Isparta”da eğitim gören Somalili askerler arasında kavga
Isparta”daki olay, saat 21.00 sıralarında General İhsan Alper Kışlası’nda meydana geldi. Edinilen bilgilere göre kışlada eğitim gören Somali uyruklu askerlerin kendi aralarında yaptıkları futbol maçı sonrası tartışma çıktı. Tartışma bir anda büyüyerek taşlı sopalı kavgaya dönüştü.
24 SOMALİLİ ASKER YARALANDI
Türk askerlerinin de müdahil olduğu kavgada çok sayıda asker yaralanırken kışlaya çok sayıda ambulans sevk edildi. Kışla içerisinde ilk müdahaleleri yapılan yaralı askerler ambulanslarla Isparta Şehir Hastanesi ve Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edilerek tedavi altına alındı.
2″SİNİN DURUMU AĞIR
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde tedavisi tamamlanan hafif yaralı Türk askerleri taburcu edilirken Şehir Hastanesi’nde tedavi edilen Somali uyruklu askerlerden 2’sinin durumunun ağır olduğu ve entübe edilerek ameliyata alındığı öğrenildi.
“”ÇOĞU ASKER AYAKTA TEDAVİ EDİLDİKTEN SONRA TABURCU EDİLDİ””
Konuyla ilgili Isparta Şehir Hastanesi’ne gelerek olay hakkında bilgi alan ve yaralı askerleri ziyaret eden Isparta Valisi Abdullah Erin konuya ilişkin gazetecilere yaptığı açıklamada; “Bugün akşam saatlerinde saat 21.00 civarında Isparta merkezde bulunan Piyade Komando Eğitim Tugayı’nda eğitim gören Somali uyruklu askerlerden iki grup arasında futbol maçı sonrası bir kavga olayı meydana geldi. Bu kavgaya askerlerimiz kısa süre içerisinde müdahale ederek kontrol altına aldılar. Bu olay sırasında gerek Somali uyruklu gerekse kendi askerlerimizde hafif tıbbi müdahale ile giderilebilecek yaralanmalar meydana geldi. Emniyet ekiplerimiz de olay tedbirlerine yardımcı olmak amacıyla olay yerine sevk edildi. Sağlık teşkilatımız ambulanslarla Somalili ve kendi askerlerimizi Isparta Şehir Hastanesi ve Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanemize sevk ettiler. Buralarda tıbbi müdahaleler gerçekleşti. Çoğu asker ayakta tedavi edildikten sonra taburcu edildi” şeklinde konuştu.
Vali Erin, “Yaralılar arasında durumu kritik olarak değerlendirebileceğimiz 2 tane Somalili asker var. Onlar içinde gerekli müdahaleler yapılıyor. Umarım bu müdahaleler sonrasında onlarda sağlıklarına kavuşurlar” dedi.
Olayla ilgili adli ve idari soruşturma başlatıldığı öğrenildi.
Bu içerik Devrim Karadağ tarafından yayına alınmıştır
Source: Devrim Karadağ
286 gündür uzayda mahsurlardı! NASA astronotları Dünya”ya dönüyor!
NASA astronotları Suni Williams ve Butch Wilmore, 286 gün süren tarihi bir uzay görevinin ardından Dünya’ya dönüyor. İkili, 5 Haziran 2024’te Boeing’in Starliner aracıyla Uluslararası Uzay İstasyonu’na (ISS) gitmiş, ancak kapsülde yaşanan teknik sorunlar nedeniyle Dünya’ya dönüşleri ertelenmişti.
Başlangıçta sadece sekiz gün sürecek bir görev için yola çıkan Williams ve Wilmore, Starliner’da tespit edilen helyum sızıntıları ve itici sistem arızaları nedeniyle ISS’de mahsur kaldı. Bu sorunların ardından kapsül boş olarak Dünya’ya geri gönderildi. NASA, astronotların dönüşü için alternatif arayışına girdi ve SpaceX’in planlı uçuşu çözüm oldu.
