Çıldırtan lokanta!
Aklını başından alıyor. Cini tepesine çıkıyor. Delirtiyor. Dengesini yitiriyor. Çileden çıkıyor. Bir lokanta; bütün güçleri eline geçirmiş 23 yıllık iktidarı niçin çıldırtırcasına korkutuyor?
Bir nedeni olmalı!
Kök sebebi var!
Altı-üstü; sıraya girilip kuyruk olunan, kapısından tek tek girilen, “40 liraya 4 kap yemeğini kendin al, kendi tepsine koy, kendi garsonun kendin ol, masana kendin getir, kendin ye”… Bu; kazıklandım duygusu vermeyen öyle bir lokanta!
4 kap 40 TL!
Vedat Milor!
Paşa torunu, ulema ve medrese sahibi kültürlü, varlıklı bir aileden geliyor. Galatasaray Lisesi’ni bitirmiş. Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden yüksek şeref derecesi ile mezun olmuş. İngiltere’ye göndermişler. Londra’da Ekonomi Okulu’ndan da diploması var. ABD California Üniversitesi’nde; “Türkiye ve Fransa’nın Ekonomik Gelişmesi” üzerine doktora tezi yazmış. Amerikan Sosyoloji Derneği’nce “yılın en başarılı doktora çalışması” ödülünü almış. Washington’da Dünya Bankası’nda işe başlamış. Brown Üniversitesi’nde asistan profesörlük yapmış. Princeton Üniversitesi’nde ve Koç Üniversitesi’nde dersler vermiş. Hem Türkiye’de, hem ABD’de, hem Fransa’da; her gittiği ülkede her sınıftan lokantaya uğramış. Tattığı her lezzetin duygusunu okurlarıyla paylaşmayı seven birisi. Ben bu bilgileri Vedat Milor’u parlatmak için yazmıyorum. Tanımam. Hiç yüz yüze gelmedim. Konuşmuşluğum yoktur.
Vedat Milor!
Önce iktidar destekçisi Milliyet Gazetesi ve sonra yine iktidar destekçisi Hürriyet Gazetesi’nde hafta sonları “yemek yazıları” yazmaya başladı. TV kanalında yaptığı; “Vedat Milor’la Tadı Damağımda” programına vakit ayırmak için üniversite hocalığından bile vaz geçtiğini kendisi yazdı. 15 yıldır muhtemelen 10 bin lokanta gezip tanıtmıştır. Hiç kimse dönüp ona; “örtülü reklam yapıyorsun, gel ifadeye” diyen olmadı.
Vedat Milor!
Kent Lokantasına gitti. Patates soğanlı et rosto, yanında mercimek çorbası, yanında tavuk göğsü tatlı ve onların da yanında portakal suyu. “4 kap 40 TL. Bu fiyat gerçek mi” diyen sözlerle bu lokantayı beğendiğini ilan etti. Ticaret Bakanlığı, “Lokantanın örtülü reklamını yapıyorsun, gel buraya hesap ver” diye soruşturma başlattı.
Tayyip Erdoğan’ın 23 yıldır elinde tuttuğu “Benim Fakir-Fukaram” edebiyatını İstanbul’da Belediye lokantasına kaptırması. Lokanta önünde fakir fukara kuyrukları; “Allah bu lokantayı açandan razı olsun…” duaları iktidarı çıldırtıyor.
Hem sayıları arttı.
Hem saf değiştirdi.
İktidar, bu yüzden cinnet getiriyor; yemek yazarı Vedat Milor’u “mahpushane yemeğinin lezzeti” yazısı yazsın diye hapse koyabilirler. Yemek yazarı olamadan önce sosyolog Vedat Milor’u “mahpushane yemeğinin lezzetini” tatsın diye hapse koymak; talihin yazara bir ikramı olacak!
Bugün Ramazan’ın 8. günü. Dün iftar vaktine yakın Eminönü’nden Sultanahmet’e yürüyordum. Eminönü’nde Yeni Cami’nin, Çiçek Pazarı’na bakan kapısında “bir plastik bardak içinde çorba ve bir simitten oluşan iftarlığı dağıtan Kızılay aracının önündeki kuyruğun uzunluğu” Mısır Çarşısı’nın Köprüye bakan kapısını geçmişti. Ayasofya Camii’nin önünde de “iftarlık çorba ve simit dağıtan Kızılay aracının önündeki kuyruk, neredeyse Alman Çeşmesi’ne varmak” üzereydi. Türkiye’de büyük kentlerde açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan insan sayısı 40-50 milyonu aştı. Vedat Milor, bu yüzden iktidarı çok kızdırdı.
Diyanet’in züppeliği!
Sözlüğe baktım. “Züppe” kelimesi için şöyle yazıyor: Giyinişte, konuşma biçiminde, dilde, düşüncede gülünç ve doğal olana aykırı bulunan, yapmacıklara ve aşırılıklara kaçarak, toplumdan ayrı düşen kimseye züppe denir. Bu tarifin ışığında Diyanet’in sahurda vatandaşa “Avokado armudu yiyin” demesi, bir kişilik iftar sofrası fiyatı 2 bin 550 Lira olan ve çok önemli kişiler için 5 ayrı VİP salonu bulunan ünlü et lokantasının patronuna Diyanet TV’de “yemek programı” yaptırması tam bir züppelik. Ey Müslümanlar, Diyanete bu züppelik nereden ve nasıl girdi diye bir sorun! Bir tane Avokado armudu, Kadıköy çarşısındaki manavda 100 TL.
Source: Necati Doğru
SÖZCÜ kadar bedel ödemiş başka bir gazete yok
Türkiye’nin en çok okunan yazarı Yılmaz Özdil iki yıl aranın ardından Sözcü Gazetesi’ne geri dönüyor. Haftada üç günü okuruyla buluşacak haftanın bir gün de SÖZCÜ TV’de program yapacak. İki bölümden oluşan söyleşimizde Özdil ile memleketi ve gazeteciliği konuştuk.
– Öncelikle yuvaya hoş geldiniz. Bir sağlık sorunu yaşadınız, şimdi iyi misiniz?
İyiyim, aslına bakarsan yeniden yazmaya başlamamın sebebi de bu sağlık sorunu. Çünkü insan böyle hayati bir konu yaşayınca önünde iki seçenek oluyor. Ya “Bana ayrılan süre azalmış, artık her şeyi bırakayım, kendimle ilgileneyim” diyorsun ya da “Bana ayrılan süre azalmış, dolayısıyla eskisinden daha fazla memleket için, kendini yalnız hisseden vatandaşlar için ne yapabiliriz” diye düşünüyorsun. Bu duyguyla kendime vakit ayırmaktansa memlekete vakit ayırmaya karar verdim, bu yüzden döndüm.
– Kendini yalnız hisseden çok insan var mı?
Çok var. Bunu özellikle son 22 yıldır yaşıyor ama son 15 yıldır artan bir yoğunlukla görüyoruz.
– Nasıl görüyoruz?
Ben dolaşmayı çok severim. Sadece İstanbul, İzmir değil Anadolu’da da çok geziyorum.
İNSANLAR NEFES ALAMIYOR
– Öyle mi, ben sizi hep Bodrum’da, İzmir’de sanıyordum.
Böyle zannedilir. Ben gazetecilerle arkadaşlık etmem, çünkü gazeteciler hep aynı şeyleri konuşuyorlar. Her meslek grubundan çok farklı bir arkadaş çevrem var. Türkiye’yi dolaşmayı çok severim. Hayatım boyunca kendimi duvarların arkasına hapsetmedim, hep hayatın içindeyim. Özellikle AKP’nin yoğun oy aldığı yerlerde insanları anlamak, temas edebilmek için imza günü yapmaya çok özen gösteririm. Dolayısıyla son 15 yıldır artan bir şekilde ama son 10 yıldır artık neredeyse nefes alınamaz vaziyette insanların kendisini yalnız hissettiğini görüyorum.
AKRABALIK GRUBU
– AKP’ye oy verenler de mi?
Evet, onlar da dahil. Bir medya illüzyonu yaratıldı, yalan söylendiğini herkes biliyor. Seçim öncesinde oy verdiği partinin seçim sonrasında bambaşka bir kimliğe büründüğünü görüyor. Bu AKP için de, CHP için de, son dönemde özellikle MHP için de geçerli. İnsanlar, birbiri gibi düşünenleri gördüğünde gerçekten kuzenine sarılır gibi sarılıyor. Türkiye’de bir ‘çağdaş akrabalık’ oluştu ve ben ‘kendini yalnız hissedenler çağdaş akrabalık grubu’nun en büyük siyasi parti olduğunu düşünüyorum.
SÖZCÜ BEDEL ÖDEDİ
– Sözcü gazetesini medyada nereye koyarsınız?
Patronundan muhabirine, yazarlarından yöneticilerine kadar Cumhuriyet tarihinde Sözcü gazetesi kadar bedel ödemiş bir gazete yok. Zaten benim buraya gelme sebebim budur. Burak Akbay’ı kişisel olarak tanıyorum. Aramızda bir patron-çalışan ilişkisi yoktur. Rahmetli Ertuğrul Akbay’ı çok severdim. Bu insanlar isteselerdi farklı meslek kollarında çok daha büyük paralar kazanabilirler veya medyalarını iktidarların, egemenlerin hizmetine sunarak, sorunsuz bir hayat sürebilirlerdi. Sadece gerçeklerin yanında ve halkın yanında durdukları için bedel ödüyorlar. 10 Aralık 2023’te buradan ayrıldım. 5 yıldır kurulamayan bir televizyon vardı. Bunu Burak Akbay’a yurttaş teşekkürü olarak yapmayı üstlendim. Sadece 30 gün gibi çok kısa bir sürede televizyonu kurduk. Ve o dönemde cumhurbaşkanlığı seçimi arifesindeydik. Türkiye’nin iki büyük cumhurbaşkanı adayı vardı.
BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ LİNÇ
– Yavaş ve İmamoğlu…
Evet. Bütün anketlerden bu iki isim yüzde 60 civarında oy alarak seçimi kazanıyordu. Ama Cumhuriyet Halk Partisi ısrarla 12 seçim kaybetmiş olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayatıyordu. Ve bugün bağımsız medyayız, kahraman medyayız diyen medya CHP genel merkezinden para alarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekliyordu. Ben kendi ellerimle kurduğum Sözcü Televizyonu’nda buna karşı çıktım. Kılıçdaroğlu’nun aday olması halinde Erdoğan’ın seçimi kazanacağını söyledim. Televizyonu 3 Mart’ta kurduk. 8 Mart’ta CHP genel merkezinin tarihte görülmemiş bir linç kampanyasıyla karşılaştım. “Sözcü Televizyonu’nu izlemeyin, Sözcü Gazetesi’ni almayın” diye kampanya yürütmeye başladılar. Tarihte bu kadar bedel ödemiş Sözcü ve kurduğum televizyon zarar görmesin diye istifa ettim, “Kalemin namusunu savunmak için elimden geleni yaptım, anlatamadıklarımı hayat mutlaka anlatır” dedim. Geçen 2 yıllık süreçte hayat Türkiye’ye anlattı, Sözcü’ye de anlattı. Herkes diyor ki, Sözcü gazetesine geri dönüyorsun, “Hayır diyorum Sözcü bana geri döndü. Çünkü hayat, söylediklerimin gerçek olduğunu çok acı bir şekilde ortaya koydu. Hala aynı düşünüyorum. Türkiye’nin seçimi kazanmasının iki adayı var. Biri Mansur Yavaş, biri Ekrem İmamoğlu. 2023’te olduğu gibi entrikalar başladı. Buna dur diyebilmek, sessiz kalmamak için Sözcü’ye döndüm.
– Meral Akşener sizi şaşırttı mı?
