“Toplumsal Gerilimler – Ekonomik Zorluklar ve İnsan Hikayeleri”

Yazık bu ülkenin emekçilerine

Türkiye çok zor bir süreçten geçiyor. Bunu yaşayarak, okuyarak, dinleyerek, görerek her gün yeniden ve yeniden anlıyorum. Sadece hukuki zorluktan bahsetmiyorum. Türk halkı büyük bir ekonomik sınav veriyor. Zengin olmak için değil, adeta hayatta kalmak için savaşıyor. Gelin anlatayım… Geçen sabah Maltepe’deki akaryakıt istasyonundan motosikletime benzin aldım. Aynı gün akşam, başka bir araca benzin almak için yine aynı akaryakıt istasyonuna gittik. Sabah benzin alırken pompa başında çalışan genç arkadaş hâlâ aynı pompada görev başındaydı. Adını sordum. İsrafil olduğunu söyledi. Ayaküstü sohbet ettik. “Kaç saattir çalışıyorsun?” dedim. “Bugün 16 saat oldu abi” dedi. “Çalışma saati böyle mi? Bu kanunsuz” dedim. “Hayır abi, kendi isteğimle mesaiye kaldım. Düğünüm var, para biriktirmem lazım” yanıtını verdi. “Ne kadar kazanacaksın mesaiye kalarak?” diye sordum. “Mesailer dahil gece gündüz çalışsam 40 bin TL kazanıyorum abi” açıklamasını yaptı. 40 bin TL para için, 30 gün boyunca gece gündüz, durmadan ayakta çalışıyor. Akıl alır gibi değil. Afrika’ya döndük. Eskiden Afrika’nın yoksulluğunu anlatmak için “İnsanlar günlüğü 10 dolara çalışıyor” diye konuşuyorduk. Bugün Türkiye’de bir benzincide çalışan genç adam günde 16 saat mesaiyle günlüğü 33 dolara çalışıyor. Aklımdaki sorular, dilimde istemsizce dökülen isyan cümleleri sesli sesli yankılanırken, değerli dostum Ozan Bingöl’ün sosyal medyada yaptığı paylaşıma denk geldim. Bakın 2025 yılının ilk yarısında; – Saniyede: 307 bin – Dakikada: 18.4 milyon – Saatte: 1.1 milyar – Günde: 26.5 milyar – Ayda: 801.3 milyar lira Yani ilk beş ayda 4 trilyon 6 milyar 528 milyon lira vergi ödemişiz. Peh peh… O vergileri devlet adına bir nevi ayaklı vergi dairesi gibi toplayan, benzin istasyonu çalışanı genç kardeşim İsrafil, bir ay boyunca gece gündüz 16 saat çalışarak 40 bin TL kazanıyor. 16 saatlik mesainin sonunda devlete kazandırdığı vergiyi, patronuna kazandırdığı parayı oturup hesaplasak dudağımız uçuklar. Tam bu yaman çelişkiyi düşünürken karşıma Polatgillerin sülale boyu çıktıkları tatil videoları geldi. Bunlar daha düne kadar “Öldük, bittik, paramız yok, her şeyimizi aldılar” demiyorlar mıydı? Ha, gerçi en iyi yaptıkları şeyi yapıyorlar. Ben demiyorum… MASAK raporundaki tespite göre, kaynağı belirsiz para varmış ama karapara değilmiş! Bakın, İstanbul Anadolu Adliyesi 17. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2024/976 dosya numaralı yargılamasında Engin Polat, Sezgin Polat ve Ahmet Gün ayrı ayrı ceza aldılar. Ne cezası aldılar? Sahte fatura cezası! Engin Polat, 5 yıl 2 ay 15 gün hapis cezası aldı. Bu, sadece bir şirket için yargılandıkları davada çıkan karar. Peki, ne kadar sahte fatura kullanmışlar? – Kullanılan: 63 milyon TL – Düzenlenen: 4.8 milyon TL Bakın, bu sadece tek bir firma. Kamunun uğradığı zarara rağmen, hâlâ “Paramız yok” diyorlar. Bunun gibi daha çok para ve hapis cezası alacaklar. Şimdi ise ceza almamak için tefecilerin avukatlığını da yapan kişi, profesörleri, vergi uzmanlarını, avukatları kapı kapı dolaşıp parayla rapor ve görüş almaya çalışıyorlarmış. Ama gelin görün ki bu ülkede… Namusuyla, güneşin alnında, ayakta saatlerce çalışıp helal para kazanarak evini kurmaya çalışan İsrafil bir yanda; Alavere dalavere yapıp vergi ödememek için kırk takla atan ve böyle para kazananlar bir yanda. Emekçi İsrafil, devleti adına adeta vergi tahsilatı yaparken… Devlete gitmesi gereken parayı sahtecilikle çalıp bu yüzden mahkemeden ceza alanlar, yatlarda, lüks otellerde tatil yapıyor. Sahtecilikle kaçırılan paralarla alınan villalarda hayatlarına devam ediyorlar. İsrafil’in 1 ay boyunca yaptığı ek mesaiyle kazandığı 40 bin TL’yi, onlar bir gecede bahşiş olarak dağıtıyorlar. Ama sorsan, yine de paraları yok! Ancak bu hikâyede asıl mesele sadece İsrafil’in emeği ya da Polatgillerin lüksü, görgüsüzlüğü, cahillikleri ve utanmazlıkları değil. Mesele bu ülkede gelirin adil paylaşılmaması, verginin doğru toplanmaması ve en önemlisi de kanunlara aykırı davrananların cezasız kalması. Yani haksız, hukuksuz, insanları ezen bir düzenin olması… İsrafil gibi milyonlarca emekçi, kazandığı her kuruşta vergi öderken; milyonlarca liralık gelir elde edenlerin, paralarını yurtdışına kaçıranların, sahte fatura düzenleyenlerin, kayıtsız kazanç sağlayanların çoğu hâlâ ellerini kollarını sallayarak geziyor. Büyük büyük şirketler her yılı matrahsız geçiyor. Vergi adaleti, bir devletin vatandaşına karşı namusudur. Eğer bu ülkede küçük esnaf, işçi, memur, pompacı vergisini kuruşu kuruşuna öderken; büyük şirketler, şöhret sahipleri ve arkasında birilerini bulanlar vergiden muaf kalıyorsa… Bu, sadece ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki bir çöküşün de işaretidir. Ve bu çöküşün en ağır yükünü yine İsrafil gibi dürüst emekçiler sırtlanıyor. Bugün devletten kaçırılan vergi sadece bir muhasebe hilesi değil, bir çocuğun okul kıyafeti, bir annenin doğum izni, bir işçinin sigortası, bir yaşlının ilacı demek. Vergi kaçıranları koruyan sistem, aslında kendi vatandaşının sırtına daha ağır bir yük bindiriyor. Bu böyle gitmez. Ülkenin gittiği yer uçurum. Vergiyi kaçıranı değil, vergisini ödeyeni ödüllendiren bir sistem kurulmadıkça İsrafil’in alnındaki ter kurumadan, birileri gölgede servet yapmaya devam edecek. Yazık bu devlete… Yazık bu millete… Yazık alın teriyle çalışan, dürüstçe vergisini veren emekçilere.

Source: Murat Ağırel


Gökce’ye nikâh fotoğrafını vermediler

Silivri’de evlenen İBB tutuklusu Buğra Gökce’nin cezaevi yönetimi tarafından çekilen nikah fotoğrafları ailesine verilmedi.

İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Başkanı Buğra Gökce, 28 Mayıs’ta Filiz Kahveci ile cezaevinde evlenmişti.

Gökce’nin nikah şahidi CHP Ankara Milletvekili Umut Akdoğan, 44 gün önce kıyılan nikah fotoğraflarının aileye hâlâ verilmediğini açıkladı. Akdoğan “Bu basit ve insani talep neden karşılanmaz?” dedi.

Source: Haber Merkezi


İran ve İsrail

İran’ın 50 yıldır asimetrik savaş halinde olduğu, açıkça “düşman” ilan ettiği, geçen yıldan bu yana fiilen sıcak çatışma halinde olduğu, yani İran’ın anbean takip etmesi gereken İsrail, tee 1900 kilometre uzaktan 200 savaş uçağıyla geliyor, nükleer tesisleriyle birlikte genelkurmay başkanını, hava ve uzay kuvvetleri komutanını, askeri istihbarat komutanını evlerinde uyurlarken, yatak odalarında vuruyor, 200 düşman savaş uçağı tanker uçaklarla havada ikmal yapa yapa başkent Tahran’ın üstünde vızır vızır dolaşarak, adrese teslim hedeflerini imha ederken, genelkurmay başkanı fosur fosur uyuyor, hava ve uzay kuvvetleri komutanı mışıl mışıl uyuyor, İsrail ordusunda yaprak kımıldasa haberdar olması gereken askeri istihbarat komutanı horul horul horluyor.

Sınırımızı çizen Kasrı Şirin’den bu yana dört asırdır İran’la savaşmıyoruz, insan duygusal olarak ister istemez komşumuz İran’ın yanında yer alıyor, ama… Bu İran’ın, bu İsrail’i yenebilmesi mümkün mü?

