“Tarihsel İzler – Atatürk’ten Demiryolu Bağlantılarına”

Atatürk Balıkesirli er Musa için Britanya İmparatorluğu ile yeniden savaşmayı neden göze aldı?

Yıl 1934… Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından 4 yıl önce…

Günümüzde Dilek Yarımadası Kalamaki Milli Parkı içinde kalan Kanapiçe Koyu’nda 14 Temmuz günü saat 15.00 sıralarında, hudut bekleme nöbetindeki askerlerimiz bir teknenin içindeki 4 kişiyle koya yaklaştığını görüp “dur” ihtarında bulunurlar. Gelenlerin uyarıya aldırmamaları üzerine Balıkesirli er Musa ateş açar. Teknedekilerden biri vurulup suya düşer. Diğerleri Sisam Adası’na kaçmayı başarırlar. Sonradan bu kişilerin Sisam’ı ziyaret eden İngiliz Donanmasına ait HMS Devonshire gemisinde görev yapan subaylar olduğu anlaşılır.

Kuşadası Kaymakamı Dilaver Argun, o gün, Kuşadası’na bağlı bir bucak olan Selçuk’ta denetleme yaptığı sırada bir jandarma eri kendisine bir telgraf uzatır. Telgrafta bu olay anlatılmaktadır. Karine Muhafızı tarafından çekilen telgrafı okuyan kaymakam denetimi bırakıp Kuşadası’na döner ve Başbakan İsmet İnönü’ye durumu telgrafla bildirir. Telgrafta şunlar yazmaktadır: “Başbakan İsmet Paşa Hazretlerine, Kanapiçe Koyu’nda görevli er Musa, kayıkla yaklaşan 3 şüpheliye ateş açtı, İngiliz subayı öldü. İngilizler, Musa’nın cezalandırılmasını istiyorlar…”

Bunun üzerine Gazi, Ankara’ya ve Kuşadası’na şu emri verir:

“Kanuni vazifesini yaptığı anlaşılan er Musa, yerinden alınamaz ve cezalandırılamaz.

Hiçbir tarih kitabında yazmayan bu sözler, Atatürk’ün büyüklüğünü, işgalcilerle savaşarak kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ve özgürlüğüne düşkünlüğünü, ekonomik ve askeri yönden Britanya İmparatorluğu’na kafa tutacak kadar güçlü olduğunu, içte ve dışta saygınlığını ve ulusal konulardaki kararlı tavrını gösteren muazzam bir belgedir..

Zira o, Balıkesirli er Musa için, koskoca Britanya İmparatorluğu ile savaşmayı göze almıştır. Bunu yapmakla Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına ve bu vatanın bir neferine nasıl değer verdiğini göstermiştir.

16 Temmuz 1934 günü, İngiliz Queen Elizabeth savaş gemisi saat 14.00’te Kuşadası açıklarında demirler. Kaymakam yine Ankara’ya telgraf çeker: “Gözetlemedeyim. Harp gemisinden bir motor, sahilimize yaklaşıyor. Karaya çıkmalarına izin verelim mi?”

Ankara’dan “Siz telgrafhanede bulunun. Liman reisiyle görüşsünler” yanıtı gelir.

Ancak gelenler kaymakamı ayaklarına çağırmaktadırlar.

Bu talep İsmet Paşa’ya aktarılır. Paşa’nın emri kesindir, “Eğer niyetleri ziyaret ise, Kaymakam Bey Liman Dairesine gitmeyecek, gelenleri kendi makamında kabul edecek.”

İngilizler, Kaymakamı makamında ziyaret ederler. Heyette iki İngiliz subayı ile iki de Türkçe bilen Rum vardır. Rumlar, görüşmenin Fransızca yapılmasını ister. Kaymakam Türkçe bildikleri için öneriyi reddeder. Olayı İngilizler, kendi işlerine geldiği gibi aktarırlar. Yüzmek için geldiklerini, koyda uyarı yapılmadan ateş açıldığını söylerler. Kaymakam, kaçakçılığı önlemeyle ilgili yasaya aykırı davrandıklarını anlatarak, İngiliz subaylarının suçlu olduğunu belirtir. Bunun üzerine İngiliz komutan, hükümetinin yazılı talimatını okur. Talimatta “İngiliz Hükümeti, Osmanlı Hükümeti’ne şu istekleri, bildirmeyi talep eder,” şeklinde başlayan konuşmayı, Kaymakam keser ve uyarır: “Kumandan Bey, yanlış temas aramaktadırlar. Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin temsilcisiyim. Osmanlı Hükümeti’nin değil!”

