Gaziler, Atatürk’ün İzmir’e son kez baktığı yerde buluştu
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 9 Eylül 1922 öncesi İzmir’e son kez baktığı ve “Bu şehre bir şey olacak diye çok korktum” dediği Belkahve’de, Bornova Belediyesi tarafından kent kültürüne kazandırılan Ata Anı Evi’nde özel bir buluşma gerçekleşti. Bornova Belediye Başkanı Ömer Eşki, Kurtuluş Savaşı’nın izlerini taşıyan özel eşya ve materyallerin sergilendiği mekânda gazilerle bir araya geldi.Gaziler, Ata Anı Evi’ni gezerek Kurtuluş Savaşı’nın sembol alanlarından biri olan Belkahve’nin önemine dair bir sunuma katıldı. Duygusal anların yaşandığı buluşmada, Başkan Ömer Eşki gazilere hitaben anlamlı bir konuşma yaptı.“SİZLER, CUMHURİYET’İN YAŞAYAN KAHRAMANLARISINIZ”Gazilere duyduğu minneti dile getiren Bornova Belediye Başkanı Ömer Eşki, şu ifadeleri kullandı:“Sizleri burada, Atamızın İzmir’e baktığı ve büyük zaferin habercisi olan bu noktada ağırlamak bizim için büyük bir onur. Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, bu toprakları vatan yapmak için büyük fedakârlıklar gösterdi. O gün verilen mücadele, bugün bizlere bağımsız ve çağdaş bir ülke bırakılmasını sağladı. Bugün burada bulunan sizler de Cumhuriyet’in yaşayan kahramanlarısınız. Kurtuluş Savaşı’ndan bugüne, bu vatan için mücadele eden her kahramanımıza minnet borçluyuz. Belkahve, sadece İzmirin değil, tüm Türkiye’nin hafızasında yer eden bir nokta. Çünkü Atatürk, 9 Eylül sabahı bu tepeden İzmir’e baktığında, o zaferin gururunu ve halkının özgürlüğe kavuştuğunu hissetti. Ama aynı zamanda, bu şehrin ve ülkenin bir daha asla esaret altına girmemesi için mücadeleye devam edilmesi gerektiğini de düşündü. Biz de Atamızın izinden giderek Cumhuriyet’in değerlerine sahip çıkmaya devam edeceğizGAZİLERDEN ATA ANI EVİ’NE TAM NOTGaziler, Ata Evi’nin Kurtuluş Savaşı’nın ruhunu yaşattığını ve bu tarihi alanın korunmasının çok değerli olduğunu belirtti. Belkahve’nin manevi atmosferini hisseden gaziler, Atatürk’ün ayak bastığı bu noktada bulunmanın gururunu yaşadı. Ata Anı Evi, geçmişten günümüze Kurtuluş Savaşı’nın hatıralarını canlı tutan bir mekân olarak, Bornova Belediyesi’nin kültürel mirasa sahip çıkma vizyonunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Source: İzmi̇r / Cumhuriyet
Tasavvufta zirveyi yaşamış coğrafyadan izlenimler
Birkaç gündür Anayurt’tayım Özbekistan’dayım.
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un bir dizi programını takip için buradayız.
Haber7.com’da Meclis Başkanı Kurtulmuş’un resmi programlarını ayrıntılarıyla okuyorsunuz. Biz bu köşede sizlere Özbekistan’dan izlenimlerim aktarmak istiyorum.
İlk olarak İpek Yolu’nun kuzey ucunda yer alan tarihi Hive şehriyle başlayalım.
Özbekistan’da Cuma günü akşam saatlerinde ulaştığımız ilk şehir Ürgenç’ti. Harezm bölgesinin başkenti sayılan şehrin hemen yanıbaşındaysa tarihi Hive şehri bulunuyor.
Geç vakitte Hive’ye ve onun da kalbi, İçan Kale’ye ulaştık.
Tarih ve kültüre meraklı olanların mutlaka görmesi gereken UNESCO koruması altında bir açık hava müzesi burası.