Mossad tarafından Tahran’ın göbeğinde drone üretim tesisi kurulmuş kardeşim, hava savunma sistemini felç ettikleri patlayıcı yüklü insansız hava araçlarını, bavullar içinde parça parça İran’a sokmuşlar, aylaaaaar süren yüksek riskli planlamayla, İran istihbaratının gözünün içine baka baka, sıfır hatayla, Tahran’da alenen üç katlı sanayi atölyesi kurup, şıkır şıkır saldırı droneları üretmişler, alt tarafı mutfak robotu ebatlarındaki bu dronelarla hassas radarları vurarak devasa hava savunma sistemini kör etmişler, 200 savaş uçağı bu hayalet atölye sayesinde tatbikat yapar gibi operasyonu tamamlayıp, sıfır kayıpla İsrail’e geri dönebilmiş, bu sırada İran genelkurmay başkanıyla, uzay komutanı filan pijamaları giyip yatmışlar uyuyorlar, Sayeret Matkal tabir edilen ve elit askerlerden oluşan İsrail özel kuvvetleri, omuzdan atılan güdümlü füzelerle İran’a sızmış, bazıları nükleer programı yürüten fizikçileri avlarken, bazıları F35’lerin nokta atışı vurabilmesi için lazerle işaretleme yapmış, bazıları da hava savunma füze rampalarını yok etmiş, bu sırada İran’ın askeri istihbarat komutanı horlarken öldü… Hamaseti bir kenara bırakırsak, bu İran’ın bu İsrail’i yenebilmesi mümkün mü?

Hayata Ankara penceresinden bakarak, altını çizerek okuyun lütfen… Yarın mesela, İstanbul’da, kadın voleybol milli takımımızın Milletler Ligi’nde maçı var. Milletler Ligi’nin ilk ayağı önceki hafta Çin’deydi, ikinci ayağı bu hafta Türkiye’de, üçüncü ayağı önümüzdeki ay Hollanda’da oynanacak. Varlığıyla onur duyduğumuz kızlarımız Fransa’yı Tayland’ı Polonya’yı ve Çin’i yendiler, şimdi İstanbul’da Dominik Cumhuriyeti, Kanada, Güney Kore ve Brezilya’yla oynayacaklar, sonra da Hollanda, Çekya, İtalya ve Sırbistan’la karşılaşacaklar. Şu anda kadın voleybolunda dünyanın en önemli ülkesiyiz… Fikri hür vicdanı hür, özgür kızlarımızla, Türkiye Cumhuriyeti olarak gurur duyuyoruz.

İran’da, kadınların böyle -çağdaş dünyadaki bütün kadınlar gibi- spor şortu giyerek, voleybol oynamasını filan boşverin, vitrin mankenlerinin bile çarşafsız-türbansız olması yasak… Evet, vitrinlerdeki cansız maket mankenler bile tesettürlü olmak zorunda… Ahlak polisi var, sokaktaki kadınlara karışıyorlar, Tahran’ın bazı semtleri nispeten esnek ama, öbür şehirlerde saçının teli görünse, müdahale ediyorlar, makyaja bile müdahale ediyorlar. Flörtten vazgeçtik, evli çiftlerin bile el ele gezmesine müdahale ediyorlar. Kadının boşanma hakkı yok İran’da, boşanma davasını kadın açamaz. Boşanma hakları olmadığı gibi, babalarının izni olmadan evlenebilmeleri de yasak, illa babasının onay vermesi gerekiyor, kocasının izni olmadan yurt dışına çıkamıyorlar, kadın eğer 18 yaşını doldurduğu halde evli değilse, anca babasının izniyle pasaport alabiliyor, babası imzalı izin belgesi veriyor, o belgeyle pasaport alabiliyor. Belediye otobüslerine kadınlarla erkekler aynı kapıdan bile binemiyor, kadınlar ön kapıdan, erkekler arka kapıdan biniyor, kadın erkek bir arada oturmaları yasak… Molla rejimi altında inim inim inliyor İran halkı, özellikle kadınlar, son 45 yıldır dünyanın en talihsiz kadınlarıdır İran kadınları… İran’da internet güya var ama, kaplumbağa hızında, niye, yabancı filmler izlenmesin, veya yabancı müzik indirip dinlemesinler diye… Facebook, Twitter, yeni adıyla X, YouTube, Instagram komple yasak, sosyal medya yasak, zaten aslında sosyalleşmen yasak… Spotify yasak… Netflix, Amazon Prime, HBO filan, yok, yasak… Alkol yasak, anca evlerde gizli gizli içki üretiliyor, gece hayatı yasadışı, eğlence mekanı yok, evlerde gizli gizli müzikli, içkili partiler veriliyor, her şey kapalı kapılar arkasında yapılıyor. Çünkü aslında, İran rejimi matem rejimidir, İran fiilen matem ülkesidir, eğlenmek resmi olarak yasaktır, erkekler bile -herkesin içinde- kamuya açık mekanlarda kahkaha atamaz, neşeli olabilmen resmi olarak yasaktır. Erkekler de tıpkı kadınlar gibi giyimine kuşamına dikkat etmek zorundadır, erkekler sokakta kafasına göre şort giyemez, spor atletle filan dolaşamaz, kadınlarla tokalaşamaz. Erkekler dikkat çekici şekilde saç traşı bile olamaz, saç kesimin bile, saç modelin bile herkese benzemek durumundadır, dikkatle bakın lütfen, bütün İranlı erkeklerin saç modelleri birbirine benzer, çünkü İran kültür bakanlığının yayınladığı erkek saç modelleri var, saçını kestirirken o modellerden birini yaptırmak zorundasın, dövme yaptıramazsın, küpe takamazsın, yahu takım elbise giyip, kravat bile takamazsın, kravat bile yasak, kıyafet kurallarını ihlal eden erkekler, eğitim adı altında din dersi verilen tecrite alınıyorlar, ikinci defa kuralı ihlal edersen, hapse atıyorlar. Eşcinsellik yasak, eşcinselleri direkt asıyorlar, kadın eşcinselleri asmıyorlar, çünkü bu kafaya göre kadınların farklı cinsel tercihlerinin olabilme ihtimali bile yok, lezbiyenliğe dair bir yasak düşünmemişler. Bir yandan gülümsüyoruz, bir yandan asansör kabininde sıkışmış gibi klostrofobi hissediyoruz değil mi? İran işte bu… Sanatın sınırlarını molla rejimi belirliyor, rejimin izin vermediği müziği de yapamazsın, resmi de yapamazsın, heykel zaten yapamazsın. Sinema ve tiyatro güya serbest ama, kadın ve erkek sanatçıların yan yana gelebilseler bile temas etmeleri yasak, ayrıca, siyaset ve din konularını işlemeleri kesinlikle yasak… İran’da iskambil kağıdı yasak. Tavla yasak. Halbuki, rivayete göre, Hint imparatoru satranç’ı Pers imparatoruna hediye etmiş ve bir not iliştirmiş, “kim daha çok düşünür, kim daha çok bilir, kim daha ileriyi görürse, o kazanır, hayat budur” demiş, Pers imparatoru da bu hediyeye karşılık Hint imparatoruna tavla’yı hediye etmiş, bir de not iliştirmiş, “kim daha çok düşünür, kim daha çok bilir, kim daha ileriyi görür, ve kim daha şanslıysa, o kazanır, hayat işte budur” demiş… Tavlanın karşılıklı 6’şar hanesi, yılın 12 ay’ını, 15 beyaz 15 siyah pulu, geceleri gündüzleri, toplamda 30 günü, karşılıklı 12 hanesi de 24 saati sembolize eder, sayısız hamlesi vardır ama, zar gelmezse kıymeti yoktur. Tavla, İran icadıdır… Hayat, tavladır… Tavla oynayanlar Farsça altıya kadar saymasını bilirler, yek, dü, se, cihar, penç, şeş, Farsçadır. Ve işte bugün, molla kafasına göre, kuralları bile Farsça yazılan tavla, yasaktır!

Paramiliter teşkilat var, Besic… Humeyni tarafından kuruldu. Molla rejimini korumak için “iktidar muhafızlığı” yapıyorlar. Mescitleri “karargah” olarak kullanıyorlar. Silahlı eğitim alıyorlar. Hepsi sivil ama, generaller tarafından yönetiliyorlar, kitlesel eylemlerde rütbesiz askeri üniforma giyiyorlar. Besic’e katılırsan, maaş almıyorsun ama zorunlu askerlikten muaf tutuluyorsun, üniversiteye kolay giriyorsun, devlette işe sokuluyorsun, devletin sosyal yardımlarından daha fazla faydalanıyorsun, bu toplumsal rüşvet yöntemiyle eleman topluyorlar. Besic üyesi olmak için yedi yaşından büyük olmak yeterli, ilkokullarda bile örgütleniyorlar, yaz kampları düzenleyip, piknikler düzenleyip, çocukların fikri altyapısını şekillendiriyorlar, molla düzeni için ölmeye hazır hale getiriyorlar. 11 yaşından itibaren silahlı eğitim veriyorlar. Hüseyin Fehmideh mesela, henüz 13 yaşındaydı, İran-Irak savaşında vücuduna el bombalarını sardı, kendini bir Irak tankının altına attı, kahraman ilan edildi, Hüseyin’in hayatını kaybettiği 30 Ekim günü “Öğrenci Besic Günü” olarak anılıyor, ilköğretim çocukları arasında “ölüm” temalı resim yarışması falan yapıyorlar. Polis gibi müdahale yetkileri var, molla rejiminin ahlak kurallarını bunlar denetliyor, kadınların saçını başını bunlar kontrol ediyor. En son 2022 yılında yaşanan Mahsa Amini olaylarında olduğu gibi, ülkede gerilim yükseldiğinde, özellikle kadınlar özgürlük için sokağa döküldüğünde, Devrim Muhafızları’ndan önce bunlar devreye giriyor, sopalarıyla, silahlarıyla sokağa iniyorlar, üniversitelerde rejimi protesto olayları çıktığında motosikletlerle, kamyonetlerle öğrencilerin arasına dalıyorlar, insan öldürüyorlar, yargılanmıyorlar, yasal kalkanları var.

