Suriye”deki Dürziler bölünmeye karşı
Suriye de son günlerde başkent Şam da hükümet güçleriyle bazı silahlı Dürzi gruplar arasında yaşanan çatışmaların ardından Dürzilerin önde gelen isimleri, Süveyda ilinde toplandı. Görüşmeye ilişkin sosyal medyadan paylaşılan görüntüde okunan açıklamada, toplantıya Ebu Selman Hikmet el-Heceri, Ebu Vail Hannavi, Hasan Atraş, Yahya Amir, Atif Hineydi, Vesim İzzeddin, Hasan Cerbu gibi isimlerin katıldığı belirtildi. AA nın haberine göre; açıklamada, Bölünmez bir parçası olduğumuz birleşik Suriye, bizim onurumuzdur. Suriyeliliğimiz ise şerefimizdir. Vatan sevgisi imandandır. Bölünmeyi, ayrılmayı veya kopmayı kesinlikle reddediyoruz. ifadeleri kullanıldı. Suriye yönetimine bağlı İçişleri Bakanlığının ve adli kolluk güçlerinin, Süveyda ilindeki yerel kadrolarla etkinleştirilmesi gerektiği vurgulanan açıklamada, Süveyda-Şam yolunun güvenliğinin ise devletin sorumluluğunda olduğunu kaydedildi. Birlik ve beraberlik mesajı verilen açıklamada, Fitne, mezhepçi kışkırtmalar, kişisel kinler ve İslam ın yasakladığı cahiliye dönemine ait intikam duygularından arınmış bir vatan için çaba gösterdiğimizi vurguluyoruz. Bu tür tehlikeli ayrışmaların sonucu felaketle bitmiştir ve yine öyle olacaktır. uyarısı yapıldı. Toplantının ardından konuşan Dürzi lider Leys el-Belus, Süveyda ilinde İçişleri Bakanlığının etkinleştirilmesi konusunda anlaşmaya vardıklarını dile getirdi. Belus, Suriye hükümetine bağlı güvenlik güçlerinin ildeki vatandaşların korunması konusunda karar aldığını belirterek, Bu anlaşmayı yıkmaya çalışanlar var. Bölgede tahribat yapmaya çalışan silahlı gruplar var. Devlet ve halkla işbirliği içindeyiz, finanse edilen bu gruplara son vereceğiz. dedi. SURİYE DEKİ OLAYLARIN FİTİLİNİ ATEŞLEYEN PROVOKASYON VE ÇATIŞMALAR Sosyal medya hesaplarında 28 Nisan da paylaşılan ve Hz. Muhammed i hedef alan bir ses kaydı, Suriye de büyük tepki çekmişti. Kısa sürede yayılan ses kaydının sahibi, konuşmasında, Dürzi topluluğun yoğun olarak yaşadığı Süveyda ilinden olduğunu belirterek, Hz. Muhammed e hakarette bulundu. Bunun üzerine birçok ilde 29 Nisan da gösteriler düzenledi ve aynı gün Ceramane Mahallesi nde akşam saatlerinde başlayan gerginlik, bazı silahlı Dürzi grupların Suriye hükümetine bağlı güvenlik güçlerini pusuya düşürmesinin ardından çatışmaya dönüştü. Silahlı Dürzi grupların Ceramane de başlattığı saldırıya Sahnaya semtindeki Dürzi grupların da müdahil olmasıyla çatışmalar genişledi, en az 13 güvenlik görevlisi hayatını kaybetti. Suriye güvenlik güçleri kontrolü sağlamak üzere bölgeye çok sayıda asker, ağır silah ve tank sevk etti. İsrail ise Mayıs ta akşam saatlerinde Dürzileri koruma bahanesiyle Sahnaya da 5 savaş uçağıyla en az 9 hava saldırısı düzenledi. İsrail saldırısında 2 kişi hayatını kaybetti. Suriye yönetimi, başkent Şam ın güneyinde yer alan Ceramane Mahallesi nde bazı Dürzi silahlı grupların başlattığı ve Sahnaya semtine yayılan çatışma sonrası bölgede 1 Mayıs ta kontrolü sağladığını bildirdi. İSRAİL DEKİ DÜRZİLERDEN SURİYE YE ASKERİ MÜDAHALE ÇAĞRISI İsrail deki Dürziler, Suriye hükümetine bağlı güvenlik güçlerine karşı düzenlenen saldırılar nedeniyle başlayan çatışmaya müdahale edilmesi için ülkenin kuzeyinde çeşitli noktalarda gösteriler düzenledi. İsrail devlet televizyonu KAN ın haberine göre, gösteriler sebebiyle bazı yollar kapandı ve trafik yoğunluğu oluştu. Ülkenin kuzeyindeki çeşitli bölgelerde yollarda ateş yakarak gösteri düzenleyen Dürzilerin, 6 numaralı otoyolda trafik akışını çift yönlü olarak engellediği kaydedildi. İsrail ordusunda görevli bazı Dürzi askerlerin Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz dan çatışmalara dahil olmak için Suriye ye geçiş izni talep ettiği aktarıldı. Yedioth Ahronoth gazetesine konuşan bir Dürzi İsrail askeri, İsrail ise bize verdiği sözleri tutmuyor. ifadesini kullandı. Yahudiler ve Dürziler arasında tarihi bir ittifak var. diyen asker, kendilerinin İsrail için öldüğünü belirterek hükümeti Suriye ye müdahaleye çağırdı. Asker, İsrail in harekete geçmemesi halinde kendilerinin harekete geçeceği tehdidinde bulundu. İsrail ordu radyosu, yaklaşık 4 saat süren gösterinin ardından kuzeydeki 6 numaralı karayolunun trafiğe açıldığını bildirdi. Öte yandan Israel Hayom gazetesi, Dürzi liderlerin başbakanlık konutu önünde gösteri yapmak üzere yola çıktığını aktardı. İsrail Savunma Bakanı Katz, Dürzi grupların Suriye hükümetine bağlı güvenlik güçlerine karşı saldırılarıyla başlayan çatışmalara işaret ederek Şam yönetimine saldırı tehdidinde bulunmuş, Dışişleri Bakanı Gideon Saar da bugün bir resepsiyonda yaptığı konuşmada, uluslararası toplumu Suriye ye müdahale etmeye çağırmıştı. Dürzi toplumunu Şam yönetimine karşı kışkırtan İsrail, dün Dürzileri koruma bahanesiyle Suriye ye saldırılar düzenlemişti. Suriye nin başkenti Şam ın güneyinde silahlı Dürzi grupların Suriye hükümetine bağlı güvenlik güçlerine karşı saldırılarıyla başlayan çatışmalarda yaralanan çok sayıda Dürzi nin, tedavi için İsrail e getirildiği bildirilmişti. Suriye yönetimi, Şam ın güneyinde yer alan Ceramane Mahallesi nde bazı Dürzi silahlı grupların başlattığı ve Sahnaya semtine yayılan çatışma sonrası bölgede dün kontrolü sağladığını bildirmişti.