İç içe geçmiş iki surun içindeki kalede medreseler, mescitler, camiler, mineraller, türbeler, iş hanları, kervan saraylar, evler, hamamlar, eski, yeni, kışlık ve yazlık saraylar…
Hepsi ve daha fazlası İçan Kale’de.
Uzun zamandır restorasyon yapılan İçan Kale’ye 3 yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte gelmiştik. O zaman restorasyonu devam eden Eski Saray da artık, ziyarete açılmış.
Dahası 2 bin 500 yıllık geçmişi olan şehir bugün yeniden yaşayan bir şehir halini almış. İrili ufaklı, dükkanlar, restoranlar, oteller harıl harıl çalışıyor. Ama aynı zamanda sanki tarihte yolculuk yapılıyor. Dingin, temiz sokaklar arasında dolaşılırken, tarihte yolculuk yapıyorsunuz. Turistler de bu atmosfere uyum sağlamış. Özbek takkelerini başlarına takanlar, geleneksel kıyafetler içinde harikulade yapılara bakıp hayran hayran dolaşıyorlar. Her sokak, her bir yapı önünde onlarca poz fotoğraf çekiyorlar.
PEHLİVAN MAHMUT TÜRBESİ
Bir bakıma film platosunu andıran, her sokağı, her binasının ayrı hikayesi olan İçan Kale’de, size hikayesi de olan bir mekandan bahsetmek istiyorum.
Burası, yaşadığı çağda Hivelilerin kalbini kazanmış bir pehlivanın, bir şairin, bir deri ustasının, bir hayır severin, bir pir’in bir sufinin türbesi; Pehlivan Mahmud’un türbesi.
13’ncü yılda yaşayan Pehlivan Mahmud’un türbesi hala büyük bir tazimle ziyaret ediliyor. Türbe ve etrafı Hive’nin ana unsurlarından. Burası bir hazire ve bir çok kabristan vaar. Ama Pehlivan Mahmud’unki masmavi çinilerle süslü sepserin bir mekan. Tazimle dua edenler, Kuran-ı Kerim okuyanlar içeride uzun süre kalıyor.
Çünkü, Pehlivan Mahmut, Hindistan’dan, Pakistan’a kadar gidip geldiği coğrafyalarda pehlivanlık yapmış, dericilik yapmış ve kazandığını fakir fukaraya dağıtmış bir veli. Aynı zamanda güçlü bir şair. Ama dahası, o dönem Hivelilerin büyük saygısını almış şahsiyet.
Bir diğer mekan Cuma Camii. 18’nci yüz yılda yapıldığı için nispeten yeni bir mekan. Ancak tamamen ahşap sütunlardan oluşan, hiçbir sütunun birbirine benzemedi caminin tavanı da ahşap. Sütunların çoğu orjinalliğini koruyor. Ama tavan maalesef yeniden restore edilmiş.
Caminin tavanın orta yerinde ışık alması için bir boşluk bırakılmış tam altında bir küçük süs havuzu var.
Birçok mescidin ve caminin olduğu İçan Kale’de yıllarca Cuma namazı sadece burada kılınmış.
Geçmişle iç içe yaşayan şehir, ülke içinden ve dışından ziyaretçi akınına uğruyor.
Ayrıcı Hive cebir ve algoritmanın kurucusu olan “0” (sıfır) rakamını bulan Harezmi ile astronomi ve tabii bilimlerin hala vaz geçilmez dehası kabul edilen Biruni”nin doğup büyüdüğü yer olması nedeniyle de büyük öneme sahip.
Tarihi İpek yolunun kuzey ucunda yer alan Hive’yi ilk kuranların Nuh’un oğullarından olduğu da rivayet ediliyor.
Hive şehri, orijinalinde mimarlar tarafından tasarlandığı gibi orijinalliğini korumayı başaran dünyadaki birkaç şehirden biri.
İslam’ın bilimde altın çağı olan 9’uncu ve 11’nci yüzyıllarda Hive, sadece Türk -İslam dünyasının değil dünyanın kültür ve eğitim merkezlerinden biri. Medreseler yanyana. Medreseler küçük meydanlarda karşı karşıya.
