehir belediyesi seçimini iptal ettiler, bütün Türkiye kilitlendi, yaz ortasında tekrar seçim yapıldı.
2020, 2021, 2022 yazlarında pandemi vardı, ölü sayısını gizlediler, hasta sayısını gizlediler, alt tarafı üç kuruşluk maskeyi bile dağıtamadılar, dünyada hiçbir ülkenin satın almadığı, henüz testleri tamamlanmamış Çin aşısını alıp, millete zorla bu aşıyı yaptılar, dünyanın en saçma kararıyla dünyada sadece Türkiye’de 65 yaşındaki vatandaşları eve hapsettiler, alışveriş merkezlerinde kapalı alanda topluca dolaşmayı serbest bırakıp, plajları yasakladılar, futbol maçlarını serbest bırakıp, sahil kenarında tertemiz havada yürümeyi yasakladılar, yüzlerce kişinin metrobüste bir arada oturmasını serbest bırakıp, kafelerde müzik çalınmasını yasakladılar, sokağa çıkma yasağı ilan edip, sokağa çıkması bile yasak olan vatandaşlara uçak biletinde indirim yaptılar, 20 yaş altındakilerin sokağa çıkmasını yasaklayıp, 20 yaş altındaki beş milyon çocuğu topluca sınava soktular, henüz kimseye bulaşmamışken okulları kapatıp, ölümler patladıktan sonra okulları açtılar, bütün dünya ülkeleri dükkanlarını kapatmak zorunda kalan küçük esnafına milyarlarca dolarlık maddi yardımda bulunurken, bunlar iban verip üste para istediler, 2020, 2021, 2022 yazlarında canımızı kurtarmak için bir yandan covid’le mücadele ettik, bir yandan saçma sapan yasaklara rağmen hayata tutunmaya çalıştık.
2023 yazında gene hem cumhurbaşkanlığı hem genel seçim vardı.
2024 yazında yerel seçimde gravitesi çok yüksek moral bulmuştuk ama, mesir macunuyla heba edildi, Instagram yasaklandı, Atatürk rozeti takan teğmenlerle, Mustafa Kemal’in askerleriyiz diye yemin eden teğmenler ordudan ihraç edildi, tıpkı 2021 yazında olduğu 2024 yazında da söndürme uçağı almadıkları için ormanlarımızın cayır cayır yanmasını çaresizlikle izledik.
Ve 2025 yazında… Ekrem İmamoğlu hapiste, Profesör Ümit Özdağ hapiste, İstanbul’un beş belediye başkanı hapiste, büyükşehir belediyesinin yöneticileri hapiste, gençlerimiz hapiste, gene PKK’yla masaya oturduk, Öcalan’ın serbest bırakılması bekleniyor, muhtemelen önümüzdeki yaz gene anayasa referandumu yapacağız.
Aşkın, mutluluğun, huzurun, yaşama sevincinin, güya şiirlerimizin mevsimi… 18 yıldır burnumuzdan geldi.
Şunun şurasında kaç yaz kaldı ömrümüzde, elbette bilemeyiz ama… Ne baharı kaldı memleketin, ne kışı, ne yazı, bu zihniyet geldi geleli.
Source: Yılmaz Özdil
2 ay uzaklaştırma
Özcan Deniz ile bir dönem menajerliğini yapan ağabeyi Ercan Deniz arasındaki sular durulmuyor. Mahkemelik olan kardeşlerden Özcan Deniz, geçtiğimiz günlerde doğum gününde ağabeyinin evini bastığını söyleyerek, eşi Samar Dadgar a küfürler ettiğini açıklamıştı. Bunun üzerine Özcan Deniz, İstanbul Aile Mahkemesi nin yolunu tutarak kendisi ve eşi için tedbir talebinde bulundu. Özcan Deniz dilekçesinde, Ercan Deniz in kendisi ve eşi hakkındaki sözleri karşısında ciddi tehdit altında olduklarını belirtti. Gerekli önlemin alınıp durumun önüne geçilmesini isteyen Özcan Deniz, Ercan Deniz in eşi ve çocuğuna yaklaşmamasını talep etti. Talebi değerlendiren mahkeme, Ercan Deniz in 2 ay boyunca Özcan Deniz ve eşi Samar Dadgar a hakaret etmemesi ve yanına yaklaşmamasına karar verdi.
Source: Habertürk
AKP’li Veysel Tiryaki eleştirilere dayanamadı, hesabındaki yanıtları gizledi
AKP’li Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki, işten çıkarılan sendikalı işçilerin kurduğu grev çadırına müdahalede bulundu ve Hizmet-İş Sendikası Ankara 3 No’lu Şube Başkanı Recep Dere’ye yumruk attı. Bununla birlikte, bir belediye memurunu makam odasında darp ettiği iddia edilmişti.
Kamuoyunda geniş yankı uyandıran olaylar sonrası birçok vatandaş, Tiryaki’nin sosyal medya hesabı üzerinden tepkisini dile getirdi. Gelen yoğun eleştirilerin ardından Tiryaki’nin bazı paylaşımlarını yorumlara kapattığı ve bazı yorumları gizlediği ortaya çıktı.
Tepki çeken olayların yaşandığı 16 Mayıs’ta, belediyeye ait tesislerle ilgili bir konferans görüntüsünü paylaşan Tiryaki’nin, bu paylaşımı da yorumlara kapatması dikkat çekti. Sosyal medya kullanıcıları tarafından yapılan “İşçilere vaadiniz nedir?”, “İstifa edin” gibi eleştiriler, platformun özellikleri sayesinde gizlenmiş olsa da hâlâ görüntülenebiliyor.
