Sevr teslimiyet ve esaretin Lozan kurtuluş ve kuruluşun uluslararası tescil belgesidir
Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, PKK’nın fesih kararı ve Lozan-Sevr tartışması için “Esas hedef Atatürk’tür. Lozan tahammülsüzlüğünün arkasında laik Cumhuriyetle hesaplaşma duygusu var” dedi…
Lozan Barış Antlaşması, Türk Ulusu’nun yaşamsal haklarını ve amaçlarını tescil eden bir siyaset abidesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi ve diplomatik zaferdir. Bu zaferin temelini, ulusumuzun Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kazandığı Kurtuluş Savaşı oluşturur. Ancak Lozan Zaferi’nde, Türkleri tarih sahnesinden silmek isteyen emperyalist güçler karşısında kaya gibi direnç gösteren ve müzakereleri büyük diplomatik başarıyla sonuçlandıran, İnönü Savaşları’nın kahramanı İsmet İnönü’nün katkısını unutmamak lazımdır.
PKK terör örgütünün fesih bildirisinde Lozan’ı reddeden, Sevr özlemiyle kaleme alınmış ifadelerin büyük tepki çekmesi nedeniyle öngörüleri daima doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’ın Sevr ve Lozan Antlaşmalarına yönelik düşüncelerini bir kez daha hatırlamanın yararlı olacağını düşündüm.
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Lozan’a tepki gösterilmesinin iki nedeni var. Birincisi, Sevr (Sevres) Antlaşması’nın Türklüğü tarihten silme ve Türkleri Avrupa’dan ve Anadolu’dan kovma projesi olduğunun, Kurtuluş Savaşı’yla da bu alçak ve soysuz projenin önlendiğinin anlaşılmamasıdır. Batılı devletlerin Sevr Antlaşması ile güttükleri esas amaç; asırlar boyunca biriktirdikleri kinin etkisiyle Türklüğü tarihten silmek, Türkleri Avrupa’dan ve Anadolu’dan kopartarak gelmiş oldukları Orta Asya’ya sürmek ve Anadolu’yu sömürge haline getirmekti. Sevr Antlaşması, Anadolu’nun coğrafi, kültürel ve siyasi birliğini sona erdirecek ve Türk ulusal şuurunu zayıflatarak zamanla yok edecek şekilde dizayn edilmişti. Nitekim antlaşma hükümleri, batıda Trakya ile İzmir ve havalisini kapsayacak bir Yunan devletinin, doğuda bağımsız bir Ermenistan devletinin, Irak ve Suriye arasındaki bölgede ise bağımsız Kürdistan’ın kurulmasını öngörüyordu. Ayrıca Anadolu nüfuz bölgelerine ayrılarak, İtalyanların, Fransızların ve İngilizlerin yönetimine veriliyor, İstanbul ve Marmara Bölgesi uluslararası statü altına alınıyordu. Türklere bırakılan bölge ise egemenlik hakları en ağır şekilde sınırlanmış olan Ankara ile Kastamonu vilayetlerinden ve civarından ibaretti. Osmanlı’nın maliyesi, adliyesi, savunması ve tüm kurum ve kuruluşları yabancı kontrolü altında olacaktı. Kapitülasyonlar genişletilerek Türk Milleti köle konumuna, yabancılar ve gayrimüslim ahali de Türk Milleti’nin efendisi statüsüne getiriliyordu. Zavallı bir kukla konumuna indirgenen padişah ve hükümet, uluslararası kontrol altındaki İstanbul’da ikamet edecekti.
BATI, “TÜRK ULUSU” KAVRAMINI LOZAN SONRASINDA KABUL ETTİ
UĞUR DÜNDAR (U.D.): Ama bir şey unutulmuş. O da Büyük Önder Atatürk’ün bu feci kaderi Kurtuluş Savaşı zaferiyle önleyeceği ve böylece Türk Ulusu’na can vereceği!..
(Ş.E.): Evet. Lozan Antlaşması’nın en önemli işlevlerinden biri de “Türk Ulusu”, “Türk Milleti” kavramının kabul edilmesine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tek ulus, yani “üniterlik” temeline dayandırılmasına zemin hazırlaması olmuştur. İsmet Paşa, çok ağır baskılara rağmen Lozan’da etnisite ve dil konularına girilmesini reddetmiş ve Müslüman olmayanlar dışında azınlık kabul etmemiştir. Bu tutumla güdülen amaç, Türkiye Cumhuriyeti’ni “kültür ulusçuluğu” üzerine inşa etmekti. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, etnik kökenlerine bakmadan bireyleri ortak bir kültüre mensup oldukları bilinci etrafında toplamak ve onları tek ulus yapısı içinde kaynaştırıp bütünleştirmektir. Esasında bu bilinç, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasının dayandığı ve toprakları üzerinde egemenlik ve bağımsızlığını sağlayan temel ögedir.