SpaceX ile dönüş başladı
İkilinin dönüşü için SpaceX’e ait Dragon kapsülü tercih edildi. Söz konusu kapsül, Eylül ayında iki astronotla ISS’ye ulaşmış, iki boş koltuğu ise Butch ve Suni için ayrılmıştı. 286 gün süren bu bekleyiş, istasyona yeni mürettebatın gelmesiyle son buldu.
Dönüş yolculuğu bugün itibarıyla başladı. SpaceX kapsülünün kapağı kapatıldı ve TSİ 08.05’te ISS’den ayrılması planlandı. NASA astronotları Nick Hague ve Rus kozmonot Aleksandr Gorbunov da dönüş kapsülünde Williams ve Wilmore’a eşlik ediyor.
Dönüş saatleri belli oldu
NASA, dönüş sürecine ilişkin kritik zamanları da paylaştı:
08.05: SpaceX kapsülü ISS’den ayrıldı23.11: Kapsül, yavaşlayarak atmosfer girişine hazırlanmak için motorlarını çalıştıracak00.57: Kapsülün okyanusa iniş (splashdown) yapması bekleniyor
Uzayda 9 ay: Sağlık üzerindeki etkiler
Normalde astronotlar ISS’de ortalama 6 ay kalıyor. Williams ve Wilmore, uzayda geçirdikleri 9 ay boyunca birçok bilimsel çalışmaya katıldı, eğitim faaliyetlerine destek verdi ve çeşitli uzay yürüyüşleri gerçekleştirdi. Ancak uzun süreli uzay görevleri vücut üzerinde ciddi etkilere neden olabiliyor. Ağırlıksız ortamda kemik yoğunluğu azalıyor, kaslar zayıflıyor ve kan dolaşımı değişiyor. Ayrıca astronotlar radyasyona da maruz kalıyor. Bu nedenle, Dünya’ya dönen astronotlar uzun süre sağlık kontrollerine tabi tutuluyor.
Kısıtlı hazırlıkla uzun görev
Suni Williams ve Butch Wilmore, görevin kısa süreceğini düşünerek yanlarına sadece temel ihtiyaçlarını almıştı. Astronotlara zaman içinde ek kıyafet, yiyecek, su ve oksijen gibi malzemeler ulaştırıldı.
NASA, dönüşleri sonrası ikili için hem sağlık hem de görev değerlendirmesi açısından kapsamlı bir analiz süreci başlatacak.
Source: Dünya Gazetesi
Bir ay önce grip oldu! 5 yaşındaki Erdal”dan acı haber!
Bursa nın Orhangazi ilçesine bağlı, Örnekköy Mahallesi nde yaşayan Turgay ve Fatma Gazioğlu çiftinin, 3 çocuğundan en küçüğü olan Erdal Gazioğlu (5), bir ay önce gribe yakalandı. GRİP, ZATÜRREYE ÇEVİRDİ AA ve İHA daki habere göre Orhangazi Devlet Hastanesi ve Bursa Şehir Hastanesine sevk edilen Erdal Gazioğlu, burada zatürre tanısı ile yaklaşık 1 hafta tedavi gördükten sonra fenalaşarak hayatını kaybetti. GÖZYAŞLARIYLA UĞURLANDI Minik Erdal’ın ölümü ailesi ve yakınlarını yasa boğarken, Erdal Gazioğlu, Örnekköy Camii nde kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi. Erdal’ın cenaze töreninde gözyaşları sel oldu.
Source: Habertürk
14 Mart niçin Tıp Bayramı?
Birinci Dünya Savaşı sonrası 1918″in sonlarına doğru İngilizler İstanbul’u işgal eder. İlk iş olarak milli duyguları güçlü ve stratejik gördükleri yerler olan Mektebi Tıbbiye-i Şahane, daha sonra 1912 yılında Tıbbiyelilerin kurmuş olduğu Türk Ocağı’na el koymakla başladılar. Bu yerler, ulus bilinci ve milliyetçilik açısından çok önemli iki kurumdu. Tıp hocaları bu işgale destek verdiler. Tüm bu karşı çıkmalara karşın okulun bir kısmını işgal ettiler. Bu işgal bardağı taşıran son damla oldu. Tıbbiye öğrencileri işgalin yaşandığı günün gecesi okulun iki büyük kulesi arasına büyük bir Türk Bayrağı astılar. Öğrencilerin bu eylemlerinden sonra büyük bir zulüm başladı.