Beni insana dair hiçbir şey şaşırtmıyor. Özellikle kendisini sağcı tabir eden siyasetçilerin hiçbiri şaşırtmaz. Günü birlik olarak siz onun söylediğini doğru bulursunuz, desteklersiniz, yarın dönebilir. Siz durduğunuz yerdesinizdir, o başka yere savrulmuştur. Dolayısıyla benim için bir sürpriz olmadı. Ama o zaman da söylüyordum, Akşener masadan kalkmadı masadan atıldı. Çünkü o masa, seçimi kazanmak için değil kaybetmek için kurulmuş bir masaydı. Mesela Ahmet Davutoğlu’nu masaya oturtup, Muharrem İnce’yi masanın dışında bırakmak veya Ali Babacan’ı masaya oturtup, Ümit Özdağ’ı masanın dışında bırakmak Erdoğan’a yeniden seçim kazandırmak demekti. Bugün de CHP’nin bu insanlarla iş birliği yapması gerekir.
Tek adam çıkmazı ve karizmatik lider
– 23 senede AKP bir davranış biçimi oturttu. Şöyle bir kaygı var, kim gelse böyle davranır, çünkü bu erklerin işine gelen bir durum. Böyle mi devam eder?
Tabii ki biz tek adam sistemine devam edersek hangi parti iktidara gelirse gelsin Tayyip Erdoğanlaşır. Tek adam rejiminin getirdiği bir olumsuzluk. Bugün Tayyip Erdoğan artık Türkiye’de istese de iyi insan olamaz. Son dönemde deniyor ki işte her şey daha sertleşiyor, hukuksuzluklar, insanlara yönelik zulüm artıyor. Mecbur.
Kim gelirse gelsin bu rejimden vazgeçmeliyiz
– Neden mecbur?
Tek adam sisteminin getirdiği bir zorunluluk. Tayyip Erdoğan istese de artık hoşgörülü olamaz. Ve yarın iktidar değiştiğinde hangi parti gelirse gelsin, yani bu Cumhuriyet Halk Partisi de olur, tek adam sistemiyle yönetilmeye devam ettiğimiz sürece benzer durumu yaşamak zorundayız. Tek adam aslında hiç adam demek, adamsızlık demek. Bu da ne demek? Biat kültürü demek. Yani bugün nasıl biat ediyorlarsa yarın iktidar değiştiğinde de biat edilir. Dolayısıyla bizim Tayyip Erdoğan’dan önce tek adam rejiminden vazgeçmemiz gerekiyor.
Çok seslilik iyidir ama MYK heykeli dikilmez
– CHP’yi farklı sesler çıktığında eleştiriyor, “Bak öbür taraftan hiç aykırı ses çıkıyor mu” diyoruz. CHP bunu biz demokratız diye açıklıyor. Tek adamdan şikayet edip, neden çok sesliliğe itiraz ediyoruz o halde?
Çok seslilik elbette güzel bir şey demokrasi için. Ama dünyanın hiçbir yerinden MYK heykeli yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde kabine heykeli de yoktur. Dünyanın her yerinde lider heykelleri vardır. Cumhuriyet Halk Partisi’nde şu anda yani bir lider sorunu yaşıyor. Güçlü, karizmatik bir lider olsa parti daha da demokratik olarak sorunsuz bir şekilde yoluna devam edebilir.
Bülent Ecevit örneği
– Her şeyi kamuoyu önünde tartışmamak mı lazım?
Hayır, tartışmamızda da bir sıkıntı yok. Ama yeter ki lider güçlü olsun. Mesela Bülent Ecevit’in genel başkanlığı döneminde de CHP’de hizip tabir ettiğimiz durumlar vardı, parti içi muhalefet vardı. Ama toplumun Cumhuriyet Halk Partisi’ne gösterdiği teveccühte hiçbir sorun yoktu. Çünkü lider çok karizmatikti, liyakat sahibiydi, çok güçlüydü. Dolayısıyla şu anda Cumhuriyet Halk Partisi’nde yaşanan bence böyle bir sorun. Yoksa parti içinde çok ses olması , muhalefet olması aksine lideri güçlendiren bir şey. Çünkü lidere de, “Yanlış yapıyorsun abicim” diyecek birileri lazım parti içinde.
Seçmeni suçlamak ayıp bir yaklaşım
– Deprem oluyor, “E siz oy verdiniz” diyorlar, ekonomi kötü gidiyor ‘E kardeşim siz oy verdiniz’ diye yükleniyorlar. Seçmeni de suçlayan çok. Oysa bugün birçok seçmen çağdaş akrabalık çatısında birleşti diyorsunuz siz.
Bu yaklaşım ‘ayıp’ bir yaklaşım. Hepimiz Türkiye’nin sorunlarını çözebileceğine inandığı partilere oy veriyor. İnsanların AKP’ye oy vermesinin altında, özellikle 2002 yılı itibariyle çok önemli sosyolojik ve ekonomik gerçekler vardı. Bugün geldiğimiz noktada AKP’ye oy veren insanların çok önemli bölümünün oy vermek için parti aradığını ama bulamadığını görüyorum.
Seçmen demirbaş değil
– Kararsız bir yüzde 37’dan bahsediliyor.
İnsanlar AKP’nin demirbaşı değil. Maden ocağında ya da depremde hayatını kaybeden insanlarımızın ölme sebebi AKP’ye oy vermeleri değil. Ülkede genel anlamda bir sistemsizlik var. Hepimiz bunun kurbanıyız. Yandaş medyadan şikayet ediyoruz ama CHP’den para alarak yayın yapan bir medya grubu da oluştu. Bunlar da toplumu yanlış yönlendiriyor. Karamsarlığa itiyor. Dolayısıyla insanları herhangi bir partiye oy verdiği için suçlamak bana göre Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülük.
Haftada bir gün SÖZCÜ TV” de
– Sözcü Televizyonu’nda da bir programa başlıyorsunuz. Nasıl bir program yapacaksınız?
Yetiştirebilirsek 18’inde Sözcü Gazetesi ve Sözcü televizyonunda görevli üç arkadaşımla beraber başlıyoruz. Gazete ve televizyonun mutfağını yansıtan bir program olmasını istiyorum. Ben muhalif TV’leri izlemekten sıkıldım. Hep aynı insanlar çıkıyor, aynı laflar dolaşıyor. Gerçek gündem konularının olduğu bir program olsa seyrederim. Kimse yapmıyorsa ben yapayım dedim. Burak Akbay’ın isteğiyle haftada 1-1.5 saatlik bir program yapacağım.
Neden çok seviliyorsunuz?
Mesleğe başladığımda babamın bir arkadaşı, çok tecrübeli bir gazeteci abimizdi. Rahmetli oldu. Bir gün,“Yılmaz gel seni bir yere götüreceğim” dedi. Yeni Asır’da çalışıyorum. Üniversite birinci sınıftayım. Otobüse bindik, ama nereye gittiğimizi bilmiyorum. “Yılmaz bak şu şoförün arkasında oturan arkadaşı tanıyor musun” dedi. Enseden görüyorum zaten. Tanımam gereken biri diye düşündüm ama ‘tanımıyorum abi’ dedim. “Oğlum o vatandaş. Sen sadece onun için yazacaksın” dedi.
Meslekte 42 yılımı tamamladım. Sadece o vatandaş için yazdım ve o vatandaşın da beni sevip sevmemesiyle hiç ilgilenmedim. Şirin görünmek için hiçbir siyasi partiyle, hiçbir belediyeyle, hiçbir sermaye grubuyla temas kurmadım. Hayatım boyunca basın kartı, basın plakası kullanmadım. Meslek hayatım boyunca herhangi bir siyasi partiyle siyasi geziye bile gitmedim. 42 yıllık meslek hayatım boyunca tüm habercilik ve kişisel masraflarımı çalıştığım gazete ya da televizyon ödedi. Dolayısıyla hala o belediye otobüsündeki şoförün arkasında oturan, ensesinden gördüğüm vatandaş için yazıyorum.
Sevmeyenler neden sevmiyor?
Kimin sevdiğiyle ilgilenmediğim gibi kimin sevmediğiyle de ilgilenmedim. Biz uğruna mücadele ettiğimiz insanlar tarafından taşlanmayı göze alarak bu mesleği yapıyoruz. Yani halk için halka rağmen gazetecilik yapmak gerekir. Uğruna mücadele ettiğimiz insanların bizi taşlamasını göze alarak bu işi yapıyoruz ve ben bundan rencide olmuyorum. Şöyle bir şey oldu, herkese nasip olmaz. Beklemediğim bir şekilde kalp krizi geçirdim. Sınırlarda yaşamaya alışık bir insanım hep. Bu sefer sınırı fazla geçmişim. Çok şükür ki geri döndüm.
Ama bu dönemde gördüm ki gerçekten işte o uğruna mücadele ettiğimiz insanlar benim için üzüldü. Bunu görmüş olmaktan da çok mutluyum. Herhalde Cumhuriyet Halk Partisi’nden veya diğer partilerden ne kadar geçmiş olsun aldıysam bir o kadar da AKP cenahından aldım.
Çünkü sanırım AKP’liler bana ‘namuslu düşman’ olarak bakıyor. Herhangi bir parti, herhangi bir kişiyle bağlantım olmadığını, gerçekten samimi düşüncelerimi ortaya koyduğumu biliyorlar diye düşünüyorum ve bunu bu kalp krizi sırasında da gördüm.
Source: İpek Özbey
Vedat Milor ve “yok artık” dedirten Ticaret Bakanlığı müdahalesi…
Önce Ticaret Bakanlığı Basın Müşaviri Fatih Uysan’ın açıklamasını virgülüne dokunmadan alıntılayalım:
“10.02.2025 tarihli CİMER başvurusunda; Vedat MİLOR’un Youtube kanalında 04.01.2025 tarihinde yayınlanan ‘40 liraya 4 çeşit yemek: Bu fiyat gerçek mi?’ başlıklı videoda ‘İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ bünyesinde faaliyet gösteren ‘Kent Lokantası’ isimli işletmenin örtülü reklamının yapıldığı iddia edilmiştir.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 61’inci maddesi ile Örtülü Reklam yapılması yasaklanmış olup, yapılan başvuruya ilişkin olarak Vedat MİLOR’dan söz konusu iddiaya ilişkin yazılı açıklama talepli Bakanlık yazısı 03.03.2025 tarihinde gönderilmiştir.
Gelecek cevap ile birlikte dosya Reklam Kurulu’nda görüşülerek karar bağlanacaktır.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.”
Okudukça “Yok artık! Müdahalenin bu kadarı da olmaz!..” dediğinizi duyar gibiyim.
Haklısınız.
Zira “Kent Lokantaları” kar amacı gütmeyen ve geçim sıkıntısı içinde kıvranan vatandaşlara 4 kap yemeği 40 liraya sunan, sosyal yardım kuruluşları…
İstanbul’da bu fiyata bırakın yemek yemeyi, bazı yerlerde 40 liraya çay simitle bile idare edemezsiniz!..
Bunun örtülü reklamı yapılsa ne olur, yapılmasa ne olur?
Kaldı ki; yakından tanıdığım Vedat Milor, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Kent Lokantası’na değil de, öz kardeşinin işyerine gitse, eğer yemekler kötüyse “kötü” der. Yani hatır gönül için yemek notu vermez!..
Dolayısıyla Ticaret Bakanlığı gerçekten tüketiciyi korumak istiyorsa “pes doğrusu” dedirten bu türden absürt işlerle uğraşmayı bırakıp, şimdi duyuracağım soruna acilen el atmalı.
Diyelim ki, bir işletmeniz var ve yeni olduğu için hızla gelişmesini istiyorsunuz.
Ya da işletmeniz yıllardır faaliyet gösteriyor, ancak verdiğiniz hizmet kalitesinin kötülüğünden dolayı gerçek ziyaretçiler tarafından yapılan internetteki yorumlar çok olumsuz.
Merak etmeyin, uyanıklar bu imajı düzeltmenin yolunu -tabii kendi yollarını bulmak koşuluyla- bulmuşlar!
Google da “yorumsatınal” araması yaptığınızda karşınıza bir yığın firma çıkıyor.
Bu firmalardan, yıldızı düşük, hizmet kalitesi berbat işletmenize 10-20-50-100-250-500 lük gibi farklı, bütçenize uygun güzel yorum paketi satın alıyorsunuz.
