İzinsiz gösteri yapan grup İBB binasına girdi
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu nun da aralarında bulunduğu 90 şüphelinin gözaltına alındığı soruşturmaları protesto etmek amacıyla bir grup Saraçhane de toplandı. AA nın haberine göre; CHP Genel Başkanı Özgür Özel in belediye binası önünde açıklama yapmasının ardından polis, gruba dağılmaları yönünde uyarıda bulundu. Buradaki gruptan yüzlerini gizleyen bazı kişiler, polis ekiplerine havai fişek, taş ve pet şişe gibi materyaller atarken, kimileri de polislerin gözlerine lazer tuttu. Bunun üzerine polis ile göstericiler arasında arbede yaşandı. Polis ekipleri göstericilere müdahalede bulundu. Ekipler, bölgeden ayrılmayarak bekleyişlerini sürdüren grubu biber gazı sıkarak dağıtmaya çalıştı. Müdahaleden kaçmaya çalışan göstericiler, İBB binasına yöneldi. Binanın önündeki güvenlik bariyerlerini aşarak kapıyı zorlayan grup, açılmaması üzerine camları kırarak içeriye girdi. Grubun belediye içerisinde bekleyişi sürüyor.
Source: Habertürk
1 litre pet şişe su için 17 litre su harcanıyor
‘SU KANUNU ÇIKARILMALI’
İklim krizi dünyayı su kıtlığına sürüklüyor. 22 Mart Dünya Su Günü’nde konuşan Türkiye Tabiatını Koruma Derneği danışmanı Dr. Erol Kesici, bir an önce su kanunu çıkarılması gerektiğini belirtip çarpıcı veriler paylaştı. Kesici, “1 litre şişelenmiş su için 17 litre su tüketiliyor. Bunun yüzde 61’i plastik ham madde üretiminde, yüzde 16’sı işlenme, yüzde 17’si enerji ve sadece yüzde 6’sı içtiğimiz su olarak tüketiliyor” dedi.
‘5 KİŞİDEN 1’İ KITLIK ÇEKİYOR’
Dünyada 3.8 milyar insanın temiz suya ulaşamadığını belirten Kesici, “Dünyanın yüzde 3’ü tatlı su. Her 5 kişiden 1’i su kıtlığı yaşıyor. 1 kilo çikolata üretimi için 17 bin 196 litre su, 1 portakal için 50 litre, 1 adet pamuklu tişört için 2 bin 720 litre su tüketiliyor” diye konuştu. Prof. Dr. Mehmet Emin Aydın da “Küresel ısınma olmasa bile su stresi yaşayan ülke konumundayız. Tarım politikalarımızı yeniden ele almalıyız” uyarısında bulurdu.
MÜSİLAJ SAROS KÖRFEZİ’NDE
Küresel ısınmanın deniz ekosistemini de etkilediğini belirten Prof. Dr. Mustafa Sarı ise denizlerimizde yaşanan kirliliğe dikkat çekti. Marmara’nın müsilaj istilası altında olduğunu hatırlatan Sarı, şunları söyledi: “Yüzeydeki müsilaj, felaketin binde 1’i. Marmara’yı saran müsilaj Kuzey Ege’yi, Saros Körfezi’ni kapladı. Derinlerdeki mercanlar, deniz çayırları artık nefes alamıyor. Sünger topluluklarında ve pinalarda ölümler arttı.”
22 Mart Dünya Su Günü’nde korkutan rakamlar
– 1 kilo çikolata için 17 bin 196 litre
– 1 portakal için 50 litre
– 1 tişört için 2 bin 720 litre su gerek
Source: Haber Merkezi
Umutsuzluğun çaresi Nutuk
Farklı görüşlere toleransı olmayan, kendi fikirlerini benimsemeyen herkesi düşman ilan eden iktidarın son hedefinin İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu olmasının ardından bir genç, umutsuzluğa kapıldığına yönelik Ekonomist Mahfi Eğilmez’e e-posta gönderdi. Bu ülkeye inandığını vurgulayan Mahfi Hoca ise “Umudumu kaybettiğim zaman Nutuk okurum” diyerek Türkiye’nin ve gençlerinin yol haritası olarak Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve onun kıymetli eseri Nutuk’u işaret etti.
Mahfi Eğilmez
ATATÜRK VAZGEÇMEDİ
28 yaşında, İstanbul’da yaşayan bir özel sektör çalışanı olduğunu belirten bir genç, yıllarca kendini geliştirerek, okuyarak, çalışarak kendisine bir kariyer inşa ettiğini ancak ülkenin politik ortamı nedeniyle mutlu olamadığını belirtti. Genç, Mahfi Hoca’ya “Canım hocam, bu adamlar bizim gençliğimizi, geleceğimizi, mutluluğumuzu, umudumuzu, hayallerimizi çaldı. Sadece benim neslimin değil benden sonraki yeni nesillerin de mutluluğuyla, hayalleriyle, geleceğiyle oynadılar. Gerçekten umut var mı, yoksa sadece kendimizi mi kandırıyoruz” sorusunu yöneltti.
Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1938’de Ankara Stadı’ndaki “Gençlik ve Spor Bayramı” törenini şeref tribününde izlerken…
Eğilmez ise bu ülkenin potansiyeline bir gün gerçekten ulaşacağına vurgu yaparak “Bazen ben de umudumu kaybeder gibi oluyorum. O zaman hemen Nutuk’u alıyorum elime ve ilk sayfasını okuyorum. Atatürk’ün çizdiği manzara-i umumiye gözümün önünde canlanıyor ve düşünüyorum: Eğer Atatürk o anda umutsuzluğa kapılıp geri dönseydi ne olurdu? O zaman umutsuzluğa kapılma hakkımın olmadığını anlıyorum. Umutsuzluğa yer yok, hep birlikte bu ülkeyi tekrar ayağa kaldıracağız” yanıtını verdi.
İşte 1919’daki ülke manzarası
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, büyük imkansızlıklara rağmen destansı bir zafer kazanılan Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı olarak gösterilen 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında Türkiye’nin 1. Dünya Savaşı’nı kaybeden, ülkeyi savaşa sürükleyenlerin firar ettiği, “soysuzlaşmış” bir padişahı olan, silahı ve cephanesini kaybeden ordusu olan, 1912’den bu yana süregelen savaşlarla yorgun ve fakir kalan ve dört tarafı İtilaf devletleri tarafından işgal edilen bir ülke olduğunu Nutuk’un ilk sayfasında anlatıyordu.
