“Toplumsal Sorunlar Gündemi – Adalet, Ekonomi ve İnsan Hakları Üzerine Son Gelişmeler”

Gazze”de İsrail vahşeti sürüyor! Alçaklar 10 günde 322 çocuk katletti

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), İsrail’in Gazze ’de ateşkesi bozmasının ardından “yoğun bombardıman ve kara operasyonu” sebebiyle 10 günde 322 çocuğun öldürüldüğünü, 609 çocuğun da yaralandığını bildirdi. Yoğun ve ayrım gözetmeden yapılan bombalamaların yanı sıra Gazze’ye insani yardımların tamamen durdurulmuş olmasının, özellikle çocuklar olmak üzere Gazze sivillerini ciddi riske soktuğunu açıklayan UNICEF, temel ihtiyaçların sağlanmaması hâlinde çocuk ölümlerinin artacağı uyarısında bulunuldu. Günlük olarak 100’den fazla çocuğun öldürüldüğüne veya yaralandığına dikkat çekilen açıklamada, çocukların çoğunun yerinden edildiği ve derme çatma çadırlar ile yıkık evlerde kaldığı ifade edildi. #r-1105716# ŞİDDET SARMALI UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, ateşkesin bozulmasının ardından çocukların yeniden ölümcül şiddet sarmalına itilmiş olduğuna dikkati çekerek, bütün taraflara uluslararası insancıl hukuk çerçevesinde yükümlülüklerini yerine getirme çağrısında bulundu. Gazze’de son 19 ayda 15 binden fazla çocuğun öldürüldüğü ve 34 binden fazla çocuğun yaralandığı bildirilen açıklamada, bir milyon çocuğun da temel ihtiyaçlardan mahrum şekilde yerinden edildiğinin altı çizildi. Açıklamada, insani yardım örgütlerinin çocukları desteklemek için durmadan çalıştığı belirtilirken, onların da saldırıya uğradığına dikkat çekildi. İsrail’in Gazze Şeridi’ne 7 Ekim 2023’ten bu yana düzenlediği saldırılarda ise katledilen Filistinlilerin sayısı 50 bin 357’ye, yaralıların sayısı ise 114 bin 400’e yükseldi . #r-1105372# BEYRUT’A DA SALDIRDI Öte yandan İsrail ordusu, Lübnan’ın başkenti Beyrut’un güneyine yine saldırı düzenledi. Kasım 2024’te sağlanan ateşkes anlaşmasından sonra İsrail’in başkent Beyrut’un güneyine ikinci defa saldırı düzenlediğini belirten Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn “İsrail’in bu saldırıları Lübnan’a karşı tehlikeli niyetlerinin göstergesi. Saldırılar özellikle Suriye ile Lübnan arasındaki sınırda kontrolün sağlanması yönünde imzalanan anlaşmadan sonra geldi” dedi. Saldırıda üç kişinin hayatını kaybettiği, yedi kişinin yaralandığı bildirildi.

Source: Cüneyt Akçatepe


Aslı Baykal”dan CHP”nin boykot çağrılarına sert tepki!

Görevden uzaklaştırılan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu”nun yolsuzluk soruşturmasında tutuklanmasının ardından CHP Genel Başkanı Özgür Özel tarafından “boykot” çağrısı yapıldı. Özel, “2 Nisan”da “Tüm tüketimi durdurun” mesajı ile yükselen Türkiye ekonomisi hedef alan kaos planını devreye soktu.SORUŞTURMA BAŞLATILDIÖzel”in skandal boykot çağrısının ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, kamuoyunda “boykot” çağrıları olarak bilinen ayrıştırıcı söylemler ve bu söylemleri yayan kişilere yönelik resen soruşturma başlattığını açıkladı.ASLI BAYKAL”DAN CHP”YE SERT TEPKİÖzel”in çağrısına tepkiler sürerken, CHP”nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal”ın kızı Aslı Baykal da yaşananlara sessiz kalmadı. Bu süreçte hükümetin soğukkanlılıkla Türkiye”ye sahip çıktığını vurgulayan Baykal, muhalefete “Maskeler düştü ve millet sevdasına sahip olan gün gibi ortaya çıktı” sözleri ile yüklendi.Herkes biliyor ki sokak ve boykot çağrılarına katılan kadar katılmayan, karşı boykot yapmak isteyen, biz de sokağa çıkalım diyenler var.Nihai hedefi bu şekilde insanları birbirine düşürmek olan olan ana muhalefet ülkemizi çıkmaza sürüklemek için siyaset yaparken;Herkesin…— Aslı Baykal (@asliibaykal) April 1, 2025″ANA MUHALEFET ÜLKEMİZİ YAKMA HEVESİNDE”Sosyal medya hesabından açıklama yapan Baykal şunları kaydetti:Herkes biliyor ki sokak ve boykot çağrılarına katılan kadar katılmayan, karşı boykot yapmak isteyen, biz de sokağa çıkalım diyenler var. Nihai hedefi bu şekilde insanları birbirine düşürmek olan olan ana muhalefet ülkemizi çıkmaza sürüklemek için siyaset yaparken; Herkesin sabırla olayları izlemesini sağlayan hükümet Soğukkanlılıkla Türkiyeye sahip çıkıyor, ana muhalefetin ülkemizi yakma hevesi ile körüklediği ateşi söndürmeye çalışıyor. Bir kez daha maskeler düştü ve millet sevdasına sahip olan gün gibi ortaya çıktı. Savaş yöntemlerinin değiştiği bu çağda, Elbirliği ile ülkemize yapılan bir saldırıyı daha atlatacağız.Bakanlar ve iş dünyasından boykot çağrılarına ilk tepkiler! Vatandaşlara peş peşe çağrıCHP”nin boykot çağrısının asıl amacını madde madde paylaştılar: Boykot değil milli zarar

Source: Muhammet Binici


İBB 37 yıllık Türkistan Aşevini yıktı! CHP”li belediyeden görülmemiş zorbalık, skandallar saymakla bitmiyor

EMRAH ÖZCAN ANKARA – Gazetemizin merhum yazarlarından, Türk Edebiyatı Vakfının kurucusu Ahmet Kabaklı’nın ailesi tarafından işletilen, tarihî Sultanahmet Meydanı’nda bulunan Türkistan Aşevinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi ( İBB ) tarafından yıkılmasına tepkiler sürüyor . Yıkımı “İBB bir işgale daha son verdi” başlığıyla duyuran İBB, yapının park alanı olduğunu belirtirken, ihtiyaç sahiplerine yemek hizmeti sunan aşevinin işletmecisi Türk Edebiyat Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Burak Kabaklı yıkımın sebebinin siyasi olduğunu söyledi. Kabaklı şunları kaydetti: #r-1105437# KARAR BEKLENMEDİ Ruhsatımız var, vergi levhamız var. İBB’ye ecrimisil de ödüyoruz. Yangın raporlarımıza kadar her şeyimiz tam. Hiçbir eksiğimiz olmamasına rağmen çıkmamız gerektiğine yönelik tebligat yaptılar. 37 yıldır Kabaklı ailesi tarafından işletilen aşevini yıktılar. Yıkım, tamamen kanunsuz. Belediye Meclisinin kararı olmadan yıktılar . Doğu Türkistan Devleti Kurucu Devlet Başkanı merhum İsa Yusuf Alptekin ve Edebiyat Vakfı eski Başkanı Merhum Servet Kabaklı’nın kurucusu olduğu aşevi Sultanahmet Meydanı düzenleme gerekçesiyle istinaf mahkemesi kararı beklenmeden yıkıldı , yerle bir edildi. SİYASİ SEBEPLERLE YIKILDI Buradan ihtiyaç sahipleri yararlanıyordu. Bu yüzden yıkımı en azından bayram sonrasına ertelemelerini istedik. ‘Bizi alakadar etmez, gidip devletin iftar çadırından alsınlar’ diyerek tepki gösterdiler. Burayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İhlas Holding’in kurucusu merhum Enver Ören ve merhum Türkistan Devlet Başkanı Alptekin kendi elleriyle açmıştı. Turgut Özal’dan Abdullah Gül’e, Mehmet Ağar’dan Namık Kemal Zeybek’e, Müsavat Dervişoğlu’ndan Meral Akşener’e kadar yüzlerce merkez sağ siyasetçi ile ünlü edebiyatçı Cengiz Aytmatov başta olmak üzere birçok edebiyatçının uğrak yeriydi burası . Tamamen siyasi sebeplerden dolayı yıktılar. BASKI YAPIYORLARDI Bir süredir farklı bahanelerle baskı yapıyorlardı. Madem yıkacaklardı bizle neden sözleşme yenilediler. İçeride birçok İslami obje ve el yazması Kur’ân-ı kerim vardı. Hepsi darmadağın olmuş. Biz içeriyi boşaltmaya devam ederken yıktılar. Ramazan ayında bu yapılır mı? Buradan o kadar insan faydalanıyordu. Enver Ören konağımız vardı, İsa Yusuf Alptekin, Recep Tayyip Erdoğan, Alparslan Türkeş konağımız vardı. Bunları takıntı hâline getirdiler. Seçim zamanı CHP’nin Fatih Belediye Başkan adayı burada kahvaltı düzenlemek istedi , yer olmadığından misafir edemeyeceğimizi söyledik, buradan da ayrı bir kin tuttular.

Source: Cüneyt Akçatepe


Hukuksuzca tutuklanan İBB başkanının hesaplarını kapatmak için başvuru yaptılar: İmamoğlu susturulamaz

Silivri’deki MarmaraCezaevi’nde tutuklubulunan İstanbulBüyükşehir Belediye(İBB) Başkanı Ekremİmamoğlu’nun, şimdi desosyal medyahesaplarıhedefte. İBBBaşkanı Ekremİmamoğlu yaptığıpaylaşımda“boykot”çağrılarına destek verdi.İmamoğlu “Bu boykot,medya ve iş dünyamızıyok etmeye, onlarazarar vermeye yönelikdeğildir. Bilakis onlarıprangalarından kurtarıpözgürleştirmeye dönüktür”paylaşımı yaptı.AKP’ye yakınlığıylabilinen bir avukat,İmamoğlu’nun sosyal medyahesaplarının kapatılmasıiçin Nöbetçi İstanbulSulh Ceza Hâkimliği’neUYAP üzerinden başvuruyolladıklarını söyledi.Avukat Burak Bekiroğlu’nundilekçesinde “ülkemizdekifaaliyet yürüten yerlifirmalara yönelik,boykot çağrısı yaparak,ekonomimizi sekteyeuğratmaya teşebbüs ettiği,aynı zamanda kendiçıkarları doğrultusundahalkı yanıltıcı bilgiyi alenenyaymak suretiyle yargı erkiüzerinde baskı kurmayateşebbüs ettiği tespitedildiğinde dolayı” ifadeleriyer alırken AKP’li avukatMücahit Birinci de “Boykotauğrayan firmalara çağrımdır:Hemen yarın sulh cezaHâkimliklerine başvurarakEkrem İmamoğlu’nunhesabının kapatılmasınıtalep edin” ifadelerinikullandı.‘ERDOĞAN YAPINCADEMOKRASİ OLUYOR’Konuya tepki gösterenCHP Genel BaşkanYardımcısı İstanbulMilletvekili SuatÖzçağdaş, “Kendisindencumhurbaşkanlığı seçimindeyarışmaktan korkanlar,şimdi onun sosyal medyadanda susturulmasınıistiyorlar. Ekremİmamoğlu’nu susturmayıbaşaramazlar. Bu hukuksuztalepler şaşırtıcı değil.Ekrem İmamoğlu’nususturmak öyle kolayolmaz. İktidar ve aparatlarıkendileri için uygunolmayan her siyasal eylemi,demokratik hak talebini birşekilde kriminalize etmeyeçalışıyor” dedi. Özçağdaşsözlerini şu şekildenoktaladı:“Bunu CumhurbaşkanıErdoğan Hürriyet gazetesine15 yıl önce yaptığı zamançok demokratik bir cevapoluyor. Aynısını CHP ya daÖzel ya da Ekrem İmamoğluyaptığı zaman bu ekonomiyiçökertme hamlesi oluyor.Her alanda ikiyüzlüler.”CHP Genel BaşkanYardımcısı BurhanettinBulut ise hesaplarınkapatılmak istenmesineilişkin “İmamoğlu ilesiyaseten baş edemeyipcezaevine atanlar sosyalmedyasından bilekorkuyorlar” dedi.ARTIK ACINACAK HALDELERİmamoğlu’nu sosyalmedyadan susturmagirişimine CHP GrupBaşkanvekili, MersinMilletvekili Ali Mahir Başarırtepki gösterdi.Başarır “Bunu ne haklayapıyorlar? Sosyal medyayıniye kapatacaklar? Boykotistediği için. Bunun hukukitanımlaması nedir? Hangigerekçeye göre yapıyorlar?Bir zarar varsa sen çıkarsın,hukukla mücadeleniyaparsın. Sosyal medyayıniye kapattırıyorsun? Çünkümilyonlarca insan takipediyor diye. Sebep buradahak aramak değil. Dünyanınen faşist ülkelerinde böylebir akıl, böyle bir mantıkyok. Artık gülünç durumadüşüyorlar, acınacak haldeler.Şunun farkına varın; ne bizi,ne adayımızı susturabilirsiniz.Tüm sosyal medyahesaplarımız Sayın Ekremİmamoğlu‘nundur” dedi.Başarır ayrıca avukatındilekçesinde gerekçe olarak‘ekonomimizi sekteyeuğratmaya teşebbüs ettiği’ifadelerine de tepki göstererek“Zarara uğratan bu diplomayıiptal eden, tutuklamayı kararveren, cumhurbaşkanı adayınıcezaevine atan Tayyip Erdoğanve Mehmet Şimşek’tir.Onlardan davacı olsun”ifadelerini kullandı.HER KELİMESİ KORKUTUYORBir gazeteci, büyük bölümü yeni açılmış hesaplar üzerindenİmamoğlu’nun hesabına bot hesap basılmaya başlandığını ve hesabınspam altında olabileceğini iddia etti. Yurttaş ise konu hakkında“Umarım önlem alıyorlardır” ve “Özgürlüğünü gasp ettikleri insanınilettiği her kelimeden korkuyorlar” yorumlarını yaptı.