Google üyesi herhangi bir kişi, menfaat karşılığı gelip, sizin Google haritalar sayfanızda, sanki gerçekten işletmenize uğramış veya ürünlerinizi kullanmış veya hizmetinizden faydalanmış gibi yorum yapıp 5 yıldız veriyor. Böylece sizin işletmenizin internet üzerindeki olumlu yorum sayısı artıyor, memnuniyet ortalaması yükseliyor.
Tamamen inorganik, tamamen yalan, tamamen kandırmaca…
Bu konudan bihaber insanlar da, Google üzerinden yapılmış güzel yorumlara, inorganik yaratılmış yüksek yıldıza kanarak, dolandırıcı zihniyetli işletme ile çalışıyor ve doğal olarak da mutsuz oluyor…
İşin daha da düşündürücü yanı; bu çok net dolaylı dolandırıcılık konusunun çok doğal ve yasal olarak sunuluyor olması. Zira sizin başınıza gelip, araştırma yapmadan bu girişimden haberdar olma şansınız yok!..
Bu işi yapan birçok internet adresini buraya yazabilirim. Ancak yol göstermiş gibi olmamak için belirtmiyorum.
Bakın kendilerini ve yaptıkları işi nasıl da ballandırarak (!) anlatıyorlar:
*İşletmenizin mevcut puanını artırır.
*Bulunduğunuz işletme lokasyonunda sıralamanızı artırır.
*Müşteriler tarafında bilinir ve bulunur olmanızı sağlar.
*İşletme kalite puanını artırarak daha kaliteli olmasını sağlar.
*Olumlu yorumlarla işletme itibarını ve prestijini artırır.
*Müşterilerin size güvenmesine teşvik eder.
Ticaret Bakanlığı da haksız rekabetin daniskasını yapan bu dolandırıcılarla uğraşacağına, kalkmış Vedat Milor’un “Kent Lokantaları” na dönük sözleriyle örtülü reklam yapıp yapmadığını soruşturuyor!..
Ne yapalım? Burası garip, hatta komik ama gerçek olayların ülkesi…
Source: Uğur Dündar
Şişli”de 3 günlük eylem yasağı
Kaymakamlıktan yapılan basın açıklamasında, şehirde huzur ve güvenliği sağlamak amacıyla bu tür izinsiz eylem ve basın açıklamalarına izin verilmeyeceği belirtildi. Bu kapsamda, Şişli ilçesinde 9-10-11 Mart tarihlerinde her türlü toplantı, gösteri ve basın açıklamasının yasaklandığı duyuruldu. BAZI YOLLAR TRAFİĞE KAPATILACAK Öte yandan, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü, Suriye Başkonsolosluğu çevresinde alınacak güvenlik tedbirleri kapsamında 9 Mart 2025 Pazar günü bazı yolların trafiğe kapatılacağını açıkladı. Saat 08.00’den program bitimine kadar kapalı olacak yollar şu şekilde; Maçka Caddesi (Abdi İpekçi Caddesi kesişiminden Teşvikiye Caddesi kesişimine kadar), Teşvikiye Caddesi (Maçka Caddesi kesişiminden Valikonağı Caddesi kesişimine kadar), Nişantaşı Ihlamur Yolu Sokak, Atiye Sokak. Trafik akışının aksamaması için sürücüler Valikonağı Caddesi, Rumeli Caddesi, Abdi İpekçi Caddesi, Bostan Sokak, Osman F. Seden Sokak, Bronz Sokak, Hüsrev Gerede Caddesi, Akkavak Sokak, Ahmet Fetgari Sokak ve Mim Kemal Öke Caddesi gibi alternatif güzergahları kullanabilecek. Yetkililer, vatandaşların mağduriyet yaşamamaları için belirtilen tarihlerde güzergahlarını planlarken bu düzenlemeleri göz önünde bulundurmalarını tavsiye etti. Fotoğraf, AA tarafından servis edilmiştir, temsilidir.
Source: Habertürk
TÜİK’e göre her eve Cumhurbaşkanı maaşı giriyor
Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla rakamlarını değerlendiren CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu, açıklanan rakamların gerçekle bağdaşmadığını kaydetti.
Bakırlıoğlu, “TÜİK’e göre 4 kişilik her aile, Cumhurbaşkanı’nın maaşı kadar gelir elde ediyor. 2024 yılında Cumhurbaşkanı’nın aylık maaşı 183 bin lirayken, TÜİK’in hesabına göre 4 kişilik bir ailenin evine aylık 169 bin lira para giriyor” dedi ve şunları söyledi:
MİLYONLAR YAŞAMAYA ÇALIŞIYOR
“Nerede bu aileler? Biz neden göremiyoruz? Diyanet ‘emekliye, asgari ücretliye fitre verilebilir’ diyor. Diyanet’e bakarsak yurttaş filtreye muhtaç haline gelmiş, TÜİK’in verilerine göre ise zekat vermek farz olmuş. Bu ülkenin büyük bir kısmı açlık sınırının altında maaşlarla geçinmeye değil, yaşamaya çalışıyor.” TÜİK’in verilerine göre kişi başına GSYH’nın 2024 yılında cari fiyatlarla 507 bin 615 TL, ABD doları cinsinden ise 15 bin 463 olarak hesaplandığını ifade eden Bakırlıoğlu, “Ya TÜİK’in verileri gerçek rakamları göstermiyor ya ülkedeki gelir dağılımı gün geçtikçe bozuluyor ya da her ikisi birden” diye konuştu.
Source: Deniz Ayhan
Erdoğan için hangisi daha zorlu rakip: Ekrem İmamoğlu mu Mansur Yavaş mı
O zaman en önemli soruyu sorayım:*Cumhurbaşkanlığı seçiminde İmamoğlu mu daha fazla oy alır, Mansur Yavaş mı?*Yapılan anketlerde bu sorunun yanıtı şöyle veriliyor:Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu’ndan daha fazla oy alır.*Şu iki durumu da dikkate almak gerekir:- BİR: İmamoğlu yıpranırken Yavaş’ın “devlet adamı” algısı artıyor.- İKİ: Yavaş’ın milliyetçi sağdan oy alma potansiyeli daha yüksek.*İyi ama İmamoğlu’nun Yavaş’tan daha avantajlı olduğu yönler yok mu?Olmaz olur mu? Tabii ki var.Şu iki yön mesela:- BİR: Daha aktif ve mücadeleci bir siyasi kişilik.- İKİ: DEM oylarını alabilme potansiyeli.*Evet… Tablo genel olarak böyle.Bu durumda soruyorum: Erdoğan açısından hangisi daha zorlu rakip olur?*Bu sorunun yanıtını herkes farklı verebilir, bu konuya herkes farklı yaklaşabilir.*Benim görüşüm şu:Bir kısım DEM seçmeninin Cumhur İttifakı’na kayma ihtimali göz önünde bulundurulursa…Mansur Yavaş’ın Erdoğan açısından biraz daha zorlu bir rakip olacağı söylenebilir.BİLDİĞİMİZ TEK CADI: TATLI CADIECE Gürel’in hocası olduğu söylenen Hale Özen:*“Ece Gürel, 6 aydır spiritüel bir eğitim olan cadılık zanaati eğitimi alıyordu.”*Bizim neslin bildiği tek cadı, siyah beyaz ekranların cadısı olan “Tatlı Cadı”dır.O da isminden de anlaşıldığı gibi…Neşeli, hayat dolu, esprili, ailesine düşkün bir hanımdır.*Bu nedenle bizim nesil, cadılıkla…Ölümü, karamsarlığı, ormanı, karanlık tarafları, çığlık seanslarını, paranormal ürkütücülükleri asla bağdaştırmaz.KÖPEKLERİN KATLETTİĞİ İKİ YAŞINDAKİ ÇOCUKKORKUNÇ bir katliam yaşandı Konya’da. İki yaşındaki bir kız çocuğu, sokakta oynarken köpek çetesi tarafından katledildi.*İflah olmaz bir hayvansever olarak söyleyeceklerim şunlardır:– Sokaklarda çeteleşmiş biçimde gezen köpekler tehlikelidir.- Bunlar, uygar biçimde toplanıp barınaklarda bakıma alınmalıdır.- İki yaşındaki bir çocuğun korkunç ölümünün sorumlusu köpekler değildir.- Sorumlu, köpeklerin şehrin içinde başı boş biçimde dolaşmalarına göz yumanlardır.- Sokakta köpek olmasın demek, köpekler katledilsin demek değildir.- Herkesin aklını başına toplamasının vakti gelmiştir, hatta geçmek üzeredir.BU HANIMA HADDİNİ BİLDİRİN SÜRECİ DEVAM EDİYOR28 Şubat bitti ama “bu hanıma haddini bildirin” süreci devam ediyor.*Olay şu:*Kadıköy Belediye Meclis Başkanı Ahmet Kurtuluş, AK Partili kadın Meclis üyesi konuşurken mikrofonunu kapatıyor.Ardından da şöyle diyor:“Şunu çıkaralım. Şunu atalım dışarı.”*Ne demiş ünlü kişiler: Mutlak güç mutlak bozarsa azıcık güç de azıcık bozar.HİÇ BULAŞMAYACAĞIM ŞEYLER- Sahilde ateş yakıp marşmelov kebabı yapmak.- Belgrad Ormanı’nda metafizik sıçrama peşinde koşmak.- Sekiz sezonluk bir dizide karmaşık aile sırlarının açığa çıkmasını beklemek.
