“Toplumsal Gündem – Adalet, İklim ve Yaşam Mücadelesi”

Trump ve yargı krizi

“Özgür irade… Bu, tam bir yanılsama, oğlum. Seçenekler sunarız, ama gerçekte biz yönlendiririz.” -John Milton (Al Pacino), Şeytan’ın Avukatı

Trump geldi, üç hafta geçti ve Amerika’nın Anayasası, tahterevalliye dönmek üzere.

Trump’ın kararname fırtınası ve atamaları öyle bir hızla ilerliyor ki, anayasa kitapçığı Oval Ofis’te nostaljik bir masa süsü olmaya başladı. Mahkemeler dört bir yandan açılan davalarla dolup taşıyor. Ülkede hukuk savaşları başlarken, asıl büyük patlama Yüksek Mahkeme’ye gidildiğinde yaşanacak.

Basına bakalım mesela.

Geçen hafta The New York Times, NBC News ve Politico’nun Pentagon’daki büroları, adeta “temizlik” bahanesiyle süpürüldü. Yerlerine, daha ‘uyumlu’ ve ‘Amerikan değerlerine bağlı’ gazeteler geldi: New York Post ve HuffPost. Tarafsızlığın yeni adı, tek taraf olmak.

Associated Press (AP) ajansı da Trump’ın meşhur kararlarından birini sorgulama gafletinde bulunduğu için Beyaz Saray’dan atıldı. Neydi o karar? ‘Meksika Körfezi’nin adını ‘Amerika Körfezi’ yapmak. Öyle ya, haritalar Trump’a oy vermediği için değiştirilmesi kaçınılmazdı. Artık ABD’li yetkililer CNN’e röportaj vermek yerine Fox News’a uzun uzun iç döküyorlar. Zaten CNN, Trump’ın ilk döneminde Oval Ofis’e girişi yasaklananlar listesine girmişti.

Tüm bunlar yaşanırken, hukukun içinden de kıyametin ayak sesleri geliyor.

Trump, ABD’de doğan yabancı ebeveynlerin çocuklarına vatandaşlık hakkı tanıyan yasayı kaldırdı. Bunun üzerine 18 eyalet mahkemeye koştu. Cuma günü Boston dahil dört eyalet hâkimi, Trump’ın emrini durdurdu. Gerekçeleri basit: “Trump bir kral değil, Anayasa’yı yeniden yazamaz.” Ancak Trump için böyle detaylar pek önemli değil. Zira en sevdiği hukuk kitabı, muhtemelen kendi imzaladığı kararname klasörleri.

Ve işin eğlenceli kısmı… Elon Musk, Hükümet Verimliliği Departmanı’nın (İsrafı Önleme Bakanlığı) başına getirildi. Ama sorun şu ki, Musk halk seçimiyle gelmedi, atanması da Senato’dan geçmedi ve 14 eyalet buna itiraz etti. Musk’a verilen yetki “sınırsız ve kontrol edilmeyen güç” şeklinde nitelendirildi. Çünkü anayasaya göre hükümet, milyarderler kulübüyle değil, demokratik süreçlerle yönetiliyor. Ama kim takar Anayasa’yı, değil mi?

Peki, asıl iç savaş nerede çıktı?

New York’taki Türk Evi inşaatı, yangın güvenliği nedeniyle bir türlü onay alamıyordu. Ta ki Belediye Başkanı Eric Adams devreye girene kadar. Türkiye’den binlerce dolarlık uçak biletleri ve hediye aldığı iddia edilen Adams, itfaiye departmanına baskı yaparak bina için “yangına dayanıklı” ruhsatı aldırdı.

Skandal patlayınca, soruşturma açıldı. Ancak Trump’ın Adalet Bakanlığı’na atadığı Başsavcı Vekili devreye girerek, davanın düşmesini istedi. Gerekçe mi? Belediye Başkanı Adams’ın Trump’ın göçmenleri sınır dışı etme politikasına destek vermesi. Ne de olsa adalet, siyasi ittifaklara göre şekillenen esnek bir kavram!

Bu müdahale üzerine davaya bakan kadın savcı, “Elimde sağlam deliller var, dava düşemez” diyerek istifa etti. Ardından altı savcı daha protesto amacıyla görevi bıraktı.

Bir ülkede politikacılar, yargıyı dizayn etmeye kalkarsa, sonuç hep aynı olur.

Şimdi gözler, Trump’ın meydan okumasının ülkeyi anayasal bir felakete sürükleyip sürüklemeyeceğinde…

New Jersey Başsavcısı Matthew Platkin’in dediği gibi: “Başkan yaptığı şeyi yapma hakkına sahipse, Tanrı onu korusun. Ama yasayı veya Anayasayı ihlal edemez. Bu yüzden mahkemeye gitmeye devam ediyoruz – hukukun üstünlüğünü korumak için.”

Ve tabii ki, finalde en uygun replik:

“İnsan, kendi doğasını inkâr eden tek yaratıktır.” – John Milton (Al Pacino), Şeytan’ın Avukatı.

Hukukun üstünlüğü ayakta kalabilecek mi, yoksa insan yine kendini kandırıp totaliterliğe mi yönelecek?

Source: Güney Öztürk


Türkiye’ye yakışmayan bir “Korku iklimi!”

Türkiye’de bugün en büyük sorun ekonomi…

Oysa iktidar, ekonomiyi ikinci plana atmış, muhalefet partileriyle uğraşıyor, medya üzerinde baskı kuruyor, RTÜK’ün ağzından “Herkes benim istediğim şekilde yayın yapacak. Yoksa RTÜK’ün en ağır cezalarını devreye sokarım” diyor.

Fiyatlar milleti cayır cayır yakarken iktidarın, gözaltına almalar, tutuklamalar, kayyum atamalarla uğraşması üzücüdür!

Hukuk âdeta unutulmuş gibi…

Oysa hukuk düzelmedikçe ekonomi de yoluna girmeyecek ve ülkede yoksulluk daha da derinleşecek!

Soruşturmalar, tutuklamalar ve kayyum atamalarla “bir korku iklimi” yaratma peşindeler!

Özgür Özel’in Genel Başkan seçildiği CHP kurultayı için bile iptal davaları açıldı!

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi vahim bir olay daha patlak verdi…

Patronlar kulübü TÜSİAD’ın Yüksek İştişare Konseyi Başkanı Ömer Aras hakkında soruşturma başlatılmış durumda…

Bunun sonu nereye varır, bilinmiyor!

Şimdi etrafta,“TÜSİAD’a da mı kayyum atanacak?” şeklinde acayip sorular dolaşıyor. Tabii ki bu çok zor ama imkânsız değil!

TÜSİAD, ülke ekonomisinin can damarı!

TÜSİAD üyesi 4500 iş insanı kurumlarında milyonlarca işçiyi çalıştırıyor ve Türkiye’de her yıl Kurumlar Vergisi’nin yüzde 80’ini ödüyor.

Böyle bir derneğe kayyum atamaya kalkmak, ülke ekonomisinin intiharı gibi bir şey olur. Fakat…

Ülkemizde hukukla birlikte “Mantık” kelimesi de lügatlerden silinmiş gibi…

Son dönemde yaşanan tüm hukuk dışı olaylara bakacak olursak, “Türkiye’de olmaz olmaz!” demek zorunda kalırız!

Hakkında soruşturma başlatılan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras aslında doğruları konuşmuş ve iktidara, hemen herkesin söylediği eleştirileri yöneltmişti…

Bunda kızıp köpürecek ne var?

SÖZÜN ÖZÜ: Ülke ekonomisinin belkemiği olan TÜSİAD’a (iktidarı eleştirdi diye) kızıp kayyum atamayı düşünmek bile tehlikelidir. Böyle bir olay gerçekleşirse “Türkiye’nin kalbine kurşun sıkılmış gibi” etki yaratır!

Ömer Aras’ın eleştirilerinde yalan ya da yanlış olan nedir?

Hakkında soruşturma başlatılan TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras aslında doğruları konuşmuş ve iktidara, hemen herkesin söylediği eleştirileri yöneltmişti…

Kartaltepe’de 78 kişinin can verdiği otel yangını faciasında sorumluların hâlâ ortaya çıkartılmamasını, İliç’teki madende toprak kayması sonucu meydana gelen faciada devlet bürokratlarının hatalarını eleştiren Ömer Aras sözlerine şöyle devam etmişti:

“Ülkede serbest piyasa koşulları işlemeli, ihalelerde ve kredilerde eşitlik ilkesi gözetilmelidir.

Eğitim sistemini tarikatların etki alanının dışına taşımalıyız…

Devletin, bütçe disiplinine uyması, kamuda tasarrufu arttırması gerekiyor…

Politik hayatta da olağanüstü olaylar yaşıyoruz.

Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor, yerlerine kayyumlar atanıyor!”

Ömer Aras gibi, hemen herkes bu tür sözleri telaffuz ediyor. Özellikle siyasiler, TV’lerde, gazetelerde her gün tekrarlıyorlar. Soruşturma açılan tek kişi var mı?

“Okuman yok mu hemşerim?”

Büyük bir parka giden Temel spor yapmak için yeşil çimenlerin üzerinde koşmaya başlar.

Onu gören park bekçisi öfkeyle bağırır:

“Hoop hemşerim, senin okuman-yazman yok mu yahu?”

“Var, ne olacak?”

“Varsa, oku be adam! Tabelada ‘Çimenlerin üstüne yürümek yasaktır’ diye yazıyor.”

Temel dudaklarını büküp, yüzünü buruşturarak “Asıl sen oku!” der “Ben yürümüyorum ki, koşuyorum!”

Yüce Tanrı bizi “Ah, şimdiki aklım olsaydı” demekten korusun!

Source: Rahmi Turan


Saltanat Müslümanlığı da çöktü!

TÜSİAD, “Sistem Çöktü” diye halka duyuru yaptı fakat “Saltanat Müslümanlığı” da çöktü. Nasıl oldu?

Belirtiler uç verdi.

Yan yana geldi.

Anlatmaya çalışayım.

Şubat kısa ay; bitti bitecek. Mart’la birlikte Ramazan da başlıyor. Her yıl Ramazan gelmeden ete zam gelir. Yine aynısı oldu etin kilosuna 15 TL artış kondu. Ve yine Ramazan öncesi Diyanet İşleri Başkanlığı “fitre miktarını” açıkladı.