İran dünya cenneti bir coğrafya, ormanları, dağları, vadileri, nehirleri, gezilesi görülesi, harika bir coğrafya, aynı zamanda dünyanın en muhteşem mutfaklarından biri, ama… Turist olarak İran’a gider misin? Eğer gitmeye kalkarsan, İran’a girerken, daha sınır kapısında size resmen tebliğ ediyorlar, “İran İslam Cumhuriyeti’nin kurallarına uymayı kabul ettiniz” diyorlar, istersen o kurala uyma, ya kendini hapiste buluyorsun, ya da casus suçlamasıyla boynuna yağlı urganı geçirip, vinçte asıyorlar.

İran’ın nüfusu 90 milyon kişi ama, İran’da en fazla 80 milyon kişi var, çünkü, 10 milyon İranlı molla rejimi yüzünden yurt dışında yaşıyor, rakamları söylemek dile kolay, İsrail nüfusunun toplamından daha fazla sayıda İranlı İran dışında yaşıyor, normal insanlar gibi hayat sürebilmek için rejimden kaçtılar, bugün Türkiye’de neredeyse bir milyon İranlı var, normal insanlar gibi yaşayabilmek için ülkelerinden kaçmak zorunda kaldılar.

Guguş mesela… İran müziğinin divası, İran’ın en sevilen kadın şarkıcısıydı, 500’den fazla filmde rol aldı. Babası, Sovyet rejiminin baskısı nedeniyle Azerbaycan’dan ayrılıp İran’a göç etmek zorunda kalmıştı, benzer kaderi kızı da yaşadı, molla rejiminin baskısı nedeniyle -hapse atıldı, şarkı söylemesi yasaklandı- İran’dan kaçarak göç etmek zorunda kaldı, özgürce şakıyabilmek için, özgürce kanat çırpabilmek için uçtu, gurbete kondu, ABD’ye yerleşti. Sıla hasretiyle “Ayrılık”ı ağlaya ağlaya söyler, Türkçe, yüreğin yırtılır. 2010 yılında İstanbul’da konser verdi, Türkiye’de yaşayan İranlıları o konserde görseydiniz, Ayrılık’ın ne anlama geldiğini inanın hiç olmadığı kadar derin hissederdiniz.

İran halkı, 45 yıldır insani özgürlükleri mengeneye alan molla rejimi yüzünden, demir parmaklıkların arkasında olmasalar bile, zihinsel olarak hapis hayatı yaşıyor.

Özellikle kadınlar, üniversiteli gençler, inim inim inliyor.

Dünyanın üçüncü en büyük petrol rezervine sahip olmalarına rağmen, dünyanın ikinci en büyük doğalgaz rezervine sahip olmalarına rağmen, tıpkı Norveç halkı gibi, tıpkı Danimarka halkı gibi zengin bir hayat sürmeleri gerekirken, tıpkı Almanya gibi, tıpkı Fransa gibi, tıpkı İtalya gibi, sanayiden eğitime, sanattan spora, hem finansal refah, hem sosyal refah içinde yaşamaları gerekirken, ağır cehalet atmosferi ve yolsuzluk kokuşmuşluğu yüzünden, dramatik bir yoksulluk ve yoksunluk yaşıyorlar.

Humeyni rejimi iktidara geldiğinde, İran’da kişi başına düşen milli gelir 2 bin 400 dolardı, aynı yıl İsrail’de kişi başına düşen milli gelir İran’ın iki katıydı. Bugün, İsrail’de kişi başına düşen milli gelir, İran’ın sekiz katı… İsrail 45 yılda 45 bin dolara yükselirken, dünyanın en büyük dördüncü petrol üreticisi, dünyanın en büyük üçüncü doğalgaz üreticisi İran, kendi topraklarını adeta inek gibi sağmasına rağmen, topraklarından dolar fışkırmasına rağmen, 45 yıl boyunca ortalama her yıl 50 milyar dolarlık petrol ve doğalgaz geliri elde etmesine rağmen, iki trilyon dolardan fazla gelir elde etmesine rağmen, kişi başına anca 5 bin 300 dolara gelebildi.

Netanyahu yönetimi ırkçı seviyesinde cinayet makinesidir ama, “İsrail’de demokrasi yok” denemez, İsrail’de son seçime 40 siyasi parti katıldı, seçmenlerin yüzde 71’i sandık başına gidip oy kullandı. İran’da ise son seçim geçen yıl yapıldı, seçmenlerin yüzde 65’i oy kullanmaya gitmedi, tarihin gelmiş geçmiş en düşük katılımı oldu, Devrim Muhafızları korkusuyla sandık başına gidenlerin yüzde 5’i de geçersiz oy kullandı, yani İran’da her 100 kişiden 70’i devlet tarafından fişlenmeyi göze alarak, hapis cezasını göze alarak, seçimi boykot etti, artık bu zorbalık altında yaşamak istemediğini açıkça ortaya koydu.

Savaş ne kadar devam eder bilemem ama, bu rejimin ayakta durabilmesi mümkün mü?

Source: Yılmaz Özdil


CHP’nin başına örülen çorap!

13 gün sonra, 30 Haziran Pazartesi günü Ankara’da çok önemli bir dava var.

Mahkeme, CHP’nin 38’inci Olağan Kurultayı’nı iptal edip “Butlan” ya da “Kayyum” kararı verir mi?

“Butlan” çürük, temelsiz, geçersiz ve hükümsüz olma durumudur.

Mahkemeden böyle bir karar çıkarsa, önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile ekibi yönetime devam edecek ve partiyi yeni bir kurultaya götürecek.

“Kılıçdaroğlu böyle bir görevi kabul edip kendini küçük düşürmez” diye düşünüyorum.

O zaman “Kayyum ataması” akla geliyor.

Mahkeme CHP’ye kayyum atar mı?

Böyle bir karar elbette ki büyük tepkilere yol açar. Siyaset dünyası karışır, karar “saçma” olarak nitelenir.

Fakat… Burası Türkiye… Olmayacak şey yoktur… Akla gelen ve gelmeyen her şey olabilir.

Diyelim ki mahkeme 30 Haziran’da “Butlan” ya da “Kayyum” kararı verdi…

CHP böyle bir karara nasıl tepki gösterecek?

İktidarın, CHP yönetimini itibarsızlaştırma isteği gerçekleşecek mi?

Özgür Özel gidip, yerine Kılıçdaroğlu veya tayin edilecek bir kayyum mu gelecek?

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, gazeteci İsmail Saymaz’a bu konuda açıklamalarda bulunarak “Davada ‘Butlan’ ya da ‘Kayyum’ kararı çıkarsa tanımam. Yok hükmündedir!” dedi.

Peki, tanımaz da ne yapar?

Bunu da şöyle anlattı:

“İhtimal vermiyorum ama böyle bir karar çıkarsa, bana terslim edilen CHP bayrağını ne bir yana atarım, ne de elimden düşürürüm. Kimseye de vermem! CHP’nin genel başkanları mahkemede değil, kurultayda değişir. Yok hükmünde olan karardan sonra parti kendi hiyerarşisi (makamların, rütbelerin, görevlerin önem sırası, astlık ve üstlük düzeni) içinde yönetilmeye devam eder: Benim siyasette anladığım bir şey var. Size bayrağı teslim ediyorlar. O bayrak, sen ölmeden yere düşmez. 19 Mart’ta bunu yaptık. Hatta biz 31 Mart’ta da bunu yaptık. Kongre bir yetki vermiş sana, ‘Elindeki bayrağı düşürme kardeşim’ diyor. Senden önce bayrak düşmeyecek. Sen düşeceksin, bayrak duracak elinde… O bayrağı bir kenara koyarsan, yok düşeyim, sonra bir daha alırım dersen, bir daha vermezler! O yüzden, verilen emanete sahip çıkmayı bileceksin!”

“İki orduya ihtiyacımız var”

İsrail-İran savaşı bir kez daha gösterdi ki, her zaman güçlü, her zaman tetikte olmalıyız…

Ordumuz gözbebeğimizdir. Onu yıpratmamalı, daha da güçlendirmeliyiz.

Fakat, okul birincisi teğmenlerin, “Atatürk’ün askerleriyiz” dedikleri için ordudan atılmaları üzücü, umut kırıcı olmuştur.

Kadim okurlarımdan Av. A. Erdem Akyüz, gönderdiği mektupta “Mustafa Kemal Atatürk’ün deyişi ile ‘İki orduya ihtiyacımız vardır. Biri, ülkemizi koruyan silahlı kuvvetlerden oluşan ordu, diğeri milleti eğitecek ilim ve irfan ordusudur” diyor ve şöyle devam ediyor:

“Okullarda okutulan ‘Andımız’ gibi değerlerimiz yanında, askeri okul ve hastanelerin, tesislerin kaldırılması, düzeltilmesi gereken yanlışlardandır. Bir üçüncü ordu daha vardır. O da ‘Ulusal ekonomi ve ulusal üretim araçları olan fabrika ve tesislerdir.’ Bunların özelleştirilerek satılması veya etkisiz duruma getirilmesi bağışlanamaz ve hoş görülemez! Türkiye Cumhuriyeti temel değerlerine sahip çıkacak ve sonsuza dek, laik bir cumhuriyet olarak yaşayacaktır.”

İyi bir vergici ne yapar?

Roma İmparatoru Tiberius, vergileri aşırı derecede arttıran eyalet valisini hemen görevden almış.

Şaşkına dönen vali boynunu bükerek “Suçum nedir efendimiz? Ben ne hata ettim?” diye sorunca, imparator:

“İyi bir çoban, koyunların yününü kırpar ama derisini yüzmez!” diye gürlemiş.

Bu söz, günümüzde bizim vergicilere ders olur mu acaba?