Source: Rengin Temoçin


MHP”den CHP”ye “boykot” tepkisi

MHP Medya, İletişim ve Dijital Mecralardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir, sosyal medya hesabından açıklama yaparak, CHP nin boykot çağrılarına tepki gösterdi. Özdemir paylaşımında, İsrail bölgede neredeyse Türkiye’den izinsiz uçak uçuramayacak duruma gelmek üzereyken, Orta Doğu ve Avrupa’da Türkiyesiz hiçbir denklem kurulamayacağı görülmüş ve yeni dönem tezlerinde herkes Türkiye nin kapısını çalmaya başlamışken, terörsüz Türkiye hedefini gerçekleştirmek ve başarmak üzere büyük bir kararlılık varken, Türkiye yi CHP eliyle içeriden karıştırma, ekonomik ve sosyal istikrarsızlık yaratma hamlesinin gelmesinin birbirinden bağımsız bir gündemin tesiri olmadığını belirtti. Hukuka karşı başkaldıran, anayasayı hepten yok sayan ve milletin evlatlarını kendi siyasi istikbali için aşağılık biçimde kullanan zavallı bir anlayışın sahiplerinin kendileri ile beraber CHP’yi de bitirdiğine işaret eden Özdemir, şöyle devam etti: Türkiye’nin hiçbir meselesine tutarlı politika geliştiremeyen, dünyada ve bölgede yaşananlar karşısında görüş ve politika üretmeyi bırakın, yaşanan gelişmeleri doğru okumaktan dahi aciz durumda olan CHP’nin başvurduğu tek şey bozgunculuk ve anarşizm oldu. Umudu ABD’de yayınlanan gazetelerde makaleler yayınlayarak, İngiltere’ye sitemlerini ileterek destek bulmaya bağlayan teslimiyetçi anlayışıyla CHP, Türkiye gerçeklerinden ne derecede uzaklaştığını da göstermiştir. Özdemir, CHP nin mevcut haliyle Türkiye’ye ve Türk milletine layık olmadığının altını çizerek, şunları kaydetti: CHP bünyesinde hala aklı başında kimseler kaldıysa partilerine sahip çıkmalı, Özgür Özel ve şürekasına karşı hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, toplumun huzurunun korunmasına ve ülkeye sadakate bağlılığın gereğini yerine getirmelidir. Türkiye’nin en büyük yolsuzluk soruşturmasının ana konusu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile beraber diğer bazı belediyeler üzerinden elde edilen 560 milyar liranın, bir yandan birilerinin şahsi menfaati, diğer yandan CHP yönetiminin ele geçirilmesi amacıyla kullanılmış olmasıdır. Bu derecede vahim iddialar karşısında CHP yönetiminin bizatihi kendisi aklanıp gelsinler demek yerine, son derece büyük bir korku, endişe ve kendisinden olmayan herkese karşı nefretle hareket edip, toplumsal huzuru bozacak tüm girişimleri yaratmaya çalışıyor. Bu beyhude girişim, mutlaka sahiplerinin başını yakacak, ne hukuk, ne de millet iradesi bu kirli hesaba geçit verecektir.

Source: Habertürk


Bakan Yerlikaya: Unutulmasın ki bu çağrı ekonomik bağımsızlığımıza yönelik bir sabotajdır

Yerlikaya, sosyal medya hesabından İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) yönelik yolsuzluk soruşturması sonrası başlatılan boykot çağrılarına ilişkin açıklama yaptı.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz: Toplumsal huzuru ve ekonomik istikrarı hedef alan bir muhalefet kaybetmeye mahkumdurBakan Bolat: Boykot çağrısı yapanlara karşı ticaretinde maddi kaybı olan tazminat davası açabilirBakan Kacır: Milli markaları boykot çağrılarıyla zayıflatmaya çabalamak Türkiye’nin ortak geleceğine zarar vermektirBakan Işıkhan: Sorumsuz çağrılarıyla emekçilerimizin ekmeğiyle oynamaya çalışanlar asla amacına ulaşamayacakBakan Yumaklı: Milli ekonomimizin çarklarına çomak sokmaya çalışanlara karşı milletimiz gereken cevabı verecektirBakan Uraloğlu: Boykot adı altında yürütülen kirli söylemler, bu milleti yıldıramazBakan Göktaş: Türkiye”ye kaybettirmeyi amaçlayanlara karşı dimdik duruyor ve bu zihniyeti reddediyoruzBakan Tekin: Boykot naraları atanlar, milletimizin birliği ve beraberliği karşısında her daim yenilmeye mahkumdurBakan Tunç: Ticaret hayatını sabote etmeye yönelik bu sorumsuz linç girişimi, açıkça hukuka aykırıdırBakan Kurum: Huzurumuzu ve ekonomimizi hedef alarak attığınız her adımda hep kaybetmeye mahkumsunuzBakan Bak: Ülkemizin geleceğine ve milletimizin emeğine doğrudan zarar verecek bu hareket, boykot değil milli zarardırİş dünyasından boykot çağrılarına tepki

Bakan Yerlikaya, şunları kaydetti:

“Gençlerimizi kendi siyasi emelleri uğruna sokaklara çağırıp iç karışıklık çıkarmaya çalışanlar; halkımız arasında kin ve düşmanlık tohumlarını ekmeye uğraşanlar, “işkence yapılıyor” diyerek ülkemize iftira atanlar, şimdi de “boykot çağrısı” yapıyorlar. Ana muhalefetin fütursuz çağrılarını büyük bir keyifle izleyenlerin başında siyonist İsrail’in gelmesi, nasıl bir tezahürdür? Türkiye kendi ayaklarının üzerinde durdukça, dünya siyasetinde dik ve güçlü bir duruş sergiledikçe, bölgesinde olup bitene seyirci kalmadıkça, hem milletimizin hem de mazlumların hakkını korudukça, birileri yine aynı oyunları sahneye koymaya başladı. Şimdi de “boykot’” diyorlar. Peki kim, kimi boykot edecek? Milletimiz; kendi esnafını, çiftçisini, yerli ve milli ürünlerini, üreticilerini, öz sanayisini boykot edecek, öyle mi? “Demokratik hak” kalkanı gölgesinde istenen bu mu?”

Boykot çağrısı yapanların binlerce insanın ekmeği ile oynayacağına işaret eden Yerlikaya, “Unutulmasın ki bu çağrı ekonomik bağımsızlığımıza yönelik bir sabotajdır. Bu boykot çağrısı, binlerce insanın ekmeğiyle oynamak demektir! Bu çağrı milli ekonomimize suikasttır! Kendi insanımızın ekmeğini küçültmektir. Ekonomimize bir darbe girişimidir! Oysa biz “boykotla değil, üretimle büyürüz!” Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Tehditlerle, parmak sallamalarla, sokak ve boykot çağrılarıyla eğip, bükülemez. Parti içi kavgalarınıza ülkemizi alet etmeyin! İşçilerimizin, üreticilerimizin, çiftçilerimizin gücü; gençlerimizin enerjisiyle, 7’den 77’ye, alın terimizi akıtmaya, bir ve beraber olarak Büyük ve Güçlü Türkiye hedefine doğru yürümeye devam edeceğiz.” ifadelerine yer verdi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Vebal

Kumpasların en vahşi dönemiydi. Ankara’da, GATA’daydım. Morgun kapısında. Erkekten çok kadın vardı, göz pınarları kurumuş, gözleri ağlamaktan şişmiş kadınlar, esir subayların eşleriydi, TCG Maltepe, TCG Silivri, TCG Mamak, TCG Hasdal, hüzün donanmasıydı. Getirdiler Murat’ı…… Sahte delil bavuluyla girmişti, ay-yıldızlı tabutla çıkıyordu. İmam geldi. Üç beş beylik laftan sonra malum soruyu sordu, hakkınızı helal eder misiniz? Asrın iftirasıyla hapse attık, çoluğundan çocuğundan ayrı bıraktık, kahrından öldürdük, üstüne hakkımızı helal edeceğiz öyle mi? Annesi etmedi mesela… “Hakkımı bu devlete helal etmiyorum” diye haykırdı Samiye anne… Kahraman bir evlat yetiştiren annenin bedduasını alan devlet ayakta kalabilir mi, sanmıyorum.

Gene böyle, namuslu insanları gizli tanıklarla, iftiralarla biçtikleri dönemdi, imza günüm vardı, Kaşif’in annesi geldi, gözleri dolu doluydu, ömrü boyunca Türkiye’nin gururu olan oğlunu sadece bir hafta önce tutuklayıp, Silivri’ye tıkmışlardı. “Kitabını oğluma götüreceğim, imzanla götürmek istedim” dedi. Sabır diledim, sarıldık, yanaklarından yaşlar süzüle süzüle gitti. Sonrası malum, Kaşif şehit oldu. Aradan bir yıl kadar geçti. Bir başka kitabımın imza günüydü, Kaşif’in annesi yine geldi, bu defa oğlunun kitabını bana getirmişti, rahmetli olmadan önce oğluna benim için imzalatmıştı Silivri’de… Ömrümün sonuna kadar unutmayacağım bir an’dı. “Bu iki kitap arasında sen anneni kaybettin, ben oğlumu kaybettim, oğluma sarılmak için sana geldim, sen de belki annene sarılmak istersin” dedi. Zaman denilen kavram adeta havada asılı kalmıştı. O günden beri ana-oğuluz, o günden beri manevi annemdir Belgin annem.

“Canım ailem, eğer öbür dünya varsa, ilerde orada buluşuruz, hepinizi çok seviyorum, sakın bana kızmayın, dayanacak halim yok, başınızı öne eğdirecek hiçbir şey yapmadım, başınızı dimdik tutun, ama ben, bu hukuksuzlukta yaşayamam, o deliğe bir daha girmektense mezara girmeyi tercih ederim, belki benim ölümüm bu durumda olan başkalarının aydınlığa çıkışına ışık olur, karımı ve kızımı size emanet ediyorum, beni rahmetli babamın yanına gömün…” Ali’nin veda mektubuydu bu…… Eline doğan oğlunu, eliyle toprağa verdi Satı anne.

Evlat acısı yaşayan anne için her gün ilk gündür, bu ıstırap yaşlanmaz derler… Defalarca şahit olmak zorunda kaldım bu gerçeğe.

Rize’ye bağlı Pazar ilçesinin Subaşı köyünde yaşıyorlardı, Yaşar’la Medine… Oğulları oldu. Müthiş zeki bir çocuktu, lambaya gaz bulamadıkları dönemde odun ateşinin ışığında çalışırdı, takdirlerle okudu, tıp fakültesini kazandı, profesör oldu. Anne babası olarak hep iftihar ettiler, koltukları kabardı, komşuları tebriğe geldiğinde, gururdan boğazları düğümleniyordu. Odun ateşinden lazer teknolojisine yükselen oğulları sadece kendilerinin değil, Türkiye’nin onur duyduğu, dünya çapında bilim insanı oldu, Türkiye’nin ilk böbrek naklini gerçekleştirdi, ilk karaciğer naklini gerçekleştirdi, hastane kurdu, binlerce çaresiz insanın hayatını kurtardı, üniversite kurdu, eğitim vakfı kurdu, Dünya Yanık Derneği başkanı seçildi, dünyanın en önemli tıbbi meslek birliği Amerikan Cerrahlar Koleji tarafından şeref üyeliğine seçilen ilk Türk oldu, 104 yıllık geçmişi olan bu birlik tarafından kendisine “insansever ödülü” verildi. Anne babası olarak böyle bir evlada sahip oldukları için Allah’a dua ediyorlar, vatana millete böyle hayırlı bir evlat yetiştirdikleri için mutlu oluyorlardı. Taa ki o uğursuz güne kadar… Oğullarını tutukladılar. Devlete karşı suç işlediği iftirasıyla hapse attılar. Anne-babası yıkıldı. Hayatları boyunca kendilerini onurlandıran oğullarına atılan iftirayı kaldıramadılar, peş peşe vefat ettiler. Son kez sarılamadılar bile…… Ömrü boyunca anne babasını onurlandıran oğul, cenazeye gelemedi, “kaçacak halim yok, annemdir babamdır, yanıma polis dikin” diye yalvardı, nafile, izin verilmedi, her evladın hakkı olan son görevini yapamadı, hücresinde ağlaya ağlaya Fatiha’sını mırıldandı küçük bir çocuk gibi…… Neticede oğul Mehmet hapse girdiği gibi tertemiz çıktı ama, anne babası o adalet gününü göremeden, kahrede kahrede gitti. Dünya çapında evlat yetiştirdiler, onu son kez gördükleri yer, demir parmaklıkların arkasıydı.