Bu yıl Diyanet; “emekli aylığı ile geçinmek ve asgari ücretle çalışmak zorunda kalanların fitre ile desteklenmeye muhtaç yoksul Müslümanlar durumuna düştüğünü” ilan etti.

Alın teri ile geçinmenin şerefine ulaşmış tüm insanlar; işçi, emekli, memur, işsiz, çiftçi, köyden gidememiş 60 yaş üstü karı-koca vatandaşlar; Diyanet’in bu açıklamasının kendilerini yaraladığını sadece birbirlerine, ancak kendilerinin duyabileceği bir sesle, fısıldayarak; “saltanat Müslümanlığı bizi fitreye muhtaç hale getirdi” diyerek, dertleştiler.

Sayıları 40 milyonu geçen ve çoğunluğu iktidar partisine ve liderine 23 yıldır oy desteği vermiş insanlara Diyanet, 180 TL olarak belirlediği fitre ile dini inancın merhamet elini uzatmış oldu.

Buna fitre denmez.

İftar da açılmaz.

Sahur da yapılmaz.

Türkiye öyle bir noktaya geldi ki; Ramazan ayında çoğunluk fitreye muhtaç ailelerin kurduğu “fakir- fukara iftar sofraları” diğeri 5 yıldızlı-7 yıldızlı otellerin çok büyük salonlarında neredeyse bir odanın tamamını kaplayan genişlikte yuvarlak masaya daire içinde daire oluşturarak dört çember halinde iftar tabakları dizilmiş; “saltanat Müslümanlığı sofraları” ayrımı doğdu.

Türk-İş ile DİSK Birleşik Metal-İş, her ay açlık sınırı ile yoksulluk sınırını açıklıyorlar. Ocak ayı için açlık sınırı 22 bin TL’ye, yoksulluk sınırı da 76 bin TL’ye ulaştı. Türkiye’de öyle bir düzen kuruldu ki; “yiye yiye-yedire yedire” yol alan mutlu bir iktidar destekçisi azınlık karşısında “iftar sofrasını koyacağı pideyi hesap etmek zorunda kalan” dar gelirli çoğunluk “biri yer- diğeri bakar ülkesi” olduk.

Yeni bir Ramazan ayı geliyor. Siz şimdi seyreyleyin din sömürüsünü. İslam ahlakı, İslam medeniyeti, İslam terbiyesi, İslam hoşgörüsü diye sayıp dökmeler yine başlayacak. Yine bütün Ramazan ayı, devlet parası ile “iftar sofrası açmak ve bunu siyasi gösteriye dönüştürmekle” geçecek.

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda verilenler dahil, iktidar partisi önde gelenlerinin, iktidardan ihale alan işadamlarının boy gösterdiği iftar sofralarında; dini ahenk ve rahmet iklimi; “biz… biz… biz…” diye bağıran ve muhalefeti de “onlar… onlar…onlar…” diyerek aşağılayan ve çoğunlukla korkutan gösterilere yine dönüşecek. Lüks otellerin pırıltılı salonlarında İftar sofraları yine; kirlenmiş, çürümüş, bencilliğe batmışları gizleyen örtü yapılacak.

Rahmet, bereket, sabır ayı yine “kişi yüceltme, lider parlatma” ayına dönüşecek; bakanların da hazır bulunduğu iftar sofralarından kalkan ünlü fıkıh profesörleri, ağdalı Arapçaya meyletmiş bir Türkçe ile “iktidara ve lidere siyasi propaganda konuşmaları” yapacaklar. TV ekranlarında aynı konuşmalar, döne çevire tekrarlanacak.

23 Ramazan ayı yaşadık.

Hepsinde bu tablo vardı.

İktidarın oy destekçisi vatandaşlar fitreye muhtaç hale düşürüldü; Saltanat Müslümanlığı da çöktü.

İslam tarihçileri yazmışlar. Ben onların yazdıklarını size aktarıyorum: İslam ülkelerinde “Saltanat Müslümanlığı Sofraları” Hz. Muhammed’in ölümünden 20 yıl sonra kurulmaya başladı. Saltanat Müslümanlığı sofralarının kurulmaya başlamasından sonra da İslam toplumunda düşünce ve ifade özgürlüğü, kamu hukuku, eşitlik, maddi ve manevi kalkınma ortadan kalktı. Bilimde, teknikte, üretimde, eğitimde, ahlakta gerileme, dini inançta bozulma başladı.

Amerikan Tahvili!

TÜSİAD’ın “sistem çöktü” açıklaması yaptığı gün Merkez Bankası Başkanı, sistemin çöküşten kurtulduğunun göstergesi olarak “8 yıl sonra ABD Hazine Tahvili almaya başladıklarını” açıkladı. Bu aldatıcı bir iyileşme mi yoksa gerçekten çöküşten çıkışın müjdecisi mi? Kurlar baskı altında. Döviz borçlanma avantajlı. Borç bulunan döviz, ülkeye giriyor ve Merkez Bankası’na geliyor. Karşılığında TL piyasaya çıkıyor. Hem döviz rezervi artıyor, hem dolaşımdaki para. Merkez Bankası, enflasyon yeniden yüzde 150’ye fırlamasın diye, Devlet İç Borçlanma senedi satarak piyasadaki TL’yi çekiyor. Bunlar bilançonun aktif tarafı. Bir de öbür yüzü var. Borç tarafı durmadan kabarıyor. Kabaca Türkiye’nin dış borcu 550 Milyar doları aştı. Sürekli bürüt rezervlerle övünme öne geçti. Durum; borca batmış bir tüccarın kasasında bir miktar kısa dönem nakit bulundurmasına benziyor.

Source: Necati Doğru


Yaşam kıvancı

Zamanın değeri yaşam koşullarına bağlıdır. Özlem , acı, kırıklık ve aldanış yaşam karanlığının kimi nedenlerindendir. Mutluluk ve kıvanç yaşam güneşleridir. Sağlık yaşam kaynağı olmakla birlikte yaşam koşulları varlığının desteği ve kamçısıdır. Dünyaya gelişimiz bir yaşam devrimi olmakla birlikte bir özgün açılımdır. Ama bu oluşuma yaraşır olduğu ilgi ve özeni gösterdiğimizi içtenlikle savunamayız. Açıkça söylemeliyiz ki en kötüye kullandığımız değerlerden biri de zamandır. Yaşam bağımız olan zaman hepimizin büyük bir varlık kaynağı ve değeridir. Birbirimize karşı tutum ve davranışlarımızda, kendimize ilişkin duyarlık ve özende ölçülü olduğumuzu içtenlikle savunamayız. “Bencillik” denilen kendine ağırlık ve öncelik yaşam kusurlarının başında gelmektedir.

Sokağa çıkmak, yurttaşlarla görüşüp konuşmak büyük bir mutluluktur. Önceki makam-mevkileri, rütbeleri, yetkileri ve çevreleri gidince düştükleri durumu güçsüzlük olarak algılayan kimileri için yaşam karanlığı sayılan ortam bir tür yıkımdır. Halkın ilgisi her zaman bir güçtür, bir destektir, bir kıvanç kaynağıdır. Geride utanacak, pişmanlık duyuracak bir kara bırakmadan ayrılmak bir yaşam mutluluğudur. Kimileri için yazılıp söylenecek çok şey var ama kişiliğimle bağdaşır bulmuyorum. Her insanın yaşamı bir zaman albümüdür. Kimilerinin sıfat ve unvanlarına bakıp bir şey sandıklarının hiçbir şey olmadığını üzüntü ve yaşam kırıklığıyla izlemiş bir kimse olarak mevki, makam ve sıfat eklerinin sandığımız kadar önem taşımadığını üzüntülerle saptadım.

Yapraksız bir ağaç, susuz bir çeşme, yeşilsiz bir bahçe, kuru bir ova ne ise yalnızlık öyle bir yaşam karanlığıdır. Arkadaşlık, dostluk ve değişik bağlı yakınlıklar insanlık sıcaklığının kuşaklarıdır. Zamanı değerlendirmek yakınlık ve güvenlik bağlarıyla gerçekleşir. Yaşam ustalığı bu başarıyla kanıtlanır. Zaman yaşam kaynağımız ve yaşam bağımızdır. Ona hakkını vermek onu iyi kullanmakla olur. Zaman yaşam kaynağımız ve baş yastığımızdır.

Source: Yekta Güngör Özden


Törende ‘kılıç çatma’ geleneksel bir kutlama

Kara Harp Okulu resmi mezuniyet töreni sonrasında, yürürlükten kaldırılan öğrenci andını okudukları, kılıç çatarak, ‘’Mustafa Kemal’in askerleriyiz’’ sloganı attıkları için ihraç edilen beş teğmenden Serhat Gündar, İdare Mahkemesinde dava açtı. Gündar’ın avukatları, Yüksek Disiplin Kurulu’nun, ‘’Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ayırma’’ kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemli dilekçeyi, İdare Mahkemesine sundu.

Her törende olur

Dilekçede, “teğmenlerin faaliyetinin her yıl benzerleri yapılan kutlama seremonisinden ibaret olduğu, resmi tören sonrası yapıldığı, mevzuattan kaldırılan andın resmi tören sonrasında okunmayacağına dair bir emir bulunmadığı” vurgulandı.

Dilekçede ayrıca, “Her mezuniyet töreninden sonra teğmenler sahada toplanır, kılıç çatar, bazen marş söyler, aileleriyle kucaklaşır, sevinçlerini paylaşırlar. Bunun için izin istenmez ve bunu yapabilirsiniz diye izin verilmez. Bu gelenekseldir. Zira törenden sonra kılıç çatma, on yıllardır devam edegelen bir gelenektir. Bu esnada tabiidir ki yine gelenekselleşmiş olarak özlü sözler söylenmekte, marşlar okunmaktadır” denildi.

Davalar açılıyor

Öte yandan 2023 mezuniyet töreninde kılıç çatılırken “Atatürk’ün Gençleriyiz Marşı”nın okunduğuna ilişkin görüntüler de dilekçeye eklendi. Törenden bir gün önce whatsapp grubuna mesaj atılmış olmasının, disipline aykırı eylemi planlama unsuru gibi gösterilmeye çalışıldığı belirtilen dilekçede, şu tespitler yapıldı: “Törenden sonra sahada toplanıp kılıç çatılacağı, çeşitli söz ve marşlar söyleneceği hem Harbiyeliler hem de komutanlar tarafından bilinen bir gelenektir.”