Source: Rahmi Turan


LGS”de “kitapçık” tepkisi! Aileler sınav tekrarı istiyor

Hafta sonu Türkiye genelinde 1 milyonun üzerinde öğrencinin katıldığı Liselere Geçiş Sistemi (LGS) kapsamında gerçekleştirilen sınav tamamlandı. İddiaya göre, Bursa”da Nilüfer ilçesi Şahinler Anadolu Lisesi”nde 01 No”lu salonda sınava giren öğrencilere ilk oturumda yanlış kitapçık dağıtıldı.75 dakika sürecek ilk oturumun başlamasından 15 dakika sonra görevlilerin durumu fark etmesi sonucu sınavın ortasında kitapçıklar değiştirildi.Bazı öğrencilerin defalarca kitapçığı değişirken, sınavın ortasında yapılan değişiklik öğrencilerde büyük bir kafa karışıklığına ve strese neden oldu. Sınav sonrasında öğrencilerin durumu ailelerine anlatması üzerine veliler savcılığa giderek suç duyurusunda bulundu.Veliler, öğrencilerin hayatını etkileyecek sınavda yaşanan olaylar nedeniyle sınavın tekrar edilmesini istedi. Yanlış kitapçık dağıtılan sınıfta bazı öğrenciler, yaşadığı stres sonrası gözyaşlarına boğuldu.”1 YILLIK EMEĞİMİN KARŞILIĞINI KİM VERECEK”Çocuğunun sorduğu soru karşısında ne cevap vereceğini bilemeyen Salih Bilge, “Görevlilerin yaptığı bir hata, kitapçıkların yanlış dağıtılması, öğrencilerden kitapçıkların alınıp başka bir öğrenciye verilmesi, 13-14 yaşında çocuklar bu krizi yönetemiyor. Bu krizi yönetemedikleri için çocuklar ağlamaya başlıyor. Çocukların sınav güvenliği sağlanamadığı için psikolojilerini bozdular. Bu psikolojilerini düzeltilmesi, artı eş değerde bir sınav yapılmasını istiyoruz. Çocuğum 2 gündür ağlıyor, teselli etmeye çalışıyorum. ‘Baba benim bir yıllık emeğimin karşılığını kim verecek” diye soruyor. Ben de buradan yetkililere soruyorum. Bu emeğin karşılığını kim verecek” şeklinde konuştu.VELİLER HUKUKİ SÜRECİ BAŞLATTISınav sonrası gerekli yerlere suç duyurusunda bulunduklarını kaydeden Bilge, “Çocuklar ilk oturumdan ağlayarak çıktılar. İkinci oturuma da ağlayarak girdiler. CİMER”e, Nilüfer Milli Eğitim Müdürlüğü”ne ve sonrasında savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Talebimiz mağdur öğrencilere yeni bir sınav yapılması” dedi.Bazı öğrencilerin kitapçıkları defalarca değişmişSınav esnasında bazı öğrencilerin defalarca kitapçığının değiştiğini söyleyen Sevcan Egemen adlı veli ise, “Benim yeğeniminkinin üstünde başka birinin ismi yazıyormuş. Onu silmiş kendi ismini yazmış. Hatta yeğenimin önündeki birinin üç defa sınav kitapçığı değişmiş. Tabii ki bu çocuklara çok olumsuz yansımış. Sonrasında sınıfa aşağıdan bir sürü başka salon görevlileri gelmiş. Sınıfta konuşmalar, ağlamalar başlamış. Sonrasında da haliyle bu çocuklara yansımış. Bazıları hatta ‘acaba yanlış mı yapıyoruz” demiş. Başkasının kitapçığı mı diye tedirginlikle sınava devam etmişler.” ifadelerini kullandı.

Source: Mehmet Küçükkahveci


Maaş eylemi yapan doktor darp edildi

Skandal olay önceki gün Bakırköy”e bağlı İncirli”de bulunan bir özel hastanede meydana geldi. Hastanede bir süredir acil servis pratisyen hekim olarak çalışan Dr. Furkan Arslan, yaklaşık 4 ay boyunca maaşını alamadı ve hastaneden istifa etti. Başka bir özel hastanede çalışmaya devam eden Arslan, önceki gün İncirli”de bulunan özel hastane önüne gelerek açtığı pankart ile tek başına eylem yapmaya başladı. DARP EDİLDİ Arslan, bu eylemi sonrası hastanede yönetici olduğu öğrenilen M.Y. adlı şahısla tartışmaya başladı. Tartışma kavgaya dönüşünce M.Y., Arslan”ı darp etti. Çevredekilerin de müdahalesiyle Arslan, hastaneye kaldırıldı. Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi”nde tedavisi yapılan Arslan”ın ultrasonda böbrek kistlerinden birinin patladığı ve kanadığı söylendi. Böbreklerinden hasar alan talihsiz doktorun farklı bir hastanede tedavisi sürerken polis karakoluna da şikayette bulunduğu öğrenildi. Hastanede işine de son verilen M.H.K. polis ekipleri tarafından gözaltına alındı. “PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIM” Yaşanan talihsiz olaylar sonrası SABAH”a konuşan Dr. Furkan Arslan: “Maaşımı alamayıp ayrıldığım hastaneden hakkımı aradığım için darp edildim. Şu anda hastanede tedavi sürecim devam ediyor. Bana bunu yapan şahıslardan şikayetçiyim. Peşini bırakmayacağım. Gereken ne ise yapacağım” dedi.

Source: Huzeyfe Atici


Katil İsrail Gazze”de gıda yardımı bekleyen Filistinlilere saldırıyor

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Sözcü Yardımcısı Farhan Haq, New York”ta BM Genel Merkezi”ndeki günlük basın toplantısında, gazetecilere Orta Doğu”daki gelişmelerle ilgili bilgilendirmelerde bulundu.Gazze”deki insani duruma dikkati çeken Haq, “BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), son birkaç gündür Gazze”deki sivillere yönelik saldırıların devam ettiğini, buna gıda ve diğer yardım bekleyen insanların öldürülmesi ve yaralanmasının da dahil olduğunu söylüyor.” diye konuştu.Haq, bölgedeki sivillere insani yardım ulaştırılması için ABD-İsrail öncülüğünde kurulan yeni dağıtım sisteminin “güvenli ve yeterli” olmadığını vurgulayarak, Gazze”de 25 kilogramlık bir un torbasının “450 dolara satıldığını” belirtti.İsrail yetkililerinin bugün bölgeye ulaşmaya çalışan 17 insani yardım girişiminden 7″sini reddettiği bilgisini paylaşan Haq, reddedilen girişimler nedeniyle bölgede gerekli su ihtiyacının tedarik edilemediğini ve katı atıkların toplanamadığını aktardı.Genel Sekreter Sözcü Yardımcısı Haq, İsrail”in 100 günden fazla bir süredir Gazze”ye herhangi bir barınma malzemesinin girişine izin vermediğini hatırlatarak, “insani ilkeler doğrultusunda hayat kurtarıcı yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaşmasına müsaade edilmesi” gereğini yineledi.- GAZZE”DEKİ ANNE ADAYLARI YÜKSEK RİSKLİ GEBELİK GEÇİRİYORFarhan Haq, BM Nüfus Fonu”nun son raporunda yer alan, “dünyanın birçok ülkesinde hamile annelerin hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları yiyeceğin çok küçük bir kısmıyla yaşamaya çalıştığına” dair bilgileri anımsattı.Bu bağlamda Gazze”deki anne adaylarının da durumuna değinen Haq, Gazze”deki hamilelerin sağlıklı bir doğuma hazırlanması için gerekli ilaçların stokta olmadığını ve bu kadınların “yüksek riskli gebelik” geçirdiklerini ifade etti.Haq, Filistinli ihtiyaç sahiplerine “insani ilkeler doğrultusunda” hayat kurtarıcı yardımların ulaşması gereğinin altını çizerek, “(Gazze”ye) daha fazla temel malzemenin girmesine izin verilmeli.” vurgusunu yaptı.06.38 Kolombiya Dışişleri Bakanı Laura Sarabia, Jorge Ivan Ospina”nın ülkesinin yeni Ramallah Büyükelçisi olarak atandığını bildirdi.06.00 Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Sözcü Yardımcısı Farhan Haq, İsrail”in, gıda ve yardım almayı bekleyen Filistinlilere saldırılarının hala devam ettiğini bildirdi.04.00 Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), dünya genelinde 114 milyon kişinin akut gıda kriziyle karşı karşıya olduğunu, bu sorunun giderilmesi için acil 29 milyar dolar gerektiğini bildirdi.00.33 Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, Gazze”ye yakıt girişi olmamasının sağlık sistemini çöküşün eşiğine getirdiğini bildirdi.İsrail ordusu, Gazze Şeridi”nde 19 Ocak”ta yürürlüğe giren ateşkesin ardından 18 Mart sabahı şiddetli saldırılarına yeniden başladı.İsrail”in Gazze Şeridi”ne 7 Ekim 2023″ten bu yana düzenlediği saldırılarda yaşamını yitiren Filistinlilerin sayısı 55 bin 432″ye, yaralıların sayısı da 128 bin 923″e yükseldi.27 Mayıs”tan bu yana İsrail-ABD güdümlü “Gazze İnsani Yardım Vakfı” tarafından insani yardım adı altında kurulan dağıtım bölgelerinde Filistinlilerin hedef alındığı sistematik saldırılar sonucu ölenlerin sayısı 338″e, yaralıların sayısı da 2 bin 831″e çıktı.İsrail ordusu, Gazze Şeridi”nde işgali genişletecek ve kalıcı hale getirecek saldırı planını uygulamaya başladı. Başbakan Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi”nin tamamını işgal edeceklerini duyurdu.İran”a 13 Haziran”da kapsamlı saldırılar başlatan İsrail, dünyanın ilgisinin başka noktaya çekildiği sırada Gazze”ye saldırılarını sürdürüyor.