Tiryaki’nin, daha önce katıldığı bir televizyon programında “hakkında çıkan haberleri okumadığını” söylediği bilinirken, kamuoyunda artan sorulara ve tepkilere doğrudan yanıt vermemesi eleştirilmeye devam ediyor.
Source: Haber Merkezi
Derya Uluğ”a konserde saldırı!
Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali, renkli etkinlikleriyle devam ederken, festivalin beşinci gününde sahne alan ünlü şarkıcı Derya Uluğ talihsiz bir olayla karşı karşıya kaldı. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi”nin tarihi atmosferinde düzenlenen konsere on binlerce müziksever katıldı.Konser boyunca enerjisi ve performansıyla izleyenleri büyüleyen Derya Uluğ, sahnede hit şarkılarını seslendirirken beklenmedik bir olay yaşandı. Kalabalık arasından bir kişi, sahneye doğru su şişesi fırlattı. Anlık refleksi sayesinde isabetten kurtulan sanatçı, profesyonelliğini bozmayarak performansına ara vermeden devam etti. “KALECİ REFLEKSLERİM SAĞ OLSUN” Yaşanan bu tatsız olayın ardından Derya Uluğ, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Urfa halkına olan sevgisini dile getirerek şu ifadeleri kullandı:”Bir kişinin yanlışı, gecenin ve Urfa”nın güzelliğini gölgeleyemezdi. Hiç kimsenin böyle anlar yaşamamasını ve yaşatmamasını diliyorum. Kaleci reflekslerim sağ olsun.” GEÇTİĞİMİZ AY TAKINTILI HAYRAN DEHŞETİ Bu son olay, sanatçının yakın geçmişte yaşadığı başka bir güvenlik sorununu da yeniden gündeme getirdi. Geçtiğimiz ay, Derya Uluğ”un 1,5 yıldır kabusu haline gelen takıntılı hayranı Şinasi Samed Türkmen, hakkında uzaklaştırma kararı bulunmasına rağmen, 3 Mayıs”ta İzmir”deki konserine gelmişti. Mekânın en ön masasında oturarak Uluğ”u izleyen Türkmen, sanatçının ihbarı üzerine gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Derya Uluğ, o geceyi ifadesinde şöyle anlatmıştı, “Sahnede olduğum sırada tam önümdeki masada onu gördüm. Güvenlik şefine bilgi verdim. Korkarak işimi yapmaya devam ettim, sahnede kaldım. Davacı ve şikayetçiyim.” Sanatçının ifadesi üzerine hazırlanan iddianame ile takıntılı hayran hakkında dava açıldı. GÜVENLİK ÖNLEMLERİ GÖZDEN GEÇİRİLMELİ Arka arkaya yaşanan bu olaylar, sahne sanatçılarının maruz kaldığı güvenlik zafiyetlerini yeniden tartışmaya açtı. Özellikle uzaklaştırma kararlarının etkin şekilde uygulanamaması ve konser alanlarında bireysel saldırıların engellenememesi, hem sanatçılar hem de izleyiciler açısından ciddi bir risk oluşturuyor.
Source: Haberler
Nuh Albayrak yazdı: “Tanzimat” kapısından girdiler; Sultan Abdülaziz”i devirdiler!
149 yıl önce, “Bileklerini keserek intihar etti” diye iftira atılan Sultan Abdülaziz Han”a yapılan darbenin; gerektiği kadar konuşulmadığı kanaatindeyim.Başbakan Adnan Menderes”e yönelik 27 Mayıs 1960 darbesi, Cumhuriyet dönemindeki “ana darbe”dir. Sonrakiler, bu cuntacıların izinden gitmiştir. Ancak rejim değişikliğiyle “millet”in değişmediği dikkate alınırsa, 30 Mayıs 1876 darbesinin, ilk “Yeni Tip Haçlı Seferi” olduğu görülür.Onun içindir ki, Abdülaziz Han”ın neden vahşice saf dışı bırakıldığını anlamayan, Jön Türklerin Abdülhamid Han”a yönelik hain darbesini de doğru anlayamaz. Bu durumda ise, bugün Türkiye”nin en büyük riski olan “CHP Zihniyeti”nin ve “Biz Jön Türk”üz” ifşaatlarının doğru anlaşılamayacağı net olarak görülmektedir.Bu darbenin mimarı olan “Haçlı Şövalyeleri”ni gizleyen “Truva Atı”, Batılılaşma diye pazarlanan “Tanzimat” kapısından girmiştir. Bu kapıyı açan ise, Londra”da devşirilen Mustafa Reşid Paşa”dır.OSMANLI”YA BORÇ VERMEYİ ÇOK İSTİYORLARDI!Alman Yahudisi Mayer Amschel Rothschild”in 1800 yılında Londra”ya taşınmasıyla, İngilizlerin işgal ve sömürü yöntemi de değişmişti. Artık büyük imparatorlukları yıkmak için zor savaşlara girmeye gerek yoktu. Borç vermek ve ticarî tavizler almak yeterliydi. İkinci büyük İslâm İmparatorluğu olan Babürleri bile böyle yıkmışlardı.Ancak Osmanlı Devleti”ne borç vermeyi bir türlü başaramamışlardı.