“Toplumsal Sorunlar Gündemi – Çocuk İşçiliğinden Eğitim Skandallarına”

Baharın gelmesiyle mevsimlik gezici tarım işçileri ve çocuklarının yolculuğu başladı: Tarlaya çocuk göçü

Türkiye’de baharın gelişiyle birlikte mevsimlik tarım göçü başladı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan yola çıkan işçi aileler, çocuklarıyla birlikte Çukurova, İç Anadolu, Karadeniz ve Ege bölgelerine doğru yola çıktı. Naylon çadırlarda, elektriksiz ve susuz alanlarda yaşayan bu çocuklar, kalemden çok çapa sapı tutuyor. Adana Karataş’ta geçen hafta içinde nehir kenarında oynarken ölen 7 yaşındaki Cumali Timi ile gündeme daha ilk ayda gelen mevsimlik gezici tarım işçileri ve çocukları fındık hasadı için Karadeniz Bölgesi’nde Sakarya, Düzce, Zonguldak, Samsun, Ordu ve Giresun illerine; soğan, sebze, kimyon, şeker pancarı, meyve hasadı için Ankara, Konya, Niğde, Aksaray, Eskişehir, Amasya ve Kayseri’ye; kayısı hasadı için Malatya’ya; üzüm, zeytin, sebze ve benzeri tarımsal faaliyetler için Ege’de İzmir ve Manisa illerine gidiyor.Türkiye İstatistik Kurumu’nun bu konuda bir verisi olmadığı için çocukların sayısı bilinmiyor. TÜİK’in 2023 Çocuk İşgücü Anketi’ne göre, çalışan çocukların yüzde 30’u tarım sektöründe. Ancak sivil toplum kuruluşlarına göre tarımda çocuk işçiliği artıyor. Her yıl yaklaşık 250 bin çocuk, ailesiyle birlikte mevsimlik tarım göçüne katılıyor.Bu çocukların yüzde 80’i eğitim dışına düşüyor. Okulda değil, tarlada büyüyorlar.Hasadın başladığı ilk bölgelerden Çukurova’da bu yıl belirlenen günlük yevmiye 1000 lira. Ancak yüzde 10’u aracılara gidiyor. Kadınlar ve çocuklar daha düşük ücretlerle ya da ücretsiz çalıştırılıyor. Türkiye Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, “8 saat yazılsa da çalışma süresi çoğu zaman 12 saate çıkıyor. Kadınlar ve çocuklar dezavantajlı durumda” diyor.YASAL DÜZENLEME YAPILSIN2009 yılından beri mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarına odaklanıp bu konuda projeler geliştiren Kalkınma Atölyesi’nin genel sekreteri Ertan Karabıyık, çocukların büyük oranda ailelerinin yoksulluğu nedeniyle çalışmak zorunda kaldıklarının altını çiziyor. Karabıyık, mevsimlik tarım işçisi çocukların yaşam koşullarının düzeltilmesi için yapılması gerekenleri şöyle anlatıyor: “Acilen mevsimlik gezici tarım işçileri için yasal düzenlemeler yapılarak iş kanunu kapsamına alınmalı ve kayıt dışılıktan kurtarılması sağlanmalıdır. Ayrıca bu ailelerin yoksulluğuna dair çalışmalar yapılmalı ve ailelerin çocuk emeğine olan bağımlılığı ortadan kaldırılmalıdır. Çocukların gezici olan ailelerinin koşullarına uygun eğitim modelleri yaratılmalıdır.”11 YILDA 402 ÇOCUK ÖLDÜTARIMSAL üretimin başlamasıyla artan mevsimlik tarım işçilerinin sayısı, beraberinde ölümlü kazaların sayısında da artışı getiriyor. Tarımsal üretimdeki ölümler yıllardır çocuk işçi cinayetlerinde ilk sırada yer alıyor. İş Sağlığı ve İşçi Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) verilerine göre 2013-2024 yıllarında en az 2 bin 58 tarım işçisi yaşamını yitirdi. Bu işçilerin 402’si ise çocuktu. 2024’te ise iş cinayetlerinde yaşamını kaybeden çocukların yüzde 31’i tarım sektöründe çalışıyordu. İSİG Genel Koordinatörü Murat Çakır, tarım işçiliğinin çocuklar için “en kötü çalışma biçimleri” arasında yer aldığına vurgu yaparak “Ücretsiz aile işçiliğinin ve küçük yaşta çalışmanın yaygın olduğu bir sektör. Aynı zamanda da 50 ve daha az işçi çalıştıran tarım işletmeleri bakımından denetlenmenin dışında bırakılan ve buralara yönelik bir yaptırım uygulanması mümkün olmayan bir sektör. Kız çocuklarının en yoğun biçimde çalıştırıldığı ve en fazla kız çocuğu iş cinayetinin yaşandığı sektör de yine tarım” diyor. Çakır, çocukların yaşadıkları sorunları şöyle sıralıyor: Güneşe maruz kalma, böcek ısırması, tarım kimyasallarına temas etme, naylon çadırda yaşama, okula gidememe, yeterli beslenememe, temiz suya ulaşamama, parazit ve bulaşıcı hastalıklara yakalanma riski.

Source: Şevval Aydoğan


Eğitimde güven erozyonu: ‘YÖK bu skandal karşısında sessiz kalamaz’

Eğitim İş İzmir 4 Nolu Yükseköğretim Şube Başkanı Elbey Kale, gazetemizin gündeme getirdiği “İzmir Demokrasi Üniversitesi’nde skandal: Başarısız teze diploma” haberine ilişkin açıklamalarda bulundu.Kale, “Son dönemde adı sıkça, ihale yolsuzluğu, Sayıştay raporları ile belgeli yolsuzluk, görevde yükselme sınavlarında kayırmacılık ve mobbingle suçlanan Demokrasi Üniversitesi, şimdi de sahte diploma skandalına imza atmıştır. Bu durum, eğitim sistemimizin güvenilirliğine ağır bir darbe vurmaktadır. Hiçbir akademik geçerliliği olmayan belgelerle bireyleri kandıran bu yapılanma, hem öğrencilerin emeklerini hiçe saymakta hem de ülkemizin yükseköğretim itibarını zedelemektedir. Bu skandal karşısında sessiz kalınamaz. YÖKü bu konuda acilen harekete geçmeye, ilgili kurum ve kişilere yönelik kapsamlı bir inceleme başlatmaya davet ediyoruz. Sahte diplomalarla yaratılan mağduriyetlerin giderilmesi ve sorumluların adalet önüne çıkarılması hukuk devleti olmanın gereğidir” dedi.‘YÖK HİÇBİR İNCELEME BAŞLATMADI’İzmir Demokrasi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bedriye Tunçsiperin görev süresinin bugün dolduğunu ifade eden Kale, “Sayıştay raporlarına göre üniversitedeki yolsuzluklar ve mobbing iddialarına rağmen, sendikal faaliyetleri engelleme girişimlerine dair suç duyuruları yapılmış ancak hala herhangi bir adım atılmamıştır. Son dönemdeki sahte diploma iddiaları ile üniversitenin geldiği nokta artık herkes tarafından şaşkınlıkla izlenmektedir. YÖK söz konusu usulsüzlük iddialarına ilişkin olarak hiçbir inceleme başlatmamıştır.. Bu durum kamuoyunun zihninde farklı sorular oluşturmaktadır..! Bütün bu olaylara rağmen hiçbir ceza almadan görev süresini tamamlayan Bedriye Tunçsiper, bu süreçte adeta ödüllendirilmektedir. Yeni atanacak rektörün zaman kaybedilmeden göreve başlaması ve buradaki usulsüzlüklerin üzerine gidilmesi gerekli soruşturmaların hızlıca açılması kamu yararına olacaktır. Toplumun her kesimini, eğitimde liyakat ve dürüstlüğü savunmaya davet ediyoruz. Eğitim İş İzmir 4 Nolu Yükseköğretim Şube olarak bütün bu sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna ilan ediyoruz” diye konuştu.

Source: Taylan Gülkanat


“Turp ile şalgamla devlet yönetilmez”: Yozgatlı çiftçinin isyanı Türkiye gündeminde

Her şey İBB Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile başladı. Yozgat’taki bir grup çiftçi, 6 Nisan’da İmamoğlu’na destek için traktör konvoyu oluşturdu. Çiftçilere 993er lira ceza kesildi. CHP lideri Özgür Özel ve İmamoğlu bu cezayı ödeyeceklerini açıkladı. Özgür Özel, İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından başlattığı kent mitinglerinin ikincisini de 19 Nisan’da Yozgat’ta yaptı. Burada çiftçiler adına konuşan Abdullah Ceylan’ın “Hakkını aramayan, malının değerini takip etmeyen çiftçilere sesleniyorum. Bu düzen böyle gittikçe, açlıktan, sefaletten, beceriksizlikten kurtulamayacağız. Turp ile şalgam ile devlet idare edilmez. Adalet ile hukuk ile idare edilir. Ben çiftçiyim çiftçi. Size söz veriyorum. Bu düzen bitecek sözleri gündeme oturdu. Cumhuriyet, Ceylan’a ulaştı. ‘20 YAŞIMDAN BERİ CHP’LİYİM’70 yaşındaki Abdullah Ceylan, Yozgat Aydıncık, Kazankaya köyünde yaşıyor. Yaşadığı köyde çoğunluğun AKP seçmeni olmasına rağmen çiftçi eylemlerinin, köylerinden başladığını belirtti. 1989 yılında Kazancık köyünde muhtarlık yaptığını anlatan Ceylan, “20 yaşımdan beridir Cumhuriyet Halk Parti’liyim. AKP’ye bir sefere mahsus ilk döneminde oy verdim” dedi. ‘ÇOCUKLARIMI GEÇİNDİREMEDİM’Dört oğlu bir kızı olduğunu söyleyen Ceylan, 50 yıldır kendine ait ufak bir tarım arazisinde çiftçilik yaptığını anlattı. Çiftçilik dışında geliri olmadığını söyleyen Ceylan, ‘Eğer hala çiftçilik yapmasam kendi çocuklarımla bile geçinemem. Bu çocuklarımı geçindiremedim burada, herkes kaçtı. Şimdi düşünüyorum iyi ki kaçmışlar belki çocuklarımla çok kötü olabilirdim” dedi. ‘ATATÜRK’ÜN İZİNDEN GİDİYORUZ’Mitingdeki sözlerinden dolayı çeşitli medya kuruluşlarının ilgisinin üzerinde olduğunu belirten Ceylan, “Bu gidişattan dolayı oraya çıkıp konuştuk. Davamızda devam edeceğiz” dedi. Ceylan sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran insan Mustafa Kemal Atatürk, çiftçinin ayağına gitmiştir, ‘kalkınmayı sizden başlatacağız’ demiştir. Bizler onun ardından yürüyoruz. Cumhurbaşkanı adayımız Sayın Ekrem İmamoğlu’nu yolsuzlukla suçladılar. Bu yalancı tanıklar eliyle İstanbul gibi 16 milyonluk nüfusu yöneten bir insan basit bir şeyden tutuklanmaz. Bu taraftar kanalların hepsi de çok karalama yapıyorlar. Burada benim zoruma giden şey bu oldu.” ‘KİMSEDEN İCAZET ALMAM’Miting sırasında birden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Turbun büyüğü” sözlerinin aklına geldiğini söyleyen Ceylan, “Bizim akla ihtiyacımız var, turpla, şalgamla devlet idare edilmez, akılla idare edilir’ dedim. Ben kimseden icazet almam, kimseden akıl almam. Sadece aklımdakini, bildiğimi konuşurum” dedi.‘BİZE DESTEK DEĞİL HAKKIMIZI VERSİNLER’Her yıl kazancının borçlar nedeniyle azaldığını belirten Ceylan, gençlere ve kendisi gibi çiftçi olanlara çağrı yaparak sözlerini şöyle noktaladı: “Bize gübre, mazot desteği vermesin. Bizim hakkımızı versin. Türk gençliğine buradan sesleniyorum. Ben 70 yaşındayım. Benden anca bu kadar olur, aklınızı başınıza alın. Türkiye iyi yönde idare edilmiyor. Bunu siz kurtaracaksınız. Halk için mücadelede burada varım. Çiftçilere de sesleniyorum, Edirne’den Ardahan’a kadar siz de bir olun, bu hakkımızı kimseye yedirmeyelim. Halktan büyük kimse yok, korkmayın, korkmayın, korkmayın.