Meslekten ayırma cezası verilen diğer dört teğmenin de kararın iptali ve yürütmesinin durdurulması için idare mahkemesine başvurmaları bekleniyor.

Teğmenlerin eylemi TSK’nın itibarını zedelemedi

Toplumun büyük bir kesimine göre teğmenlerin bu eylemi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarını zedelemediği belirtilen dilekçede ayrıca şu ifadeler yer aldı: “Sonuç olarak, toplumun çok büyük kısmına göre, (kamuoyu yoklamalarına göre yüzde 90 civarında) teğmenlerin eylemi nedeniyle Devletin ve TSK’nın itibarının zedelenmediği apaçık ortadadır. Dava konusu işlemle teğmenlerin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ayırma cezasının açıklanması sonrasında kamuoyunda oluşan tepkiler, Devletin ve TSK’nın itibarına zarar veren olgunun, tören sonrasında yaşananlar değil, bizatihi bunun bir cezalandırma sebebi sayılması olduğunun göstergesidir.”

Source: Anka


Dolar Allah” a emanet

Ekonomi yönetiminin belli bir seviyede tuttuğu döviz kuru, başta ihracatçı olmak üzere iş dünyası ve sanayicinin şikayet noktası olurken faiz indirimleri ile birlikte gözler de yeniden bu yılın hangi kur seviyesinde devam edeceği sorusuna çevrildi. Katıldığı bir etkinlikte döviz borçları konusunda uyarılarda bulunan Topkapı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin sanayicilerin dolar beklentisine değinerek, “Dolar ne olacak sorusunun tek cevabı, ‘Allah’ın dediği olur’. Çok uzun zamandır doları tutuyoruz, bir saldık mı gittiği yere kadar gidecek. Döviz kuru duruyor diye herkes döviz borçlandı, döviz geliriniz varsa alın ama yoksa dikkat edin” dedi.

MERKEZ YANILIYOR

Dövizi baskılayarak enflasyonu düşürme çabasının çalışmadığını anlatan Alkin, Merkez Bankası’nı eleştirdi. Alkin, “Dövizi tutarak enflasyonu dizginlemeye çalışırsanız, herkes kendi kafasındaki döviz fiyatına göre fiyat verir. Müşteri de fiyat artmadan alma eğilimiyle stok yapar. Satış fiyatı pahalı olsa da alır. Ekonomi yönetimi 20’nci yüzyıla ait bir modelleme yapmış ve oradan çıkamıyor. İnsanları döviz işlemlerinden soğutmak için uğraşıyorlar ama şu an müzik çalıyor herkes ayakta müzik bitince bakalım kim hangi sandalyeye oturacak” dedi. Alkin, bir Merkez Bankası yöneticisi, ‘Biz bir modelleme yaptık bu modellemelerle kopuk bağları inşa ediyoruz ama çalışmıyor’ demişti. Çalışmaz çünkü siz dünya gerçeklerinden bihabersiniz. Bir önceki ekonomi yönetimi o kadar kötüydü ki, yenileri gelince herkes özgeçmişlerine bakıp övgüler dizdi, ayakta alkışladı. Daha kötü olamayacağını düşündü ama oldu. Ekonomi yönetimi uygulamalarını alternatifsiz sanıyor” diye konuştu.

Gençler yalnız, aç ve depresyonda

İş dünyasının ürün sattığı nüfusu tanımadığını söyleyen Alkin şunları söyledi: “Dünya artık resmi rakamlara inanmıyor. Bakın resmi rakamlarla yıl sonu enflasyonu yüzde 30 olur ama siz 50 hissedersiniz. TÜİK Türkiye’de 17 milyon kişinin yalnız yaşadığını söylüyor, demek ki daha fazla yalnız yaşayan var. Türkiye’de yılda 65 milyon kutu antidepresan kullanılıyor. Türkiye, gıdadan yoksun gençler liginde üçüncü sırada. Yani gençlerimiz gıdaya ulaşamıyor, yalnız ve depresyonda. Bunu tanımanız buna göre bir çözüm bulmanız lazım. Gittiğiniz restorandaki genç garson sizi anlamıyor çünkü yalnız, gıdaya erişimi kısıtlı ve antidepresan kullanıyor.”

Source: Haber Merkezi


Diyanet’in ‘ayıp’ Audi’si artık ‘kayıp’ Audi oldu

Dar gelirli yaşam savaşı verirken yüksek bütçesi, fahiş harcamaları, şatafatlı toplantılar ve lüks araçlarıyla gündemden düşmeyen Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, “Bana bir Audi’yi bana çok gördüler” dediği Audi A8 aracı sır oldu… CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel 9 ay önce Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a, Audi aracın model ve yılını, günlük ve aylık kira bedelini sordu. Soru yanıtsız kaldı.

DİN ADAMINA YAKIŞAN…

Adıgüzel, “Aracın akıbeti belli değil. Bu olay ‘Ayıp Audi’ vakasından ‘Kayıp Audi’ vakasına dönüştü” dedi. Adıgüzel, “Bu aracın marka, model ve model yılının ne olduğu, bedelinin ne kadar olduğu ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın envanterinde kayıtlı ya da kiralık kaç araç olduğunu sordum. Aradan 9 ay geçmesine rağmen cevap alamadık. Din adamına ve Diyanet kurumuna halka kuruşu kuruşuna hesap vermek düşer” diye konuştu.

Source: Deniz Ayhan


ABD ile Avrupa arasındaki yedi yeni fark

AVRUPA: Tutucu ve allame.*2. ABD: Bam bam yapıyor.AVRUPA: Taktik maktik peşinde.*3. ABD: Çılgın yeninin temsilcisi.AVRUPA: Ağırbaşlı eskinin temsilcisi.*4. ABD: Her şeyi yakmaya hazır.AVRUPA: İtfaiyesi bile arızalı.*5. ABD: Yukarıdan yukarıdan konuşuyor.AVRUPA: Alttan almayı bile beceremiyor.*6. ABD: Yükselen yeni değerlerden söz ediyor.AVRUPA: Eski değerlere yazgılı.*7. ABD: Güçlüyüm haklıyım diyor.AVRUPA: Değerlerim var haklıyım diyor. İNSANA OLAN İTİMADI SARSAN ADAM: LÜTFÜ SAVAŞ Politik bir tarafı yok söyleyeceklerimin.Sadece insani tarafı var.*Lütfü Savaş’ın Hatay’dan aday yapılmasına CHP tabanından çok güçlü bir itiraz yükselmişken… Özgür Özel’in başında olduğu CHP yönetimi, itirazlara rağmen Lütfü Savaş’ı aday yapmış ve sonuna kadar arkasında durmuştu.İşte bu Lütfü Savaş, şimdi de Özgür Özel’in genel başkan seçildiği kurultayın iptali için mahkemeye koşmuş.*Kendisine iyilikten başka bir şey yapmamış partiye ve partinin yönetimine resmen kötülük yapıyor adam. Hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağının kanıtı gibi bir şey bu.*Lütfü Savaş, insana ve insanlığa olan itimadı sarsıyor yani.EN İYİ DOSTLARINIZ ARASINDA MUTLAKA OLMALI * Yaklaşımları çözüm odaklı olan aşırı pratik bir ARABA TAMİRCİSİ.* Sürekli “gayet iyisin abi, süper durumdasın” diyen optimist yaklaşımlı bir DOKTOR.* Adamı ipten almasını başaran, ağzı süper iyi laf yapan bir AVUKAT.* İslam Memiş tarzı kripto para ve altın konusunda uzman bir FİNANSAL DANIŞMAN.* Yaptığı astroloji yorumlarına gündelik siyaseti bulaştırıp başı derde girmeyen bir ASTROLOG.* “Biz onunla kankayız” diye hava atmaya uygun düşecek nitelikte ortalama bir ÜNLÜ.* Dini konularda sekter olmayan, günahlar karşısında kaşlarını çatmayan bir DİN HOCASI.* TV programında telefonuna mesaj atıp “şunu da söyle” diyebileceğiniz bir EKRAN GAZETECİSİ.İKİSİNE DE HELAL OLSUN – BİR: Yazın yaptığı gösterilerin tüm gelirlerini Filistin’e bağışlayan DOĞU DEMIRKOL.- İKİ: 30 Nisan’da İstanbul’da vereceği konserin gelirini Gazze’ye bağışlayan HALUK LEVENT. HADİSE’YE MELİKE ŞAHİN KONUSUNDA STRATEJİK VE TAKTİK TAVSİYELER – Haset, çekememezlik, kıskançlık falan… Bunların hepsi insana özgü Hadise. Burada dikkat edeceğin tek husus şu: Belli etmeyeceksin, çaktırmayacaksın, sezdirmeyeceksin. Sen çok belli ediyorsun, çok çaktırıyorsun, çok sezdiriyorsun.*- Melike Şahin’in şarkı söyleyip puan kazanmasından hoşlanmaman gayet normaldir Hadise. Senin sorunun şu: Dayanamıyorsun, dişini sıkamıyorsun, kendini tutamıyorsun.*- Melike Şahin’in bir doğallığı var ve senin bu doğallıkla mücadele etmek istemen çok anlaşılır bir şey Hadise. Ama doğallıkla mücadele, mücadelelerin en zorlusudur. Muazzam bir planlama ister. Senin bu konuda bir plancığın bile yok maalesef.*- Melike Şahin şarkı söyleyince sen de şarkı söylemek için çırpınıyorsun. Melike Şahin dans edince sen de dans etmek için fırsat kolluyorsun. Melike Şahin sosyal mesaj verince sen de sosyal mesaj vermeye çalışıyorsun. Biraz özgün olmalısın Hadise.MECLİS LOKANTASI KİMİN LOKANTASIDIR Meclis lokantası, aslında halkın lokantasıdır.Şöyle ki:*Bir milletvekili, bazen 50 vatandaşa yemek ısmarlar o lokantada.Ağrı’dan, Tekirdağ’dan, Yozgat’tan milletvekilini ziyarete gelenlerin yemek yediği yerdir o lokanta.Ben bir günde 88 vatandaşa Meclis lokantasında yemek ısmarlayan milletvekili tanıyorum.Dışarıdaki pahalı lokantalarda ısmarlanan yemeği kabul etmez vatandaşlarımız, ille de Meclis lokantasını isterler.Meclis lokantası vatandaşın lokantasıdır, halkın lokantasıdır yani.VİDEOLAR ARASINDA Vize alamadığı için ağlayan kız videosu:*Portekiz’e gidecekmiş, vize alamamış. Ağlıyor, sızlıyor. “Çerez niyetine fethettiğimiz ülke, nasıl olur da bana vize vermez” diye isyan ediyor. “Sen İzmir’den küçüksün ey Portekiz” falan diye dövünüyor. Rolse acayip komik. Gerçekse çok trajik.*Sevgilisinden aldığı hediyeleri beğenmeyen kız videosu:*Sevgililer Günü’nde sevgilisi buna bir dizi hediye vermiş. Hepsini toplasan bir numara çıkmıyor hediyelerden. Hepsi ıvır zıvır. Kızımız, hediyeleri gösterip “Benim değerim bu mu” diye soruyor. Kişisel değerini, aldığı hediyenin değeriyle ölçme kızım.