Source: Ahmet Hakan
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Sözleşme değil kanun yaşatır
CUMHURBAŞKANI Tayyip Erdoğan, dün Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü iftar programında özetle şunları söyledi: “Bizim inanç ve medeniyet değerlerimize göre kadın, gerek ailenin gerekse toplumun omurgasıdır. Kadınlar zor zamanlarda sergiledikleri dirayetli tavırlarıyla, yetiştirdikleri yiğit ve yürekli evlatlarla, medeniyetimize yaptıkları eşsiz katkılarla, evlerimizde huzurun, vatanımızda dirliğin, milletimizin fertleri arasında birliğin teminatı oldular.HAKLARINI TESLİM ETMEYE ÇALIŞTIKGöreve geldiğimiz ilk günden kadınların her alanda önlerini açmaya, haklarını teslim etmeye çalıştık. 2003’te Aile Mahkemelerini kurduk. 2004’te, Anayasanın 10’uncu maddesine yaptığımız eklemelerle kadın erkek eşitliğini güvence altına aldık. 2005’te, nüfusu 50 bini geçen belediyelere kadın ve çocuklar için konuk evleri açma zorunluluğu getirdik. 2007’de, Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı’nı devreye aldık. 2012’de, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu hukuk sistemine kazandırdık. 2014’te cinsel suçların cezalarını önemli ölçüde artırdık. 2018’de KADES uygulamasını hayata geçirdik. 2022’de, kadına yönelik suçların cezasını artırdık.KADINA ŞİDDETE SIFIR TOLERANSKüresel bir sorun olan kadına yönelik şiddeti siyaset üstü bir anlayışla ele alıyor, sıfır tolerans ilkesiyle mücadelemizi yürütüyoruz. Muhalefetin, özellikle ana muhalefet partisinin İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili iddialarının hiçbir temeli bulunmuyor. İşte bugün Kadıköy Belediyesi’nde belediye meclis üyesi AK Partili bayan arkadaşımızın sözünü kestiler, hakaret ettiler ve meclis başkanı aynı zamanda kalkıp, aynen Amerika’da olduğu gibi ‘şu kadını atın dışarı’ diyebildi. 6284 sayılı kanun, şiddetle mücadele konusunda ihtiyaç duyulan her türlü imkânı, yaptırımı, cezayı zaten en güçlü şekilde barındırıyor. Bunun için biz, ‘sözleşme değil, kanun yaşatır’ diyoruz. Meclis kürsüsünden ahkam kesenlere de sadece şunu tavsiye ediyoruz. Şayet gerçekten kadına yönelik şiddetle mücadele etmek istiyorsanız, öncelikle parti teşkilatlarınızı ve yönettiğiniz belediyeleri içteniçe çökerten taciz, tecavüz ve ahlaksızlık vakalarına bir el atın. Kadınları mağdur eden yasakların kalkmaması için mahkeme mahkeme dolaşan ana muhalefet partisinin genel başkanı kadın düşmanı arıyorsa, sağa sola sataşmasın, gitsin önce aynaya baksın, partisinin kötü siciliyle yüzleşsin, sonra da çıkıp, yıllarca mağduriyetine sebep oldukları başörtülü kadınlardan özür dilesin. Şehit annelerimize ve şehit eşlerine sabırlar diliyorum. Nasıl bugüne kadar onlara mahcup olmadıysak bundan sonra da onlara mahcup olmayacak terör belasını bu milletin başından tamamen def etmek için çalışacağız. Terörün karanlık ve kanlı gölgesinin ülkemizin ve bölgemizin üzerinden çekildiği o müreffeh günleri hep birlikte göreceğiz.” Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, programa katılan kadınlarla bol bol fotoğraf da çektirdi.TÜM YEREL YÖNETİMLER ÇALIŞMALI“Konya’da sahipsiz köpeklerin saldırısı sonucu vefat eden 2 yaşındaki Rana evladımıza Allah’tan rahmet diliyor, kederli ailesine, özellikle acılı annesine, babasına Rabb’imden sabır niyaz ediyorum. Böyle bir vahşetin 2025 Türkiye’sinde yaşanmasının hiçbir izahı olamaz. Muhalefetin ve çeteleşmiş kimi yapıların tüm engellemelerine rağmen, başıboş köpek sorununu çözmek amacıyla ağustos ayında çıkardığımız yasanın uygulamasını temin için de kararlı adımlar atıyoruz. Ancak, tedbir alınmadıkça büyüyen bu sorunun çözüm noktasında muhalif, iktidar fark etmeksizin tüm yerel yönetimlerin el birliği içinde çalışması gerekiyor. Maalesef muhalefet cenahında yasaya karşı direnç halen devam ediyor. Hepimizin yüreğini dağlayan dünkü olayla ilgili başsavcılığımız soruşturma başlatmış, ayrıca mülkiye müfettişlerimiz görevlendirilmiştir. Rana yavrumuza bir kez daha yüce Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum.” Programa Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Meltem Demirören, Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkanı Yıldırım Demirören’in eşi Revna Demirören ile Demirören Holding Yönetim Kurulu Üyesi Yelda Demirören Kalyoncu da katıldı.ERDOĞAN’A 208 YILLIK KURANÖNCEKİ gün Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar İftar Programı’na katılan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a el yazması bir Kuran’ı Kerim hediye edildi. TAV Holding Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Erdoğan ve CEO Vehbi Serkan’ın takdim ettiği 208 yıllık bu Kuran’ı Kerim, Kureyş kabilesinden (Hz. Muhammed’in soyundan) hadis alimi Seyyid Muhammed tarafından yazılmış…
Source: Aziz Özen
Robotlarda bile cinsiyet eşitliği yok: Erkekler savaşçı kadınlar hizmetçi
Öğrencilere ‘Kadına şiddete karşı olunması ve cinsiyet eşitliği’ konulu ders veren İngilizce öğretmeni robot Ada, “Kadına şiddet asla kabul edilemez. Toplum olarak karşı olmamız gereken bir durum. Şiddet yerine sevgi, saygı ve eşitliği desteklemeliyiz. Herkesin güven içinde yaşama hakkı vardır. Kadına yönelik şiddetle karşılaştığınızda sessiz kalmayın. Güvendiğiniz bir yetişkine ya da yetkililere haber verdin. Kadınlara saygılı davranın” dedi.ROBOT SEKTÖRÜ ERİLOkulun kurucu müdürü Hakan Karataş hem öğrencilerin hem öğretmenlerin Ada ile iyi iletişim içinde olduğunu söyledi: “Dünyadaki robot sektörü de eril şekilde ilerliyor. Yapılan robotlara bakınca kadın robotlar hizmetçi, erkek robotlar ise savaşçı şeklinde tasarlanmış. Ada bu anlamda bu yargıyı da kırsın istedik. Öğrencilerimize kadına karşı şiddetle karşılaştıklarında bu duruma ‘dur’ demeleri ve her zaman kadınlara karşı saygı ve sevgiyle yaklaşmaları gerektiğini anlattı.”BEYAZ KITA’DAKİ KADINLARDAN MESAJ VAR: SAHADA DA MASADA DA GÜÇLÜYÜZ Antarktika Bilim Seferi’ne katılan kadın araştırmacılar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde ve Türkiye’de her yıl 8-14 Mart’ta kutlanan Bilim ve Teknoloji Haftası’nda kara tahtaya yazdıkları “merak”, “özgürlük”, “yaşam”, “ışık”, “mücadele”, “dirayet” ve “kalp” sözcükleriyle mesajlarını tüm dünyaya duyurdu. Bilim Seferi Koordinatörü Burcu Özsoy, artık kadınların sahada olduklarını gördüklerini belirterek, “Kadınlar, kendilerini ispatladı ve sahada da güçlü olduklarını gösterebildiler. İster masada olsun ister sahada kadının varlığı önemli. Bu, Türkiye’de de çok ciddi hissedilmeye başlandı” dedi. 110 YIL SONRA AYNI ROTADAKocaeli Gölcük’te 2011’de aslına uygun inşa edilen ‘TCG Nusret’ mayın gemisi, 110 yıl önce Çanakkale Deniz Savaşları’nın kaderini değiştiren rotayı izledi. Çanakkale Şehir İskelesi’ne bağlı olan gemi, dün 07.15’te mayın dökülen alana doğru yol aldı. 110 yıl önce mayınların dökülmeye başlandığı Erenköy mevkisinde tören yapıldı. Törene; Çanakkale Valisi Ömer Toraman, Amfibi Kolordu Komutanı Tümamiral Serhat Sözbir, Çanakkale Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Mustafa Biçen, Çanakkale Belediye Başkanı Muharrem Erkek, Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, Çanakkale Savaşları Enstitüsü Müdürü Utkan Emre Er, askeri personel, davetliler katıldı. Milli Savunma Bakanlığı’nın davetiyle bu yılki törende Siirt Şirvan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nden 9 öğrenci de vardı. Öğrenciler, “İlk defa Çanakkale’ye geldik. Buraları ilk defa gördük. Çok mutluyuz” dedi. EMİNE ERDOĞAN: KADIN YARINLARI KURANDIRCumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, sosyal medya hesabından Kadınlar Günü için yaptığı paylaşımda özetle şu mesajları verdi: “Kadın; adaletiyle medeniyeti şekillendiren, merhametiyle insanlığa yön veren, gücüyle yarınları kurandır. Onun emeği toprak gibi bereketli, sözü tarih kadar kuvvetlidir. Bugün ülkemiz; bilimde, sanatta, siyasette, ekonomide ve hayatın her alanında kadınların varlığıyla yükseliyor. Bütün kalbimiz ve desteğimizle kadınlarımızın yalnızca bir gün değil her gün güçlü olması için gayret ediyoruz. Çünkü bir toplumun yarısı sustuğunda, tamamı eksik kalır. Emeğiyle geleceği inşa eden tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü’nü tebrik ediyorum.” Emine Erdoğan, önceki gün katıldığı Türkiye İş Kadınları Derneği’nin (TİKAD) ‘Hayata Bağlayan İlmekler’ projesi tanıtım programına ilişkin paylaşımında da “İnanıyorum ki hayat; ektikçe, işledikçe güzelleşen bir bahçedir. İşin içine diğerkâmlığı katan incelikli fikirler, vakti gelince çiçek tarlalarına dönüşür. Bu düşüncenin bir nişanesi olarak doğan ‘Hayata Bağlayan İlmekler Projesi’nin nice yeniden ayağa kalkma hikâyesine vesile olmasını diliyorum” dedi.
Source: Hurriyet.com.tr
Ülkede 4 gündür yüksek tansiyon… 3 soruda yeni kriz: Suriye’de neler oluyor
Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasının ardından Heyet Tahrir Şam (HTŞ) liderliğindeki muhalif güçler, başkent Şam’da anayasal kurumlarıyla devlet otoritesini yeniden inşa etmeye çalışırken, ülkenin batı kesimindeki Lazkiye ve Tartus kentlerinde, eski rejim yanlıları ile yeni yönetim arasında patlak veren ve dört gündür devam eden çatışmalar yeniden iç savaş mı endişesine yol açtı. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), perşembeden bu yana devam eden çatışmalarda 340’ı sivil Nusayri olmak üzere toplamda 500’den fazla insanın hayatını kaybettiğini iddia ederken uluslararası haber ajansları ise sivil ölümlere dair rakamları doğrulayamadığını belirtiyor.1- BU NOKTAYA NASIL GELİNDİ?Suriye’de 61 yıllık eli kanlı Baas rejiminin 8 Aralık’ta devrilmesiyle Esad rejimine bağlı birçok subay ve milis grubu, Esad ailesinin mensup olduğu Nusayri toplumunun kalesi olarak da bilinen Lazkiye ve Tartus kırsalına çekilmişti. Eski rejimin kalıntıları olarak nitelenen bu yapıların harekete geçebileceği, Suriye Devrimi’nin ilk gününden itibaren güçlü bir ihtimal olarak değerlendiriliyordu. Çatışmaların başlamasıyla eski rejimin generallerinden Giyas Süleyman Dalla liderliğinde ilan edilen ‘Suriye’nin Kurtuluşu İçin Askeri Konsey’ bu sebeple uzmanları şaşırtmadı.2- DIŞ MÜDAHALE Mİ VARMisyonunu, yeni rejimin devrilmesi ve Suriye topraklarının tamamının kurtarılması olarak açıklayan Esad yanlısı grubun Lübnan’daki Hizbullah ve Iraklı milislerden mali destek, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’den de lojistik destek aldığı öne sürüldü. Hizbullah’ın basın ofisinden yapılan açıklamada ise destek iddiaları “kesin bir dille” reddedildi. Suriye nüfusunun yaklaşık yüzde 9’unu oluşturan Nusayriler, Esad ailesinin 50 yıllık iktidarı boyunca askeri ve güvenlik kurumlarında yoğun temsil ediliyordu. Devrimin ardından bölgede, Esad rejiminin acımasız yönetimi nedeniyle Nusayri toplumuna misilleme yapılabileceği korkusu yaşanıyordu. Öte yandan çatışmaların başlamasından bir gün önce İran’ın üst düzey isimlerinden Ali Ekber Velayeti, Şam yönetimini iç savaşla tehdit etmiş, “Suriye’de her an bir iç savaş çıkabilir” diye konuşmuştu.3- SON OLAYLAR NASIL BAŞLADI?Dört gündür devam eden olaylar, eski rejimin üst düzey askerleri tarafından kurulan ve Rusya’da sürgünde bulunan Beşar Esad ile koordinasyon içinde olduğu ileri sürülen ‘askeri konsey’in perşembe günü Lazkiye’nin Ceble ilçesinde, bölgede faaliyetlerde bulunan emniyet güçlerine pusu kurarak saldırması sonucu başladı. Yeni Suriye yönetimine bağlı en az 15 askerin öldürüldüğü saldırı sonrası Esad yanlısı ‘askeri konsey’, Şam’a bağlı güçlerin Tartus ve Lazkiye’den çekilmesini talep ederken aksi takdirde rehin aldıkları güvenlik güçlerini öldürecekleri tehdidinde bulundu. İran’a yakınlığıyla bilinen Dalla, daha sonra müzakerelere açık olduğunu duyurdu. Sosyal medyada Nusayri toplumuna yakın hesaplar da grubun, Şam yönetimine tutuklu takası için müzakere talebinde bulunduğunu aktardı. Suriye’deki yeni yönetimi hedef alan saldırı sonrası Şam’ın ise yanıtı sert oldu.İNFAZ İDDİALARIDron ve helikopterler ile bölgedeki silahlı gruplara karşılık verilirken Lazkiye merkezli operasyonlara katılmaları için takviye güç sevk edildi. Şam yönetimine yakın haber kaynakları harekatta sadece silahlı isyancıların hedef alındığını aktarsa da Nusayri kökenli sivil Suriyelilerin infaz edildiği iddia edildi. SOHR, yüzlerce silahsız Nusayri vatandaşın öldürüldüğünü öne sürdü. Uluslararası ajans ve medya kuruluşları ise sosyal medyada dolaşan görüntülerin bağımsız olarak teyit edilemediğini bildirdi.ŞAM KRİZE NASIL YAKLAŞIYOR?Suriye’de geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara önceki akşam yayımladığı görüntülü mesajla, ulusal birlik ve beraberlik vurgusu yaptı. Mesajında, bazı rejim kalıntılarının bilmedikleri yeni Suriye’yi sınamaya kalkıştığına işaret eden Şara, devrik Baas rejimi güçlerine seslenerek “Biz, sizin harap ettiğiniz bu ülkeyi yeniden inşa etmek isteyen bir halkız ve kimsenin kanını dökmek gibi bir amacımız yoktur. Çok geç olmadan silahlarınızı bırakın” ifadelerini kullandı.ACİL DURUM KOMİTESİ Şara ayrıca askerlere komutanların emir ve talimatlarına uyması çağrısında bulundu. Suriye Savunma Bakanlığı da son olaylarla birlikte askeri ve güvenlik operasyonları sırasında yaşanan olası ihlalleri soruşturmak ve sorumluları yargılamak üzere acil durum komitesi kurulduğunu duyurdu. Öte yandan Suriye Nusayri toplumunun önde gelen isimlerinden Şeyh Salih Mansur, yayımladığı video mesajda itidalli olma ve devletin yanında durma çağrısında bulundu.HANGİ ÜLKE NE DİYORSuriye’deki son gelişmeler uluslararası gündem de yakından takip ediliyor. Türkiye başta olmak üzere bazı ülkelerin dışişleri bakanlıklarının verdiği tepkiler şöyle:- Türkiye: Suriyelilerin barış ve refah içinde yaşama hakkını hedef alan her türlü eylemin karşısındayız. Bu tür kışkırtmaların, Suriye’nin ve bölgemizin huzuruna karşı bir tehdit haline gelmesine izin verilmemelidir.- Rusya: Suriye’nin geçiş döneminin zorlu koşullarında, ulusal birliğin korunması, vatandaşların güvenliğinin sağlanması ve etnik veya dini kökenlerine bakılmaksızın yasal haklarının savunulması son derece önemlidir.- İran: Suriye’de şiddet ve istikrarsızlıktan derin endişe duyuyoruz. Ülkedeki tüm etnik ve dini grupların barış içinde bir arada yaşamasının teşvik edilmesinin önemini vurguluyoruz.