Source: Habertürk
Menenjit vakalarının takip edilmediğini belirten Dr. Kırımlı: Çocuklarımız ölmesin
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Aile Hekimliği Kolu Başkanı Dr. Emrah Kırımlı, “Farklı kaynaklardan çocuklarda menenjit vakaları haberleri alıyoruz. Ne yazık ki şu ana kadar iki çocuğumuzun yaşamını yitirdiği haberlerini de aldık. Ancak ülkemizde kaç menenjit vakası olduğu, kaç kişinin bu nedenle hastanede tedavi gördüğü konusunda sağlık Bakanlığı bilgi paylaşmıyor” dedi.Menenjitin bulaşıcı ve hızla kötüleşen bir hastalık olduğu için halihazırda hastalığı geçirenlerin etrafında olanların yakından takip edilmesi gerektiğini belirten Kırımlı, “Bakanlık her ne kadar toplumu bilgilendirmese de hastaların çevresinde gerekli bilgilendirmelerin ve takiplerin yapıldığı, uygun tedbirlerin alındığını tahmin ediyoruz” ifadelerini kullandı.‘YETERLİ TAKİP YAPILMIYOR’Bu yıl uzun süren ve çok sayıda yurttaşı etkileyen viral salgınları hatırlatan Kırımlı, “Menenjit vakalarının da bu salgınların peşinden sık görüldüğünü biliyoruz. Biz ülke olarak pnömokok ve haemophilus influenza aşılarını yaptığımız için bu hastalıklardan kaynaklı menenjitler neredeyse tümüyle bitti. Şu anda meningokok menenjitlerini daha sık görüyoruz. Yeterince takip edilemediğinde bu hastalıklardan çocuklarımız hayatını kaybedebiliyor. Burada asıl sorun, aşısı olan bu hastalıktan bebeklerimizin, çocuklarımızın ölmesi” diye konuştu.Geçmişte askerlere, günümüzde de umre ve hacca gidenlere menenjit aşısının ücretsiz olarak yapılabildiğini belirten Kırımlı, “Bu durumda yapmamız gereken menenjit aşısını bebeklerimize de yapmak ve onların hayatlarını korumak. Aşılama ile pnömokok ve haemophilus influenza menenjitlerini ve ölümleri önledik. Aynı başarıyı meningokok menenjiti için de sağlayabiliriz. Son 10 gün içinde aşıyla önlenebilir hastalıklar nedeniyle çocuklarımızı kaybettik. Bunun ekonomik ya da tıbbi hiçbir gerekçesi, açıklaması yok. Bakanlık bu aşıyı programa aldığında şu anda on binlerce liraya mal olan bu aşı programının çok daha ekonomik olarak temin edilebileceğini biliyoruz” dedi.
Source: Damla Polat
Aile yılı
Aile yılı…
İşte bu da fotoğrafı.
Deprem ülkesi Türkiye’de, deprem çadırıdır aslında aile… Felaket anında dünya başımıza yıkılıp da ortalık karardığında, cılız mum ışığıyla aydınlanan, dışardan bakıldığında “hüzün abajuru” gibi görünen, çoluk çocuk sığındığımız, ruhumuzdaki manevi çadır.
(Bazen ürkütücü çatırtılarla “silkele”yerek, hayallerimizi enkaz altında bırakmak isteyen sarsıntılar vardır dışarda, bazen umutlarımızı boğarak “telef” etmek için iftira tsunamileri gelir peş peşe… Kapanırız hep o çadıra.
Gündüzler zaten zordur ama akşamlar daha zordur, yalan fırtınaları eser gün battıktan sonra, zemini zangır zangır titreyen çadırımızın toprağa tutunan gergin iplerinde uğursuz ıslıklar çalar, uğuldar, çakılı kazıklar gıcırdar, ha söküldü ha sökülecek zannedersin, galiba buraya kadarmış dersin ama, direnir mutlaka, karşı koyar, dayanır her defasında.
Duyguların sızlar ayaz gecelerde, düşünürsün ıssız karanlığı hissederek… Kim ekti bu nefret rüzgarlarını bu mübarek memleketin havasına? Hangi kinlerin hasadı biçiliyor bu topraklarda? Ne menfaat aranıyor bu kırılan toplumsal fay hatlarında? Düşünürsün.
Bangır bangır düşünürsün hatta, sus pus oturanları, kendisi kolonların altında kalana kadar elini taşın altına sokmayanları, görmeyen duymayan konuşmayan, kalıbından utanmayan üç maymunları, avaz avaz düşünürsün.
Dayanışma beklersin. Beyhude bekleyiş olduğunu bilirsin aslında için için… El ayak çekilir, etraf tenhalaşır, ağabey sandığın, kardeş bildiğin iyi gün dostu ödlekleri, lazım olduklarında masanın altına saklanan sahte kahramanları, kuru kalabalığı, düşünürsün.
Düşünürsün zifiri karanlığı hissederek, ürperirsin soğuk ter gibi, ya da ne bileyim, gözyaşı gibi… Süzülür yağmur damlaları çadırının tentesinden, silersin yanaklarını usulca, parmaklarının ucuyla, başın avuçlarının arasında, baş başa kalırsın yalnızlığınla.
Bu kaçıncıdır başına gelen, neredeyse sayısını bile hatırlamazsın. Her şeye rağmen, olsun varsın be dersin, tıpkı bu fotoğrafta olduğu gibi, gülümsersin. Ailen sağ salim yanındaysa, çadırındaysan, en azından hayattasın.)
“Aile yılı”nın bu fotoğrafını -unutmamak üzere- zihninize kaydedin.
Ve siz siz olun kardeşim… Çoban ateşi misali, birer mum yakın, ruhunuzdaki manevi çadıra yerleşin. Elbet bugünleri atlatacağız ama, tehlike geçene kadar, yüreğinizdeki hüzün abajurunu asla sökmeyin!
Source: Yılmaz Özdil
İşçileri taşeronun insafına terk etti
İktidarın ekonomi politikalarının ardından zenginler ile yoksullar arasındaki uçurum giderek büyürken, Türkiye’deki işçi hakkı gasplarına dair manzara değişmiyor. İşçiler düşük ücretlerle, kanunlara uygun olmayan koşullar, uzun mesai baskısı ve mobbing altında çalışmak zorunda bırakılıyor. İktidarın gözde müteahhitlerinden, Türkiye’nin en zengin iş insanları arasında bulunan Nihat Özemir’in şirketi Limak, Merkez Bankası’nın İstanbul Finans Merkezi’ndeki inşaatında çalışan işçileri adete taşeronun insafına bıraktı.
‘MAAŞ SORUNU SÜREBİLİR’
Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası Genel Başkanı Özgür Karabulut, işçilerin maaş hakkından çalışma saatlerine ve uygun hijyen koşullarına ancak eylemlerin ardından kavuşabildiğini aktardı. En düşük maaşın 28 bin 500 lira, en yüksek maaşın ise 120 bin lira olduğunu belirten Karabulut, “İşçiler aniden işten çıkarılma tehlikesi ile karşı karşıya. Şirketler işçileri muhatap dahi kabul etmiyor. Taşeron firmalar, işçinin hakkı olan dinlenme saatlerini bile sorun ediyor. İşçilerin kaldığı bazı konteyner barınma kamplarındaki hijyen şartları yetersiz. Buralarda tahta kuruları oluyor. Klima talebi dahi eylemlerinin ardından geçen yıl karşılandı. Maaşları dahi eylemlerin ardından yatırdılar” dedi. “Biz bu maaş sorunun ne yazık ki devam edeceğini düşüyoruz” ifadelerini kullanan Karabulut, “Çalışanlar eyleme geçerse şartlar düzeliyor. İşçi eyleme çıkarsa maaşı yatırılıyor. Denetim yok, takip yok. Çalışanlar, patronların insafına terk edildi” dedi.
İstanbul Ataşehir’deki Merkez Bankası şantiyesi, yıllardır sık sık işçi eylemlerine sahne oluyor. İşçilerin üretim baskısı, mobbing altında çalıştığı belirtildi.
‘Fazla mesaiyi kabul etmeyenler işten çıkarılıyor’
Başkan Özgür Karabulut, İstanbul’daki Merkez Bankası şantiyesinde çalışan işçilerin uzun mesai baskısı yaşadıklarını öne sürdü. Karabulut, “İşçiler yasal olarak mesai ücretini almak zorunda. Ama işçi mesaiyi kabul etmek zorunda bırakılıyor. Şantiyede sabah 08.00’de başlayan mesai, saat 21.00, 22.00’a kadar çıkıyor. Mobbing var, üretim baskısı var. Uzun mesai saatlerine itiraz edenler işten çıkarılıyor” ifadelerini kullandı. İşçiler sık sık maaşları geç ödendiği için eylem düzenlerken, işten çıkarılanlar da kıdem tazminatı ve fazla mesai ücretleri için eylem başlatmıştı.