Source: Ahmet Hakan


‘PKK’nın tükürüğünü’ savunmayın bari

Bir yandan parti binasının alınmasında kaynağı açıklanamayan “para kuleleri”, bir yandan rüşvet karışan şaibeli kurultay tartışmaları devam ederken, diğer yandan PKK terör örgütünün siyasi kolu PKK/DEM’e verdikleri destekle 102 yıllık CHP’de tam bir çürümeye yol açıyorlar.İMAMOĞLU’NDAN KARİYER HIRSI“Atatürk” adı ise sıkıştıklarında kullandıkları bir isim olmaktan öteye gitmiyor artık. İleride CHP’nin tarihini kaleme alanlar, 1923 yılında Atatürk’ün kurduğu 102 yıllık partinin kuruluş ilkeleri ve politikaları ile İmamoğlu ve Özel ikilisinin yaptıkları arasındaki farkı yazarken mideleri bulanacağı kesin.Ekrem İmamoğlu’nun kariyer hırsı; hem kendisini hem de CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i “PKK sizi tükürüğü ile boğar” diyerek Türk milletini ve devletini tehdit eden PKK/DEM’in Van Büyükşehir Belediye Başkanı Abdullah Zeydan’ı savunacak zavallılığa kadar düşürdü.Her sıkıştığında “Atatürk” adını kullanan Ekrem İmamoğlu, kısa süre önce “PKK sizi tükürüğü ile boğar” diyen PKK/DEM’li Abdullah Zeydan’ı makamında ağırlamış, bölücü terör örgütü sözcüsü ile Atatürk’ün fotoğrafı önünde yan yana poz vermişti.YALAN VE ÇARPITMA Bundan önceki iki seçimde olduğu gibi olası cumhurbaşkanlığı adaylığında da PKK/DEM’in desteğini almak için gözünü karartmış olan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun beraber makamında poz verdiği PKK/DEM’li Zeydan’ın başında olduğu Van Büyükşehir Belediyesi’ne Anayasa ve yasalara göre kayyum ataması hakkındaki mesajında, “Kürt kökenli vatandaşlarımızın seçme hakkına ve iradesine yönelik kötü uygulama” demesi hem tehlikeli bir yalan hem büyük bir çarpıtma. Özgür Özel’in Anayasa ve yasalara bağlı olarak kayyum atanmasını tıpkı PKK/DEM’liler gibi “darbe” olarak yorumlaması ise tam bir siyasi saçmalık. Ne yazık ki bir de onların yalan ve çarpıtmalarını benimseyen ve savunmaya hazır olan kuyruklarına takılanlar var.HAKARET VE CANLI KALKAN DAVASIYalan ve çarpıtma yapanlar için değil ama unutanlar için hatırlatayım; 31 Mart 2024 seçimlerinde Van’dan büyükşehir belediye başkanı seçilen PKK/DEM’li Abdullah Zeydan, 26 Temmuz 2015 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği operasyonları protesto etmek amacıyla yapılan basın açıklamasında “PKK’nın öyle bir gücü var ki sizi tükürüğü ile boğar” diye konuşma yapmıştı.Zeydan, aklı sıra TSK’nın terör örgütüne yapılan operasyonlarını fiilen engellemek için de yanındakilerle girişimde bulunmuştu.Hakkâri Valiliği tarafından jandarma ile askeri birliklerin, PKK silahlı terör örgütü üyelerine yönelik operasyon yapılması amacıyla özel güvenlik bölgesi ilan edilen Hakkari İli Yüksekova İlçesi Gürkavak Köyü yakınlarında bulunan Varagöz mevkisine beraberindeki 8 araçlık konvoyla 4 Ekim 2015 günü değişik yolları kullanarak gelerek askeri operasyonu engellemek amacıyla “canlı kalkan” eylemi yapmaya kalkıştı.Zeydan hakkında “PKK sizi tükürüğü ile boğar” sözleri nedeniyle ‘örgüt propagandası yapmak’tan, canlı kalkan girişimi nedeniyle ‘örgüte yardım ve yataklık’tan dava açıldı. Yargılamanın yapıldığı Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis, ‘PKK terör örgütüne yardım’ suçundan ise 5 yıl hapis cezası verdi.MAZBATASI HUKUKSUZDUYargıtay 3. Ceza Dairesi, 20 Aralık 2022 tarihli kararı ile terör örgütü propagandası suçundan verilen 3 yıl 1 ay 15 günlük hapis cezasını onadı.Aldığı hapis cezası nedeniyle ”memnu hak” yani yasaklanmış hak kararı verildi. Böylece Zeydan’ın 2024 yılında yapılan yerel seçimlerde aday olmaması gerekiyordu. Memnu hakların yani yasaklanmış hakların geri verilmesi için gerekli sürenin geçmemesinden dolayı aday olamayacak Zeydan’ın avukatları 21 Mart 2023 tarihli dilekçe ile kesinleşen ve infaz edilen 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasıyla ilgili olarak yasaklanmış haklarının geri verilmesini talep etti. Mahkeme nasıl olduysa seçimden sadece iki gün önce, 29 Mart 2024 günü memnu haklarını iade ederek aday olmasını sağladı.Hatırlanacağı gibi YSK memnu haklarını kullanma ile ilgili yasağın süresinin dolmadığını ileri sürerek 31 Mart seçimlerinden sonra Abdullah Zeydan’ın mazbatasını bir süre vermedi.ÖZGÜR ÖZEL’DEN DARBE BENZETMESİZeydan’ın yargılandığı ve bugün kayyum atanmasına sebep olan ‘PKK terör örgütüne yardım ve yataklık’ ile ilgili dava ise 11 Şubat 2025 günü Diyarbakır 5.Ağır Ceza Mahkemesi’nde karara bağlandı. TSK’nın terör örgütüne karşı yürüttüğü operasyonlarına karşı “canlı kalkan” eylemine girişen Zeydan hakkında verilen mahkûmiyetin Yargıtay tarafından bozulmasından sonra, 11 Şubat 2025 günü Zeydan ‘PKK terör örgütüne yardım’ suçundan 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.Hemen ardından da İçişleri Bakanlığı tarafından kayyum atandı.İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasında olduğu gibi terör örgütüyle ilişkili belediyelere kayyum ataması Anayasa’nın 127’inci maddesi ve Belediye Kanunu’nun 47’inci maddesine göre yapılıyor. Buna karşın CHP’li Özgür Özel, kayyum atanmasını şu sözlerle askeri darbeye benzetti: “Tayyip Erdoğan, Kenan Evren’in Fatsa’da Terzi Fikri’yi görevden uzaklaştırarak başlattığı darbeci geleneği devam ettirmektedir.” Özgür Özel, siyaseten kayyum uygulamasına tutarlı cümlelerle karşı çıkmak yerine, PKK/DEM’lilere yaranmak için “Kürt kökenli vatandaşlarımızın seçme hakkına ve iradesine yönelik kötü uygulama” diyen Ekrem İmamoğlu gibi bu saçma sapan sözlerle Türk siyasi tarihine geçti. Başta da söylediğim gibi sözleri kendilerinden çok 102 yıllık CHP’ye zarar veriyor. Artık çürümenin kokusu ortalığı kaplıyor.

Source: Nedim Şener


HÜDA PAR çalıştay yaptı, Başdanışman Uçum ve AKP’li Metiner birbirine girdi

Çalıştaya, AK Parti MKYK Üyesi Orhan Miroğlu, AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, eski AK Parti milletvekilleri Mehmet Metiner ve Abdurrahman Kurt ile Yeni Akit yazılarından Mustafa Armağan gibi isimler katıldı.

Bildirgede Dikkat Çeken Talepler

Çalıştayın ardından yayınlanan bildirgede, anadilde eğitimin önünün açılması, Kürtçenin anayasal güvence altına alınması, anayasanın değiştirilmesi ve “herkesin Türk olduğu” tanımından vazgeçilmesi gibi talepler yer aldı. Ayrıca, “Kürt meselesinin kaynağını oluşturan Kemalist zihniyetin ürünü olan darbe anayasasının değiştirilmesi” gerektiği vurgulandı.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum”dan Sert Tepki: “Arsızca İhanetler”

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, bildirgeye sert tepki göstererek çalıştayı “ihanet” olarak niteledi. Sosyal medya hesabından açıklama yapan Uçum, “Terörsüz Türkiye hedefine ihanetler arsızca artıyor” ifadelerini kullandı.

Uçum paylaşımında şu ifadelere yer verdi:

“1 Ekim ve devamında Sayın Bahçeli’nin hamleleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaklaşımlarıyla devreye giren Devlet İnisiyatifinin bir etkisi de bütün emperyalist bölünme projesi yanlılarının bir bir deşire olmasıdır.

Terör sorununun kökten ortadan kaldırılması için başlatılan yeni dönemi istismar edenler hadsizlikte zirve yaptılar.

Türkiye’yi bölme hedefli Emperyalist dış Kürt sorunu projesini referans alıp güya insani çözüm çalıştayı yapanlar sonuç bildirgesiyle açıkça ve arsızca Türkiye’nin bölünmesinden yana olduklarını ilan ettiler.”