Source: Www.star.com.tr


Kumar borcu olan 26 yaşındaki polis intihar etti

Avcılar’da sanal bahis nedeniyle yüksek borçları olan 26 yaşındaki polis memuru intihar etti.

Kadir Ş. adındaki polis memuru, Mustafa Kemal Paşa Mahallesi Demet Sokak’ta yaşadığı evde kendini asarak hayatına son verdi.

İHA‘nın haberine göre yüksek meblağlarda borcu olduğu iddia edilen polisin mesai saatleri dışında taksicilik yaptığı öğrenildi.

Çalıştığı taksinin sahibi, aracı teslim almak için kendisine ulaşamayınca evine geldi.

Sonrasında ihbarı üzerine olay yerine polisler sevk edildi.

Polisler Kadir Ş.’nin kendini asarak hayatına son verdiğini belirledi. Polisin olayla ilgili incelemesi sürüyor.

Source: aktifhabercom


FETÖ güncel talebe yapılanması:11 gözaltı

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı”mca FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü Güncel Yapılanmasına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında; örgütün güncel talebe yapılanmasına yönelik gerçekleştirilen operasyonda 41 şüpheli gözaltına alındı. 28 şüpheli tutuklanırken 13 şüpheli adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. GÜNCEL TALEBE YAPILANMASI Devam eden soruşturmada dikkat çeken detaylar yer aldı ve bu doğrultuda 2. operasyon düzenlendi. FETÖ”nün Güncel Talebe Yapılanması kapsamında, Lise ve İlköğretim de okuyan öğrencilere yine örgüt sorumlusunca görevlendirilen kişiler tarafından organize edilen örgütsel programlar dâhilinde irtibatlı ve iltisaklı ailelerin çocuklarının aidiyetlerini, kendileriyle ilgilenen kişilere bağlılıklarını artırmak için Sinema, Bowling, Gezi, Kamp vb. organizasyonlar düzenledikleri tespit edildi. İKİNCİ OPERASYONDA 11 GÖZALTI Küçük yaşta olan bu çocukların aileleri tarafından bu organizasyon için belirlenen örgüt evi ya da sorumlusuna teslim ettikleri tespiti yapılan 11 şüpheli şahsın yakalanmasına yönelik Kaçakçılık ile Mücadele Şube Müdürlüğü ile 11 adreste eş zamanlı operasyon düzenlendi. Şüphelilerin tamamı yakalanarak gözaltına alındı.

Source: Deniz Yusufoğlu


Geleceğimizi zehirleyenlere ağır darbe! 1 ton uyuşturucu 5 milyon hap ele geçirildi

Cumhuriyet Başsavcılıklarının talimatı ve Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı koordinesinde, gençlerimizi hedef alan uyuşturucu tacirlerine karşı yurt genelinde amansız bir mücadele yürütülüyor. 75 ilde eş zamanlı gerçekleştirilen dev operasyonlarda, 3 bin 335 ekip ve 8 bin 340 personelin yanı sıra 37 hava aracı ve 53 narkotik dedektör köpeği görev aldı. 1 TON UYUŞTURUCU, 5 MİLYON HAP ELE GEÇİRİLDİ Son üç haftada düzenlenen operasyon zincirinde; tam 1 ton 24 kilogram uyuşturucu madde ile 5 milyon 375 bin adet uyuşturucu hap ele geçirildi. Gençleri hedef alarak gelecek kuşakları zehirlemeye çalışan 2 bin 311 şüpheli yakalanarak adalete teslim edildi. BAKAN YERLİKAYA: “BU SAVAŞ, İNSANLIK ADINA VERİLİYOR” İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, operasyonlara ilişkin yaptığı açıklamada kararlılığı bir kez daha vurguladı: “Uyuşturucu, insanlığın en büyük düşmanıdır. Bu illeti toplumumuzdan, özellikle de gençlerimizin hayatından tamamen silene kadar mücadelemiz sürecek. Buna cüret eden zehir tacirleriyle, ülkemiz ve insanlık adına savaşmaya devam edeceğiz.

Source: Ömer Çeti̇n


Sığınağa almadılar! “Şifreyi değiştirdik, Artık gelmeyin”

İsrail ile İran arasında artan gerilimle birlikte sirenlerin çaldığı Tel Aviv yakınlarındaki Yafa’da, Müslüman Filistinli aileler yeraltı sığınağına alınmadı.Yafa’daki Yehuda Hayamit Sokağı’nda yaşayan Filistinli vatandaşlar, daha önce kullandıkları sığınağın giriş şifresinin değiştirildiğini söyledi. Gerekçe ise açıkça belirtilmedi. Ancak Filistinli sakinlere göre tek fark kimlikleriydi.”ARTIK GELMEYİN, KODU DEĞİŞTİRDİK”63 yaşındaki Nasir Ktelat, sağlık sorunları nedeniyle dördüncü katta oturduğunu ve sirenler çalınca birkaç komşusuyla birlikte sığınağa indiklerini anlattı. İlk gün sessizce sığınağa giren grup, ertesi gün geldiklerinde İsrailli komşuların açık mesajıyla karşılaştı:“Bu son gelişiniz. Artık sizi istemiyoruz. Kodu değiştireceğiz.”Ktelat, “Oradaki Yahudi komşular sığınağa girmeye devam ediyor ama bize yasak. Bu ayrımcılığa şaşırmadık, çünkü bu bizim için yeni değil.” dedi.SIĞINAKLAR HERKESE AÇIK MI?Filistinli vatandaşlar, nüfusun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturuyor. Ancak İsrail’deki pek çok Arap mahallesinde kamuya açık sığınak bulunmuyor. Oysa yeni yapılan Yahudi yerleşimlerinde her binada sığınak zorunlu.Geçtiğimiz hafta, Hayfa yakınlarındaki Tamra kentinde dört Filistinli, İran’dan gelen füzenin bir binaya isabet etmesiyle hayatını kaybetti. 35 bin kişinin yaşadığı kentte tek bir kamu sığınağı bile bulunmuyor. Buna karşılık, yakınlardaki Mitzpe Aviv yerleşiminde yalnızca 1.100 kişi yaşıyor ama tam 13 sığınak mevcut.”KOMŞULAR Bİ YÜZ ÇEVİRDİ”Filistinli aktivist Abed Abu Shahada, yaşananları “İsrail toplumuna yerleşmiş ırkçılığın” bir örneği olarak değerlendirdi.“Yafa’daki bu olay bize bir gerçeği daha gösterdi. Bu insanlar sizin komşunuz ama tehlike anında sizi dışarıda bırakıyorlar. Bu yalnızca bireysel bir tutum değil, toplumsal bir meşruiyete sahip.”Tarihi kent, tarihi yaralarYafa, 1948’deki Nekba sırasında büyük ölçüde boşaltılan bir Filistin liman kentiydi. O dönem yüzbinlerce Filistinli, zorla evlerinden çıkarıldı ve çoğu Gazze’ye göç etmek zorunda kaldı.Bugün Yafa, restore edilmiş yapıları, müzeleri ve turistik noktalarıyla Tel Aviv’in en dikkat çeken bölgelerinden biri. Ancak Filistinli sakinler, kendi mahallelerinin ihmal edildiğini ve yaşam koşullarının gittikçe zorlaştığını belirtiyor.

Source: Mehmet Küçükkahveci


Ayşe”nin hayatını kabusa çeviren arkadaşlık: Şantaj yetmedi, ölümle tehdit etti!

Olay Ankara”nın Sincan ilçesinde yaşandı. 30 yaşındaki Ayşe K., 2024 yılında sosyal medyadan tanıştığı 25 yaşındaki Batu İ. ile birliktelik yaşamaya başladı. Ancak genç kadının hayatı kıskançlık krizleriyle kabusa döndü. Ayşe K., Batu İ.”nin, görüştüğü arkadaşlarını arayarak tehdit etmesi ve evden çıkmasını istememesinin ardından ayrılmak istedi. KADIN CİNAYETLERİ ÜZERİNDEN TEHDİT! Ayşe K.”nın ayrılmak istemesi üzerine iddiaya göre Batu İ., mesaj atarak “Herkes kadın cinayetlerinin neden işlendiğini söyler ama bir de onu yapan adama sormak lazım neden yaptı diye” tehdit etti ve ilişkilerinin devam etmesi için baskı yaptı. Batu İ.”nin Ayşe K.”dan oturduğu evin giriş kapısına kamera yerleştirerek görüntüleri kendisine göndermesini istedi. Ayşe K., teklifi kabul etmeyerek Batu İ.”ye görüşmek istemediğini söyledi. KADININ AKRABALARINA MÜSTEHCEN MESAJLAR ATTI Sabah”ın haberine göre ayrılığın ardından Batu İ., Ayşe K.. adına açtığı sosyal medya hesaplarından genç kadının akrabalarına “Merhaba ben Ayşe. Evli adamlarla otele gidiyorum, uluslararası çalışıyorum” şeklinde mesajlar gönderdi. Durumu öğrenen Ayşe K., elinde kendisine ait müstehcen görüntülerin olması nedeniyle şikayetçi olmaya korkarak durumu erkek kardeşine anlattı. #r-1124154# Ayşe K.”nın erkek kardeşi Batu İ.”yi arayarak kardeşini rahat bırakmasını söylemesi üzerine Batu İ., hakaret ederek, “Ablana harcadığım paraları tek tek yollasın. Yollamadığı takdirde başka yollara başvuracağım. Bundan sonra bir şey olduğu zaman beni aramayın” dedi. Bunun üzerine Batu İ.”nin tehdidinden korkan Ayşe K., Batu K.”nın hesabına 21 bin TL gönderdi. MÜSTEHCEN GÖRÜNTÜLERİ AİLESİNE ATTI Ayşe K., Batu İ.”nin gönderdiği paranın ardından tehditlerinin son bulacağını düşünürken Batu İ., annesini arayarak kendi ilişkilerinden önce ayrıldığı nişanlısı hakkında aralarında geçenleri anlattı ve kızlarının birçok erkekle birliktelik yaşadığını söyledi. Bununla da yetinmeyen Batu İ., Ayşe K. ile görüntülü konuşama yaptıkları sırada ekran kaydı aldığı müstehcen görüntüleri de anne ve babasına gönderdi. Batu İ.”nin yurtdışı numaraları üzerinden kendisini ve aile üyelerini arayarak tehdit etmesine dayanamayan Ayşe K., Avukatı Emre Altun aracılığıyla Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. DAVALIK OLDU Avukat Altun suç duyurusu dilekçesinde, Batu İ. tarafından Ayşe K.”nın ısrarlı devam eden psikolojik şiddet, hakaret, tehdit ve şantaj eylemlerine maruz kaldığını kaydederek, müvekkili adına sahte sosyal medya hesapları açtığını, özel görüntülerini birçok kullanıcı hesabına gönderdiğini, kendisi ile görüşmeye zorladığını, ölümle tehdit ettiğini ifade etti. Müvekkilinin yoğun baskı, sindirme sürecinde çok defa cevap vermese de yaşadığı ağır baskı ve travma dolayısıyla cevap vermek zorunda bırakıldığını kaydeden Avukat Altun dilekçesinde, şüphelinin eylemelerinin son bulmadığı, müvekkilinin uzman desteğine ihtiyaç duyduğunu ve sokağa dahi çıkamaz hale geldiğini belirtti. SORUŞTURMA AÇILDI Avukat Altun, Ayşe K.”nın şüpheli Batu İ. tarafından çok sayıda hukuka aykırı, birçoğu da şiddet niteliğinde eyleme maruz kaldığını bu nedenle özel olarak korunması gerektiği talebinde bulundu. Ankara 1. Aile Mahkemesi tarafından Batu İ. hakkında 3 ay süreyle koruma kararı çıkarılırken, Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “Zincirleme şekilde tehdit”, “Şantaj”, “Zincirleme şekilde hakaret”, “Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması”, “İftira”, “Özel hayatın gizliliğini ihlal etme” ve “Kişilerin huzur ve sükununu bozma” suçlarından soruşturma başlatıldı.