Meryem’in oğlu oldu, etrafa deli dolu, vurdulu kırdılı, hatta kanun tanımaz ama, ailesine hayırlıydı, kim ne derse desin, her ana gibi evladına toz kondurmazdı. Neticede yorgun kalbi dayanamadı, son nefesini vermek üzereyken, her aradığında yanına koşan oğlunu aradı gözleri, son kez sarılmak için, maalesef ilk kez yoktu, kumpas davasıyla hapisteydi, “kaçacak değilim, anamdır, yanıma polis dikin” dedi, her evlat gibi hakkıydı, izin verilmedi, hücresinde ağlaya ağlaya Fatiha’sını mırıldandı küçük bir çocuk gibi Sedat… Gazeteye ilan verdi çaresizce, “dünyanın en iyi annelerinden bir tanesi olan sevgili annemi kaybettiğimi öğrendim” diyebildi.

Ayşe’nin oğlu, vatan millet için canını ortaya koyan, ulusal kahramandı, efsane komutan sıfatıyla tanınıyordu, ailesini daima onurlandıran hayırlı bir evlattı. Ömrünü devlete adadı ama, ömrünü adadığı devlete karşı suç işlediği iftirasıyla hapse attılar. Oğlunun kendi ordusu tarafından esir alındığını gören anne, bu haksızlığa dayanamadı, gözlerini yumdu. Son kez sarılamadılar bile… Her evladın hakkı olan son görevini yapma hakkı oğluna verilmedi. Neticede, kahraman oğlu Engin, hapse girdiği gibi, madalyaları gibi tertemiz çıktı ama, annesi o adalet gününü göremeden, kahırla gitti.

Öperken kokusunu içine çektiysen, özlerken burnunun direği sızlar derler…… Profesördü Fatih, rektördü, subaydı Mustafa, yarbaydı, gizli tanık iftiralarıyla hapisteyken, oğullarını kaybettiler. Henüz 21 yaşında, aslan gibi delikanlıydılar. Babaları o en çaresiz duyguyu, evlat acısını, beton hücrelerinde yaşadılar, feryatlarını beton duvarlara haykırdılar. Neticede hapse girdikleri gibi pırıl pırıl çıktılar ama, uğradıkları hukuk cinayeti nedeniyle, evlatlarına değil, anca mermer mezar taşlarına sarılabildiler.

Bu mesleğin en namuslu insanlarından biriydi, gazeteci Doğan, kumpasla içerdeyken hayat arkadaşını kaybetti. Eşinin sağlık durumu ağırlaştığında son kez görebilmek, vedalaşmak istedi, hayırrr dediler, izin vermediler, tabutunu öperek veda edebildi anca.

Sahil güvenlikte memurdu Şenay, askeri casus iftirasıyla tutukladılar, tam içeri tıkılırken, kocasının kalbi dayanamadı, vefat etti, oğulları henüz sekiz yaşındaydı, annesi hapse babası toprağa girdi, tek başına ortada kalakaldı. Neticede içeri atıldığı gibi tertemiz çıktı Şenay ama, evinin direği artık yoktu.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin asrın iftirasına uğrayan komutanları, koramiral Deniz’in babası, orgeneral Hasan’ın annesi, korgeneral İsmail Hakkı’nın annesi, koramiral Kadir’in annesi, tümamiral Engin’in hem annesi hem babası, albay Dursun’un annesi, albay İlkay’ın babası… Orgeneral Hurşit’in kayınvalidesi, orgeneral Bilgin’in kayınpederi, tuğamiral İsmail’in kayınvalidesi…… Oğullarıyla, oğul gibi bildikleri damatlarıyla ömür boyu övündüler, özgürlüklerine kavuştuklarını göremeden, hayatlarının son deminde kahırdan gittiler.

Gene bir bayram sabahıydı, CHP milletvekili Enis’i tutuklamışlardı, hapisteyken kayınpederini kaybetti, köy enstitüsü mezunu, aydınlık savaşçısı bir öğretmendi, gazeteci kökenli damadıyla her daim onur duyuyordu, ve o bayram sabahı, herkes gibi evinde, ailesiyle birlikte olması gerekirken, 32 yıllık hayat arkadaşı Oya’yla, cenaze namazında, anca musalla başında görüşebildi.

Duayen gazeteciydi Ertuğrul, bu mesleğe kattıklarını tek tek yazmaya kalksak, sayfaya sığmaz. Boynuz kulağı geçer misali, oğluyla gurur duyuyordu, gencecik yaşında kurduğu gazetesini Türkiye’nin en güçlü yayın organı haline getiren oğlundan bahsederken, gözleri parlıyordu. Sağlıklı yaşam timsaliydi, zihnen ve bedenen mükemmel sporcuydu, nüfus kâğıdı 80, vücudu 40 yaşındaydı. Taa ki o uğursuz güne kadar…… Oğluna yönelik iftira kampanyası, sadece ruh dünyasını değil, tüm vücut dengelerini allak bullak etti, o mutlu insan gitmiş, yaşadığı her güne kahreden insan gelmişti, bu moral çöküntüsüyle, bu ıstırap duygusuyla devam edemeyeceğini biliyorduk, edemedi. Namuslu gazetecilik yaptığı için cezalandırılan oğlu, babasının cenazesine katılamadı, babasının cenaze namazını, toprağa verilişini, cep telefonundan izlemek zorunda kaldı, musalla başındaki “hakkınızı helal ediyor musunuz” sorusuna, cep telefonundan ağlaya ağlaya “helal olsun, helal olsun, helal olsun” diye, tabuta haykırdı.

Anadolu’nun küçücük kasabasından elinde bavuluyla yola çıktığında kendisi de küçücüktü Hulusi, henüz 14 yaşındaydı, askeri liseye yazıldı. Özel Kuvvetler’e seçildi, bordo bereyi taktı, paraşütçü, kurbağa adam, kar kayakçısı, sualtı savunma-taarruz uzmanı, yakın dövüş ve atış hocası oldu. Lübnan, Somali, Bosna, Arnavutluk, Kosova, Gürcistan, Irak’ta özel görevlerde bulundu. Somali’deyken, bizzat ABD Genelkurmay Başkanı tarafından “best of the best” sıfatıyla onurlandırıldı, delta force’lara örnek gösterildi. Hayatı boyunca bir kere bile olsun, Batı’daki şehirlerimizde görev yapmadı. Yüzlerce operasyona, bütün sınır ötesi harekâtlara katıldı, Hakurk, Haftanin, Zeli, Metina, Zap, Avaşin, kampların hepsine girdi, Kuzey Irak’ta aylarca kaldı. Gazi…… Bir keresinde, çatışma bölgesine gece karanlığında paraşütle atladı, kayalıklara inerken son anda ters rüzgâr yedi, çakıldı, boynundan ağır şekilde yaralandı, günlerce hastanede yattı, haber vermedi, ailesinin anca iyileştikten sonra haberi oldu. Zodyak’tan tank’a kadar, operasyonel anlamda kullanabiliyor. Gazi Üniversitesi’nde, silah ve mühimmat kazaları üzerine yüksek lisans yaptı. Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası var. Sayısız takdir beratı var. İnanılmaz kahramanlıkları ve fedakarlıkları sebebiyle, çok az insana nasip olacak şekilde, Genelkurmay’dan iki defa para ödülüne layık görüldü, almadı, kabul etmedi, devlet zaten bize maaş veriyor, üstüne niye ekstra para alayım dedi. Nerelerde bulunduğunu, kimbilir hangi dağlarda olduğunu, eşi bile bilmiyordu, ama hangi şartlarda olduğunu biliyordu, 70 kilo gönderirdim 60 kilo dönerdi diyor. Sekiz ay görüşemedikleri bile oldu. Oğlu mesela, ilkokul birinci sınıf karnesini aldığı gün, velilerin arasında alkışlayan babasını tanımadı. Kızı doğdu, gelemedi, kucağına aldığında dört aylıktı. Babasını kaybetti, gene gelemedi. Peki ya, onu doğuran ana? Oğlu hakkında “terörist” diye yakalama kararı çıktı, tutuklandı, annesi duydu, o gece, duyduğu anda kalp krizi geçirdi, vefat etti…… Ömrünü terörle mücadeleye adayan oğlunun terörist ilan edilmesine bir saniye bile dayanamadı ana yüreği.

Üsteğmendi, komando timinin komutanıydı Serdar, Silopi’de arazideydiler, bölücü örgütün tuzakladığı mayın patladı, hani böyle bir avuç kum alıp fırlattığınızı düşünün, kum gibi şarapnel parçaları suratına işte öyle isabet etti, sol gözünü kaybetti, ağır yaralandı, iki hafta komada kaldı, onlarca defa ameliyat oldu, bazı iç organlarını kaybetti, dile kolay, iki yıl hastanede yattı, ciğerinden kafatasına kadar, vücuduna saplanan 17 şarapnel parçası çıkarılamadı, onlarla birlikte yaşamak zorundaydı, gazi unvanıyla silahlı kuvvetlerden ayrılmak zorunda kaldı, malulen emekli edildi, Devlet Övünç Madalyası’yla ödüllendirildi. Karakteri savaşçıydı, mücadeleciydi, emekli oldum deyip oturmak ona göre değildi, önünde yepyeni bir hayat vardı, üniversite sınavına girdi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı, başarıyla mezun oldu, avukat oldu. Hükümetle cemaat adeta imam nikahıyla aynı menzile yürürken, Ergenekon adı verilen kumpas süreci başladı, Ergenekon kapsamında tutuklanan albay Levent’in avukatıydı, çalıştı didindi uğraştı, Ergenekon adı verilen soruşturmanın aslında ABD tarafından yürütülen bir casusluk faaliyeti olduğunu somut kanıtlarıyla ortaya koydu, şak, avukatlık ofisi basıldı, derhal tutuklandı. Ergenekon Terör Örgütü üyesi olmakla suçlanıyordu. Bölücü terör örgütüyle mücadele etmiş bir gazi olarak, terör örgütü suçlaması ona çok ağır geldi, hapisteki hücresinde oturdu, cumhurbaşkanlığına dilekçe yazdı, “insan hem kahraman hem terörist olamaz, feda ettiğim gençliğim ve sağlığım devletime helal olsun” dedi, Devlet Övünç Madalyası’nı iade etti. Babası bu kederi taşıyamadı, gazi evladına yapılanlara dayanamadı, rahmetli oldu. Babasının vefat ettiği kendisine söylenemedi. Babasını kaybettiğinden habersiz halde, altı ay boyunca babasına mektup yazdı. Ve, gene bir bayram sabahı…… Çok özlediği babasıyla açık görüşte bayramlaşacağını düşünüyordu, o gün, annesinden öğrendi!

(Silivri’ye tıkmışlardı Serdar’ı… “Burası köpek kulübesi kadar” diyordu, kapatıldığı üç metreye dört metrelik beton hücreyi tarif ederken… Kurucu irade dedikleri Apo’ya umut hakkı isteyenler iyi okusun diye yazıyorum, köpek kulübesine tıkılmış bir gaziydi.)

Ve, yine bir bayram sabahı… Ümit’in annesini seyrediyorum televizyonda, 90 yaşında bir kadın, kara vicdanlara sesleniyor, “bundan tam 62 yıl önce 27 yaşımdayken, bir elimde 2.5 yaşındaki evladım Ümit, karnımda ikinci çocuğum, Mamak Cezaevi’nin kapısında eşimi ziyaret ediyordum, bugün 90 yaşındayım, bu kez elimden kızım tutuyor, az gören gözlerim, az duyan kulaklarımla, bu yaşımda, soğuk olur dedikleri Silivri Cezaevi’nde, 64 yaşına gelmiş evladımı ziyaret ediyorum, tüm bu haksızlıkları hukuksuzlukları yapanları, bir anne olarak Allah’a havale ediyorum” diyor.