Source: Ankara / Cumhuriyet


Sağlıkta ‘doğum’ tartışması: Kadın ve hekimin kararına karışmayın

“Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik” önceki gün Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre tıp merkezlerinde planlı sezaryen yapılmasının önü kesildi.Tıp merkezinde, belirlenen kriterlerin sağlanması koşuluyla kuruluş bünyesine doğum ünitesi eklenmesi zorunlu olacak. Kriterlere göre doğum salonu en az 16 metrekare olacak. Ameliyathanesi bulunmayan tıp merkezinde doğum ünitesi kurulmasına ise izin verilmeyecek. Bünyesinde doğum ünitesi bulunan tıp merkezlerinden belirtilen şartları taşımayanlar, 31 Aralık 2025 tarihine kadar istenen şartları sağlayamazlarsa doğum üniteleri kapatılacak. Sağlıkçılar, muhalefet ve kadın dernekleri konuya ilişkin görüşlerini Cumhuriyet’e açıkladı.‘İNSAN HAKLARINA AYKIRI’Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Alpay Azap, “Doğumun nasıl yapılacağı tıbbi olarak hekimin hastasıyla görüşerek vermesi gereken ortak bir karardır. Bu şekilde yasaklama gibi uygulamalarla sezaryeni azaltmaya çalışmak anne ve bebek sağlığı için olumsuz sonuçlar verebilir. Ayrıca bu, hamile kadınların kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olmasını engellemektedir. Sonuçta hamileler tıbbi zorunluluk dışında bireysel, sosyal veya psikolojik nedenlerle sezaryen olmayı isteyebilirler. Buna yasak getirmek çok anlamsız ve insan haklarına aykırıdır” dedi.‘DENEME-YANILMA YÖNTEMİ’Kararın bir tercih kısıtlaması değil, kadınların bedeni üzerinde doğrudan bir tasarruf olduğunu ifade eden Genel Sağlık-İş Genel Başkanı Dr. Derya Uğur da, “Bu zamana kadar ameliyathanesi olmayan yerlerde doğuma neden izin verdiniz? Bugün kadınları plansız doğuma, doğum yapacağı anı beklemek zorunda kaldığı bir belirsizliğe iten bu sistem, bugüne kadar kime hizmet etti, kimlerin riskini artırdı? “Sağlıklı Türkiye Yüzyılı” diyerek planlanan bu yönetmelik, aslında özel hastaneleri mantar gibi patlatan siyasi iktidarın sağlık hizmetlerini deneme-yanılma yöntemiyle yürüttüğünün bir başka kanıtıdır” ifadelerini kullandı.‘İDEOLOJİK GÖLGENİZİ BEDENLERİMİZ ÜZERİNDEN ÇEKİN’Planlı sezaryenin, birçok kadın için tercih değil bir zorunluluk olduğunu vurgulayan Uğur, “Kimin ne yaşadığını bilmeden, neyi neden tercih ettiğini sormadan alınan bu kararlar; kadınları anne yapmaya çalışırken, insan saymayan bir anlayışın ürünüdür. Kadınlar artık şunu çok iyi biliyor: Doğurmak bir tercih değil, bir hak. Ama nasıl doğuracağına karar vermek de en az doğurmak kadar kişisel ve dokunulmaz bir alandır. Bedenlerimizin üzerinde dolaşan ellerinizi, niyetlerinizi ve ideolojik gölgelerinizi çekin. Çünkü biz biliyoruz: Kadın bedeni sizin denetim alanınız değildir. İcap ederse kıymetli hekimlerimiz nasıl doğum yapılması gerektiği hususunda kadınlara müdahil olacaklardır. Bir kez olsun, işi bilene bırakını” diye konuştu. ‘SEZARYEN İSTEYEN ANNE YAFTALANAMAZ’29 Ekim Kadınları Derneği’nden Ece Abay, özel sağlık kuruluşlarında doğumhane eksikliği olduğunu belirterek doğumhanenin zorunlu tutulmasını olumlu bulduğunu söyledi. Üniversite hastanelerinde de planlı sezaryen yapıldığına dikkat çeken Abay, “Bunu (sezaryen) isteyen anne yaftalanamaz” dedi. ‘ÇOCUKLARIN GELECEĞİNİ DÜŞÜNÜN’CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka konuya ilişkin olarak iktidara sert tepki gösterdi: “Siz çocukların dünyaya nasıl geleceğini düşünmek yerine doğanların geleceğini düşünün. Bu çocuklar hangi koşullarda nasıl büyüyecek, gelecekleri nasıl şekillenecek bununla ilgilenin. Bir doğumun nasıl olacağına kadın ve doktoru birlikte karar verir. Elinizi kadınların bedeninden çekin! Çıkın insanların yatak odasından.”

Source: Taylan Gülkanat


Apo için İmralı’da 3+1 konut projesi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis’teki açıklamaları sonrası başlayan İmralı süreciyle ilgili yeni bir iddia gündeme geldi. İmralı Heyeti’nin yaptığı ziyaret sonrası PKK’ya ‘kendini feshet’ çağrısı yapan PKK elebaşı Abdullah Öcalan ile ilgili ilk olarak ‘umut hakkı’ konuşulmaya başlandı. ‘Umut hakkı’ düzenlemesi hayata geçirilirse Apo’nun 26 yıldır tutuklu bulunduğu İmralı Adası’ndaki akıbetinin ne olacağı da tartışma konusu oldu.

‘KONFOR’ DA İSTİYOR

İddiaya göre, 76 yaşındaki Öcalan’ın ‘güvenlik koşulları’ ve ‘bazı hassasiyetleri’ nedeniyle İmralı’dan çıkmak istemediği ileri sürüldü. Apo’nun ‘umut hakkını’ elde ettikten sonra adaya inşa edilecek 3+1 bir evde ömrünü geçirmek istediği, evde internet başta olmak üzere her türlü iletişim araçları ile kendisine ait bir çalışma odası ve kütüphane talebinde bulunduğu iddia edildi. Bu talebe sıcak bakan hükümetin, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü ile Ceza İşleri Genel Müdürlüğü aracılığıyla İmralı’da onut inşaatı yapılabilmesi için bir fizibilite çalışması yürüttüğü de öne sürüldü.

HALKIN ÖNCELİĞİ BAŞKA

Apo’ya İmralı’da müstakil konut projesinin Güneydoğu’daki karşılığı ise bambaşka. Bölgedeki vatandaşlar, Apo’nun eve çıkmasını değil, “Terörsüz Türkiye” sloganıyla başlayan sürecin tamamlanmasını istiyor. Terörün en ağır bedelini ödeyen Güneydoğulular, sürecin, 2013’teki gibi yarıda kesilmesinden endişe duyuyor.

Ümit Özdağ Silivri’den açıklamıştı: Adada rahatçaziyaretçilerini ağırlayabilecek

Terör örgütü PKK’nın elebaşı Abdullah Öcalan için İmralı’da ev yapılacağı iddiası ilk olarak üç aydır Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın açıklamalarıyla gündeme gelmişti.

Özdağ, sürecin İmralı’nın artık bir cezaevi değil, Apo’nun ‘evi’ haline getirilmesiyle başlayacağını belirtip “Ada, Öcalan’ın hapishanesi olmaktan çıkacak, isteyenler adaya gidip kendisini ziyaret edecek” demişti.

Bahçeli konut şeklinde cezaevi!

Güney Afrika’da siyahların lideri Nelson Mandela 27 yılını hapiste geçirdi, bunun büyük bölümünde Robben adlı bir adadaydı. 1982’de Robben Adası’ndan Cape Town’daki Pollsmoor Cezaevi’ne nakledildi. Bahçeli bir ev şeklindeki bu hapishanede yaklaşık 8 yıl kaldı. Pollsmoor Cezaevi’nde geçirdiği süre boyunca, diğer mahkumlarla birlikte eğitim faaliyetleri düzenleyerek liderlik rolünü sürdürdü. Bu dönemde, bahçecilikle uğraştı.

Source: Özgür Cebe


3,5 milyon çocuk çalıştırılıyor

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre, 2024’te Türkiye nüfusunun yüzde 25.5’ini 0-17 yaş grubundaki çocuklar oluşturdu. Hane halkı iş gücü araştırması 2024 yılı sonuçlarına göre 2020’de yüzde 16.2 olan 15-17 yaş grubundaki çocukların iş gücüne katılma oranı yüzde 24.9’a yükseldi. Sonuçlara göre 4 çocuktan 1’i çalışıyor. 2024’te 15-17 yaş grubunda 3 milyon 894 bin çocuk bulunurken, bunların 970 bini kayıtlı işçi olarak çalışıyor. 504 bin çocuk daha mesleki eğitim merkezleri (MESEM) kapsamında çalışmaya başladı. Böylece toplamda çocuk işçi sayısı 1 milyon 474 bine ulaştı. TÜİK’in verilerine göre 2024 yılı sonu itibarıyla Türkiye nüfusu 85 milyon 664 bin 944 kişi iken bunun 21 milyon 817 bin 61’ini çocuklar oluşturdu. Çocuk nüfusunun yüzde 51.3’ü erkek çocuklardan, yüzde 48.7’si ise kız çocukları oluştu. 2024’te en yüksek çocuk nüfus oranına sahip olan il yüzde 43.8 ile Urfa olurken, yüzde 16.4 ile en düşük il Dersim oldu.

