Türkiye, “Bu toprakta izin var” temasıyla Sarıkamış”ta yürüyüşe başladı
Sarıkamış Harekatı”nın 110. yılı anma etkinlikleri kapsamında Kars”ın Sarıkamış ilçesinde toplanan toplanan vatandaşlar, yürüyüşe başladı. TÜRKİYE”NİN DÖRT BİR YANINDAN GELDİLER Birçok ilden ve yurt dışından genç, yaşlı çok sayıda kişi, sabahın erken saatlerinde “Bu toprakta izin var” ve “Türkiye Şehitleriyle Yürüyor” temasıyla gerçekleştirilecek anma etkinliğine katılmak üzere Soğanlı ile Allahuekber Dağları arasındaki Kızılçubuk Zirvesi”nde buluştu.Kent merkezi ile Sarıkamış ilçesinden otobüslerle zirveye ulaşan katılımcılar, Türk bayraklarıyla yürüyerek toplanma alanına geldi. Vatandaşlar, Kızılçubuk bölgesinde şehitler anısına yapılan kardan heykellerin önünde fotoğraf çektirdi. SOĞUK HAVAYA RAĞMEN ÇOK SAYIDA KİŞİ KATILDI Enver Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun, Birinci Dünya Savaşı”nda Rus işgali altındaki toprakları kurtarmak için başlattığı Sarıkamış Harekatı”nın 110. yılı anma etkinlikleri kapsamında düzenlenen şehitleri anma programına soğuk havaya rağmen çok sayıda kişi katıldı. CHP LİDERİ ÖZEL DE TOPLANMA ALANINA GELDİ Toplanma alanına CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri Talip Uzun, Kars Valisi Ziya Polat, AK Parti Kars Milletvekili Adem Çalkın, Sarıkamış Kaymakamı Enis Aslantatar ile çok sayıda siyasetçi ve bürokrat katıldı. Güzergahlarda jandarma ve polis ekipleri yoğun güvenlik önlemi aldı. “BİZİ ISITAN VATAN SEVGİSİ” Kars İl Sağlık Müdürlüğü koordinesinde de yürüyüş güzergahında soğuk hava ve don nedeniyle vatandaşlar için UMKE ve 112 Acil Servis ekipleri konuşlandırıldı. Bu arada toplanma alanında çadır kuran Kızılay ekipleri, katılımcılara çay ve çorba ikramında bulunuldu. Yürüyüşe katılan Mecit Birsen, bugün şehitler ve vatan için, sonraki günler de gelecek nesiller için yürüyeceklerini belirterek, “Burada üşüyoruz, bu topraklarda şehit olanları ısıtan vatan sevgisiydi, bizi de ısıtan vatan sevgisi.” ifadelerini kullandı. Melisa Papakçı da şehitleri anmak için Sarıkamış”a geldiklerini söyledi. DUALARIN ARDINDAN YÜRÜYÜŞE GEÇTİLER Ellerinde Türk bayrakları bulunan binlerce kişi, burada Kur”an-ı Kerim okuyup tekbir ve salavatlar getirerek şehitler için dua ettikten sonra soğuk havada Ay-Yıldızlı Tören Alanı”na doğru yürüyüşe geçti. Katılımcılar, jandarmanın geniş güvenlik önlemi aldığı 4,5 kilometrelik güzergahtaki yürüyüşün ardından ulaşacakları şehitlikte, Kur”an-ı Kerim tilaveti sonrası şehitler için dua edecek.
Source: Cüneyt Çelik
Birçoğumuz adını bile bilmiyoruz ama bundan tam bir asır önce insanlığın evrene bakışını değiştirdi! Parçaları birleştirdi, tarihe geçti… “Yıldızlar her şeydir”
İnsanlık var olduğu günden bu yana, kafasını yukarı kaldırıp gökyüzünde olanı biteni anlamaya çalışıyor. Gecenin karanlığında göz kırpan yıldızlar, insanın merakını kurcalıyor.Tarih boyunca yıldızlar bazen yön bulmak için bazen zamanı tayin etmek için kullanıldı. Tanrı ve tanrıçaların hikâyelerini anlatan yıldızlar şairlere ve ressamlara ilham verdi. İnsanın yıldızlarla ilişkisi 1925 yılında çok dramatik bir değişim geçirdi. O tarihte bir yüksek lisans öğrencisi, yıldızların malzemesini keşfedip bugün astrofizik diye bildiğimiz bilim dalının temellerini attı.O öğrencinin adı Cecilia Payne”di. Henüz 24 yaşında olan Payne, yıldızların yapısının Dünya gibi olmadığını, bu ışıltılı nesnelerin evrenin en hafif ve en basit iki elementi olan hidrojen ve helyumdan oluşan ateş topları olduğunu ortaya koydu.Massachusetts Teknoloji Enstitüsü”nden astrofizikçi Anna Frebel, National Geographic”e yaptığı açıklamada, Bu insanlık için çok temel bir bilgi dedi. Gözden Kaçmasın 1800″lü yıllarda tıpta bir devrime imza attı, birçok ilki başardı… Ama bugün pek çoğumuz adını bile bilmiyoruz! Haberi görüntüle Ancak zamanının geçerli yaklaşımlarına karşı çıkan birçok hipotez ve keşif gibi, Payne”nin tezi de sorgulandı ve tartışmalara konu oldu. Bu teoriyi ortaya atan ve dönemin neredeyse tamamı erkeklerden oluşan statükosuna karşı çıkan kişinin genç bir kadın olması da tansiyonu daha da yükseltti. Payne”in yüksek lisans tezi bugün halen kütüphanelerin astrofizik bölümlerinde baş köşede yer alıyor. Günümüzde bilim insanları bu 200 küsur sayfalık çalışmayı astronomi yazının başyapıtı olarak, parçaları birleştiren temel eser olarak görüyor.Wyoming Üniversitesi”nde yıldız astrofiziği üzerine çalışmalar yapan Meridith Joyce, Payne”in tezi için, Bütün detaylara dikkat edilmişti. Çok isabetliydi ve gerçekten çok cesurca bir metindi diye konuştu.YILDIZ ARAŞTIRMALARI 4 ASIR ÖNCE BAŞLADI1600″lü yılların başlarında, insanlar ilk teleskopları geliştirip kullanmaya başladı. Uzay gözlemcileri gece gökyüzündeki yıldızların sayısının çok olduğunu ve bulut benzeri nebulalarda toplandıklarını fark etti.1800″lerin başlarında gözlemciler, güneş ışığını gökkuşağının renklerine kıran prizmaları kullanmaya başladı. Aynı yüzyılda, gökbilimciler bir teleskobun lensiyle bir detektör arasına bir prizma yerleştirerek, yıldızlardan gelen