Askeri öğrencileri yatakhanelerinden çıkartmakla kalmadılar, askeri kıyafetleri toplatmakla yetinmeyip, üniforma giymeleri de yasaklandı. Öğrenci yatakhaneleri İngilizlere tahsis edilirken, öğrenciler bodrum katta yerde yatmaya başladılar. Askeri
Tıbbiyeli öğrenciler, İstanbul ve okullarının İngilizler tarafından işgal edilmelerine güçlü tepkiler veriyorlardı. İşgal kuvvetleri baskıları her geçen gün giderek artıyordu. Artık hiç bir toplantıya izin verilmiyordu. Öğrenciler hocaları ile görüşüp, onların desteğini alınca 1827 yılında tıp okullarının kuruluşunu öne sürerek izin başvurusu yaptılar. İstekleri İşgal Kuvvetleri tarafından kabul edildi.
Toplantı, 14 Mart 1919’da o günkü adıyla Darülfünun olan yerleşkenin büyük salonunda yapıldı. Toplantıya Dekan Akil Muhtar, hocalar, sivil hekimler, öğrenciler ve basın mensupları katılmıştı. Toplantıda kuruluşundan o güne kadar gelişteki serüven ve anlar dile getirildi. Konuşmaların sonuna yaklaşılırken söz alan bir konuşmacı İngiliz işgali ve yaşatılan baskılara karşı çok öfkeliydi. Adeta bir karşı duruşla işgal kuvvetlerine kin kusarken “Bizi korkutamazsınız, korkmayız, İstanbul bizimdir bizim kalacaktır. Kanla sulanmış bu topraklarda on binlerce şehit yatıyor”. Konuşma bittiğinde salon alkıştan inlerken, izleyiciler gözyaşlarına boğuluyordu. Artık bu haykırış giderek artarken, 14 Mart 1920’de Kadıköy Apollon, 14 Mart 1921’de de Kadıköy Lale Sineması’nda, Tıbbiye’nin kuruluş yıldönümünü kutlamak bahanesiyle toplantılar yapılıyordu. (Alıntı)
14 Mart 1919’da ilk kez yapılan toplantı, Cumhuriyet’in kuruluşundan başlayarak her yıl aynı günde Tıp Bayramı olarak kutlanıyor.
14 Mart, sadece bir kuruluş öyküsü olmayıp, Emperyalizmin İstanbul’un işgaline karşı Askeri Tıp öğrencilerinin başkaldırısı, bir tür özgürlük ve meydan okumadır.
Değerli Okurlar, 14 Martlar, 2010 yıllarından itibaren artık o eski görkemli kuruluş günlerini kutlayamaz duruma geldi. Değil 14 Martlar, Milli Bayramlarımız bile adet yerini bulsun toplantıları ile geçiştiriliyor. Hekimler, çıkarılan yönetmelikler, performans saçmalığı gibi uygulamalar, 5 dakikada hasta muayene zorunluluğu getirilmesi nedeniyle mutsuz bir kesim haline geldiler. Diğer yandan siyasetin sağlıkla iç içe girmesi, bir tür hasta hekim tartışmalarına sebep oldu. Giderlerse gitsinler denilen bir anlayış karşısında ülkenin yetişmiş binlerce hekimi yurt dışına gitti. Acı olan ise Aile Hekimlerinin can güvenliği, çalışma koşulları ve performans uygulamalarındaki haksızlıklar nedeniyle boykotlar için meydanlara inmesi…
SON SÖZ: Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin. Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamışken. hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde…
Source: Mesut Parlak
Birden fazla şikayetle kendini gösteriyor: Mide Kanseri meğer bu hatalardan gelişiyormuş!