(U.D.): Peki, Lozan’ın yenilgi gibi gösterilmek istenmesinin ikinci sebebi nedir?
(Ş.E.): Esas hedef Atatürk’tür… Atatürk sevgisi halkımızın kalbinde kök saldığı için Atatürk’e doğrudan hücum etmek yerine, onun eseri ve Türk Milleti’nin tarihindeki en büyük siyasi zafer olan Lozan Antlaşması kötüleniyor. Bu şekilde Atatürk itibarsızlaştırılmak isteniyor. Son yıllarda Atatürk’e ve devrimlerine karşı yoğun bir karalama ve itibarsızlaştırma kampanyası yürütüldüğüne tanık oluyoruz. Bu çevreler Atatürk’ü diktatör, faşist ve din düşmanı olarak ilan etmek hususunda birbirleriyle yarışıyor.
BATI, TÜRKLERE KARŞI LOZAN’DA BOYUN EĞDİ
(U.D.): Bu tahammülsüzlük nereden kaynaklanıyor?
(Ş.E.): Bu tutumun arkasında, laik hukuk sistemine dayalı bir siyasal yapıya sahip Cumhuriyet’le sağlıksız bir hesaplaşma duygusu yatıyor!.. Bakınız, İngiltere’nin ünlü Başbakanı Winston Churchill hatıratında, “Lozan Antlaşması, Sevr Antlaşması’yla yapılmak istenenin tam tersini gerçekleştirmiştir. Türklere kendi barış koşullarını dayatmak ve Türk Ulusu’nu tahrip etmek isteyen büyük devletler, şimdi Türklere boyun eğmek durumunda kalmışlardır” diyerek, Lozan’da Batı’nın, Atatürk Türkiye’si karşısında başını eğdiğini teslim etmiştir. Bu nedenle, asılsız ve mesnetsiz iddialarla Atatürk’ü Lozan Antlaşması üzerinden itibarsızlaştırmaya çalışma girişimlerini etik bir davranış olarak bulmuyor ve kınıyorum.
Bu düşüncelerle, büyük devlet adamlığı ve askeri dehasıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk’ün ve Lozan müzakerelerini örnek bir dirayetle yürüten ve ülkemizde çok partili dönemi başlatan İsmet İnönü’nün aziz hatıraları önünde minnet, şükran duygularıyla eğiliyorum.
(U.D.): Ben de duygu ve düşüncelerinize katılıyorum Sayın Elekdağ.
Özetlersek; Sevr Antlaşması teslimiyet ve esaretin uluslararası tescil belgesidir. İmzalayanlar bu nedenle Meclis-i Mebusan tarafından hain ilan edilmişlerdir.
Lozan ise kuruluş ve kurtuluşun tescilidir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni tarih sahnesinde var eden tapu senedidir.
Source: Uğur Dündar
Yaşlanmayanlara
�Cennete giden ve nimetlerini tadan hi� kimse tekrar d�nyaya d�nmek istemez, yaln�z �ehitler tekrar Allah yolunda canlar�n� teslim etmek i�in geri d�nmek ister.� Ya�lanmayanlar s�navlar�n� ge�tiler, ya geride kalanlar? E�er bir bor� varsa, fazladan ya�anan zaman�n vergisi varsa belki �ehit emanetlerini el �st�nde tutarak �denebilir.