Source: Necdet Burak Özyurt
Esra Ruşan: Sabun köpüğü değil kadın meselesi
◊ “Yeter” adlı tiyatro oyunuyla sahnedesin. İki kabin memurunun hikâyesini anlatıyorsunuz. Oyuna nasıl dahil oldun?- Hamilelik sürecimin sonlarına doğru tiyatroya uzunca bir ara verdim. Yaklaşık 5-6 sene tiyatro oyunu yapamadım. Ama mezun olduğumdan o güne kadar da hep oyun oynamıştım. Çocuktan sonra değiştim. Biraz daha büyüdüm, meselelere bakış açım değişti, hayata geniş bir perspektifte bakabilmeyi becermeye başladım. Kutsallık atfetmiyorum ama anne olunca biraz daha algıların açılıyor. Bir süre gelen oyunlar sabun köpüğü gibi hissettirdi bana. Yer alacağım işin bir meselesi olsun istiyordum. Çünkü oyunculuk performansıyla ilgili kendime dair bir kaygım kalmamıştı. Seyirciyle karşılıklı bir sorunu tartışabilme hayalim vardı. Bir gün yönetmenimiz Gonca Küçükardalı aradı, bu oyunu anlattı. Okudum, çok sevdim. Kadın meseleleriyle ilgiliydi, oradan beni yakaladı. Tüm ekibi oluşturduk ve oyuna başladık.◊ Oyunla verdiğiniz mesajlar çok anlamlı: Yeter diyebilmek, konuşulması gerekenleri saklamamak, dayanışmak… – Kadın olmanın zaten başlı başına doğuştan getirdiği bir mücadele var. Biz bu oyunda iki kadını görüyoruz ama aslında anlattığı mesele bütün kadınların ortak meselesi. Hatta biraz daha tepeden bakarsan, insan meselesine dönüşüyor. Konuşmanın, birbirini anlamanın önemi, gizlemektense dertlerini paylaştığında, dayanıştığında ne oluyor, ne kadar ferahlıyoruz, bunları anlatan bir metin. Fotoğraflar: Murat ŞAKAKADIN CİNAYETLERİNE “YETER!” DİYORUM◊ Kadın meselelerinin yanında, bir de iş hayatının zorlukları var. Senin yaşadığın sıkıntılar, mesleğe küstüğün dönemler oldu mu?- Çok oldu. Mezun olduktan sonra bu piyasaya atıldığımda, yeni başlayan her oyuncu gibi ben de hiçbir şey bilmiyordum. “Yolu kendi başına bulacaksın” deniyor ama o dönem neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlayamıyorsun. Çocuksu bir güdüyle mesleğini yapmak üzere bir rota belirliyorsun kendine. Sonrasında ise geriye bakıp “Burada ne kadar kalbimi kırmışlar, bu ne kadar büyük bir haksızlıkmış” diyorsun. Ben artık şanslı bir taraftayım. Bazı şeylere maruz kalmıyorum. Şu an mesleğe başlayan bir sürü genç maruz kalıyor olabilir. Kuralları, kanunları kim koyuyor, onu ben de bilmiyorum…◊ Oyunun adından yola çıkarak soruyorum; en son neye “yeter” dedin?- Türkiye’de kadın ve çocukların başına gelenlere “yeter” dedim. Kadın cinayetlerine hâlâ “yeter” diyorum. Biz burada otururken bile şu an bir kadının, bir çocuğun başına çok kötü şeyler geliyor. Bunun durdurulamıyor olmasına, elimizin kolumuzun bağlı oluşuna “yeter” diyorum.◊ Kariyerin boyunca seni hep farklı rollerde gördük. Bu senin tercihin miydi, şansın mı? – Hayır, her işimi ben seçtim diyemem. Ama seçtiysem de kesin onu en güzel şekilde yapmaya çalışmanın bir yolunu bulmuşumdur.◊ Hangi sıra dışı rolü canlandırmak istersin? – Çok var. Ülkemizde kadın rollerinin çeşitliliği biraz az, bilirsin. Kadın temsili sahnede de, televizyonda da, sinemada da üç-beş tipten ibaret. Onların dışına çıkan her türlü rolü seve seve oynamayı çok isterim. Az temsil edilmiş, sesi çok duyurulamamış bir sürü hemcinsimin farklı hayat hikâyelerini canlandırmak güzel olur. KENDİMİ İZLERKEN YABANCILAŞIYORDUM◊ Sinema, dizi, tiyatro… Bu üçlüyü hayatında nasıl konumlandırıyorsun?- Birisi diğerinden daha aşağıda ya da yukarıda gibi konumlandırmıyorum. Ama şöyletbir fark görüyorum; tiyatroda insan kendini izleme olanağı bulamıyor. O gün canhıraş bir şey yapıyorsun ve seyirciyle kurduğun o sessizlikte bir aktarım oluyor. Bu sadece hissedilebilecek bir şey. Ama televizyon, sinema gibi işlerde kendini izliyorsun, beğenmediğin yeri bir daha çekebiliyorsun.◊ Kendini izlerken eleştirir misin?- Eleştirmekten çok yabancılaşıyordum. Tuhaf bir duygu ama zamanla alışıyorsun. Günün sonunda televizyon ve sinema yönetmenin işi. Son kararı onlar veriyor. Tiyatroda yönetmen noktayı koyuyor, sonra işi bize bırakıyor.KÖTÜLÜĞÜ HİSSEDERSEM KÖTÜ BİRİNE DÖNÜŞEBİLİRİM◊ Seni sinirlendiren bir davranışla karşılaştığında tepkin nasıl olur? Sakin ve soğukkanlı mısın, yoksa öfkeyle mi hareket edersin?- Biriyle ilgili kötü şeyler hissetmeye başlarsam, bana kötülük yapacağını hissedersem ya da yakınımdaki bir insana kötülük yaptığını duyarsam o zaman kötü birine dönüşebilirim. Ben de aynı seviyede onu yok sayabilirim ve yok saydığım zaman çok kötü hisseder kendini. Hepimizin bazı damarları var ve oralara dokunulduğu zaman bambaşka birileri çıkabiliyor içimizden.◊ Neye tahammülün yok?- Hiç öyle büyük cümlelerim yok. Tahammül edemediğim bir sürü şey var. Tuzaklara dokunmadan, kendi yolumda ilerlemeye çalışıyorum.◊ Oyunculuk sektöründe dostluklar yalan derler ama sende tam tersi sanki. Sık görüştüğün çok meslektaşın var. Bunu nasıl sağlıyorsun sence?- O eskide kalan bir düşünce. Hepimizin mesleki çevresinde böyle şeyler vardır. İnsanlara çok bel bağlamıyorum. Onlar hayatımın gidişatını yönlendirmiyor. Belli ölçülerde, belli şeyler paylaşıyorum. Bir de ben artık “kötü gün dostu” klişesine inanmıyorum. Bence günümüzde iyi gün dostu bulmak zor. Sen iyi bir şey yaptığında seni alkışlayan insan bulmak, iyiliğinde seninle olmaları çok kıymetli. KIZIMLA ÇOCUKLUĞUMA DÖNDÜM◊ 7 yaşında bir kızın var. Nasıl bir anne-kız ilişkisi var aranızda? – Her anne-kız gibi diyebilirim. Düşe kalka, arada didişerek, arada dünyanın en güzel anlarını paylaşarak, beraber büyüyerek… Ben de Gün ile çocukluğuma döndüm. Kendi anneni tekrar etmek istemiyorsun ama tekrar ettiğin anlar görüyorsun kendinde. O da küçük tatlı mücadelelerle geçiyor ama hepsi normal. Her anne-çocuk yolunu kendi buluyor. Bizim aramızda güzel bir dil var.◊ Çalışmalarını izliyor mu?- Çok izlemiyor küçük olduğu için ama anlıyor görünce. Ben çocuğumla çok fazla sete gittim. Babası yönetmen olduğu için monitörü de biliyor. Bu işlere çok hâkim, o yüzden yabancılamıyor. Şu an oyuncu olmak istiyor. Ama aynı zamanda “Veteriner de, itfaiye müdürü de olacağım” diyor. (Gülüyor)
Source: Cansu Topçu
Konu emekli olunca iktidarın eli titriyor! İkramiye zammı için 3 komik rakam
Korkusuz Gazetesi”nden Remzi Semercioğlu”nun haberine göre maaş zamlarında hüsran yaşayan milyonlarca emekli, bayramda bir nebze nefes almak için ikramiye müjdesi bekliyor.
Ortak istek ikramiyenin en düşük emekli maaşı kadar olması.
Ancak iktidar sıra emekliye gelince adeta eli titreyerek kuruş kuruş hesap yapıyor.
Kulislerden sızan bilgiye göre masada 3 rakam var: 500 lira, 750 lira, 1000 lira.
Bu şartlarda bayram ikramiyesi ya 3 bin 500 ya 3 bin 750 ya da 4 bin lira olacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son kararıyla netleşecek rakam, yasalaşması için yarın Meclis’e sunulacak.
Source: Haber Merkezi
Aradan binlerce yıl geçti, şifreyi çözen olmadı… Yapabilene akılalmaz bir ödül verilecek! Neden bu kadar zor?