Source: Hülya Keskin Oruçoğlu
Çok çalışıyoruz yoksulluktan kaçamıyoruz
Hafta içi, hafta sonu; sabah, akşam; iş günü, resmi tatil demeden çalışan milyonlarca çalışan, döktüğü alın terine rağmen yoksulluktan kurtulamıyor. Sürekli ek mesai yapmalarına rağmen 85 milyonluk Türkiye’de en az 25 milyon kişi yoksulluk ve sosyal dışlanma riskiyle karşı karşıya yaşıyor. Avrupa İstatistik Ofisi’nin verileri Türkiye’nin hem gelir hem de çalışma süresi bakımından diğer Avrupa ülkelerden ne kadar olumsuz ayrıştığını gözler önüne serdi. Gelir, sosyal hayat ve istihdam durumuna göre hesaplanan yoksulluk ve sosyal dışlanma riskiyle karşı karşıya olanların oranı Türkiye’de yüzde 30.4’e ulaştı. Böylece Türkiye’de 25 milyon 568 bin kişi mutlu bir yaşam standardı için gereken kriterleri karşılayamadı.
SADECE TÜRKİYE’DE ARTTI
Türkiye’nin ardından bu konudaki en kötü ülkeler Romanya ve Bulgaristan olurken, 27 üyeli Avrupa Birliği’nde (AB) ise oran yüzde 21 oldu. Diğer yandan Avrupa ülkelerinde yoksulluk her geçen yıl azalırken Türkiye’de ise hatalı ekonomi politikalarıyla derinleşmeye devam ediyor. AB’de verilerin tutulmaya başladığı ilk yıl olan 2015’ten bu yana yoksulluk ve sosyal dışlanma riskiyle yaşayanların oranı 11.6 milyon kişi azalırken, Türkiye’de ise aynı dönemde 5.1 milyon kişi daha yoksullaştı. 2015’te listede dokuzuncu sırada yer alan Türkiye artık istenmeyen birinciliği elinde tutuyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2024’e ilişkin makyajlı verileri bile Türkiye’deki her 10 kişiden 4’ünün iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını, her 4 kişiden 1’inin de beklenmedik harcamalarını karşılayamadığını ortaya koymuştu.
Hafta sonu da çalışıyoruz
Çalışma saatlerine ilişkin verilere bakıldığında Türkiye’de çalışanların neredeyse 7/24 iş başında olduğu ortaya çıkıyor. Eurostat’ın dün paylaştığı verilere göre Türkiye’deki neredeyse her 2 çalışandan 1’i hafta sonu da çalışıyor. Avrupa ortalaması yüzde 22.3 olurken, Türkiye’de çalışanların yüzde 43.4’ü 2023’te hafta sonu çalıştı. Türkiye hem haftalık çalışma süresinde hem de hafta sonu çalışanların oranında Avrupa’da ilk sırada yer alıyor.
Source: Tolga Uğur
Meydan tutsaksa otokrasidir
İşçiler ve emekçiler alınan olağanüstü önlemlere karşın meydanları doldurdu. Kartal ve Kadıköy’de on binler 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı coşkuyla kutladı.
İstanbul’daki kutlamaların iki adresi vardı. Türk-İş tarafından düzenlenen kutlamalar Kartal’da yapıldı.
DİSK, KESK, TMMOB ile TTB’nin çağrısıyla binlerce kişi Kadıköy’te bir araya geldi.
CHP lideri Özgür Özel hem Kartal hem de Kadıköy’deki kutlamalara katıldı.
HEDEF TAKSİM OLMALI
Tüm işçilere sendikalı olmaları çağrısında bulunan Özel, şunları söyledi:
CHP lideri Özgür Özel, Kartal’da sahneye çıkarak işçileri selamladı ve karanfil attı.
“Eninde sonunda tüm sendikalarıyla, konfederasyonlarıyla birlikte bütün emekçilerin temel hedefi Taksim olmalıdır. Önümüzdeki yıllarda talep ortaklaşmalı, hedef tekleşmeli, Taksim bu baskıcı rejimin elinden mutlaka geri alınmalıdır.
Bir ülkede meydanlar özgürse demokrasi vardır. Meydanlar, Taksim gibi tutsaksa, abluka altındaysa o ülkede otokrasi vardır. Bugün Türkiye’de Taksim’e bakınca iktidarın öz güvensizliği görülüyor. Güçlü iktidarlar meydanları yasaklamazlar. Bunların dizleri titriyor, o yüzden hırslarını boş meydanlardan alıyorlar.”
‘Kanal İstanbul için referandum yapalım’
CHP lideri Özel, Ulaştırma Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun “Kanal İstanbul’u kesinlikle yapacağız” sözlerine, “Hodri meydan, koyun İstanbul’a sandığı. Oylayalım Kanal İstanbul’u. Siz Kanal İstanbul’u savunun, biz İstanbul’u. Bakalım kim çıkacak? Cesaretleri varsa sandığı getirsinler” diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a referandum çağrısı yaptı.
Polis sert davrandı
Her yıl olduğu gibi bu yıl da 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyenlere izin verilmedi.Olağanüstü önlemler alan polis, Mecidiyeköy ve Beşiktaş’ta yüzlerce kişiyi gözaltına aldı.
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde vahim görüntüler yaşandı. İstanbul’un adeta abluka altına alınıp açık cezaevine çevrilmesinin ardından Taksim’e yürümek isteyenlere polisin müdahalesi çok sert oldu. Taksim Meydanı’nda kutlama yapmak isteyen öğrenci ve işçi grupları soğuk havaya rağmen önceden ilan ettikleri noktalarda toplandı. Mecidiyeköy’de toplanan gruplar önce polis ekipleri tarafından abluka altına alındı. Sonrasında ise sert müdahaleler ve ters kelepçe takılarak gözaltına alındı.
HER GÖSTERİCİYE 1 POLİS
CHP’li vekiller gözaltıları önlemeye çalıştı. Hak ihlallerini kayıt altına almak için bir çok noktada gözlem yapan avukatlardan en az 10’u gözaltına alındı. Beşiktaş’ta toplanan başka bir gruba da polis engel oldu. Polis, gruptakileri plastik kelepçe takıp gözaltına aldı.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya İstanbul’da 407 kişi, Tokat’ta 1, Van’da 1 olmaz üzere 409 kişinin gözaltına alındığı açıkladı. Kartal ve Kadıköy’de kutlamalara 65 bin kişi katılırken, 52 bin 656 polis görev yaptı. Tüm Türkiye’de ise 122 bin 77 emniyet personeli sahadaydı.
Çocuğu yatalak baba barikatı geçemedi
İstanbul Valiliği’nin, tedbirleri kapsamında aldığı güvenlik tedbirleri vatandaşları mağdur etti. Polislere 29Ş Şişli-İstinye hattında çalışan İETT otobüsüyle işe gitmek istediğini ve yatalak hasta çocuğu olduğunu söyleyen babaya polisler izin vermedi. Baba polislere, “29Ş nerede geçiyor, otobüse bineceğim işe gideceğim. Yürüyerek de mi gidemiyoruz? Ne yapacağım ben burada kalayım?” sözleriyle tepkisini dile getirdi. Polis ise “Yapabileceğim bir şey yok” karşılığını verdi.