Mide kanseri, erken aşamalarda genellikle belirgin semptomlar göstermediği için fark edilmesi güç olabilen, ancak tedavi edilmediği takdirde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilen bir hastalıktır. Karın bölgesinde ağrı, mide yanması, iştah kaybı ve ani kilo kaybı gibi belirtiler zamanla daha belirgin hale gelebilir. Sigara içmek, aşırı tuzlu gıdalar tüketmek, düzensiz beslenmek ve genetik faktörler mide kanseri gelişiminde etkili olan başlıca risk faktörleri arasında yer almaktadır.Havucu tüketmeyi alışkanlık haline getirenleri sevindiren haber! Yeni özelliği keşfedildiGÖRÜLME SIKLIĞI ERKEKLERDE 4″ÜNCÜ, KADINLARDA 7″İNCİ SIRADA!Bu bağlamda Medicana International İstanbul Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cengizhan Yiğitler, mide kanseri hakkında önemli bilgiler verdi. Prof. Dr. Cengizhan Yiğitler, “Mide kanseri vakalarının büyük bir kısmı mide iç zarından kaynaklanmaktadır. Tüm kanser türleri arasında görülme sıklığı bakımından 5’inci sırada yer alırken, erkeklerde 4’üncü, kadınlarda ise 7’nci sıradadır.Gizli tehlike: Pek çok kişi bu yüzden ölüyor! Uzun yola çıkanlara Akciğer Pıhtısı uyarısıİŞTE, MİDE KANSERİ”NİN BELİRTİLERİ…Tanı, anestezi altında yapılabilecek bir görüntüleme yöntemi olan endoskopi ile konulabilmektedir. Endoskopi ile mide iç zarı detaylı olarak incelenerek kanser belirtileri tespit edilebilir. Mide kanserine özgü bir belirti olmamakla birlikte, karın üst kısmında ağrı ve yanma, istemsiz kilo kaybı, iştahsızlık ve bazı hastalarda ete karşı tiksinti hissi gibi şikâyetler görülebilir” şeklinde konuştu.Hem böbreklere hem kalbe zarar veriyor! Eğer kan şekeriniz ani yükselip hızlı düşüyorsa…MİDE KANSERİ TEDAVİSİNDE MULTIDISIPLINER YAKLAŞIM ÇOK ÖNEMLİÖzgül olmayan bu yakınmalarla endoskopik inceleme yapılınca, mide iç zarında kabarık bir bölgenin ortasında ülser halinde görülüp biyopsi alındığını belirten Prof. Dr. Cengizhan Yiğitler, “Alınan biyopsilerin mikroskopta incelenmesiyle tanı konulur. Bu incelemeyle yerleşim yeri ve büyüklüğü de belirlenir. Bundan sonra hastalığın vücutta yaygınlığının olup olmadığını araştırma aşaması gelir. Bu amaçla bir akciğer ve karın tomografisi çekilir. Bunun yanında biyokimyasal araştırmalar, serum belirteçleri, moleküler incelemeler, gerekirse PET-BT inceleme yapılır. Böylelikle hastalığın klinik evrelemesi yapılmış olunur. Bununla hastanın durumu, cerrah, gastroenterolog, tıbbi onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, nükleer tıp uzmanının yer aldığı bir kurulda bu sonuçlar değerlendirilerek, her hastaya özgü tedavi yaklaşımı ortaya konulur. Buna göre hastalar lokal hastalık, lokal ileri hastalık ya da yaygın hastalık olarak evrelenir” dedi.ERKEN EVRE MİDE KANSERİNDE CERRAHİ TEDAVİ YETERLİ OLABİLİRProf. Dr. Cengizhan Yiğitler, “Erken veya lokal ileri evre mide kanserinde cerrahi tedavi öncelikli seçenektir. Erken evre tümörlerde cerrahi müdahale tek başına yeterli olabilir ve hastanın sağlıklı bir yaşam sürmesine imkan tanıyabilir. Mide kanseri ameliyatında tümörün yerleşim yerine bağlı olarak midenin bir bölümü veya tamamı çıkarılabilir. Geleneksel açık cerrahinin yanı sıra, uygun hastalarda laparoskopik veya robotik cerrahi