21.8 MİLYON ÇOCUK

15-17 yaş grubundaki çocukların iş gücüne katılma oranı 2020’de yüzde 16.2 iken 2024’te yüzde 24.9’a yükseldi. 4 yılda yüzde 8’lik artışla 377 bin çocuk daha işçi olarak kayıtlara eklendi. Kayıt dışı çalıştırılan çocuklar da dikkate alındığında çocuk işçi sayısının 3.5 milyona yaklaştığı belirtiliyor. 2024’te 970 bin çocuk işçinin 101 bini ise işsiz olarak kayıtlara geçti. İstatistiklere göre 2023’te 15-17 yaş grubunda çocuk ölümleri en fazla, dışsal yaralanma ve zehirlenmeler nedeniyle gerçekleşti. Bu nedenle 2023’te 13 bin 43 çocuk hayatını kaybetti. Kaç çocuğun iş cinayetinde can verdiğine ilişkin ise bir veri verilmedi.

Giyemiyor ve beslenemiyorlar

Gelir ve yaşam koşulları araştırması sonuçlarına göre 2024’te maddi yetersizlik nedeniyle çocukları yeni giysilere sahip olamayan hane halkı oranı yüzde 9.2, düzgün iki çift ayakkabı sahibi olamayan çocukların oranıysa yüzde 11.7. Maddi yetersizlikten günde en az bir kez taze sebze meyve tüketimi yapamayan hane halkı oranı yüzde 10 olurken, çocukların yüzde 32.3’ü de günde en az bir kez et, tavuk veya balık tüketemiyor. Evde ders çalışabileceği uygun bir yere sahip olmayan çocukların oranı yüzde 21.5.

Source: Haber Merkezi


Koruyucu aileye ‘duygusal bağ’ izni

Bu hafta koruyucu aileleri çok yakından ilgilendiren ilginç ve önemli bir kararı yazmak istedim. Bir aylıkken evlat edindirilmek üzere bırakılan, daha sonra biyolojik annesi tarafından geri alınan küçük bir kızın öyküsü bu. Önce yargılama sürecini özetlemek istiyorum.BİR AYLIKKEN VERDİBir aylık bebek, biyolojik annesi tarafından evlat edindirilmek üzere Sosyal Hizmetler Kurumu’na bırakıldı. Bebek koruyucu aileye verildi. Sekiz yaşına kadar G.K. ve Ü.K. tarafından anne-babası gibi büyütüldü. Çiftin, koruyucu ailesi oldukları küçüğü evlat edinmek için başlattıkları yasal süreç, biyolojik ailenin rızalarını çekmesiyle sonuçsuz kaldı.8 YAŞINDA GERİ ALDIBaşka şehirde yaşayan biyolojik anne, çocuğu 8 yaşına geldiğinde geri aldı. Küçük kızın 8 yılını birlikte geçirdiği ve anne-babası olarak benimsediği koruyucu ailesi ile bağı bir anda kesildi. Koruyucu aile statüsünü kaybeden çift, kendi evlatları olarak gördükleri küçük ile görüşmek için hukuk savaşı başlattı. Örneği çok görülmeyen şekilde küçük kızla “kişisel ilişki kurulması” talebiyle 5 Nisan 2021’de dava açtılar. Açılan davada verilen karar usul yönünden kaldırılarak yerel mahkemeye geri döndü.AİLEYLE GÖRÜŞEBİLECEKAile Mahkemesi de 2 Mayıs 2024’te Medeni Kanun ve çocuk hakları sözleşmelerine dayanarak, “çocuğun üstün yararı” gerekçesiyle, küçük kızın önceki koruyucu ailesi ile “kişisel ilişki kurmasına” izin verdi. Mahkeme, çocuğu büyüten ama koruyucu aile statüsünü kaybeden çiftin, her ayın 1. ve 3. haftası cumartesi günü saat 10.00’dan 18.00’a kadar küçük kızı görmesine hükmetti. Karar istinafa taşındı. İstinaf da 4 Kasım 2024’te “çocuğun üstün yararı” gerekçesiyle, koruyucu ailenin küçük kızla ilişkisinin devamını yerinde buldu. Kararda, “Çocukla davacılar (koruyucu aile) arasında kişisel ilişki kurulmasının çocuğun menfaatine uygun olmayacağı yönünde ciddi ve inandırıcı bir olgu ve delil bulunmadığı” vurgulandı.ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARIDavalı biyolojik anne kararı temyize taşıdı. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 5 Şubat’ta oybirliği ile davalı annenin temyiz istemini reddetti. Böylece Yargıtay, bir aylıkken kuruma bırakılan, 8 yaşında biyolojik ailesi tarafından geri alınan çocuğun koruyucu aile statüsünü kaybeden çift ile “kişisel ilişki kurma” hakkı tanıyan mahkeme kararını onadı. “Çocuğun üstün yararı” gereği “duygusal bağı” kriter alan çarpıcı karar, koruyucu aileler ile bu ailelere verilen çocukların kaderlerini etkileyecek gibi görünüyor.AVUKAT UYANIK: ANNE BABA OLDULARDavayı gönüllü takip eden koruyucu ailenin avukatı Ayşe Uyanık: “Müvekkillerim yapılan geçici bakım sözleşmesi çerçevesinde, henüz bir aylık olan küçücük bir bebeği yanlarına almış ve kesintisiz sekiz yıl boyunca çocuğun bakım, gözetim ve eğitim sorumluluğunu eksiksiz şekilde yerine getirmiştir. Bu süreçte çocuk, müvekkillerimi öz ailesi gibi benimsemiş, aralarında güçlü bir duygusal bağ kurulmuştur. Çocuk 4 yaşına geldiğinde biyolojik annesi tarafından açılan dava ile çocuğun evlat edinilmesi amacıyla müvekkillerim tarafından başlatılan yasal süreç, biyolojik annenin evlat edinmeye ilişkin rızasını geri çekmesi ve biyolojik babanın rıza göstermemesi nedeniyle sonuçsuz kalmıştır. Tüm yargı yolları tüketilmiş, Yargıtay nezdindeki itirazlar da reddedilerek karar kesinleşmiştir.TANIMADIĞI ANNESİ GÖTÜRDÜBu süreç sonunda çocuk mahkeme kararıyla başka bir şehirde yaşayan biyolojik annesine teslim edilmiştir. Buradaki can alıcı kısım ise teslim tarihine kadar çocuğun biyolojik annesiyle hiçbir kişisel bağının bulunmaması, annesini henüz tanımamasıdır. Hayatı boyunca tanımadığı biyolojik annesiyle 8 yaşında bir gün ansızın tanıştı ve hiç bilmediği başka bir şehre taşınmak zorunda kaldı. Üstelik bu ayrılık yalnızca fiziksel bir kopuş da değildi. Ardında yalnızca evini ve okulunu değil ‘anne’ ve ‘baba’ dediği kişileri de bırakmak zorunda kaldı. Müvekkillerim ise çocuğu hukuken evlat edinemedikleri için yasal olarak küçükle hiçbir ilişkileri kalmadı. Çocukla her türlü iletişimleri tamamen kesildi. Telefonla bile konuşamaz hale geldiler. Ben müvekkillerimle başvurdukları evlat edinme derneğine gönüllü hukuki danışmanlık verdiğim sırada tanıştım. Hikâyelerini dinledikten sonra benzer yaşlarda kızı olan bir anne olarak bana söyledikleri şu sözler hiç kulaklarımdan gitmedi:‘Ona hiçbir şekilde ulaşamıyoruz, O da bize ulaşamıyor, hayatta tanıdığı, bildiği insanlar biziz. Öyle güzel bir kız ki bize ulaşabilmek için tanımadığı bir şehirde, tanımadığı insanlardan yardım ister, o insanlar da onu kullanır, başına bir kötülük gelir diye çok korkuyoruz.’AİLESİNİ ARKADAŞLARINI KAYBETTİKararın yalnızca müvekkillerim açısından değil benzer durumda olan çok sayıda aile ve çocuk açısından da umut verici bir etkisi var. Çünkü yargı, yalnızca kan bağını değil birlikte geçirilen yılları, kurulmuş duygusal bağı ve çocuğun hissiyatını da dikkate alan bir yaklaşıma yöneldi. Bu karar, bir çocuğun hayatında kimlerin gerçek anlamda ‘aile’ olabileceğini yalnızca nüfus kayıtlarıyla değil yaşanmışlıklarla da değerlendirmemiz gerektiğini gösteriyor. Bir anda her şeyini kaybetmiş bir çocuğun, onu büyütmüş kişilere “bir daha asla ulaşamama” düşüncesinden çıkarılması, o çocuğun biyolojik annesi ile birlikte başka bir şehirde yepyeni bir hayat kurarken, hayatına yeniden tutunabilmesi için belki de en önemli adım.”TÜRKİYE’DE İLK KARARBu kararın Türk hukuk sisteminde ilk ve emsal olduğunu belirten avukat Ayşe Uyanık, “Emsal karar, yalnızca bir ailenin değil benzer durumda olan yüzlerce çocuğun ve koruyucu ailenin kaderini etkileyebilir. Çünkü yasaların, içtihatların öngörmediği yerlerde bile hayat bağ kurmaya devam ediyor. Bu dava da bize sadece biyolojik bağların değil sevgiyle örülmüş ilişkilerin de hukuk önünde kıymet görmesi gerektiğini anlatıyor” dedi.

Source: Oya Armutçu


Saldırının her karesi vicdan sızlatıyor… Bu çocukların neyi var

İSTANBUL Gaziosmanpaşa’ya bağlı Karadeniz Mahallesi’nde 15-16 yaşlarındaki 4 kız çocuğu, yaşıtları olan kız arkadaşlarını, kendilerine ve ailelerine küfür ettiği gerekçesiyle boş araziye buluşmaya çağırdı. Buluşma yerine gelen kız çocuğu, burada arkadaşlarıyla bir süre tartıştı. Tartışmanın ardından 3 kız çocuğu arkadaşlarını dövmeye başladı.O ANLARI UTANMADAN SANİYE SANİYE KAYDETTİLERO anlar gruptaki diğer kız çocuğu tarafından cep telefonuyla kaydedildi Görüntülerde, kız çocuklarının arkadaşlarını tokatlayıp yere düşürdükleri, yere düştükten sonra ise tekmeledikleri anlar yer alıyor. Acımasızca dövülen kız çocuğu, diğer kızların ellerinden kurtulmak isterken çığlık atıyor. O sırada kız çocuklarından birinin, dövdükleri arkadaşının saçını kopararak kameraya gösterip güldüğü anlar da görülüyor.