İngiliz kumandan kızarır, özür diler. Sözlerini Türkiye Cumhuriyeti olarak düzeltir. İngilizlerin üç maddelik istekleri şunlardır:

1-Ölen İngiliz subayının cesedinin aranması için İngiliz motorlarının sahile gelmesine izin verilmesi,

2-İngiliz bayrağına tarziye (özür) verilmesi, ölen İngiliz subayının ailesine tazminat ödenmesi,

3-Subayı öldürdüğü saptanan, Balıkesirli er Musa’nın cezalandırılması ve verilecek cezanın İngilizlere bildirilmesi…

Konuşmalar bitince komutan, Kuşadası Kaymakamı Dilaver Argun’u gemiye davet eder. Kaymakam kabul etmez. Sahile çıkmak isterler. Kaymakam izin vermez, durumu Ankara’ya bildirir. Yanıt, Hariciye Vekili Dr. Rüştü Aras’tan gelir: “Cesedin aranmasına izin verilecektir. Aramalara Türk gemisi de katılacaktır. Ancak er Musa ile ilgili hiçbir pazarlık yapılmayacaktır.”

Er Musa’nın cezalandırılmayacağını öğrenen İngilizlerin 7 savaş gemisi 18 Temmuz 1934 günü, Sisam’dan, Kanapiçe Koyu’na doğru hareket eder. Kaymakam durumu Ankara’ya ve İzmir Valiliği’ne iletir. Kızılcahamam’da bulunan Atatürk, gelişmeleri yakından izlemektedir. İngiliz donanmasının, tehdit edici bir biçimde kıyılarımıza yaklaştığı kendisine bildirilince, Ankara’ya ve Kuşadası’na, şu emri verir:

“Gerekirse er Musa için Britanya İmparatorluğu ile savaşı göze alacağız. Kızılcahamam’dan şimdi hareket ediyorum. Ege Bölgesinde kısmî seferberlik emri veriyorum…” Bu emir, dört bir yanını işgal eden, dünyanın en güçlü savaş gücüne sahip ülkelerin ordularını yenen bir ulusun, Sevr ile yok olmaya mahkûm edilmiş ama buna kararlı bir şekilde direnip Sevr’i yırtıp atmış, kayıtsız şartsız bağımsızlık hakkını, denize döktüğü emperyalizme kabul ettirmiş ve Lozan Antlaşması ile de Türkiye’nin tapusunu almayı başarmış genç Cumhuriyetin, onurlu ve kararlı sesiydi.

Bu ses, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük devlet adamlığının, 7 düveli savaş meydanlarında yenme gücünü göstermiş muzaffer başkumandanın sesiydi.

İngilizlerin davranışları izlenirken, bir taraftan da seferberlik emri yerine getirilir. Türk ve İngiliz savaş gemileri teyakkuza geçer… Kuşadası halkının telaşa kapılmaması için gerekli uyarılar yapılır. Gazi Mustafa Kemal Paşa, emri vermiştir; gerekirse Balıkesirli er Musa için Türk Ulusu bir kez daha İngiltere ile savaşacaktır.

Tam bağımsızlıktan, özgürlükten, ulusal çıkarlardan ödün vermeyen Atatürk’ün bir neferini dahi gözden çıkarmayacağını, onu savaşmak pahasına koruyup sahipleneceğini anlayan Britanya İmparatorluğu isteklerinden vazgeçer. Bir süre sonra, İngiliz Harp Filosu Başkomutanı’ndan bir telgraf gelir. 19 Temmuz 1934’te Sisam’dan çekilen telgrafın içeriği şöyledir:

“Kaymakam Bey, Kuşadası.

Ölen subayımızın cesedini aramak için İngiliz makamlarına izin verildiği anlaşıldı. Bunun telle tekrarını ve onaylanmasını rica ederim. Sisam’daki İngiliz Başkumandanı.”

Dilaver Bey, Milli Savunma Bakanı Zeki Bey’le görüşür. Akşam üzeri Başbakan İnönü arar. Şunları yazdırır:

“Kaymakam Bey’e…

1-İngiliz Donanmasının sizden, cesedi aramak için verilmiş olan iznin onayını istediği anlaşıldı.

2-Tarafımızdan onaylı cevabın verilmesi ve motorlarımızın her kolaylığı göstereceğinin bildirilmesi uygun görüldü. İngiliz makamlarının araması sırasında, dostça davranılması ve bir olaya meydan verilmemesi lazımdır.”

Bu arada Kaymakam, 20 Temmuz 1934 günü, Kuşadası Kanapiçe (Dipburun) koyunda yapılacak törenle ilgili programı da Ankara’ya bildirir.