Source: Haber Merkezi
Kendinizi asla ihmal etmeyin
Hayat, sürekli bir koşuşturma ve sorumluluklar yükü altında geçiyor. Her gün yeni bir iş, yeni bir görev ve başka bir beklentiyle karşılaşıyoruz. Fakat bu koşuşturma içinde kendimizi ihmal etmemek, başkalarına yardım ederken kişisel sınırlarımızı da korumak oldukça zor bir dengeyi gerektiriyor. Bu dengeyi kurmak, yalnızca fiziksel değil, duygusal ve psikolojik sağlığımız için de büyük bir önem taşıyor. Hayatın sorumluluklarını taşıyan ve başkalarına her an yardımcı olmayı amaçlayan insanlar, çoğu zaman kendilerini unutur. Onlar, çevrelerine yardım etmek, başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak ve onlara yetişmek için çabalarını iki katına çıkarırlar. Ancak bu sürecin sonunda, kendilerini tükenmiş, yorgun ve bazen de huzursuz hissedebilirler. Kendilerini sürekli başkalarına adamak, insana bir zaman sonra yalnızca fiziksel değil, ruhsal olarak da ağır bir yük getirebilir. 1 ALMA-VERME DENGESİNİN TEMELLERİ Alma ve verme, hem ilişkilerde hem de kişisel yaşamda çok kritik bir dengeyi temsil eder. Alma-verme dengesini kurmak, hem çevremizdeki insanlarla sağlıklı ilişkiler geliştirebilmek hem de kendi duygusal sağlığımızı koruyabilmek için gereklidir. Bu dengeyi kurarken, başkalarına yardım ederken kendimizi unutmak, hem başkalarına hem de kendimize zarar verebilir. Alma-verme dengesinin kurulabilmesi için, kişinin öncelikle kendini tanıması ve neye ihtiyaç duyduğunu anlaması gerekir. Kendi sınırlarını bilmek, kendine zaman ayırmak ve öz bakım yapmak, sağlıklı bir alma-verme dengesinin temelleridir. Sadece başkalarına vermek, bir süre sonra tükenmişliğe yol açar. Çünkü her bireyin içinde yaşadığı dünyayı sağlıklı şekilde idare edebilmesi için, hem fiziksel hem de duygusal anlamda “almaya” da ihtiyacı vardır. 2 İNSAN KENDİNİ TANIMALI Alma-verme dengesini sağlamak için ilk adım, kişinin kendini tanımasıdır. Kendi ihtiyaçlarımızı anlamadan başkalarına verebilmek mümkün değildir. Kendimize yeterince vakit ayırmak, zihinsel, duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarımızı görmek, aslında bir tür sorumluluktur. Birçok insan, başkalarına yardım etmek için kendini ihmal eder; ancak bu, uzun vadede hem kişiye hem de çevresindekilere zarar verebilir. Kendimizi tanımak, sadece kişisel bakım için değil, aynı zamanda ruhsal dengeyi sağlamak için de önemlidir. Kimse başkalarına uzun süre yardım edemez ve kendini ihmal edemez. Başkalarına yardım etmek bir değer olsa da, bunun bir noktada karşılıklı olmasına, yani başkalarının da bize yardımcı olmasına ihtiyaç duyarız. Kendi sınırlarımızı bilmek, fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarımızı fark etmek, başkalarına yardım edebilmenin ön koşuludur. 3 SINIR KOYMANIN GÜCÜ Birçok insan, başkalarına yardımcı olma isteğiyle sınırlarını zorlar. Sürekli olarak “evet” demek, her fırsatta başkalarının taleplerine uyum sağlamak, bir süre sonra tükenmişlik hissine yol açabilir. Bu noktada, sınır koymak, hem kendi sağlığımızı hem de başkalarıyla olan ilişkilerimizi korumak için kritik bir adımdır. Sınır koymak, sağlıklı bir ilişki için temel bir gerekliliktir. Bu sınırlar, hem duygusal hem de fiziksel anlamda olabilir. Örneğin, bir arkadaşımıza yardımcı olmak isteyebiliriz, ancak o an kendimizin dinlenmeye ihtiyacı olduğunu fark edebiliriz. İşte burada, nazikçe “hayır” diyebilmek, sadece kendimize değil, başkalarına da daha sağlıklı bir şekilde yaklaşmamızı sağlar. Sınırlar koymak, aslında başkalarına karşı da bir saygıdır; çünkü bir kişinin sınırlarına saygı göstermek, o kişinin ihtiyaçlarını da dikkate almak demektir. 4 ÖZ ŞEFKATİN ÖNEMİ Alma-verme dengesini kurarken, öz şefkat çok önemli bir rol oynar. Öz şefkat, kişinin kendisine karşı nazik ve anlayışlı olmasıdır. Kendi duygusal ihtiyaçlarını göz ardı etmek, başkalarına her an yardım etmeye çalışırken, kişiyi tükenmişliğe ve duygusal boşluğa sürükleyebilir. Kendine nazik davranmak, duygusal sağlığı korumak için gereklidir. Çoğu zaman, başkalarına yardım ederken kendi duygusal ihtiyaçlarımızı göz ardı ederiz. Ancak öz şefkat, kendimize karşı duyarlı olmamızı ve duygusal ihtiyaçlarımıza saygı göstermemizi sağlar. Kendimize nazik olmak, bir bakıma başkalarına daha fazla yardımcı olabilmek için gerekli olan enerjiyi yeniden kazanmak anlamına gelir. 5 MADDİ VE DUYGUSAL YARDIM Alma ve verme dengesini kurarken, sadece fiziksel veya maddi yardımlar değil, aynı zamanda duygusal yardımlar da önemlidir. Birisine yalnızca fiziksel olarak yardım etmek, o kişinin duygusal ihtiyaçlarını karşılamaz. Duygusal destek, birini dinlemek, onu anlamak ve ona şefkat göstermek de bu dengenin bir parçasıdır. Duygusal yardımla, başkalarının yalnızca maddi taleplerine değil, aynı zamanda duygusal ihtiyaçlarına da duyarlı olmak gerekir. Duygusal yardım bazen bir kişinin kendini yalnız hissettiğinde yanınızda olabilmek, ya da sadece birinin dertlerini dinlemek kadar basit olabilir. Bu tür yardımlar, daha derin ve anlamlı bir bağ kurmaya yardımcı olur. Ancak burada da denge önemlidir. Kendi duygusal sağlığımızı ihmal etmeden başkalarına destek olmak, duygusal enerjimizi doğru şekilde yönetmemiz gerektiği anlamına gelir. 6 ZAMANIN ÖNEMİ Herkese yetişmeye çalışırken zaman yönetimi de önemli bir unsurdur. Zaman, hayatta sahip olduğumuz en kıymetli kaynaktır ve onu doğru kullanmak, alma-verme dengesini kurabilmek için çok önemlidir. Kendi ihtiyaçlarımıza da zaman ayırmak, kişisel bakım yapmak, dinlenmek ve sosyalleşmek için de yer açmak gerekir. Zaman yönetimi, yalnızca iş ve sorumlulukları değil, kişisel yaşamı da kapsar. Bazen kendimize zaman ayırmak, sadece bir kahve içmek ya da yalnızca sessiz bir ortamda birkaç dakika dinlenmek bile, ruhsal ve bedensel sağlığımızı korumaya yardımcı olur. Zamanımızı planlarken, hem başkalarına yardım etmeye hem de kendimize vakit ayırmaya dengeli bir şekilde yer açmalıyız. 7 DUYGUSAL FARKINDALIK VE EMPATİ Duygusal farkındalık, alma-verme dengesinin kurulmasında önemli bir faktördür. Hem kendi duygusal durumumuzu hem de başkalarının duygusal ihtiyaçlarını anlamak, sağlıklı ilişkiler kurmamıza yardımcı olur. Duygusal farkındalık, başkalarının ruh halini anlamayı ve empati göstermeyi içerir. Bu, başkalarına yardım ederken, onlara gerçekten neye ihtiyaçları olduğunu bilmek demektir. Empati, başkalarına yardımcı olmanın en etkili yollarından biridir. Kişi, başkalarının duygusal ihtiyaçlarına duyarlı olursa, onlara daha doğru bir şekilde yardımcı olabilir. Bununla birlikte, empati yaparken, kendi duygusal sınırlarımızı da korumamız gerektiğini unutmamalıyız. SONUÇ Alma-verme dengesini kurmak, sadece başkalarına yardımcı olmak değil, aynı zamanda kendimizi ihmal etmemek anlamına gelir. Bu dengeyi kurmak, kişisel sağlığımızı koruyabilmek için çok önemlidir. Kendimize zaman ayırmak, sınırlar koymak, öz şefkat göstermek ve duygusal farkındalık geliştirmek, sağlıklı bir denge kurmanın temel adımlarıdır. Bu dengeyi doğru kurarak, hem başkalarına yardımcı olabiliriz hem de kendimize zarar vermekten kaçınırız. Hayatta başımıza gelen musibetler bazen bize bu dengeyi öğretir, ancak bu dengenin farkına varmak için başımıza bir şey gelmesine gerek yoktur. Küçük adımlarla bu dengeyi kurmak, hem ruhsal hem de bedensel sağlığımız için en değerli yatırım olacaktır.
