“Tarihin İzinde: Mustafa Sabri Beşer’in Kaleminden Unutulmaz Olaylar”

Mustafa Sabri Beşer yazdı… Secdeye postal, hafızaya put: İşte onların tarihi!

Siyonistler Mescid-i Aksâ”nın avlusuna postallarıyla girerken ne hissediyorsak, CHP”nin askerleri Saraçhane”de Şehzadebaşı Camii”ne girerken de onu hissettik.Mabet bilmez, edep tanımaz, kutsala saygısız bir ruh hâli bu!Biri Siyonizm”den beslenir,Öteki Kemalizm”den…Bir hırsızı savunur gibi görünüyorken aslında ne istiyorlar?CHP başkanı, bir saldırgan gibi konuşarak neyi çağırıyor?İstedikleri, çağırdıkları tarafımızca malum.27 yıllık ata sporu antrenmanı yapıyorlar!Bakalım mı arzuladıkları o ata sporunun sahnesine:Devlet dediler; ama göğsünde beslediği inkârın adı inkılap oldu.Bir milleti yeniden kurduklarını iddia ettiler; ama yıktıkları sadece saltanat değil, sarsılmaz bir imanın asırlık kubbesiydi.Dillerinde “ilerleme”, ellerinde balyoz…Vurdukça din sustu, bastıkça kalp ezildi.1923Bir şey geldi.Medeniyetin kalbini İstanbul”dan alıp, suni bir başkente taşıdı.Meclis kürsüsünde alkışlar yükselirken, cami avlusuna hüzün çöktü.Kelimeler hüküm sürdü; hilafet belirsizliğe itildi.1924Miladını inkârla çizdi.Ümmetin başı gönderildi; Kur”an”a bile yol arkadaşı edilmeden.Allah adına konuşanlar susturuldu.Din, devletin notalarında bir flüt melodisine dönüştürüldü: içi boş, sesi hoş.Medrese, ocağında ilim pişen bir mabetken, külhane sayıldı.Ve bir gece, millet ezansız sabaha uyandı.1925Başlar açıldı.Ama o açılan başlar, düşünmeye değil, secdeden çevrilmeye açıldı.Takrir dediler; susmak zorunda kalan Allah”ın kelamıydı.Bir milletin üzerine fötr giydirildi; alnından secde izi silindi.Sarık darağaçlarında sallandı, zikir yasaklandı; Allah dendi diye evler basıldı.1926Bir kurgu kurdular: suikast dediler.Fırsat bu fırsattı, darağaçları kuruldu.Sadece canlar değil; şeriatın ailedeki yeri de idam sehpasına çıkarıldı.İsviçre”den getirilen bir metinle, Kur”an”ın hukukuna ipotek konuldu.Evlilikten boşanmaya, Allah devre dışı bırakıldı.1927Konuşmaydı… Altı gün boyunca, tek başına.Ümmet sustu.Hakikat mezara gömüldü, propaganda ciltlendi.Osmanlı”ya, hilafete, sarığa, tespihe lanetler savruldu.Ve bu ses, milletin minberine konan yeni bir put gibi yıllarca kutsandı.1928Kalem kırıldı, hafıza karartıldı.Bir milletin harfleri değişti.Sadece harf mi? Hayır; kıble değiştirildi.Kur”an”a duyulan yakınlık, Latin harflerine feda edildi.Mezarlıklar bile Batı”ya göre tasnif edildi.1929Sessizliğin adı oldu.Millet sadece kurşunla değil, kalemle de öldürülür.Kütüphaneler boşaltıldı; hafıza yok edildi.Halk suskundu, kalplerde yas vardı.Secdesiz kalan millet, mezar taşını bile okuyamaz olmuştu.1930Bir oyun oynandı.Bir fırka kuruldu; halkın gönlü yoklanacaktı.Sandığa koşan, ezana da koştu.Sarıkla geleni görünce paniğe kapıldılar.