İngilizler böyle durumlarda, uygun isimleri devşirerek “vesayet yöntemi”ni kullanıyordu! Özellikle hızlı yükselmek isteyen muhterisler çok işe yarıyordu!Tembel olduğu için medreseyi arka kapıdan bitiren ama eniştesi Sadrazam Seyyid Ali Paşa sayesinde; daha 24 yaşında “Sadaret Kalemi”ne giren ve çalışmadan yükselerek 1836″da Londra”ya “Büyükelçi” gönderilen Mustafa Reşid Bey, tam da aradıkları portre idi.Bu “kifayetsiz muhteris”in işe yarayacağını anlayan Mason Lord Stratford Canning, kendi locasına götürüp kaydettirerek Haçlı Siyonist menfaatlerinin neferi olarak tapulamıştı!Mason olduktan sonra şansı(!) daha da açılan Reşid Bey, bir yıl geçmeden Hariciye Nâzırlığı”na getirilmiş ve “Paşa” olmuştu!Reşid Paşa, İngiltere”ye ilk büyük hizmetini; 16 Ağustos 1838″de imzalanan Baltalimanı Anlaşması ile vermişti! Büyükelçisi John Ponsonby tarafından yazılan bu anlaşmayı, Avusturya başbakanı W. Metternich, “Osmanlı işte şimdi bitti” şeklinde değerlendirmişti. Tarihçi Yusuf Hikmet Bayur ise, “Osmanlı ekonomisini, Fransızlara verilen kapitülasyonlar değil; İngilizlere tanınan bu imtiyazlar batırdı” demişti.[1]REŞİD PAŞA ÜZERİNDEN İNCE OYUNİlginçtir M. Reşid Paşa, 15 yıl sonra yine Hariciye Nâzırı olmuş ve Osmanlı Devleti, İngiltere”nin ve Banker Lionel de Rothschild”in çok istediği ama asla yapmaması gereken şeyi yapmış; güçlü Ruslarla Kırım Savaşı”na girmişti!Güya Osmanlı”ya destek veren İngilizler, savaşı bilerek genişletiyor ve uzatıyordu. Çünkü savaş, “masraf” demekti. Nitekim hazine tamamen erimişti. Yani, Haçlı Siyonist ittifak, yıllardır ulaşamadığı hedefine Büyük Mason Reşid Paşa sayesinde ulaşmıştı!28 Haziran 1855″te Londra”da yapılan bir mukavele ile Osmanlı hükümeti, İngiltere ve Fransa”dan 5 milyon İngiliz altını borç almıştı! “Görünmeyen işgal” demek olan dış borç, 1875 yılında tam 251 milyona fırlamıştı.Bitmedi… Rothschild, 1856″da Osmanlı Bankası”nı kurmuş ve Osmanlı parasını basma imtiyazı almıştı! Bakmayın adının “Osmanlı” olmasına; bu son adım, Haçlı Siyonist işgalin tesciliydi!HAÇLILARA KALICI HİZMET: TANZİMAT!Batı”nın hazırlandığı asıl büyük harekât, “Tanzimat” idi! “Islahat” yani “reform” ambalajıyla sunulan bu proje yürürlüğe girerse, Londra”daki “İslam Ülkelerinin Sömürgeleştirilmesi ve Bu Yoldaki Güçlükler” konulu konferansta alınan “Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için çaba sarf etmemeliyiz. Onları İslam”dan uzaklaştırmak, yani; Hristiyan kültürüne; ahlâkına; adetlerine; bayramlarına alıştırmak yeterlidir” şeklindeki kararı uygulanacaktı![2]Bu projeyi üstlenen Mustafa Reşid Paşa, İngiltere Sefiri Lord Ponsonby”nin telkinlerinden oluşan “Tanzimat Fermanı”nı, Sultan II. Mahmud Han”a kabul ettirememişse de, onun; 1 Temmuz 1839 günü tüberkülozdan vefat etmesi üzerine, 18 yaşında tahta çıkan Abdülmecid Han”a; “İngilizlerin desteğini ve yardımını alırız” diyerek onaylatmayı başarmıştı!Reşid Paşa, “Tanzimat Fermanı”nı, 3 Kasım 1839″da Gülhane”de bizzat ilân ederken, Avrupalı sefirler de mutlulukla izliyordu! Ön sırada oturan, Fransa”nın en büyük “Baron”u James Mayer de Rothschild, yanındaki Hahambaşına, “İmparatorluk bünyesindeki bütün Yahudi cemaatlerine, Tanzimat Fermanı”nın açtığı yolda atılması gereken adımları anlatan bir emirname gönderin” talimatı vermişti![3]Daha o gün durum değişmişti! Paşazadelerden biri, namaz kılan bir kişiye, “Ferman okundu; duymadın mı? Artık gayrimüslimlerle beraber olacağız” demişti![4]Bir taraftan Müslümanları, “Batılılaştırıyoruz” derken çaktırmadan Hristiyanlaştıracaklardı, diğer taraftan da; yeni haklar sağladıkları azınlıkları ayaklandırarak “hasta adam”a son darbeyi isyanlarla vuracaklardı!Tanzimat”ın ana hedeflerinden biri de Müslümanları “cahil” bırakmaktı! Eskiden İslâm âlimleri, fen bilgilerini de öğrenirdi. Mesela tefsir ve fıkıh âlimi olan Fahreddin-i Râzi Hazretleri, 23 ciltlik Tefsir-i Kebîr isimli kaynak eserinin yanı sıra fizik, matematik ve tıp dallarında da çok değerli eserler vermişti. İslâm âlimlerinin fen derslerini de okuması, İslâmiyet”i daha iyi anlamasını