Source: Hurriyet.com.tr


Musallat olan cin değil dolandırıcı

Ankara’da yaşayan Esma G. (30), eşi ile boşanma aşamasındaydı. Genç kadın, üzerilerinde bir büyü olup olmadığını öğrenmek için 29 Kasım 2024 tarihinde Instagram üzerinden kendini medyum astrolog olarak tanıtan ‘medyumugurkaracahoca’ isimli hesaba ulaştı. Yapılan görüşmede, genç kadına bir telefon numarası verildi. Esma G. bu numara ile WhatsApp üzerinden bir görüşme yaptı. ‘SÜRYANİ CİNİ’NE YEMEN ZIRHI Görüşmede, genç kadına, kendisi ve eşinin üzerinde büyü olduğu, eşinin kendisine yeniden bağlanması için büyünün bozulması gerektiği anlatıldı. Görüşmeyi yapan kişi, büyünün bozulması için yapacağı işlem için vereceği hesap numarasına, önce 4 bin 300 TL yatırması gerektiğini söyledi. Genç kadın da İhsan D. adına kayıtlı olan banka hesabına istenilen parayı gönderdi. Bir süre sonra aynı kişi, iki kişi oldukları bunun için de bir kez daha 4 bin 300 TL para göndermesini istedi. Esma G., talep edilen bu parayı da gönderdi. Esma G. ile yazışan kişi, “tılsım yapacağını, eşi ile aralarında üçüncü şahıs kadınların bulunduğunu, dörder saatlik 4 tane seans yapacağını, eşinin üzerinde büyü olduğunu ve eski bir ‘Süryani Cini’nin musallat olduğunu, Yemen zırhı yapacağını ve ayrıca Mardin Kızıltepe’den Hüdan bir hocayı dergahtan çağırıp eşinin üzerine musallat olan cini uzaklaştıracağını” iddia etti.Soruşturma dosyasına da giren yazışmalarda aynı kişi görüşmelerin devamında, “Kızıltepe’den gelen hoca ile beraber Pentagram (Birleşik beş köşeli yıldız) oluşturduklarını ve Esma G.’nin gönderdiği paralarla İran’dan Safran getirip, domuz yağı ile Pentagram’ın köşelerini yağladıklarını, eşine musallat olan Süryani Padişahı cini uzaklaştırmaya çalıştıklarını ve ayrıca bir adak alması gerektiğini, bunun için dergahtaki adakçı ile görüşeceğini, bütün paraları bildirdiği hesaba göndermesini” de istedi.Esma G., farklı tarihlerde büyü işlemi ve büyüde kullanıldığı iddia edilen safran vs. gibi malzeme ve adak kurbanı parası adı altında toplamda 131 bin 650 TL’yi şüphelilerin hesaplarına gönderdi. Ancak şüphelilerin sürekli kendisinden para talep etmeyi sürdürmesi üzerine dolandırıldığını anlayan genç kadın şikâyetçi oldu.SAVCI 17.5’ER YILA KADAR HAPİS CEZASI İSTEDİAnkara Cumhuriyet Savcısı Mahmut Kaan Yüksel, şüpheliler İhsan D. ve Tuğba C., hakkında sürdürdüğü soruşturmayı 14 Nisan günü tamamlayarak, ‘bilişim sistemleri banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması ve dini duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık’ suçlarından 17.5’er yıla kadar hapis talebi içeren iddianame düzenleyerek, Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sundu. İddianamede, şüpheli İhsan D.’nin savunmasında hesabın kendisine ait olmadığını, birilerinin kendisi adına hesap açmış olduğunu belirttiği ancak söz konusu hesap bilgilerinin şüpheliye ait olduğunun tespit edildiği, bu nedenle savunmaya itibar edilmediği anlatıldı.BÖYLE KANDIRMIŞLAREsma G.’nin şüphelilerle yaptığı ve soruşturma dosyasına giren bazı dikkat çeken yazışmalar özetle şöyle:- “Beyefendi üzerinde kalıtsal bir hastalık bırakma durumu yaratacak çünkü kendisinde olan cin eski bir Süryani Cini… Bir cin padişahı yaklaşık 800 yıllık. Bu sebeple bunun kefareti için bir diyet kanı gerekli.”- “Şu anki konu ciddi bir hususiyet gerektiriyor. Bu durumların üzerine giderek kendisine sağladığımız kaşık bağlamasını hızlı bir şekilde gönlünü etki etmesi açısından bir de tılsım olarak bir mühür oluşturacağım, bu mühür de ikinizin bağlarınızın kopmaması ve üçüncü şahıs etkilerinden etkilenmemeniz için ister videolu ister görüntülü bir şekilde bu işlemi yapabiliriz.”- “Konuyla alakalı eşinizin boşanmasından vazgeçmesi için yapacağımız bağlama işlemi 1200 TL olacak aynı zamanda tılsım da sağlayacağız. Bu tılsım da 1200 TL ancak ciddiyetinize göre iki işlem yaptıracağınız için tılsımdan el işçiliği almam 2000 TL’ye iki işleminizi yaparım.”

Source: Mesut Hasan Benli


İmamoğlu İnşaat”la ilgili rüşvet iddiası

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, tutuklanmasının ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan Ekrem İmamoğlu”nun da aralarında bulunduğu şüpheliler hakkında “suç örgütü yöneticisi olmak”, “suç örgütüne üye olmak”, “irtikap”, “rüşvet”, “nitelikli dolandırıcılık”, “kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek” ve “ihaleye fesat karıştırmak” suçlarından yürütülen yolsuzluk soruşturması devam ediyor.”UZUN SÜRE RUHSAT VERMEDİLER”Soruşturma kapsamında “şüpheli” sıfatıyla savcılığa ifade veren özel bir şirketin yönetim kurulu başkanı Adem Kameroğlu, “2016 yılında Beylikdüzü Derviş Eroğlu Caddesi”nde bulunan, halihazırda üzerinde “Metro Home” isimli sitenin bulunduğu arsalarıma imar almak için Beylikdüzü Belediyesi”ne başvurdum. Projemi çizmiş ve harçlarımı yatırmıştım ancak uzun bir süre geçmesine rağmen inşaat ruhsatım verilmedi.” ifadesini kullandı.”İMAMOĞLU AİLESİ GELİP VİLLAYI GEZDİ, ANINDA MOBİLYALARINI ALDILAR, SELİM İMAMOĞLU ZAMAN ZAMAN VİLLADA KALIYORDU”O sırada 2013 yılında başlayan, Büyükçekmece sınırlarında bulunan “Pelican Hill Ihlamur Evleri” isimli projesinin devam ettiğini anlatan Kameroğlu, “Belediyeye yapmış olduğum müracaatlar sırasında belediye görevlileri bu konuda Tuncay Yılmaz (İmamoğlu İnşaat Şirketi”nin Genel Müdürü ve soruşturmanın şüphelisi) isimli kişiyle görüşmem gerektiğini söylediler. O sırada kendisini tanımıyordum. Hangi konuda görüşeceğimi de sordum, bir şey söylemediler.” ifadelerine yer verdi.Kameroğlu, şirket çalışanlarını görüşmesi için Yılmaz”a gönderdiğini dile getirerek, şöyle devam etti:”Görüşme sonrasında Tuncay Yılmaz belediyeye yapmış olduğum inşaat ruhsatına karşılık Ihlamur Evleri”nde bir tane villa seçeceklerini ve bunun karşılığında ruhsatımın verileceğini söylemiş. Ben de yasal haklarımı alamayacağım ve belediyenin bana zorluk çıkaracağından korktuğum için teklifi kabul etmek zorunda kaldım. Ihlamur Evleri”nin inşaat sürecinde Tuncay Yılmaz, projede olmayan ekstra ve lüks taleplerde bulundu. İstediği şeyleri yerine getirdim. Villanın beyaz eşyaları, mobilyaları, havuz ve peyzajı dahil olmak üzere projede olmayan, istedikleri her şeyi alarak villayı kendilerine teslim ettim. Alınan buzdolabı, beyaz eşyalar ve mobilyalar mimarları tarafından en lüks markalar seçilerek aldırıldı. O dönem yaklaşık 600 bin liraya yakın masraf yaptırıldı. Villanın değeri 1 milyon 500 bin lira olduğu gösterildiğinde harcadığım tutarın büyüklüğü anlaşılacaktır. Villa bittikten sonra devri Ekrem İmamoğlu”na ait SSB İnşaat üzerine yaptım. Ekrem İmamoğlu ve eşi Dilek İmamoğlu da villayı kontrol etmek için siteye geldiler. Hatta Ekrem İmamoğlu”nun oğlu Selim İmamoğlu da zaman zaman bu villada kalıyordu. Villanın devrini İmamoğlu”na ait şirkete yaptığımda, şirket hesabına peyderpey, toplamda 1 milyon 500 bin lira para gönderildi. Gönderilen bu paralar her defasında çekilip, Tuncay Yılmaz”a elden teslim edilmiştir.”Benzer bir durumu Metro Home”da devrettiği dairelerde de yaşadığını iddia eden Kameroğlu, ifadesinde şunları anlattı:”Metro Home”un iskanını alabilmek için Tuncay Yılmaz 4 daire karşılığında iskan alabileceğimi söyledi ve beni Necati Özkan (şüpheli) isimli şahsa yönlendirdi. Özkan”la protokol yaptık. İnşaatım da bitmek üzereydi ve iskan başvuru aşamasındaydı. Taleplerini karşılamazsam iskanı vermeyeceklerini bildiğim için Necati Özkan”a 4 daire vermek zorunda kaldım ve bu konuda protokolü imzaladım. Bu dairelerin devri için yine şirket hesabımıza toplamda 2 milyon lira göstermelik para yatırıldı. Bu para daha sonra tarafımızca Necati Özkan’a iade edilmiştir.””GÖSTERMELİK PARALARI KENDİLERİNE İADE ETTİM”İş insanı Kameroğlu, Necati Özkan”ı o döneme kadar tanımadığını ancak ismen bildiğini belirtti.Bu daireleri Özkan”ın üzerine almadığını aktaran Kameroğlu, “Protokol yaptıktan sonra 27 Eylül 2021″de, Beylikdüzü Kavaklı 124 ada, 3 parselde bulunan 2 dairenin Öykü Reklam Hizmetleri LTD”ye, “125 ada, 2 parselde bulunan 1 dairenin Capital Medya Hizmetler, AŞ”ye, 1 Mart 2022″de ise 125 ada, 2 no”lu parsel üzerinde bulunan diğer dairenin de Ayşe H. adına devri yapıldı. Bu dairelerin devri için yine şirket hesabımıza toplamda 2 milyon lira göstermelik para yatırıldı. Bu para daha sonra tarafımızca Necati Özkan”a iade edilmiştir. Kendilerinin ileride bir sorun yaşamamaları için şirket hesaplarıma göstermelik yatırılan paraların hepsini kendilerine iade ettim.” ifadelerine yer verdi.”VOLEYBOLA SPONSOR YAPILDIM; PARALARI ŞİRKETE GELİP FATİH KELEŞ ALIYORDU”Kameroğlu, “O dönem Beylikdüzü Belediye Meclis Üyesi olan Fatih Keleş (İBB Spor Kulübü Başkanı-şüpheli) yanıma gelerek, “Başkanın selamı var, Beylikdüzü Voleybol Takımı”na sponsor olacaksın.” dedi. Ben de bu sözün ne anlama geldiğini bildiğim için tekliflerini kabul etmek zorunda kaldım. Üç sene boyunca Beylikdüzü Voleybol Takımı”nın ana sponsoru oldum ancak aramızda herhangi bir protokol yapmadık. Üç sene boyunca yaklaşık 12 milyon liraya yakın para verdim. Bu paranın yaklaşık 4 milyonunu Fatih Keleş şirketimize gelip peyderpey elden aldı, “Takımın açıktan ödemeleri var.” dedi. Bu nedenle kendisine parayı teslim ettik.” ifadesini kullandı.”ANAOKULUNU BANA YAPTIRDILAR, “BELEDİYE YAPTI” DİYE LANSE ETTİLER”Adem Kameroğlu, Beylikdüzü”nde “Şehit Öğretmen Aybüke Yalçın” adlı anaokulunun kendisine yaptırıldığını anlattı.Bu okulun yapım sürecinin de yine “Metro Home”un inşaat ruhsatı alım sürecine denk geldiğine dikkati çeken Kameroğlu, “Ruhsat alamamaktan endişe ettiğim için tekliflerini kabul ettim. Neticede okul yaptırdım, kamu hizmeti görülmektedir ancak yapım sırasında ve sonrasında benim ismim hiç geçmedi. Okulu Ekrem İmamoğlu”nun, yani belediyenin yaptırdığını lanse ettirdiler.” ifadelerine yer verdi.”Metro Home” projesinin yapıldığı dönemde arsasındaki yaklaşık 40 dönümü belediyeye vermek zorunda kaldığını öne süren Kameroğlu, “Bu arsanın terkleri daha önce yapılmıştı ancak inşaat ruhsatı için başvurduğumda benden bu 40 dönümü belediyeye vermemi istediler. İkinci kez terk yaptılar. İstesem bu 40 dönümü başka birine satar, kalanı üzerinden yine aynı inşaatı yapabilirdim ancak bana zorluk çıkaracaklarını biliyordum. O yüzden tekliflerini kabul ettim. Vermek zorunda kaldığım 40 dönüm bana bir avantaj sağlamadı. Ruhsat vermek için bana bunu şart koştular. Belediyeye vermiş olduğum 40 dönüm şu an yaklaşık 35 bin dolar değerindedir.” iddiasında bulundu.”HIZLI BİR ŞEKİLDE TAŞERONLUKTAN PATRONLUĞA GEÇTİ”Kameroğlu, Tuncay Yılmaz”ın inşaatın kaba işlerini soruşturmada şüpheli iş insanı Adem Soytekin”e vermesini proje müdürlerine telkin ettiğini belirterek, şunları ifade etti:”Adem Soytekin”le belediyenin arasının iyi olduğunu biliyordum. Ekrem İmamoğlu”yla yakın ilişki içerisindeydi. Bu yakın ilişki sayesinde bölgede yapılan bazı inşaatlarında kabası kendisine verildi. Hızlı bir şekilde taşeronluktan patronluğa geçti. Metro Home”daki dairelerin satışı sırasında yönlendirdikleri kişiler için yüksek indirimle daire vermemi istiyorlardı. Bazı dairelerin fiyatını yarı fiyatına indirmek zorunda kaldım. Bölgede iş yapan çoğu müteahhit de benim yaşadıklarımı yaşamıştır. Kimse parasını ya da taşınmazlarını kendi isteğiyle vermez. Belediye kendi elindeki imkanları ve yetkileri böyle kötüye kullanarak, bende yaptıkları gibi iş yapan kişileri taleplerini karşılamaya zorladılar. Bu nedenle anlattığım olayların mağduru durumundayım. Uzun zamandan beri inşaat da yapmıyorum. Ekrem İmamoğlu”nu da en son 2019 yılında bir törende gördüm. Bu tarihten sonra kendisiyle hiçbir temasım da olmamıştır. Halihazırda da iş yapan birisi değilim.”