Mehmet Yahya �i�ekli / Yazar
Kadim T�rk k�lt�r�nde en �erefli �l�m cenk edenlere aittir. Bin y�ldan eski devirlerde en g�zel mezar ta�lar�ndan baz�lar� muharip gaziler ve �ehitler i�in yap�lm��t�r. Onlar�n mezarlar� kahramanl�klar�ndan par�alar anlat�r. Bu mezarlar�n baz�lar� bug�nlere kadar ula�m��t�r. Eski T�rk edebiyat� da en �ok muharip kahramanlar� anlat�r. D�nyan�n en uzun s�zl� destan�, T�rk k�lt�r�n�n yakutu Manas Destan�”n�n kahraman� Manas dahi sava��� ve �ehit de�il midir? Bug�nk� T�rk devlet gelene�inde de �ehit, devlet ricalinde ilk s�radad�r. �ehit, devlet ba�kan� ve ba�komutana verilen selam ile selamlan�r. �ehit cenazesine bayrak �rt�l�r. �ehit yak�nlar� da devlet ricalinde �st amir �eklinde muamele g�r�r. Devlete ve millete kimlik kazand�ran geleneklerdir. Bu gelenekler bir tesad�f olabilir mi?
Yan yana askerlik vazifesini yapanlara asker arkada�� dendi�i gibi; bir vakitte ayn� cephede, ayn� orduda, ayn� muharebede beraber sava�anlara da silah arkada�� denir. Silah arkada�l��� e�siz bir olgudur. Kimini hi� tan�madan, kimini hi� g�rmeden ayn� dava u�runa elde silah, kelle koltukta gayret g�sterip fedak�rl�klar yapan say�s�z insan.
Ortak ama�, ortak duygu
Onlar� bir araya getiren yaln�z ayn� zamanda ayn� ama� i�in sava�malar� de�ildir; ayn� duygular, ya�am�n benzer zorluklar�, gurbet, hasret, �ark� ve t�rk�ler, sevin� ve h�z�nler de payla��l�r silah alt�nda. E�er sa� d�nmek varsa kaderde, aradan y�llar ge�tik�e aynadaki ki�i ya�lan�r; baz� silah arkada�lar� ise hi� ya�lanmaz, onlar hep ayn� ya�tad�r. Hep ayn� ya�ta kalan arkada�lar� d���n�p and�k�a ki�inin y�re�inde bir �eyler k�p�rdan�r ve onlara �deyemedi�i, onlarla beraber �deyemedi�i borcu d���n�r, d���n�r; durur.
Her biri sanki bir masal kahraman� kadar uzak, bir evlat veya baba kadar bizden, destanlar� k�skand�racak kadar yi�it o �ehitler yalan d�nyay� bizlere b�rak�p hakka y�r�m��t�r. Ayn� evin ferdi mi, karde� mi, kom�u mu fark etmez, her bir vatan evlad� i�in y�re�in par�as� kopar. Mehmet Akif”in “Ey �ehito�lu �ehit, isteme benden makber; Sana kollar�n� a�m�� duruyor Peygamber.” dizelerindeki “�ehit o�lu �ehit” s�z�n�n kerameti nedir? T�rk”�n bu bedel �deyi�i nesillerce, hatta as�rlarca s�rm��t�r de ondan b�yle yazm��t�r Mehmet Akif. Bu bedel �deyi� bitmemi�tir. Y�z sene �ncesinden Ezineli Yahya �avu�(1), Bo�azl�yan Kaymakam� Mehmet Kemal Bey(2), �ahin Bey(3) ve daha nicelerini hat�rl�yoruz ve evlatlar�m�za ��retiyoruz. Bug�n de Bayrak, ba��ms�zl�k ve g�venlik i�in yi�itler serden ge�iyor.
Kim �l�, kim diri?
Ge�en haftalarda �nder �zen ve Berat Mecit Day hakka y�r�d�. Yeni �ehitlerimizin de tarihe m�l olmu� di�er �ehitlerden a�a�� kal�r yan� yok. Hepsi bu vatan ve millet i�in �zveriden ka��nmayan babayi�itler. Peki geriye kalan ne?
Cenaze t�renleri asl�nda gidenlerden �ok kalanlar i�indir. �ehitlere �vg� de �yle. �ehide methiye d�zmek; avunmak ve avutmak i�indir. �ehide lay�k olmak lafla, nutukla olur mu? �ehidin u�runa serden ge�ti�i davaya adanmak, sanca�� yere d���rmemek, m�cadeleyi s�rd�rmekten ba�ka yol bulunur mu? Kim �l�, kim diri; hangimiz �l�, hangimiz diri? Diye diye derin muhasebelere girmenin anlam� yok; bir yanda “�lmeden �nce �l�n�z” tavsiyesi, di�er yanda “�ehitler i�in “�l�” demeyin, onlar diridirler” emri; h�k�m a��k de�il mi?