de tercih edilebilmektedir” diye konuştu.MİDE KANSERİ”NDE 3″LÜ TEDAVİ YAKLAŞIMIMide kanseri tedavisinde multidisipliner yaklaşımın önemine dikkat çeken Prof. Dr. Yiğitler, sözlerini şöyle sürdürdü:”Hastalığın tanısı ve evrelenmesi sürecinde patolog, radyolog ve gastroenterolog ile iş birliği yapılması gerekir. Erken evrede yakalanan mide kanserleri endoskopik yöntemlerle çıkarılabilir ve bu sayede 5 yıllık sağ kalım oranı artabilir. Midenin dışına taşmış ve lenf nodlarına veya diğer organlara yayılmış tümörlerde radyoterapi ile tümörün küçültülerek cerrahi için uygun hale getirilmesi sağlanabilir. Karaciğer gibi diğer organlara yayılmış vakalarda ise kimyasal tedavi ilk tedavi yaklaşımı olarak uygulanmaktadır.”AMELİYAT SONRASI DOĞRU BESLENME BÜYÜK ÖNEM TAŞIYORCerrahi tedavi sonrasında, yapılan ameliyatın tipi ve yara iyileşme sürecine bağlı olarak hastanede 5-10 gün arasında kalındığını vurgulayan Prof. Dr. Cengizhan Yiğitler, “Bu dönemde beslenme çok önemlidir. Gerek midenin alınması ya da kapasitesinin azalması, gerekse de hareket azlığı ve kullanılan ilaçlar nedeniyle iştahı azalan hastalar, dikkat edilmezse kilo kaybedebilir. Bu durum, yaraların geç iyileşmesine neden olabilir. Bunu önlemek için hastanede yatış süresince damardan ve/veya ağızdan enerji ve protein içeren çözeltiler verilir. Taburcu olduktan sonra da beslenmeye dikkat edilmelidir. Beslenme durumu ile ameliyat sonrası toparlanma süreci doğrudan ilişkilidir” şeklinde konuştu.
Source: Kübra Yılmaz
Her şey karın ağrısı ve nedensiz kilo kaybıyla başlıyor! Pankreas kanserinin tedavisi…
Pankreas, sindirim sistemi ve hormon üretimi açısından önemli bir organdır ve midenin arkasında yer alır. Kanser, pankreasın hücrelerinde anormal bir şekilde büyümeye başlayarak tümörlere yol açar. Pankreas kanseri, genellikle erken aşamalarda belirgin bir belirti göstermez, bu nedenle çoğu vakada hastalık ileri evrelere ulaşmış olur. İleri aşamalarda ise karın ağrısı, kilo kaybı, iştah kaybı ve sarılık gibi şikayetler ortaya çıkabilir.Telefonu aşırı kullananların keyfini kaçıracak haber! Text Neck sendromu olabilirsinizPANKREAS KANSERİNDE RİSK FAKTÖRLERİYaş, ailede pankreas kanseri öyküsü, sigara tüketimi, obezite, diyabet ve kronik pankreatit gibi hastalıkların pankreas kanseri riskini artırabileceğini belirten Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Oğuzhan Karatepe, “Sağlıksız beslenme ve düşük fiziksel aktivite de risk faktörlerindendir. Ancak tüm pankreas kanseri vakalarında bu faktörler bulunmayabilir, hasta hiçbir risk faktörüne sahip olmasa da pankreas kanserine yakalanabilir” dedi.PANKREAS KANSERİ İLERİ DÖNEMDE BELİRTİ VERİYORPankreas kanserinin erken evrelerde belirti vermediğini, ancak hastalık ilerledikçe bazı şikâyetlere yol açtığını ifade eden Prof. Dr. Oğuzhan Karatepe, “İleri aşamalarda karın veya sırt ağrısı, nedensiz kilo kaybı, iştahsızlık, sarılık, sindirim problemleri, yeni gelişen veya kontrolsüz diyabet, idrarda koyulaşma ve dışkı renginde değişiklik pankreas kanseri belirtileri arasında yer alır. Bu hastalığın tanısında kan testleri, ultrason, bilgisayarlı tomografi, MR, endoskopik ultrasonografi (EUS) gibi görüntüleme yöntemleri ve biyopsi uygulanır. Ayrıca EUS yöntemiyle görüntüleme yapılırken biyopsi de alınabilir” şeklinde konuştu.