ve daha etkili anlatmasını sağlıyordu.Tanzimat Kanunu ile birlikte, Fatih devrinden beri medreselerde okutulmakta olan hesap, hendese, astronomi derslerini de kaldırmışlardı. “Din adamına fen bilgisi lâzım değil” aldatmacasıyla, din adamlarını fen cahili yapmışlardı. Sonra da, “Din adamları gericidir” diyerek gençleri İslâmiyet”ten uzaklaştırmışlardı.PAŞA”NIN HİYANETİ ABDÜLMECİD HAN”I VEREM ETTİ!Aslında Sultan Abdülmecid Han, teknolojiyi yakından takip ediyor ve Batı”daki gelişmeyi ülkesine taşımak istiyordu. Bu sebeple, en zeki gençleri; iyi eğitim almaları için Avrupa”ya gönderiyordu. Fakat ne hazindir ki bunlar, bilim ve teknoloji değil; “Osmanlı”yı yıkma teknikleri” öğreniyor ve çoğu “Mason” olarak dönüyordu!Bunu da “nöbetleşe” Sadrazamlık yapan Mustafa Reşid Paşa ile Emin Âli Paşa ve Fuad Paşa gibi çömezleri organize ediyordu. Nitekim Reşid Paşa”nın kritik noktalara yerleştirdiği Masonlar, Tanzimat”ı kullanarak, Misyonerlerin “öğretmen” olarak görevlendirildiği azınlık okullarını yurdun her köşesine yayıyordu. Öncekilere ilaveten; 131 Amerikan, 127 Fransız, 60 İngiliz ve 7 de Rus okulu açılmıştı.[5]Reşid Paşa”nın Osmanlı Devleti”ni İngilizlere peşkeş çekmesine çok içerleyen Abdülmecid Han, babası gibi üzüntüsünden tüberküloz olmuş ve 38 yaşında vefat etmiş ve 31 yaşındaki kardeşi Abdülaziz Efendi, 26 Haziran 1861 tarihinde 32. Padişah olarak tahta çıkmıştı.EYVAH! “HÜRRİYET” DİYORLAR!Sıra, Tanzimat”tan sonraki büyük adıma gelmişti. Batı, Osmanlı”daki Padişah/Halife iradesini zayıflatmakta kararlıydı! İcra yetkisi bürokratlara geçecekti ve onlar üzerinden oluşturacakları “paralel devlet” sayesinde, Osmanlı”yı içeriden çökerteceklerdi! Yönetim sisteminin, vesayete elverişli hale gelmesi için “Meşrutiyet” adı altında, kendi emellerine hizmet edecek olan “Parlamento”nun devreye girmesi gerekiyordu! “Hürriyet, Adâlet ve Eşitlik için Meşrutiyet” sloganlarının asıl amacı buydu!Masonlar, “Yeni Osmanlılar Cemiyeti”ni (1866 yılında) bunun için kurmuştu.CHP Genel Başkanı Özgür Özel”in “Biziz” dediği “Jön Türkler”in ilk nüvesi olan bu Cemiyet, “Osmanlı”nın kurtuluşu yolunda son hatve (adım)” sloganlarıyla, “Osmanlı”nın yıkılışı için son adım” atmak istiyordu.Fransız İhtilâli”nin kötü bir taklitçisi olan Yeni Osmanlılar Cemiyeti, Abdülaziz Han”dan Meşrutiyeti ilân etmesini istemişti. Sultan Abdülaziz, Tanzimat Fermanı”nın Osmanlı”yı nasıl perişan ettiğini yakından görmüştü. Zira İngiltere; Fransa ve Rusya, azınlıklara; kötü niyetli olarak verilen abartılı ayrıcalıkları, kendi hedefleri için kullanarak Hristiyan tebaayı kışkırtmış, Suriye; Girit; Sırbistan; Bosna-Hersek; Eflak-Boğdan ve Karadağ”da isyanlar organize etmişti.Şimdi ise, “Saray iradesi”ne göz dikmişlerdi! Niyetlerini iyi bilen Halife, “Meşrutiyet” talebini kabul etmediği gibi bu fitne ocağını da dağıtmıştı.Abdülaziz Han”ın, Meşrutiyet vesayetini kabul etmeyeceğini anlayan İngilizler, işbirlikçileri üzerinden bir “darbe” hazırlığına çoktan başlamıştı!HIRSLI VE ÖFKELİ OLANLARI ÇOK SEVİYORLAR!Haçlı ittifak, ele geçirmek istediği her ülkeye önce Mason localarını göndermiş ve yetiştirdikleri yerli işbirlikçileri önemli kademelere yerleştirmişti. Osmanlı Devleti”nde de bu süreç, Mason Mustafa Reşid Paşa ile başlamış, onun yetiştirmesi olan Midhat Paşa ile “darbe” aşamasına gelmişti.Sadrazamlıktan azledildiği için Abdülaziz Han”ı devirmek üzere İngilizlerle anlaşan Midhat Paşa”nın en büyük yardımcısı ise yolsuzluk sebebiyle Seraskerlikten azledildiği için Abdülaziz Han”ı öldürmeye yemin etmiş olan Hüseyin Avni Paşa idi![6]Kişisel hırsları, bu iki Paşayı daha kullanışlı hale getirmişti. Zira İngilizler, bu tür zaaflardan istifade etmeyi çok iyi biliyordu!DARBEYİ İNGİLİZ SEFİR YAPTI!30 yıl önce İngiltere Büyükelçisi Lord Canning ile Mustafa Reşid Paşa üzerinden “Islahat ambalajlı Haçlı Seferi” yürüten merkez, şimdi de yine İngiltere Büyükelçisi Sir Henry Elliot ile Midhat Paşa üzerinden, “Osmanlı”da ilk Haçlı darbesi”ni gerçekleştiriyordu.”Desteğimiz olmasaydı darbe yapmaya teşebbüs edemezlerdi ve başarılı olamazlardı” diyen Sir Elliot, darbeye giden süreçteki rolünü (özetle) şöyle anlatıyor:”1875 Kasım ayında Midhat Paşa bana geldi. Meclis-i Mebusan”ın (yani darbenin) teşekkülü konusunda İngiltere”nin yardım ve desteğinin ne kadar önemli olduğunu tekrar be tekrar beyan etti. Ben de bu teminatı bilâ-tereddüt (tereddütsüz) verdim.”