Source: Esra Ezmeci̇
İsrail, Türkiye’nin yaptığı kanser hastanesini havaya uçurdu
İsrail ordusu, Hamas”ın askeri amaçla kullandığı iddiasıyla Gazze Şeridi”nin kuzeyindeki Filistin- Türkiye Dostluk Hastanesi”ni patlayıcı döşeyerek havaya uçurdu. İsrail ordusu, hastanenin Hamas tarafından “askeri komuta merkezi olarak kullanıldığını ve buradan kendilerine yönelik saldırılar düzenlendiğini öne sürdü. Bir yıldır hastane olarak hizmet vermediği öne sürülen binanın patlatıldığı görüntüler sosyal medyada yayımlandı. Yerel kaynaklar hastane ve yanındaki İslam Üniversitesi Tıp Fakültesi”nin hedef alındığı bilgisini paylaştı. Filistin-Türk Dostluk Hastanesi”nin yıkılmasına Türkiye sert tepki gösterdi. Dışişleri Bakanlığı”nın açıklamasında “Ülkemiz tarafından inşa edilen ve yerel makamlar tarafından kanser hastanesi olarak işletilen Türk-Filistin Dostluk Hastanesi”nin İsrail tarafından yıkılmasını lanetliyoruz. Gazze”de sivillere sağlık hizmeti sunan bir hastanenin kasten hedef alınması, İsrail”in Gazze”yi yaşanamaz hale getirerek Filistin halkını tehcire zorlamaya yönelik politikalarının bir parçasıdır. Uluslararası toplumu, İsrail”in hukuk tanımaz saldırılarına ve sistematik devlet terörüne karşı somut ve caydırıcı tedbirler almaya çağırıyoruz. Başta Netanyahu olmak üzere, Filistin”de yaşanan soykırımın tüm sorumluları, er ya da geç uluslararası hukuk önünde hesap verecektir” denildi.
Source: Sabah
Yaren, dostluk ve insan
Çok hoş değil mi? Bir hayvanla insanın bu denli dostluğu. İnsanın bazen aklı almıyor. 6 ay güney sıcak ülkelerde yaşıyor ve zamanı gelince göç ederek aynı yerde, aynı kayığa, aynı amcaya misafir oluyor…İlginç geliyor ve çok hoşa gidiyor. Tamam leyleği anladık, hani hayvan dediklerimizden… İçgüdüleri, hisleri gelişmiş, elbette yuvasını bulur hoş tutulduğu yere konar. Acaba Adem Amca nasıl biri? Karakteri, gördükleri, geçirdiği eski hayatı, yaşadıkları veya yaşayamadıkları ile…Hepimizin bu hayatta bir misyonu var, herkes konusunda seçilmiş birer parça, aynı zamanda uzmanı. Ama bu seçilmişlik yaşamımızla paralel gidiyor. Allah’ın bazen hatalarımıza bile güzellik vererek bizleri onardığını düşünürüm. Belki de bir hayvana çocukluğunda, ufacık da olsa zarar verdi ama sonunda içindeki saklı sevgiyi buldu. Şimdi diyeceksiniz ki böyle aşama olur mu? Hiç böyle demeyelim, nasıl da güzel olur yaptığı, yanlışı anlamak.Beklenen dost belki bir baharın birinde gelemeyecek, ömrü yetmeyecek. Veya gelecek o kayıkta başka biri olacak, anlayacak ki Adem Amcası yok, hayat bu kim bilir?İnanıyorum ki Hacı Yarenimiz hayattaysa, kanatlarını coşkuyla çırparak bulutları yararak kavuşmak için belki de bir bebekle gelecek. Medyatik kısmı, eğlencesi bir tarafa, inşallah bizlere anlatılmak istenileni, anlamak isteyene de, istemeyene de, bu güzel hikâyeyle anlatmakta muvaffak olmuşlardır. Ortalama olarak 30 yıllık bir yaşam süreleri bulunan leylekler, Yunan ve Roma mitolojilerinde ebeveynlere sadakat modeli olarak gösteriliyorlardı. İlginç değil mi? Ebeveyne saygı, sadakat, Adem Amcası’na duyduğu sevgi…SOKAKTAKİ DOSTLARIMIZ…Efendim insanın sınavı yine insanla gibi görünse de, insanın bir de önemli sınavı hayvanlarla… Maalesef hepimiz şu sırada bu hakka az veya çok giriyoruz. Kendini hayvansever gösterip, cins hayvanlardan alıp bir süre sonra sokaklara, barınaklara, yazlıklara atanlar, bu cins kedi köpeklerin çoğaltılmasına çanak tutanlar, bunun üzerinden para kazananlar, kırsal yerlerde koruyucu gibi kullanarak bakımını çoğalmasını göz ardı edip atanlar, tehlike çanları çalınca kökten çözümü canlı canlı gömerek, zehirleyerek gerçekleştirenler…Boyunlarına taş bağlayarak yavruları suya atanlar, bacak, kol kesenler, yakanlar… Gücünü onlar üzerinde deneyenlere vebal büyük. Hayvanseverliği sadece evlerinde besledikleri cinslerle sergileyen, dışardakiler için Allah rızkını verir diyenler… Hepimiz vebal altındayız…Şu soğuk ayaz, kış günlerinde doğayla, açlıkla savaşırken bir de insandan gele bunca kötülüğe maruz kalan dostlarımız yüzünden.Ya diyeceksiniz kendi veya akrabası olan çocuğa, insana neler yapmışlar, sen neyi anlatıyorsun, haklısınız neyi anlatıyorum. Kendi içimizdeki benle güzel tanışsak, o ben’in iyi, güzel, etik, merhametli dürüst olma masalını anlatmaya çalışıyorum işte kalemimce, gönlümce.◊ Mürüvet CaymazBu güzel yazıyı ve yorumu Mürüvet Hanım bana gönderdiğinde Yaren henüz sevgili kayıkçı dostuna kavuşmamıştı. Kendi düşüncelerime çok yakın bu satırları sizlerle paylaşmak istedim.