Şişli’de kadın bağırdı: Tarikatların değil halkın polisi olun
Taksim Meydanı’na gitmek için Mecidiyeköy’de toplananlara polis müdahale etti ve yaka paça sürükleyip gözaltına aldı. Polisin sert tavrı bazı vatandaşların tepkisine neden oldu. Gözaltılara tepki gösteren bir yurttaş polislere “Tarikatların değil halkın polisi olun” diye seslendi.
Source: Ali Macit
‘Hariciye’nin yıldızı’ şehit Balkar’ın öyküsünden çok şey öğreneceksiniz: Bilgiç’in bu kitabını kaçırmayın
Bilgiç’in bu çalışmayı yaparken görevi sırasında Sırpça öğrenmesi, Sırp gazetelerini tercüme etmesi, Balkan politikalarına yer vermesi, Tito’yu anlatması, ASALA gibi Ermeni terör örgütleri hakkında ayrıntılı bilgi vermesi, Balkar’ın neden zırhlı bir aracı ve koruması olmamasını sorgulaması ve dostumuz Sedat Ergin’in de bir sohbet sırasında bu çalışmayı bize övmesi de dikkatimizi çekmişti.- 9 Mart 1983 günü Belgrad’da saldırıya uğrayan ve 54 saat 22 dakika hayat mücadelesi verdikten sonra 11 Mart 1983 günü şehit olan Dışişleri Bakanlığı’nın önemli isimlerinden olan Büyükelçi Galip Balkar’ın titiz bir hayat hikâyesini gösteriyor bize.OSMANLI’DAN CUMHURİYET’EBüyükelçi Bilgiç, bu olaydan yıllar sonra Büyükelçi olarak Belgrad’da aynı görevde bulunuyor ve bu olayı bir kuyumcu titizliğiyle araştırıyor ve “Sayın Balkar şehit olan ne ilk ne de son diplomatımızdır. Bu saldırının ardından da Dışişleri Bakanlığı mensupları yurtdışında pek çok saldırıya maruz kaldılar ve hayatlarını kaybettiler. Bu kitabı farklı kılan ilk kez bir şehit diplomatımızın hayat hikâyesinin yazılmasıdır” diyor.- Kitapta, Cumhuriyet’in ilk yıllarında yetişen bir aydının hüzünlü yaşam öyküsünün yanı sıra Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan bir ailenin serüveni, dönemin Dışişleri Bakanlığı’nın yapısı ve çalışma sistemi, Soğuk Savaş’ın gölgesinde Türkiye’nin Balkanlar’a ve Yugoslavya’ya bakışı ile Ermeni terör örgütleri ile Belgrad saldırısı hakkında ayrıntıları öğreneceksiniz.-Tanju Bilgiç’e göre; Türkiye ve Yugoslavya devlet arşivlerindeki belgelere de yer veren ve olayın birincil tanıklarıyla yapılan mülakatlar çerçevesinde kaleme alınan bu kitap, Hariciye’nin yıldızı Galip Balkar’ın anısını canlı tutmayı hedeflerken, aynı zamanda o dönemde yanıtlanamayan bazı sorulara da ışık tutuyor.Ayrıca Bilgiç, eski Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun kitabın yazımında kendisini teşvik etmesi, cinayeti Belgrad ve Ankara’da takip eden Hürriyet muhabiri Serdar Koçak’ın arşiv ve fotoğraf konusunda katkı sağlaması, personel Ana Tadiç, Ramazan Koçak ve Engin Yürür’ün destekleri nedeniyle teşekkür ediyor. MOSKOVA’DA ANDREY KARLOV ANILDI TAM bu yazıyı yazarken, Moskova ile kültürel ve sinema konusunda yakın ilişkileri bulunan Nilhan Aydın’dan Sayın Büyükelçi’nin, Galip Balkar kitabını getirdiği gibi Ankara’da bir suikast sonucu hayatını kaybeden Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un Moskova’da anıldığı haberini aldım.Karlov’un anısını yaşatmak amacıyla “Karlov Okumaları-2025” her yıl yapılıyormuş…Rusya Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Moskova Uluslararası İlişkiler Üniversitesi’nde (MGİMO) düzenlenen etkinliğe Moskova Büyükelçisi Tanju Bilgiç, Andrey Karlov Vakfı’nın Onursal Başkanı Marina Karlova, Vakıf İcra Kurulu Başkanı Naki Karaaslan, MGİMO yöneticileri ve öğretim görevlileri, Rus-Türk İş İnsanları Birliği RTİB Genel Müdürü Recep Haki, öğrenciler, çok sayıda Rus ve Türk konuk katılmış.Açılış konuşması yapan Büyükelçi Bilgiç, merhum Büyükelçi Karlov’un anısına düzenlenen etkinliklerin Türkiye için de çok önemli olduğunu vurguladı. Bilgiç, “Bu etkinlik, Rusya’nın geleceği için çok büyük bir yatırım. Sayın Karlov’un vefatından sonra böyle bir etkinliğe aracı olması ve bu şekilde burada anılması çok önemli. Türkiye Büyükelçiliği, Türk işinsanları ve Türk topluluğu olarak bu tür etkinlikleri her zaman desteklemeye hazırız” diye konuşmuş.DOSTLUK VE BARIŞ…Etkinlikte birer konuşma yapan Karaaslan ve Karlova da bu tür etkinliklerin, başta Türkiye ve Rusya olmak üzere dünya ülkeleri ve halkları arasındaki dostluk ve barışa ciddi katkı sağladığını vurguladı. Büyükelçi Karlov’un eşi Karlova da, “Bu etkinliklerde Rusya’nın çeşitli yerlerinden gelen gençler, projeleriyle yarışmada yer alıyor. Böylece merhum Karlov’u saygı ve sevgiyle anıyoruz. Karlov’u böyle güzel, faydalı çalışmalarımızla kalbimizde yaşatmaya devam ediyoruz. Bu benim için de güzel ve anlamlı bir duygudur. Herkese derin şükranlarımı iletiyorum” diye konuştu. Etkinlikte yarışmayı kazanan gençler de ödüllendirildi.Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, 19 Aralık 2016’da Ankara’da bir fotoğraf sergisi açılışı sırasında suikast sonucu hayatını kaybetmişti. DEPREMİN VEBALİNİ ÜZERİME ALIYORUM -PROF. Dr. Şener Üşümezsoy, “Depremin vebalini üzerime alıyorum. Benim söylediğim çıkıyor ama onların söyledikleri makalelerin hiçbiri ayakta durmuyor” diyerek tartışmayı sürdürüyor.GÜNÜN SÖZÜ“Tazimattan sonra Türk aydınları azınlık liderlerine yalvarırdı, ‘Gelin Ermeni, Kürt, Arnavut, Rum yerine ‘Osmanlıyız diyelim’ diye. Kabul ettiremediler. Türk hariç hepsi etnikçilik yaptı. Ne zaman ki Cumhuriyet kurulup Atatürk ‘Büyük Türk Milleti’ diye ortaya çıktı. Hepsi ağız değiştirip ‘Osmanlıcı’ kesildiler.” Prof. Dr. Halil İNALCIK
Source: Yalçın Bayer
Çocuk katillere daha büyük ceza geliyor!
Mattia Ahmet Minguzzi cinayeti Türkiye”yi sarstı. 15 yaşındaki Minguzzi”nin öldüğü saldırının görüntüleri Türkiye”yi ayağa kaldırırken; katilin 18 yaşından küçük olması sebebiyle indirimli ceza alacak olması tartışma konusu olmuştu.
10 YIL SONRA TAHLİYE OLABİLİR
24 yıla kadar hapis cezası talebiyle iddianame hazırlanan katil, ‘çocuk indirimi’ uygulanacağı için hukukçulara göre 10 yıl sonra cezaevinden şartlı olarak salıverilebilecek.