ışığı kaydedebileceklerini gördü. Prizma gelen yıldız ışığını kırıyor, ışığın kırılmasıyla ortaya çıkan renkler, emülsiyonla kaplanmış bir fotoğrafik cam plakanın üzerine düşüyordu. Işığın fotonları emülsiyonla etkileşime girince koyu renk bir iz bırakıyordu. Plakanın üzerindeki koyu renkli izlere ve boşluklara bakılarak, ışığın rengi tespit ediliyor bu da çok uzaklardaki yıldızların imzası kabul ediliyordu.1800″lerin ortalarında araştırmacılar, laboratuvarlarda ısıtılan gaz halindeki elementlerin, karşın yelpaze örüntüleri (parlak renkli çizgilerle ayrılmış içi boş alanlar) ortaya çıkardığını gördü. Fizikçiler bu parlak çizgileri kullanarak gazın kimyasını anlayabileceklerini fark etti.Dünya”nın kabuğunda bulunan maddeler, yıldızlarda görülene benzer örüntüler sergiliyordu. Bu nedenle gökbilimciler, Güneş”in ve diğer tüm yıldızların Dünya ile aynı malzemeden oluştuğu sonucuna vardı. Joyce, Evrendeki diğer herhangi bir şeyin Dünya”da gözlemlediğimizden farklı olduğuna inanmak için hiçbir sebebimiz yoktu dedi. Gözden Kaçmasın Bir felaketin eşiğinden dönüldü ama daha büyük bir felaket yaklaşıyor: Bütün dünyayı etkileyecek! İlk olarak 1978 yılında ortaya atıldı, ünlü filme konu oldu: Kessler Sendromu başladı mı? Haberi görüntüle CECILIA PAYNE KİMDİ?Payne, 10 Mayıs 1900 tarihinde İngiltere”nin Wendover kasabasında dünyaya geldi. Otobiyografisinde yazdığına göre, ergenlik yıllarında bilim ve müzik eğitimi aldı. Ardından 1919″da kazandığı bursla Cambridge Üniversitesi Newnham Koleji”nin yolunu tuttu.Başlangıçta botanik eğitimi alsa da birinci yılın ortasında fizik bölümüne geçti. Payne atom fiziği alanında çok önemli iki isimden, her atomun pozitif yüklü bir çekirdeği olduğunu keşfeden Ernest Rutherford ile elektronların bu pozitif çekirdeğin etrafındaki davranışlarını inceleyen Niels Bohr”dan dersler aldı.Aynı yılın sonlarında tesadüfen Trinity Koleji”nde Arthur Eddington”ın verdiği bir konferansa katıldı Payne. Eddington, konuşmasında 1919″daki tam güneş tutulması sırasında yaptığı denemelerin sonuçlarını anlatıyordu. Eddington, Güneş”in yıldız ışığını çekmesine ve ışık yollarındaki değişimlere bakarak yıldızların konumlarını görüntülemiş ve bu konumların değiştiğini görmüştü. Konferans sırasında Eddington, Albert Einstein”ın o dönemde henüz çok yeni olan genel görecelilik teorisini de doğrulamış, bütün bunları dinleyen Payne astronomiye âşık olmuştu.1923 yılında lisansüstü eğitimi için ABD”ye giden Payne, çalışmalarına Harvard Kolej Rasathanesi”nde ve Massachusetts eyaletinin Cambridge şehrinde bulunan Radcliffe Koleji”nde devam etti. Rasathanenin astronomi fotoğrafları küratörü Thom Burns, Kendini kadınların astronomide başarılı olabileceği tek yere attı diye konuştu.Payne, rasathanede çalışmaya başladığında, tüm gökbilimciler ve öğrenciler erkekti. Personelde 10-20 kişilik bir kadın grubu vardı ancak bunlar hesaplayıcı yani hesaplamalarla uğraşan laboratuvar asistanlarıydı. Görevleri yıldız ışığında örüntüler aramak ve görünen yıldızlardaki değişimleri kayıt altına almaktı. Payne, lisansüstü araştırmacısı olduğundan diğer kadınlardan farklı bir konumdaydı.Akıl hocası Harlow Shapley başlangıçta Payne”den Henrietta Swan Leavitt isimli hesaplayıcının çalışmalarını sürdürmesini istemişti. Leavitt, bazı yıldızların ışıklarındaki değişimlerin, mesafeleri ölçmek için kullanılabileceğini keşfetmişti. Ancak Payne, Leavitt”in projesiyle ilgilenmiyordu. Burns”ün tabiriyle, Uzun yıllardır el değmemiş spektroskopi plakalarına odaklanmak istiyordu. Üstelik Harvard”ın depolarındaki emülsiyon plakalarının sayısı, dünyadaki diğer tüm kurumların önündeydi. Bir diğer hesaplayıcı olan Annie Jump Cannon, yıldızları imzalarına bakarak sınıflandırmaya başlamıştı. Payne bu konu üzerine çalışmak; Newnham”da aldığı atomların iç işleyişine ilişkin eğitimi, fizik ve kimya alanındaki güncel teorilerle harmanlayıp yıldızları anlamak istiyordu.YILDIZLARIN FİZİĞİO dönemde fizik araştırmaları hızlanıyordu; keşifler ve bilimsel teoriler dünyayı dolanıyordu.Araştırmacılar spektroskopi plakaları üzerindeki örüntülerin kaynaklarını bulmuştu. Atomun çekirdeği etrafında hızla hareket eden atomların enerji düzeyleri değişiyor, bu eylem de ışığı yayıyor ya da emiyordu. O ışığın rengi atoma göre değişkenlik gösteriyordu. Mesela bir karbon atomundaki bir elektronun bulunduğu konuma göre yaydığı ya da emdiği ışık miktarı hep aynıydı. Birkaç yıl içinde yapılan deneylerle, enerjilerin çoğunun elektronları çoğu atomik element için farklı düzeylere gönderdiği anlaşıldı.Yıldız ışığı yelpazesinde bu karakteristik çizgileri arayan bilim insanları, kayıp renklerin ya da plakalardaki boşlukların, atomik elementlerle birebir uyumlu olduğunu görebiliyordu. Bu sayede gazları oluşturan elementler ayrıştırılabiliyordu. Gökyüzündeki yıldızlar gazlarının, çekirdeklerindeki nükleer fırından yayılan enerjiyi emdiği noktalarda boşluklar oluşturuyordu.Bu laboratuvar çalışmalarının sonucu nötr elementlere odaklanıyordu. Ancak yıldızlar çok sıcak ve basınçlı gazlardan