Source: Güzin Abla
Ekrem İmamoğlu operasyonu AK Parti kulislerinde nasıl yorumlanıyor? ‘Kaygılı’ olanlar da var ama…
AK Parti’nin yönetim kademesinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu”nun gözaltına alınması ile ilgili yorumlar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın açıklamaları etrafında şekillenmeye devam etse de parti içinde etkin kademelerde olmayan bazı isimlerin süreçten ‘kaygılı’ oldukları da iddialar arasında.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 20 Mart”ta CHP”nin İmamoğlu ile ilgili yolsuzluk iddialarına yanıt veremediğini savunmuştu. Erdoğan, “Diploma alın teriyle alındı, belediyede yolsuzluk yok diyemiyorlar. Konuyu sloganlara hapsederek milleti aldatmaya çalışıyorlar” demişti.
AK Parti kurmayları da iktidarın bu soruşturmada parmağının olmadığını, CHP”nin iç kavgası sonucunda birtakım bilgi ve belgelerin savcılığa ulaştırıldığını savunuyor.
AK PARTİ İÇİNDEKİ HAKİM GÖRÜŞ: ‘YARGI İŞİNİ YAPIYOR’
AK Parti içerisinde partisinde hakim görüşü şöyle özetlemek mümkün:
“Yargı işini yapıyor. Bu soruşturmayı, cumhurbaşkanı ve iktidarımızla ilişkilendirerek yolsuzlukların usulsüzlüklerin üstü örtülmeye çalışılıyor. Özgür Özel, “Ben belediye başkanımıza kefilim, tek bir yolsuzluk usulsüzlük bulunursa istifa ederim” diyemiyor.
Suçsuzluğu ispat edilene kadar kişinin masumiyet karinesi var. Bir soruşturma sonucunu beklesinler. Eğer bir şey yoksa, serbest kalır görevinin başına döner. CHP”liler neyin ne olduğunu bizden daha iyi biliyorlar, bilgi de belge de onlardan geldi.
İmamoğlu”nun diplomasında usulsüzlük ve haksız bir geçiş yapılmış. Diyelim ki 30 yıl önce öldürülen bir kişinin katili bulundu. Bunu “zaman aşımı” diye görmezden gelip serbestçe dolaşmasına izin mi vereceğiz?”
“TÜSİAD ÇIKIŞININ ARKASINDA DA İMAMOĞLU VARDI” İDDİASI
BBC Türkçe”den Ayşe Sayın’ın haberine göre; bazı AK Parti kurmayları ise yaptıkları açıklamada İmamoğlu”nun “büyük bir organizasyon”u yönettiğini düşündüklerini söylüyor.
Hatta TÜSİAD yöneticilerinin iktidara yönelik demokratikleşme ve sistem eleştirisi içeren açıklamalarının arkasında da İmamoğlu etkisinin olduğunu iddia ediyorlar.
Bu görüşü savunanlar, TÜSİAD”ın İmamoğlu”na gelecek operasyonun önünü kesmek için bu çıkışı yaptığını söylüyor.
ERDOĞAN KARŞILAŞTIRMASINDAN RAHATSIZLAR
İktidar partisi kurmayları İmamoğlu”nun siyasi kariyeri ve şimdi hakkında açılan soruşturmanın, Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın “okuduğu şiir nedeniyle hapis yatması” sürecine benzetilmesinden de rahatsız.
Bu kişiler, İmamoğlu hakkında “teröre yardım”, “yolsuzluk” suçlamaları olduğunu, Erdoğan”ın ise siyasi söylemi nedeniyle cezalandırıldığı vurgulanıyor.
İmamoğlu hakkındaki suçlamaların siyasi olduğunu savunuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 1997 yılında okuduğu bir şiir nedeniyle dört ay 10 gün hapis yatmıştı.
“İMAMOĞLU’NU ADAY OLARAK DEĞERLENDİRMEK YANLIŞ”
CHP, İmamoğlu”nun diplomasının iptal edilmesini ve gözaltına alınmasını, “yeniden cumhurbaşkanı adayı olma yolunu arayan Erdoğan”ın, muhtemel rakibini engelleme” hamlesi olarak görüyor.
Ancak iktidar partisi kurmayları, 23 Mart Pazar günü yapılacak olan ön seçimin “adaylaşma” anlamına gelmediğini savunuyor.
Bazı AK Parti kurmayları cumhurbaşkanı adayının seçim takvimi netleştikten sonra Meclis grubu tarafından veya 100 bin imza ile belirleneceğini anımsatıyor:
“Seçime üç yıl var. Parti yönetimi bir yıl sonra değişirse, başka adayı göstereceğim derse veya ittifak yapma kararı alınır ve başka aday çıkarsa ne olacak? O yüzden İmamoğlu”nu aday olarak değerlendirmek yanlış.”
AK PARTİ’DE OPERASYONDAN ‘KAYGI’ DUYANLAR DA VAR!
AK Parti içinde özellikle deneyimli bazı siyasetçiler ise bu gelişmelerden kaygılı.
Bu operasyonların halkta İmamoğlu”nun ve CHP”nin “mağdur” edildiği algısı yaratacağı, ayrıca ekonomiye olumsuz yansımasının faturasının halk tarafından iktidara kesileceği endişesi dile getiriliyor.
Parti içinde etkin kademelerde olmayan bu isimler bir yandan terör örgütü PKK”nın silah bırakması konusunda Abdullah Öcalan”la görüşmeler yürütülürken, İmamoğlu hakkında “kent uzlaşısı” nedeniyle teröre yardım suçlaması yöneltilmesinin çelişki olduğu yorumunu yapıyor.
Bu kişiler, bu durumun kamuoyuna anlatılmasında zorluk yaşanacağına dikkat çekiyor.
Türkiye”nin bulunduğu coğrafya nedeniyle birçok dış tehdit riskiyle karşı karşıya kaldığını savunan bazı siyasetçiler ise şu uyarıda bulunuyor:
“Cumhurbaşkanı bu nedenle “iç cepheyi güçlendirelim” çağrısı yaptı. Ana muhalefeti bu şekilde karşısına alarak iç cepheyi nasıl güçlendireceksiniz? İmamoğlu”na yöneltilen suçlamaların altı doldurulmazsa, biz parti olarak çok zor durumda kalırız.”
CHP”ye kayyum atanmasının yanlış olacağını belirten bazı isimler ise “Bu tam anlamıyla kaos olur” yorumunu yapıyor.