Mehmet Metiner”den Uçum”a Yanıt: “O Birilerine Cevabımdır”

Çalıştayda sunum yapan AK Parti eski milletvekili Mehmet Metiner, Uçum”a isim vermeden yanıt verdi. Metiner, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı:

“Ben AK Partiliyim, AK Partili görününlerden değilim. Katıldığım her platformda Reis”imizin ve AK Parti”mizin kurucu ruhunu savunan biriyim. Diyarbakır”da HÜDA PAR”ın düzenlediği çalıştayda sunduğum tebliğde de bugünü kadar köşe yazılarımda ve ekranlarda savunduğum düşüncelerimi dile getirdim.”

Metiner, “Kürt meselesi” tanımını yanlış bulduğunu belirterek, “Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan anlayışının akidemize ve tarihi tecrübemize uygun olduğuna inanıyorum. Bu yüzden etnik temelli federasyon ve özerklik talepleri bölünmeye götürür” dedi.

Metiner, resmi dilin ve eğitim dilinin sadece Türkçe olması gerektiğini belirterek, diğer dillerin kamusal alanda öğrenilip öğretilebileceğini vurguladı.

Ayrıca, “Şehirlerimizi Türk veya Kürt olarak ayırmak yanlıştır. Biz hem Türküz hem Kürtüz hem Arap”ız, biz birlikte Türkiye”yiz” ifadelerini kullandı.

Metiner, Bahçeli”nin terör örgütünün silahlarını koşulsuz bırakması yönündeki çağrısına da destek verdi.

Source: Haber Merkezi


HÜDA PAR çalıştay düzenledi, Başdanışman Uçum ile AK Partili Metiner birbirine girdi

HÜDA PAR çalıştayına, AK Parti MKYK Üyesi Orhan Miroğlu, AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, eski AK Parti milletvekilleri Mehmet Metiner ve Abdurrahman Kurt ile Yeni Akit yazılarından Mustafa Armağan gibi isimler katıldı. BİLDİRGE TARTIŞMA YARATTI Çalıştayın ardından yayınlanan bildirgede, anadilde eğitimin önünün açılması, Kürtçenin anayasal güvence altına alınması, anayasanın değiştirilmesi ve “herkesin Türk olduğu” tanımından vazgeçilmesi gibi talepler yer aldı. Ayrıca, “Kürt meselesinin kaynağını oluşturan Kemalist zihniyetin ürünü olan darbe anayasasının değiştirilmesi” gerektiği vurgulandı. UÇUM: TERÖRSÜZ TÜRKİYE HEDEFİNE İHANETLER ARSIZCA ARTIYOR Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, bildirgeye sert tepki göstererek çalıştayı “ihanet” olarak niteledi. Sosyal medya hesabından açıklama yapan Uçum, “Terörsüz Türkiye hedefine ihanetler arsızca artıyor” ifadelerini kullandı.Uçum paylaşımında şu ifadelere yer verdi: “1 Ekim ve devamında Sayın Bahçeli”nin hamleleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın yaklaşımlarıyla devreye giren Devlet İnisiyatifinin bir etkisi de bütün emperyalist bölünme projesi yanlılarının bir bir deşire olmasıdır.Terör sorununun kökten ortadan kaldırılması için başlatılan yeni dönemi istismar edenler hadsizlikte zirve yaptılar. Türkiye”yi bölme hedefli Emperyalist dış Kürt sorunu projesini referans alıp güya insani çözüm çalıştayı yapanlar sonuç bildirgesiyle açıkça ve arsızca Türkiye”nin bölünmesinden yana olduklarını ilan ettiler.” METİNER İSİM VERMEDEN UÇUM”A YANIT VERDİ Çalıştayda sunum yapan AK Parti eski milletvekili Mehmet Metiner, Uçum”a isim vermeden yanıt verdi. Metiner, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı; “Ben AK Partiliyim, AK Partili görününlerden değilim. Katıldığım her platformda Reis”imizin ve AK Parti”mizin kurucu ruhunu savunan biriyim. Diyarbakır”da HÜDA PAR”ın düzenlediği çalıştayda sunduğum tebliğde de bugünü kadar köşe yazılarımda ve ekranlarda savunduğum düşüncelerimi dile getirdim.”Metiner, “Kürt meselesi” tanımını yanlış bulduğunu belirterek, “Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan anlayışının akidemize ve tarihi tecrübemize uygun olduğuna inanıyorum. Bu yüzden etnik temelli federasyon ve özerklik talepleri bölünmeye götürür” dedi.Metiner, resmi dilin ve eğitim dilinin sadece Türkçe olması gerektiğini belirterek, diğer dillerin kamusal alanda öğrenilip öğretilebileceğini vurguladı. Ayrıca, “Şehirlerimizi Türk veya Kürt olarak ayırmak yanlıştır. Biz hem Türküz hem Kürtüz hem Arap”ız, biz birlikte Türkiye”yiz” ifadelerini kullandı. Metiner, Bahçeli”nin terör örgütünün silahlarını koşulsuz bırakması yönündeki çağrısına da destek verdi.

Source: Erdem Aksoy


Hüda-Par: Kürt meselesi çok yönlü bir meseledir

Hüda-Par ın iki gün süren Kürt meselesine insani çözüm çalıştayı sona erdi. Çalıştay sonrası açıklanan bildiride, Kürt meselesi sadece bir asayiş/şiddet veya terör meselesi değil; tarihi, siyasi, hukuki, sosyolojik, ekonomik, bölgesel ve uluslararası boyutları da olan çok yönlü bir meseledir denildi. Diyarbakır da, Hür Dava Partisince (HÜDA PAR) Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı düzenlendi. Büyükşehir Öğretmenevi nde düzenlenen çalıştayın açılışında konuşan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Kürt meselesinin yıllardır var olduğunu ve halen çözüm beklediğini söyledi. SONUÇ BİLDİRİSİ AÇIKLANDI Haftasonu tamamlanan çalıştay sonrası bildiri yayınlandı. Bildiride şu ifadelere yer verildi: Kürtlerin yoğun ve toplu olarak yaşadığı Kürdistan, ümmet coğrafyasının merkezindedir. Kürtler, İslam ın ilk asrında İslam la şereflenmiş ve İslam ümmetinin asli bir unsuru haline gelmiştir. Müslüman olduktan hemen sonra İslam ın mukaddes beldelerinin muhafızlığını üstlenmiştir. Bağrından nice kahraman, âlim, mücahit ve lider çıkarmış olan Kürtler, ümmetin en zor zamanlarında büyük sorumluluklar yüklenmiş ve büyük bedeller ödemiş bir kavimdir. Türkiye Cumhuriyeti nin ilk yüzyılı toplumsal travmalar, katliamlar, kıyamlar, isyanlar, haksızlıklar ve hukuksuzluklarla geçti. Nereden bakılırsa bakılsın Kürtler başta olmak üzere bu topraklarda yaşayan bütün insanlar için bu yüzyıl, büyük bir kayıp oldu. Bu kayıp sadece Türkiye için değil, İslam coğrafyasının tamamı için de istikrarsızlık nedeni oldu. Kürtler bu coğrafyada azınlık değildir, bin yılı aşkın bir süredir Türk kardeşleri ile birlikte bütün zorlu badirelerin aşılmasında güçlü bir şekilde rol almıştır. Kürt meselesi sadece bir asayiş/şiddet veya terör meselesi değil; tarihi, siyasi, hukuki, sosyolojik, ekonomik, bölgesel ve uluslararası boyutları da olan çok yönlü bir meseledir. Doğru usuller kullanılmadığından çözüm gecikmekte bu nedenle sorun derinleşmektedir. Uluslararası güçlerin ve özellikle emperyalizmin temsilcilerinin sürece dahil edilmek istenmesi, meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir. Bugün emperyalist güçler, bu mesele üzerinden ilgili bütün ülkeleri bölük pörçük ederek siyonizmi bu coğrafyanın hâkim gücü haline getirmek istemektedir. Türkiye nin en öncelikli konularından biri olan Kürt meselesinin adil bir çözüme kavuşması için meselenin doğru bir zeminde ve bütün boyutları ile tartışılması gerekir. Hedefin doğru tespit edilmesinin yanında, takip edilen yol ve yöntemin de doğru olması zorunludur. Bu nedenle usul esasa takaddüm eder kaidesi göz ardı edilmemelidir. Laik temelde bir ulus devlet inşasına girişen cumhuriyetin yeni yönetici kadroları, homojen bir toplum üretme adına farklılıkları eritmeyi, asimilasyonu, yok saymayı dayatmış ve uyguladıkları politikalarla kardeşlik, adalet ve merhamet duygularını tahrip etmiştir. Kürtler, tarihin hiçbir döneminde siyonizm ile müttefik olmamıştır. Aksine, Kürtler İslamiyeti kabul ettikten sonra Moğol ve Haçlı saldırılarına karşı İslam ümmetini hep savunmuş ve Kudüs ün yılmaz muhafızları olmuşlardır. Kudüs fatihi Selahaddin in şahsında bu hakikat somutlaşmıştır. Kürt meselesinin çözümü ancak ulus devlet paradigmasının ve ırkçı/kavmiyetçi bakışın terk edilmesi suretiyle mümkün olabilir. Devlet, çözüm için bu iradeyi ortaya koymalıdır. Meselenin adalet temelinde çözümü, insani ve İslami bakış açısı ve tarihi tecrübelerden istifade edilerek mümkün olabilir. Maalesef şu ana kadar doğru bir yaklaşım sergilenmediği gibi tarihi tecrübelerden de istifade edilmemiştir. Türkiye de tüm kimlikler ve kültürler, kendi renkleriyle aynı tuvalde buluşmayı, kendi desenleriyle aynı ebru içinde yer almayı, kendi enstrümanlarıyla aynı ezgiyi seslendirmeyi, aynı karede yer alarak aynı ufka birlikte bakmayı ve ortak kaderi paylaştıkları ortak vatanda güzel bir gelecek kurmayı istemektedir. Bizler, yeni yüzyılda Kürt Meselesinin çözümü için aşağıdaki tespit ve çözüm önerilerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz: 1 Kürt meselesi, yüz yıldır çözüm beklemektedir. Çözüm-süz kalması halinde gelecek nesillerin heba olmasına sebep olacaktır. Bir yüzyıl daha kaybedilmemeli, barış ve adalet ile yepyeni bir yüzyıl, birlikte inşa edilmelidir. 2 Kürtler, mevcut çatışmaların en büyük mağdurudur. Bu nedenle Kürdistan da yaşayan tüm insanlar bölgede huzur istemektedirler. Ankara nın saadeti, Diyarbakır ın huzuruna bağlıdır. 3 Kürtlerin hak talepleri ve hassasiyetleri dikkate alınmadan yüzyılların oluşturduğu sorunları çözmek mümkün değildir. Bu hassasiyetlerin başında İslam gelir ve İslamî değerlere aykırı hiçbir çözüm modeli Kürt halkı nez-dinde karşılık bulmayacaktır. 4 Kemalist resmi ideolojinin dayatmaları neticesinde ortaya çıkan ve bugüne kadar yüz binlerce insanın ölümüne ve büyük acıların yaşanmasına yol açan silahın ve şiddetin Kürt meselesi için bir çözüm enstrümanı olmadığı bilakis bu yöntemin Kürtlerin sahip olduğu beşeri ve siyasi gücü kriminalize ettiği ortaya çıkmıştır. 5 Savaş baronlarına ve askeri vesayetten yana olanlara bir daha fırsat verilmemelidir. Silahı bir çözüm yöntemi olarak gören anlayış, başta siyaset kurumunun tüm bile-şenleri olmak üzere toplumun tamamı tarafından mahkûm edilmelidir. Kürt meselesinin çözüm adresinin siyaset kurumu olduğu asla unutulmamalı, siyasi yollarla yürütülen çalışmalar desteklenmelidir. 6 İç cephenin güçlenebilmesi için ulusçu resmi ideolojinin inkâr ve asimilasyon politikaları tamamen terk edilmelidir. Ayrımcılığın sonlandırılması için yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmalı, temel hak ve hürriyetler hiçbir şarta bağlanmamalı ve pazarlık konusu yapılmamalıdır. 7 Bugüne kadar edebiyatı çokça yapılan kardeşliğin artık hukuku da tahakkuk ettirilmelidir. 8 Kürtlerin büyük bir saygıyla andığı Şeyh Said-i Palevi gibi Kürt âlimlere yapılanlar başta olmak üzere bu güne kadar yapılan zulümlerden dolayı devlet adına özür dilenmeli ve mezar yerleri ivedilikle açıklanmalıdır. 9 Ülkemizde siyasal istikrarın ve birlikteliğin tahkim edilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında yazılan Tarih ve Edebiyat kitaplarındaki resmi ideolojinin gerçeğe aykırı tezlerinden vazgeçilmelidir. Kürtlerin ve Türklerin Malazgirt, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı gibi kritik süreçlerdeki tarihsel birliktelikleri sahih bir surette yeniden yazılmalıdır. 10 Kürtçe anayasal güvenceye kavuşturulmalı, anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Anayasa-da Kürtlerin yokluğu değil varlığı güvence altına alınmalıdır. 11 Bir önceki çözüm sürecinde yapılan hatalar bir daha tekrar edilmemelidir. Toplum nezdinde çözüme yönelik güveni zedeleyecek her türlü söz, tavır ve davranıştan mutlaka kaçınılmalıdır. 12 Kürt meselesinin kaynağını oluşturan Kemalist zihniye-tin ürünü olan darbe anayasası değiştirilmeli ve eşit vatandaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlanmalıdır. 13 Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu tanımlamasından vazgeçilmelidir. Devlet diline hâkim olan ırkçı, dışlayıcı ve inkârcı söylem tüm mevzuattan, literatürden ve eğitim müfredatından çıkarılmalıdır. 14 Kürtleri birbirinden ayıran Skyes-Picot sınırları sembolik hale getirilmeli; insani, ekonomik, kültürel, sosyal iliş-kilerin geliştirilmesi ve sılayı rahim hukukunun yerine getirilebilmesi için gerekli bütün kolaylıklar sağlanmalıdır. 15 Kürtlerin bireysel ve toplumsal haklarının tanınması, güvence altına alınması, barışın ve adaletin sağlanması ve güçlü ortak bir geleceğin inşası için tüm taraflar gecikmeksizin sorumluluk almalıdır.