Bir çatının altında duran bir balık… Kafası olmayan bir çöp adam… Bahçe tırmığına benzeyen bir sıra çizgi…Bu semboller, binlerce yıl önce yaşamış antik bir medeniyete ait yazılı bir metinden alınmış bazı parçalar. Aradan geçen bunca zamana karşın söz konusu metnin ufak bir kısmı bile deşifre edilemedi. Metne hâkim olan gizem, heyecanlı tartışmaları, araştırmacıları hedef alan ölüm tehditlerini ve dev bir para ödülünü beraberinde getirdi.Son olarak geçtiğimiz ay, Hindistan”ın Tamil Nadu eyaleti başbakanı, İndus Vadisi medeniyetinden kalan bu yazıları deşifre edecek kişiye 1 milyon dolar ödül vadetti.Washington Üniversitesi”nde bilgisayar bilimleri uzmanı olarak görev yapan Rajesh Rao, 10 yılı aşkın zamandır üzerinde çalıştığı metin için, Tamamen deşifre edebilirsek Güney Asya”nın tarih öncesi dönemine ait gerçekten önemli bir soruyu da yanıtlayabiliriz dedi.Yazının deşifre edilmesi halinde, Antik Mısır”a ve Mezopotamya”ya rakip olabileceğine inanılan bir Bronz Çağ medeniyeti çok daha iyi anlaşılabilmiş olacak.PAKİSTAN İLE HİNDİSTAN”IN SINIRINDAİndus Vadisi, Pakistan ile Hindistan”ın kuzey sınırı boyunca uzanıyor. Bazıları yıllar yıllar evvel bu çok geniş coğrafyada milyonlarca kişinin yaşadığına, şehir planlaması anlamında çok gelişmiş kentler kurulduğuna, ağırlık ve uzunluk gibi ölçü birimlerinin standartlaştırıldığına ve çok kapsamlı ticaret yolları bulunduğuna inanıyor. Ancak en önemlisi metin çözüldüğünde, İndus Vadisi halkının kim olduğu ve günümüzdeki mirasçılarına dair gizem bir nebze olsun aydınlanmış olacak. Bu sayede modern Hindistan”ın kökenlerine dair uzun zamandır devam eden siyasi tartışmada da yeni bir sayfa açılması mümkün.Rao, İndus Vadisi medeniyetini sahiplenecek olan topluluk, şehir plancılığını ve gelişmiş küresel ticaret ağlarını ilk hayata geçirenler olmayı da başarmış olacak dedi.BU YAZIYI DEŞİFRE ETMEK NEDEN BU KADAR ZOR?İndus Vadisi yazısından parçalar ilk olarak 1875 yılında yayımlanmış olmakla birlikte İndus Vadisi kültürüne dair bildiklerimiz oldukça sınırlı. Elimizdeki bilgiler de Pakistan”ın başkenti Karaçi”nin 510 kilometre kuzey doğusunda bulunan Sindh eyaletindeki Mohenjo-daro şehrinde yapılan arkeolojik kazılardan geliyor.Yapılan kazılar, bu şehirdeki cadde ve sokakların New York ya da Barselona”da olduğu gibi ızgara şeklinde tasarlandığını, drenaj ve su yönetim sistemleriyle donatıldığını ortaya koydu. Konuyla ilgili bir makalede, o tarihler itibarıyla bu özelliklerin benzersiz olduğu vurgulandı.Milattan önce 2″nci ve 3″üncü binyıllar boyunca İnduslu tüccarlar Basra Körfezi”nin diğer yanında ve Orta Doğu”da yaşayan insanlarla ticaret yaptı. İndus tüccarlarının gemileri külçeler halinde bakır, inci, baharat ve fildişi taşıyordu. İnduslular altın ve gümüş mücevherat üretiminde oldukça ilerlemiş, kendi topraklarından çok uzakta yerleşimler ve koloniler inşa etmişti. Ancak MÖ 1800 yılı civarında (yani Antik Roma medeniyetinin doğumundan 1000 yıldan fazla zaman önce) İndus medeniyeti yıkıldı ve insanlar daha küçük köylere göç etmeye başladı. İndus medeniyetinin sonunu neyin getirdiği halen bilinmiyor ancak en büyük şüphelilerden biri iklim değişikliği. O dönemde yaşanan uzun kuraklıkların, hızla değişen sıcaklıkların ve öngörülemez yağışların, medeniyetin son birkaç asrında tarımı bitirdiği tahmin ediliyor.MISIR, MEZOPOTAMYA YA DA MAYA UYGARLIĞI KADAR TANINMIYORİndus medeniyetine dair bilgilerimiz, Antik Mısır, Mezopotamya ya da Maya uygarlığıyla kıyaslandığında oldukça sınırlı. Bunun en önemli sebebi de taş mühürler ve toprak eşyalar üzerinde bulunan yazıların halen deşifre edilememiş olması.Yazıları deşifre etmenin bu kadar zor olmasının birkaç sebebi var. Birincisi analiz edilecek çok fazla parça yok. Arkeologlar bugüne kadar üzerini yazılı 4.000 civarında eşya buldu. Antik Mısır söz konusu olduğunda eldeki kaynakların sayısının 5 milyon kelimeye ulaştığı tahmin ediliyor. Buna hiyeroglifler ve diğer yazılı belge çeşitleri de dahil.Dahası İnduslardan kalanların çok büyük bir kısmı boyut olarak oldukça küçük. Yazıların önemli bir kısmı kenarları 2,5 santimetre uzunluğunda olan kare şeklindeki taş mühürlerin üzerinde bulunuyor. Bu küçük alanlara çok kısa metinler sığdırılabilmiş. Sekansların çoğu dört ya da beş sembolden oluşuyor.En önemlisi de aynı anda hem İndus Vadisi yazısını hem de aynı metnin başka bir dile çevrilmiş halini aynı anda barındıran bir belge bulunabilmiş değil. (Örneğin Rosetta Taşı, Antik Mısırcayı ve Antik Yunancayı bir arada barındırdığından deşifrede çok önemli bir rol oynamıştı.) Aynı şekilde İndus hükümdarlarının isimlerini bilmiyor olmamız da çeviri sürecine sekte vuruyor. (Kleopatra ya da Ptolemaios gibi Mısır hükümdarlarının isimleri, Antik Mısırcanın deşifresinde faydalı bir araç olmuştu.)TEK BİR SEMBOL BİLE DEŞİFRE EDİLEMEDİÖte yandan uzmanların üzerinde hemfikir olduğu bazı detaylar da var. Örneğin çoğu araştırmacı, yazının sağdan sola doğru yazıldığına ve hem dini hem de ekonomik amaçlarla (ticaret mallarının işaretlenmesi gibi) kullanıldığına inanıyor. Hatta birçok uzman çeşitli sembollerin anlamları konusunda da uzlaşıya varmış durumda. Mesela kafasız çöp adamın bir insanı temsil ettiği düşünülüyor.Ancak Rosetta Taşı gibi bir kaynak bulunana kadar, bunların hepsi kanıtlanmamış teoriler olarak kalacak. Indus uzmanı Jagat Pati Joshi ve Asko Parpola, 1987 yılında yayımlanan ve yüzlerce mührü ve yazıyı katalogladıkları kitaplarında, En temel konularda bile bir oybirliğine varılabilmiş değil ifadelerini kullanıyordu. Rao”yla aynı projede görev yapan ve yaklaşık 20 yıldır İndus yazısı üzerine çalışan Mumbai Tata Temel Araştırmalar Enstitüsü uzmanı Nisha Yadav, aradan onlarca yıl geçmesine rağmen tek bir sembolün bile deşifre edilemediğini söyledi.İKİ ANA YAKLAŞIM VARBazı kişiler için İndus yazısının çözülmesi sadece entelektüel ya da akademik bir merakın getirdiği bir gereklilik değil aynı zamanda varoluşsal bir mesele. Çünkü yazının deşifre edilmesiyle İndus halkı kimdi ve göçün yönü neydi gibi sorular cevap bulabilecek.Şu an İndus medeniyetinin torunları olduğunu iddia eden iki ana grup var. Gruplardan biri İndus yazısının bugün Hindistan”ın kuzeyinde konuşulan pek çok dilin temelini oluşturan ve Hint-Avrupa dil ailesine mensup olan Antik Sanskritçeyle bağlantılı olduğunu iddia ediyor.Birçok bilim insanı, Hint-Avrupa dillerini Hindistan”a getirenlerin Orta Asya”dan gelen Aryan göçmenler olduğuna inanıyor. Ne var ki Rao, bu grubun tam tersini iddia ederek Sanskritçe ve akrabalarının İndus Vadisi medeniyetinden çıkıp Avrupa”ya doğru yayıldığını öne sürdüğünü belirtti.Rao, iddiayı, Her şey en baştan beri Hindistan”daydı. Dışarıdan hiçbir şey gelmedi sözleriyle özetledi.ARADAKİ FARK GERÇEKTEN BU KADAR BÜYÜK MÜ?İkinci gruptakiler ise İndus yazısının, bugün Hindistan”ın güney topraklarında konuşulan Dravidyan dil ailesiyle bağlantılı olduğuna ve Dravidyan dillerinin Aryanların kuzeye gelişiyle güneye sıkıştırılmadan önce bölge genelinde yaygın olarak konuşulduğuna inanıyor.Güneyde bulunan Tamil Nadu eyaletinin 1 milyon dolarlık ödül teklifinde bulunan başbakanı M. K. Stalin de İndus dilinin Dravidyan dillerinin atası olduğuna inananlardan. Rao, bu teorinin daha geleneksel olduğunu ancak her iki grupta da çok saygıdeğer araştırmacılar olduğunu vurguladı.Bir de İndus uzmanı Iravatham Mahadevan gibilerin oluşturduğu üçüncü bir grup var. Bu gruptakiler söz konusu tartışmanın çok anlamlı olmadığını çünkü kuzeydeki Aryanlarla güneydeki Dravidyanların arasında çok net bir ayrım bulunmadığını savunuyor.Mahadevan, 1998 yılında verdiği bir röportajda, Dravidyan halkı ya da Aryan halkı diye bir şey yok. Tıpkı Pakistanlılarla Hindistanlıların ırksal anlamda çok benzer olması gibi. Her iki topluluk da çok uzun yıllardır birbirleriyle evlenmiş, arada göç dalgaları yaşanmış. Şu an Hindistan nüfusunun herhangi bir unsurunu ırksal olarak ayrıştıramazsınız demişti. AMATÖRLER DE ÇOK MERAKLIAncak durum hakikatte bu kadar basit değil. 2011 yılında verdiği TED Konferansı”nda Rao, bulgularının bazılarını yayınladığında nefret mektupları aldığını söylemişti. Başka araştırmacılar da ölüm tehditleri aldıklarını açıkladı. Bunların arasında Steve Farmer da var. Farmer 2004 yılında yayımladığı makalede İndus yazısının herhangi bir dili temsil etmediğini sadece modern trafik işaretlerinde gördüğümüze benzer bir semboller dizisi olduğunu öne sürerek meslektaşlarını şoke etmişti.Yaşanan bütün bu gerginliklere karşın, İndus yazısı hem profesyonel araştırmacıları hem de amatör meraklıları büyülemeyi sürdürüyor. Hatta ömrünü bu yazıyı çözmeye adamış kişiler var.Alanın en tanınmış uzmanlarından Parpola da bu kişilerden biri. Yıllardır yazıyı oluşturan işaretlerin anlamlarını keşfetmek için uğraşan Parpola, birçok Dravidyan dilinde balık ve yıldız kelimelerinin eş sesli olduğunu, diğer birçok antik yazı örneğinde yıldızların tanrıları sembolize ettiğini, dolayısıyla İndus yazısında da balık gibi görünen simgelerin tanrıları temsil ediyor olabileceğini öne sürüyor.BİLGİSAYARLARLA ÖRÜNTÜLER ANALİZ EDİLİYORRao ve Yadav gibi araştırmacılar ise daha ziyade yazının içinde örüntüler aramaya odaklanıyor. Bunu yapmak için bilgisayar modellerini sembol dizilerini analiz edecek şekilde eğiten araştırmacılar, bilgisayarlar kayıp sembollerin ne olduğunu doğru şekilde tahmin edebilecek duruma gelene kadar sembolleri eksiltiyor.Bu yaklaşımın çeşitli faydaları mevcut. Birincisi bu sayede yazının işleyişindeki örüntüler daha iyi anlaşılıyor (örneğin Türkçede Ğ harfi kelime başlarında bulunmuyor ya da İngilizcede çoğu zaman Q harfinin ardından U harfi geliyor) ve böylelikle araştırmacılar eşyaların üzerindeki hasar görmüş ya da eksik işaretleri tamamlayabiliyor.Daha da önemlisi en yaygın örüntüleri bilmek, kurallara uymayan sekansları tespit etmeye de yarıyor. Yadav, İndus Vadisi”nden çok uzakta Batı Asya”da bulunan mühürlerin önemli bir örnek olduğunu belirtti. Bu mühürler İndus Vadisi”nde bulunan kalıntılarla aynı sembolleri taşıyor ancak örüntüleri tamamen farklı. Bu da aynı sembollerin tıpkı Latin alfabesinde olduğu gibi farklı dilleri yazıya dökecek şekilde evrimleşmiş olabileceği ihtimalini ortaya çıkarıyor.ÖDÜL VAADİ AMATÖRLERİ HEYECANLANDIRDITabii bir de bulmaca çözmeye meraklı olan ve şansını İndus yazısında denemek isteyen sivillerin yaptığı çalışmalar var. Tamil Nadu Başbakanı Stalin”in duyurduğu 1 milyon dolarlık ödül, özellikle bu grupta heyecana yol açtı. Ödülün başvuru sürecine dair net bir açıklama yapılmamış olsa da amatörler teorilerini paylaşmak için uzmanlara koştu.Önceden haftada 1-2 e-posta gelirdi. Ama şimdi ödül lafı çıktığından beri neredeyse her gün e-postalar alıyorum diyen Rao, dünyanın dört bir yanından farklı diller konuşan insanların kendisine yazdığını hatta bu bulmaca üzerinde hep birlikte çalışan aileler bile olduğunu söyledi.Kariyerinin önemli bir kısmını İndus yazısını deşifre etmeye adamış olan Rao ise iyimserlik ve teslimiyet arasında gidip geliyor. Rao, daha fazla ilerleme kaydetmek için farklı alanlardan uluslararası uzmanların iş birliği yapması, büyük bir finansman desteği ve Hindistan ile Pakistan arasındaki tartışmalı bölgelerde yapılacak kazılara izin verilmesi için siyasi pazarlıklar yapılması gerektiğini söyledi. Rao bir yandan da umudunu koruduğunu belirtti.Yadav ise dördüncü sınıfta bu konuyu öğrendiğinden bu yana İndus Vadisi medeniyetinin büyüsünden kurtulamadığını belirterek, Çözüm vaadi olmasa bile çabanın güzelliği beni her yıl buraya çekiyor. Her gün bu problem üzerinde çalışmayı iple çekiyorum. Eğer yazıyı deşifre edersek İndus halkının hayatlarında ve ideolojisinde bir pencere açılacak. Atalarımıza dair birçok şeyi, ne düşündüklerini, neye odaklandıklarını bilebileceğiz ifadelerini kullandı.Bunların bugün bizden saklanmakta olan detaylar olduğunu söyleyen Yadav, Beni probleme bağlı tutan şey her şeyden öte bu dedi.