Source: Erkan Talu


Atatürk”e hakaret eden okul müdürünün cezası iptal edildi

Atatürk”ün hatırasına ve Anayasa”ya yönelik skandal paylaşımlarıyla tepki çeken Şehit Celal Güngör İlkokulu Müdürü Özkan Yıldırım Karaman hakkında verilen ceza iptal edildi.

Gelişmeyi duyuran CHP Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül, “Bu sözde eğitimciye verilen kademe durdurma ve yöneticilikten alma cezası Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu tarafından iptal edildi, eski görevine dönüşünün önü açıldı” diyerek Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin”e sert tepki gösterdi..

“BU KARARIN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ”

X hesabından paylaşım yapan Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül”ün açıklaması şu şekilde:

-TBMM Genel Kurulu’nda bütçe sunuşunu yaparken “Sizin tarikat dediğiniz, bizim STK dediğimiz yapılarla 10 protokolümüz var” diyerek tarikatları savunan MEB Bakanı Yusuf Tekin, şimdi de Atatürk’e hakaret eden müdürün cezasını iptal etti!

Nazilli Şehit Celal Güngör İlkokulu Müdürü Özkan Yıldırımkaraman, ”Kemalizmin sonu olacak. İslam devleti kurulacak” diyerek hem Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan ‘laik hukuk devleti’ tanımına hem de Atatürk’ün hatırasına açıkça saldırdı.

Bu sözde eğitimciye verilen kademe durdurma ve yöneticilikten alma cezası ise Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu tarafından iptal edildi, eski görevine dönüşünün önü açıldı.

23 yılda 9 bakan, 18 müfredat değişikliğiyle Milli Eğitim Bakanlığı’nın getirildiği nokta:

Laik Cumhuriyet’i hedef alanların korunup ödüllendirildiği bir sistem!

48 günlük profesörken şahsa özel Cumhurbaşkanı Kararnamesi değişikliyle rektör olarak atanan Bakan Tekin, liyakatsizliğin ve torpil düzeninin posteridir.

Başkanlık sisteminin en çok kayırılan kişisi, işte böyle tek paraşütle hem profesör hem de rektör yapıldı. Eğitim sisteminin içi boşaltılırken, sadakatini Atatürk düşmanlığıyla ispatlayanları da işte böyle ödüllendirildi.

Bakan Tekin’i uyarıyorum: Bu şahsın hiçbir şey olmamış gibi görevine dönmesini, ödüllendirilmesini kabul etmeyeceğiz. Bu kararın takipçisi olacağız!”

Source: Haber Merkezi


Oyuncu Sevil Akdağ”ın vahşice katlettiği Elif Kırav”ın yakın arkadaşı olayın iç yüzünü anlattı

Fatih”te dün yaşanan olayda oyuncu Sevil Akdağ ile arkadaşı Elif Kırav arasında tartışma yaşanmış, Akdağ arkadaşı Elif Kırav”ı bıçakla öldürdükten sonra evden ayrılmıştı. Komşular gelen sesler üzerine polis ve sağlık ekiplerine haber vermiş, bölgede yaptıkları çalışmalar sonrası kameraları inceleyen ekipler kaçan Sevil Akdağ”ı Esenyurt”ta yakalayarak gözaltına almıştı. GÖZYAŞLARIYLA TOPRAĞA VERİLDİ Elif Kırav”ın cenazesine ailesi, yakınları, arkadaşları ve sevenleri katıldı. Gazetecilere açıklamalarda bulunan Elif Kırav”ın ablası Müzeyyen Malat, kardeşinin vahşice öldürüldüğünü belirtti. İkindi namazı sonrası kılınan cenaze namazı sonrası Kırav”ın naaşı Sarıyer Kilyos Mezarlığı”na defnedildi. CANİ OYUNCU TUTUKLANDI Emniyetteki işlemlerinin ardından Çağlayan”da bulunan İstanbul Adalet Sarayı”na sevk edilen Sevil Akdağ, Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi. ELİF KIRAV CİNAYETİNDE YENİ DETAYLAR ORTAYA ÇIKTI Elif Kırav”ın arkadaşı Bade Taş”ın verdiği bilgilere göre, fail Sevil Akdağ uzun süredir Elif”e karşı sağlıksız bir ilgi içindeydi. Bade Taş, “Ne zaman alkol alsa ya da başka bir madde kullansa, Elif”i arardı. Sürekli ağlıyor, yalnızlıktan yakınıyordu. Duygusal olarak baskı kurmaya çalışıyordu” ifadelerini kullandı.Ayrıca Bade Taş”ın verdiği bilgilere göre, arkadaş çevresi bu ilgiyi hiçbir zaman sağlıklı bulmadı ve Sevil Akdağ”a karşı mesafeli durdu. “GECEYE SENİNLE DEVAM ETMEYECEĞİM” Olayın yaşandığı gece Elif ve arkadaşları dışarıdaydı. Aynı ortamda bulunan Sevil Akdağ, tuvalete gidip döndükten sonra Elif”e “Geceye seninle devam etmeyeceğim” diyerek ortamı terk etti. Elif ise başka bir kız arkadaşıyla mekandan ayrılıp farklı bir yere geçti. Ancak bu ayrılık, saplantılı zihin yapısına sahip kişinin öfkesini daha da körükledi. “ELİF”İN KAPISINA DAYANDI” Yakın arkadaşı Bade Taş o gece yaşananları şu sözlerle anlattı:”Gece boyunca defalarca Elif”i aradı. Elif de “Kafası güzel, gelmesin” diyerek yanına gelmesini istemedi. Ama o durmadı. Sabaha karşı Elif”in evine kesici bir aletle geldi. Telefonunu kapının önüne bırakmış, kimse ulaşamasın diye. Her şey planlıydı, öyle anlık bir öfke falan değildi.” VÜCUDUNDA 35″İ AŞKIN BIÇAK DARBESİ TESPİT EDİLDİ Cinayet sabahı ortaya çıkan manzara kan dondurdu. Elif”in vücudu defalarca bıçaklanmıştı. Bade Taş, “Kaşından sırtına, kalbinden bacağına kadar her yeri delik deşikti. 35″ten fazla bıçak darbesi saydık. Bu olay bir cinnet değil, önceden düşünülmüş bir infazdı” sözleriyle o gece yaşananları aktardı. Elif”in yakın çevresi, Sevil Akdağ”ı hiçbir zaman benimsemedi. Bade Taş, “Elif ona karşı her zaman nazikti ama biz onun davranışlarını sağlıksız buluyorduk. Yine de bu kadar ileri gidebileceğini kimse tahmin etmedi” diyerek arkadaş grubunun duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.

Source: Abdullah Karlıdağ


Sevil Akdağ, fenomen arkadaşı Elif Kırav”ı bıçaklayarak katletmişti… Vahşetin detayları belli oldu

Sosyal medya fenomeni Elif Kırav çocukluk arkadaşı Sevil Akdağ tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

Cinayetin işlendiği eve ilk girenler ise Kırav’ın annesi ve teyzeyi oldu. Aile genç kadının vahşice katledilişini gözyaşları ile anlattı.

ARAMALARINA CEVAP ALAMAYINCA EVİNE GİTTİ

Ekol TV muhabiri Büşra Seyis’in haberine göre, her şey iki arkadaşın birlikte dışarı çıkması ile başladı. Elif Kırav, Sevil Akdağ’ın hareketlerinden rahatsız olarak yanından ayrıldı.