[7]30 Mayıs 1876 darbesinden bir hafta önce Londra”ya “özel rapor” gönderen Elliot, “Payitahtta herkes değişikliği konuşuyor” demişti. İlginç olan ise, darbeyi millet nezdinde “meşrulaştırmak” için Kur”an-ı Kerim”deki bazı uygun(!) ayetlerin elden ele dolaştırıldığını belirtmesiydi.ÖNCE HÜKÜMET VE “DİYANET” DARBESİ”Darbenin güvenliği” için hükümetin ele geçirilmesi gerekiyordu! Zira 1872″de Midhat Paşa”nın azledilmesinden sonra elden ele dolaşan Sadaret makamı, son 8 aydır “Rusçu” Mahmud Nedim Paşa”nın uhdesindeydi. Bu ortamda hedefe ulaşmaları mümkün değildi!Midhat Paşa ve diğerlerinin para karşılığında gizlice organize ettiği insanlar caddelerde gösteri yapıyor, darbecilerin istekleri, bu “ücretli” göstericilerin ağzından; “halkın talebi” gibi servis ediliyordu. Ayrıca Yeni Osmanlılar (Jön Türk) Cemiyeti üyeleri de; müderris kıyafetiyle gittikleri medreselerde, (aynı cemiyetin üyesi olan Ebüzziya”nın iddiasına göre) bol “İngiliz bahşişi” ile gönüllerini fethettikleri talebeyi tahrik etmişti.[8]Ayrıca İttihatçı M. Celaleddin Paşa da “Sarraf Hristaki, medreselere; Midhat Paşa”nın aracılığıyla gizlice para dağıtıp talebeyi ayaklandırdı” demektedir.[9]Nitekim Fatih, Bâyezid ve Süleymaniye medreselerinde okuyan 3 bin öğrenci, 10 Mayıs 1876 günü sokağa dökülmüştü. Babıâli; yani Hükümet önünde toplanan öğrenciler, “Sadrazamı, Seraskeri ve Şeyhülislâmı istemezük” sloganları atıyordu.Organize grupların katılmasıyla, “geniş halk kitlesi” görüntüsü verilen protestocular, Midhat Paşa”nın Sadrazam; Hüseyin Avni Paşa”nın Serasker ve ne hikmetse; Hasan Hayrullah Efendi”nin de Şeyhülislâm olmasını istiyorlardı. Çaresiz kalan Abdülaziz Han 12 Mayıs”ta Mahmud Nedim Paşa”yı azletmiş; ahalinin(!) taleplerini yerine getirmişti![10]Artık, düğmeye basılabilirdi!Sir Henry Elliot ve Midhat Paşa, ayrıntıları kararlaştırmıştı. Sivil kanadı, Şura-yı Devlet (Danıştay) Başkanı Midhat Paşa organize edecek, askerî operasyonu ise Serasker Hüseyin Avni Paşa yürütecekti.FETÖ GİBİ DARBEYİ ERKENE ALDILAR!İngiliz Donanması”nın da 25 Mayıs 1876 gecesi gelerek Beşike Limanı”na demirlemesi üzerine ertesi gün Avni Paşa”nın; Paşalimanı”ndaki yalısında toplanan İngiliz kumandalı cuntacılar, 31 Mayıs Çarşamba gününde karar kılmıştı.[11]Ancak Sultan Abdülaziz Han, Serasker Avni Paşa”yı 30 Mayıs Salı günü Saray”a davet etmişti. Bazı şüphelerinin doğru çıktığını düşünen Paşa, “Hastayım, sabahleyin gelirim” şeklinde haber göndermiş ve hemen Sadrazam Rüşdü Paşa ile Midhat Paşa”yı yalısına çağırarak, “Hal” işini bu gece halledelim” teklifinde bulunmuştu. Tıpkı “İfşa olduk” paniğiyle darbeyi erken saate çeken FETÖ gibi, o gece (30 Mayıs 1876 salı) harekete geçme kararı almışlardı! Hemen Seraskeriye”ye gitmiş, Şeyhülislâm ve diğer darbecileri de çağırmışlardı.[12]İFTİRALARLA DOLU “DARBE FETVASI”Darbeye “meşru” görüntüsü vererek milletin tepkisini bertaraf etmek için bir “fetva” gerekiyordu! “Hayrullah Efendi” ısrarının hikmeti(!) de burada ortaya çıkıyordu.Adı Hayrullah olsa da “Şerrullah” diye tanınan Mason Şeyhülislâm, hıyanet sözünü tutmuş, Fetva Emini Kara Halil”i çağırarak, “Din işlerini ihlâl; Beytülmalı israf eden, aklî dengesi yerinde olmayan Abdülaziz”in tahttan indirilmesi…” mealinde bir fetva yazmasını istemişti. Menfaatinin esiri olan Kara Halil”in yazdığı düzmece metin, Hayrullah Efendi”nin de tasdik etmesiyle “darbe fetvası” halini almıştı!”Din işlerini ihlâl etti” iddiası, din ile hiç ilgisi olmayanların çirkin bir iftirasıydı. Mabeynci Âtıf Bey, “Üç sene hizmetinde bulundum, Ehl-i sünnet itikadına muhalif bir söz işitmedim” demişti.