oluşuyor ve o dönemde hiç kimse bu aşırı yüksek sıcaklık ve basıncın farklı elementlerin ışık örüntülerini nasıl değiştirebileceğini bilmiyordu.Payne, otobiyografisinde dediği üzere, atom fiziğinin güncel yaklaşımlarını Hindistanlı fizikçi Meghnad Saha”ya ait zekice bir fikirle birleştirdi. Saha kısa süre önce gazların farklı sıcaklık ve yoğunluklarda nasıl davrandığını, özellikle de içeriğindeki elektronların uç ortamlarda nasıl hareket ettiğini tespit etmişti.Yıldızların yüksek sıcaklıklarından ve basınçlarından hareket eden Payne, Harvard”ın elinde bulunan plakalardaki yıldız ışığı yelpaze çizgilerinin güçlerini hesapladı. Frebel, Farklı çizgiler her zaman birbirlerine kıyasla belli bir güce sahiptirler dedi. Payne bu noktaya odaklanarak, yıldızlardaki elementlerin miktarını hesaplayabilecekti.Payne”in çalışmaları, kimyasal elementlerin en hafifleri olan hidrojen ve helyumun yıldızlarda büyük miktarlarda bulunduğunu, daha ağır elementlerin ise oldukça seyrek olduğunu gösterdi. Payne ayrıca çizgilere görünen şeklini veren şeyin ne olduğunu da tanımladı: Gaz halindeki maddenin iç basınçları ve sıcaklıkları, ışık imzasını etkiliyordu.Iowa State Üniversitesi”nde yıldız astrofiziği üzerine çalışan Steven Kawaler, Bu şekiller anlamak yelpazeleri kullanmak için, atmosferin dinamiklerini anlamak için gerekliydi dedi. Kawaler, Payne”in emme çizgilerini sadece aşırılıklar ya da sıcaklıklar için değil, yıldızların içinde fiziksel anlamda olan biteni anlamak için de kullandığını sözlerine ekledi.YILDIZLAR HER ŞEYDİRPayne tezini 1925 yılında tamamlayıp Radcliffe Koleji”nden doktora derecesini almaya hak kazandı. Çağdaşları, başlangıçta Payne”in çalışmalarına şüpheyle yaklaştı. Dönemin önde gelen yıldız astronomlarından biri olan Henry Norris Russell, Payne”i en sert dille eleştirenlerden biriydi. Payne tezinde bu eleştirilere ithafen, hidrojen ve helyum hakkında, Bu elementlerin yıldızların atmosferindeki dev bolluğu neredeyse kesinlikle gerçek değil diye yazmıştı. Kawaler, tezin geri kalanı özgüven dolu olsa da, bu ifadenin diğer açılardan çok heyecan verici bir sonucun geçici dağılması olduğunu belirtti. Nitekim sadece dört yıl sonra Russell, Payne”in bulgularını teyit etti.Çalışmalarında en yaşlı yıldızları aramak için yıldız ışığından faydalanan Frebel, Bu çalışma yıldız spektroskopisinde ölçülen şeyi anlamamız için başlangıç oldu dedi. Payne”in keşifleri gelecekteki araştırmacıların bir yıldızın ömrü boyunca yüzeyinin altında yaşananları, yıldızların merkezinde üretilen enerjinin dış katmanlara doğru nasıl hareket ettiğini, yıldızların neden bazen patladığını bazen de sönüp karanlığa kavuşarak yok olduğunu anlamasının yolunu açtı.Joyce, Yıldızlar her şeydir dedi ve ekledi: Evrene dair bildiğimiz diğer her şey yıldızlardan gelir.
Source: Hurriyet.com.tr
Sarıkamış Harekatı”nın 110. yılını anma yürüyüşü
Birçok ilden ve yurt dışından genç, yaşlı çok sayıda kişi, sabahın erken saatlerinde Bu toprakta izin var ve Türkiye Şehitleriyle Yürüyor temasıyla gerçekleştirilecek anma etkinliğine katılmak üzere Soğanlı ile Allahuekber Dağları arasındaki Kızılçubuk Zirvesi”nde buluştu.Kent merkezi ile Sarıkamış ilçesinden otobüslerle zirveye ulaşan katılımcılar, Türk bayraklarıyla yürüyerek toplanma alanına geldi. Vatandaşlar, Kızılçubuk bölgesinde şehitler anısına yapılan kardan heykellerin önünde fotoğraf çektirdi. Enver Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun, Birinci Dünya Savaşı”nda Rus işgali altındaki toprakları kurtarmak için başlattığı Sarıkamış Harekatı”nın 110. yılı anma etkinlikleri kapsamında düzenlenen şehitleri anma programına soğuk havaya rağmen çok sayıda kişi katıldı. Toplanma alanına CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri Talip Uzun, Kars Valisi Ziya Polat, AK Parti Kars Milletvekili Adem Çalkın, Sarıkamış Kaymakamı Enis Aslantatar ile çok sayıda siyasetçi ve bürokrat katıldı. Güzergahlarda jandarma ve polis ekipleri yoğun güvenlik önlemi aldı.Kars İl Sağlık Müdürlüğü koordinesinde de yürüyüş güzergahında soğuk hava ve don nedeniyle vatandaşlar için UMKE ve 112 Acil Servis ekipleri konuşlandırıldı. Bu arada toplanma alanında çadır kuran Kızılay ekipleri, katılımcılara çay ve çorba ikramında bulunuldu. Yürüyüşe katılan Mecit Birsen, AA muhabirine, bugün şehitler ve vatan için, sonraki günler de gelecek nesiller için yürüyeceklerini belirterek, Burada üşüyoruz, bu topraklarda şehit olanları ısıtan vatan sevgisiydi, bizi de ısıtan vatan sevgisi. ifadelerini kullandı. Melisa Papakçı da şehitleri anmak için Sarıkamış”a geldiklerini söyledi. BİNLERCE VATANDAŞ DUALARIN ARDINDAN YÜRÜYÜŞE GEÇTİ Ellerinde Türk bayrakları bulunan binlerce kişi, burada Kur”an-ı Kerim okuyup tekbir ve salavatlar getirerek şehitler için dua ettikten sonra soğuk havada Ay-Yıldızlı Tören Alanı”na doğru yürüyüşe geçti. Katılımcılar, jandarmanın geniş güvenlik önlemi aldığı 4,5 kilometrelik güzergahtaki yürüyüşün ardından ulaşacakları şehitlikte, Kur”an-ı Kerim tilaveti sonrası şehitler için dua edecek.