Source: Sevin Turan
Son dakika haberi: TFF Başkan Vekili Kavak”tan çarpıcı sözler! “Dünya çapında işler yaptım futbol kadar ses getirmedi…”
Türkiye Futbol Federasyonu Başkan Vekili, Dış İlişkiler ve Sağlık İşlerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Zehra Neşe Kavak, SABAH Spor”dan Yasemin Yıldırım”a çok özel açıklamalarda bulundu. İşte o sözler… Sayın Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu ile yollarınız nasıl kesişti ve sizi yönetime girmeye nasıl ikna etti? Sonuçta büyük sorumlulukları olan, yoğun bir insansınız? Sayın Başkan”a saygım ve sevgim sonsuzdur. Ondan gelen her şey bizden kabuldür. Eğer Sayın Hacıosmanoğlu bana bir şey söylediyse, onu ben hemen kabul ederim. Asla ikiletmem. Böyle bir şey gündeme geldiğinde de hiç düşünmeden kabul ettim. Benim için de büyük bir şeref ve büyük bir onur. Başkanımız çok adil, çok kişilikli, son derece dürüst ve çok iyi bir insandır. Çok zeki bir yöneticidir. Futbolun içinden gelen, futbol aşığı ve futbolun sorunlarını çok iyi bilen bir yönetici. Bunların altını özellikle çiziyorum. Böyle bir insandan teklif geldiğinde de ikinci kez düşünmedim. Futbol dünyasına girerken beklentileriniz neydi, nasıl bir ortam buldunuz? Futbolun popüler olduğunu biliyordum da bu kadar olduğunu bilmiyordum. Ben daha önce ses getirecek dünya çapında bir sürü organizasyonlara seçildim ve bunlara seçilen ilk Türktüm. Fakat yansımaları hep çok lokal oldu. Beni yüzlerce insan arayıp tebrik etmedi. Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu”na girince inanın bana telefonlarım susmadı. O zaman anladım ki gerçekten bu futbol konuşulduğundan popülermiş. İnsan başına gelince anlıyor. “JİNEKOLOGLUK EN YÜCE MESLEK” Başkan Hacıosmanoğlu”nun eşinin jinekoloğu olduğunuz için yönetime alındığınız yorumları yapıldı. Bu sizi nasıl etkiledi? Ne düşündünüz? Ciddiye bile almadım, çünkü eşinin jinekoloğu değilim. Ayrıca jinekolog olmak işin esası. En yüce meslek. Bütün futbolcuları da bir jinekolog dünyaya getirdi. İkinci olarak bizim bir de kadın milli takımımız var. TFF denildiği zaman herkesin aklına erkek milli takım geliyor ama kadın milli takımımız da var. Kadınların yönetim kurulunda olması bu bağlamda da çok önemli. Kadın olayını ekarte edemezsiniz. Benim jinekolog doktor olmak dışında ekstra yaptığım alanlarım var. Öncelikle bir iş kadınıyım. Academic Grubun yönetim kurulu başkanlığını yapıyorum. Geçmişte yöneticilik de yaptım. Kurucu rektör oldum, uluslararası arenada da dünya bilim ve sanat akademisi yönetim kurulu üyeliği yaptım. Akademiye seçilen ilk Türk benim. Kadın doğumla ilgili uluslararası alanda hiçbir Türk doktorun giremediği organizasyonlara giren Türk doktoru oldum. Yurt dışıyla bağlantılarım, yurt dışı komiteler, yurt dışı organizasyona seçilmem ve orada görev almam futboldan çok öncesine dayanıyor. Yani ne görev aldıysam bu, yıllarca verdiğim emeklerimin karşılığıdır. “KADIN VARSA NEZAKET VARDIR” Hem kariyer yapmış hem de anne olmuş bir insan olarak kadınlara nasıl bir mesaj verirsiniz? Kadınlar her alanda olmalı; mottom bu. Futbol, erkek egemen diye kadınlar burada olmamazlık yapmamalı. Kadının varlığı her etkinlikte önemli. 10 erkeğin olduğu bir toplulukta iki hanımın olması erkeklerin davranışlarına nezaket veriyor. Futbolda; yönetim ve oyuncu bazında daha fazla kadın olacağına ve başarılı işlere işlere imza atacağımıza inancımız sonsuz. TFF”de 13 yöneticiden 7″si kulüp sahibi ya da kulüp başkanlığı yapmış. Ben TFF”nin yaptığı işlere güveniyorum. Çünkü sorunları biliyorlar. “KIZLARIMIZA KAPI AÇMALIYIZ” Bir kadın yönetici olarak Türkiye”deki kadın futbolunu nasıl buluyorsunuz? Türkiye”de de inşallah kadın futbolu yakın zamanda bir sıçrama gösterecek. Özellikle doğudaki çocuklarımıza, genç kızlarımıza temel eğitimden itibaren bunu verebilirsek onların hayatlarında çok yeni kapılar açabiliriz. Genç kızlar voleybola yöneldi, voleybol milli takımımız ne kadar büyük bir ivme yakaladı. Kadın futbolu neden böyle olmasın? Takımların nasıl altyapı çalışmaları var. Hevesli kızlarımız var ama olanak bulamıyorlar. Bakanlığın da desteğiyle olacak işler, sadece TFF ile iş bitmiyor. Şunu da belirteyim, kadın futbolu çok zevkli. Ben maçlarına gidiyorum. Müthiş bir mücadele var. BU OYUNDA KADININ BAKIŞ AÇISI ÖNEMLİ! Kayserispor”da Sayın Berna Gözbaşı, Süper Lig”in ilk kadın başkanı olarak öne çıktı. Sayın Lale Orta, MHK”nın ilk kadın başkanıydı. Ama devamı gelmedi. Erkekler kadınları bir şekilde sindirip, kaçırıyorlar mı? Kadın futbolu başarılı oldukça, kadınlar futbolun içinde daha fazla olacak. Futbol erkek egemen bir topluluk, özellikle Türkiye”de. Bir kadın bakış açısının yönetimde olması bence çok anlamlı. Keşke sayılar artsa. Kulüp başkanları kadın olsa, yönetimlerde sayılar daha fazla olsa. Oralarda arttıkça federasyondaki sayı da artacaktır. Ülkemizde kadın ölümleri çok fazla. Sizin de “Kadın olmak ve Ötesi” diye bir kitabınız var. Kadın olmanın ötesi nedir? Rol model kadınların sayısının artması, Türk toplumuna örnek teşkil edeceği için büyük anlam taşıyor. Genç kızlar rol model kadınları görürlerse ki- sanatta, iş dünyasında, akademik dünyada, bilim dünyasında çok başarılı hanımlar var- bu tür rol modellerin olması kadınlarda “Ben de yapabilirim” duygusunu ortaya çıkaracaktır. “Yapabilirim” diyen çok fazla çocuk var ama imkânları olmadığı için adım atamıyorlar. Devlet ve yönetimler burada önemli. “DANIŞMANIM OĞULLARIM” Futbol dünyasına girmeden önce futbolla ilginiz nasıldı? Spora her zaman yoğun bir ilgi duydum. Gençken turnuvalara katılacak kadar tenis hikâyem var. 40″lı yaşlardan sonra pilates ve yogaya yöneldim. Spor öyle bir şey ki bir dalını severseniz her dalına karşı eğilim oluyor. İki tane de oğlum var. Eşim de futbola çok düşkündür. Biz hafta sonları ailecek futbol maçlarını izleriz. Evdeki herkes aynı takımı mı destekliyor? Herkes farklı bir takımın taraftarı. Büyük oğlum (Mehmet) New York Syracuse Üniversitesi”nde ki dünyanın en iyi 20 üniversitesinden biridir, orada spor yönetimi okudu. O kadar futbola meraklı. 13 yaşındayken Arsenal”in futbol yaz kampına gitmişti. Küçük oğlum (Hasan) da futbola düşkün. Onlar bana danışmanlık yapıyorlar. Hangi takımı tutuyorlar diye sorsam? Onu söylemeyeyim. Zaten beni etkilemez onların tuttukları takım. Peki onlar küçükken tartışmalar yaşandığında bir anne olarak nasıl ayırıyordunuz? Futbolda tatlı çekişmeler olmalı zaten. Bu çekişmeler güzel. “FUTBOL PAHALI BİR İŞ” Futbol dünyasında rakamlar inanılmaz boyutlara geldi, kadın futbolu bu pastadaki payı nasıl büyütür? Reklam gelirleri vs.. Para geliyor ama çok da büyük paralar değil. Futbol çok da masraflı bir şey. Milli Takım”ın bir organizasyonu, maçlar büyük maliyetler. Başkanımız harcamalar konusunda son derece tedbirli ve çok dikkatli. Yönetim kurulu olarak harcamalara çok dikkat ediyoruz. Daha bir toparlandı gibime geliyor TFF. Yönetimlerin en büyük vazifesi devraldıkları kurumları kârda bırakmak. Onu iyi biçimde idare edip, borç ve alacak dengesini düzenlemek. Bu işten yüzümüzün akıyla çıkmak bizim en büyük hedefimiz. Bir pozisyona geldiyseniz en iyisini yapacaksınız ki bu devlette de olabilir, bir iz bırakasınız. İnsanların hayatına dokunacaksın. Hayatın başka bir anlamı yok zaten. Yaptığımız işlerde biri, “Allah razı olsun” demişse belki onun duasıyla bunları başarıyoruz. Ben buna inanırım. “ŞAMPİYONLUK DOĞUM GİBİ ZORLU BİR SÜREÇ” Siz alanında isim yapmış bir kadın doğum doktorusunuz. Bir can dünyaya getiriyorsunuz. 9 aylık sancılı süreçler. Şampiyonluk yarışını da doğuma benzetebilir miyiz? Hemen hemen 9 ay süren zorlu bir mücadele ile sonuca ulaşılıyor. Aslında bu benzetme çok yerinde ve güzel oldu. Aynen bir çocuğa hamileliğin başlangıcıyla birlikte 40 haftalık bir süreç. Futbolda da böyle maceralı bir süreç söz konusu. Sıkı takip lazım. Nasıl hamileliğin her anını takip ediyoruz sorun yaşanmasın diye, futbolda da sıkı takip önemli. “EN KOLAYI HAKEMİ SUÇLAMAK” Kanayan yara hakemler. Yabancı bile geldi. Neden kadın hakemler Süper Lig”de maç yönetmiyor? En başarılı takım da en başarısız takım da hakemden şikâyetçi. Kimse memnun olmuyor. En kolay suçlanacak alan burası olduğu için eleştiri hakemler üzerinden gidiyor. Bu üzücü bir olay. Oysa çok genç ve başarılı hakemlerimiz var. Kadın hakem sayısının artmasını çok önemsiyorum. Kadın futbolunun trendinin artmasıyla bunun da artacağını düşünüyorum. TÜRKİYE”DE FUTBOL HEKİMLİĞİ ÇOK GELİŞTİ Futbol Federasyonu”nda sağlık işlerinden sorumlu yöneticisiniz aynı zamanda. Türkiye sağlık konusunda ne aşamada? Türkiye”de futbol hekimliği çok gelişmiş durumda. Herkes ameliyat olmak için bize geliyor. Sağlık kurulumuz çok donanımlı. Hocalarımız da hepsi değerli bilim insanları, etkin doktorlar. Sakatlıkları önlemek için ön bir tedbir var mıdır? Zemini bir kenara bırakırsak önce futbolcuların kendi sağlıklarına dikkat etmesi gerekir. Her kulübün donanımlı sağlık kuruluşlarıyla sponsorluk anlaşması var. Check-uplarının yapılması, yediklerine içtiklerine dikkat etmeleri gerek. Futbolcu sağlıklı olursa sakatlık oranı düşer. YÜZÜNDEN SAĞLIK FIŞKIRIYOR Ronaldo 40 yaşında hâlâ oynuyor ve sakatlıkla da gündeme gelmiyor. Kendine bakmaya iyi bir örnek galiba. Kendisiyle tanıştım Monaco”da, nasıl sırım gibi bir insan. Baktığınız zaman bu adam yıkılmaz izlenimini alıyorsunuz. Yüzünden sağlık fışkırıyor. Ronaldo”nun büyük bir timi var sadece kendisiyle ilgilenen. Masajcısı, psikoterapisti, adam kocaman bir orduyla çalışıyor sadece bedenine bakmak için. Ronaldo çok uç bir örnek ama bizim futbolcularımızın da bunu yapamayacağı anlamına gelmez.