Onlar en y�ce makam ve mevk�nin sahipleri, geride kalanlar�n en b�y�k �vg�leri bile onlar i�in yetersiz. Bir �ehit,dini olarak en y�ce makama sahip oldu�undan, hepimizin muhta� oldu�u bir Fatiha”ya dahi muhta� de�il, zira �slam dininde cennetle m�jdelenmekle kalmay�p en b�y�k �vg�lere mazhar olan �ehitlik makam�d�r. �yleyse �ehitler ne ister?
�ehadete y�r�yen bir insan�n kayg�s� �l�m de�ildir. Akl�na tak�lan tek �ey geride b�rakt��� ailesi, bilhassa evlatlar�d�r. Ana babas�n�n, e�inin, �ocuklar�n�n ak�betinden emin olan birinin i�i rahatt�r. �ehit ailesi, hele ki �ehit �ocu�u �ehidin emanetidir. Bir vatan evlad� i�in �ehidin emanetlerine sahip ��kmaktan daha �nemli bir �dev yoktur. Ana babas�n� kaybeden �ocuklara �ks�z, yetim denir ancak hi�bir �ehit �ocu�u �ks�z, yetim de�ildir. Ne devlet, ne millet buna izin veremez, b�yle bir ihtimal olamaz. Zira �ehit �ocu�u �ks�z yetim kal�rsa o devlet bitmi�, y�k�lm�� demektir. �ehit �ocu�unu her vatan evlad�, kendi �z evlad� gibi ba�r�na basar. Lokmas�n� b�l�p verir, kendi giymese de �ehit �ocu�unu giydirir. Bayramlarda o ilin y�renin komutanlar�, y�neticileri �ehit ailelerini ziyarete gider, ana babas�n�n elini �per, �ocuklar�na hediyeler g�t�r�r. Filhakika bayramdan bayrama olup bitecek bir �dev de�ildir bu. 365 g�n �ehit emanetlerini el �st�nde tutmak gerekir. Yaln�z birilerinin gayretine b�rakmadan, millet�e bu sorumlulu�u sahiplenmek gerekir. E�er bir bor� varsa, fazladan ya�anan zaman�n vergisi varsa belki bu �ekilde �denebilir. Bu bir �eref ve namus s�nav�d�r. Ya�lanmayanlar s�navlar�n� ge�tiler, ya geride kalanlar?
“Cennete giden ve nimetlerini tadan hi� kimse tekrar d�nyaya d�nmek istemez, yaln�z �ehitler tekrar Allah yolunda canlar�n� teslim etmek i�in geri d�nmek ister.”
A��klamalar:
(1) Ezineli Yahya �avu�, Balkan Sava�lar�na kat�lm�� ve Rumeli”deki T�rklerin ya�ad��� felaketlere canl� tan�kl�k etmi� bir �anakkale k�yl�s�yd�. Birinci D�nya Sava�� ��k�nca Gelibolu”da g�revlendirildi. Komutan� �ehit olunca o komutay� �stlenerek kahramanca �arp��may� s�rd�rd�.Kar��s�ndaki �ok �st�n �ngiliz birliklerini durdurdu ve p�sk�rtt�. Sava��n ikinci g�n� vurulup, 40 g�n sava�t�ktan sonra �ehit olmu�tur. D�nyaya gelen o�lunu hi� g�rememi�tir.
(2) Bo�azl�yan Kaymakam� Mehmet Kemal Bey, fevkalade vatanperver bir memurdu. M�tareke devrinin kirli puslar� aras�nda 1919″da Payitaht”ta, hain Nemrud Mustafa divan�nda haks�z ve su�suz yere idama mahkum edilmi�ti. Veda ederken, “Benim sevgili karde�lerim! Asil T�rk milletine �ocuklar�m� emanet ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacakt�r.” dedi.
(3) �ahin (�ahan) Bey, ya�� gelip askere gitti�inde Yemen ��llerinde t�rl� m�cadeleler i�inde r�tbe kazand�, gedikli (assubay) oldu. Ard�ndan Trablusgarp”a g�n�ll� gitti, Balkan Sava�lar�na kat�ld�, sonra Gali�ya”da, Sina ve Filistin”de sava�t�. Er olarak girdi�i asker oca��nda te�menli�e kadar y�kseldi. Kuvay� Milliye”ye kat�ld�. Urfa ve Antep savunmalar�nda Frans�zlara kar�� sava�t�. Kahramanca �ehit oldu. Geriye iki k���k o�lu kald�.
