Jean Jaurès ve laik Cumhuriyet
Evrensel kültür ve uygarlığın, Cumhuriyet ve demokrasi serüveninin en yüce anıtlarından biri olan “öğretmen” Jean Jaurès ’i tanıtmak “36 kısım tekmili birden” tefrika yazmak gerekir ama biz şimdilik iki yazıyla yetineceğiz. Jean Jaurès (Tam adı: Auguste Marie Joseph Jean Léon Jaurès, d. 3 Eylül 1859, Castres-ö. 31 Temmuz 1914, Paris), Fransız sosyalist politikacı. Ailesi orta halli burjuvalardandı. Amiral olan kardeşi Louis Jaurès gibi o da Castres Koleji’nde burslu okudu. Çok parlak bir öğrenciydi. Genel müfettişlerden M. Deltour ’un dikkatini çekti. Deltour onu Paris’te SaintBarbe Koleji’ne aldırdı. Jaurès orada Fransız eğitim ve öğretiminin en önemli ocaklarından biri, birçok siyasetçi, filozof ve yazar yetiştiren Paris’teki Louis-leGrand Lisesi’nin derslerine devam etti ve Ecole Normale Superieur’e (yüksek öğretmen okuluna) hazırlandı. 1878’de okulu birincilik kazandı. 1871’de felsefe öğretmenliği sınavında üçüncü oldu, ikinci Henri Bergson , birinci Lesbazeilles idi. 1881’den 1883’e kadar Albi Lisesi’nde felsefe öğretmenliği yaptı. 1883’ten 1885’e değin Toulouse Üniversitesi’nde konferanslar verdi. Ayrıca ateşli bir biçimde siyasetle de ilgileniyordu. 1885’te Tarn milletvekili seçildi. Daha ilk günlerde mecliste ilgiyi üstüne çekti. Her ne kadar cumhuriyetçi etiketini taşıyor ve merkez solda oturduysa da çoğunlukla oyunu ileri solcularla birlikte kullanıyordu. Böylece Jaurès sosyalizme doğru yol almaya başlamış oluyordu. 1889’da seçimleri kazanamadı. Yeniden edebiyat fakültesindeki yerine döndü. Önce konferans öğretmenliği yaptı, sonra profesör oldu. Bu sırada iki doktora tezi hazırladı: Biri Fransızca De la réalité du monde sensible (Duyulan Dünyanın Gerçekliği), öbürü Latince Les Orgines du socialisme chez Luther, Kant, Fichte, Hegel (Luther, Kant, Fichte ve Hegel’de Sosyalizmin Kökenleri). Fakat siyaseti bırakmadı. Depeche gazetesine yazı yazdı. Toulouse belediye meclisine üye seçildi ve halk eğitim dairesi müdür yardımcılığına getirildi. 1892’de, Charmaux maden işçilerinin grevinden sonra, Tarn’ın geçici milletvekili seçildi. Bunun üzerine, işçiler adaylığa Jaurès’i seçtiler. 20 Ocak 1893’te milletvekili oldu. Bu kez doğrudan doğruya Sosyalist Parti’ye bağlandı. Altı ay sonra yapılan seçimlerde yeniden seçildi. Mecliste 50 kişilik sosyalist grup toplamış bulunuyordu. Fransız Parlamentosu’nda ilk kez her sorunda sosyalist öğretinin de sesi duyulur oldu. 1893-1898 yılları arasında yasama organlarında Jaurès adı iyice yerleşti. Jaurès 1898 seçimlerinde yenilgiye uğradı. Drefyus olayı da bu dönemde patlak vermişti. Jaurès yiğitçe kavgaya katıldı. Petite Republique ’te yazılar yayımladı (bu yazılar sonra ünlü bir kitapta toplandı: Les Preuves (Kanıtlar) . Milliyetçi gericiler cumhuriyeti tehdit ediyorlardı. Radikal René Waldeck-Rousseau kurduğu kabineye sosyalist Alexandre Millerand ’ı almıştı. Jaurès cumhuriyetçi bir hükümette bir sosyalistin görev almasını savunuyordu. Bu yüzden, Geuste cilerle ve Eduart Vailant ’ın yandaşlarıyla büyük tartışmalara girmek zorunda kaldı. Taktik sorunları ile ilgili aşırı görüş ayrılıkları sosyalistlerin birleşmesine yol açtı. Jaurès bu birliğin yorulmaz sanatçısı oldu. 1905’te sosyalist parti birleşti. 