Astronomi, matematik, kimya gibi birçok alanda ihtisaslaşan medreseler bu şehirin tam merkezinde.
Özbekistan’a yolunuz düşerse mutlaka Hiva’ya uğramanızı öneririm. Türk-İslam medeniyetinin altın çağının tanığı medreseleri, cami ve kervansarayları, hanları, dükkanları, sarayları orijinal haliyle görmek isteyenler için bulunmaz fırsat bu mekan.
MANEVİ ATAMIZ HAMEDANİ’NİN MAKAMINDA …
Size Harezm bölgesinden ikinci olarak Hoca Yusuf Hamedani’nin yaşadığı köyde inşa edilen “makamı” kabrini ve etrafından söz etmek istiyorum.
Yusuf Hamedani, Türkistan’da İslam’ın yayılmasındaki öncülerden. Hocaların hocası, alimlerin talebesi. Atamız, Ahmet Yesevi’nin de hocası Hamedani. Yesevi ki Anadolu Erenlerinin, Horasan Erenlerinin Pir’i. Dolasıyla Hamedani aynı zamanda bizim de atamız. Tıpkı Yesevi gibi.
Hoca Yusuf Hamedani’nin türbesi, şu an Türkmenistan sınırları içinde kalan Merv’de. Ama Hamedani, Bağdat’ta aldığı eğitimden sonra Horasan’ın tüm bölgelerinde, Herad’ta, Merv’de, Semerkant’ta, Buhara’da irşadda bulunmuş, sayısız talebe yetiştirmiş bir büyük alim, büyük veli.
Aynı zamanda İmam-ı Azam’ın en önemli talebelerinden, takipçilerinden. Bağdat’ta aldığı dini eğitimden sonra kendini Türkistan’a vakfetmiş. Doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine Türkistan’ı yaya olarak dolaşmış. Her gitti yerde iz bırakmış. Her konduğu yeri irşad etmiş.
İşte onun, şu anda Özbekistan’ın Harezm eyaleti sınırları içinde kalan yaklaşık 10 yıl yaşadığı köyde harikulade bir makam kabri var.
Bilirsiniz bizim geleneğimizin tipik örnekleri vardır. Sarısaltık’un da, Yunus’a da bir çok makam kabirleri vardır. İşte Hamedani’ninki de öyle.
Özbekler onun gerçek kabrinin Merv’de olduğunu biliyor. Ama burada yıllarca talebe yetiştirdiğini, ahaliye dini öğrettiğini de biliyorlar.
O yüzden illa cesedi olması gerekmiyor. İzinin olmasını yeterli diyorlar. Yusuf Hamedani’nin Merv’deki kabri gibi bir makam kabri inşa ediyorlar.
50 dönümden büyük bir alanda kurulu makam kabir bembeyaz mermerden. Duvarlar bembeyaz alçı süslemeli. Ve etraf sekinet dolu.
O sekinet içinde derinden çok güzel Kur-an’ı kerim tilaveti duyuluyor. Sürekli Kuran okunuyor makamda. Tazimle ziyaretiliyor. Kurbanlar kesiliyor. Tıpkı Anadolu’daki türbelerde olduğu gibi.
9’uncu yüzyıldan 13’üncü yüz yıla kadar sadece dini değil her alanda dünyanın ilim merkezi olan bir coğrafyadayız.
Bir yanımız, Harezm’de Hive diğer yanımız Semerkant. Yanı başında Buhara.
Birgivi’den, İbni Sina’ya, Harezmi’ye… İmam Maturidi’den, İmam Buhari’ye…
Bahauddin Nakişbendi’den, Ömer Hayyam’a…
Nizamülmülk’ten, Uluğbey’e…
Büyük alim, mutasavvıf ve devlet adamlarının yetiştiği Türkistan’dayız, ata topraklarındayız.
Türk-İslam medeniyetinin kalbindeyiz.
İzlenimlerimizi aktarmaya devam edeceğiz.
Source: M Yazilari
‘Minyeli Abdullah’ da CHP tokadı!
Berhan Şimşek…
1957 yılında Bayburt”ta doğdu..