Source: Çağla Çağlar


İran’dan kaçanlar evlerinin ‘son fotoğraflarını’ paylaşıyor

BBC Farsça servisinden Taraneh Fathalian”ın haberinden aktarıyoruz;

Bazı koltuklar bomboş duruyor. Bazılarının önüne valizler yığılmış. Saksı çiçekleri, biblolar ve yastıklar özenle dizilmiş, perdeler kapalı.

Sosyal medyanın Farsça konuşulan köşelerinde dolaşan dokunaklı bir akımın başlığı bu: “Evin son fotoğrafı”.

İnsanların kapılarını kapatıp şehirlerini terk etmeden önce paylaştıkları görüntüler…

Şehri terk etmeden hemen önce paylaşılan bu karelerde insanlar, ardında ne bıraktıklarını kayda geçiriyor.

İsrail”in İran”a yönelik bombardımanı sürerken, başkent Tahran”daki birçok kişi, yollar tıkanmış, yakıt kuyrukları uzamış olsa da kaçmayı göze aldı.

Geri döndüklerinde evlerini yerinde bulup bulamayacaklarını bilmeden yola çıktılar.

Bir sosyal medya kullanıcısı şöyle yazdı:

“Sevdiklerimden kalan hatıraları ve temel ihtiyaçları topladım, çiçeklerimi suladım ve yola çıktım. Eğer bir daha dönüp dönemeyeceğini bilmeden evden ayrılıyorsan… bu, dayanılmaz derecede zor.”

Bir diğeri ise şöyle dedi:

“Evim hiç bu kadar hüzünlü olmamıştı. Geri dönüp dönemeyeceğimi bilmiyorum.”

Bir kullanıcı ise çalışma masasının fotoğrafını paylaştı. Fotoğrafta bilgisayar, kulaklıklar yerli yerinde duruyordu.

Altına şunu yazdı:

“Uğruna uykusuz kaldığım, saçlarımı ağartan şeylere veda ettim. Umuyorum ki döndüğümde hâlâ yerlerinde olurlar.”

10 milyonluk bu kentin bir sakini, başkente üniversite ve iş hayalleriyle geldiğini yazdı ve “Evdeki her şeyi sevgiyle ve emekle aldım, yerleştirdim. Sessizce veda ettim. Bir gün tekrar bu güzel, güvenli yuvama dönebilmeyi diliyorum,” dedi.

Bu insanlar, İsrail”in Pazartesi günü verdiği tahliye çağrısından çok daha önce gitme kararını almıştı.

İsrail ordusu, Pazartesi günü Tahran”ın kuzeyinde geniş bir alanın boşaltılması gerektiğini söyledi ve harita üzerinde işaretlediği bölgeleri duyurdu.

Bu açıklama, İsrail”in İran”a dört gündür sürdürdüğü hava saldırılarının ardından geldi.

Saldırılarda en az 224 kişi hayatını kaybetti.

Tahran”ın İsrail”e yönelik misilleme saldırılarında ise en az 24 kişi öldü.

İsrail”in ilk saldırıları, nükleer ve askerî tesisler ile üst düzey yetkilileri hedef almıştı. Ancak saldırıların kapsamı genişledikçe başkent Tahran defalarca vuruldu – üstelik bu saldırıların bazıları yerleşim alanlarını da içine aldı.

Bu da şehir sakinleri arasında korku yarattı.

Bazı Tahranlılar ise kalmaya karar verdi. Yaşlı anne babaları, küçük çocukları, sağlık sorunları ya da gidecek yerleri olmadığı için.

BBC Farsça Servisi”ne konuşan bir kadın, hamile olduğunu ve küçük bir kız çocuğu bulunduğunu söyledi:

“Bu trafikte nasıl hayatta kalabilirim? Her şeyim burada kurulu… Nereye gidebilirim ki?”

Başka bir kadın ise bekar olduğunu ve 800 km uzaklıktaki ailesinin yaşadığı Şiraz”a tek başına gitmeye cesaret edemediğini söyledi:

“Aracım var ama Tahran”dan ayrılmakta en büyük korkum, mesafenin uzunluğu, yakıt kıtlığı ve arabada çıkabilecek arızalar.”

Tahran”dan ayrılan arkadaşlarının trafikte saatlerce mahsur kaldığını da sözlerine ekledi:

“Normalde 10–12 saat süren yolculuk, onlara 20 saat sürdü. Otobüs bileti de yok zaten.”

Kendini 40 yaşında ve iki küçük çocuk annesi olarak tanıtan bir kadın BBC”ye şöyle konuştu:

“Ben hiçbir yere gitmiyorum. Açık konuşayım: Artık o kadar yorgunum ki, gidip sonra döndüğümde her şeyin yıkıldığını görmek istemiyorum.

“Yıllardır çok çalıştım. Pandemisiydi, enflasyonuydu… Her şeye rağmen. Bugün bulunduğum yere kolay gelmedim. Eğer her şey mahvolacaksa, çocuklarımla birlikte evimizle gitmeyi tercih ederim. Çünkü yeniden başlama gücüm kalmadı.”

Aynı ikilem, yurtdışında yaşayan milyonlarca İranlı tarafından da derinden hissediliyor.

Sevdiklerinin durumunu öğrenmeye çalışırken, kesintili internet bağlantılarıyla onlara ulaşmaya çalışıyorlar.

Bir Instagram kullanıcısı şöyle yazdı:

“Göçün en zor yanı hasretti sanıyorduk. Ama şimdi savaşla birlikte, uzakta olmanın gerçek kaygısının ne demek olduğunu öğrendik.”

Yurtdışındaki bazı İranlılar, ailelerinin tüm ısrarlara rağmen ayrılmayı reddettiğini söyledi.

Bu mesajlara yanıt olarak başkentte yaşayan biri şöyle yazdı:

“Bazı insanların parası yok. Bazılarının gidecek yeri yok. Bize sadece “gidin” demeyin.”

Source: aktifhabercom


DEM Parti”den Ekrem İmamoğlu başvurusu

DEM Parti heyeti, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere bazı isimleri tutuklu bulundukları cezaevinde ziyaret etmek için Adalet Bakanlığına başvurdu. Meclis”te basın toplantısıı düzenleyen DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, İsrail”in İran”a şiddetli saldırılarıyla başlayan çatışmanın giderek şiddetlendiğini belirterek, uluslararası güçlere ve kurumlara bu savaşın sonlandırılması için harekete geçme çağrısında bulundu. PKK ne zaman silah bırakacak? Sezai Temelli, PKK/KCK terör örgütünün kendini feshetme ve silah bırakma kararı sonrası bu konuyla ilgili bir gelişme olmadığını ileri sürdü. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş”un bu konuda inisiyatif almasını beklediklerini vurgulayan Temelli, “Meclis, bu meselenin çözümü konusunda bir komisyonu hayata geçirmeli. Bu adım belki de sadece barışı getirmekle kalmayacak, İsrail”i de durduracak” dedi. 10. Yargı Paketi Temelli, Kurban Bayramı öncesi TBMM Genel Kurulu”nda görüşülerek kabul edilen 10. Yargı Paketi”nin, beklenenleri karşılamadığını ve hayal kırıklığına neden olduğunu savundu. İmralı”ya bir başvuru planı var mı? Bir gazetecinin, “DEM Parti heyeti olarak İmralı”ya bir başvuru planı var mı? Olursa ne zaman olur?” sorusu üzerine Temelli, şunları kaydetti: “Bu konudaki tavrımız belli. Sürekli, İmralı ile istişarede bulunabilmek için ziyaretler gerçekleştirmek istiyoruz. Bu ziyaretleri dar bir heyetle değil, olabildiğince geniş bir çerçevede sürdürmek istiyoruz. Beklentimiz bu yönde, ziyaret trafiğini belirleyen devlettir. Kendilerinden ricamız; artık bu geçmişin kısıtlarını kaldırmaları, bu ziyaretlerin etkin ve olabildiğince geniş kapsamda hayata geçirilmesinin sağlanmasıdır. Şu anda bekliyoruz.” DEM Parti”den Ekrem İmamoğlu başvurusu “İmamoğlu ve Özer başta olmak üzere bazı isimleri ziyaret için Adalet Bakanlığına bir başvurunuz oldu mu?” sorusuna ise Temelli, “Başvuru yaptık, 19 Haziran perşembe günü bu ziyaretin gerçekleşmesini istiyoruz. Eş başkanlarımız ve yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcımız Silivri”de Ekrem İmamoğlu, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, Van önceki dönem Belediye Eşbaşkanı Bekir Kaya, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay Can Atalay ve Halil Aksoy”u ziyaret edeceklerdir. Başvuru yaptık, cevap bekliyoruz.” cevabını verdi.