İddiaya göre bu durumu kabul edemeyen Akdağ, Kırav’ı defalarca aradı ancak aramalarında karşılık bulamayınca genç kadının evine giderek kapısını çaldı.

YARDIM İSTEMESİN DİYE…

İddiaya göre Akdağ, saldırdığı ve çok sayıda bıçak darbesiyle ölümüne neden olduğu arkadaşı yardım isteyemesin diye telefonunu dış kapıya bıraktı

ANNESİ VE TEYZESİ BULDU

Kırav’ın ailesi ise ameliyat olan ablasının yanında kalıyordu. Anne ve teyze sabah eve gelmek istedi ama kapıyı açan olmadı.

Evin kapısına gelen aile gördüğü manzara karşısında şok oldu. 28 yaşındaki Elif Kırav’ı ilk bulan ise annesi ve teyzesiydi.

DEFALARCA BIÇAKLADI

Vahşetin izleri ise adli tıp raporunda ortaya çıktı. Çocukluk arkadaşı Elif Kırav’ı defalarca bıçakladı. Birlikte kalıp eğlendikleri evi ise taziye evi yaptı.

Source: Haber Merkezi


CHP”li Kayabaşı”ndan Kanal İstanbul iddiası: “Satılan araziler Arap TV’lerinde konut projesi olarak sunuluyor”

CHP Başakşehir İlçe Başkanı Beyzade Kayabaşı, “Kanal İstanbul”a ilişkin, “Ekrem Başkan’ı Silivri zindanlarına atanlar projeyi alelacele hayata geçirmek gibi bir süreci başlattılar. Bu yalan, bir talan aynı zamanda da bir yok ediş, yıkım projesinden başka bir şey değil” dedi.

Basın açıklamasında bulunan Kayabaşı “Burada satılan arazilerin Arap kanallarında konut projesi olarak sunulduğunu da biliyoruz” diyerek mevcut ekonomik krizde, fiyatları nedeniyle yapılacak konutlarda “Türk vatandaşlarının oturmasının mümkün olmadığını” söyledi.

Source: Anka


Erdoğan”ın nüfus artışı uyarısı sonrası doğum izni süresi uzatılıyor

KADEM 5. Olağan Genel Kurulu”nda açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, nüfus artış hızındaki düşüşe dikkat çekerek “Mevcut tablonun devam etmesi halinde nüfusumuzun 10 milyon gerilemesi bekleniyor. Ülkemizi ve milletimizi nüfus konusunda endişe verici bir gelecek bekliyor. Bu ülkemiz için savaştan çok daha önemli bir tehdittir” şeklinde konuştu. Erdoğan”ın sık sık yaptığı uyarının ardından Kamu Denetçiliği Kurumu dikkat çeken bir karara imza attı. “ANNENİN İZNİNİ YARIYA İNDİREMEZSİN” “Aile Yılı” kapsamında annelere bir dizi haklar verilmesi bekleniyor; onlardan biri de doğum izni süresi. Sabah”ta yer alan habere göre; ücretli doğum izni hakkının 1 yıla, ücretsiz iznin ise 1,5 yıla çıkarılması planlanıyor. Aynı zamanda annelere kreş desteği de verilecek. Doğum sonrası yarı zamanlı çalışma hakkını kullanan bir annenin yıllık izninin 20 günden 10 güne indirilmesine Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK) “dur” dedi. Bu hafta hem muhataplarına iletilecek hem de kamuoyuna deklare edilecek kararda KDK, “doğum sonrası yarı zamanlı çalışanın yıllık iznini yarıya indiremezsin” hükmüne yer verdi. DOĞUM İZNİ SÜRESİNİN 1 YILA ÇIKARILMASI PLANLANIYOR Öte yandan kadın çalışanların doğumdan önce sekiz ve doğumdan sonra da sekiz hafta olmak üzere toplam 16 haftalık doğum izni var. Çoğul gebelikte iki hafta daha ekleme yapılıyor. İzin dağılımı, doğumdan önce üç hafta ve doğumdan sonra 13 hafta olarak belirlenebilir. Nüfus Politikaları Kurulu toplantısında sağlıklı bir nüfus yapısı için kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler belirleyen hükümet, çalışan annelere yönelik doğum izni düzenlemesi üzerinde taslak çalışma hazırladı. Edinilen bilgilere göre planlama, çalışan anneye daha uzun doğum izni verilmesi yönünde. Bu kapsamda ücretli doğum izni süresinin 1 yıla çıkarılması, ücretsiz doğum izni hakkının 1,5 yıla kadar uzatılması planlanıyor. BABALAR ARASINDAKİ İZİN FARKI DA KALDIRILACAK Ayrıca çalışan annelere kreş desteği verilecek. Mevcut düzenlemeye göre memur babalara 10 gün, işçilere ise 5 gün doğum izni veriliyor. Uygulamaya konulacak düzenlemeyle bu ayrım da kaldırılacak. ANNELERİN DOĞUMDAN SONRA KULLANDIĞI İZİNLER Türkiye”de annelere tanınan doğum izni süresi, 4857 sayılı İş Kanunu”nun 74. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:Doğum öncesi izin: 8 hafta (hamilelik süresinin 40 hafta olduğu kabul edildiğinde, genellikle gebeliğin 32. haftasından itibaren başlar).Doğum sonrası izin: 8 hafta.Toplam ücretli doğum izni: 16 hafta. Çoğul gebeliklerde (ikiz, üçüz vb.)Doğum öncesi izin süresi, her bir çocuk için 2 hafta artırılır; ikiz doğumda doğum öncesi izin 10 hafta, toplamda ise en az 18 hafta olur. Üçüzde 12 hafta (toplam 20 hafta) vb. Doktor onayıyla çalışma hakkıİzinlerin başlangıcından itibaren, kadın çalışan isterse ve sağlık durumu uygunsa doğumdan önceki 3 haftaya kadar işyerinde çalışmaya devam edebilir. Süt izni hakkıDoğum sonrası 1 yıl boyunca, günlük iki defa yarımşar saat veya toplam 1 saat süt izni kullanabilir. Bu süre çalışılan iş günü sürelerinden sayılır ve ücret kesintisi yapılmaz.

Source: Abdullah Karlıdağ


İş yerinde stresle nasıl başa çıkılır?

Tükenmişlik hissi, kaygı ve uykusuzluk… İş yerinde karşılaştığınız stresin etkilerini hafifletmek için uygulayabileceğiniz pratik çözümler nelerdir? İşte detaylar… İŞ YERİNDE STRESİN BAŞLICA NEDENLERİ 1. ZAYIF SOSYAL İLİŞKİLER İş ortamındaki sağlıksız ilişkiler, çalışanların kendini yalnız hissetmesine neden olabilir. İş arkadaşlarıyla yaşanan çatışmalar ya da dışlanma duygusu, kişilerin işe karşı motivasyonunu olumsuz etkiler. Sosyal gruplara dahil olamamak, aidiyet hissini zayıflatır ve çalışanların kendilerini değersiz hissetmelerine yol açabilir. 2. YETERSİZ DESTEK Yöneticilerden alınamayan geri bildirim, destek ya da net yönlendirme; görevlerde belirsizliğe ve buna bağlı kafa karışıklığına neden olabilir. Bu durum, zamanla hayal kırıklığı ve tükenmişlik hissi doğurur. 3. YOĞUN İŞ YÜKÜ VE UZUN ÇALIŞMA SAATLERİ Bazı iş yerlerinde, çalışanlardan yüksek performans beklenir ve bu beklentiler zamanla baskıya dönüşebilir. Aşırı iş yükü, kısa sürede tamamlanması beklenen görevler, çalışanların fiziksel ve zihinsel olarak zorlanmasına yol açar. 4. SAĞLIKSIZ ÇALIŞMA ORTAMI Zorbalık, taciz ya da adil olmayan uygulamaların olduğu bir ortamda çalışmak, bireyde stres seviyesini artırır. Çalışanlar, fikirlerinin önemsenmediğini ve kendilerine haksızlık yapıldığını düşündüklerinde, iş yerinde kontrolü kaybettiklerini hissedebilirler. 5. AYRIMCILIK Irk, cinsiyet, yaş veya engellilik temelinde yapılan ayrımcılıklar, iş yerinde ciddi bir stres kaynağıdır. Ayrımcılığa maruz kalan bireyler, hem duygusal hem de profesyonel olarak kendilerini yıpranmış hissedebilir. STRESİN ÇALIŞANLAR VE KURUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ 1. DÜŞEN MORAL VE MOTİVASYON Sürekli stres altında olan çalışanlar, zamanla işlerine olan bağlılıklarını kaybeder. Bu da verimlilikte ciddi düşüşlere neden olabilir. 2. ZİHİNSEL SAĞLIK SORUNLARI Uzun süreli stres, anksiyete ve depresyon gibi ruh sağlığı problemlerine zemin hazırlar. Bu durum, çalışanların hem iş hem de özel hayatlarını olumsuz etkiler. 3. FİZİKSEL SAĞLIK SORUNLARI Stres, bağışıklık sistemini zayıflatabilir; uyku sorunlarına, sindirim problemlerine, kilo artışına ve kalp-damar hastalıklarına neden olabilir. İŞ KAYGISIYLA BAŞA ÇIKMA YÖNTEMLERİ 1. KAYGININ KAYNAĞINI TANIYIN İlk adım, sizi neyin strese soktuğunu fark etmektir. – Kaygıya neden olan durumları yazın.- Sizi en çok zorlayan konular ne? İş yükü, performans baskısı, iletişim problemleri mi? Bu sorulara dürüst yanıtlar vererek çözüm yolları aramaya başlayabilirsiniz. 2. ZAMAN YÖNETİMİNİ İYİLEŞTİRİN – Günlük ya da haftalık planlar yaparak önceliklerinizi belirleyin.- Büyük projeleri küçük adımlara bölün.- Düzenli molalar verin. Dinlenmek, verimliliği artırır ve kaygıyı azaltır. 3. MÜKEMMELİYETÇİLİKTEN KAÇININ Her şeyi mükemmel yapma arzusu, zamanla baskıya dönüşebilir. Kendinize “Elimden gelenin en iyisini yaptım” demek, sizi fazladan stresten koruyabilir. 4. İŞ-YAŞAM DENGESİNİ KURUN – Çalışma saatlerinizi sınırlandırın, mesai dışında işle ilgili konulara fazla zaman ayırmamaya çalışın.- Hobiler, spor, sosyal etkinlikler gibi aktivitelerle kendinize zaman ayırın. 5. DESTEK ALIN – Kaygılarınızı güvendiğiniz bir iş arkadaşınızla paylaşın.- İş yükü ya da stresli durumlarla başa çıkamıyorsanız, yöneticinizle açık bir şekilde konuşun.- Gerekirse bir uzman desteği alarak profesyonel yardım alabilirsiniz. İş stresi her ne kadar kaçınılmaz gibi görünse de, doğru stratejilerle kontrol altına alınabilir. Kendinizi tanımak, sınırlarınızı bilmek ve gerektiğinde yardım istemek; stresle baş etmenin en güçlü yollarıdır. Unutmayın, iş yerinde mutlu ve sağlıklı olmak, hem kişisel gelişiminiz hem de kariyer başarınız için temel bir ihtiyaçtır. Görsel Kaynak: shutterstock

Source: Habertürk


Şeyini şey eden Bülent Arınç yine “şey” dedi!