11 kardeşin 10 numarasıydı.
İlköğrenimini Bayburt”ta tamamladı.
Çocukluğu İstanbul’da, Fatih-Malta civarında geçti.
13-15 yaşlarında, Fatih Darüşşafaka Caddesindeki “Ali’nin Kahvesi”nde çalışırken, Çarşamba pazarında çay sattı.
Gündüz çalıştığı için orta öğrenimini İstanbul Abdülhakhamit Gece Ortaokulu”nda, lise öğrenimini ise Vefa Akşam Lisesi”nde tamamladı.
Eski artist Atilla Ergün sayesinde kapağı Yeşilçam’a attı.
“Hoşçakal Yarın”, “Uzlaşma” ve “Işıklar Sönmesin” gibi filmlerde oynadı.
Ona şöhreti getiren ise Hekimoğlu İsmail tarafından kaleme alınan “Minyeli Abdullah” romanından uyarlanan ve rahmetli Yücel Çakmaklı tarafından 1989’da çekilen aynı isimli film oldu.
Aslında Türkiye’de yaşanan zulmü dile getirmek için yazılan ama o dönemdeki yasaklar nedeniyle Mısır’ın Minye şehrinde geçiyor gibi kurgulanan filmde, dini inancı için mücadele veren bir genci canlandıran Berhan Şimşek öyle bir oynadı ki herkes onu gerçek “Minyeli Abdullah” sandı.
Şimşek’in oynadığı film, sinemanın can çekiştiği dönemde 500 bin seyirciye ulaşarak bir fenomene dönüştü.
Gençliğinde “solculuk” filan bilmediği halde sanatçı olduktan sonra mahalle değiştiren Berhan Şimşek, “Minyeli Abdullah”ı canlandırdığı için sonradan dâhil olmaya çalıştığı seçkinci zümreden gelen sert eleştirileri, “Çağrı” filminde Hz. Hamza”yı canlandıran Anthony Quinn”den örnek vererek geçiştirmeye çalıştı.
Sırf kendini “Sol” kesime affettirebilmek için ellili yaşlarındayken, yirmi küsur yaşındaki banka soyguncusu Deniz Gezmiş”i oynadı.
Tabii bu arada siyaseti de ihmal etmiyordu.
1999 yılında gerçekleşen Cumhuriyet Halk Partisi 10. Olağanüstü Kurultayında Parti Meclisi Üyeliği”ne seçildi.
2002 genel seçimlerinde ise CHP’den İstanbul Milletvekilli seçilerek kapağı Meclis’e attı.
Müslüman seyircilerden kazandığı parayla cebini dolduran Şimşek, tıpkı ev kiralamak yerine 2011’den beri Eczacılar Odası’nın ultra lüks misafirhanesinde ikamet eden Özgür Özel gibi…
Vekilliği sırasında tam 5 yıl boyunca Ankara’da, beş yıldızlı bir otelde yaşadı.
Buna tepki gösterenlere, “Pazarda limon da sattım sutyen de. Film çekimleri için 26 sene hanlarda, ahırlarda kaldım. Burada tüm konfor var. Sabah çıkarken, ‘Akşam brokoli çorbası istiyorum’ diyorsun mesela, akşama hazır. Ütü hazır, çamaşır tamam. Otelde keyifli ve çok rahatım” diye cevap verdi.
Çekimler sırasında rol arkadaşı Filiz Aker’in burnunu elindeki tüfeğin dipçiği ile kıracak kadar sakar olmasına rağmen tek filmle şöhreti yakalayan Berhan Şimşek, siyasette ise aradığı başarıya bir türlü erişemedi.
Gürsel Tekin’in ardından CHP İstanbul İl Başkanlığı”na atandığında, Can Yücel”in Deniz Gezmiş için yazdığı More Nostrum adlı şiirinden alıntı yaparak, “100 metrenin en hızlısını koşacağız” diye esip gürleyen Şimşek, bu görevinde bariz hatalar yaptı.
İl Başkanı sıfatıyla, CHP’li gençlere “gerekirse kavga edin” talimatı verdi.