Source: Internet Haber


Soma”da madenci tekmeleyen Yusuf Yerkel”e yeni görev

Manisa”nın Soma ilçesinde 2014″te meydana gelen Soma faciasında 301 madenci yaşamını yitirmişti. Türkiye”nin en büyük maden faciası olarak kayıtlara geçen olayın ardından protesto eylemleri düzenlenmişti. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan”ın müşaviri Yusuf Erkel protestolar sırasında yere düşen bir madenciyi defalarca tekmelemesiyle gündem olmuştu. O İSME YENİ GÖREV Yıllardır tepkilerin odağında olan Yusuf Yerkel”e yeni bir görev verildi. TFF’den yapılan açıklamada TFF Başdanışmanı Yusuf Yerkel’in UEFA HatTrick Komisyonu Üyesi olarak atandığı açıklandı. UEFA”nın 19 komite ile 6 heyetinin yeni yönetim ve üyeleri belirlendi. Türkiye Futbol Federasyonundan (TFF) yapılan açıklamaya göre Türkiye, 19 komitenin 11″inde, 6 heyetin de 1″inde toplam 12 kişiyle temsil hakkı kazandı. UEFA”nın komite ve heyetlerinde Yusuf Yerkel”in de yer aldığı Türkiye”yi temsil edecek isimler ve görevleri şöyle: TFF 1. Başkan Vekili, İcra Kurulu Üyesi, A Milli Takım ve Süper Lig”den Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Mecnun Otyakmaz: UEFA Futbol Komitesi Üyesi TFF Eski Başkanı Servet Yardımcı: FIFA Üye Federasyonlar Komitesi Başkanı TFF Başkan Vekili, İcra Kurulu Üyesi, FIFA ve UEFA İlişkileri, Dış İlişkiler ve Sağlık İşlerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. H. Zehra Neşe Kavak: UEFA Sağlık Komitesi Üyesi TFF Genç Milli ve Kadın Milli Takımlar, Kulüp Lisans İşleri, Tesisler ve Yatırımlardan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Temel Bozbağ: UEFA Milli Müsabakalar Komitesi Üyesi TFF Amatör Futbol, Kadın Futbolu ve Engelli Futbolundan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Ural Aküzüm: UEFA Genç ve Amatör Futbol Komitesi Üyesi TFF Teknoloji ve Kurumsal İletişimden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Bilal Arslan: UEFA Futsal Komitesi Üyesi Süper Lig Kulüpler Birliği Vakfı ve Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç: UEFA Kulüp Müsabakaları Komitesi Üyesi TFF Genel Sekreteri Abdullah Ayaz: UEFA Pazarlama Danışma Komitesi Üyesi TFF Başdanışmanı Yusuf Yerkel: UEFA HatTrick Komitesi Üyesi TFF Yönetim Kurulu Danışmanı Serdar Yıldız: UEFA Oyuncu Durumu, Transferler, Menajerler ve Temsilciler Komitesi Üyesi TFF Temsilciler Kurulu Başkanı Şerafettin Bural: UEFA Stadyum ve Güvenlik Komitesi Üyesi TFF Futbol Altyapı ve Gençlik Projelerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Cengiz Gökay: UEFA Stadyum İnşaatı ve Yönetimi Heyeti Üyesi

Source:


İsrail yıkılıyor mu?

Bundan 1 yıl 8 ay önce…

İsrail Terör Örgütü, arkasına başta ABD olmak üzere yedi düvelin alçak güçlerini alarak küçücük Gazze’ye saldırdığında…

Hemen herkes işi en geç birkaç ayda bitireceğini düşünüyordu…

Karadan ilerlemenin havadan bomba yağdırmak kadar kolay olmadığını, İsrail’in kara harekâtına giriştiğinde çok zorlanacağını belirten uzmanlar bile bu süreyi en fazla beş, altı aya kadar uzatabiliyordu.

İki taraf arasında çok çok büyük güç farkı vardı.

Hamas- El Kassam Tugayları ve Gazze Halkı ne kadar direnirse dirensinler, bu iş çok da uzun sürmezdi.

İsrail Terör Örgütü’nün saldırılarının başladığı günlerde…

Birisi size, “Gazze neredeyse tamamen yalnız bırakılacak. İslâm Dünyası denilen kınamalardan pek de fazla öteye gidemeyecek. İsrail Terör Örgütü, diğer terörist devletlerle birlikte saldırdıkça saldıracak. Şehit sayısı, 10 bin, 20 bin, 30 bin, 50 bin, 70 bin… Böyle artıp gidecek…

Oradaki insanlar açlığa, susuzluğa mahkûm edilecek…

Hastaneler tamamen vurulmuş olacak…

Ve bütün bunlara rağmen, Gazze’liler 1 yıl 8 ay sonra bile inançlarını, dirençlerini kaybetmeden direnişe devam edecek, asla yenilmeyecek!” deseydi, nasıl bir karşılık verirdiniz?

Doğrusu, ben İslam Dünyası denilenin acze düşeceğini, bu âlemdeki pek çok ülkenin ve liderin Gazzelilerin başına gelecekleri önemsemeyeceğini…

Türkiye’nin bu süreçte en aktif, en etkili ülke olacağını…

Böyle olmakla birlikte, onun da hamlelerinin sonuç almaya yetmeyeceğini tahmin ediyordum ama Gazze’nin bu kadar uzun süre dayanabileceğini zannetmiyordum.

Elimdeki veriler bunu göstermiyordu.

Siyonizm’in Basel’deki Birinci Siyonist Kongre’den bu yana, 130 yıl boyunca hemen her söylediğini yapmasına, plânlarının tıkır tıkır işlemesine baktığımda, Gazze’nin en fazla bir sene sonra tamamen teslim olmak mecburiyetinde kalacağını düşünüyordum.

Gazze’deki Kahraman Müslümanlar, aralarında benim de bulunduğum “güç dengelerine” fazla odaklanmış milyarlarca insanı yanılttı.

Rabbimizin,

“Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin, eğer inanmışsanız en üstün olan sizsiniz!” hükmüne teslim olduğumuzda…

Cenab-ı Hak’tan başka “Kadir-i Mutlak” olmadığına tam mânâsıyla iman ettiğimizde, gücümüzün kaç milyona, kaç milyara katlanacağını gösterdi Gazzeli bize.

Gazzeli şehit oldu, gazi oldu, aç kaldı susuz kaldı, yollarda vuruldu ama en ufak bir “yılgınlık” görüntüsü vermedi.

Yolundan milim sapmadı.

Kimsenin malına el uzatmadı.

Elindeki bir dilim bayat ekmeği paylaşmaktan geri durmadı.

Batı’nın soysuzları, pandemi-plândemi döneminde tuvalet kâğıdı için bile birbirlerini gırtlaklarken, Gazzeli açlığın pençesindeyken gönül tokluğunun en güzel misallerini verdi.

Bizler, nice nimetin nankörleri…

Gazzeli sabır ve şükür abidesi.

Sen şimdi sabret!

Allah’ın vaadi elbette gerçektir. Bu gerçeğe tam ve kesin imanı olmayanların tavırları sakın seni telaşlandırıp, gevşekliğe, tedirginliğe sürüklemesin.”

Amenna ve Saddakna!

Onlar işitti ve itaat etti.

Ve Rabbim hepsine zaferi nasip etti.

-Bunca Müslüman ölmüş, bunca Müslüman sakat kalmış, bunca hayat yok olmuş…

-Bunun neresi zafer?

Bunları söyleyenlerin üzerlerine biraz gitseniz, Çanakkale Zaferi için de böyle şeyler diyeceklerdir.

“Çanakkale geçilmedi mi yani?”ler üzerinden ne maneviyat kırıcı kılçıklar atacaklardır.

Çanakkale Destanı’nı yazan kahramanlarımızın yarınlara ne büyük bir miras bıraktığını…

Merhum istiklâl Şairimiz’e “Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber!” dedirten aşkın ne büyük bir hazine olduğunu nasıl idrak edecekler?

Biz, buralarda, dünyadaki güç dengelerine bakarak…

Onun bunun parasına puluna, silahına, şeytanlıklarının yamanlığına bakarak “ümitsizlik” deryasına düşebiliyoruz.

Gazzeli Müslüman, bize “Gittiğiniz yol yol değil. Titreyiniz ve kendinize geliniz!” diye sesleniyor.

Gazzeli Müslüman, kendilerine o toprakları bırakıp gitmeyi tavsiye eden kalbi bozuk tiplere de tokat üstüne tokat indiriyor!