1902 genel seçimlerinde Jaurès yeniden seçildi. Meclisteki solcu topluluğu birleştirip canlandırdı. Topluluk, Combes kabinesinin laiklik yasalarına oy vermesini sağladı. Fakat 1904 Uluslararası Amsterdam Kurultayı’nda, hükümete katılmamak kararı alındı. Bunun üzerine Jaurès, topluluktan ayrıldı. Bundan sonraki yaşamı, kılavuz olduğu partinin yaşamıyla karışacaktır. Sosyalizm uğrunda kavgalarını yürütecek ve barış için yapılan kavga ona “kavgaların en büyüğü” sayacaktır. Bu yüzden de azgın milliyetçi (şoven) ve gericilerin öfkesini üstüne çekecekti. Hepsi hınçla ona karşı birleştiler. Sonunda bazı karşıtların (bunların en cevvali Charles Maurras idi) kışkırtmalarına kapılan Raoul Villain adlı delinin tabancasından çıkan kurşunla 31 Temmuz 1914’te öldürüldü. Birkaç saat sonra seferberlik ilan edildi. Böylece halkın bilincinde iki dram birbirine bağlandı. Sanki savaşın dünyada dilediği gibi tepinebilmesi için, bu barış havarisinin uzaklaştırılması gerekmişti. Onun için şair Anna de Noailles , orduları önünde yere düşen devden söz açarken 1914’te işçi sınıfının kafasına takılan düşünceye şairane bir biçim vermiş oluyordu. “İşte bu nedenle, bu ülkede (Fransa’da) özgürlük ilkesine ve gerçeğine dokunmadan, bu ruh özgürlüğünü laik ve ulusal eğitim ve öğretim çalışmasında yaşayan gerçek haline getirme hakkımız var. Bu nedenle, özgürlük açısından ve insan haklarının bütünlüğünden kaygı duyarak bize önerilen kurtuluş yasasına oy vereceğiz.”
Source: Özdemir İnce
Sosyalist Enternasyonal’den beklenen tavır – Çetin DÜZCE
Sosyalist Enternasyonal, 24- 25 Mayıs’ta İstanbul’da CHP’nin ev sahipliğinde toplandı. Küresel çapta sol, demokrat, sosyal demokrat ve sosyalist partileri bir araya getiren en büyük uluslararası siyasi organizasyon olan Sosyalist Enternasyonal’in başkanlığını İspanya Başbakanı Pedro Sánchez yürütürken başkan yardımcılığı görevini CHP Genel Başkanı Özgür Özel üstleniyor. 6 kıtadan, 81 ülkeden 89 partinin tam üye olarak yer aldığı, istişari ve gözlemci üyeleriyle toplam bileşeni 115’e ulaşan Sosyalist Enternasyonal, Arnavutluk’tan Gana’ya, İspanya’dan Meksika’ya kadar pek çok ülkenin iktidar partilerini de bünyesinde barındırıyor. İstanbul’daki toplantının ana teması ise “Hak Ettiğimiz Bir Dünya İçin Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz: Değerler ve Dayanışma Temelinde Küresel Bir Vizyon” olarak belirlenmişti. Bu başlık, Türkiye’de başta Ekrem İmamoğlu ve diğer belediye başkanlarının hapse atılmaları ve halk iradesine karşı yapılan baskılara karşı milyonlarca kişinin dayanışmasıyla dünyaya güçlü bir mesaj vermeyi amaçlıyor. TARİHSEL DURUŞ VE KAZANIMLAR Tarihsel olarak baktığımızda sosyalist eğilimdeki çeşitli işçi sınıfı partileri II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra uluslararası bir federasyon içinde yeniden örgütlenme girişimlerini başlattılar. 