Source: Hurriyet.com.tr
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı resmi törenlere “sıfır hata” prensibiyle hazırlanıyor
Doğrudan Genelkurmay Başkanlığına bağlı olarak teşkil edilen Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanlığı, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde turkuaz renkli üniforma giyen tek askeri birlik olma özelliğini taşıyor.Alay, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığında düzenlenen devlet törenlerinde görev alıyor.- ALAYIN TARİHİUlu Önder Mustafa Kemal Atatürk”ün direktifleriyle 18 Temmuz 1920″de Türkiye Büyük Millet Meclisi Muhafız Takımı olarak kurulan birlik, Ağustos 1920″de Muhafız Bölüğü, 16 Ekim 1920″de ise Muhafız Taburu haline getirildi.Muhafız Taburu, Kurtuluş Savaşı”nın en buhranlı zamanlarında İkinci İnönü, Kütahya-Eskişehir, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz”a katıldı.Katıldığı muharebelerde 22 şehit ve 69 gazi veren tabur, Kurtuluş Savaşı”ndan sonra Ankara”ya dönerek asli görevi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Başkanını koruma görevine devam etti.Tabur, 1 Haziran 1927″de Türkiye Büyük Millet Meclisi Muhafız Alayı haline getirildi ve 16 Mayıs 1953″te ise Riyaset-i Cumhur Muhafız Alayı yani bilinen haliyle Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı adını aldı.- TÖRENLERE HAZIRLIKAA ekibi, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı personelinin disiplin ve özveriyle gerçekleştirdiği tören hazırlık çalışmalarını görüntüledi.Yapılacak her törenin hazırlığı kapsamında, ilk olarak törende görev alacak personel boy sırasına alınıyor. Boy sırası alındıktan sonra takımlar 3 mangalı, mangalar 9 tören personeli olacak şekilde kuruluş oluşturulmaya başlanıyor.Kuruluş oluşturulduktan sonra tören tipine göre daha önceden hazırlanmış olan isim listesi şablonlarına isimler yazılıyor. Daha sonra kıyafet ve teçhizat kontrolüne geçiliyor.Personelin tören öncesi kıyafet ve teçhizat kontrolünün yapılması şekil disiplini için büyük önem taşıyor. Manga ve takım komutanları, kendi kıyafetlerini giydikten ve kontrolünü yaptıktan sonra içtimaya çıkan personelin kıyafetini toplu şekilde kontrol ediyor.Kıyafet kontrolü esnasında bütün ayrıntılar gözden geçiriliyor ve varsa belirlenen eksikler en kısa sürede giderilerek personel törene hazırlanıyor.Hazırlığa ilişkin tüm aşamalar tamamlandıktan sonra personel tören safhasına geçiyor. Bu kapsamda, ilgili tören tipine göre “kusursuz” bir şekilde görev faaliyeti yerine getiriliyor.- ALAY 22 ŞEHİT VERDİCumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Tören Bölük Komutanı Üsteğmen Mehmet Dalkıran, 18 Temmuz 1920″de Gazi Mustafa Kemal Atatürk”ün direktifiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Muhafız Takımı olarak kurulan ve aynı yıl içerisinde tabur seviyesine yükseltilen Alay”a ilişkin şunları anlattı:”1921 yılında Batı Cephesi muharebelerinde toplam 22 şehit vermiştir. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı olarak, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi”nde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Milli Savunma Bakanlığında ve Genelkurmay Başkanlığında resmi devlet törenlerini icra etmekteyiz. Aynı zamanda Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen diğer tören faaliyetlerini de sıfır hata prensibiyle icra etmekteyiz. Tören birliğinde aktif olarak Bando Komutanlığı ve Tören Tabur Komutanlığı personeli görev almaktadır. Alayımızın spor tesisleri oldukça geniş imkanlara sahip. Personelimizin törenlerde çok farklı hava şartlarında uzun süre ayakta kalması için fiziki yeterlilik ve dayanıklılıklarının üst düzeyde olması gerekiyor. Bunun için alayımızın spor tesislerinde her türlü hava şartlarında eğitimlerimize devam ediyoruz. Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı”nda görev yapmaktan onur duyuyoruz.”- MİLLİ MARŞLARIN ORİJİNAL NOTALARI İLE ÇALIŞIYORLARCumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Konser ve Tören Hizmet Ekip Komutanı Yüzbaşı Alper Topçu ise Bando Birliği”ne ilişkin şu bilgileri paylaştı:”Tören görevi bize iletildiğinde Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla milli marşların orijinal notalarını biz kendimiz alıyoruz. Milli marşların orijinal notalarını arkadaşlarımıza dağıtıyoruz, onlar bireysel çalışmalarını yapıp toplu müzik salonunda toplu halde çalışmalarımıza başlıyoruz. Yaklaşık bir gün içerisinde notaları hazır hale getiriyoruz. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi”nde sıfır hata prensibiyle törenimizi icra ediyoruz. Ekibimiz 42 kişiden oluşuyor, üflemeli ve vurmalı çalgılar üzerine daha çok bakır nefesliler, kamışlı nefesliler ve vurmalı enstrümanlarımız var.”- TARİHİ SAYGI TAKIMICumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı içerisinde yer alan Tarihi Saygı Takımı da resmi törenlerde görev üstleniyor. Tarihi Saygı Bölüğünde Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan 16 yıldızın temsil ettiği, 16 Türk devletinin kıyafetlerini giyen askerler yer alıyor.Tarihi Saygı Takımı, Cumhurbaşkanlığı tarafından yabancı devlet başkanlarının karşılanması amacıyla gerçekleştirilen A tipi törenlerde ve ulusal bayramlarda görev üstleniyor.Resmi törenlerde turkuaz üniforması ile ön plana çıkan Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı personeli, uzun süren görevlerine karşın fiziki ve psikolojik eğitimlerine de aralıksız devam ediyor.