ÇOCUK KATİLLERİN CEZALARININ ARTIRILMASI GÜNDEMDE
Hem Minguzzi’nin ailesi hem de kamuoyu indirimli ceza uygulamasına tepki gösteriyor. Bu çerçevede, önümüzdeki günlerde TBMM’nin “Yeni ‘Minguzzi’ler olmasın” diye çocuk katillere verilen cezaların artırılması için adım atması bekleniyor.
TBMM’de kurulan araştırma komisyonunun raporunda da söz konusu cezaların artırılmasına yönelik öneriler yer alacak.
Türk Ceza Kanunu’na göre 12 yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu bulunmuyor. Yine 15 yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamaması hâlinde de bir ceza sorumluluğuna yer verilmiyor.
Fiili işlediği sırada 15 yaşını doldurmuş olup da 18 yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde 18 yıldan 24 yıla, müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde ise 12 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına hükmolunuyor. TBMM Araştırma Komisyonunun önerileri arasında söz konusu bu cezalara yeni bir kademelendirme getirilmesi ve cezaların artırılması yer alıyor.
AVRUPA”DA YETİŞKİN GİBİ YARGILANIYORLAR
Türkiye Gazetesi”nde yer alan habere gçöre; birçok Avrupa ülkesinde de çocuk suçlularla ilgili cezalar Türkiye’den daha caydırıcı. Komisyon, Avrupa’daki örnekleri de inceleyerek özellikle Minguzzi örneğinde olduğu gibi, vahşice işlenen cinayetlerde katil 18 yaşından küçük olsa bile daha ağır bir ceza uygulanmasını gündeme getirecek.
Bazı ülkelerde çocuk failler, işledikleri suça göre yetişkin gibi yargılanıyorlar ve yetişkinlere verilen cezalar uygulanıyor. ABD’de birçok eyalette ağır suç işleyen 16-17 yaşındaki çocuklar, yetişkin gibi yargılanabiliyor. Bazı eyaletlerde bu sınır 14 yaşa kadar düşüyor. ABD’de 1993 tarihli bir davada mahkeme, 4 yaşındaki bir çocuğu vahşice öldüren 13 yaşındaki çocuğu yetişkin olarak yargılamış ve ceza indirimi uygulamamıştı. Kanada’da 14 yaş üstü suçlular, yine işledikleri suçun ağırlığına göre yetişkin mahkemesinde yargılanabiliyor.
İngiltere’de de ağır suç işleyen 10 yaş üstü çocuklar, özel çocuk mahkemeleri yerine diğer mahkemelerde yargılanıyor.
Öte yandan cinayetle ilgili yaşları 18’den küçük iki zanlı hakkında daha gözaltı kararı verildi.
Source: Devrim Karadağ
Cumhurbaşkanı istifa edin! (2)
Üç ay önce aynı başlıkla bu köşede bir yazı yazmıştım. Siz okurlardan gelen çok sayıda istek üzerine ikincisini de yazmak zorundayım. Çünkü bu otelde alevler içinde yanarak ölen 36’sı çocuk 78 canın birinci derecede sorumlusu ortaya çıkarılmadı.
Hesap sorulmadı.
Komisyon kuruldu.
Önceki gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bu otelde çocukları yanarak can vermiş anneler, babalar, Komisyon toplantısına gelerek, yangın sırasında yaşadıkları acıyı gözyaşları içinde anlattılar. Onları dinleyen Komisyon üyesi Milletvekilleri de ağlamaya başladı.
Anne Can Sarıtaş:
“Oğlum Doruk, yangın alevleri içindeyken bana ses kaydı gönderdi. İşte siz de dinleyin: Oğlum can vereceğini bildiği halde benden yardım istemek yerine ‘Anne seni seviyorum’ diyor.”
Baba Eray Bağcı:
“Oğlum Eren’in gözlerinin içi gülerdi. Saygılı, duyarlıydı. Akıllı, çalışkandı. Eren’im yok oldu. Bu otelde katliam yapıldı. Çığlıklarımıza kulak verin.”
Sayın Cumhurbaşkanı!
Otelde yangına karşı hiçbir önlem alınmadığı ortaya çıktı. Ve siz ilk gün; “Acıyı yaşatanlar hesap verecek” dediniz.
Acıyı yaşatan kim?
Otelin sahibi.
Otelin sahibi kim?
2019 yılında yani sizin Cumhurbaşkanı olduğunuzda “özel hukuk hükümlerine tabi olarak” kurulan ve son cümlesi; “Bu kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür” diye biten 7183 sayılı yasayla var edilen Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nın Karadeniz Bölge Temsilciliği’ne (devlet koltuğu) getirilen kişi.
Sayın Cumhurbaşkanı!
Devletin belgelerinde şu bilgiler var: Otelin sahibine Orman İdaresi, Bolu Kartalkaya’nın tamamını vermiş. Otel yapılmış. Diğer oteller onu izlemiş ve Kartalkaya bir kayak merkezine dönüşünce Orman İdaresi verdiği arazinin yarısını geri istemiş. Otel sahibi “bir karşını bile geri vermem” diye orman idaresini kapıdan kovmuş. Otelci bu araziye bir otel daha yaptırmış. Aynı otelci 2005 yılında, yani sizin Başbakan olduğunuz dönemde, Gölcük yakınında orman arazisi sınırında 16 dönüm (16.000 metrekare) arsayı Karacasu Belediyesi’nden alıp üçüncü otelini dikmiş. Ve otelin kıyısındaki 14 dönüm (14.000 metrekare) ormanı işgal edip ek tesisler yaptırmış. Orman idaresi bunun yaptıklarına ceza kesip, tesisleri yıktırması gerekirken susmuş. Belli ki susturulmuş!
Sayın Cumhurbaşkanı!
Devletin kayıtlarında şu bilgiler de var: 2009 yılında Orman Bakanı, bu otelcinin isteği üzerine, 85 dönüm (85.000 metrekare) meşe ormanını “mesire yeri ilan edip” otelciye çerez parası 30.000 TL’ye (otelin bir odasının bir gecelik parası) kiralamış. Otelci 2017 ve 2021 yıllarında yani siz Cumhurbaşkanı’nın “ustalık dönemine geçtiğini” ilan ettiği yıllarda da; mesire alanını daha da genişleterek 200 dönüm (200.000 metrekare) meşe ormanlık alana yayılmış. 200 bin metrekare ormanlık alana karşılık otelciden alınan devlet payı ücret ise 400.000 TL yani otelin bir odasının sadece 14 gecelik parası olmuş.
Sayın Cumhurbaşkanı!
Her şey ortada.
Her şey çok açık.
Otelinde yangın merdiveni, söndürme sistemi, yanmaz halı ve perde, duman geçirmez kapı, çalışan alarm sistemi, eğitilmiş acil durum personeli, 24 saat uyanık itfaiye ekibi bulundurmayan otelin sahibini Turizm Bakanı’nız devlet koltuğu sahibi yaptı. Otelci bu gücünü Turizm Bakanından alıyor. Türkiye’nin en pırlanta turistik sahillerinde çok yıldızlı 3 otelin ve ETS Tur şirketinin sahibini de Turizm Bakanı olsun diye siz atadınız. Turizm Bakanı da gücünü siz Cumhurbaşkanı’ndan alıyor.
Sayın Cumhurbaşkanı!