Cumhuriyet gazetesi okuru Jandarma Astsubay İbrahim Arınç ile ev hanımı Ayşe Sevdiye Hanımın 4 erkek çocuğundan biri olarak dünyaya gelen Bülent Arınç daima muhafazakâr çizgide yol aldı.

Siyasetle üniversite yıllarında tanışan Arınç, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve son olarak AK Parti gibi “Milli Görüş” kökenli partilerde görev yaptı.

Yüksek hitabet gücü, onun her zaman ön planda olmasını sağladı.

AK Parti’nin sacayaklarından biri olan ve “şahin” kanadı temsil eden Arınç, partide en sert görüşleri, en keskin ve etkili biçimde dile getiren isimlerin başında yer aldı.

2004 yılında düzenlenen 23 Nisan resepsiyonu davetiyesinde başörtülü eşinin isminin yazılmaması nedenini soran gazeteciye, verdiği;

“Bunun karşılığı, şeyini şey ettiğimin şeyidir” cevabı, siyasi literatüre geçti.

AK Parti kadroları içinde TBMM Başkanı olan…

Başbakan Yardımcılığı yapan…

Hatta kendi kontenjanından oğlunu bile milletvekili seçtiren Arınç, nedense yıllarca muhalefetin bağrına sapladığı o sivri dili zamanla partisine çevirdi.

Abdullah Gül, Hüseyin Çelik, Mehmet Aydın ve Abdüllatif Şener gibi sık sık FETÖ’cülerin düzenlediği Abant Toplantılarına katılması nedeniyle bir dönem hakkında “Abant Kabinesi Üyesi” yorumları yapılan Arınç, 17-25 Aralık sürecinden sonra neredeyse eleştirilerinin hemen tamamını kurucuları arasında yer aldığı AK Parti’ye yaptı.

BBC Türkçe’ye verdiği bir röportajda, “Bu parti Tayyip’in partisi değildir” diyerek, Başkan Erdoğan’ın liderliğini sorgulayan ifadeler kullandı.

Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın parti kurmasına dolaylı destek verdi.

Kendi partisine karşı acımasızca eleştirilerde bulunan Arınç, sıra AK Parti muarızlarına gelince merhamette sınır tanımadı.

Elini öpecek onca şehit anası varken, “Gülen’in prensi” olarak bilinen Akın İpek’in, kendisiyle aynı yaşlardaki annesi Melek İpek’in elini öpmesi çokça tartışıldı.

15 Temmuz hain darbe girişiminde 252 şehit verdiğimiz halde…

Kamudan ihraç edilen FETÖ’cülere haksızlık edildiğini iddia ederek, “Evime temizlik yapmaya gelen bir daire başkanı kadını gördükçe yerin dibine geçiyorum. Bir benzinlikte pompa tutan bir Danıştay üyesini gördükçe acı duyuyorum” diyerek, örgüt militanlarına sahip çıkmıştı.

Dervişlik taslayarak herkese “kavl-i leyin” (güzel söz) önerisinde bulunan Bülent Arınç’ın merhametinden terör tutuklusu Selahattin Demirtaş ile Gezi ihanetinin finansörlerinden “Kızıl Soros” lakaplı Osman Kavala da kendine düşen payı aldı.

Bülent Arınç, katıldığı bir TV programında;

“Demirtaş’ı tanımak veya onu yargılamak için onun yazdığı ‘Devran’ isminde kitap var. Alıp okuyun. Bu kitabı okuduktan sonra siz Demirtaş hakkındaki kanaatinizi belki değiştirmeyeceksiniz ama Kürtler ve Kürtlerin yaşadığı travma üzerinden kafanızda çok şeyler değişecek” ifadelerini kullandı.

Osman Kavala hakkında ise “Hâlâ tutuklu kalmasına hayret ediyorum” dedi.

Tabii bu skandal sözlere Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “Fitne ateşi” tepkisi gelince..

Bu defa, “Duygusal insanım rencide oldum” diyerek çaresiz “Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Üyeliği”nden istifa etmek zorunda kaldı.

Buna rağmen bildiğini okumaya devam etti.

Arınç, haydut devlet İsrail’e meydan okuyan ve CHP’lilerin “terörist” dediği Hamaslı mücahitleri de boş geçmedi.

“Senin ne gücün var? Senin gıdanı bile dışarıdan gönderiyoruz. Senin teknik aletlerini, ihtiyaçlarını dışarıdan karşılıyoruz. Sen 2 tane uydurma füze atıyorsun, İsrail’de sinek vızıltısı gibi geliyor” diyerek, Hamas’ı küçümsedi.

Oysa Nemrut’u ölüme götüren de küçücük bir sinek değil miydi?

Ergenekon soruşturmaları sürecinde, “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” dediği için sol kesimin hedefinde yer alan ve “kozmik oda” yüzünden yerden yere vurulan Arınç, artık yaptığı açıklamalarla CHP ve avanelerinin en sevdiği isim haline geldi.

İşte bu övgüye mazhar olmak için elinden geleni yapan Bülent Arınç dün de İstanbul’un 560 milyar lirasını buhar eden ve kurduğu “İmamoğlu Suç Örgütü” ile yolsuzluk, rüşvet ve irtikap suçu işleyen “Ekrem İmamoğlu’nun tutuksuz yargılanması gerektiğini” söyledi.

Arınç, İmamoğlu”nun tutuklanmasını yolsuzluk soruşturmasına değil, “siyasi duruş sergilemesine” bağladı.

Soru çalarak memur olan FETÖ’cülerin meslekten atılması üzerine “yerin dibine girdiğini” söyleyen Arınç, İmamoğlu”nun sahte diplomasının iptal edilmesiyle ilgili sözlerinde de şaşırtmadı.

Neymiş efendim?

Kazanılmış hak diye bir şey varmış, 35 yıl sonra sahtekârlıkla alınan diploma iptal edilemezmiş. Bu yüzden, “Kumpas kuruldu düşüncesine sahip olanlar haksız sayılmazlar”mış!..

Geçmişte “Osman Kavala tahliye edilmeli” diyen Arınç, dün de Gezicileri ihmal etmedi.

CHP’li Gülizar Biçer Karaca”nın, “Gezi”den mahkum olan TİP’li Can Atalay”a ilişkin Anayasa Mahkemesi kararını TBMM”de okutmasına destek vererek, “Okunmuştur, iş bitmiştir. Bundan sonra gereği yapılmalıdır” dedi.

Arınç’ın yaptığı açıklamada benim en çok dikkatimi çeken şey ise “Lafın çoğu başkasına söylenir” diyerek detay vermekten kaçındığı ima dolu sözler oldu.

Her fırsatta “Ben tok sözlüyüm” diye övündüğü halde, 2004 yılında aklından geçenleri “Şeyini şey ettiğimin şeyi” klişesiyle ifade eden Arınç…

Bu defa, “Bir şey değişir her şey değişir” diyerek, meçhul bir iradenin günü geldiğinde “Oturun oturduğunuz yerde. Herkes haddini bilsin” diyeceğini söyledi.

Programı hazırlayan gazeteci Talat Atilla bile “siyasi bir irade mi?” diyerek, yanlış anlaşılmanın önüne geçmeye çalışırken…

Darbe fısıltılarının kulaktan kulağa dolaştığı şu sıralar, babası Cumhuriyet gazetesi okuyan eski bir asker olan Bülent Arınç ser verip sır vermediği o “irade”yi doğrusu çok merak ettim!..

Zekeriya Say / Haber7

Source: Zekeriya Say


Sözleri Yozgat”tan Türkiye”ye yayılan çiftçi Ceyhan: Bizi aç bıraktılar

CHP”nin Yozgat mitinginde “Turpunan şalgamınan devlet yönetilmez” sözleri tüm Türkiye”ye yayılan çiftçi Abdullah Ceyhan, “Bizi aç bıraktılar.” diye konuştu.

Ceyhan, “Biz çiftçiyiz, halkız. Mitinge önderlik yapan ilçe başkanımıza da teşekkür ederim. Bizim arazimiz çok güçlü bir arazi ama bizi aç bıraktılar. Sebebi bu girdilerin, gübrenin, mazotunun peşine düşüldü” dedi.

Ceyhan şu ifadeleri kullandı:

Dolar da altın da onların. Bizim sadece toprağımız var. Bu toprağı işletmeyi bile elimizden aldılar.

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet”i ilan ettikten sonra çiftçi ve köylüyü ziyaret etti. Sizinle güçleneceğiz dedi.

Atatürk”ü dahi karalamaya başladılar. Yaşamak istiyoruz. Bizi soydular soğana çevirdiler. 50 yıldır çiftçilik yapıyorum böyle bir darlık ve perişanlık görmedim.

Bu düzenin değişmesi lazım. Haklı davamızdan vazgeçmeyelim dedim.

Source: Haber Merkezi


Ailelere “topuk kanı testi” uyarısı!