Ve, yine bir bayram sabahı… Ekrem’in babasını seyrediyorum bu defa televizyonda, 77 yaşında ömrünün kışında bir adam, sarsıla sarsıla ağlıyor. Hayatı boyunca kendisini gururlandıran oğlu, -gazinin tarifiyle- köpek kulübesi kadar beton kutuya tıkıldı, ilk kez bir bayram sabahı ayrıyız diyor, yüreğinin yangınıyla beddua ediyor, kelimeler çaresizlikten boğazında düğümleniyor, hıçkırıyor.

İçerdekilerden fazla dışardakileri kahreden, aslında aileleri cezalandıran bir kindarlık bu… Sadece yok etmek istedikleri hedef insanları değil, duygulara işkence ederek, onları dünyaya getiren annelerini babalarını da imha etmek isteyen bir vebal bu.

Source: Yılmaz Özdil


Bakan Yerlikaya: Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir, boykot çağrılarıyla eğip bükülemez

Bakan Yerlikaya, sosyal medya hesabından İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) yönelik yolsuzluk soruşturması sonrası başlatılan boykot çağrılarına ilişkin açıklama yaptı.Yerlikaya, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:Gençlerimizi kendi siyasi emelleri uğruna sokaklara çağırıp iç karışıklık çıkarmaya çalışanlar; halkımız arasında kin ve düşmanlık tohumlarını ekmeye uğraşanlar, “işkence yapılıyor” diyerek ülkemize iftira atanlar, şimdi de ‘’boykot çağrısı’’ yapıyorlar.Ana muhalefetin fütursuz çağrılarını büyük bir keyifle izleyenlerin başında siyonist İsrail’in gelmesi, nasıl bir tezahürdür?Türkiye kendi ayaklarının üzerinde durdukça, dünya siyasetinde dik ve güçlü bir duruş sergiledikçe, bölgesinde olup bitene seyirci kalmadıkça, hem milletimizin hem de mazlumların hakkını korudukça, birileri yine aynı oyunları sahneye koymaya başladı. ŞİMDİ DE ‘’BOYKOT’’ DİYORLAR. PEKİ KİM, KİMİ BOYKOT EDECEK? Milletimiz; kendi esnafını, çiftçisini, yerli ve milli ürünlerini, üreticilerini, öz sanayisini boykot edecek, öyle mi? ‘’Demokratik hak’’ kalkanı gölgesinde istenen bu mu?Bu çağrı, milli ekonomimize suikasttırUnutulmasın ki, bu çağrı ekonomik bağımsızlığımıza yönelik bir sabotajdır. Bu boykot çağrısı, binlerce insanın ekmeğiyle oynamak demektir!Bu çağrı milli ekonomimize suikasttır! Kendi insanımızın ekmeğini küçültmektir. Ekonomimize bir darbe girişimidir! Oysa biz ‘’Boykotla değil, üretimle büyürüz!’’Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Tehditlerle, parmak sallamalarla, sokak ve boykot çağrılarıyla eğip, bükülemez.Parti içi kavgalarınıza ülkemizi alet etmeyin!İşçilerimizin, üreticilerimizin, çiftçilerimizin gücü; gençlerimizin enerjisiyle, 7’den 77’ye, alın terimizi akıtmaya, bir ve beraber olarak Büyük ve Güçlü Türkiye hedefine doğru yürümeye devam edeceğiz.

Source: Gazetevatan.com


Volkan Konak hakkında çirkin açıklamalar yapmıştı! O kanaldan kovuldu

Beyaz TV ekranlarında hafta içi her gün yayınlanan Nur Viral”le Hayatta Her Şey Var programında sık sık yer alan ve cinsellik üzerine yorumlarıyla gündeme gelen psikolog Fatih Reşit Civelekoğlu sosyal medyada Volkan Konak paylaşımı yaptı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nin (KKTC) İskele kentindeki konserde sahnede fenalaşan ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitiren şarkıcı Volkan Konak”ın ölümüne dair Fatih Reşit Civelekoğlu “İyi bilmezdik” dedi. Uzman psikolog “Bunlar günahı açıktan açığa işleyen kişilerdir. Bunlar babacan tavırlı olurlar, mahallenin gençliğini kerhaneye götürürler zina ettirirler, alkolle alıştırırlar” ifadeleriyle şoke etti. TEPKİ YAĞDI Umreden yeni döndüğünü söyleyen isim Volkan Konak”a dair söylemleri yüzünden çok eleştiri aldığını da ifade etti. Fatih Reşit Civelekoğlu kısa süre sonra yaptığı paylaşımda TV yönetiminin talebi üzerine bundan sonra Beyaz TV ekranlarında olmayacağını duyurdu.

Source: Internet Haber


CHP”nin boykot kışkırtması! Kabine üyeleri tepki gösterdi: Milletimiz bu tür oyunlara gelmez

İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik yolsuzluk soruşturması sonrası başlatılan boykot çağrılarına kabine üyeleri tepki gösterdi.CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI YILMAZ”DAN “BOYKOT ÇAĞRILARI”NA TEPKİBölgede yaşanan jeopolitik ve ekonomik gelişmelerin, iç çekişmelere feda edilemeyecek düzeyde hayati olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, küresel siyaset ve ekonomide belirsizlik ve riskler kadar, yeni imkan ve fırsatların oluştuğu bir dönemden geçildiğini belirtti.”Terörsüz Türkiye” hedefi için son derece kıymetli bir çaba içinde olunduğuna dikkati çeken Yılmaz, şunları kaydetti:”Tarihimizin en büyük deprem afetinin yaraları hızla sarılmaktadır. İnsanımızın kalıcı refahı için ekonomik programımızı kararlılıkla hayata geçiriyoruz. Gündemimiz, dış politika, demokrasi ve kalkınmada çıtamızı daha ileri taşımaktır. Toplumsal huzur, refah ve milli birlik, siyaset kurumunun ortak sorumluluğudur. Demokrasinin olmazsa olmazı olan muhalefet, meşru zeminlerde, yapıcı öneri ve eleştiriler ile yapılır. Sokak ve boykot çağrıları ile toplumsal huzuru ve ekonomik istikrarı hedef alan bir muhalefet kaybetmeye mahkumdur. Ayrıştırıcı, tehditkar ve kutuplaştırıcı söylemleri esas alan, hukuk tanımaz siyaset tarzı, tarih önünde ve milletimizin vicdanında karşılığını bulacaktır.”BAKAN KACIR: MİLLETİMİZ BU TÜR OYUNLARA GELMEZSanayi ve Teknoloji Bakanı Fatih Kacır, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, üretim ve istihdamın Türkiye”nin milli gücü olduğunu belirterek, şunları kaydetti:”Bu gücü kırmaya çalışmak, milli markaları boykot çağrılarıyla zayıflatmaya çabalamak Türkiye”nin ortak geleceğine zarar vermektir. Türk milleti, feraset ve basiret sahibidir. Milletimiz bu tür oyunlara gelmez. Milletimiz arasında ayrıştırıcı söylemler üretenler, yine ve daima kendileri kaybedecektir.””EMEKÇİLERİMİZİN HELAL KAZANCIYLA OYNAMAYA ÇALIŞANLAR ASLA AMACINA ULAŞAMAYACAKTIR”Çalışanın, üretenin, ihracat yapanın yanında olmaya devam edeceklerini vurgulayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, şunları kaydetti:”Sorumsuz çağrılarıyla emekçilerimizin, istihdam oluşturan girişimcilerimizin ve sanayicilerimizin ekmeğiyle, helal kazancıyla oynamaya çalışanlar asla amacına ulaşamayacaktır.””BOYKOT” ADI ALTINDA YAPILMAYA ÇALIŞILANLARIN, TÜRKİYE”YE ZARAR VERECEĞİ AŞİKARDIR”Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, şunları kaydetti:”Bizim üreticimiz, bizim çiftçimiz, bizim esnafımız. Milli markalarımıza “boykot” adı altında yapılmaya çalışılanların, Türkiye”ye zarar vereceği aşikardır. Kendi üreticimize, kendi esnafımıza sırtımızı dönmek, kendi emeğimizi baltalamaktır. Üretimin, istihdamın, milli ekonomimizin işleyen çarklarına çomak sokmaya çalışanlara karşı milletimiz gereken cevabı verecektir.””TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİR HUKUK DEVLETİDİR”İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, şunları kaydetti:”Gençlerimizi kendi siyasi emelleri uğruna sokaklara çağırıp iç karışıklık çıkarmaya çalışanlar; halkımız arasında kin ve düşmanlık tohumlarını ekmeye uğraşanlar, “işkence yapılıyor” diyerek ülkemize iftira atanlar, şimdi de “boykot çağrısı” yapıyorlar. Ana muhalefetin fütursuz çağrılarını büyük bir keyifle izleyenlerin başında siyonist İsrail”in gelmesi, nasıl bir tezahürdür? Türkiye kendi ayaklarının üzerinde durdukça, dünya siyasetinde dik ve güçlü bir duruş sergiledikçe, bölgesinde olup bitene seyirci kalmadıkça, hem milletimizin hem de mazlumların hakkını korudukça, birileri yine aynı oyunları sahneye koymaya başladı. Şimdi de “boykot” diyorlar. Peki kim, kimi boykot edecek? Milletimiz; kendi esnafını, çiftçisini, yerli ve milli ürünlerini, üreticilerini, öz sanayisini boykot edecek, öyle mi? “Demokratik hak” kalkanı gölgesinde istenen bu mu?”Boykot çağrısı yapanların binlerce insanın ekmeği ile oynayacağına işaret eden Yerlikaya, “Unutulmasın ki bu çağrı ekonomik bağımsızlığımıza yönelik bir sabotajdır. Bu boykot çağrısı, binlerce insanın ekmeğiyle oynamak demektir! Bu çağrı milli ekonomimize suikasttır! Kendi insanımızın ekmeğini küçültmektir. Ekonomimize bir darbe girişimidir! Oysa biz “boykotla değil, üretimle büyürüz!” Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Tehditlerle, parmak sallamalarla, sokak ve boykot çağrılarıyla eğip, bükülemez. Parti içi kavgalarınıza ülkemizi alet etmeyin! İşçilerimizin, üreticilerimizin, çiftçilerimizin gücü; gençlerimizin enerjisiyle, 7″den 77″ye, alın terimizi akıtmaya, bir ve beraber olarak Büyük ve Güçlü Türkiye hedefine doğru yürümeye devam edeceğiz.” ifadelerine yer verdi.”BU SORUMSUZ LİNÇ GİRİŞİMİ, AÇIKÇA HUKUKA AYKIRIDIR”Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Cumhuriyet Halk Partisinin bazı markaları hedef alan sistemli boykot çağrısı, ekonomik düzene yönelik organize bir karalama kampanyasıdır. Hukuk devletinde hiç kimse, markaları, şirketleri veya tüketicileri ideolojik çizgisine göre hizaya sokamaz. Kimse, kendi siyasi çıkarı uğruna, binlerce insanın emeğini tehdit edemez. Yerli sermayeyi hedef alan ve ticaret hayatını sabote etmeye yönelik bu sorumsuz linç girişimi, açıkça hukuka aykırıdır.” ifadelerine yer verdi.Bu nedenle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca resen soruşturma başlatıldığını anımsatan Tunç, şu değerlendirmeyi yaptı:”Bir işletmenin itibarını zedeleyici, faaliyetini sekteye uğratıcı kasıtlı beyanların, iş ve çalışma hürriyetini tehdit eden her girişimin hukuki ve cezai sorumluluğu vardır. Bağımsız ve tarafsız yargı; esnafımızın, emekçimizin ve tüyü bitmemiş yetimin hakkını sonuna kadar savunmaya devam edecektir. Şahsi menfaatlerinin esiri olan ana muhalefet partisinin genel başkanı, yaşadığı akıl tutulmasından bir an önce dönmeli, milletimizi birbirine düşürecek ve kaos oluşturacak sorumsuz ve şuursuz çağrılarından vazgeçmelidir. Böylesine seviyesiz ve akıl dışı çağrılara milletimiz kesinlikle itibar etmeyecek, ülkemizi kutuplaştırmaya çalışanlara, ekonomimize zarar vermeyi amaçlayanlara, sokakları karıştırmak isteyenlere sağduyusuyla, birlik ve beraberliğiyle en güzel cevabı verecektir.””BU ÇAĞRILARLA NE PARA KULELERİNİ NE YOLSUZLUK SKANDALLARINI ÖRTEBİLİRSİNİZ”Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, şunları kaydetti:”Boykot diyerek, bu milletin işini, aşını, esnafın siftahını, helal kazancını, çiftçinin emeğini, alın terini hedef aldınız. Ama şunu iyi bilin ki bu çağrılarla ne para kulelerini, yolsuzluk skandallarını örtebilir ne de bu millete zarar verebilirsiniz. Huzurumuzu ve ekonomimizi hedef alarak attığınız her adımda hep kaybetmeye mahkumsunuz!””BU BÜYÜK MİLLET KENDİ EMEĞİNİ KİMSEYE ASLA YEM ETMEYECEKTİR”Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, paylaşımında, “Yerli ve milli markalara yönelik boykot çağrılarının, ülkemizin daha müreffeh yarınlara ulaşmasına zarar vereceği açıktır. Bilinmelidir ki, bu büyük millet kendi emeğini kimseye asla yem etmeyecektir. Boykot naralarıyla ayrıştırıcı söylemler üretenler, milletimizin birliği ve beraberliği karşısında her daim yenilmeye mahkumdur.” ifadelerine yer verdi.”BU ZİHNİYETİ REDDEDİYORUZ”Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, paylaşımında şunları kaydetti:”Boykot adı altında yapılan çağrı ile hedef aldıkları, alın teriyle üreten işçimiz, toprağını işleyen çiftçimiz, istihdam sağlayan girişimcimiz ve bu ülkenin refahını inşa eden tüm kesimlerdir. Türkiye”nin emeğine, kazanımlarına ve geleceğine doğrudan zarar veren bu hareket, boykot değil milli zarardır. Bizler, emeğiyle büyüyen, üretimiyle güçlenen, birliğiyle yükselen bir milletiz. Toplumsal birliği bozmayı, Türkiye”ye kaybettirmeyi amaçlayanlara karşı dimdik duruyor ve bu zihniyeti reddediyoruz. Bu ülkenin değerlerine, emeğine, büyümesine zarar vermeyi amaçlayanlar hiçbir zaman başarılı olamayacaklar.””BOYKOT ADI ALTINDA YÜRÜTÜLEN KİRLİ SÖYLEMLER, BU MİLLETİ YILDIRAMAZ”Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, şunları kaydetti:”Bu güce zarar vermek isteyenlerin hedefi sadece markalar değil, emeğimiz, birlikteliğimiz ve geleceğimizdir. Boykot adı altında yürütülen kirli söylemler, bu milleti yıldıramaz. Aziz milletimiz neyin ne olduğunu bilir, ferasetiyle, basiretiyle her oyunu bozar. Toplumu bölmeye çalışanlar yine ve her zaman kaybedecektir. Biz biriz ve birlikte güçlüyüz.””BU HAREKET, BOYKOT DEĞİL MİLLİ ZARARDIR”Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, “Ülkemizin geleceğine ve milletimizin emeğine doğrudan zarar verecek bu hareket, boykot değil milli zarardır.” ifadesini kullandı. Bak, üzerinde Türk bayrağı bulunan ve “Boykot ile asıl hedefleri: Yerli üretimi durdurmak!” yazılı görseli de açıklamasına ekledi.