Devletin kayıtlarında şu bilgiler de var: Orman arazisine yayılarak büyüme modeli Turizm Bakanı’nın oteli için de işletildi. Bodrum Kisebükü’nde 95 dönüm (95.000 metrekare) arazi, Orman Bakanlığı’na aitti. Bu arazinin önce 4 dönümü (4.000 metrekare) Turizm Bakanlığı’na devredilip; oradan da Turizm Bakanı’nın şirketine satıldı. 25 dönüm daha (25.000 metrekare) Orman Bakanlığı’ndan Turizm Bakanlığı’na ve yine Turizm Bakanı’nın aynı şirketine tahsis edildi. Sonra 95 dönümün tamamı turizm bölgesi ilan edildi. Bakanın oteline yol yapılsın diye 50.000 ağaç kesildi. Muğla Büyükşehir Belediyesi borçlandırılarak (acaba faiz kaçtı) Bakan’ın otelini de kapsayacak kanalizasyon sistemi de döşetildi.
Sayın Cumhurbaşkanı!
Biliyorsunuzdur. Anayasa Madde 8: Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa’ya ve Kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir diyor.
Yani siz sorumlusunuz.
23 yıldır yönetimdesiniz.
Bakanları seçiyor ve atıyorsunuz. Ve her fırsatta; “Benim Bakanım… Benim Valim…Benim Belediye Başkanım” diye özellikle vurgu yapıyorsunuz. 36’sı çocuk 78 insanı yakan otel Bolu’da olduğu için Bolu İl Turizm Müdürlüğü, Bolu İl Özel İdaresi, Bolu Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü siz Cumhurbaşkanı’nın görevlendirdiği bakanlara bağlı çalışıyorlar. Sizin turizm bakanı olsun diye seçtiğiniz bakanınızın turizm şirketi ETS, yanmış insan eti yiyen duruma sokulmuş otele müşteri pazarladı ve yanan 36’sı çocuk 78 canın sırtından kazanç elde etti.
Sayın Cumhurbaşkanı!
İlk tahlilde ve son tahlilde; acıyı yaşatan sizsiniz. Ve sizin bakanlarınız. Sizin atadığınız üst düzey bürokratlar. Önce siz istifa ediniz. Böylece Türkiye’nin yargıçları, savcıları “yananların acısını yaşatanlardan sorabilir” hale gelebilsin.
Source: Necati Doğru
Suriye”de İsrail destekli provokasyon tutmadı! Dürzi liderler kararı ilan etti
Suriye”nin güneyindeki Süveyda ilinde bir araya gelen Dürzi toplumunun liderleri, ülkenin bölünmesine karşı olduklarını belirterek, illerinde İçişleri Bakanlığı ve adli kolluk güçlerinin yerel kadrolarla etkinleştirilmesi gerektiği çağrısında bulundu.Son günlerde başkent Şam”da hükümet güçleriyle bazı silahlı Dürzi gruplar arasında yaşanan çatışmaların ardından Dürzilerin önde gelen isimleri, Süveyda ilinde toplandı.Görüşmeye ilişkin sosyal medyadan paylaşılan görüntüde okunan açıklamada, toplantıya Ebu Selman Hikmet el-Heceri, Ebu Vail Hannavi, Hasan Atraş, Yahya Amir, Atif Hineydi, Vesim İzzeddin, Hasan Cerbu gibi isimlerin katıldığı belirtildi.Açıklamada, “Bölünmez bir parçası olduğumuz birleşik Suriye, bizim onurumuzdur. Suriyeliliğimiz ise şerefimizdir. Vatan sevgisi imandandır. Bölünmeyi, ayrılmayı veya kopmayı kesinlikle reddediyoruz.” ifadeleri kullanıldı.Suriye yönetimine bağlı İçişleri Bakanlığının ve adli kolluk güçlerinin, Süveyda ilindeki yerel kadrolarla etkinleştirilmesi gerektiği vurgulanan açıklamada, Süveyda-Şam yolunun güvenliğinin ise devletin sorumluluğunda olduğunu kaydedildi.Birlik ve beraberlik mesajı verilen açıklamada, “Fitne, mezhepçi kışkırtmalar, kişisel kinler ve İslam”ın yasakladığı cahiliye dönemine ait intikam duygularından arınmış bir vatan için çaba gösterdiğimizi vurguluyoruz. Bu tür tehlikeli ayrışmaların sonucu felaketle bitmiştir ve yine öyle olacaktır.” uyarısı yapıldı.Toplantının ardından konuşan Dürzi lider Leys el-Belus, Süveyda ilinde İçişleri Bakanlığının etkinleştirilmesi konusunda anlaşmaya vardıklarını dile getirdi.Belus, Suriye hükümetine bağlı güvenlik güçlerinin ildeki vatandaşların korunması konusunda karar aldığını belirterek, “Bu anlaşmayı yıkmaya çalışanlar var. Bölgede tahribat yapmaya çalışan silahlı gruplar var. Devlet ve halkla işbirliği içindeyiz, finanse edilen bu gruplara son vereceğiz.” dedi.- SURİYE”DEKİ OLAYLARIN FİTİLİNİ ATEŞLEYEN PROVOKASYON VE ÇATIŞMALARSosyal medya hesaplarında 28 Nisan”da paylaşılan ve Hz. Muhammed”i hedef alan bir ses kaydı, Suriye”de büyük tepki çekmişti. Kısa sürede yayılan ses kaydının sahibi, konuşmasında, Dürzi topluluğun yoğun olarak yaşadığı Süveyda ilinden olduğunu belirterek, Hz. Muhammed”e hakarette bulundu.Bunun üzerine birçok ilde 29 Nisan”da gösteriler düzenledi ve aynı gün Ceramane Mahallesi”nde akşam saatlerinde başlayan gerginlik, bazı silahlı Dürzi grupların Suriye hükümetine bağlı güvenlik güçlerini pusuya düşürmesinin ardından çatışmaya dönüştü.Silahlı Dürzi grupların Ceramane”de başlattığı saldırıya Sahnaya semtindeki Dürzi grupların da müdahil olmasıyla çatışmalar genişledi, en az 13 güvenlik görevlisi hayatını kaybetti.Suriye güvenlik güçleri kontrolü sağlamak üzere bölgeye çok sayıda asker, ağır silah ve tank sevk etti.İsrail ise Mayıs”ta akşam saatlerinde Dürzileri koruma bahanesiyle Sahnaya”da 5 savaş uçağıyla en az 9 hava saldırısı düzenledi. İsrail saldırısında 2 kişi hayatını kaybetti.Suriye yönetimi, başkent Şam”ın güneyinde yer alan Ceramane Mahallesi”nde bazı Dürzi silahlı grupların başlattığı ve Sahnaya semtine yayılan çatışma sonrası bölgede 1 Mayıs”ta kontrolü sağladığını bildirdi.İsrail Şam”ı vurduİsrail”in oyunu tutmadı! Dürzilerle ateşkes yapıldıTürkiye”den İsrail”e net uyarı
Source: Www.star.com.tr
Bu insan olamaz! Caninin ifadesi ortaya çıktı!