Source: Yasemi̇n Yildirim
Ticaret Bakanı Ömer Bolat”tan “Vedat Milor” açıklaması
Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Ticaret Bakanlığı tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kent lokantasına soruşturma açıldığına dair sosyal medyada köpürtülen bir haberin yayınlandığını ifade ederek, şu ifadeleri kullandı: “Kent lokantasına değil, Vedat Milor”a soruyor” “İşin aslı şudur arkadaşlar. Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü diye bizim bir genel müdürlüğümüz var. Bunun görevleri arasında sahte reklamlarla ve örtülü reklamlarla mücadele diye de kanuni bir görevi var, kanun maddesine dayanan. Bu görevini yaparken de tarafsız ve bağımsız bir kurum olmak açısından yine kanunla belirlenmiş bir Reklam Kurulu var. Bu tarafsız kurumun içinde 19 üye var. Bizim Bakanlığımızdan sadece iki kişi var. Genel müdürümüz ve genel müdür yardımcısı. 2-3 tane daha bakanlık üyesi var. Gerisi STK”ler ve temsilcilerden oluşuyor. Bir tanesi de İstanbul Büyükşehir Belediyesinin temsilcisi, o reklam kurulunun üyesi. İddia şu, Vedat Milor isimli bir yiyecek içecek gurmesi genelde lüks yerlerde teftiş yapar ve kent lokantasına gitmiş, orada yemek yemiş. Ne güzel, biz bundan mutluluk duyarız ama Youtube sayfasında bununla ilgili örtülü reklam yapıyor şeklinde CİMER”den şikayet gelmiş. Reklam Kurulunun sekreteryasına. Sekreterya da bununla alakalı bir kendisi dosya hazırlıyor ve diyor ki ilgili daire başkanı da görüyor, imzalıyor. 5 Mart Çarşamba günü Vedat Milor”a bilgi almak için siz bu YouTube”unuzda örtülü reklam yaptınız mı diye soru soruyor. Kent lokantasına değil, Vedat Milor”a soruyor. Vedat Milor Youtuber ya, Youtube”dan para kazanıyor. Böyle binlerce Youtube”dan para kazanan influencerlar var. 6 Mart günü bir araya geliyorlar.” Bu olay üzerine yaşanan gelişmelere değinen Bolat, “”Biz bunu nasıl bir mağduriyet ve büyük reklam operasyonuna çeviririz” diye kendi besledikleri yandaş bir sosyal medya üzerinden cuma sabahı haber köpürtmeye çalışıyorlar. İşte ucuz yemek verdiği için kent lokantasına soruşturma açtı Ticaret Bakanlığı diye. Bir kere dosyayla ilgilenen bağımsız bir kurul, Reklam Kurulu ve onun sekreteryası. Bu sekreteryanın içinde İBB temsilcisi de var. Bununla alakalı bir soru soruyor. Bilgi istiyor. Sizin hakkınızda böyle şikayetler geldi CİMER”e. Bunun için ne diyeceksiniz diye. Bunu kamufle edip bir algı, her zaman en iyi bildikleri şey, yalan, takiye, algı, reklam olduğu için bir mağduriyet edebiyatına döndürmeye çalışıyor.” ifadelerini kullandı. “Biz halkımızın Kent Lokantalarında hizmet almasından gocunmayız” Ticaret Bakanı Bolat, sözlerini şöyle tamamladı: “İşte ben de buradan cevap vermiş oluyorum açıkça. Olayın bütün aslı astarı budur. Orada sadece gelecek bilgiye göre Reklam Kurulu muhtemelen de herhangi bir incelemeye gerek yoktur da diyecekti. Onu bilemem. Reklam Kurulunun işine karışamayız ama olay bundan ibaret arkadaşlar. Biz, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının Türkiye”de yaptığı binlerce aşevleri, sosyal tesisler, lokantalar bunları görmüş bir nesiliz. İstanbul”da 17 kaç tane Kent Lokantası var. Biz halkımızın Kent Lokantalarında hizmet almasından gocunmayız. Tam tersine halkımıza yapılacak bütün güzel sosyal hizmetlerden kıvanç duyarız.”
Source: Internet Haber
İlk kez görülen fotoğraflarını paylaştı: Babasının kızıl saçlı prensesi
Eski bir dizi oyuncusuyken tanıştığı “beyaz atlı prensi” Harry’yle evlenen ve dünyanın en ünlü ailesine giren Meghan Markle ne yaptıysa kendini bu aileye ve İngiliz halkına sevdiremedi.OĞULLARINI DA ALIP KAÇMIŞLARDI… ATIK DÖRT KİŞİLİK BİR HAYATLARI VARBu alışılmadık karakterdeki “yabancı” gelin saraylarda yaşarken kapana kısılmış gibi hissetmeye başlayınca Harry yapılacak en doğru şeyin karısı ve oğulları Archie’yi alıp oradan uzaklaşmak olduğuna karar vermişti. ABD’ye giden çiftin burada bir de Lilibet adını verdikleri bir kızları oldu. Meghan Markle eski günlerine geri dönmek, Hollywood’da isim yapmak ve bir pensle evli olduğu için kazandığı fazladan şöhreti kullanmak istedi. Gözden Kaçmasın Haberi alınca çılgına dönmüş… Eltisini kıskanmaktan ‘çatlamak’ üzere! Haberi görüntüle Son 5 senedir haklarında çekilen bir belgesel dizi, kendi adını taşıyan bir podcast, reçel ve benzeri ürünler sattığı bir yaşam tarzı markası gibi girişimlerde bulunan Meghan bunlarda pek de başarılı olamadı. Ya da kendisi daha fazla başarı beklerken aradığını bulamadı… SÜREKLİ YENİ GİRİŞİMLER PEŞİNDEEn sonunda markasının adını değiştirmek zorunda kalan Meghan Markle bu kez de yine televizyon ekranları için yemek yapıp ünlü konuklarını ağırladığı bir şov sunmaya başladı.Tüm bu yeniden ünlenip başarı yakalama çalışmaları sırasında kendine bir Instagram hesabı açtı. Bu diğer kraliyet üyelerine nasip olmayan ayrıcalığına sıkı sıkı tutunan Meghan bir yandan da hem işlerinin reklamını yapmaya hem de merakla takip edilen aile hayatından kesitler paylaşmaya başladı.Çocukları Prens Archie ve Prenses Lilibet’in doğduklarından beri ortada olan sadece birkaç fotoğrafı var ve Harry’yle Meghan çocuklarının yüzlerini göstermemek için epey uğraşıyorlar. BABA KIZIN BU POZU İLK KEZ GÜN YÜZÜNE ÇIKTIDün kutlanan Dünya Emekçi Kadınlar Günü için bir paylaşım yapan Meghan Markle paylaşımında bu özel günle ilgili dokunaklı bir kutlama mesajı yazarken kendi annesiyle çekilmiş bir fotoğrafını, Afrika’da kendi çektiği iki kız çocuğunun resmini gönderisine koydu.Prens Harry’yle bir kumsalda yaptıkları romantik yürüyüşten birbirlerine sarıldıkları bir poz da koyan Meghan Markle asıl sürprizi de kızı Lilibet’le yaptı. Baba kızın bir teknede çekilmiş bu sevimli fotoğrafında Prens Harry sırtı kameraya dönük olan 3 yaşındaki kızı Lilibet’i şefkatle kucaklıyordu.Çift bir kez daha kızlarının yüzünü saklarken Lilibet’in tıpkı babası gibi kızıl saçlı olduğu da bir kez daha görülmüş oldu.YİNE ELŞTİRİLERDEN KAÇAMADIKendi popülerliği azaldıkça çocuklarını “ortaya çıkarmaya” başladığı ve onları adeta kullandığı yolunda da eleştirilerin hedefinde olan Meghan Markle’ın paylaştığı fotoğraf da bir yandan ilk kez paylaşıldığı için heyecan yarattı. Ancak Lilibet’in babasının kucağında otururken, denizde, bir teknede olmasına rağmen üzerinde can yeleği olmaması 3 yaşındaki prensesin tehlikeye atıldığı iddiasıyla birçok kişi tarafından yerden yere vuruldu. Gözden Kaçmasın ‘Yataklarını ayırdılar’ demişlerdi… Meğer ikinci balayı yaşıyorlarmış: İlk günün ateşi hâlâ yanıyor Haberi görüntüle
Source: Hurriyet.com.tr
Kadın ve erkeğin yan yana teravih kıldığı görüntülerle ilgili inceleme başlatıldı
Kaymakamlığın sosyal medya platformu X”teki hesabından yapılan açıklamada, sosyal medyada “Üsküdar Valide-i Cedid Camii”nde kadın erkek yan yana namaz kılmış” şeklinde görüntüler paylaşıldığı aktarıldı. Bununla ilgili yetkili kurumlarca gerekli incelemenin başlatıldığı belirtilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Yapılan değerlendirmede, camimize kadın cemaatin yoğun ilgi gösterdiği, kendilerine ayrılan bölümün yetersiz kalmasından dolayı cami içerisinde paravanla ilave bölüm oluşturulduğu, erkek kadın cemaatin birbirlerinden ayrı bir şekilde ibadetlerine imkan verildiği, bu ve benzeri olumsuz görüntülerin yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alındığı müşahede edilmiştir.”
Source: Internet Haber