Source: Www.star.com.tr


Bir resmi bayram daha geliyor

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 21 Mart Nevruz Günü Anma Programı’nda yaptığı konuşmada 21 Mart tarihinin “Nevruz Bayramı” olarak resmi bayram ilan edileceğini duyurmuş ve Cumhur İttifakı’nın çalışmalara başlayacağını ifade etmişti.

Cumhuriyet”te yer alan habere göre; konuya ilişkin çalışmalar Ramazan Bayramı’nın hemen ertesinde başlıyor. AKP’li kaynaklardan edinilen bilgiye göre; hali hazırda Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Azerbaycan’da resmi tatil olan Nevruz Bayramı’nın, çalışmaların ardından tüm Türk Dünyası’nın ortak bir bayramı olması hedefleniyor. Çalışmalara AKP Türk Devletleri ile İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Kürşad Zorlu”nun öncülük edeceği öğrenildi.

İYİ Parti Türk Dünyası ve Yurt Dışı Teşkilatlanma Başkanı Dr. Ayyüce Türkeş Taş ise söz konusu gelişmenin İmralı sürecine denk gelmesine dikkati çekti. Nevruz’un Türklerin Ergenekon’dan çıkışı olduğunu belirten Türkeş, şunları söyledi:

“Türk Ergenekon Bayramı. Zaten millet olduğumuzun da ispatı. Biz hepimiz Türk milletiyiz. Ortak değerimiz… Beraber aynı bayramı kutluyoruz. Terörist PKK’lılar bu bayramı kendileri sahiplenmeye kalkıp böyle bir ayrılıkçılık yaratabiliyorlar. Hükümetin bunu ne niyetle yaptığını anlamak mümkün değil. Ama maalesef arkasında iyi niyet aramıyoruz. Çünkü hep negatif ve garip şeyler oluyor son zamanlarda ülkemizde.

Nevruz’un resmi bayram olup olmamasının ne önemi var anlamıyorum. Türkiye’de zaten yeteri kadar tatil var. Resmi bayram var. Bu da zaten bahar bayramı. Kutlanıyor. Kutlanmaya devam da edecek. Bu niye böyle ön plana çıkarılıyor anlamak mümkün değil. Topluma gereksiz fitne sokmak bu. Bunların gittiği yol yanlış. Bu 2015’te de denendi. Çok ağır bedeller ödedik. İnşallah bedel ödemeden bu yollardan döneriz.”

Source: Haber Merkezi


Dubai”nin karanlık yüzü: Kadınlara kabus oluyorlar

Dubai”de haksız yere tutuklanan yabancılara yardım konusunda uzmanlaşmış üst düzey bir avukat, “Altın Şehir” olarak lanse edilen Dubai”nin aslında sadece bir “yanılsama” olduğunu iddia etti.

Daily Star”ın haberine göre “Detained in Dubai” CEO”su Radya Stirling, son 20 yılda BAE ve Orta Doğu genelinde 20.000″den fazla “adaletsizlik mağduruna” yardım etti. Şimdilerde Dubai”de en göz önündeki olay, 20 yaşındaki Ukraynalı model Maria Kovalchuck”un 10 gün kaybolduktan sonra yol kenarında ağır yaralı halde bulunması oldu. Vücudundaki “köle izleri” ve kırık omurgası, onun Dubai”de zengin erkeklerin genç ve genellikle Batılı kadınlara sapkın cinsel eylemler yaptırdığı iddia edilen ünlü “porta potty partilerine” çekildiği yönündeki endişeleri artırdı.

Dubaili yetkililer ise Maria”nın “yüksek bir yerden düşerek” bu ölümcül yaraları aldığını savundu.

DUBAİ”NİN KARANLIK YÜZÜ: HER ŞEYİ ÖRTBAS EDİYORLAR

Radha Stirling, Dubai polisinin Maria hakkındaki açıklamalarına şaşırmadığını belirterek, iki yıldır süregelen örtbas etme alışkanlıklarına dikkat çekti:

“Dubai polisi Maria”nın düştüğünü söylüyor ama bu aynı polis, Prenses Latifa”nın “ailesinin sevgisiyle güvende” olduğunu da iddia etmişti. Aynı polis, Lee Bradley Brown”un nezarette “kendi kendini döverek” öldüğünü söylemişti. Maria Kovalchuk”un vahşice dövülmüş bedfeninin ardındaki gerçekler bağımsız bir şekilde araştırılmalı. Dubai”nin medya ofisi ve polisi her türlü hikayeyi uydurabilir ancak bunlara doğrudan inanılmamalı.”

Stirling”e göre Kovalchuk olayı, Dubai”nin adalet sistemi ve kamu imajı hakkında çok daha büyük bir sorunu ortaya koyuyor:

“Yetkililer, anlatıyı kontrol ettikleri sürece ve geçmişte yanlış bilgi yayma alışkanlıkları varken, iddialarına şüpheyle yaklaşılmalı. Dubai”nin özenle oluşturulmuş imajının altında, özellikle kadınlar için adaletin ve korumanın olmadığı bir gerçeklik yatıyor. Şeffaflık, hesap verebilirlik ve iktidardakilerin cezasızlığı sona erene kadar Dubai”deki güvenlik algısı yalnızca bir yanılsama olarak kalacaktır.”

“YALNIZCA YERLİ KADINLAR DEĞİL YABANCILAR DA RİSK ALTINDA”

Radha Stirling”e göre Dubai”de yalnızca yerli kadınlar değil, yabancı kadınlar da risk altında:

“Dubai”de kadınlar özellikle adalet sistemi nedeniyle savunmasız. Orada yaşayanlar, hukuki yaptırımlardan büyük ölçüde muaf olduklarını bildikleri için kurbanlarını seyahat yasakları, suç duyuruları veya daha kötü tehditlerle sindiriyorlar. Kurbanlarına polis şikayeti yapmaları durumunda hapse atılacaklarını söylüyorlar ve maalesef haklılar.”

Buna ek olarak, influencerlar ve modellerin Dubai”yi lüks ve güvenli bir yer olarak tanıtmasının da bu karanlık gerçekleri gölgelediğini belirtiyor:

“Birçok influencer, her şey dahil Dubai tatillerini kabul ediyor ve karşılığında olumlu içerikler paylaşıyor. Bu da onları bir nevi halkla ilişkiler makinesinin parçası yapıyor. Onların paylaşımları turizm ve ticareti teşvik ederken adaletsizlik, sansür ve sömürünün sistematik sorunları göz ardı ediliyor.”

Source: Sonuç Sürmeli


Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum”dan “boykot” yorumu: Emperyalist bir operasyondur. Hedef ekonomik kaos çıkarmaktır

Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum, 2 Nisan günü için yapılan ve CHP Genel Başkanı Özgür Özelin de çağrıda bulunduğu tüketim boykotuna ilişkin olarak sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Tüketim boykotu emperyalist bir operasyondur ifadesini kullandı. Uçum, şunları kaydetti:Tüketiciyi alışveriş boykotuna yani tüketim boykotuna çağırma fikri küresel emperyalizmin milli devletlere ve milli tutumlara karşı yaptığı operasyonların bir parçasıdır ve hukuk ihlaline dayanan yeni nesil bir eylemdir. Hukuk ihlali yapılarak uygulanması planlanan yeni nesil eylemlerin tamamı küresel emperyalizmin projeleridir. Bunlar global merkezler tarafından geliştirilir ve uygun şartları oluşturulmuş hedef ülkelerde devreye sokulur. Örneğin bugün Türkiye’de tüketim boykotu eylemini kışkırtan küresel merkezler 5 Nisan günü ABD’de, milli yaklaşımları sebebiyle küreselcilerle çatışan Trump yönetime karşı hands off (dokunma) eylemini organize ediyor. 50 eyaletin tamamında mitingler, yürüyüşler ve protestolar da dahil olmak üzere 600den fazla planlı eylem hazırlanıyor.Uçum, yeni nesil eylemleri Sembolizmle desteklenen sokak eylemleri ve vandalizm, Milli ve yerli firmaları hedef alan siyasi amaçlı ekonomik ve ticari boykotlar, Tüm ekonomiyi hedef alan tüketicinin alışveriş boykotu (tüketim boykotu), Genel ekonomik faaliyetin siyasi amaçlı olarak ülke çapında durdurulması olarak sıralayarak, şu ifadeleri kullandı:TÜRKİYE KÜRESEL BİR EMPERYALİST SALDIRIYLA KARŞI KARŞIYAGlobal merkezlerce hukuk ihlaline dayanan başka eylem türleri de geliştirilebilir. Hedef ülkenin turizmini ve dış ticaretini kara propoganda ile baltalama tarzı eylemler de geçmişte uygulandı, yeniden piyasaya sürülebilir. Günümüzün milli kurtuluş savaşları neoliberalizmin ve küresel emperyalizmin, hukuk ihlaline dayanan yeni nesil eylemlerle milli devletlere yaptığı saldırılara karşı durma ve bu saldırıları püskürtme savaşlarıdır. Türkiye, yolsuzluk ve terör soruşturmaları bahane edilerek muhalefetin mandacı kesimleri eliyle devreye alınan ve hukuk ihlaline dayanan yeni nesil eylemler yoluyla bir kez daha küresel emperyalist saldırıyla karşı karşıyadır. Son günlerde gördüğümüz sembolizmle desteklenen sokak eylemleri ve vandalizm gibi, milli ve yerli firmaları hedef alan ticari boykot ile tüm ekonomiyi hedef alan tüketim boykotu çağrıları da emperyalist odakların yerli işbirlikçilerine verdikleri aklın gereğidir.AMAÇ KÜRESEL EMPERYALİZME HİZMET EDECEK BİR İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİMuhalefetin mandacı kesimleri tarafından (güya bazı gençlerin talebi gibi) gündeme getirilen alışveriş boykotu neoliberal globalist ajanda çerçevesinde üretilmiş bir akıldır. Hedef meşru talepler ifade etmek değildir. Amaç bir hakka ulaşmak değildir. Hedef sosyal, siyasi ve ekonomik bir kaos çıkarmaktır. Amaç küresel emperyalizme ve neoliberal politikalara hizmet edecek bir iktidar değişikliği sağlamaktır. İçeride mandacı olmayı kabul ve ilan etmiş siyasi aktörler de devşirilmişse amaca ulaşmak için daha fazla kaos stratejileri devreye sokulur. Türkiye için bu kirli planların yapıldığı görülüyor. Ancak küresel emperyalizm ve yerli işbirlikçileri şunu bilmelidir ki Türkiye halkı bu tip emperyalist operasyonlara hiç bir zaman prim vermedi bundan sonra da asla itibar etmez. Muhalefetin milli kesiminin de yurtsever tutum alacağına şüphe yoktur. Tarihimizdeki tecrübeyle sabittir: Türk Milleti ve onun hangi kökenden olursa olsun her mensubu emperyalist saldırıların her türüne ve her şekline karşı milli kurtuluş ruhuyla gereken cevabı daima vermiştir bu kez de gereğini yapacaktır.