Source: Habertürk


Suriye”de Hazırlık Komitesinin ilk oturumu yapıldı

Suriye Ulusal Diyalog Komitesi üyesi Mahir Alluş, Suriye haber ajansı SANA”ya yaptığı açıklamada, Humus”ta yapılan ilk oturumda, Suriye tarihinin kritik bir döneminde önemli bir sorumluluk üstlendiklerini kaydetti.Alluş, diyalog sürecinin vatandaşların görüş ve önerilerini almayı ve bunları konferans sırasında çalışma gruplarına dönüştürerek toplumun farklı kesimleri arasında etkileşim sağlamayı amaçladığını vurguladı.Suriyelilerin 75 yıldır diyalog kurmadığını ve siyasi karar alma süreçlerinde aktif katılım göstermediğini belirten Alluş, bu durumun değişmesi için önemli bir fırsat olduğunu ifade etti.Alluş, Suriyelilerin gelecekleriyle ilgili endişelerine atıfta bulunarak geçmişteki acıların aşılmasını ve Suriye”nin sağlam temeller üzerinde yeniden inşa edilmesi gerektiğini söyledi.Amaçlarının, her vatandaşın gurur duyduğu, adalet, özgürlük ve eşitlik ilkelerine dayalı güçlü bir devlet inşa etmek olduğunu vurgulayan Alluş, konferanstaki temsilin, nüfus veya bileşen büyüklüğüne bağlı kalmaksızın tüm kesimleri kapsayacağını, ulusal katılımın sağlanmasının hedeflendiğini dile getirdi.Alluş, konferansta gelecekteki anayasanın temelleri, Suriye devletinin sorunlarına çözüm önerileri, geçiş dönemi adaleti, anayasal yapı, kamu kurumlarının reformu, özgürlükler, sivil toplumun rolü ve ekonomik ilkeler gibi konuların ele alınacağını aktardı.Komitenin rolünün düzenleyici olduğuna işaret eden Alluş, tüm görüşleri dinleyerek herhangi bir ön yargıdan uzak duracaklarını ifade etti.Alluş, diyalog sürecinin tüm Suriyelilere açık bir platform sunması ve her vatandaşın ülkenin geleceğinde söz sahibi olması gerektiğini sözlerine ekledi.- SURİYE ULUSAL DİYALOG KOMİTESİSuriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Ulusal Diyalog Konferansı ile ilgili 29 Aralık 2024″te yaptığı açıklamada, bu konferansın toplumun tüm kesimlerine katılım fırsatı sunacağını ve Suriye meselesinin ele alınacağını belirtmiş, geçiş döneminde alınacak önemli kararların oylamasının konferansa katılanlara bırakılacağını kaydetmişti.Suriye Cumhurbaşkanlığı, 2″si kadın 7 kişiden oluşan hazırlık komitesinde Hasan Dığeym, Mahir Alluş, Muhammed Müsettet, Mustafa El-Musa, Yusuf El-Hacır, Hind Kabavat ve Huda El-Atasi”nin yer aldığını duyurmuştu.Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Lazkiye ve Tartus illerine ziyarette bulundu.Cumhurbaşkanı Şara, ülke içindeki ziyaretlerine dün İdlib ve Halep”ten başladıktan sonra bugün sahil bölgesindeki Tartus ve Lazkiye”de devam etti.Şara, Lazkiye”deki Şeyh Dahir ve Tartus”taki Valilik meydanlarında büyük bir kalabalık tarafından karşılandı.Daha sonra Şara, Lazkiye Valisi ve siyasi işler sorumlusunun yanı sıra bölgenin ileri gelenleriyle toplantı düzenledi.Mezhepler ve etnik gruplar arasındaki toplumsal barışı güçlendirmeye kararlı olduklarını vurgulayan Şara, yoksullara yardım edilmesi, maaş düzenlemelerinin yapılması ve iç yatırımın canlandırılıp teşvik edilmesi yönündeki planlarını açıkladı.Şara, ülke içindeki istikrarı bozmaya çalışan devrik Esed rejimine bağlı gruplarla mücadeleye devam edileceğini söyledi.

Source: Www.star.com.tr


Yasak aşkın altından dram çıktı: Babasının öldürdüğü adam gerçek babasıymış

Muğla”nın Ula ilçesinde 50 yaşındaki Berrin N., yıllarca babası olarak bildiği Mahir A.”nın aslında biyolojik babası olmadığını öğrenince hukuk mücadelesi başlattı. Yapılan DNA testi, beklenmedik bir gerçeği gün yüzüne çıkardı. Berrin N.”nin baba bildiği Mahir A., aslında onun gerçek babasını öldüren kişiydi. YASAK AŞK AİLE SKANDALINA DÖNÜŞTÜ Muğla”nın Akyaka Mahallesi”nde geçmişte yaşanan yasak bir aşk, büyük bir aile skandalının kapısını aralıyor. Fatma A., eşi Mahir A. ile evliyken Akyaka”nın en zengin isimlerinden biri olan mahalle muhtarı Mustafa Uyanık ile yasak bir ilişki yaşamıştı. Bu ilişkinin sonucunda Berrin N. doğdu, ancak Fatma A., onu resmi nikâhlı eşi Mahir A.”nın nüfusuna kaydettirdi.Olaylar, Mahir A.”nın 1982 yılında eşi Fatma A. ile Mustafa Uyanık”ı ormanlık bir alanda yakalamasıyla büyük bir trajediye dönüştü. Mahir A., yasak aşk yaşayan eşi ve sevgilisini vurarak öldürdü. Bir süre cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildi. “SEN BABAMIN MİRASÇISI DEĞİLSİN” Berrin N., 48 yıl boyunca Mahir A.”yı babası olarak bildi. Ancak bir yıl önce ablasıyla yaşadığı bir tartışma, hayatının en önemli gerçeklerinden birini keşfetmesine neden oldu. Ablası tartışma sırasında ona, “Babamın hissesine girme. Sen babamın mirasçısı değilsin!” dedi. Bu sözlerle büyük bir şok geçiren Berrin N., gerçeği öğrenmek için avukatına başvurdu. DNA TESTİ GERÇEĞİ ORTAYA ÇIKARDI Hukuki süreç başlatılırken, Berrin N. önce soybağı reddi davası açtı. Yapılan DNA testinde, Mahir A.”nın biyolojik babası olmadığı kesinleşti. Bunun üzerine, gerçek babasının belirlenmesi için Mustafa Uyanık”ın mezarı açıldı. Adli Tıp Kurumu”nun yaptığı incelemede, yeterli DNA örneği alınamadığı için Uyanık”ın mezarı ikinci kez açıldı ve böylece anneden de DNA örneği alındı.1 Şubat 2025″te açıklanan DNA testi sonuçlarına göre, Berrin N.”nin biyolojik babasının Mustafa Uyanık olduğu kesinleşti.