Source: Www.star.com.tr
Milli Savunma Bakanı Güler”den Sarıkamış şehitlerini anma mesajı
Bakan Güler, Sarıkamış Harekatı”nın 110. yılı dolayısıyla yayımladığı mesajında, tarihte ve toplumsal hafızada derin izler bırakan ve bir o kadar da hüzünlü destana vesile olan harekatta şehit olanları rahmet, minnet ve şükranla yad etti.Milletin, milli ve manevi değerleri uğruna canlarını feda eden, kanlarını döken şehit ve gazilerin yüksek kahramanlık ve özverisini, ebediyen vefa duygularıyla hatırlayacağını, hatıralarını sonsuza kadar yaşatacağını belirten Güler, “Sarıkamış”ta ağır kış şartlarına ve her türlü zorluğa rağmen ortaya konulan mücadele ruhu; Türk milletinin, milli ve manevi değerlerini korumak için yüreğindeki iman ateşiyle neleri göze alabileceğinin en açık göstergesidir.” değerlendirmesinde bulundu.Güler, mesajında, şunları kaydetti:”Sarıkamış Harekatı”nda yaşanan acı kayıplar içimizi yakarken, bu harekat aynı zamanda büyük ibretler barındırması hasebiyle askeri sevk ve idare açısından da dikkatle incelenmesi gereken önemli bir hadisedir. Köklü tarihimizin bizlere sunduğu ilham ve ibretlerden istifade ederek ortaya koyduğumuz “Türkiye Yüzyılı” vizyonu ile aydınlık geleceğimize çok daha güçlü bir şekilde ve emin adımlarla yürüyoruz. Bu doğrultuda aziz şehitlerimizin fedakarlığı ve eşsiz vatan sevdasından ilham alan şanlı ordumuz, ülkemize yönelecek tehdit ve tehlikeleri bertaraf etmek, asil milletimizin hak ve menfaatlerini korumak için mücadelesini var gücüyle sürdürmektedir.Bu vesileyle Mete Han”dan Sultan Alparslan”a, Fatih Sultan Mehmet”ten Gazi Mustafa Kemal Atatürk”e ve bugüne kadarki tüm devlet büyüklerimizi ve komutanlarımızı saygıyla anıyorum. Başta Sarıkamış şehitlerimiz olmak üzere tüm şehitlerimizi ve ebediyete irtihal eden kahraman gazilerimizi bir kez daha rahmet ve minnetle yad ediyor, gazilerimize, şehit ve gazilerimizin kıymetli ailelerine saygı ve şükranlarımı sunuyorum.”
Source: Www.star.com.tr
Güney Kore”nin en karanlık olaylarından biri hakkında neler biliniyor?
Dünyayı kasıp kavuran pembe üniformalı, maskeli insanların görev aldığı, 456 kişinin büyük bir para ödülünü kazanmak için oyun oynadığı o diziyi bir çoğumuz biliyoruz. Squid Game… 2021 yılında dizinin ilk sezonu çıktığında bir anda tüm ortamlarda bu dizi konuşulmaya başlandı. Güney Kore de maddi sıkıntı yaşayan 456 kişi, ilk bakışta masum gibi görünen oyunları oynamaya başladı, ancak oyunları kaybedenlerin yaşamlarını riske atması gerekti. Tüm oyunlar, oyuncuları psikolojik ve fiziksel olarak sınarken, diziyi izleyenleri de psikolojik olarak zorladı. Şimdilerde 3. sezonu çıkan dizi, hem sosyal medyada hem de arkadaş ortamlarında herkesin dilinde. Çoğumuzun aklına gelen soru ise Bu hikayenin gerçek olma ihtimali var mı? Sosyal medya platformlarında da Squid Game dizisinin gerçek bir olaydan esinlenildiği iddia edilen bazı görseller paylaşılıyor. Ancak kısa bir araştırmayla bu görsellerin yapay zekayla oluşturulduğunu bulmak mümkün. Sosyal medyada Squid Game dizisinin gerçek bir olaydan esinlenildiğinin iddia edildiği görsel. Güney Kore de veya başka bir ülkede, Squid Game dizisindeki gibi bir olayın yaşandığına dair herhangi bir gerçek vaka bulunmuyor. Ancak dizinin yaratıcısı Hwang Dong-hyuk, hikâyenin ilhamını gerçek hayatta karşılaşılan ekonomik eşitsizliklerden, toplumsal adaletsizliklerden ve insanların hayatta kalma mücadelelerinden aldığını söylüyor. Bu temalar, yalnızca Squid Game ile sınırlı değil. Güney Kore yapımı başka birçok dizi ve film de ülkenin toplumsal sorunlarını anlatıyor. Örneğin, Blind dizisi ya da 2019 yılında Oscar ödüllerine damga vuran Parasite filmi, toplumsal sınıf çatışmalarını ve ekonomik eşitsizlikleri gözler önüne seriyor. Bu tür yapımlar, Güney Kore’nin hızlı modernleşme süreci sırasında yaşanan toplumsal çalkantılarına ve karanlık geçmişine ışık tutuyor. Peki Güney Kore yapımı dünyayı kasıp kavuran ve izleyenleri gerilime sürükleyen bu tarz içeriklerin arka planında ne olabilir? HAN NEHRİ MUCİZESİ NİN ARKASINDAKİ TRAJEDİ 1980 lerde Güney Kore, ekonomik bir patlama yaşıyordu. 