Source:
Ergün Yıldırım yazdı: Gün olur asra bedel
Tarihte zaferler beraberinde yenilgileri de getirir. Çünkü belli bir taraf kazanırken öte taraf kaybeder. Bundan dolayı her tarihi olay, beraberinde tarihi yenilgileri de getirir. Bu yenilgiye uğrayan bilinçler gerçeği kabullenmez. Ona direnirler. Bundan dolayı “tarihi yanılgı” üreterek bunun içine yerleşirler. Orada hala doğru oldukları inancını sürdürerek rollerini ve güçlerini korumaya çalışırlar. Bu da büyük bir yanılgı içinde yaşamak anlamına gelir. Farkına varmadan yanılgı onlara yenilgiyi aşma yolu gibi görünür. Bu illüzyon içinde yaşamada ısrar ederler. Bu da bu kesimlerin ve bu rollerinde ısrar edenleri ciddi patolojik tutumlara sürükler. Gerçeğe çarparlar. Kafalarını kırarlar, ellerini kollarını kanatırlar, bilinç yanılgıları içinde gerçek karşısında sürrealist kesilirler. Bol bol komplo teorileri ile tatmin olarak terapi yaşarlar.Bu anlattığım durum bugün Türkiye”de yaşanıyor. 12 Mayıs”ta, “asra bedel gün” yaşadık. 47 yıl silahlı terör faaliyetlerini sürdüren örgüt kendisini feshetti. Ülkemizde, bölgemizde ve Avrupa”da bize karşı savaşan yapı dağıldı, kendisine son verdi. Türkiye, büyük bir zafere ulaştı. Etnik derinleşme, iç çatışma, terörle gelen güvenlik siyasetinin baskısı ve ekonomik giderlerden kurtulma yolu açıldı.PKK, birleşik Kürdistan amacını bıraktığını ve “Tam Bağımsız Türkiye” idealine artık inandığını söyledi. Türkiye, artık en büyük iç meselelerinden birisini çözmeyi başardı. Bu büyük zafer, bazılarına yenilgiyi yaşatıyor.Yenilgiyi kimler yaşadı?Zaferle gelen yeni gerçeklikte yenilgiyi çeşitli ideolojiler ve kesimler yaşadı. Tarihi yenilgiyi bölücüler, Kürtçülük siyasal akımı, Türklük üzerinden ırkçılık yapanlar, ırkçı ulusalcılar, sol devrimciler yaşadı. Tarihi yenilgiyi “beyaz Türkler”, batıcı elitler ve ne olursa olsun iktidara karşıt olanlar yaşadı. Tarihsel yenilgi, bu çevrelerin ve ideolojilerin işlevsiz hale gelmesi demektir. Artık terör üzerinden, PKK üzerinden, Kürtçülük üzerinden rol kapma imkanlarını kaybettiler. Varlıklarını terör ve PKK karşıtlığına borçlu olanlarla terörü temsil ederek sürdürenler hezimete uğradılar.Mutlak devletçilik, homojen kültür, tekçi toplum anlayışları ve sert ideolojiyi savunanlar, yeni tarihi hamle karşısında önemini kaybediyor. Soğuk savaş argümanları ve devrimci siyasetler devlet katındaki itibarı bitiyor. Argümanlarını canlı tutmak için artık terör yok, bölücülük yapan yok. Büyük boşluk!Bu kesimler tarihi yenilgiyi aşmak için tarihi yanılgıya yöneliyorlar. Bilinç çarpılması yaşıyorlar. Bu bilinç çarpılması onlara gerçeği ve yeni hamleyi olmamış gibi gösteriyor. “Sahada kazandık, masada kaybettik” diyorlar. “Kürtler davasından vazgeçti” diyorlar. “Devlet terörle pazarlık yapmaz” diyorlar. “Kürt yok” diyorlar. “Faşist devletle anlaştınız” diyorlar. Aşırı partiler, kimi aydınlar, bazı medya çevreleri bu tutum içindeler.Halbuki tarihi yeniliği algılamayıp yanılgı üreterek rollerini sürdürme çabasında ısrar edenler, trajik sonuçlara gebe kalmışlardır. Tarih de bize bunu gösterir. Nice Çar generali Bolşevik Devrimi ile gelen yeni gerçekliği görmezden geldiği için soluğu İstanbul”da almış ve sefalet içinde yaşamak zorunda kalmıştır.Türkiye Yüzyılı”nın “asra bedel gün”ünü ıskalayan ve buna direnenler kızgınlık ve öfkeyle soluyup duruyorlar. Rol ve ideolojilerini kaybetmenin derin acılarıyla kıvranarak hezeyanlar içine giriyorlar. Kimi kez tehdit, karalama ve öç davranışları içine giriyorlar. Kalp ve aklın tutulma halini yaşıyorlar.Terörsüz Türkiye, milletin mutluluğu ve bekası için tarihi bir adımdır, zaferdir. Bir grubun, bir iktidarın, bir ideolojin değil, bütün milletin hayrınadır. Tarih, topraklarımızda yeniden zaferle ve barışla bizi selamlıyor. Yenilenler ya en kısa zamanda kendilerine çeki düzen verecekler ya da tarih onları çöp sepetine atmasını bilir.C. Aytmatov”un ifadesiyle, Türkiye asra bedel günlerden geçiyor.