Source: Haberler


Muhtarlıklar icra tebligatlarıyla doldu

CHP’li Dr. Şevkin, Adana’da kadın muhtarlarla yaptığı görüşmelerde muhtarlık binalarında yığılmış tebligatlarla karşılaştı.

Beyazevler Mahalle Muhtarı Mine Donma, Çınarlı Mahalle Muhtarı Necla Yılmaz ve Kurtuluş Mahalle Muhtarı Nevin Biçer’i ziyaret edip görüş alışverişinde bulunan Dr. Şevkin, muhtarların iş yükünün daha çok icra tebligatları olduğunu vurguladı.

“HALKIMIZIN DİKKATİNE SUNUYORUM”

Adana”nın Seyhan ilçesinde Çınarlı Mahallesi Muhtarı Necla Yılmaz”ı ziyaretinde icra tebligatlarına değinen Dr. Şevkin, “Sadece ocak ayı içerisinde konkordato ilan eden 400’e yakın şirket var ve 21 şirket de iflas bildirmiş durumda. Muhtarlığa gelen icra tebligat dosyalarına baktığımız zaman, gittiğimiz her muhtarlıklarda bu manzara ile karşı karşıya kalıyoruz. Türkiye’de 23 milyon icra dosyasının takipte olduğu biliniyor. AKP’nin ülkeyi ekonomik olarak hangi noktaya getirdiğinin ürünü olan şu manzarayı halkımızın dikkatine sunmak istiyorum” dedi.

AKP’nin ekonomi politikasını eleştiren ve masada yığılmış tebligatları gösteren Şevkin, “Ülkenin geldiği nokta, muhtarlıklardaki bu evraklardan belli oluyor” diye konuştu. Muhtarlıkların adeta icra tebligat merkezi olduğunu söyleyen CHP’li Dr. Müzeyyen Şevkin, “İnsanların finans kuruluşlarına ve bankalara 4 trilyon 144 milyar lira kredi ve kredi kartı borçları var” dedi.

“ÇOĞU İNSANIN EVİNE HACİZ GDİİYOR”

Çınarlı Mahallesi Muhtarı Necla Yılmaz ise gelen tebligatlara ilişkin, “Her gün onlarca tebligat geliyor. Hacizler, cezalar, trafik cezaları, boşanma tebligatları. Ödeyemiyorlar diye çoğunun evine haciz gidiyor. O kadar çok tebligat geliyor ki millet altından kalkamıyor. Ekonomik krizden dolayı bu tebligatlar geliyor. Biz de postacı gibi olduk” diye konuştu.

Muhtar Yılmaz”ın tebligatların bir kısmının da boşanma tebligatı olduğunu söylemesi üzerine ise Şevkin, boşanma sebeplerinin bir nedeninin de ekonomi olduğunu belirtti. Şevkin, “İnsanların artık çarkı döndüremediğinin en önemli göstergesi. Muhtarlıklar adeta tebligat merkezlerine döndü” dedi.

Source: Mehmet Serbes


Merve Taşkın nezarette yaşadıklarını anlattı: Herkes gülmeye başladı

Merve Taşkın, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada gözaltı sürecinde yaşadıklarını detaylarıyla paylaştı. “Evden alındım, Gayrettepe Asayiş Şube Müdürlüğü”ne götürüldüm ve ifadem alındı. Polisler çok nazik davrandılar, hepsine teşekkür ediyorum.” sözleriyle sürecin başını anlattı. Ancak asıl ilginç anlar, nezarethaneye konulmasıyla başladı.

“SOĞUKTAN TİTREDİM”

Taşkın, nezarethanedeki koşulları şu sözlerle dile getirdi:

“İfademin ardından soğuk, havasız ve hijyenik görünmeyen nezarethanede bir gece kaldım. (Üşüdüm.) Sabah saat 05.00 civarında, pavyondan toplanan İranlı kızlar da benim yanıma getirildiler.”

“BANA GÜLMEYE BAŞLADILAR”

Ancak içerideki atmosfer kısa sürede farklı bir hal aldı. İranlı kızlardan biri, nezarethaneye düşmenin verdiği üzüntüyle ağlarken, Taşkın”ın Türk olduğunu öğrenince beklenmedik bir tepki verdi.

“Türk, Türk”e bunu yapıyorsa ben niye ağlayayım?”

Taşkın, bu sözlerin ardından nezarethanede bulunan diğer kişilerin de kendisine gülmeye başladığını söyledi.

MAHKEMEDE ŞOKE OLDU

Ertesi sabah Çağlayan Adliyesi’ne sevk edilen Taşkın, burada da dikkat çeken anlar yaşadı. “Orada ifade verdiğim savcı da güler yüzlü ve nazik biriydi. Ancak beklenmedik bir şekilde sol gösterip sağdan vurdu ve tutuklanmamı istedi.” diyerek mahkemedeki şokunu dile getirdi.

Hakim karşısına çıkarılan fenomen, ev hapsi cezasına çarptırıldı. Ancak bu sürecin ne kadar devam edeceği konusunda belirsizlik olduğunu belirtti.

“BİRİ BANA ŞAKA DESİN”

Merve Taşkın, yaşadığı süreci “Biri bana, “Sana eşek şakası yaptık, hiçbir şey gerçek değil” desin lütfen…” sözleriyle özetledi.

Source: Haber Merkezi


DEM”li otobüs şoföründen kadına şiddet! Suç duyurusunda bulundu

DEM Partili Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi”ne bağlı Mesleki Eğitim Birimi”nde eğitmenlik yapan Meliha Zengin (54), iddiaya göre haksız şekilde işten atıldı. Zengin, mağdur işçilerin eylem çadırına gittiği belediye otobüsünde şoför şiddetine maruz kaldı. Akşam Gazetesi”nin haberine göre, kendisine saldıran otobüs şoförünün DEM Parti Eski Belediye Meclis Üyesi olduğunu belirten Zengin başından geçenleri şöyle anlattı: Eğil İlçesi”ndeki evimden her gün belediye önündeki çadıra gidiyordum. Şoför çadırda inmek istediğimi duyunca mağdur işçilere çok ağır ithamlarda ve tehditlerde bulundu. Tepki gösterince beni zorla araçtan attı. Ayağım ve çantam kapıya sıkıştı, beni 15 metre yerde sürükledi. Suç duyurusunda bulundum.Maskeli teröristleri sahaya sürdülerCHP”li üyenin kızı terörist çıktı

Source: Www.star.com.tr


SED ödemeleri hesaplara yatırıldı

Bakan Göktaş, yaptığı açıklamada, çocuklara yönelik hizmetlere özel önem verdiklerini ve çocukların farklı ihtiyaçlarını gözeterek hizmetleri çeşitlendirdiklerini belirtti. Bu doğrultuda SED ile çocukları, ailelerinin yanında ve sosyal çevresi içerisinde desteklediklerini bildiren Bakan Göktaş, çocukların milli değerlere sahip, kendine güvenen, eğitimli ve sağlıklı birer fert olarak yetişmeleri için tüm gayretleriyle çalıştıklarını ifade etti. Aile odaklı sosyal hizmet modelleri ile çocukların öncelikli olarak aile şefkati ve sıcaklığıyla yetişebilmeleri için gayret gösterdiklerini belirten Bakan Göktaş, ocak ayı memur maaş katsayısındaki yeni düzenlemeyle SED hizmetinde çocuk başına yapılan ekonomik destek tutarının ortalama 7 bin 94 liraya yükseldiğini belirterek, “Çocukların sosyal açıdan desteklenmesi ve eğitim giderlerinin karşılanması için şubat ayına yönelik toplam 1 milyar 208 milyon lira tutarındaki SED ödemesini hesaplara yatırdık” açıklamasında bulundu. Sosyal Ekonomik Destekle ailelerin ve çocukların psikososyal destek hizmeti ile güçlenmesi sağlanarak çocuklara yönelik sportif, kültürel, akademik ve sosyal etkinlikler hayata geçiriliyor.

Source: Www.star.com.tr


Hakkını alamayan çalışanlar iş bıraktı: Mahallelerde çöp yığınları oluştu

Efeler Belediyesinin Ovaeymir Mahallesi”ndeki temizlik işleri şantiyesi önünde toplanan işçiler adına açıklama yapan DİSK”e bağlı Genel İş Sendikası Aydın Şube Başkanı Sibel Özhan, çalışanların emeğinin karşılığını alamadığını savundu.İşçiler olarak her zaman Aydın halkının yanında olduklarını belirten Özhan, “Aydın”ın her metrekaresini temizleyerek, emeğimizin gücünü verdik. Sizlerden şunu istiyoruz: Burada gördüğünüz kardeşleriniz Aydın halkının kardeşleri, sizlerden isteğimiz bu kardeşlerinize destek olmanız.” dedi.Dün itibarıyla 8 bin lira maaş aldıklarını öne süren Özhan, “Emeğimizin karşılığını alamadık, burada çalışan arkadaşlarımız 3-4 aydır izin kullanmıyorlar. Yaz kış demeden görevlerini yerine getiriyorlar ama maaşlarını alamıyorlar.” diye konuştu.Temizlik işçilerinin eylemi nedeniyle ilçedeki bazı mahallelerde konteynerler ve çevresinde çöp yığınları oluştu.

Source: Www.star.com.tr


Yeni yemek yeme akımı: Mukbang

Özellikle Uzak Doğu ülkelerindeki içerik üreticilerinin gerçekleştirdiği “Mukbang” akımı, Türkiye”de de görülmeye başladı.