Yenidoğan Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yağmur Baş, doğuştan gelen bazı hastalıklara erken tanı koyma ve müdahale etme imkanı tanıyan topuk kanı testinin ihmal edilmesinin, bir ailenin bebeklerine yapabileceği en büyük kötülük olduğunu söyledi. Türkiye de, Sağlık Bakanlığı öncülüğünde 1987 den bu yana uygulanan Yenidoğan Tarama Programı ile bebeklerde bazı kalıtsal hastalıkların en erken dönemde tanılanması ve tedavi edilmesi amaçlanıyor. Program kapsamında halihazırda 6 genetik hastalığın taraması yapılıyor. Bunlar; kalıcı beyin hasarı, zeka geriliği ve gelişme geriliğine neden olan fenilketonüri (FKU), zihinsel yetersizliğe yol açan konjenital hipotiroidi (KHT), işitme kaybı, nörolojik bozukluklar gibi komplikasyonlarla seyreden biyotinidaz eksikliği (BE), akciğerler ve sindirim sistemini etkileyen kistik fibrozis (KF), hormon bozukluğu olan konjenital adrenal hiperplazi (KAH) ile kalıtsal ve ilerleyici kas hastalığı olan spinal musküler atrofinin (SMA) taraması olarak sıralanıyor. Özel filtre kağıtlarına alınan birkaç damla topuk kanı örneği, hastalık tanısı konulan bebeklerin erken tedaviyle ölüm, kalıcı sakatlık, zeka geriliği, beyin hasarı gibi risklerle karşı karşıya kalmasının önüne geçiyor. Yenidoğan Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yağmur Baş, son dönemlerde bazı ailelerde görülen topuk kanı testi ve aşı reddine ilişkin açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Baş, bebeğin topuğundan alınan kanla olası hastalıkların erken tanısı konularak, o çocuğun hayatının değiştirilebildiğini söyledi. Baş, Bebeklerde topuk kanı, doğuştan gelen bazı hastalıkların erken tanısını ve müdahale edilmesini çok olası kılan yöntemdir. İleride kalıcı hastalıkların ya da tedavi edilemeyen engelliliklerin önüne geçen uygulama. Hem K vitamini uygulaması hem de topuk kanı, ileriye yönelik ölüm ve ağır engellilikleri önleyen bir yöntem dedi. Topuk kanı testinin reddedilmemesi ve asla ihmal edilmemesi gerektiğine dikkati çeken Prof. Dr. Baş, Bir aile tarafından topuk kanının ihmal edilmesi bebeklerine yaptıkları en büyük kötülük olur. Bir kişinin bile reddetmesi uygun değil. Etraftan bazı şehir efsaneleri duyuluyor. Verilen kanın ileriye yönelik değişik yöntemlerle bebeklerin aleyhine kullanılması yönünde bazı söylentiler çıkartılıyor. Bu medya ya da sanal medya ile birlikte yapılıyor. Buna yönelik de devlet politikaları geliştirmek gerekir diye konuştu. AŞI ORANLARI DÜŞERSE YOK OLMUŞ HASTALIKLAR HORTLAYABİLİR Ailelerin bebekleri için gösterdiği aşı karşıtlığına da değinen Baş, şöyle devam etti: Bazı hastalıklar tekrar karşımıza çıkmasın. Çocuk felci aşıları yapılıyor düzenli, Türkiye de çocuk felci vakaları görülmüyor. Yine tetanos vakalarına aşılardan dolayı rastlanmıyor. Gebelere de yapılan önemli aşılar var, onların da ihmal edilmemesi gerekiyor. Göç alan bir ülkeyseniz, gelen misafirlerinizde de bu aşılama tamamlanmamış olabilir. Bunlar da bulaş riskini artıran nedenler. Aşı da topuk kanı kadar yapılması gereken bir uygulama. Aşı oranları düşerse yok olmuş hastalıklar hortlayabilir. Bu da hepimizin sağlığını tehdit eder, ilk başta kendi çocuklarının. Ayrıca ailelerin çocuklarının ileriye yönelik sağlıklı bir yaşama kavuşmaları için bu tür uygulamalara farklı anlamlar yüklememeleri gerekir. Bunların ne kadar elzem olduğunu bilmeleri, tavsiye ettiğimiz uygulamalar açısından bizlere güvenmeleri gerekir. AŞI REDDİ, YENİDOĞANDA KANAYAN YARAMIZ Türk Neonatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Esin Koç da yenidoğanlarda aşı karşıtlığına ilişkin yaptığı açıklamada, Covid-19 salgını döneminde dünyada aşıya ilişkin yaşanan gelişmelerin, bazı insanların aşılara mesafeli yaklaşmasına neden olduğunu söyledi. Koç, Aşı reddi, yenidoğanda kanayan yaramız. Covid-19 dan sonra o dönemde dünyada apar topar aşıların çıkması, bu konuda yalan haberlerin yayılması maalesef bazı insanları aşıdan soğuttu hatta korkuttu. Bu dünyadaki en etkili şeylerin başında anne sütü ve aşı gelir. Bebek ölümleri bu kadar azaldıysa, bu aşılar sayesindedir. Aşı karşıtlığı artarsa, o zaman bu kadar emek boşa gider. Tetanostan ne kadar bebek kaybederdik biliyor musunuz? Yüzde 100 ölüm. Şimdi hiç görmüyoruz. Birgün bunları anladığımızda çok geç olabilir. Devlet zaten bunu ücretsiz yapıyor. Bu konuda farkındalık yaratmak için Sağlık Bakanlığı, tüm dernekler, doktorlar var güçleriyle çalışıyor dedi.

Source: Habertürk


Alçak çağrıda dikkat çeken zamanlama: “Türkleri kovmanın zamanı geldi”

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Rum Lider Nikos Hristodulidis’in ve Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Georgios’un Paskalya vesilesiyle yaptığı açıklamaların, Kıbrıs’ta karşılıklı anlayış temelinde kurulabilecek herhangi bir diyalog zeminine ciddi zarar vermekte olduğunu vurguladı. Cumhurbaşkanı Tatar, her iki açıklamanın da, uzlaşı iradesiyle bağdaşmayan, halkın egemenliğini hedef alan, ayrımcı ve geçmişin başarısız yaklaşımlarını yeniden tedavüle sokmaya çalışan bir zihniyeti yansıtma olduğunu ifade etti. “ÇÖZÜM ÇAĞRISI DEĞİL, İŞLEDİKLERİ SUÇLARI PERDELEME SÖYLEMİ”KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “Sayın Hristodulidis’in “işgal duvarını yıkma stratejisi” gibi kabul edilmez ifadeleri, çözüm çağrısı değil, halkımıza karşı işledikleri suçları ve hegemonya arzularını perdelemeye çalışan bir söylemdir. Rum liderin sürekli olarak kalındığı yerden devam vurgusu yaptığı “İki bölgeli, iki toplumlu federasyon” modeli artık fiilen tükenmiştir. Bu gerçek, sadece bizim tarafımızdan değil, geçmiş süreçleri objektif değerlendiren tüm çevreler tarafından da kabul edilmektedir” dedi. Başpiskopos’un açıklamalarının ise sadece tarihi çarpıtmamakta olduğunu ifade eden Tatar, dini kisve altında KKTC halkına yöneltilmiş açık bir nefret dili içerdiğini kaydetti.”KKTC HALKINA YÖNELİK AÇIK BİR NEFRET DİLİ”Ersin Tatar, “Kıbrıs’ta birlikte yaşama iddiasında bulunan bir tarafın, “zalim Türk”, “Türklerin kovulması” gibi ifadelerle halkımızı hedef göstermesi, nefretin ve ayrımcılığın ulaştığı vahim seviyeyi ortaya koymaktadır. Bu açıklamalar, sadece bizleri değil; Rum halkının sağduyulu kesimlerini de rahatsız etmelidir” dedi. Kıbrıs Türk Halkının , tüm zorluklara rağmen yıllar boyunca uzlaşı arayışından vazgeçmediğini vurgulayan Tatar, “ artık hiç kimse bizden, kendi devletinden, egemenliğinden ve onurundan taviz vermemizi beklememelidir” dedi. “DEVLETİN VARLIĞI VE HALKIN İRADESİ PAZARLIK KONUSU YAPILAMAZ” Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, halkın özgür iradesiyle kurulmuş, meşru ve kalıcı bir devlet olduğunun altını çizen KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bu devletin varlığının da, halkın iradesinin de pazarlık konusu yapılamayacağını belirtti. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, “Adil, gerçekçi ve kalıcı bir çözüm; ancak egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü temelinde, iki devletin işbirliğine dayalı bir modelle mümkündür. Bu gerçeği görmezden gelen her tutum, çözüme değil çıkmaza hizmet eder. Rum liderliğinin tahakküm arayışı artık ifşa olmuştur ve Kıbrıs Türk Halkı bunu yüksek sesle reddetmektedir. Uluslararası toplumun, bu açıklamalarda açıkça görülen saldırgan ve dışlayıcı zihniyeti not alması, Kıbrıs Türk Tarafının uzlaşı vizyonunu ciddiyetle değerlendirmesi ve bölgede kalıcı istikrarı bu temelde ele alması beklenmektedir” dedi. “ÇÖZÜM” ADI ALTINDA HALKIMIZ YOK SAYILIYORYapılan bu açıklamaların yalnızca haklarına değil, Kıbrıs Türk halkının doğrudan varlığına yöneltilmiş tehditler olduğunu belirten Tatar, “görünen odur ki, geçmişin söylemleri yeni biçimlerde karşımıza çıkarılmakta, “çözüm” adı altında Halkımızın varlığı ve eşitliği yok sayılmak istenmektedir. Tarihi doğru okumak, bugün söz söyleme sorumluluğuyla başlar. Kıbrıs Türk Halkı kararlıdır. Kıbrıs’ta bir uzlaşı, ancak eşitlik, güven ve saygı temelinde mümkün olabilir. Kıbrıs Türk Halkı bu yolun sabırlı, bilinçli ve kararlı sahibidir” dedi.NE OLMUŞTU?Paskalya Genelgesi”nde Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Georgios, “Yunanistan, GKRY ve tüm Helenizm”in Türkleri kovmak ve vatanı kurtarmak için ortak mücadele etmesi gerekir” şeklinde açıklamalarda bulunmuştu.DİKKAT ÇEKEN ZAMANLAMA!Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan AB-Orta Asya Zirvesi”nde 4 Nisan”da düzenlenen AB-Orta Asya Zirvesi”nde Türkiye”nin 1974″teki Kıbrıs operasyonunu kınayan ve Türkiye”yi işgalci olarak gören BM Güvenlik Konseyi”nin (BMGK) 541 ve 550 sayılı kararlarını tanıdı.Türk devletlerinin bu skandal kararı 12 milyar avroluk AB yatırımı karşılığında aldığı öğrenildi.

Source: Fatih Yoncalık


Uzak Şehir”in Mine”si isyan etti: Ne anam kaldı ne babam

Fenomen dizi Uzak Şehir”de Mine karakterine hayat veren başarılı oyuncu Mine Kılıç, son dönemde sosyal medyada kendisine yöneltilen çirkin mesajlarla gündemde. Dizide Cihan ile yaşadığı aşk ve sonrasında yaşanan olaylar nedeniyle karakteri üzerinden yoğun eleştirilere maruz kalan Kılıç, gelen mesajlar yüzünden isyan etti. “YASAL İŞLEM BAŞLATILACAK” Kılıç, yaptığı açıklamada sadece kendisine değil ailesine de mesajlar geldiğini belirterek, “Yeğenime kadar tuhaf fotoğraflar ve mesajlar atamazsınız. Artık ailesel bir şeylere dönüştüyse bunlara sessiz kalamam. Yasal işlem başlatılacaktır” dedi. “NE ANAM KALDI NE BABAM” Posta gazetesine açıklamalarda bulunan Mine Kılıç, karakteriyle özdeşleştirilen tepkilerden duyduğu rahatsızlığı dile getirerek, “Daha da ilginci özellikle kadınların gözünde bu böyle. “Sen nasıl sana seninle evlenmeyeceğini söyleyen bir adamla ilişki yaşamaya gönüllü olursun?” diye. Instagram yorumlarını bir görsen, ne annem kaldı ne babam” şeklinde konuştu. Kılıç, karakterin senaryo gereği yaşadığı psikolojik dönüşümle birlikte tepkilerin arttığını da belirterek “Seyircinin kendini bu kadar kaptırdığı başka bir iş görmedim” ifadelerini kullandı.

Source: Haberler