[13]Bu Mason üstatlarının izinde giden İttihatçılar da, 33 yıl sonra Abdülhamid Han”ı tahttan indirirken aynı yalanlara başvuracaktı!KURDUĞU DONANMA, SARAYI KUŞATTI!Hareket 30/31 Mayıs 1876 gecesi yarısı başlatılmıştı. Redif Paşa, “Padişahımızı koruyoruz” diye kandırdığı taburlarla Dolmabahçe Sarayı”nı kuşatmıştı. Bahriye Nâzırı Kayserili Ahmet Paşa da kuşatmaya savaş gemileriyle katılmıştı. Harp Okulları Kumandanı Süleyman Paşa ise 300 kadar Harbiye öğrencisiyle Veliaht Dairesi”ni güvenlik çemberine almıştı!Uydurma “Hal” Fetvası” okunmuş; böylece Veliahd Murad”ın Sultanlığı “meşru” olmuştu! İlk biat edenler ise hazır bekleyen Avrupa temsilcileriydi![14]Cülus toplarını duyunca pencereye koşan Abdülaziz Han, özel itinayla kurduğu zırhlı donanmanın sarayı kuşattığını ve namluların da kendisine baktığını görünce yıkılmıştı!”HAL” EDİLDİN” DEYİP GÖTÜRDÜLERSultan”a, “Devrildin” haberini, Avni Paşa”nın görevlendirdiği Darüssaade Ağası Cevher Ağa iletmişti. Abdülaziz Han”ı ve haremini, aşağılayıcı bir şekilde, 20 yıldır terkedilmiş durumda olan Topkapı Sarayı”na götürmüş ve özellikle amcası Sultan III. Selim”in öldürüldüğü daireye hapsederek “Sen de öldürüleceksin” mesajı vermişlerdi.Nakil esnasında subaylardan biri “Mücevher saklamış olabilir” diye Neşerek Kadınefendinin şalını çekip almıştı. Bu kadınefendi, meşhur Çerkez Hasan”ın ablasıydı. Hasan Bey bu terbiyesizliğin hesabını sormak için darbecilerin toplandığı konağı basmış ve Avni Paşa”yı öldürmüştü!Netice itibariyle, 17 sene milletine hizmet eden Aziz Han devrilmiş, Murad Efendi, “Sultan V. Murad Han” olarak tahta çıkarılmıştı. Bu “uzaktan kumandalı darbe” hastalığı, sık sık ortaya çıkacak ve Osmanlı”nın sonu olacaktı.Padişah”tan Valide Sultan”a kadar herkesin mal varlığına el koymuşlardı. Yağmaladıkları paranın bir milyon lirasını, “Tefeci Hristaki”ye vermişlerdi. Oldukça yüksek miktardaki parayı da, “Maliye”nin borçları” bahanesiyle Osmanlı Bankası”na devretmişlerdi. Aslında, darbe sponsorlarına fatura ödemişlerdi![15]Nemli ve soğuk odadaki bir tahta üzerinde üç gün bekletilen Halife; 2 Haziran sabahı Feriye Sarayı”na nakledilmişti.KUR”AN-I KERİM OKURKEN BİLEKLERİNİ KESTİRDİLERVatanı ve Sultanı korumakla görevli Serasker yani Genelkurmay Başkanı Hüseyin Avni Paşa”nın ayarladığı pehlivanlar; 4 Haziran sabahı Kur”an-ı Kerim okumakta olan Sultan”ın üzerine çullanmış ve kendilerine söylendiği şekilde bileklerini keserek pencereden kaçmışlardı. Serasker Avni Paşa henüz ölmemiş olan Sultan”ı hastaneye değil; Feriye Karakolu”na naklettirmişti.”[16]Can çekişmekte olan Sultan”la, “Hadi bizi azlet” diyerek alay eden Midhat ve Avni Paşalar, hemen, “cinayete kılıf” aşamasına geçmişti!İngiliz ve ABD sadaret tabipleri ile Marko Paşa”nın da olduğu 17 doktor, mevtayı muayene etmek istemiş ancak Avni Paşa “Bu, padişahtır. Her tarafını açtırmam” diyerek, kestiğini iddia ettikleri bileklerinden başka hiçbir yerini göstermemişti! Muayenesiz rapor yazılmasında ısrarın sebebini, cenazeyi yıkayan imamların yıllar sonra Yıldız Mahkemesi”nde verdiği, “İki dişi kırıktı, sakalının sol tarafı yoluktu, sol göğsü çürüktü” ifadeleri açıklıyordu.[17]Bu vahşi suikast, sonra gelen sultanların, aynı akıbeti yaşama tedirginliğiyle saltanat sürmesine sebep olmuştu. Tıpkı Adnan Menderes”ten sonrakilerin; “idam” korkusuyla başbakanlık yaptığı gibi…KÜÇÜK MAKASLA İNTİHAR OLUR MU?Cinayet, senaryoya uygun olarak “Tahttan indirilmesi ağır geldi ve sakal makasıyla bileklerini kesti” şeklinde açıklanmıştı.