Source: Haber Merkezi


Siyasetsiz gençliğin salvoları

CHP”nin sokak çağrılarıyla beraber gençlik ve siyaset ilişkisi üzerine piyasada epey yargılar dolaşıyor. Kimisi de yargılarını sosyolojiye söyletiyor! Sosyoloji, anlamaya çalışır. Yargılara karşı mesafelidir. İstekleri değil, olguları temel alır. Analiz ve yorumları da olgularla yapar.Elbette bazı gençlerden alınan görüşlerle bir takım yorumlar yapılabilir. Ancak bu yorumlar yine yüceltme, pratiği meşrulaştırma ve beklentileri temellendirme için yapılırsa güdüleyici olur. Yani sosyoloji yönlendiren araç bilime dönüşür. Bundan dolayı gençlerin yaşanan siyasal konjonktürdeki tepkilerini önce anlamaya çalışmak gerekir.Protestolara ve boykotlara katılan gençler, yeni bir kuşak. İktidarın 24 yılı içinde doğup büyüdüler. Türkiye”nin hızlı kalkınması, çeşitli konforlara ulaşması, darbe ve krizler geçirmesi süreçlerinde büyüdüler. Aynı zamanda sosyal medya ve popüler kültür tarafından biçimleniyorlar. E-posta kullanımı ötesi geniş bir sosyal medya teknolojisine aşinalar. Bir kuşak olarak küresel teknolojilerin ürettiği yeni hegemonik söylem ve kültür sağanağı altındalar. Onları kullanma becerisi kadar, onlar tarafından yönlendirme dezavantajlarına da sahipler.Amerika”nın popülist psikoloji ve marketçi bilim yapanlar bu gençliğe z kuşağı adını veriyor. Belki de buna dijital kuşak, pop medya kuşağı, kaotik kuşak ya da” hep kendini arayan kuşak” demek daha doğru. Çünkü ne dediğimiz daha iyi anlaşılıyor. Ne sadece teknoloji belirleyici ne de ideoloji. Ne ailelerine tam bağlılar ne de öğretmenlerine.Türkiye sosyolojisinde bu kuşak üniversiteyi bitirinceye kadar sadece okula gidip gelmiş, sosyal medyada gezip dolaşmış, kafelerde oturmuş, kampüslerde okumuş. Ne köyde çalışmış, ne sanayide, ne de esnaf babasının yanında. Emek ve üretimle, çalışma ve sıkıntıyla yüzleşmemiş. Çoğunluk, şehirli alt-orta kesim memur ve esnaf çocukları. Hayat ile ilgili pratik tecrübeleri hemen hemen yok. Ne tarla sulamıştır, ne koyun gütmüştür, ne sanayide elleri yağlanmıştır, ne de esnaf dükkânında müşteri kaygısı duymuştur. Bütün zamanı okullarda ve kafelerde geçmiştir.Anne-babalar, onların okuyup büyük adam olması için etrafında pervane olmuştur. Okullarına gidilmiş( hayatım boyunca babam bir defa okuluma gelmişti), dershanelere gönderilmiş, sonra da ceplerine para konarak üniversitelere yollanmış. Büyük anlatıları da yok, ideolojiye de inanmıyorlar, hakikat anlayışları da net değil. Belirsiz, geçişli, eklektik ve hatta karma siyasi yaklaşımları var. Hem milliyetçiler hem de bireyseller. Nasıl oluyorsa bu?Kendilerini düşünüyorlar daha çok. Gelecek beklentileri de bireysellik etrafında iş, mevki, ülke, kazanç olarak görülüyor. Bütün topluma ilaç olacak bir dünya görüşleri veya siyaset bilinçleri yok. Bu nedenle muhafazakârlık, milliyetçilik, Atatürkçülük ve sol arasında geçişler, sentezler ve karma anlayışlar yaygın.”Z kuşağı Türkiye”yi değiştirmek istiyor” önermesi havada asılı kalıyor! Çünkü değişim ciddi bir siyaset, kolektif bilinç ve duruş gerektirir. Batıda 68 kuşağının böyle bir anlamı vardı. Onlar sokağa döküldükleri ve boykot yaptıkları için değişim olmadı. Özgün fikirleri, siyasi anlayışları ve duruşları vardı. Özgürlük, birey, haklar, eşitlik… Bunlar üzerinde uzlaşan, teori üreten ve duruş ortaya koyan kolektif bilinç sokağa aktı. Oysa şimdiki gençlik sadece bireysel hoşnutsuzluklarını sokaktaki siyasal havaya uydurarak oradan bir şeyler devşirmeye çalışıyor. Kaygılarını oraya yansıtarak iktidara duyurmak istiyor.Gençlik, elbette toplumun geleceğidir. Ancak bu genel kabulün realitedeki karşılığına bakmak zorundayız. Olgusal düzeyde siyaseti etkilemek için sokağa dökülen gençliğin bir siyasal fikriyatı, ütopyası ve tahayyülü olduğunu söylemek zor. Keşke Türkiye”yi yeni siyasete taşıyacak kolektif, yenilikçi ve sorunları aşan iddiaları olsa.

Source: Ergün Yildirim


60 bin TL maaşla çoban bulamadılar! “Eskiden yalvarıyorlardı, şimdi kimse yüzüne bakmıyor”

Son yılların en fazla kazandıran meslekleri arasında yer alan çobanlık mesleği yok olma noktasına geldi. Dolgun maaşa rağmen, çoban olmak isteyeni bulmak zorlaştı. Aylık 60 bin TL teklif edilse de çoban bulmak imkânsız hale geldi. Erzincan’da çoban bulamayan köylüler nöbet sırası oluşturarak köyde bulunan hayvanları yaylıma çıkarıyor.Tercan’a bağlı köylerde yaşayan büyükbaş hayvan sahipleri hayvanlarını otlatacak çoban bulamayınca kendileri yaylıma çıkarmaya kara verdi. Kendi aralarında sıra sistemi kuran köylüler, hayvanlarını meralarda otlatıyor.ÇOBAN BULUNMUYOR, SIRASI GELEN YAYLIMA ÇIKIYOR Çobanlık sırası gelen Şinasi Ceylan, Sığır güdüyoruz, çoban bulunmuyor. Sırası gelen yaylıma çıkıyor. 2 ineği olan 1 gün, 4 ineği olan 2 gün yayıyor. Toplam 200 tane ineğimiz var. Çoban bulamadığımız için köylüler olarak sıraya dizdik. 60 bin TL maaş ödeyelim dedik çoban bulamadık. dedi.ESKİDEN ÇOBANLIK İÇİN YALVARIYORLARDI, ŞİMDİ KİMSE YÜZÜNE BAKMIYOR Asım Genç isimli vatandaş ise, 2010 yılından bu yana çoban bulamıyoruz. Köyün malı sırayla yayılıyor. Bunları hiç kimse yapmıyor. Eskiden çobanlık veya bekçilik için yalvarıyorlardı. Şimdi ise yapmak istemiyorlar. Çok yüksekte paralar veriliyor. Bu hayvanları 1 buçuk teneke buğdaya yayıyorlardı. Şimdi ise kimse yüzüne bakmıyor diye konuştu.

Source: Gazetevatan.com


AKP”li Sevda Türküsev”in FETÖ sevdası ortaya çıktı

Görevden uzaklaştırılan ve tutuklanarak cezaevine gönderilen Ekrem İmamoğlu ve ailesiyle ilgili AKP”li yazar Sevda Türküsev çirkin bir imada bulunmuştu.

Türküsev İmamoğlu”nun gözaltında olduğu gün Özgür Özel”in açıklama yaptığı sırada Dilek İmamoğlu ve oğlunun birbirlerine baktığı görseli paylaşarak çirkin bir ima yapmıştı.

Bu iması ise büyük tepki çekmişti.

TÜRKÜSEV: “GÜLEN HOCAEFENDİ MASAYA YUMRUĞU VURMALI”

Tepki çeken AKP”li yazar Sevda Türküsev”in ise yıllar öncesine ait FETÖ elebaşı Fetullah Gülen”i övdüğü paylaşımları ortaya çıktı.

“CEZAEVİNDE ELİNDE TELEFON OLMASI MÜMKÜN DEĞİL”

Türküsev daha önce de İmamoğlu”nun mesajıyla ilgili bir haberi alıntılayıp “Ekrem İmamoğlu’nun sosyal medyasını başkasının kullandığı belli. Yoksa şu anda cezaevinde elimde telefon olması lazım ki bu mümkün değil!” ifadeleri nedeniyle alay konusu olmuştu.

“DEVLETİMİZ KILINI KIPIRDATMIYOR”

CHP”nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu sosyal medyada kendisi ve ailesine yönelik hakaretlere karşı herhangi bir adım atılmamasına ateş püskürdü.

İmamoğlu, resmi X hesabından yayınladığı gönderide, “Ülkemizin tarihinde görülmemiş hukuksuzluğa, arşa çıkmış bir ahlaksızlık da eşlik ediyor” dedi.

İmamoğlu şu ifadeleri kullandı:

“Görüyorum ki;

İlgili yargı ve emniyet birimlerini uyarmama, ilgili başvuru ve suç duyurularında bulunmama rağmen anneme, eşime ve aileme yönelik ahlaksız paylaşımlar, saldırılar devam ediyor. Devletimizin ilgili birimleri kılını bile kıpırdatmıyor. Ülkemizin tarihinde görülmemiş hukuksuzluğa, arşa çıkmış bir ahlaksızlık da eşlik ediyor. Organize şekilde ailelerimize, maneviyatımıza ve değerlerimize saldırılıyor.

Ülkemizin pırıl pırıl ışıldayan gençlerini kininizle, ihtirasınızla tutukladınız ya; uydurduğunuz kumpas davasının içi boş diye tehditle, şantajla insanları gizli tanık, yalancı şahit yapmaya çalışıyorsunuz ya; gizlilik kararı olmasına rağmen ahlaksız trollere ilk elden paylaşım yaptırıyorsunuz ya; devletimize ve milletimize ait olanakları pervasızca kullanarak beslediğiniz medyaya sabah akşam yalan, iftira haberler yaptırıyorsunuz ya; aileme saldıracak kadar gözü dönmüşçesine ahlaksızlaşıyorsunuz ya; demek ki çok ama çok zor durumdasınız. Acınacak haldesiniz.

Koca yürekli milletimiz sivil darbenizi püskürttü, sandıkta demokrasi tokatını da atacak. Milletimize ve devlet geleneğimize yakışan sistemi; erdemli, demokratik ve adil düzeni hep birlikte milletimizle kuracağız. Bu mücadelede, yıllardır bütün yanlışlarınıza rağmen sizi destekleyen gönüldaşlarınız da sizi terk edecek ve size demokrasi tokatını onlar da atacak, emin olun.

MİLLET BÜYÜKTÜR.”

Source: Haber Merkezi


Metalik Uşak İmamoğlu ve Sarhoş Karga

Mart on dokuzundan itibaren, dört gün süren soruşturma sonucunda iki ayrı suç isnadıyla yargılanan eski İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve 50 küsur kişi rüşvet, irtikap, ihaleye fesat karıştırma ve yolsuzluktan dolayı tutuklandı.

İmamoğlu, terör soruşturmasından, “kuvvetli suç şüphesi olmasına rağmen” serbest bırakıldı.

Son zamanlarda ülkemizin en çok merak edilen meselesi de şimdilik böylece kapandı.
Şimdilik diyorum çünkü; birçok bakımdan bu hamur daha çok su kaldıracaktır.
İmamoğlu hırslı ve iddialı bir kişilik.

İddialarının arkasında durmaktan ziyade, iddialarının üzerini örten bir özelliği var.
Bu sebeple yalan söylemeye çok yatkın ve sık sık yalan söylüyor.

Kaygan ve çabuk değişen, dolayısıyla güven vermeyen bir tarafı var.

Bu tarafını gizleme, perdeleme konusunda son derece yetenekli.

Şımarık ve pervasız.

Sözünde durmayan bir kişilik.

Seçimden önce verdiği sözlerin sadece kırkta birini yerine getirmesine rağmen, yapmadıklarına kılıf bulmada mahir.