Source: Taner Şahin
Son depremler listesi
Son depremler listesi merak ediliyor. Türkiye nin topraklarının tamamına yakını fay hattı üzerinde yer aldığından gün içinde küçük büyük birçok deprem meydana geliyor. Yaşanan sarsıntıların merkez üssü, büyüklüğü, derinliği gibi birçok veri Kandilli Rasathanesi ve AFAD tarafından ölçülerek kamuoyu ile paylaşılıyor. Peki 22 Mart az önce deprem mi oldu, nerede ve kaç büyüklüğünde? İşte, AFAD, Kandilli son depremler listesiMALATYA DA DEPREM Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından merkez üssü Kale ilçesi olduğu öğrenilen Malatya depreminin 3 büyüklüğünde gerçekleştiği açıklandı. Saat 04.46 sularında meydana gelen depremin derinliği ise, 8.41 kilometre olduğu belirtildi. EGE DENİZİ NDEKİ DEPREMLER SÜRÜYOR Ege Denizi nde 28 Ocak 2025 tarihinden itibaren yoğunlaşmaya başlayan depremlerin sayısı artıyor. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı nın (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre, Ege Denizi nde saat 04.21 de 2.5 büyüklüğünde deprem oldu. AFAD: DOĞRU BİLGİ İÇİN RESMİ AÇIKLAMALAR DİKKATE ALINMALI AFAD, vatandaşları sosyal medyada dezenformasyon içerikli paylaşımlara karşı uyardı. Doğru bilgi için resmi kaynaklar tarafından yapılan açıklamaların dikkate alınması gerektiğine vurgu yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: Ülkemizdeki bilim insanları ve araştırmacılar söz konusu sismik hareketliliği AFAD ile koordineli şekilde ve farklı açılardan (deprem, volkanik aktivite, tsunami vb.) değerlendirmektedir. Vatandaşlarımızın sosyal medyada oluşabilecek dezenformasyon içerikli paylaşımlara itibar etmemeleri, doğru bilgi için resmi kaynakları takip etmeleri rica olunur. Gelişmeleri yakından takip ediyoruz. DEPREM Mİ OLDU, NEREDE, KAÇ BÜYÜKLÜĞÜNDE? Kandilli Rasathanesi ve AFAD tarafından son depremler anlık olarak paylaşılıyor. Son depremler listesi küçük ve büyük ölçüde gerçekleşen tüm depremleri barındırıyor ve bu liste aracılığıyla depremin büyüklüğü ve derinliği gibi bilgiler öğrenilebiliyor. KANDİLLİ SON DEPREMLER LİSTESİ İÇİN TIKLAYINIZ AFAD SON DEPREMLER LİSTESİ İÇİN TIKLAYINIZ
Source: Habertürk
Coşkun Başbuğ yazdı: Sokak partisi
Erdoğan sen en çok meydanlardan korkarsın. Bu akşam Saraçhane”yi görüyor musun? Sen en çok sokaklardan korkarsın. Artık sokaklardayız, meydanlardayız. Korkmaya devam et.Biz değil sen korkacaksın. Sokaklar bizimdir, meydanlar bizimdir. Bana diyorlar ki sokak çağrısı mı yapıyorsun?Evet, evet, evet.”Bu sözler Atatürk”ten miras koca CHP”nin genel başkanı olan Özel Özgür”e ait.İnanılır gibi değil.Genel Başkan mı…Şu en kritik günlerde koca parti başkanının söylediği laflara bakın.”İnsanları sokaklara davet ediyorum.”İnsanları sokaklara davet etmek demek tüm ajan provokatörleri de sahaya çekmek demektir.Yarım asırdır bu tür olaylarda, böylesi kurulan tuzaklarda binlerce insanını kaybetmiş böylesi onlarca badire atlatmış bir ülkenin topraklarında bu lafları etmek hangi akılla açıklanır bilinmez.15 Temmuz”da Aklınız Neredeydi…Biz bu sokak aklını 15 Temmuz”da hiç göremedik.Senin arkasından hançerlediğin genel başkanından, partinin iki numarası senden ve diğerlerinden FETÖ”ye karşı hiç böyle sokak çağrısı göremedik.Madem bu kadar sokağa meraklısınız, madem bu kadar sokak çocuğusunuz, o gün aklınız neredeydi.Dökülseydiniz ya bugünkü gibi ortalıklara davet erseydiniz ya insanları meydanlara sokaklara.Gıkınız çıkmadı…Şimdi hal böyle olunca da insan sormadan edemiyor.Yoksa sizde, yoksa sizde…Hadi beni daha fazla konuşturmayın…Sizi Gidi Sizi…Tam insanları sokağa davet edeceğiniz gün hepiniz yok oldunuz.Neredeydi aklınız, neredeydi bedeniniz?Bu işler öyle belediye başkanın evine kurulup televizyonda darbe girişimini seyretmekle olmuyor.Görmedik mi zannediyorsunuz, 15 Temmuz gecesi kayboldunuz, 16 Temmuz sabahı darbe engellenip darbeci vatan hainleri don atlet milletin huzuruna atılınca ortalığa çıkıp vatansever kesildiniz.Biz bu ucuz numaraları yedik mi zannediyorsunuz.Başka Numaranız Kalmadı…Bundan dolayı dönüp dönüp aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz.Sokağa davet, sivil itaatsizliğe çağrı, sokakları karıştırmak, gerilim kaos partinin politikası haline geldi.Kılıçdaroğlu”nun adalet yürüyüşü bu işte ki ilk denemeydi.Zannetti ki Kılıçdaroğlu adalet yürüyüşü diye bir dümen tuttururum, milyonları arkama takarım, sokakları yakar yıkar bütün ülkeyi ateşe verir böylelikle de üzerime düşeni yerine getirmiş olurum.Olmadı yapamadınız, kendiniz çaldınız kendiniz oynadınız, kendiniz yürüdünüz kendiniz gezdiniz.Neden?Çünkü millet gazınıza gelmedi.Bu kez kurumları basmaya kalktınız.Olmayınca bütün devlet memurlarını sivil itaatsizliğe, isyana davet ettiniz.Bu oyunda elinizde patlayınca bütün memurları geldiğimizde hesap soracağız diye tehdit ettiniz.Böylesi birçok ucuz numara deniyorsunuz ama olmuyor.Olmayacakta…Şimdi tutmuş suç ortaklığını örtmek, konuyu saptırmak için İmamoğlu”na destek ayaklarıyla yine milleti sokağa davet ediyorsunuz.Yav sen önce savcılığın iddia ettiği hususların hesabını versene…İmamoğlu gibi proje birini savunmayı bırakıp partini aklamaya çalışsana.Yarın bu suçların hepsi sabit olursa, İmamoğlu tüm bu iddiaların altında kalırsa, nasıl çıkacaksın toplum içine, nasıl bakacaksın CHP”li seçmenin yüzüne…
Source: Coşkun Başbuğ
Türkiye güçlendi, ABD 2022″de sahip çıktığı İmamoğlu”nu terk etmek zorunda kaldı!