Regaip Kandili’nde, herkesin üye olarak kabul edilmediği ve astronomik giriş bedellerinin alındığı “Büyük Kulüp”te CHP İstanbul milletvekilleri, ilçe belediye başkanları, ilçe başkanları ve Parti Meclisi üyelerine verdiği lüks yemek çok konuşuldu.
Üçüncü köprü için yaptığı “3. köprü Saddam köprüsüdür!” açıklaması tepki çekti.
İstanbul Avcılar’da Müslüman kadınları rahibeye benzeten afişlerin asılmasına onun onay verdiği ileri sürüldü.
Tüm bunların yanında Kılıçdaroğlu’na karşı Önder Sav’ın tarafında yer alınca, “milletvekili adayı olma” bahanesiyle il başkanlığından istifa etmek zorunda kaldı.
2012’de gerçekleşen CHP’nin 34. Olağan Kurultay’ında, “Kiracılar çıkıp gidecektir. Mal sahipleri arsalarına, binalarına sahip çıkacaktır” diye meydan okusa da bir varlık gösteremedi.
Önder Sav’la birilikte kendisi de tasfiye edilince, “Atatürk bile gelse CHP’yi kurtaramaz” itirafında bulundu.
Sonrasında siyasetçi kimliğinden çok TV’deki yorumlarıyla karşımıza çıktı.
Pandemide, evinden bağlandığı canlı yayında yaktığı sigara çok konuşuldu.
Bir başka canlı yayında ise “Vali militan, kaymakam militan” dediği için 6 bin TL cezaya çarptırıldı.
Cuma namazında hutbe farzdan önce okunduğu halde, sırf Diyanet’e muhalefet etmek için sarf ettiği,
“Gidiyoruz cumalara, Diyanet İşleri Başkanlığı”nın yüzünden hutbeyi dinlememek için farzı kılıp çıkıyorum” sözleriyle dalga konusu oldu.
Berhan Şimşek tam “unutuldu” sanıyorduk ki dün “kayyım” tehdidini bertaraf etmek için yapılan CHP’nin 21’inci Olağanüstü Kurultay’ında karşımıza çıktı.
Adaylık imzalarını ve müracaatını 5 dakika geç yapan Şimşek, uğurunda her şeyini feda ettiği CHP’nin gerçek yüzüyle tanıştı.
97 imza toplayarak “genel başkanlık” için yarışma hakkı elde eden Şimşek’in müracaatı uyduruk bahanelerle kabul edilmedi.
Başvuru saatini kaçırdığı için oylamaya katılmayan Şimşek ise salonda Özgür Özel ile tartıştıktan sonra dışarıda gazetecilere, “Ben bu partide duvarlara CHP yazarken, Özgür Özel ve yanındakiler tablalı don giyiyordu, kısa pantolonla geziyordu” tepkisini gösterdi.
Biz Şimşek’in “mağdur” edilmesine üzülürken, o ikinci şoku yaşadı.
Yıllarca alnı secdeli “Minyeli Abdullah”ı canlandırdığı için CHP’lilerin linçine maruz kalan Berhan Şimşek bu kez de “A Haber’e mi röportaj veriyorsun?” sözleriyle yerden yere vuruldu ve bir tek “hain” ilan edilmediği kaldı.
Sırf para kazanmak için takke takıp “Minyeli Abdullah”ı canlandıran Bayburtlu Nuri Bey’in oğlu Berhan Şimşek, geçmişte seküler CHP’lilerin gözüne girebilmek için neler yapmıştı.
Film setinde namaz kılarak kazandığı parayla mübarek kandil gecesinde alkol eşliğinde yemek yemiş..
Kutlu Doğum Haftası”na itiraz etmiş..
“Çarşaf tercih değil, fukaralar giyer…” demiş..
“Ben Selçukluyum, Osmanlı değilim!”, “Sizin gibi Arap kimliklilere bu ülkeyi bırakmayacağız” diyerek Müslümanlara meydan okumuştu.
Şimdi ne CHP kaldı ne de artık sırtından geçinebileceği bizim mahalle!
Source: Zekeriya Say