1946’da İngiltere’de toplanan uluslararası konferansta bir haberleşme ve irtibat bürosu kuruldu. Bu büro ertesi yıl daha temsili nitelikte bir danışma organına dönüştürülerek Uluslararası Sosyalist Konferans Komitesi (COMISCO) adını aldı. Bu komite 1951’de enternasyonali yeniden kurmaya karar verdi. Sosyalist enternasyonalin kuruluşu Temmuz 1951’de Frankfurt’ta düzenlenen kongrede gerçekleşti. Kökenleri işçi hareketinin erken uluslararası örgütlerine kadar uzanan Sosyalist Enternasyonal, kurulduğu o zamandan belli bir döneme kadar giderek daha etkin hale geldi ve üye sayısını önemli ölçüde arttırdı. Sosyal demokrat, sosyalist ve işçi partileri olarak bu örgütlülüğü oluşturan enternasyonalin belli dönemlerde özellikle Avrupa demokrasisindeki konumları başta olmak üzere dünya çapında son yıllara kadar önemli bir siyasi güç olarak yerlerini almışlar ve dolayısıyla Sosyalist Enternasyonal’in çok sayıda üye partisi, ülkelerinde hükümetlere liderlik etmiş veya ana muhalefette yer almışlardır. Bölgesel Komiteler, Sosyalist enternasyonalin kendi bölgeleriyle ilgili çalışmalarını tanımlar, bilgilendirir ve ulusal ve bölgesel bakış açılarından örgütün ortak küresel politikalarına girdi sağlar. Sosyalist Enternasyonal’in bölgesel komiteleri Afrika, Arap Dünyası, Asya ve Pasifik, BDT, Kafkasya ve Karadeniz, Kürt halkı, Latin Amerika ve Karayipler, Akdeniz ve Orta Doğu Komitesi’dir. EYLEM VE ETKİNLİK ARTTIRILMALI Yukarıda kurumsal işleyişini anlatmaya çalıştığımız bu örgütün son İstanbul buluşması dışında, adına yaraşır bir eylem ve etkinlik yaptığını söylemek ne yazık ki olanaklı görünmüyor. Bunu; derin ekonomik kriz ortamının insanlara getirdiği açlık ve yoksulluk ile yine; yaşanan uluslararası kapitalist ve emperyalist hegemonyanın dünyada ortaya özellikle yakın bölgemizde Ortadoğu’da uygulanan senaryolarda görmekteyiz. Yaşanan bunca olumsuzluk karşısında özellikle geçmişten bugüne, Sırpların Bosna’da Boşnaklara karşı yaptığı zulüm ve kırım, ABD’nin Irak’ta yaptıkları, Suriye iç savaşının getirdiği göç dalgasının insanları soktukları koşullar ve yaşattıkları dramlar, yine yakın tarihte; Suriye’de HTŞ adıyla anılan şeriatçı, gerici güruhun özellikle Alevilere ve Hıristiyanlara yaşattıkları kıyım ve işkence karşısında harekete geçmemesi İsrail’in Filistin halkına yaptığı soykırım karşısında adeta sessizliğe bürünen Sosyalist Enternasyonal’in ruhuna ve varlık nedenine aykırılık olarak kabul edilmesi gerekiyor. Bu yapı bir an önce dünya kamuoyunun haksızlık ve eşitsizlik karşısında duyarlı hale gelmesini sağlamalı. Sosyalizmin “savaşsız sömürüsüz dünya” düzeni idealine sahip çıkma görevini sözle değil, harekete geçerek yerine getirmelidir. Çetin DÜZCE İktisatçı
Source: Olaylar Ve Görüşler