Dünyaya ve dünya nimetlerine büyük bir hırsla bağlı ve bu amaç için zenginleşme tarafı sınır tanımıyor, bu amaç için “her şeyi” yapabilecek bir karakteri var.

Renk değiştirme konusunda çok usta, bu yanıyla FETÖ grubundan olduğuna dair şüphe oluşturuyor. Belki de bu sebeple olacak, zenginleşmede kullandığı kişilerden birçoğu FETÖ terör örgütünden damgalılar. Ya ceza almışlar ya da firar etmişler.

Kimileri de Bank Asya kurucusu veya Ege Bank, Yurtbank gibi batık bankalarda yönetim kurulu üyeliği yapmış, bankaları batırmış kişilerden oluşuyor.

İçlerinde CHP’li olduğunu ileri süreceğimiz kimse pek yok.

İmamoğlu ise ekibindeki kişilerden daha fazla olarak şartlara ve ortama göre değişen, dönüşen, açıkçası bukalemun gibi bir kişilik.

Birkaç Karadenizli ile konuşunca durumu daha iyi kavrıyorsunuz.

Onlardan biri dedi ki;

“Metaluk Uşaktur, amcası Ali’nin intiharına sebep olmuş ama, onu yok sayı, bir şey olmamış gibi ortalukta gezeyi.”

2012 yılında Ekrem’in amcası Ali İmamoğlu’nun Küçükçekmece mezarlığında kendi tabancası ile intihar ettiğini biliyordum ama Metalik Uşak nedir, bunu pek anlamamıştım.

Sonradan açıklanınca konu anlaşılıyor: “Ona vurursun yama olur, sırım gibi ip olur, ne bileyum her renge girer, her boyaya boyanur, da.”

Doğrusu metaller esnektirler, dövülebilir, çekilebilir, şekil değiştirebilirler, yani tel şekline veya levha şekline dönüştürülebilirler.

Hani sevgili şair Mehmet Çelik de diyor ya, Metalika adlı şiirinde:

“..Metalik birer kahkahadır çıkardığım/kelimeler…”

CHP’nin içinden birçokları ve CHP medyasından “aklı evvel” bazı zavallılar, Cumhuriyet tarihinde ilk defa yargı ve askeri darbe olmadan iktidara yakın olduklarını düşünerek, İmamoğlu’na övgüler yağdırıyorlar.

CHP’lilerin iktidara gelme hevesi; İmamoğlu’nun kimliğine, kişiliğine, yolsuzluğuna, kimlerle iş birliği yaptığına, hangi terörist örgütlerin, hangi küresel aktörlerin onu arkasından ittiğine, hangi elçilerle görüşerek şımardığına kafa yormadılar.

İmamoğlu da şımardıkça, şımardı.

Şımardı çünkü; bizim görebildiğimiz kadarı ile onu arkasından Londra merkezli derin Amerika itiyor.

İmamoğlu’nun sorgu-sual döneminde, İBB resmî sitesinden apar topar silinip kaldırılan bir takım yabancı siber küresel şirketlerle anlaşmalar imzalayarak, önce İstanbul’u, ardından da iktidara gelirse Türkiye’nin tamamını kodlama girişimleri, çok tehlikeli adımlar attığını gösteriyor.

Son yerel seçimlerinden sonra ise şımarıklık zirve yaptı ve halkın teveccühünü de aldığını sanarak, yolsuzlukta ve Türkiye’yi dizayn etmeyi “hayal etmede” sınırları aştı.

Halkın parası ile kazandıkları kongreyi, daha sonra yapılacak seçimlerde de parayla kazanacaklarını düşünerek, çalıp çırpmada gemi azıya aldılar.

Öte yandan tükenmiş bir sağ partiden sola geçen ithal bir adamın kurduğu kirli ilişkiler becerisi ve hırsızlıkta nam yapmış döküntü bankacı ve FETÖ artığı ekibi CHP için adeta tek kurtuluş yolu oldu.

Bu kadar olsa, yine de “İktidara gelmek için her şeyi mübah sayan bir zihniyetin geçmişten gelen genetik hastalığıdır” der, geçersiniz.

Fakat bu ülkede Kürdü aşağılayan, Kürtçeyi yasaklayan, Kürtçe adları ülke tarihinden silen, Alevileri ve Kürtleri mağaralarda çaput yakıp zehirleyen, zindanlarda öldüren, uçaklardan üzerlerine bomba yağdıran CHP ve CHP adına bugün sırf iktidara gelmek için bu insanlara yaltaklanan bir figür, insanın midesini bulandırıyor.

İmamoğlu’nun bu kadar yanar-döner olması aklıma bir fıkra getirdi, paylaşayım da, haksız mıyım, siz karar verin.

Fıkrayı belki çoğunuz biliyorsunuz.

Yine de hafızanız tazelenir diyelim:

Karganın biri her gün gelir, kilisenin çanına pislermiş.

Bunu fark eden papaz kargayı yakalayıp cezalandırmaya karar vermiş.
Karar vermiş ama, ne yaptıysa bunu başaramamış.

Düşünmüş, taşınmış, sonra bir anda aklına gelen şeyi uygulamış.

Tam karganın konduğu yere bir bardak şarap koymuş.

Şarabı içen karga, gene yapacağını yapmış, çana pislemiş fakat orada öylece sızıp kalmış.

Papaz da gelip yakalamış, ardından öfke patlaması yaşayan Hristiyan din adamı, kargayı karşısına alıp sorgulamış.

“Bre hayvan eğer sen Müslüman olsan şarap içmezsin, Hristiyan olsan da gelip bu çana pislemezsin.

Söyle bana sen nesin?”

Ferman Karaçam / Haber7
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com

Source: Ferman Kara


Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum: “Tüketim boykotu emperyalist bir operasyondur”

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrasında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel tarafından başlatılan boykot kampanyası tepki almaya devam ediyor. 2 Nisan Çarşamba günü (bugün) Türkiye genelinde “tüketim boykotu” çağrısı yapılmasına bir tepki de Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum”dan geldi.
Uçum sosyal medya hesabından “tüketim boykotu emperyalist bir operasyondur” başlığıyla yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Tüketiciyi alışveriş boykotuna yani tüketim boykotuna çağırma fikri küresel emperyalizmin milli devletlere ve milli tutumlara karşı yaptığı operasyonların bir parçasıdır ve hukuk ihlaline dayanan yeni nesil bir eylemdir.
Hukuk ihlali yapılarak uygulanması planlanan yeni nesil eylemlerin tamamı küresel emperyalizmin projeleridir. Bunlar global merkezler tarafından geliştirilir ve uygun şartları oluşturulmuş hedef ülkelerde devreye sokulur.
600″DEN FAZLA PLANLI EYLEM
Örneğin bugün Türkiye’de tüketim boykotu eylemini kışkırtan küresel merkezler 5 Nisan günü ABD’de, milli yaklaşımları sebebiyle küreselcilerle çatışan Trump yönetime karşı hands off (dokunma) eylemini organize ediyor. 50 eyaletin tamamında mitingler, yürüyüşler ve protestolar da dahil olmak üzere 600″den fazla planlı eylem hazırlanıyor.
YENİ NESİL EYLEMLER
Küreselcilerin ideolojik ve pratik aracı haline gelen hukuk ihlaline dayalı yeni nesil eylemlerin başlıcaları şunlardır:

Sembolizmle desteklenen sokak eylemleri ve vandalizm.

Milli ve yerli firmaları hedef alan siyasi amaçlı ekonomik ve ticari boykotlar.

Tüm ekonomiyi hedef alan tüketicinin alışveriş boykotu (tüketim boykotu).

Genel ekonomik faaliyetin siyasi amaçlı olarak ülke çapında durdurulması.

GÜNÜMÜZ KURTULUŞ SAVAŞLARI
Bu eylem türlerindeki hedefin ülkenin turizmini ve dış ticaretini kara propaganda ile baltalamak olduğunu bu tarz eylemlerin geçmişte de uygulandığını belirten Uçum, “Günümüzün milli kurtuluş savaşları neoliberalizmin ve küresel emperyalizmin, hukuk ihlaline dayanan yeni nesil eylemlerle milli devletlere yaptığı saldırılara karşı durma ve bu saldırıları püskürtme savaşlarıdır
HEDEF, EKONOMİK KAOS ÇIKARMAK
Türkiye, yolsuzluk ve terör soruşturmaları bahane edilerek muhalefetin mandacı kesimleri eliyle devreye alınan ve hukuk ihlaline dayanan yeni nesil eylemler yoluyla bir kez daha küresel emperyalist saldırıyla karşı karşıyadır. Son günlerde gördüğümüz sembolizmle desteklenen sokak eylemleri ve vandalizm gibi, milli ve yerli firmaları hedef alan ticari boykot ile tüm ekonomiyi hedef alan tüketim boykotu çağrıları da emperyalist odakların yerli işbirlikçilerine verdikleri aklın gereğidir. Muhalefetin mandacı kesimleri tarafından (güya bazı gençlerin talebi gibi) gündeme getirilen alışveriş boykotu neoliberal globalist ajanda çerçevesinde üretilmiş bir akıldır. Hedef meşru talepler ifade etmek değildir. Amaç bir hakka ulaşmak değildir. Hedef sosyal, siyasi ve ekonomik bir kaos çıkarmaktır. Amaç küresel emperyalizme ve neoliberal politikalara hizmet edecek bir iktidar değişikliği sağlamaktır.
TÜRK MİLLETİ GEREĞİNİ YAPACAKTIR
İçeride mandacı olmayı kabul ve ilan etmiş siyasi aktörler de devşirilmişse amaca ulaşmak için daha fazla kaos stratejileri devreye sokulur. Türkiye için bu kirli planların yapıldığı görülüyor. Ancak küresel emperyalizm ve yerli işbirlikçileri şunu bilmelidir ki Türkiye halkı bu tip emperyalist operasyonlara hiçbir zaman prim vermedi bundan sonra da asla itibar etmez. Muhalefetin milli kesiminin de yurtsever tutum alacağına şüphe yoktur. Tarihimizdeki tecrübeyle sabittir: Türk Milleti ve onun hangi kökenden olursa olsun her mensubu emperyalist saldırıların her türüne ve her şekline karşı milli kurtuluş ruhuyla gereken cevabı daima vermiştir, bu kez de gereğini yapacaktır.”

Source: Doğukan Akbayır


Ali Mahir Başarır”dan Mesut Özil”e ders gibi yanıt

Muhalefetin girişimleriyle başlayan boykot hareketine iktidar cephesinden sert yanıtlar gelirken, AKP”li siyasetçiler sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “Boykot ile asıl hedeflenen toplumsal birliği bozmak” ifadelerini kullandı. Çok sayıda bakanın boykota yönelik peş peşe tepki göstermesinin ardından bir paylaşım da geçtiğimiz günlerde AKP MKYK”sına katılan eski Almanya Milli Futbol Takımı oyuncusu Mesut Özil”den geldi. “YERLİ VE MİLLİ KARDEŞİM, SEN HANGİ MİLLİ TAKIMDA OYNADIN?”Başarır, 2 Nisan”da Türkiye genelinde uygulanacak ekonomik boykota yönelik tepki gösteren Mesut Özil”in paylaşımına “Yerli ve milli kardeşim; sen hangi milli takımda oynadın?” yanıtını verdi.

Yerli ve milli kardeşim; sen hangi milli takımda oynadın? https://t.co/pSo0I6XHDX
— Ali Mahir Başarır (@alimahir) April 1, 2025

Özil, Başarır”ın paylaşımlarına yanıt olarak “Evet, Almanya Milli Takımı’nda forma giydim. Ancak vatanıma ve milletime olan bağlılığım, hiçbir zaman tartışma konusu olmamıştır ve asla olmayacaktır. Beni, şahsi çıkarlarını milletin menfaatinin önüne koyanlarla karıştırmayın. Bizlere düşen, bu millete layık olmak, onun hakkını ve emeğini korumaktır. Unutulmamalıdır ki, makamlar ve mevkiler, kişisel menfaat değil, milletin hizmet aracı olmalıdır.” şeklinde konuştu.”KENDİMİ ALMAN HİSSEDİYORUM” DEMİŞTİTürkiye A Milli Futbol Takımı”nın ve dönemin teknik direktörü Fatih Terim”in ısrarlı isteklerine rağmen Türkiye için oynamayı reddeden ve uzun yıllar boyunca Almanya milli takımında forma giyen Mesut Özil, bu yıllarda yaptığı açıklamalarda birçok kez “Kendimi Alman hissediyorum” ifadelerini kullanmıştı.