Source: Ergün Yildirim
Robotik ezberciler, ikircikli demokratlar
“Geçmiş, geleceğin tohumudur” diye bir söz vardır. Doğrudur fakat sürekli orada yaşanamaz.
Osmanlı Devleti, 1299’dan 1922’ye kadar tam 623 yıl hüküm sürdü. Sultan 3. Murat döneminde imparatorluğun sınırları 19 milyon 902 bin kilometre kareye ulaştı. Bu 6 buçuk asırlık uzun ömründe 105 parıltılı zafere attı. 33 mağlubiyet, 12 başarılı isyan, 42 bastırılan isyan, 13 sonuçsuz savaşa rağmen cihan imparatorluğu olmayı başardı.
Osmanlı-Rus Savaşı (24 Nisan 1872-3 Mart 1878)…
Balkan Savaşları (8 Ekim 1912-10 Ağustos 1913)…
1. Dünya Savaşı (28 Temmuz 1914-11 Kasım 1918)…
Çanakkale Savaşları (Deniz savaşı 19 Şubat 1915- 18 Mart 1915, Kara savaşı 15 Nisan 1915-9 Ocak 1916)…
Filistin Cephesi (28 Ocak 1915-28 Ekim 1918)…
Kutul Amare Cephesi (7 Aralık 1915-29 Nisan 1916)
Milli Mücadele/ Kurtuluş Savaşı (19 Mayıs 1919-24 Temmuz 1923)…
2. Dünya Savaşı (1 Eylül 1939-2 Eylül 1945)…
Görüldüğü üzere, 2. Dünya Savaşı’na kadar doğrudan dünyanın tek meselesi ‘Türk sorunu’…
Bu savaşta özne olmasa da dolaylı olarak küresel programın tam ortasında yer alıyoruz. Sevr’in devamı -hatta o yıllar itibariyle sonucu- olan Siyonizme hizmet eden bu savaşa kadar Türkler/ Osmanlı, sürekli cephede…
Kuzey Afrika’dan Irak içlerine, Kafkaslardan Balkanlara kadar neredeyse 7 düvelle savaşan bu necip millet, ikinci büyük savaş bittikten sonra, “hadi, elinizde kalan topraklarda keyfinize bakın” denilerek rahat bırakılamazdı.
Bırakılmadı da…
Vesayet baronlarının rahatını kaçıran 1950 seçiminin ardından başbakanını ve iki bakanını darağacına gönderen azgın ittifak ve ardılları Kıbrıs, IMF, BM, NATO, tarikatlar, cemaatler, üniversiteler, şeriat, Atatürk, komünizm ve daha pek çok mevzu yüzünden ülkeyi bir dikenli sarmalın içine hapsetti.
12 Eylül paletlerinin altında neden ve nasıl ezildiğimize gelmeden önce…
27 Kasım 1978’de kurulan/ kurdurulan PKK terör örgütüne da dikkat kesilmemiz gerekiyordu. Fakat basit bir terör hadisesi olarak gösterilmeye, bunun üzerinde algı üretilmeye çalışıldı. Sonuçta 15 Ağustos 1984 Eruh katliamı! Son 40 yılda yaklaşık 110 bin kayıp…
PKK’nın fesih ve silah bırakma kararına şüpheyle bakanlardan olmama rağmen gelinen noktanın siyasi ve sosyal sonuçlarının yeni bir hoşgörü ve tahammül iklimine evrileceğini düşünüyorum.