1950 lerde Kore Savaşı nın yaralarını saran ülke, hızla büyüyerek 1986 Asya Oyunları ve 1988 Seul Olimpiyatları na ev sahipliği yapmaya hazırlanıyordu. Ancak bu Han Nehri Mucizesi olarak adlandırılan ekonomik büyüme hikayesi, arka planda büyük bir toplumsal trajediyi gizliyordu. DİLENCİLERE VE SERSERİLERE KARŞI SERT ÖNLEMLER Nisan 1981 de dönemin Başbakanı Nam Duck-woo ya bir mektup ulaştı. Askeri darbeyle iktidarı ele geçiren Chun Doo-hwan tarafından yazılan bu mektupta, sokaklardaki dilencilere ve serserilere karşı sert önlemler alınması emrediliyordu. Bu talimat doğrultusunda sosyal yardım merkezleri kurulmaya başlandı ve polis, sokakları temizlemek amacıyla evsizleri, engellileri ve kimliksiz bireyleri keyfi olarak gözaltına alma hakkında sahipti. Serserilerin keyfi olarak gözaltına alınmasına izin veren yönetmelik uyarınca sosyal yardım merkezleri kuruldu ve Busan gibi büyük şehirlerde Serserileri Taşıma Aracı yazısı taşıyan otobüsler görülmeye başlandı. GÜNEY KORE TARİHİNİN EN KARANLIK OLAYLARINDAN BİRİ Evsizler, engelliler, bazı yetim çocuklar ve hatta sorulduğunda kimliklerini göstermeyen sıradan vatandaşlar bile Sosyal Arınma Projeleri nin bir parçası olarak merkezlere götürüldü. İşte tam noktada 1980 lerin ortasında Güney Kore de yaşanan Brothers Home (Kardeşler Evi) skandalıyla karşılaşıyoruz. Bu sosyal rehabilitasyon merkezlerin en büyüğü olan Brothers Home, Busan da faaliyet gösteriyordu ve bu ülke tarihinin en karanlık olaylarından biri olarak biliniyor. Resmi olarak evsizlere ve bakıma muhtaç insanlara yardım amacıyla kurulan bu rehabilitasyon merkezi, gerçekte insan hakları ihlalleri ve kötü muameleyle anıldı. İnsanlar zorla toplanarak bu merkeze gönderiliyor, burada kölelik koşullarında çalıştırılıyor ve fiziksel, psikolojik şiddete maruz kalıyordu. İNSAN HAKLARI İHLALLERİ Uluslararası basında çıkan haberlere göre, Brothers Home da kalanlar uzun saatler boyunca ağır işlerde çalıştırılıyor, ancak hiçbir ödeme almıyordu. Yetersiz beslenme ve sağlık hizmetleri nedeniyle yüzlerce kişi yaşamını yitirdi. Bazı mahkumlar cinsel istismara uğradı ve sürekli fiziksel şiddet gördü. Han Jong-sun, 8 yaşındayken Brothers Home a götürülen binlerce mağdurdan sadece biriydi. 2016 yılında CNN e verdiği röportajda, Işıklar kapatıldığında cinsel taciz başlardı. Şiddet o kadar yoğundu ki bir süre sonra hayatta kalma içgüdüsüyle uyum sağlamaya çalıştım ifadelerini kullandı. Al Jazeera nın haberine göre, Brothers Home daki insanların yalnızca yüzde 10 u gerçekten evsizdi. 1987 YILINDA ÇALIŞANIN İHBARIYLA ORTAYA ÇIKTI Bu korkunç olay, 1987 yılında, eski bir Brothers Home çalışanının ihbarı ve basının araştırmaları sonucunda gün yüzüne çıktı. O dönem muhalefet partisi tarafından 1987 de merkezle ilgili yayınlanan bir raporuna göre, 12 yıl boyunca 500 den fazla tutuklunun insanlık dışı muamele nedeniyle öldüğü tespit edildi. Ancak hiç kimse ölümlerden veya gerçekleşen insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulmadı. Brothers Home un kurucusu ve yöneticisi Park In-keun, insanların zorla merkeze alınmasından, kötü muamelelerden ve zorla çalıştırılmalarından doğrudan sorumlu tutuldu. Ve bunun karşılığında 2 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Güney Kore hükümeti, bu süreçte aktif rol oynamış olmasına rağmen hiçbir yetkili yargılanmadı. Bu durum, halk arasında büyük bir öfkeye neden oldu. Sonuç olarak Brothers Home, Güney Kore tarihinin en karanlık insan hakları ihlallerinden biri olarak hafızalara kazındı. Yüzlerce kişinin ölümüne, binlerce kişinin hayatlarına büyük bir trajediyle devam etmesine neden oldu ve tam anlamıyla adaletin sağlanmaması halkı derin bir hayal kırıklığına uğrattı. Bugün de izlediğimiz pek çok Güney Kore yapımı dizi ya da filmde bu karanlık geçmişten ilham alarak toplumsal hafızayı diri tutmaya devam ediyor. *Haberin görselleri Associated Press tarafından servis edilmiştir.