Bugünlerde…

İsrail’in başına füzeler yağıyor…

Demir Kubbe 7 Ekim’de delinmişti, şimdilerde kevgire dönmüş halde…

Terör Örgütü İsrail, bu “savaştan” da sözde galip çıkabilir.

İran, bu hücumları uzun süre devam ettiremeyebilir.

Her ne olursa olsun, “Siyonistler asla yenilemezler!” ezberine zerre itibar yok bundan sonra…

Her Müslüman’ın aklında, kalbinde “İsrail’i Akdeniz’in derinliklerine gömmek hiç de hayal değil!” gerçeği var artık.

İsrail Terör Örgütü’nü savunmak, bu alçak soykırımcıya kol kanat germek her geçen gün daha zor olacaktır, ABD ve diğerleri için…

Hiç şüphesiz;

Cami duvarına pislemenin bedelini çok kötü ödeyecektir İsrail Terör Örgütü!

Bunun güçlü işaretlerini görüyorsunuzdur mutlaka.

Serdar Arseven / Haber7

Source: Serdar Arseven


Ünlü oyuncu iş buldu

Metin Keçeci, geçtiğimiz günlerde icralık olduğunu ve yaşadığı evden çıkmak zorunda kaldığını belirtmişti. Gözyaşlarını tutmakta zorlanan Keçeci, intiharın eşiğine geldiği de ifade etmişti. Oyuncu ayrıca; Beni bu hale getiren kim varsa cenazeme kimse gelmesin. Allah için gelmesinler. Mama alıp bir köşede sokak hayvanlarını beslesinler demişti. Ünlü oyuncunun siteminin ardından, TRT 1 de yayınlanan Vefa Sultan dizisinin kadrosuna dâhil edildiği öğrenildi. Keçeci, dizinin 2 nci sezonunda Terzi İdris karakterine hayat vereceğini duyurdu.

Source: Habertürk


Hasan Hüseyin Öz yazdı: Trump”ın barışı, savaşın perdesinden başka bir şey değil

Donald Trump, bir yanda barıştan bahsediyor, öte yanda savaş tehditleri savuruyor. “İran ve İsrail barışa ulaşacak,” derken, “İran, ABD”ye saldırırsa, tam güç ve kudretimizle karşılık veririz,” diye rest çekiyor. İsrail”in İran”a düzenlediği hava saldırıları, Trump”ın “mükemmel” ve “çok başarılı” diye alkışladığı bir yıkım. “Her şeyi biliyorduk,” diyerek operasyonun her detayında parmağı olduğunu itiraf ediyor. Bu tablo, ABD”nin Ortadoğu”yu kaosa sürükleyen stratejisini gözler önüne seriyor; barış lafları, kirli bir oyunun örtüsü sadece.Bu oyunun en iğrenç yanı, Trump”ın hakikat sonrası bir dünyada ahlaki çizgiyi hiçe sayarak barışı bir silaha dönüştürmesi. “Bazen savaşmaları gerekir,” diyerek çatışmayı savunuyor, ama aynı anda “İran ve İsrail barışa ulaşacak,” masalını anlatıyor. “60 gün verdim, bugün 61. gün,” diyerek İsrail”in İran”a saldırısını bizzat planladığını söylüyor. New York Post”a “İsrail”in saldırı tarihini her zaman biliyorduk,” diye övünüyor. Daha yenilerde ABD İsrail”e istihbarat ve 300 Hellfire füzesiyle destek verdi. Bu hakikat ortada yokmuş gibi Trump, “İran”a fırsat verdik, ama kabul etmediler. Çok sert vuruldular,” diyerek saldırıyı savunuyor. Hülasa, barış söylemi, ABD”nin ve İsrail”in kirli savaşının bir aparatından, hatta en etkili silahından başka bir şey değil.Bütün bu sahtekar tutumları diplomasi tiyatrosunun tezahürü aslında. Trump, Truth Social”da “Amerika Birleşik Devletleri, dünyadaki en iyi ve en ölümcül askeri ekipmanı üretiyor,” diye böbürleniyor; o silahlar, İran”daki hedefleri vurdu. Wall Street Journal, Trump”ın bu “sürpriz katliamı” gizlemek için diplomatik bir oyun oynadığını yazdı. ABD”nin İsrail”e milyarlarca dolarlık yardımı, bu yıkımın temel taşı. Bir yanda diyalog lafı edip öte yanda güç gösterisi yapıyor.Peki, Trump neden böyle ahlaksız bir oyun oynuyor? ABD, Ortadoğu”da kaos oluşturmak için İsrail”in bilgiyi çarpıtan teolojik saplantılı stratejilerinin arkasına gizleniyor. Batı aklı için bu sıradan bir şey. Ama şunu da belirteyim, Amerika”nın resmi politikası olan kaos, bumerang etkisiyle sahibini vuracak bir strateji. Şimdilik ABD”nin İsrail”e verdiği sınırsız destek, oyunu güçlendiriyor. Trump”ın “Bazen savaşmaları gerekir” lafı, bu planın bir parçası; barış lafı ederken çatışmayı harlıyor. Büyük stratejist Clausewitz”in “sis perdesi” dediği şey burada işliyor: Barış sözleri, savaşın kirli niyetlerini gizliyor. Diplomasi, füzelerin gölgesinde kayboluyor. Üstelik, büyük güçlerin bölgeyi karıştırıp barış masalları anlatması, tarih boyunca tanıdık bir hikâye.Ortadoğu, Trump”ın iki yüzlü oyunlarıyla felakette yeni bir aşamaya geçiyor. Artık daha net konuşabiliriz. İngiliz jeopolitiğinin oluşturduğu denklemin yerine yeni bir denklem oluşuyor. Trump, bugünkü sistemin bir görüntüsü olduğunu idrak edersek sürecin yönetiminde söz sahibi olabileceğimizi anlarız.İsrail”in İran”a saldırısı, ABD”nin kaos planının kanlı bir hamlesi; açık söyleyeyim Trump, bu yıkımın göbeğinde. Barış lafları, savaşın kirini gizleyen bir yalan. Büyük güçlerin sahte sözlerine inananlar, bu yangında kül olur. Bölge, Trump”ın fitnesiyle bataklığa gömülüyor; bu kaos, daha büyük belaları doğuracak. Ama Türkiye, bu ateş çemberinde diplomasiyle sağduyunun sesi olmaya devam ediyor. Bölgede barış için çaba gösteren Ankara, kaosun ortasında umut ışığı yakıyor.

Source: Hasan Hüseyin Öz


Cübbeli Ahmet zirai don olayını “zinaya” bağladı, CHP”den tepki geldi: “Malatyalılardan özür dilemeli!”

Malatya”da katıldığı sohbet etkinliğinde, nisan ayında kentte meydana gelen zirai don olayına da değinen Ahmet Mahmut Ünlü , tartışma yaratacak ifadeler kullandı. Kamuoyunda “Cübbeli Ahmet” olarak bilinen Ünlü, şunları söyledi: Bu zina, almış başını gitmiş. Hacısı hocası bu işe düşen var. Suratlarına bakıyorum, az çok Allah’ta bana bir feraset vermiş; suratında siyahlık var, o siyahlık kara sürsen olmaz. Zencide nur, bembeyaz adamda siyahlık var. O siyahlık, zinanın siyahlığıdır. Zinadan gelen siyahlık hiçbir günahla gelmez. Bir de içki varsa o hepten zaten adamı çuval eder. Onun için bu toplumda zina işi çok var. Genel toplumda çok var, Malatya’da da illaki var. Bazı namaz kılanlarda da var. Hacca, umreye gidiyorlar gelip yine zina yapıyorlar. Çok fena… Ondan sonra “Kayısılar yandı” diye bas bas bağırıyor. Kayısı yanmadan evvel günahlara tövbe edeydik. CHP”Lİ AĞBABA: MALATYALILARDAN ÖZÜR DİLEMELİDİR Ahmet Mahmut Ünlü”nün, zirai don olayını zinaya bağlamasına CHP “den tepki geldi. CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Ünlü”nün sözlerini “Bilimi ve aklı reddeden, halkı küçümseyen bir zihniyetin ürünü” olarak nitelendirirken, şöyle konuştu: Malatya Kuluncak’ta bir cami açılışına katılan Cübbeli Ahmet, Malatya’da yaşanan don felaketini Malatyalıların ahlaksızlık yaptığına, zina yaptığına bağlamış. Depremin en büyük yıkım yaptığı, toparlamaya çalışırken 11-12 Nisan tarihlerinde son yüzyılın en büyük zirai don felaketi ile karşı karşıya kalan Malatya’ya gelip Malatyalılara hakaret eden Cübbeli Ahmet’i kınıyorum. Bilimi reddeden, meteorolojik bir felaketi bile akla hayale gelmeyen sebeplere bağlayan bir zihniyete Diyanet İşleri”nin cevap vermesini bekliyoruz. Sermayesi yalan olan bu kişilere cevap vermeyi bile zûl kabul ediyorum. “En büyük mesele zina. Zina toplumda almış başını gitmiş. Malatya’da da illa ki var. Ondan sonra “kayısılar yandı” diye bas bas bağırıyorlar” diyen Cübbeli Ahmet, Malatyalıları ahlaksızlıkla suçluyor. Zina yapmakla suçluyor. Malatya’ya gelip Malatyalılara hakaret ediyor. 36 Şehirde birden zirai don meydana gelmiş. İnsanların yemeye meyveleri kalmamış. Bir kuruş gelirleri kalmamış. Ne yapacaklarını kara kara düşünürken bir de üzerine ahlaksızlıkla suçlanmışlar. Bu zihniyete kucak açan, paneller-söyleşiler yaptıranlar da en az onlar kadar suçludur. Cübbeli Ahmet, derhal Malatyalılardan özür dilemelidir.

Source: Haber Merkezi