İradenin İslam”a kaydığı görülünce “oyun” sona erdi.Parti kapatıldı.Serbestlik, sadece kendine secde eden içindi.1931Tarihe el atıldı.Orta Asya masallarıyla ümmet silindi, yerine boy-soy hikâyeleri yazıldı.Tarih Kur”an”dan değil, kafatasından okundu.Milletin geçmişi inkâr edildi; ilim adı altında hikmet kovuldu.Ayasofya”ya pranga vuruldu!1932Göğe uzanan ses değiştirildi.”Allahu Ekber” demek suç oldu. Yerine “Tanrı uludur” dediler.Lisan değiştikçe, secdelerin yönü değişti.Diller tercüme edildi, din tercüme edildi, iman sessizliğe terk edildi.1933On yıl dediler, çalıntı bir marşı tellendirerek bizim dediler.Yıldönümlerinde minarelerde ezan değil, siren vardı.Yeni nesil “Türküm” diye yetiştirildi; “Müslümanım” demek bile geri sayıldı.1934Soylar biçildi.Tarikatlar tasfiye edildi, tekkeler mühürlendi.Evliya türbeleri bakımsızlığa terk edildi.Devlet isim verdi; millet silindi.1935Cuma düşürüldü.Haftalık tatil, Allah”ın emrine değil Batı”nın takvimine uyarlandı.Cuma hutbesi mesaiye yenildi.Allah çağırıyordu; ama patron izin vermiyordu.Müezzin sustu, siren öttü.1936İmamlar memur oldu.Minberden genelge okundu.İmamlar fetva değil, direktif taşır hâle getirildi.1937Din artık resmen dışarıda bırakıldı.Laiklik anayasa metnine kazındı.Allah anayasanın dışında kaldı.Vicdan içeri alındı; cami dışarı atıldı.Devlet Allahsız, millet imansız olsun istendi.1938Suret gitti, siret kaldı.Halkın duası hâlâ suçtu.Yasa bürünmüş bir devlette, secde eden kalpler hâlâ hayattaydı.İman sandığa sığmaz; secde inkılapla ölçülmezdi.1940″larSavaş dışarıdaydı; ama açlık içerideydi.Ezan hâlâ suskundu.Kur”an gizli öğretiliyordu.Dindar olmak, işsiz kalmak demekti.”Millî Şef” gölgede saltanat sürerken, halk dua ile yaşadı.1946Sandık geldi.”Açık oy, gizli sayım” dediler; hakikat yine bastırıldı.Artık fısıltılar çoğalıyordu.”Ezan geri gelir mi?” diye soruluyordu.Cevap yukarıdan değil, gökten bekleniyordu.1950Bir minare haykırdı: Allahu Ekber!27 yılın sabrı göğe döndü.Bir millet yeniden secde etti.Sadece bir ezan değil, bir ümmet dirildi.Ve şimdi, Allah”ın evine pis kusmuklarıyla tebelleş olan haysiyetsizlerin, siyasetçi olmasına rağmen saldırgan tavrı özgürlük sayanların emellerine karşın bir dua yükselir arşı âlâya:Ey Rabbimiz…Bize İslam”ı bir din değil, bir diriliş bahşettin.Bizi ümmet kıldın; ümmetin izzetini bir asırdır sürgüne mahkûm edenler yeniden palazlandıklarını zannediyorlar.Kur”an”ı mahkeme koridorlarına, secdeyi dosya altlarına, imanı istihbarat kayıtlarına hapsedenler, deli cesaretiyle hala namaz kılana “domuz bağcıları” diyorlar.Şimdi biz sana dönüyoruz.Tarihimizi, harflerimizi, dilimizi, ezanımızı, sarığımızı, ecdadımızı, mezar taşlarımızı, secde izimizi hepsini geri istiyoruz.Yâ Rab!Minareden okunan ezanı kalbimizde inlet.Vicdanı zincire vuranlara karşı, bize sabırda Yusuf, hakikatte Muhammed (sav) ahlakı ver.Unutulmuş ümmetin evlatlarıyız biz; unutma bizi!Allah”ım…Sesimizi duy.Ezandan hazır ola, Kur”an”dan anayasaya, mekteplerimizden yeniden canlanan nesillere ulaştır bizi.Hakkı unutanlara karşı bizi Hak”tan ayırma.Kahhar isminle hileleri boşa çıkar, Fettah isminle yolları aç.Biz inkılaplarla değil, inkıyatla dirilmek isteriz.Bize Batı”ya benzeyen kanun değil, Kur”an”a benzeyen hayat lütfet!Bu topraklarda din susmadı; susturmayı çalışana galebe çal bizi.Secde sana en yakın olduğumuz nokta, kalplerimizi senin kapında sabit kıl.İlham yukarıdan inmedi; ama vahiy hâlâ gökyüzünde asılı duruyor.Bu yazı, bir milletin sadece geçmişi ve haysiyetsizlerin ruh halini ifade değil;Aynı zamanda geleceğe bırakılmış bir tevbe çağrısı,Bir iman seferberliği,Bir yeniden diriliş nidasıdır.