Source: Derleyen: Mustafa Balcı


Bakan Göktaş, Almanya”ya gidiyor

Engelli bireylerin yaşadıkları sorunları değerlendirebilmek ve buna yönelik çözümleri araştırabilmek, engelli haklarına ilişkin sözleşmenin etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla ilki 2018″de Londra”da, ikincisi 2020″de pandemi nedeniyle çevrimiçi olarak gerçekleştirilen Küresel Engellilik Zirvesi”nin üçüncüsü bu yıl Almanya”nın başkenti Berlin”de düzenleniyor. Bugün Almanya, Ürdün ve Uluslararası Engelliler İttifakı (International Disability Alliance) ortaklığıyla düzenlenen zirveye BM Genel Sekreter Yardımcısı Amina Muhammed”in yanı sıra 43 ülkeden ve 20″yi aşkın uluslararası kuruluştan üst düzey temsilcilerin katılması bekleniyor. Zirvenin açılışına katılacak olan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, “Herkes için Geleceğe Hazır, Kapsayıcı Altyapı İnşa Etmek-Yeni Zorluklar ve Yerel Çözümler” etkinliğinde bir konuşma yapacak. Konuşmasında Türkiye”nin son 23 yılda sosyal hizmetler alanında yaptığı çalışmaları, tecrübelerini paylaşacak olan Göktaş, engelli bireylerin toplumsal hayata katılımını desteklemek amacıyla erişilebilirlik, istihdam ve eğitim gibi alanlarda yürüttükleri çalışmaları anlatacak. Göktaş, engellilerin temel haklarını korumak amacıyla imzaladıkları uluslararası sözleşmeler ve Anayasa başta olmak üzere iç mevzuatta atılan adımlar ve sosyal politikalarının ayrılmaz parçası haline getirdikleri 2030 Engelsiz Vizyon Belgesi çerçevesindeki uygulamaları ele alacak. “2030 ENGELSİZ VİZYON BELGESİ”Nİ HAZIRLADIK”Bakan Göktaş programa ilişkin yaptığı değerlendirmede, Türkiye”de herkes için erişilebilirliği sağlamak üzere sağlam bir yasal çerçeve oluşturduklarını belirterek, “2005 yılında yürürlüğe giren Engelliler Hakkında Kanun, ülkemizde engelli bireylerin yaşamlarında önemli iyileştirmeler sağlamış, bu alanda bir dönüm noktası olmuştur. Bu adımı Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme”den önce atmış olduk” ifadelerini kullandı. “Engelli vatandaşların hayatlarını kolaylaştırmak adına esas aldığımız temel ilkelerden biri erişilebilirliktir” ifadesini kullanan Göktaş, şu değerlendirmelerde bulundu: “Türkiye Yüzyılı vizyonumuz çerçevesinde bakanlık olarak engellilik alanındaki çalışmalarımızı bu ilke doğrultusunda yürütüyoruz. Bu kapsamda bakanlığımız koordinasyonunda sürdürülebilir kalkınma amaçları ile uyumlu 2030 Engelsiz Vizyon Belgesi”ni hazırladık. Ayrıca engellilere yönelik 2030 yılına kadar geliştirilecek politika ve sunulacak hizmetlere yön verecek çalışmalarımızın hayata geçirilmesi için 2023-2025 yıllarını kapsayan “Engelli Hakları Ulusal Eylem Planı”nı hayata geçirdik. Türkiye olarak kimseyi geride bırakmamak anlayışımızla sosyal hizmetler alanındaki deneyimlerimizi bu programlar vesilesiyle paylaşmak, yürüttüğümüz çalışmaları uluslararası iş birlikleriyle daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz.” TÜRK VATANDAŞLARIYLA BULUŞMADA “AİLE YILI” ANLATILACAKBakan Göktaş, zirve kapsamında Gine Kadın, Çocuk ve Savunmasız Kişilerin Güçlendirilmesi Bakanı Charlotte Daffe Toure ve Filistin Sosyal Kalkınma Bakanı Samah Hamad ile ikili görüşmeler gerçekleştirecek. Berlin Aile ve Sosyal Hizmetler Müşavirliği”nce düzenlenecek etkinlikte Almanya”da yaşayan Türk vatandaşlarıyla da buluşacak olan Bakan Göktaş, buluşmada Türkiye”de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın tensipleriyle ilan edilen 2025 Aile Yılı kapsamında ailenin güçlendirilmesi konusunda yürütülecek çalışmalar konusunda vatandaşlara bilgi verecek.

Source: Www.star.com.tr


Ali Mahir Başarır ile Mesut Özil arasındaki “Boykot” atışması! “Sen hangi milli takımda oynadın?”

CHP lideri Özgür Özel”in tutuklanan Ekrem İmamoğlu için bulunduğu “tüketim boykotu” çağrısına hükümet kanadından farklı isimler tepki gösterdi. Bunlar içerisinde en dikkat çekeni ise eski futbolcu Mesut Özil”in paylaşımı oldu. CHP”li Ali Mahir Başarır”dan ise Özil”in paylaşımına yanıt gecikmedi. İşte tüm detaylar!
ÖZİL: “YERLİ VE MİLLİ MARKALARIMIZA ZARAR VERMEYELİM”
Eski futbolcu Mesut Özil, Özel”in “tüketim boykotu” çağrısına sosyal medya hesabından bir paylaşımla yanıt verdi. Özil”in paylaşımı şu şekilde:
“Boykot adı altında yerli ve milli markalarımıza zarar vermeyelim. Toplumsal birliğimizi koruyalım!”
Boykot adı altında yerli ve milli markalarımıza zarar vermeyelim. Toplumsal birliğimizi koruyalım!#BoykotDeğilMilliZarar pic.twitter.com/M7A9wkvvUc— Mesut Özil (@M10) April 1, 2025

BAŞARIR: “SEN HANGİ MİLLİ TAKIMDA OYNADIN?”
Özil”in gündem olan paylaşımına CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır”dan ise yanıt gecikmedi. Başarır paylaşımında şu ifadeleri kullandı:
“Yerli ve millî, kardeşim; sen hangi millî takımda oynadın?”
Yerli ve milli kardeşim; sen hangi milli takımda oynadın? https://t.co/pSo0I6XHDX— Ali Mahir Başarır (@alimahir) April 1, 2025

ÖZİL”DEN YANIT GECİKMEDİ
Başarır”ın cevabına Özil ise, “Evet, Almanya Milli Takımı’nda forma giydim. Ancak vatanıma ve milletime olan bağlılığım, hiçbir zaman tartışma konusu olmamıştır ve asla olmayacaktır. Beni, şahsi çıkarlarını milletin menfaatinin önüne koyanlarla karıştırmayın. Bizlere düşen, bu millete layık olmak, onun hakkını ve emeğini korumaktır. Unutulmamalıdır ki, makamlar ve mevkiler, kişisel menfaat değil, milletin hizmet aracı olmalıdır” sözleriyle yanıt verdi.
Evet, Almanya Milli Takımı’nda forma giydim. Ancak vatanıma ve milletime olan bağlılığım, hiçbir zaman tartışma konusu olmamıştır ve asla olmayacaktır. Beni, şahsi çıkarlarını milletin menfaatinin önüne koyanlarla karıştırmayın. Bizlere düşen, bu millete layık olmak, onun hakkını…— Mesut Özil (@M10) April 1, 2025

TÜRK MİLLİ TAKIMI YERİNE ALMAN MİLLİ TAKIMINI SEÇMİŞTİ
Eski futbolcu Mesut Özil, en başarılı olduğu dönemde Türk milli takım forması giymek yerine Alman milli takımını tercih etmiş ve eleştiri oklarının hedefi olmuştu.
Özil son dönemde AK Parti MKYK üyesi seçilmişti.

Source: Doğukan Akbayır


MHP lideri Devlet Bahçeli: Her parti “Türkiye partisi” olmak zorunda

MHP lideri Devlet Bahçeli “Terörsüz Türkiye” hedefiyle alakalı çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bahçeli, Türkgün Gazetesi”nde yayımlanan yazısında, şu ifadeleri kullandı: “Milli kaynaklarımızı sömüren terörü gündemden tamamen çıkaracak, “terörsüz Türkiye” hedefimiz bu anlayışla gerçeğe dönüşecektir. Terörsüz Türkiye hedefine ulaşılması yönündeki gayret sürmekte, Türkiye önemli bir eşiği aşmak için milli, sosyal ve siyasi titizlikle faaliyet yürütmektedir. Ya terör ya demokrasi, ya silah ya siyaset yönündeki tercihlerin ortaya konulacağı bu süreç, silahsız ve terörsüz Türkiye’de siyasetin ve siyasi partilerin nasıl olması, nelere dikkat etmesi gerektiğini de gündeme getirmektedir. Terörsüz Türkiye, terörü geçmişiyle normalleştirmek değil, tüm varlığıyla fiil ve eylemleriyle, katliamlarıyla lanetlemek, hayatın her yerinden ve zihinlerden çıkarmaktır. Tam demokrasi böyle bir zihinsel ve sosyal iklimde istendiği gibi gelişebilecektir. Türkiye partisi olmanın siyaset ayağı, sosyal ilişki boyutu, TBMM’ne yansıması, toplumsal uzlaşma ve uyum meselesi siyaset felsefesi yönüyle de ele alınarak değerlendirilmesi gerekli bir husustur. Türkiye partisi olmak Siyasi Partiler Kanununa göre kurulmuş olmakla hukuken sağlansa da “Türkiye Partisi” kavramsallaştırmasının altında yatan temel motivasyon Türkiye Cumhuriyetine, ortak tarih ve kültüre, gelecek tasavvuruna ve ortak yaşama iradelerine bağlılık bu anlamda kurulan duygudaşlıktır. Bu doğrultuda tüm partilerin, öncelikle şiddetten arınması, her türlü silahlı örgütle ilişkisini tamamen kesmesi ve demokratik meşruiyet üzerinden siyaset yapması gerekir. Türkiye partisi olmak, bölgesel veya etnik temelli bir siyasi hareketten, ülke çapında geniş bir tabana hitap eden bir partiye dönüşmek anlamına gelir. Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve barışçıl siyaseti öncelik haline getirmeyi, meşru demokratik zeminde mücadele eden bir parti olmayı zorunlu kılar. Farklı kesimlerden vatandaşların parti içinde ve siyasi süreçlerde temsil edilmesini mümkün kılmayı etnik ve mezhepsel kimliklerin ötesine geçen bir söylem geliştirilmeyi, Türkiye’nin ortak değerlerine ve birlik içinde çoğulculuk ilkesine vurgu yapmayı gerektirir. Türkiye partisi olma hedefinde, meclis, siyaset ve toplum arasındaki uyum büyük önem taşır. Bu üç bileşenin uyum içinde olması için meclis ayağında temsilin güçlendirilmesi, siyaset ayağında kapsayıcı politikalar geliştirilmesi, toplumda kucaklayıcı bir anlayışın egemen olması sağlanmalıdır. Türkiye partisi olmak isteyen siyasi hareketler, kapsayıcı, barışçıl ve toplumun tamamına hitap eden bir söylem geliştirmelidir. Siyaset felsefesi açısından, demokratik meşruiyetin halkın rızasına ve hukukun üstünlüğüne dayanması gerektiği unutulmamalıdır. Böylece siyaset şiddetten arınarak çoğulcu ve kapsayıcı bir demokrasiye evrilebilecektir. “Her parti Türkiye partisi olmak zorunda” “Türk siyasetinde faal halde bulunan her partinin birincil kaynağı Türk milleti, aidiyeti de Türkiye’dir. Her parti Türkiye partisi olmak mecburiyetindedir. Bir milletin milli ve manevi değerler manzumesini kabullenmek ve savunmak, toplumsal merkezi siyaseten ifade etmek demektir. Milli duruş ve ortak değerlerin merkezde yer aldığı Türk siyaset arenasında her siyasi parti kendisini bu merkeze göre tanımlamak zorundadır. Siyasi partilerin kuruluş, program, faaliyet ve hedefleri Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesiyle, Anayasa’nın ilk 4 maddesiyle çelişemez, çatışamaz, ters düşemez. Türkiye’nin geçmişten tevarüs edip geleceğini risk ve tehlikelere sevk eden sorun alanlarına ciddiyetle eğilmek, bu mahut sorunları cesaretle ele almak öncelikle siyaset müessesinin başlıca sorumluluğudur. Anlaşmazlıkların, görüş ayrılıkların, soğuk bakışların, katılaşmış diyalogların, yanlış anlamaların, hastalık derecesindeki peşin hükümlerin muhakkak bitirilmesi halisane dilek ve temennimizdir. Yerel ve yöresel farklılıkların Türk kültürünün zenginliği içinde ve onun tamamlayıcı renkleri olarak görüldüğü bir anlayış üzerinde sağlanacak genel bir uzlaşmanın, toplumsal barış ve huzur için önemli katkı sağlayacağına şüphe yoktur. Türk ve Türkiye yüzyılında, toplumsal yaraların sarıldığı, kronik meselelerin köklü çözümlerle buluşturulduğu, milli ve manevi değerlerle kenetlenmiş bir Türkiye’ye Allah’ın izniyle vasıl olmak hepimizin müşterek gayesidir. Her alan ve sahada bir uzlaşma vasatı tezahür etmelidir.”

Source: Internet Haber