Denizli nin Sarayköy ilçesinde, eşinden bir süre önce boşanan Satı Buse D. (22), iddiaya göre, uyuşturucu madde kullandığı öne sürülen sevgilisi Süleyman Danış (24) ile birlikte ilçeye bağlı Aşağı Mahalle de yaşamaya başladı. SEVGİLİM, OĞLUMU DÖVÜYOR DHA daki habere göre Satı Buse D., önceki sabah komşularına, oğlu A.K. nin (2), Danış tarafından darp edildiğini söyleyerek yardım istedi. Bunun üzerine komşular, anne ve oğlunu Sarayköy Devlet Hastanesi ne götürdü. EVDE UYURKEN GÖZALTINA ALINDI Hastanede yapılan muayenede A.K. nin yüzü ve vücudunda darp izleri olduğu tespit edilince durum polise bildirildi. Sarayköy İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri, olayın yaşandığı adrese giderek Süleyman Danış ı evde uyurken gözaltına aldı. SAĞ KOLU KIRIK, GÖZÜNÜ KAYBETME RİSKİ VAR İlk müdahalesi Sarayköy Devlet Hastanesi nde yapılan A.K., Pamukkale Üniversitesi Hastanesi ne sevk edildi. Burada yapılan tetkiklerde; çocuğun sağ kolunda kırık olduğu, vücudunun birçok yerinde darp izleri bulunduğu ve göz çevresindeki şiddetli travmalar nedeniyle sağ gözünü kaybetme riski taşıdığı belirlendi. ÇOCUK TEDAVİ ALTINA ALINDI Hastanede tedaviye alınan A.K. nin ağladığı sırada hemşirelerin onu teselli etmeye çalıştığı anlar da cep telefonu ile görüntülendi. ANNE SERBEST BIKAKILDI A.K. yoğun bakımda tedaviye alırken, anne Satı Buse D. de gözaltına alındı. Satı Buse D. nin ilk ifadesinde; Süleyman Danış ın kendisini ve çocuğunu darp ettiğini söylediği öğrenildi. Anne Satı Buse D., ifadesinin ardından serbest bırakıldı. SAĞ GÖZÜ AMELİYAT EDİLECEK Hastanedeki tedavisi süren ve servise alınan A.K. nin hayati tehlikeyi atlattığı, sağ gözünü kurtarmak için ameliyat edileceği öğrenildi. ZANLI CEZAEVİNE GÖNDERİLDİ Emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen Süleyman Danış, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. İLK İFADESİ ORTAYA ÇIKTI Danış, ilk ifadesinde; Satı Buse D. ile ilişki yaşadığı sırada A.K. nin yanlarına gelip ağlamaya başladığını, bu nedenle öfkelenerek A.K. ye birkaç kez vurduğunu, amacının dövmek olmadığını, alkollü olduğu için ne yaptığını hatırlamadığını ve çocuğu annesinin de dövmüş olabileceğini öne sürdü. ÇOCUK DEVLET KORUMASINDA Öte yandan Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü, A.K. nin devlet korumasına alındığını açıkladı.
Source: Habertürk
Lütfü Savaş”tan Özgür Özel”e yaylım ateşi! “Mikrop” göndermesi
CHP içerisindeki şaibeli kurultay, rüşvet, yolsuzluk gibi skandallar gündemdeki yerini korurken yeni bir gelişme daha yaşandı.CHP”den ihraç edilen eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, CHP Genel Başkanı Özgür Özel”in kendisi hakkında yaptığı açıklamalara sosyal medya üzerinden yayımladığı uzun bir metinle cevap verdi. Savaş, mesleğine atıf yaparak, “Ben mikrop doktoruyum. Mikroplarla savaşmayı en iyi ben bilirim” ifadesiyle Özel”e doğrudan göndermede bulundu.”EMPERYALİST GÜÇLERDEN YARDIM DİLENEREK İKTİDAR OLUNMAZ”Açıklamasında CHP”nin son dönemde izlediği politikaları da hedef alan Savaş, “Emperyalist güçlerden yardım dilenerek iktidar olunmaz. CHP ancak halkla beraber yürürse iktidar olabilir” dedi. CHP”nin DEM Parti ile Kent Uzlaşısı çerçevesinde yürüttüğü işbirliğine baştan beri karşı olduğunu belirten Savaş, bu süreci önce parti içinde, ardından kamuoyuyla paylaştığını hatırlattı. Bu nedenle hakkında ihraç kararı verildiğini ve konunun yargıya taşındığını aktardı.ŞAİBELİ KURULTAY İDDİALARIKurultay süreci ve partiye yöneltilen şaibe iddialarına da değinen Savaş, Başkan Erdoğan”ın da kamuoyu önünde bu konuyu sık sık gündeme getirdiğine dikkat çekerek, “Kurucu liderimiz Atatürk”ün emaneti olan bu partinin şaibe ile anılmasına izin vermemek için mücadele ediyoruz. Kurultay sürecinde yaşanan hukuki süreçler devam ediyor. Amacımız, bu şaibeleri hukuk yoluyla temizlemek. Buna sessiz kalmak değil, karşı çıkmak partimize sadakattir” dedi.”ÖZEL”İN ACİZLİK İTİRAFI”Özel”in “ihanet” suçlamasının aslında bir “acizlik itirafı” olduğunu kaydeden Savaş, “Genel Başkanlık makamı iftira ve kişisel hesaplaşma yeri değildir” ifadelerini kullandı.6 Nisan sonrası Lütfü Savaş”tan CHP”ye yeni davaCHP”de oy karşılığı belediye başkanlığıCHP”nin olağanüstü kurultayına iptal davası
Source: Www.star.com.tr
Mustafa Sabri Beşer yazdı: Her yerde görülüp hiçbir yerde fark edilmeyen şeyin adı neydi?
Yıl 2006. Hollanda Kültür Bakanlığı”nın davetlisi olarak gittiğimiz bir kültür organizasyonu sonrası, dönüş saatlerinde, Hollandalı Bakan Yardımcısıyla yapılan kısa bir sohbet, yıllardır içimde yankılanan bir zihinsel işgal alarmı gibidir.Bize döndü, “Türkiye”nin nüfusu 76 milyon (2006). Ortalama kitap okuma oranınızı biliyor musunuz?” diye sordu.Sustuk.Bilmiyorduk.Devam etti, “Hollanda nüfusu 17 milyon. Ortalama bir Hollandalı yılda 16 kitap okur. Ve biz kitap okuma oranını artırmak adına her fırsatta kamu politikası yürütüyoruz. Siz, Türkler… 6 yılda 1 kitap…”O an, biz sadece sayılarla değil; o adamın yüzüne yerleşmiş istihzayla tuş olduk.Utandık.Ama bu utancı ne yazık ki kolektif bir bilinç hâline getiremedik.O gün bugündür anlatmaya çalıştım bu vakıayı.Tehlike rakamda değil, okumama hâlinin toplumda bir mesele sayılmamasıydı.Ve dahi ne okunduğuna kimsenin karışmamasıydı!Geçtiğimiz gün World Population Review ve CEO World Magazine”in 2024 verileri yayınlandı.ABD, Hindistan, İngiltere, Fransa gibi ülkeler kitap okumaya yılda ortalama 357 saat ayırıyor.Türkiye…Haftada 5 saat 54 dakika.Bir kahve molası kadar.Bir “story” izlenme süresi kadar.Veri çalışmalarına göre “Harry Potter” ve “Yüzüklerin Efendisi”, Türkiye”de en çok okunan kitaplar.Çocuklarımız kitap okuyorlar!Ama büyüyle yoğrulmuş, cinsiyetsizlikle harmanlanmış, batının ahlak dışı kodlarıyla işlenmiş metinleri okuyorlar.Kendi kültürel kodlarına, tarihî hafızasına, hakikatle bağ kurmasına yarayacak kitaplarıysa okumuyorlar.