İngiltere’nin, Mustafa Kemal’in rütbesiz bir asker için savaşa hazır bulunduğunu anlaması, görüşmelere sağduyunun hakim olmasını sağlar. İngiliz subayın öldüğü yerde, İngiliz donanmasınca yapılacak törene bir Türk torpidosunun da katılmasına karar verilir. 20 Temmuz günü İngiliz donanmasına bağlı Queen Elizabeth ve ölen subayın görevli olduğu Devonshire Gemisi ile Türk Donanması’ndan Kocatepe Muhribi yerlerini alırlar. Saat 09.30’da tören başlar. Kurşunsuz üç yaylım ateşi yapılır. Üzerinde “Türk Donanması’nın samimi teessürü” yazan çelenk denize bırakılır. Tören sonrası İngiliz gemileri Sisam’a, Kocatepe ise Kuşadası’na dönerler.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel bu olayı Kuşadası’nda yaptığı konuşma ile hatırlattı ve sözlerini şöyle noktaladı: “Bir tarafta Genelkurmay Başkanını FETÖ’cülere feda eden Erdoğan, diğer tarafta bir erini feda etmeyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk…”

Gerçekten de büyük kahraman, ebedi Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Balıkesirli er Musa için İngiliz İmparatorluğu ile yeniden savaşı göze almış, emperyalizme bir kez daha meydan okumuş ve onlara yine geri adım attırmıştır. Bir askeri için dünyayı düşmanının başına yıkabilecek yiğitlik ve cesaretteki bu büyük kahramanı ve silah arkadaşlarını bir kez daha sevgi, saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.

Source: Uğur Dündar


Dünyanın demiryolu rotası İstanbul

Uluslararası iki turistik tren bir kez daha İstanbul”a geliyor. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Macaristan Ulusal Demiryolu Şirketi MAV”ın Paris-İstanbul arasında işlettiği turistik trenin ve Simplon Orient Ekspresi”nin rotasını bir kez daha İstanbul”a çevirdiğini kaydetti. Bakan Uraloğlu, Fransa”nın başkenti Paris”ten yola çıkan trenin İsviçre, Avusturya, Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan ve Bulgaristan güzergâhını takip ederek Türkiye”ye geleceğini kaydetti. Uraloğlu, trenin Kapıkule-İstanbul parkuru arasında TCDD Taşımacılık A.Ş. tarafından işletileceğini belirterek, Paris-İstanbul arasında sefer yapan turistik trenin bugün İstanbul Sirkeci Garı”na ulaşacağını ifade etti. Uraloğlu, “Şehrin tarihi ve kültürel zenginliklerini deneyimleyecek olan turistlerin dönüş yolculuğu 19 Mayıs”ta başlayacak” dedi. Söz konusu trenin geçen yıl 10 Mayıs ve 20 Ekim tarihlerinde İstanbul”a geldiğini anımsatan Uraloğlu, 14 vagondan oluşan trenin bu yıl ilk seferini 60 yolcu ile gerçekleştireceğini ifade etti. Uraloğlu, 29 Mayıs tarihinde ise Paris-İstanbul treninin bir kez daha Türkiye”ye geleceğini bildirdi. Bakan Uraloğlu, Simplon Orient Ekspresi”nin 2024 yılında 5 Haziran ve 28 Ağustos tarihlerinde Türkiye”ye geldiğini anımsatarak geçen yıl 148 yolcunun seyahat ettiğini söyledi. Bakan Uraloğlu, bu yılın ilk seferinde de 16 vagonlu trenin Paris-İstanbul yönünde 67 yolcusu, İstanbul-Paris yönünde ise 37 yolcusu bulunduğunu belirterek, “Avrupa”nın birçok ülkesini kapsayan güzergâhın en güzel destinasyonlarından biri de İstanbul. Fransa-Almanya-Avusturya-Macaristan- Romanya-Bulgaristan-Türkiye güzergâhında işletilen Simplon Orient Ekspresi bu yıl 4 Haziran”da İstanbul”a ulaşacak. Dönüş yolculuğu ise 6 Haziran”da başlayacak” dedi. TARİHE YOLCULUK Orient Ekspresi”nin ilk yolcuları arasında The Times Gazetesi muhabiri, romancı ve seyyah Edmond About da vardı. Edmond About bu gezi ile ilgili hatıralarını 1884 yılında “De Ponteise a Stamboul” isimli kitabında yayınladı. Orient Ekspres bunun haricinde birçok kitap ve filme de konu oldu. En bilineni Agatha Christie”nin 1934″te Pera Palace Hotel”de yazdığı “Doğu Ekspresi”nde Cinayet”in yanı sıra, Amerikalı oyun yazarı John Dos Passos”un Orient Express isimli kitabı, Amerikalı romancı Graham Greene”nin Stamboul Train isimli romanıydı. Ayrıca Agatha Christie”nin “Doğu Ekspresi”nde Cinayet” kitabı aynı adla ABD sinemalarında seyircilerin beğenisine sunuldu.

Source: Bariş Şi̇mşek