İŞTE, PANKREAS KANSERİNİN TEDAVİSİ…Tanı konulduktan sonra hastalığın tedavi sürecine karar verildiğini belirten Prof. Dr. Oğuzhan Karatepe, pankreas kanserinde Whipple cerrahisinin kullanıldığını ifade etti.Prof. Dr. Oğuzhan Karatepe, Whipple hakkında şunları söyledi:”Whipple, pankreasın baş kısmında yer alan tümörlerin çıkarılması amacıyla yapılır. Hastalık ileri aşamalarda tespit edildiği için tümörlerin bulunduğu bölgeyi tamamen temizlemek ve kanserin yayılma riskini azaltmak için tercih edilen bir yöntemdir. Bu yöntem robot destekli olarak da yapılabilir. İşlem sırasında pankreasın başı, oniki parmak bağırsağı, safra kesesi ve bazen mide kısmı çıkarılır.”ERKEN EVREDE UYGULANABİLİYORWhipple cerrahisinin herkese uygulanmadığını vurgulayan Prof. Dr. Oğuzhan Karatepe, “Pankreas kanserinin sadece pankreasın başında ve çevre dokulara yayılmamış olması, kanserin diğer organlara veya uzak bölgelere sıçramamış olması ve cerrahi olarak tümörün çıkarılabilir olması bu işlem için önemli kriterlerdir. Bu yöntem, pankreas kanserinin erken evrelerinde ve tümörün lokalize olduğu durumlarda önemli bir tedavi seçeneği olarak kabul edilir.Bu cerrahi müdahale, hastanın yaşam süresini uzatabilir ve kanserin daha fazla yayılmasını engelleyebilir” dedi. Ancak cerrahi sonrasında hastaların genellikle bazı zorluklarla karşılaşabileceğini belirten Prof. Dr. Oğuzhan Karatepe, “Pankreasın bir kısmı çıkarıldığı için sindirim enzimlerinin üretimi etkilenebilir. Bu durum, özellikle beslenme ve sindirim problemlerine yol açabilir. Hastalar, sindirim güçlükleri nedeniyle genellikle sindirim enzimleri kullanmak zorunda kalabilirler ve diyetlerini yeniden düzenlemeleri gerekebilir. Bu nedenle cerrahiden sonra düzenli takip, beslenme desteği ve sindirim sistemi izlenmesi büyük önem taşır” açıklamalarında bulundu.
Source: Kübra Yılmaz
Kız çocuklarına skolyoz taraması önerisi
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Sina Coşkun, özellikle 10-18 yaş arası kız çocuklarında skolyozun daha yaygın olduğunu, bu nedenle kız çocuklarına 10 ve 12 yaşlarında birkaç kez, erkek çocuklarına ise 13 ve 14 yaşlarında bir kez skolyoz taraması yapılmasını önerdiklerini belirtti. Coşkun, skolyozun omurganın yana doğru eğilmesiyle karakterize edilen ve zamanla 3 boyutlu bir deformiteye dönüşebilen bir hastalık olduğunu vurguladı. Skolyozun ilk başta yana doğru bir eğrilik gösterdiğini ancak zamanla omurganın kendi içinde burkulma hareketi yaparak ciddi bir deformiteye yol açabildiğini aktaran Coşkun, Türkiye de değişen bölgelerde yüzde 0,5 ila yüzde 6 oranında skolyoz vakası olduğunu bildirdi. KIZ ÇOCUKLARINDA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR Skolyozun özellikle ergenlik dönemindeki kız çocuklarında daha sık görüldüğüne işaret eden Coşkun, Skolyoz kabaca ergen kız hastalığıdır. Erkek çocuklarda görülmediği anlamına gelmez. Özellikle 10-18 yaş arası kız çocuklarında daha yaygındır, bu nedenle kız çocuklarına 10 ve 12 yaşlarında birkaç kez, erkek çocuklarına ise 13 ve 14 yaşlarında bir kez skolyoz taraması yapılmasını öneriyoruz ifadelerini kullandı. Bazı