Çünkü o kitaplar ya yazılmıyor ya da engelleniyor.Bu infialle bir kitap yazdım: 7 Renkli Gezegen.Fantastik bir çocuk romanıydı ama öyle bildiğiniz fantastiklerden değil.Karanlık lordlar yoktu; iç muhasebe vardı.Cinsiyetsiz karakterler yoktu; şahsiyetli çocuklar vardı.Batının büyülü karanlığına değil, tefekkür aydınlığına çağırmaktı amacım.Bir karşı anlatı inşa etmekti.Bir direniş romanı yazmaktı.Telif almadım.Yayınevine “Bila Bedel” imza attım.D&R başta olmak üzere hiçbir zincir mağaza satışı kabul etmedi.Ret cevabı verdiler.Harry Potter”ları vitrinlerine dize dize bitiremeyen mağazalar; raflarına virüs bulaşır endişesiyle bu kitaba yaklaştı!Dışlanmak, sansürlenmek, yok sayılmak…Bitmedi.Bir sponsor yordamıyla İstanbul”un metro istasyonlarında ve tramvay duraklarında 7 gün sürecek bir kampanyayla reklam panolarına girdik.Üç saat sonra, bizzat İBB eliyle afişler kaldırıldı.Gerekçe sunulmadı.Çünkü “büyü” yoktu, “LGBT” yoktu!Çünkü çocuklara “sihirli sopa” değil, “düşünme cesareti” veriliyordu.Ve en acısı, bizim mahalle de sustu.YouTube”da yüzbinlerce takipçisi olan muhafazakâr fenomenler, fahiş fiyatlarla “ücretli tanıtım” talep etti.Bazıları hiç cevap vermedi.Çünkü kitap algoritmaya değil, vicdana hitap ediyordu.Çünkü pazarlanabilir bir büyü değil, hakikat yüklüydü.LGBT sapkınlığına çağrı olduğu için değil, tam aksine, hakikate çağırdığı için yasaklı muamelesi görüyor.Acaba bu verilerden sonra, bizim zannettiğimiz fenomenler, bizim zannettiğimiz kitapçılar, başlarını ellerinin arasına alır mı?Zannetmem.Çünkü bu başlar çoktan vitrin planlarına, satış hedeflerine, reklam algoritmalarına teslim edilmiş.Düşünmezler.Düşünmek maliyetlidir.Düşünmek yalnızlaştırır.Düşünmek, sistemin dışına çıkmayı gerektirir.Ama ben o sistemin dışında kalmaya razıyım.Ben bir çağrı yaptım.Ben bir direniş duvarına ilk taşı koydum.Acuzeler gibi üç maymunu oynadıkça hiçbir kayıp geri gelmeyecek, hiçbir saldırı püskürtülemeyecek…Allah”a iş vermeyi bırakalım, el ense yapmayı bırakalım, sızlanmayı bırakalım; adamlaşalım, adam olalım!Çocuklar yakılıyor, haberdar mısınız?Takva taklaları atan fenomen güvercinlerimizden çok daha fazla çalışıyor, en şedit İslam düşmanları.Ne uyandıracak bizi?Her şeyi elde ettik, bütün kalelere yürüdük; en önde gidenlerin ardında iz süren yok.Hançeremiz yırtılana kadar haykırdık: Aile dedik, çocuk dedik, yaradılış dedik…Gözlerimizin oyulması mı, beyinlerimizin patlatılması mı gerekiyor uyanmamız için?Defalarca söyledik, yine söyleyelim:Vatan, harita değil; çocuklarımızdır. Neslimizdir.Ve eğer bu vatan kayarsa, sadece toprak değil; inanç da gider, izzet de geçmiş de gelecek de…O zaman bunca çile, bunca mücadele, bunca umut, boşlukta çürür.Ve biz sadece kaybetmeyiz;Kendimizi de inkâr ederiz.
Source: Mustafa Sabri̇ Beşer
Tarihe ve coğrafyaya dost olmak
Fethi Gemuhluoğlu’nun Uyarısı
Fethi Gemuhluoğlu Bey, 1975 yılında Dostluk Üzerine irticalen yaptığı bir konuşmasında aynen şu ifadeleri kullanmıştı:
“Coğrafyaya dost değiliz, tarihe de dost değiliz, coğrafyaya dost olmadığımızı göreceksiniz.”
Fethi Bey’in bu konuşmayı yapmasının ardından yaşananlar; özellikle tarihimize ve coğrafyamıza dost olmadığımızı, tarihimizi ve coğrafyamızı unuttuğumuzu, hatta bilmediğimizi defaatle bize göstermiştir.
Soğuk Savaş Sonrası Hatırlatmalar
Soğuk Savaş sonrası Türkiye’nin etrafında yaşanan krizler ve savaşlar; Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğu’dan Afrika’ya kadar uzanan gelişmeler bize hep unuttuğumuz tarihimizi ve coğrafyamızı hatırlatmıştır.
Yeni Nesil Akademisyenler ve Bilinçlenme
Bu alanda geçmişe nazaran birçok yeni akademisyenin yetiştiğini, coğrafyamız ve tarihimiz üzerine çalışan genç bir neslin gelmekte olduğunu görüyoruz. Ancak buna rağmen, Türkiye’de bir kesimin hâlâ ısrarla tarihe ve coğrafyaya dost olmama konusunda dirençli davrandığını; medyada, akademide ve bazı toplumsal kesimlerde tarihe ve coğrafyaya sırt çevirme eğiliminin sürdüğünü gözlemliyoruz.
Reddi Mirasın Tehlikeleri
Cumhuriyet Halk Partisi özelinde, dış politika söz konusu olduğunda “Bize ne Suriye’den, bize ne Libya’dan, bize ne Sudan’dan, bize ne Somali’den, bize ne Irak’tan, bize ne Azerbaycan’dan” gibi söylemlerle kendini gösteren bu yabancılaşma, bu reddetme, bu reddi miras, Türkiye’ye çok ağır bedeller ödetebilir.
Uluslararası Sistem ve Yeni Dönem
Zira dünyanın gidişatına baktığımızda, uluslararası sistemde büyük bir kırılmanın yaşandığı, devletlerin sınırlarının bile değiştiği yeni bir döneme doğru gittiğimizi görüyoruz. Böyle bir dönemde Türkiye’nin sadece “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyerek kafasını kuma gömen bir politika izlemesi, Türkiye’yi ancak felakete sürükler. Çünkü bu tür dönemlerde eski defterler açılır, hesaplar görülmeye çalışılır.
Tehditler Karşısında Güçlü Türkiye
Türkiye’nin hasımlarının ve düşmanlarının da Türkiye’nin başına çorap örmek istediği ortadadır. Dolayısıyla Türkiye bu dönemde güçlü olmak zorundadır. Yeni dönemin politikası “Hazır ol cenge, eğer ister isen sulhu salah” politikasıdır. Yani caydırıcılığımızın had safhada olması gerekmektedir.
Allah’a şükürler olsun ki Türkiye son 20 yılda attığı adımlarla savunma sanayi kapasitesini geliştirmiş ve güçlü bir ordu kurmuştur. Bu ordu, Türkiye dışında birçok başarılı operasyona imza atmıştır. Bunun da ötesinde Türkiye, yakın coğrafyasında Suriye’den Kuzey Irak’a ve Doğu Akdeniz’e kadar Türkiye’nin başına örülmeye çalışılan çorapları söküp atmıştır.
Dolayısıyla bu yeni dönemde ya biz yakın coğrafyamızda bir düzen kuracağız, ya da bize rağmen kurulan bir düzenin Türkiye’ye zarar vermesini ve yakın coğrafyamızın istikrarsızlaştırılmasının bedelini ödeyeceğiz.
Bütün bunları engellemenin yolu ise güçlü bir Türkiye inşa etmekten geçmektedir. Türkiye’nin özellikle yakın coğrafyası konusunda hafızasını tazelemesi, coğrafyayı tanıması elzemdir. Bu nedenle ilkokuldan itibaren tarihimiz ve coğrafyamız konusunda daha ciddi bir eğitimin verilmesi gerektiği ortadadır.
Coğrafya ve Tarihe Dost Olmak Bir Zorunluluktur
Balkanlardan Kafkaslara, Orta Doğu’dan Afrika’ya kadar uzanan Türkiye’nin zengin tarihî derinliği, tarihi ve coğrafyası artık görmezden gelinemez. Türkiye’nin bu coğrafyaya ve bu tarihe dost olmamak gibi bir lüksü yoktur. Dolayısıyla coğrafya ve tarih okuryazarlığı yaygınlaştırılmalıdır.
Prof. Dr. Enes Bayraklı / Haber7
Source: Enes Bayrakl