Sosyal medya için kamera karşısına geçen çeşitli yaşlardan kullanıcılar, sağlıksız yemek tüketerek bu anları kaydedip takipçileriyle paylaşıyor.

Halk sağlığını tehdit eden bu akıma katılan bazı içerik üreticileri, görüntü çekebilmek için bir gün önceden kendilerini aç bırakıyor veya bağırsak boşaltıcı ilaç kullanıyor.

Uzmanlar, üreticilerin bu yönteminin beden ve metabolizma üzerinde olumsuz etkilere yol açtığını, kronik hastalıklara da zemin hazırladığını ifade ediyor.

Bu içerikleri izleyen, özellikle 10-19 yaş grubundakilerin erişebildiği videoların yeme hazzını tetikleyerek çeşitli bozukluklara neden olduğuna dikkati çeken uzmanlar, erken yaşta obezite tehlikesiyle karşı karşıya kalan izleyicilerde kronik hastalık tehlikesinin başladığını dile getiriyor.

“Sosyal medya platformları bu içeriklere yönelik düzenleme yapmalı”

Ruh Sağlığı Derneği Başkan Yardımcısı, Uzman Klinik Psikolog Ebru Demirköz, bu akımda bilinçli medya tüketiminin büyük önem taşıdığını belirtti.

Demirköz, özellikle ebeveynlerin çocuklarıyla sağlıklı beslenme konusunda iletişim kurmaları gerektiğini dile getirerek, “Medya okuryazarlığını teşvik etmeleri ve bu tür içeriklerin gerçekçiliğini sorgulamaya yönlendirmeleri kritik. Aynı zamanda sosyal medya platformlarının bu tarz içeriklere yönelik düzenlemeler yapması da halk sağlığını koruma adına etkili bir adım olabilir.” dedi.

Bu tarz akımların, sadece eğlence amacıyla başladığını söyleyen Demirköz, zamanla içerik üreticileri ve izleyiciler için ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek riskler taşıdığına dikkati çekti.

Ruh Sağlığı Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Psikolog Melis Öksüz, bu tarz videoların psikolojik açıdan olumsuz etkilerinin yadsınamayacak kadar fazla olduğunu anlattı.

Öksüz, bu akımın olumsuz etkilerine ilişkin şunları söyledi:

“Kişi günlük hayatında yaşadığı stres, kaygı, üzüntü gibi duyguları aşırı yemek yiyerek telafi etmeye çalışabilir, bu anlık rahatlama ise ileriye dönük yeme bozuklukları yaşanmasına olanak sağlayabilir. Mukbang videoları, izleyicilere aşırı yemek yemenin normal ve kabul edilebilir bir davranış olduğu izlemini verebilir. Bu izlenim, kişilerin kendi yeme alışkanlıklarını sorgulamasına veya aşırı yemek yeme eğilimine girmelerine yol açabilir. Bu aşırı yeme sonucunda ise kişilerde dismorfofobi (beden algısı bozukluğu) gelişebilir, izleyiciler yemek yeme alışkanlıkları ve fiziksel görünümleri arasında denge kurmada zorlanabilirler.”

“İnsanlar, çok fazla yemek yemeyi normalleştirebiliyor”

Bakırköy İlçe Sağlık Müdürlüğü Ergen Danışma Birimi”nde görevli diyetisyen Özlem Çiçek de bu tarz görüntülerde tehlike oluşturan unsurun aşırı yağlı yemeklerin yenmesi olduğunu belirtti.

Yemek yerken ve paket gıdalar açılırken çıkan seslerin kaydedildiğini dile getiren Çiçek, “İnsanların bu videolarda duydukları haz verici sesler, yemek yemeye bakış açılarını değiştiriyor. Oluşturduğu tehlikelerden biri çok hızlı yemek yeme, sindirim sisteminde problemlere neden olabiliyor, çok fazla yağlı gıda tüketimi de obezite riskini arttırıyor. Bu tür videolarda haz uyandırma eğilimi olduğu için insanlar, çok fazla yemek yemeyi normalleştirebiliyor. Kronik hastalık riskini arttırdığı gibi aynı zamanda beslenme bozukluğunu da tetikleyebiliyor.” diye konuştu.

Çiçek, 10-19 yaşlarındaki çocuk ve ergenlere beslenme alışkanlıklarının kazandırılması gerektiğini, bu tarz görüntülerden çocukları korumanın çok önemli olduğunu anlattı.

Çocukların görüntüleri doğru kabul edebileceğine işaret eden Çiçek, “Belki medya okuryazarlığı dersi aldırmak gerekir. Bu videolar üzerinden değerlendirme yapmak gerekirse burada gerçekçiliğin yanlış temsili var. Bazı kullanıcılar, bu videoları çekebilmek için bir gün önceden hiç yemek yemiyor. Bazıları ise geçmişte çektikleri videoları montajlayarak yeni gibi paylaşabiliyor. Çocuklar ise bunu ayırt edemedikleri için doğru kabul ederek “Bir şey olmaz” gözüyle bakabiliyorlar. Bu konuda çocuklarımızı uyarıp doğru iletişimi kurarsak rahat bir şekilde önlem almış oluruz” ifadelerini kullandı.

“Yeme bozukluğu olan kişilerin durumunu tetikleyebilir”

Bakırköy İlçe Sağlık Müdürlüğünde görevli diyetisyen Emel Özalp Şahin de bu akıma dahil olan içerik üreticilerinin de tehlikede olduğunu, kendi bedenlerine ve sağlıklarına ciddi zararlar verdiklerini kaydetti.

Şahin, “Mukbang” akımında çok fazla yağlı, baharatlı ve karbonhidratlı besinlerin yendiğinin izletildiğini belirterek, “Bu videolarda insanlar, o kadar kısa sürede bu kadar fazla yiyeceğin tüketilemeyeceğini bilmesine rağmen etkilenebiliyorlar. Bu kadar büyük miktarlarda sağlıksız beslenmenin mideyi genişleteceği ve obeziteye neden olacağı biliniyor. Bununla beraber kronik hastalıklara da neden olacağı aşikar. Bu videolar, yeme bozukluğu olan kişilerin durumunu tetikleyebilir” diye konuştu.

Source:


Son Dakika: TÜİK “mutluluk endeksi”ni açıkladı: Vatandaş nasıl hissediyor? (2024 Yaşam Memnuniyeti Araştırması)

Türkiye’de mutluluk oranı düşüş gösterdi. TÜİK’in 2024 Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre, mutlu olduğunu belirten bireylerin oranı bir yılda yüzde 52,7’den yüzde 49,6’ya geriledi.
Kadınlar hâlâ daha mutlu
Mutluluk oranı hem kadınlar hem de erkekler arasında düşüş gösterdi. Mutlu olduğunu belirten erkeklerin oranı 2023’te yüzde 50,3 iken 2024’te yüzde 46,9’a indi. Kadınlarda ise bu oran yüzde 55,1″den yüzde 52,3″e düştü. Kadınlar, genel olarak erkeklere kıyasla daha mutlu olduklarını belirtti.
Bireylerin en büyük mutluluk kaynağı aileleri

Araştırmaya göre, bireylerin mutluluk kaynakları incelendiğinde en büyük mutluluk kaynağı yüzde 72,9 ile aileleri oldu. Bunu yüzde 13,2 ile çocukları, yüzde 4,2 ile kendisi, yüzde 3,4 ile eşi, yüzde 3,0 ile anne-babası ve yüzde 1,9 ile torunları takip etti.
Mutluluğa etki eden değerler sıralandığında, yüzde 68,3 ile en çok sağlıklı olmanın mutlu ettiği görüldü. Sağlığı yüzde 14,4 ile sevgi, yüzde 8,9 ile başarı, yüzde 6,4 ile para ve yüzde 1,8 ile iş takip etti.
Geleceğe umutla bakanların oranı yüzde 64,3
Geleceğe dair umut oranı da ölçüldü. Her 100 kişiden 64’ü geleceğe umutla bakıyor. Erkeklerin gelecekten umutlu olma oranı yüzde 63,6, kadınların ise yüzde 64,9 olarak hesaplandı.
Mutluluk oranı en çok 45-54 yaş grubunda düştü

Yaş grupları bazında incelendiğinde, sadece 25-34 yaş grubunda mutluluk oranı artış gösterdi. Bu yaş grubunda yüzde 50,7’den yüzde 51’e çıktı. Diğer yaş gruplarında ise düşüş yaşandı.
* 45-54 yaş grubundaki düşüş dikkat çekici oldu: Mutluluk oranı yüzde 53,6″dan yüzde 46,5″e inerek 7,1 puan azaldı.* 55-64 yaş grubunda mutluluk oranı yüzde 49,7″den yüzde 47,5″e düştü.* 65 yaş ve üzeri bireylerde ise yüzde 56″dan yüzde 54,1″e indi.
Evli bireyler daha mutlu
Araştırmaya göre, evli bireylerin mutluluk oranı yüzde 52,5 olurken, evli olmayan bireylerde bu oran yüzde 44 olarak gerçekleşti. Evli kadınların yüzde 55,4’ü, evli erkeklerin ise yüzde 49,5’i mutlu olduğunu belirtti.
Kamu hizmetlerinden en çok asayiş hizmetlerinden memnuniyet

Araştırmada kamu hizmetlerinden memnuniyet düzeyleri de ölçüldü. En yüksek memnuniyet oranı yüzde 72,1 ile asayiş hizmetlerinde görüldü.
Bunu sırasıyla;
* Yüzde 67,4 ile ulaşım,* Yüzde 63,2 ile sağlık,* Yüzde 58,8 ile Sosyal Güvenlik Kurumu,* Yüzde 55,9 ile adli hizmetler,* Yüzde 53,5 ile eğitim hizmetleri takip etti.
Türkiye’nin en önemli sorunu hayat pahalılığı
Araştırmada vatandaşların en önemli gördüğü sorunlar da sıralandı. Hayat pahalılığı, yüzde 29,2 ile ilk sırada yer aldı.
* Yüzde 15,7 ile eğitim ikinci en büyük sorun olarak öne çıktı.* Yüzde 14,0 ile yoksulluk üçüncü sırada yer aldı.

Source: Dünya Gazetesi