durumlarda skolyozun başka hastalıkların habercisi olduğunun altını çizen Coşkun, şöyle devam etti: Skolyoz, bazı durumlarda başka hastalıklarla da karıştırılabiliyor. Bazen skolyoz bir hastalık değil başka bir hastalığın habercisi olabilir. Örneğin, bacak kısalığı olan bir çocuk skolyoz düşüncesiyle hastanemize başvurabiliyor. Bu durumda bacak kısalığını tedavi ettiğimizde skolyoz da düzelmiş oluyor. ERKEN TEŞHİSLE TEDAVİ ŞANSI DAHA YÜKSEK Skolyozun erken teşhisi ile tedavi şansının yükseldiğini belirten Doç. Dr. Coşkun, 10 derecenin altındaki eğrilikler postür bozukluğu olarak adlandırılır ve bu durum modern çağın hastalığıdır. Özellikle tablet ve telefon kullanımının artması, spor aktivitelerinin azalması duruş bozukluğunun başlıca nedenleri arasındadır. Diğer yandan nörolojik rahatsızlıklar da skolyozu tetikleyebilir. Ayrıca aile geçmişinde skolyoz vakası olan bireylerde hastalığın görülme olasılığı yüzde 30 daha yüksektir bilgisini paylaştı. Son yıllarda teknolojinin artmasıyla birlikte çocukların daha fazla telefon ve tablet başında zaman geçirdiğini hatırlatan Coşkun, bunun duruş bozukluklarına yol açtığını ancak doğrudan skolyoza neden olup olmadığının bilimsel açıdan henüz kesinleşmediğini bildirdi. Skolyoz hastalığına erken yaşta tanı konulan Neslihan Coşkun ise babaannesinde skolyoz olduğu için annesinin bu konuda bilinçli davranarak kendisine skolyoz taraması yaptırdığını belirterek, şunları kaydetti: Sina Hoca ile iki yıl önce tanıştık. Tedavide 5 adet korse kullandım ancak muayene sırasında hastalığın ilerlediği görüldü ve ameliyata karar verildi. Skolyoz günlük hayatımda zorluklar yaşattı bana. Yürürken ve okul çantamı taşırken zorlanıyordum. Hocamızın desteğiyle bu engelleri aşabileceğimi düşünüyorum.
Source: Habertürk
Hamilelikte zencefil yenir mi?
Gebelik sürecinde beslenme alışkanlıkları, anne adayının sağlığını doğrudan etkilerken, bebeğin gelişimi açısından da kritik bir rol oynar. Bitkisel ürünler ve baharatlar, hamilelikte dikkatli tüketilmesi gereken gıdalar arasında yer alır. Zencefil, mide bulantısını hafifletici ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkileriyle bilinir. Ancak aşırı tüketildiğinde olumsuz etkiler de yaratabilir. Peki, hamileler zencefil tüketmeli mi? Hangi miktarlarda tüketilmesi güvenlidir? İşte bilinmesi gerekenler. HAMİLELİKTE ZENCEFİL YENİR Mİ? Zencefil, yüzyıllardır şifalı bitkiler arasında yer almakta olup sindirim sistemini destekleyici ve bağışıklık güçlendirici etkileriyle öne çıkmaktadır. Hamilelik sürecinde de bazı faydalar sağlayabilir: Mide bulantısını hafifletebilir: Hamilelikte sıkça görülen sabah bulantılarını azaltmada etkili olabilir. Bağışıklık sistemini güçlendirebilir: Antioksidan özelliği sayesinde bağışıklığı destekleyebilir. Kan dolaşımını iyileştirebilir: Kan akışını düzenleyerek vücutta rahatlama sağlayabilir. Soğuk algınlığı ve enfeksiyonları önleyebilir: Antibakteriyel özellikleriyle hamilelikte bağışıklık desteği sunabilir. Sindirim sistemini rahatlatabilir: Kabızlık ve şişkinlik gibi sorunların giderilmesine yardımcı olabilir. Bu faydalara rağmen, zencefil tüketiminde dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. GEBELİKTE