Tarih 15 Aralık 2022.. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında YSK üyelerine hakaret iddiasıyla hapis ve siyasi yasak cezası geldi. Amerika Dışişleri Bakanlığı “Adil olmayan ceza; insan haklarına, hukukun üstünlüğü ve temel özgürlüklere saygıya uymuyor” açıklamasında bulundu.
Tarih 19 Mart 2025.. Gözaltına alınan İmamoğlu için ABD Dışişleri ne açıklama yapıyor ne bir şey.. Soru sorulduğunda ise “Başka bir ülkenin iç karar alma süreçleri hakkında yorum yapmayacağız” diyorlar.
Ne anlamalıyız buradan? ABD aklını başına mı devşirdi? Elbette Hayır. Böyle söyleme ihtiyacı hissediyor artık.
ABD AYRI TELDEN AB AYRI TELDEN ÇALIYOR!
Batının bugüne kadar yapması gereken buydu esasında. Türkiye”ye adil davranmak. Ancak kendilerine bakmak yerine, Türkiye”nin terörle mücadele operasyonlarını çarpıtan, yolsuzlukla-vandalizmle mücadeleyi meşru zeminden ayırmaya çalışan açıklamalarıyla dünyadaki “Türkiye” imajını zedelemeye çalıştılar yıllarca.
Bir küçük parantez açalım burada çünkü imaj suikastinde ne kadar çabalasalar da başarısız oldular. Örneğin bugün Afrika”da Batı”nın etkisi azalırken Türkiye”nin etkisi günden güne artıyor. Mesela Somali.. Baktı ki Türkiye kendisine “win-win” mentalitesiyle yaklaşıyor, savunma anlamında ABD yerine Türkiye”den destek aldı. ABD ise bunun karşılığını El Şebab terör örgütü saldırısı ve Somali Cumhurbaşkanı”na suikast girişimiyle verdi muhtemelen. Türkiye ile Somali arasında anlaşmaya aracılık yapan Bakanı ise “istenmeyen adam” ilan etti. Her neyse, bu rekabeti başka bir yazının konusu edinelim ve kapayalım parantezi şimdilik..
Hem ABD”den hem de Rusya”dan gelen “Türkiye”nin kendi meselesi” açıklaması önemli. Avrupa bu konuda geleneğine sahip çıkıp yine insan hakları üzerinden Türkiye”de adalet yokmuş algısı oluşturmak istese de ABD”nin tavrında bu noktadaki değişim dikkat çekici.
Türkiye”nin ne AB ne de ABD”ye yaranma gibi bir derdi yok artık. Milli Savunma Bakanlığı”nın altını çizdiği gibi “Ülkemizin Avrupa güvenlik mimarisindeki yeri Avrupa’nın beklentilerine göre değil, milli hak ve menfaatlerimize göre belirlenecek.” Türk yargısına yönelik saygısız tutumları, ABD”ye mahkum oldukları gerçeğiyle yüzleştikçe törpülenecektir. AB”nin karakteri bu çünkü. Önce kibrinden diş gösteriyor, sonra geri adım atıyor. Tıpkı ABD”nin dayattığı vergilere karşı açıkladıkları önlemleri, ABD ile müzakere için geri çektikleri gibi..
Aynı tutum, özellikle Suriye”de karşı karşıya geldiğimiz ABD ile ilişkilerde de geçerli. Türkiye sınırını çiziyor, çizgiyi aşana, vakti ve zamanı gelince en uygun karşılığı veriyor. PKK Kantonlarının parçalanması, Batı”ya rağmen güney sınırımızda gerçekleştirilen 5 operasyon (Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı, Pençe) Rusya ve İran”a rağmen tamamlanan devrim gibi. Sahada yaşanan tam olarak bu.
Peki Neden AB İmamoğlu davasına tehdit diliyle yaklaştı da ABD sessiz kaldı?
Belli ki Türkiye, özellikle bölgesel gücüyle ve bölgeye etkileriyle ABD”ye “Bensiz hiçbir planın hayata geçmeyecek” mesajını vermiş durumda. Trump ne istiyor? Orta Doğu”da istikrar. Neden istiyor? Çin”e karşı yürüttüğü ticaret savaşında elini rahatlatacak. Peki bunun yolu nereden geçiyor? İstikrara kavuşmuş Türkiye ve komşularından.
İSRAİL VE PKK/YPG NE OLACAK?
“Amerika neden bölgede istikrar istesin, İsrail ve PKK”nın güvenliğini tehlikeye mi atacak?” Haklı bir soru. Fakat bölgedeki son gelişmeler yukarıda dile getirdiğim düşünceyi pekiştiriyor aslında.
İsrail açısından ABD”nin desteği bitecek ya da sonlanacak değil. Fakat Trump”ın Netanyahu”ya olan desteği yeniden soru işaretleri barındırıyor. İsrail iç istihbaratı Şin-bet”in üzerinde çalıştığı soruşturmanın ucu Netanyahu”ya ulaşınca, İsrail”in katil başbakanı, Şin-bet”in başındaki isim olan Ronen Bar”ı, mesleki ve kişisel güven kaybı gerekçesiyle görevden aldı.
Bu hamle İsrail”i karıştırdı. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Netanyahu liderliğindeki sözde hükümeti “bölücü ve tek taraflı” politikalar yürütmekle suçladı. İsrail Yüksek Mahkemesi kararı durdurdu. İsrail Yüksek Mahkemesinin Eski Başkanı Aharon Barak “İsrail, iç savaşa çok yakın.” açıklamasında bulundu.
Yani aldığı kararlar sorgulanan, İstihrabatı tarafından hedef gösterilen Başbakan Netanyahu”nun geçtiğimiz günlerde 17. kez hakim karşısına çıktığını, hakkındaki yolsuzluk davalarından şimdilik Gazze”deki savaşı sürdürmek suretiyle paçasını kurtardığını da hesaba katarsak, Netanyahu”ya karşı kaynama noktasına yaklaştığımızı söylememiz de mümkün.
Belki de Şin-Bet, Gazze”deki ateşkes ihlaline, Hamas”ı baskılamak için izin veren ve burada insan avı yerine ticaret hayali kuran Trump yönetiminin Netanyahu”ya karşı geliştirdiği bir hamledir. Olamaz mı?
YEMEN”DEKİ OPERASYONUN AMACI FARKLI MI?
Trump”ın Netanyahu”ya karşı bir diğer kozuna gelelim hızlıca.
Yemen”deki mücadelede İsrail”e “Husileri bana bırak” dedi Amerika. Bu noktada Trump, Netanyahu”ya sözünü dinletmek için, Husilerle mücadelesini aksatabilir.
Yemen”den gelen roketlerin İsrail halkı üzerinde oluşturduğu panik ortada. Sürekli sığınaklara girip çıkıyorlar. Bu durumun sık yaşanması da Netanyahu”yu zapt etmeye yarayabilir.