Source: Mustafa Sabri̇ Beşer


Mustafa Kemal’in nesi oluyorsunuz?

Çocukluk yıllarımda hala hayatta olan Kurtuluş Savaşı gazileri vardı. Hiç değilse bir tanesini, Fehmi Amca’yı yakından tanıma fırsatım oldu. Midilli muhaciri bir Burhaniyeli. Hem Çanakkale hem de İstiklal Harbi gazisi….

Henüz altı yedi yaşlarında bir çocukken Çanakkale mahşerini, Yunan mezalimini, Sakarya’yı, Büyük Taarruz’u, halkın büyük direnişini ve Gazi Mustafa Kemal’i onun ağızdan dinledim….

Vatan için kan vermiş, can almış bir adamdı. Sakarya’da hücuma kalktıkları anı anlatırken kendini tutamaz, “Türk’ün ayranı kabardı bre gavur…” diye bağırarak ayağa fırlardı.

Savaştan sonraki yıllarını çiftçilikle geçiren Fehmi Amca, çok dindar biri değildi ama hepimiz kadar inançlı, hepimiz kadar Türk ve hepimiz kadar Müslüman biri idi. İbadetlerini ne kadar düzenli yapardı hatırlamıyorum, çocuktum. Ama cami ile, İslam ile, bayrak ile bir sorunu olmadığına şahitlik edebilirim. Zaten 90’lı yılları görmeden vefat ettiğinde de cenazesi – her Müslüman gibi- camiden kaldırıldı, helallik alındı, namazı kılındı, emaneti de kabrine bir Müslüman’a yakışır şekilde konuldu.

Şimdi Fehmi Amca hakkında böyle şeyler yazmak o kadar tuhaf geliyor ki! Bunu görse, ihtimal, “neler saçmalıyorsun oğlum sen” diye bana çıkışırdı. Ne bilsin kırk yıl sonra türeyen bir güruhun Ramazan günü ellerinde bira kutuları, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağırarak tarihi bir camiyi işgal edeceğini? Kapıları, mezar taşlarını kıracağını…

Fehmi Amca, politikanın detaylarını bilen, onlarla ilgilenen biri değildi. Gavura esir olmamak, özgür bir vatan sahibi olmak onun için yeterliydi. Ağabeyi dahil pek çok yoldaşını şehit verdiği vatan davası, hayatının nihai görevi idi. Ömrü boyunca o güzel hatırada, Müslüman Türk’ün namusu olan zaferde kaldı. Onun dünyasında camiye saldırana Yunan denirdi, gavur denirdi. Çünkü cami Türk’ün mukaddes sığınağı idi. Bugün hayatta olsa camiye uzanan kirli ellere Yunan’a verdiği türden bir karşılık verirdi.

İnsan şimdi düşünmeden edemiyor…

Fehmi Amca gerçekten de Mustafa Kemal’in askeri olduğuna göre, bugün camiye bu hakareti eden alçaklar kim? Mustafa Kemal’in nesi oluyorlar?

Tutuklanan provokatörlerden biri 22 yaşındaymış ya hani… Nevşin Mengü misali bazı tuzu kuru tipler, “vay efendim nasıl olur” diye ağlaşıp ileniyorlar. Akılları sıra” eylem romantizmi” yapıyorlar.

Tabii ki kimselerin tutuklu olmasını istemeyiz ama, yasalarımıza göre 18 yaşını dolduran her bireyin tam cezai ehliyeti var. Zaten 22 yaş da gayet yetişkin bir yaş. O yaştaki pek çok insan üniversiteyi bitirmiş, çalışıyor ve hatta evlenmiş durumda.

Ben o yaşta iken çoktan günde on saat çalışıp ekmeğimi çıkarıyor, bir yandan da “devrimcilik” yapıyordum. Defalarca göz altına alınmış, günlerce ikinci şubede kalmış, mahkemelerde savcıların hakimlerin karşısına çıkmıştım.

Hem de gözaltı süresinin ayları bulduğu, mahkemeye kadar avukat yüzü göremediğin eski Türkiye’de…

Eski Türkiye’nin hukuk dışı Devlet Güvenlik Mahkemelerinde,

Eski Türkiye’nin tam zamanlı işkencehanelerinde…

O sınır tanımaz hukuksuzluk ortamında 18, 19, 20, 21 ve 22 yaşımdaydım… Bir şekilde altından kalkmayı, acı deneyimleri geride bırakmayı başardım. Türkiye’deki değişime inanmamın önemli sebeplerinden biri de bu deneyimler.

Ancak gerçekten merak ediyorum… Bugün, şu küfürbaz provokatörleri -sırf yaşları yüzünden- kutsallaştıran “gazeteciler”, o yıllarda neredeydiler? 12 Eylül’ün hangi kurumu ile mücadele ettiler? Ne tür bir bedel ödediler?

Şimdi anaya bacıya söven bu alçaklar için yapış yapış bir romantizm üretebildiklerine göre, ülke gerçeklerinden uzak pek rahat bir yaşam sürmüş olmalılar.

Source: Gaffar Yak