İster inanın, ister inanmayın! Bir Halife, “büyük günah” olduğunu iyi bildiği halde canına kastetmişti! Bunu ise küçücük bir makasla önce sol bileğini keserek, sonra da bileği kesik eliyle sağ bileğini keserek yapmıştı!Halbuki, takva ehli bir “Halife” olarak hiçbir şartta intiharı düşünmeyeceği gibi tam aksine; kısa zamanda kendisinin aranacağını düşünüyor; yaşamak istiyordu.Zaten Avni Paşa da; Abdülaziz Han”ın kendisinden intikam almasından korktuğu için ortadan kaldırmak istiyordu!Netice itibariyle, katiller “muktedir” olduğu için konu kapanmıştı! İngilizler de, “suç ortağı” telaşıyla davranmış ve “Encyclopaedia Britannica”ya; “intihar etti” şeklinde yazılmıştı ama 1940 tarihli Larousse Illustre”de “katledildi” şeklinde yer almıştı.Sultan Abdülaziz Han”ın naaşını muayene eden Doktor Dickson da, 3 Kasım 1884 tarihinde kendisini İstanbul”da ziyaret eden İngiliz Casusu Wilfrid Blunt”a, “İntihar süsü verilmiş bir cinayettir” demişti.[18]Bütün bu gerçeklere rağmen Türkiye”nin resmî tarihi, İngiliz uşaklarının yalanı üzerine kurulmuştu! Hatta Millî Eğitim Bakanlığı yıllarca, Sultan Abdülaziz Han”ı, “Horoz dövüştürüp galip gelene madalya takan bir meczup”, darbeci Midhat Paşa”yı ise “Hürriyet kahramanı” olarak tanıtmıştı.”GÖRGÜ ŞAHİDİ” MİSYONER: İNGİLİZ İSTİHBARATI YAPTIDevletin rektör atamakta bile zorlandığı Boğaziçi Üniversitesi”nin eski versiyonu olan “Robert Kolej”de 38 yıl görev yapan George Washburn, Robert Kolej”i, 1863″te kuran Misyoner Cyrus Hamlin”in damadı olup; 1865″te öğretmen olarak başladığı görevini 1872″den itibaren müdür ve başkan olarak 1903 yılına kadar devam ettirmişti.Hatıralarında, 1875 yılı sonlarında İstanbul”un karışacağı yönünde çok ciddi sinyaller aldığını ifade eden Washburn, darbenin dış bağlantısını şöyle anlatmaktadır:”İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Elliot, Türkiye”deki gidişatı (rejimi) kökten değiştirecek entrikalar çevirmekle meşguldü. Nitekim 31 Mayıs 1876 sabahı, yeni padişah Murad”ın tahta oturduğu haberiyle uyandık.”Midhat Paşa”nın operasyonu; Henry Elliot ile plânladığını ve İngiliz Gizli Servisi”nin desteğiyle gerçekleştirdiğini belirten Washburn, Abdülaziz Han”ın hunharca katledilmesi ile ilgili ise hiç bilinmeyen ayrıntılar veriyordu:”Sultan”ın tahttan indirilmesinden kısa süre sonra taraftarları, “karşı devrim” başlatma sürecine girmişti ki, aniden; Abdülaziz”in intihar ettiği haberi geldi. Ancak kimse inanmadı. Delilleri görünce bende de, eski Sultan”ın; “karşı devrim”den korkanlar tarafından öldürüldüğü inancı oluştu.”[19]Zaten, Osmanlı”nın yıkılışını yakından inceleyen Strasbourg Üniversitesi Türkoloji Başkanı Prof. Dr. Paul Dumont”un “Farmasonlar; 1876 öncesi aktif rol oynamış, V. Murad tahta geçince de “gölge Mason hükümeti” kurmuştu” tespiti, darbe ve cinayetteki İngiliz parmağını göstermektedir.[20][1] Türkiye, 22 Ocak 1989.[2] Osman Sarı, Oryantalizm Üzerine Bir Araştırma, Fırat Ünv. Sosyal Bilimler Ens., Elazığ 2008, s. 59.[3] Hasan Mehmet Bulut, İngiliz Derviş, IQ Yayıncılık, İstanbul 2018, s. 68[4] Murat Bardakçı, Şahbaba, Pan Yayıncılık, İstanbul 1999, s. 29.[5] Halil İnalcık, Tanzimat ve Bulgar Meselesi, İstanbul 1992, s. 19.[6] Alperen Demir, Çerkes Hasan Vakası, Babıali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2018, s. 33.[7] Henry Elliot, İntihar mı, Katl mi, Kitapçı İlyas, İstanbul, (Osmanlıca baskı; tarih yok) s. 14.[8] Ebüzziya Tevfik, Yeni Osmanlılar Tarihi, Kervan Yayınları, İstanbul 1973, C: III, s. 118.[9] Mahmud Celaleddin Paşa, Mirat-ı Hakikat, (İsmet Miroğlu), Berekât Yayınevi, İstanbul 1983, s. 106.[10]Çerkes Hasan Vakası, s. 39.[11] Osman Nuri, Abdülhamid-i Sâni ve Devr-i Saltanatı, C: 1, Matbaa-i Hayriye, İstanbul 1327, s. 21.[12] Süleyman Kocabaş, Sultan Abdülaziz ve I. Meşrutiyet, Vatan Yayınları, İstanbul 2001, s. 186.[13] Ekrem Buğra Ekinci, Düzmece fetva Sultan Aziz”i nasıl tahttan etti, Derin Tarih, Mayıs 2015, s. 80[14] Abdülhamid-i Sâni ve Devr-i Saltanatı, s. 23.[15] Çerkes Hasan Vakası, s. 47.[16] Meydan Larousse, Abdülaziz, C. I, s. 26.[17] Halid Ziyade, “Osmanlı Sultanı Abdülaziz”in Ölümündeki Gizem”, El Hayat Gazetesi, 11 Kasım 1991.[18] Mehmet Hasan Bulut, Siyah Papa”nın Casusu, IQ Yayıncılık, İstanbul 2018, s. 172[19] George Washburn, İstanbul”da Elli Yıl, Meydan Yayıncılık, İstanbul 2011, s. 130-143.[20] Grant Orient de France Arşivlerinde Osmanlı Mason Locaları, Yenilik Basımevi, İstanbul 1985, s. 54.