Dolayısıyla istikrar meselesinde mesafe kat etmek isteyen ABD, bölgedeki güçlerin olası tehditlerine karşı İsrail”in garantörü olarak ve diğer taraftan İsrail yönetimini kendi çıkarları doğrultusunda kontrol altında tutarak çözüm üretebilir.
SURİYE”DE PKK-YPG VE İSTİKRAR NASIL YAN YANA GELECEK?
Yemen demişken buradan İran”a da değinelim. İran”a karşı net bir tavır var Amerika”da artık. Söylemler sertleşiyor. Savaş tamtamları çalıyor. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Trump”ın İran”ın nükleer silah edinmesini önlemek için gerekirse askeri müdahale emri vereceğini söyledi. İşte PKK/YPG”nin dağıtılması, buradaki askeri gücün Suriye ordusu çatısı altında toplanması, ABD için İran”a karşı legal bir mücadele sergilemek anlamında önemli. İran”a karşı bu mücadelede Türkiye tehdidinden kurtulmak için de.
ABD, Suriye”yi terk etmek durumunda kalan teröristlere çözümü, İran”a karşı savaştırarak bulmuş da olabilir. Burada asıl niyeti zaman gösterecek.
Son söz yine Türkiye”nin olsun. PKK/YPG”nin Suriye ile yaptığı anlaşmaya yönelik Ankara”dan gelen yanıt, “Takipteyiz, umarız mutabakat sahaya yansır” olmuştu. ABD ve İsrail başta olmak üzere PKK terör örgütü üzerinden Suriye”de yeni bir oyun sergilemek isteyenlere ise Dışişleri Bakanı Hakan Fidan”ın şu sözlerini hatırlatalım..
“Örgüt silah bırakmazsa yıllardır ne yapıyorsak onu yapacağız. Bir, demokrasimizi sağlamlaştırmaya, ilerletmeye devam edeceğiz. İkincisi, mümkün olan en yok edici kahredici güçle ülkenin düşmanları ile savaşacağız”
H. Akif Küçükal / Haber7
Source: Akif K
Sadaka, terörü defeder
Terör başa bela. Türkiye de bu beladan yıllardır mustarip. Binlerce insanını PKK terörüne şehit vermiş bir ülkeyiz.
Artık bundan kurtulmak ve “Terörsüz Türkiye” olmak için köklü bir adım atılmış durumda. İşin siyasî ayağında gereken yapılıyor.
ANCAK İŞİN TOPLUM AYAĞINDA “SADAKA” LAZIM.
“Sadaka” deyince bazıları “sadaka kültürü”, “sadaka ekonomisi” gibi alt kavramları bıyık altı gülüşle kullanıyor. Sadakayı hakir görüyor. İşin cahili olduklarından sadakanın ne manaya geldiğini ve bir toplum için ne kadar önemli olduğunu bilmiyorlar belli ki. Bazıları belki de bilmek istemiyor, sadakanın çağrıştırdıklarına olan nefretlerinden.
Mesela zekât, zengin olan bir Müslümanın vermesi “zorunlu” (farz) bir sadaka. Aynı şekilde fitre, Müslüman olan herkesin vermesi “gereken” (vacip) bir sadaka. Bir de sadakanın “gönüllü” olanları (tatavvu) var; hibe/bağış ya da yapılan her güzel/iyi şeyler gibi.
İşte “Terörsüz Türkiye” için gönüllü sadakada toplum kanadı önemli.
Bunun için Hz. Peygamber’in (aleyhisselam) “Her meşrû ve güzel iş sadakadır”, “Güzel bir söz söylemek sadakadır”, “Gelip geçenleri rahatsız eden bir şeyi yoldan alıp atman bir sadakadır” şeklinde açık sözleri yanında özellikle “Sadaka belâyı defeder ve ömrü uzatır” sözüne kulak vermeli.
TERÖRE BULAŞMA GEREKÇELERİNİ SADAKA İLE DEFETMELİ
Tam bu noktada terör karşımıza çıkıyor. Zira toplum üyelerinin birbirlerine dönük güzel işler yapması, güzel sözler söylemesi, birbirlerini rahatsız eden sözlü ve fiili şeyleri ortadan kaldırması veya kaldırmaya çalışması sadaka. Yani şer zemini hayra döndürme aracı sadaka. Bu sadakalar bela anlamına gelen ve ölümlere sebep olan terörsüz toplum için gerekli. Yani “sadaka, terörü defeder”.
İnsanların teröre bulaşmalarının sebepleri çeşitli olsa da bu sebeplerin bir yönü “yaşanan sorunlar” ile ilgili.
Örneğin başta kadınlar olmak üzere insanların bir kısmının terör örgütlerine katılmalarında “yalnızlık ve dışlanmışlık hissi” var. Yani belki ailesinden veya belki çevresinden kötü muamele görmüş hatta hiç kimseden hiçbir “tatlı bir söz” duymamış insanlar var. Bu tarz insanların “tatlı zannı”yla terörün ağına düşmeleri mümkün. Düşmemeleri için, “sadaka (tatlı söz), terörü defeder” önemsenmeli.
Örneğin işsizlik de doğrudan veya dolaylı yoldan terör ağına düşmeye neden olabiliyor. Örgüte 11 yaşında katılan bir kız çocuğu “Babamın durumuna çok üzülüyordum çünkü hiç iş yoktu; bu yüzden onlara gittim. YPG’ye katıldığımda 11 yaşındaydım” diyebiliyor. Bir güzel insan çıkıp da sadakanın bir parçası olarak bir güzel iş (istihdam) sağlasa, babanın sorunu ortadan kalkar ve kız çocuğu da terör ile ilgili olmazdı mesela. Yani “sadaka (istihdam), terörü defeder.”
“Örgüte daha önceden iki akrabam katılmıştı. Onların sonradan, güvenlik güçleri ile girdikleri çatışmalar sonrası öldürüldüklerini duydum. O akrabalarımı çok seviyordum, benim yaşlarımdaydılar. Bu durum beni çok etkiledi. Onlara duyduğum sevgi nedeniyle devletten onların intikamlarını almak istedim. Bu yüzden de örgüte katılmaya karar verdim.” şeklindeki gerekçesi ile terör örgütüne katılan birinin “sevgiden kaynaklı intikam duygusu”nu ortadan kaldırmak gerek. Bunun için terör ağına düşen kişinin birer sadaka olarak güzel ve teskin edici sözler duyması, mütebessim çehreler ile muhatap olması ve güzel insanlara yakınlık içinde yaşaması gerekiyor. Çünkü “sadaka (muhatabını insan yerine koymak), terörü defeder.”
Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama elimizde Terörle Mücadele Daire Başkanlığı’nca “2016-2020 PKK/KCK Terör Örgütü Teslim Olan Şahısların Genel Analizi” başlıklı rapor var. Rapor’a göre terör örgütüne katılanların önemli bir kısmı propagandayı ve aile problemlerini, bazıları da maddi kaygıları ve psikolojik sorunları gerekçe göstermiş.