ZENCEFİL YEMEK ZARARLI MI? Zencefil tüketimi, bazı durumlarda hamileler için risk oluşturabilir. İşte dikkat edilmesi gereken durumlar: Aşırı tüketildiğinde kan basıncını düşürebilir. Fazla miktarda tüketildiğinde tansiyonu düşürebilir ve baş dönmesine neden olabilir. Kan sulandırıcı etkisi olabilir. Zencefil, kan sulandırıcı etkilere sahip olduğu için aşırı tüketildiğinde kanama riskini artırabilir. Düşük riskini artırabilir. Özellikle hamileliğin ilk aylarında fazla tüketildiğinde rahim kasılmalarını tetikleyebilir. Mide yanmasına neden olabilir. Baharatlı bir yapıya sahip olduğundan mide asidini artırarak reflüye yol açabilir. Gebeliğin son aylarında rahatsızlık verebilir. Fazla tüketildiğinde doğum sancılarını tetikleyebilir. Bu yüzden, hamileler zencefil tüketimini doktor önerisi doğrultusunda ve kontrollü miktarda yapmalıdır. HAMİLELER ZENCEFİL TÜKETİRKEN NELERE DİKKAT ETMELİDİR? Anne adaylarının zencefil tüketirken şu hususlara dikkat etmesi önemlidir: Günlük miktarı aşmayın. Hamilelikte günlük önerilen zencefil tüketimi genellikle 1 gramı geçmemelidir. Çay olarak tüketirken ölçülü olun. Zencefil çayı gebelikte mideyi rahatlatabilir ancak aşırı tüketimi riskli olabilir. Taze zencefil tercih edin. İşlenmiş veya toz zencefil yerine taze zencefil daha faydalı olabilir. Şekerli veya işlenmiş zencefilden kaçının. Hazır zencefilli şekerlemeler gereksiz katkı maddeleri içerebilir. Kan sulandırıcı ilaç kullanıyorsanız doktora danışın. Zencefilin kanı inceltici etkisi nedeniyle ilaçlarla etkileşime girebilir. Bu kurallara dikkat edilerek tüketildiğinde, zencefilin hamileler için daha güvenli bir besin olmasını sağlamak mümkündür. HAMİLELER İÇİN DAHA SAĞLIKLI ALTERNATİFLER Eğer zencefil tüketmekten çekiniyorsanız veya daha güvenli seçenekler arıyorsanız, şu besinleri deneyebilirsiniz: Rezene çayı – Sindirimi rahatlatıcı etkisiyle mide bulantısını hafifletebilir. Limonlu ılık su – Hamilelikte mide rahatlatıcı etkisi olabilir. Nane çayı – Gaz ve şişkinliği azaltarak sindirimi destekleyebilir. Yoğurt ve kefir – Bağırsak sağlığını destekler, sindirim sistemini düzenler. Elma ve muz – Hafif ve besleyici olmaları sebebiyle mideyi yatıştırabilir. Bu alternatifler, mide rahatlatıcı etkileriyle zencefilin yerine tüketilebilecek sağlıklı seçeneklerdir. ZENCEFİL NASIL TÜKETİLMELİDİR? Hamileler için zencefilin doğru şekilde tüketilmesi önemlidir. İşte bazı sağlıklı tüketim yöntemleri: Sıcak suya birkaç ince dilim taze zencefil ekleyerek çay yapabilirsiniz. Yoğurt içine az miktarda rendeleyerek tüketebilirsiniz. Yemeklerde baharat olarak çok az miktarda kullanabilirsiniz. Bal ve limonla karıştırarak soğuk algınlığına karşı tüketebilirsiniz. Hamilelikte zencefil tüketimi, kontrollü ve ölçülü yapıldığında faydalı olabilir. Hamilelikte zencefil yenir mi? sorusunun cevabı, tüketim miktarına ve bireysel sağlık durumuna bağlıdır. Aşırıya kaçmadan tüketildiğinde mide bulantısını hafifletebilir ve bağışıklığı destekleyebilir. Ancak fazla tüketimi düşük riskini artırabileceği için dikkatli olunmalıdır. Dengeli bir beslenme programı ve doktor tavsiyesiyle, hamilelik sürecinde sağlıklı ve güvenli besin seçimleri yapmak mümkündür.
Source: Habertürk