Yaklaşık 250 yıl boyunca sürekli darbe yiyen…
Buna rağmen dimdik ayakta duran Türkiye; Kafkaslardan, Afganistan’dan, Irak’tan, Rumeli’nden, Filistin’den, Suriye’den kendine sığınanlara vatan olurken, 12 Eylül’e, 28 Şubat’a, Gezi’ye, hendek hadiselerine, 15 Temmuz’a karşı da başı dik bir mücadele ile bölgesel ve küresel bir güç olduğunu kanıtladı.
PKK’nın silah bırakma kararını İspanyol ETA ve İrlanda IRA terör örgütleri ile kıyaslayıp dudak büken koronun, Avrasya Tüneli’ni ve Marmaray’ı Ekrem İmamoğlu’nun yaptığına inanan güruhla aynı olması bu iddianın kara mizah olduğunu zaten ortaya koyuyor.
Cehalete teslim olmak böyle bir şey…
Bu ikircikli demokratlık, seçimlerdeki sahte kardeşlik gemisinin su alması sinirleri bozmuş durumda. Yeni bir mahalle diktası yeşeriyor, buna dikkat etmek gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin siyasi zemini gerilim olmadan saf tutamıyor. Gücü ele geçirenlerin zalim olduğu, rollerin ve pozisyonların çok sık yer değiştirdiği bir coğrafyadayız.
Şimdi bu yeni mahalleye sıkışmış ve bu yeni iklime karşı sesini yükseltenlerin zihinlerine hangi kapıyı açarsanız açın nafile…
Şunu bilmemiz gerekiyor:
Üstenciler hiçbir zaman bizim akıllı olmamızı istemezler. Çünkü akıllı olmak size yatırım yapacak olanların işine gelmez. Akıllı insan istismar edilemez. Boyun eğmezler. Şahsiyetlerini korurlar (David Icke).
PKK’nın fesih ve silah bırakma kararını bir illüzyon veya sanal dünya tezgâhı olarak sunup sulandırmak isteyenlerin bırakın uyurgezer olmalarını, pekâlâ Alzheimer’a yakalandıklarını söyleyebiliriz.
Bu tür robotik tekrarcılardan siyaseti ve düşünce alanlarını temizlemek zorundayız.
Temkini elden bırakmamalı, evet ama güzel cümleler de kurmak zorundayız.
Hayat umuttur. İnsanı yaşatan da bu umuttur. Umudun azalmasına izin vermemeliyiz aksine her gün iyi niyetle sulayıp gümrahlaşması için çaba göstermeliyiz. Tahammül ve hoşgörünün erdem olduğunu bilerek yaşadığımız sürece bunu başarabiliriz.
Onuncu kata çıkmak için bir asansöre bindiğinizi düşünün. Zemine ineceksiniz. Sıfıra bastınız. Sonra elinizdeki telefonla meşgul olmaya başladınız. Asansör beşinci kata geldiğinde durdu. Eğer kaçıncı kata geldiğinizi kontrol etmezseniz beyniniz sizi yönetir ve o katta inersiniz.
Her şeye siyasi komplo olarak bakan ve kendi siyasetlerine yarayacak projeye dönüştürmek için hakikati eğip bükenlerin içinde bulunduğu durum tam da budur!
Türkiye’nin bağırsaklarını temizleme gayreti ve kararlılığı gâvurun işine gelmez. Çünkü yatırımlarını sekteye uğratır.
Bir fıkrada anlatıldığı gibi kümesten sürekli yumurta çalan işbirlikçisinin de işine gelmez…
Adam kümesten yumurta çalarken yakalanır. Üstü başı toz içindedir. Cepleri yumurta dolu, tavuk telekleri saçlarının arasındadır. Mahkemeye çıkarılır.
Hâkim, “Neden hırsızlık yaptın?” diye sorar.
Pişkin hırsız “Avukatı istiyorum, avukatım olmadan konuşmam!” der.
“Yahu yumurtalar cebinde. Üstün başın tavuk tüyü. Her halinden belli. Şahitler de var. Ne yapacaksın avukatı? Avukat ne diyecek ki!”
“Ben de onu merak ediyorum hâkim bey! Acaba avukat ne diyecek!”
Umarız bu kepazelik uzun sürmez.
Yakalanan bu iklim akl-ı selime teslim edilir…
Özcan Ünlü / Haber7
Source: M Yazilari