Yani terör örgülerinin güzel sözlerine aldanmışlar, ailelerinden güzel şeyler görmemişler, maddi hayatları güzel olmamış, şahsi dünyaları güzel duygularla bezenmemiş. Kısacası sadaka kültüründen mahrum bir hayat yaşadıkları için teröre yakınlık vermişler.
Bu nedenle, “Terörsüz Türkiye” hamlesine sahip çıkma adına toplumumuza düşen iki önemli vazife bulunuyor: i) En küçüğünden en büyüğüne kadar sadakaları uygulama konusunda bir seferberlik hali üzere olmak ve böylece teröre düşme zeminlerini ortadan kaldırmak, ii) teröre düşmüş olanlara “ne olursan ol yine gel” mantığı ile yaklaşıp tövbe etmelerine yardımcı güzel sözler söylemekle ve tavırlar içinde olmakla silahlardan kurtulmalarını sağlamak.
Evet, mesele zor; ama zoru kolay kılacak olan şey, kulun cüz’î iradesini ortaya koyması ve sonrasında Küllî İrade’ye teslim olmasıdır.
Prof. Dr. Faruk Taşçı / Haber7
Source: Faruk Ta
Sosyal medya paylaşımı: 94 gözaltı
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu nun gözaltına alınmasının ardından sosyal medyada provokatif paylaşım yaptığı tespit edilen 94 kişi gözaltına alındı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu nun gözaltına alınmasının ardından, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, 19 ve 20 Mart tarihlerinde sosyal medya üzerinden yaptıkları provokatif paylaşımlarla halkı sokağa çağırarak korku ve panik yaratan, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu na muhalefet ettikleri tespit edilen 94 kişi gözaltına alındı.
Source: Habertürk
İletişim Başkanı Fahrettin Altun”dan provokatif söylemlere ilişkin açıklama
Altun, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, bölgede ve dünya siyasetinde kritik gelişmelerin yaşandığı bir dönemden geçildiğini belirterek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın, liderlik kapasitesi ve devlet tecrübesiyle ülkenin bu süreçten en güçlü şekilde çıkması noktasında büyük bir mücadele verdiğini kaydetti. Bu mücadelenin, Erdoğan”ın ramazanda da devam eden yoğun temposundan ve temaslarından net bir şekilde görüldüğünü ifade eden Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın, gecesini gündüzüne katarak millet ve Türkiye için çalışmalarını kararlı ve kesintisiz şekilde sürdürdüğünü bildirdi. Altun, şöyle devam etti: “Öte yandan “ana muhalefet partisi” dünyadaki ve bölgemizdeki gelişmelere ısrarla bigane kalmakta, her gün kendi iç çekişmeleriyle meşgul olmakta ve kendi krizlerini ülkenin meselesiymiş gibi göstermeye çalışmaktadır. “Ana muhalefet partisi” son olarak, devletin bağımsız yargı organları tarafından yürütülen yıllara sari bir adli süreci bahane ederek Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef almaya, devlet kurumlarına karşı halkımızı kışkırtmaya devam etmektedir. Adli makamların ciddi iddialarına tatmin edici yanıtlar vermek yerine, sokaklara dönük şiddet çağrıları yapmak suretiyle yargı süreçlerini bu şekilde etki altına alma çabası beyhudedir. Türkiye bu oyuna gelmeyecek, sokağa teslim olmayacak, demokratik hukuk düzeni ne pahasına olursa olsun korunacaktır. Mezkur siyasi kesimler içine düştükleri siyasi tükenmişlik sendromundan bir an evvel çıkmalı, yaşadıkları iç krizlerden sebep kendi partilileri tarafından tetiklenen süreçlerin faturasını hükümetimize ve ülkemize mal etmekten vazgeçmelidir.” Şiddetin her türlüsünün kötü, demokrasinin her daim pusulaları olduğunu kaydeden Altun, “Devletimiz suçlu ile suçsuzu ayıracak kudrete, milletimiz de olanı biteni en iyi şekilde takdir ve tahlil edecek dirayet ve ferasete sahiptir.” ifadesini kullandı.
Source: Internet Haber
Müşteriden mide bulandıran hareket! İçtiği çorbanın parasını ödememek için yaptığı şoke etti
Olay, İlkadım ilçesindeki bir lokantada dün akşam saatlerinde yaşandı. Edinilen bilgiye göre, lokantaya gelip ezogelin çorbası sipariş eden bir vatandaş, çorbanın yarısını içtikten sonra göğsünden koparttığı kılları teker teker tabağına koydu. Sonrasında kasaya giderek kıllardan şikayetçi olan müşteri, içtiği çorbanın parasını ödemek istemedi. Müşterinin göğsündeki kızarıklar dikkatini çeken esnaf, kamera kayıtlarını izleyeceklerini söyleyince müşteri işlediği suçu kabul ederek, çorbanın parasını ödemek zorunda kaldı. Müşterinin kıllarını kopartıp tabağına koyma anları ise işyerinin güvenlik kamerasına anbean yansıdı.
“GÖĞSÜNDEKİ KILLARI KOPARTIP, TABAĞINA ATIYOR”
Müşterinin göğsündeki kılları tek tek kopartarak tabağına attığını ifade eden lokanta sahibi Osman Erdoğdu, “Müşteri, 4 numaralı masada çorbasını içiyordu. Sonrasında kasaya gelip, ‘Ben çorbanın yarısını içtim, yarısının mı yoksa tamamının mı parasını alırsın bilemem” dedi. Ben de tam söylediysen tam parası alacağımızı söyledim. Sonrasında bana, ‘Git de bir çorbana bak” dedi. Çorbaya baktım, tabağın yanında kıllar var. Müşteriye, kılları onun koyup koymadığını sordum. Çünkü o şekilde kılların düşme imkanı yok. Kamera görüntülerinden izlemeye karar verdik. Sonra da gördük ki göğsünden kılları kopartıp tabağına atıyor. Biz de bunu görünce çorbanın ücretini aldık, şahsı gönderdik” dedi.
“100 TL”LİK BİR ÇORBA SİPARİŞ ETMİŞTİ”
İçtiği çorbanın ücretinin 100 TL olduğunu dile getiren Erdoğdu, “Kamera kayıtlarına bakana kadar kendisini göndermedik. Çünkü kamera kayıtlarına bakacağımızı söyleyince, ‘Ben koydum” dedi. Biz de emin olmak için izledik. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşıyoruz. Göğsünden birçok kez kıl kopartıp tabağına koyuyor. İçtiği 100 TL”lik bir çorbaydı. Psikolojik rahatsızlığı yok, sorulara normal cevap veriyor, alkollü değil, neden böyle bir şey yaptı bilemiyoruz. Kamera kayıtları sonrası da kendisi yaptığını kabul etti. Niye koydun sorularımıza cevap vermedi ve parasını ödedikten sonra da ayrıldı. İyi ki kameralarımız o anları kaydetti. Yoksa dükkanımız lekelenecekti. Bu durumu da açıklayamazdık. Şimdi ise Allah”tan kamera kayıtlarında her şey net bir şekilde görünüyor” diye konuştu.
Source: Türkiye Gazetesi