Source: Habertürk
ABD, Türk askerine hayran kaldı: Mehmetçik Kore”de destan yazdı
Kore”de esir düşen 244 kahraman askerden sonuncusu olan Gazi Onbaşı Ahmet Akdağ, Aydın”ın Didim ilçesinde 93 yaşında hayatını kaybetti ve askeri törenle son yolculuğuna uğurlandı. Kore Savaşı”nda kulaktan kulağa anlatılan Türk askerinin kahramanlığı, dayanıklılığı ve hayatta kalma yeteneğinin ABD”nin gizli askeri istihbarat tutanaklarında yer aldığını 7 yıl önceki başvurusu ile ortaya çıkaran, “Ben Türk-Kore Savaşı”nda Türk Esirler” kitabının yazarı Askerî Antropolog Dr. Ece Aynur Onur, Kore gazisi olan esirlerin sonuncusu Gazi Onbaşı Ahmet Akdağ”ı anlattı. Gizli belgelerde ilk olarak Akdağ”ın tutanaklarına ulaştığını söyleyen Onur, “244 Türk askeri gibi o da birliğine bağlıydı” dedi. Onur, Kore Savaşı”nda esir düşen Türk askerlerinin daha önce yayımlanmamış toplu fotoğraflarını da ilk kez bizimle paylaştı. GİZLİ TUTANAĞINA ULAŞTIM Dr. Onur, ilk olarak “Amerikan Askeri İstihbaratı 1953″te Kore Savaşı Ateşkes Antlaşması imzalandıktan sonra esir takası yapılırken müttefik olduğu halde Türk asker esirlerini sorguladı. Sorgu tutanakları üzerinde yapılan gizli bir bilimsel çalışma sonucunda ABD ordusunun esaret ve muharebe eğitimleri ile hayatta kalma, kaçma kurtulma, sorguya mukavemet eğitimleri hazırlandı. Sorgu notlarında ise şu var: “Sessiz Türk”, “Bu da konuşmuyor”, “Hiçbir şey söylemiyorlar” ve “Bunlar kafayı yemiş” gibi ifadeler var. Ağız birliği yapan Türk askeri ellerinden geldiğince bilgi vermemek için mukavemet göstermişler. Gizli tutanaklarda ilk tutanağına ulaştığım kişi Ahmet Akdağ”dı” dedi. SOĞUK KAMPTA YARALI HALDELERDİ Dr. Onur, Kore Savaşı”ndaki esir kampında tutulan Akdaş hakkında şu bilgileri aktardı: “Kore gazisi esirlerin sonuncusu Akdağ”ın künye bilgisi 4388 numara. 24 yaşındayken, Kore”deki Kunuri yakınlarında 30 Ekim 1950″de Çin Kuvvetleri tarafından birliği ablukaya alınıyor. Çatışmalarda ağır yaralanan Onbaşı Ahmet Akdağ, esir alınıyor. İki yıl önce vefat eden Kore Gazisi Veli Atasoy”dan (92) onun hakkında detaylı bilgi aldım. Atasoy ile Akdağ çok yakın arkadaşlar. Veli Atasoy fiziksel olarak kısa boylu bir askerimiz olmasına rağmen ve Ahmet Akdağ çok uzun boylu olmasına rağmen Atasoy 50 gün ölüm yürüyüşünde Akdağ”ı sırtında taşıdığını biliyorum. Ahmet Akdağ”ın ise hayatımı “Veli Atasoy”a borçluyum” dediği biliniyor. 1951 yılında Soğuk Kamp ya da Ölüm Vadisi denilen bir kampta esir kalıyorlar.” KURŞUNLARI BOTTAKİ DEMİRİ BIÇAK YAPIP ÇIKARDI Sözlerine devam eden Dr. Onur, “Ağır yaralı olmasına rağmen Akdağ, ABD esirler yüzer yüzer ölürken, Atasoy sayesinde bizim askerlerimiz hayatta kalıyor. Örneğin yaralı Akdağ”ın ölmesini engellemek adına vücut sıcaklığından yararlanabilmesi için iki sağlıklı esir askerin arasına onu yatırıyorlar. Atasoy botların uçlarından çıkarılan demirlerle bıçak yapıyor ve Akdağ”ın vücudundaki kurşunları çıkarıyor. Akdağ”ı bebek gibi kaşıklarla besliyorlar ki ölmesin. Bu da Amerikalı ve İngiliz esir tabip subaylar tarafından esaret sonrasında kendi hükümetlerine rapor ediliyor” şeklinde konuştu. EMİR KOMUTA ZİNCİRİNİ KIRAMADILAR Kamptaki birlik ruhunu anlatan Dr. Onur, “Amerikalı ve İngiliz askerleri az gelen yemekten dolayı birbirini kırarken, Türkler yemekleri eşit bir şekilde pay ederlerdi ve birbirlerine verirlerdi, hastalarının ölmesine kesinlikle izin vermezlerdi. Hastalarına birer bebek gibi bakarlardı. Karın içerisini kazarak çeşitli bitkilerin köklerini tüketerek hayatta kalmayı başarıyorlardı. 1951 yılında Şubat ayından Haziran”a kadar 5. Kamptalar. Bu kampta İngilizler, Amerikalılar ve Türkler beraberler ve kampta ilk kez beyin yıkama faaliyeti olarak komünizm propagandası veriliyor. Bizim askerlerimiz çok güçlü bir mukavemet gösteriyor. Türklerin arasında ise emir komuta zincirini kıramıyorlar. Amerikalı ve İngiliz esir askerleri arasında ise emir komuta zinciri kırılıyor. Bu kırıldığı için de onların esirlerinde ölenlerin sayısı daha fazla. Biz de ise birlik ruhu fazla olduğu için esir askerlerden hiçbiri ölmüyor. 244″ünün sağ sağlim Türkiye”ye dönmesi mucizedir” ifadelerini kullandı. ESİR KAMPINDA NEDEN TÜRKLERDEN ÖLEN OLMADI? Dr. Onur, “ABD”nin gizli sorgusunda “Neden Türklerden ölen olmadı?” sorusu sorgulanıyor ve bilimsel çalışmada bu ele alınıyor. Amerikalıların araştırmalarında Türklerin güçlerini kültürlerinden aldığını söylüyorlar. Bizim kültürümüzdeki imece kavramı, rütbe iptal edilse bile büyüğe ve deneyime saygı var. ABD”li araştırmacıların “Türkler, bu milli bilinci tarihlerinden alıyorlar, ninnileri dahi onları milli savunmaya hazırlıyor. Aile, okul, tarih, tevekkül ve Allah inançları çok fazla” şeklinde açıklamaları var. Bence de haleti ruhiye, birlik ruhundan ileri geliyor bu. ABD”li araştırmacılar “Ülkelerinin itibarını korumak için canlarını feda edebilecek ruhu taşımalarından kaynaklı bu” diyor. Esir kamplarından beni en derinden etkileyen ise tuvaletler ve banyolardaki tutum. Müslüman erkekler ve gençler paravan olmadığı için utanıyor. Tuvalete bile dört-beş kişi birlikte gidip o esnada vücutlarını paravan yapıyorlar. Amerikalılar ve İngilizler bununla çok dalga geçiyorlar ama esir takasları sırasında bizim askerlerimiz üstlerinde Amerikan üniforması ya da komünist üniforması ile dünya basının önüne çıkmamak için üstlerindeki üniformaları yırtıyorlar. Akdağ ile Atasoy Kore”yi hep konuşurdu. Birçok Kore gazisi ile görüştüm ama Akdağ ile sağlık problemleri nedeni ile görüşmem hiç kısmet olmadı ancak ailesinden sürekli haber aldım” dedi.