Source: Nuh Albayrak
Doğum gününde katledilen Şule Çet, mezarı başında anıldı: “Unutmayacağız, unutturmayacağız”
2018 yılında Ankara’da canice katledilen üniversite öğrencisi Şule Çet , ölüm yıldönümünde memleketi Giresun’daki mezarı başında anıldı. CHP Giresun Kadın Kolları üyeleri tarafından düzenlenen anmada, dualar okundu; adalet mücadelesi vurgulandı. Anmaya CHP Giresun Kadın Kolları üyelerinin yanı sıra, Şule Çet’in amcası Erol Çet ile Giresun Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Akten de katıldı. CHP Giresun İl Kadın Kolları Başkanı Ayşegül Hotmanoğlu Ejderoğlu, 2018 yılında canice katledilen üniversite öğrencisi Şule Çet’in ölüm yıldönümünde, Giresun’un Keşap ilçesine bağlı Çamlıca Köyü’nde bulunan mezarı başında yaptığı açıklamada, Türkiye’de kadın cinayetlerinin geldiği boyuta ve adalet sisteminin yetersizliğine dikkat çekti. Ejderoğlu, “Bugün burada, henüz 23 yaşında bir üniversite öğrencisiyken hayattan koparılan Şule Çet’in mezarı başındayız. Şule, yalnızca bir isim değil; kendi emeğiyle hayatını kurmak isteyen, hayal kuran, yaşamak isteyen milyonlarca kadından biriydi. Onun hikâyesi, bu ülkede kadın olmanın nasıl bir bedeli olduğunu gösteriyor” dedi. Şule Çet’in öldürülmesi kadar, ardından yürütülen adalet sürecinin de toplum vicdanında derin yaralar açtığını söyleyen Ejderoğlu, “Delillerin karartıldığı, tanıkların susturulduğu, failin ilk etapta korunmak istendiği bir yargı sürecine tanık olduk. Ama kadınların yükselen sesi bu çürümüş düzene geri adım attırdı. Bu dava, kadınların susmayan mücadelesi sayesinde kamuoyunun gündeminde kaldı ve nihayetinde bir karar çıktı. Ancak biz biliyoruz ki, adalet sadece mahkeme salonlarında değil, sokakta, meydanlarda, hayatın her alanında sağlanmalıdır,” ifadelerini kullandı. FAİLLER CEZASIZ KALMASIN Kadın cinayetlerinin durmaksızın arttığı bir ülkede yaşıyoruz diyen Ejderoğlu, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Bizler artık adaleti aramak istemiyoruz, bizler adaletin olduğu bir ülkede yaşamak istiyoruz. Kadınlar öldürülmesin, öldürüldüğünde failler cezasız kalmasın, kadınlar korunabilsin diye mücadele ediyoruz. Şule Çet için adalet istemek, tüm kadınlar için yaşam hakkı istemektir.” Ejderoğlu, 29 Mayıs’ın Şule Çet’in hem doğum günü hem de öldürüldüğü gün olduğunu hatırlatarak sözlerini şu ifadelerle tamamladı: “Şule’nin düşlerini yere düşürenleri unutmadık. Onun adı, bizim mücadelemizdir. Kardeşimiz, arkadaşımız Şule’nin anısını yaşatmaya, adalet sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Sessiz kalmayacağız. Unutmayacağız. Unutturmayacağız.”
Source: Anka
CHP”li Tanrıkulu”ndan AKP”ye “infaz düzenlemesi” tepkisi: “Ya konuşmayacaksınız, konuştuysanız da yapacaksınız”
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, infaz düzenlemesi üzerinden AKP”ye tepki gösterdi. Cezaevlerinde yaklaşık 410 bin tutuklu ve hükümlü bulunduğunu hatırlatan Tanrıkulu, yaratılan af beklentisinin toplumda ve cezaevlerinde derin bir huzursuzluk yarattığını söyledi. TEKLİFİNİZ İNFİAL YARATIYOR Tanrıkulu, AK Parti”ye çağrımdır; İnfaz düzenlemesi teklifiniz infial yaratıyor. Cezaevlerinde 410 bin civarında tutuklu ve hükümlü var. İnfaz düzenlemeleri, afla ilgili beklentiler çok özenli ve dikkatli konuşulması gereken meselelerdir. Ya konuşmayacaksınız, konuştuysanız da yapacaksınız. dedi. Tanrıkulu, şu ifadeleri kullandı: AK Parti”ye çağrımdır; İnfaz düzenlemesi teklifiniz infial yaratıyor. Cezaevlerinde 410 bin civarında tutuklu ve hükümlü var. Türkiye”de yargıya güven tarihin en dip seviyesinde. Hem hükümlü ve tutuklu yurttaşlarımız hem de adil yargılandıklarını, tutuklandıklarını veya hüküm aldıklarını düşünmüyor. İnfaz düzenlemeleri, afla ilgili beklentiler çok özenli ve dikkatli konuşulması gereken meselelerdir. Ya konuşmayacaksınız, konuştuysanız da yapacaksınız. İktidar partisinin yarattığı ve yerine getiremediği yanlış beklenti, cezavlerinde bulunan yurttaşlarımızı da huzursuz, gergin, bulundukları ortamı kendileri için çekilmez hale getirir. Dışarıda bulunan milyonlarca yakınları da tarif edilmesi güç derin acılar yaşarlar. Adalet ve Kalkınma Partisi, siyasette müzakere etme, danışma teamülünü hem kendi içerisinde hem de muhalefetle uzun zamandan beri yitirdi. Komisyona sevk edilen bu yasa teklifi kesinlikle Türkiye”nin birinci partisi olan, ana muhalefet partisi CHP ile paylaşılmamıştır, görüşülmemiştir. Toplumda yaratılan beklenti nedeniyle büyük bir infial vardır. Adalet ve Kalkınma Partisine önerimiz; Komisyon görüşmelerinden önce adil, infazda eşitliği sağlayacak bir düzenlemenin bayramdan önce çıkması için müzakereye açık olması ve müzakereyi başlatmasıdır. Aksi halde yaratılan beklenti, infiali büyütecektir.
Source: Anka