Source: Fatma Damla Kayayerli̇
Baba Evi”nin Hasan Hocası: İhsan Devrim
Mustafa Sabri Bey ile Nöber Hanım”ın oğlu olarak, bazı kaynaklara göre 1914 yılında bazılarına göre ise 7 Ocak 1915″te dünyaya gelen Devrim, Üsküdar Sokullu Mehmet Paşa İlkokulu”nu bitirdiği 1926 senesinde babasını kaybetti.
Ortaöğrenimine Darüşşafaka Lisesi”nde devam eden Devrim, okul devam ederken 1930″da tiyatro çalışmalarına başladı, 1932″de ise Üsküdar”da arkadaşlarıyla kurduğu Gençler Mahfili”nde tiyatroya devam etti. Eğitimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi”nde sürdüren Devrim, 3. sınıfta okuldan ayrılarak Bakırköy Halkevi”ne girdi.
Önemli sanatçılarla aynı sahneyi paylaştı
Sanatçı, 1951″de İstanbul Şehir Tiyatroları”na girerek, Muhsin Ertuğrul”un da aralarında bulunduğu önemli sanatçılarla aynı sahneyi paylaştı ve uzun süre İstanbul Şehir Tiyatrosu”nun yaşayan en yaşlı sanatçısı olma rekorunu elinde bulundurdu.
Edebiyata ve yazmaya da ilgisi olan sanatçı, lise yıllarından beri hikayeler kaleme aldı. Kendi ismi dışında İhsan Naim, İhsan Aygün, Enis Bülent Yedek, Aşık Devrim, Öksüz Memet imzalarını da kullanan Devrim”in çeşitli gazete ve dergilerde “manzumelerim” dediği şiirleri yayımlandı. Öykülerinin bir bölümü Rusça, Yunanca ve Fransızcaya çevrildi. “Bir Martı Gibi” adlı şiiri Mustafa Şükrü, “Gözü Bende Kaldı” şiiri Bora Ayanoğlu tarafından bestelendi.
Sanatçı, 1943″te Salah Birsel ve Burhan Arpad ile ABC Kitabevi”ni, 1944″te ise Devrim Kitabevi”ni kurdu, yayımladığı bir eserin yasaklanması sonucu yayınevi kapatıldı.
İstanbul Şehir Tiyatroları”ndan 1973″te emekli oldu
İlhan Hanım ile 1940″ta dünya evine giren Devrim, 1951″de oyuncu olarak başladığı İstanbul Şehir Tiyatroları”nda bir dönem yöneticilik de yaptı ve 1973″te emekli oldu.
“Evimiz”, “Hatıralar” ve “Yemen Türküsü” adlı yayımlanmış üç kitabı bulunan Devrim, tiyatronun yanı sıra sinema çalışmalarına da katılarak yaklaşık 30 filmde rol aldı.
“Süper Baba”, “Yeni Hayat”, “Yuva”, “Belene”, “Dönemeç”, “Zeybek Ateşi” ve “Baba Evi” televizyon dizi ve filmlerinde oynayan Devrim, “Süper Baba” dizisindeki Yakup dede karakteriyle hafızalarda yer etti.
Oynadığı Sürmeneli Yakup dede rolünün kendisini en fazla heyecanlandıran rol olduğunu söyleyen Devrim, “Dizi beş sene devam etti. Onun arkasından “Baba Evi” geldi. Seyirci beni beğendi. Ben de o beğeniye layık olmaya çalıştım.” ifadelerini kullanmıştı.
İhsan Devrim, 6 Ocak 2010″da hayatını kaybetti ve cenazesi Rumelihisarı Aşiyan Mezarlığı”na defnedildi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Şakir Paşa Ailesi yeni bölüm ne zaman?
Osmanlı nın son dönemine ayna tutan Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar dizisi, çekim platosunda çıkan yangın ile gündeme geldi. Dizinin sosyal medya hesabından yapılan açıklama merak edilirken Şakir Paşa Ailesi 4. yeni bölüm ne zaman yayınlanacak, bu hafta var mı? soruları gündemdeki yerini aldı. İşte Şakir Paşa Ailesi hakkında merak edilenler…ŞAKİR PAŞA YALISI YANGIN İLE GÜNDEME GELMİŞTİ Dizinin sosyal medya hesabından yapılan açıklama şu şekilde: Bu gece saat 01.30 civarında çekimlerimizin yapıldığı platoda büyük bir yangın çıktı ve ne yazık ki Şakir Paşa Köşkü tamamen yandı. O sırada sette bir çalışma olmaması ve kimsenin bulunmaması nedeniyle, uzman ekipler yangının çıkış sebebini ve sabotaj ihtimalini kapsamlı olarak değerlendirmektedir. Bu pazar 3. bölümümüzü sizlerle buluşturduktan sonra dizimize kısa bir ara vermek zorunda kalacağız. Çok kısa sürede köşkü tekrar inşa ederek çekimlere kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu yangın sırasında can kaybı olmaması en büyük tesellimiz. ŞAKİR PAŞA AİLESİ 4. YENİ BÖLÜM NE ZAMAN? Şakir Paşa Ailesi 4. yeni bölüm tarihi henüz belli olmadı. Dizinin bir süre daha yayınlanması beklenmiyor. Konuya ilişkin bir açıklama geldiğinde haberimize yer vereceğiz.ŞAKİR PAŞA AİLESİ: MUCİZELER VE SKANDALLAR 3. BÖLÜM ÖZETİ Cevat, hayalleri uğruna sorumluluklarını yerine getirmezken, Aniesi bu ilgisizlik karşısında giderek yalnızlaşır. Şakir Paşa nın Cevat a karşı daha da sertleşirken Aniesi ye karşı yumuşuyor olması, İsmet Hanım ı ikileme sokar. Ayşe, talibi çıkınca evlendiğinde babasından ve evinden ayrılacağı gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalır. Sümbül ün köşkün sakin düzenini bozacak adımları ise olayları daha da karmaşık bir hale getirir. Büyüyen gerginlik ve derinleşen sırlar, aile içindeki dengeleri altüst etmeye hazırlanır.
Source: Habertürk