“Toplumsal Sorunlar Gündemi – Kadın Cinayetleri, Eğitim Skandalları ve Adalet Arayışları”

Şüpheli kadın ölümlerindeki artış cinayetleri geçti: Derinleşen tehdit

Kadına şiddet ve kadıncinayetleri önlenemezkenson dönemde şüpheliölümlerde de artış yaşandığıgözlendi. Kadın CinayetleriniDurduracağızPlatformu’nun kadıncinayetleri ve şüphelikadın ölümlerineilişkin verileriyayımlandı. Verileregöre ilk üç ayda 67kadın öldürülürken 83 kadınise şüpheli şekilde ölü bulundu.Şüpheli kadın ölümlerinin kadıncinayeti verilerini geçmesi dikkatçekti. Konuya ilişkin KadınCinayetlerini DurduracağızPlatformu temscilerinden VahideŞevval Argunşah Cumhuriyet’ekonuştu. Cinayetlerin üzerininörtülerek “şüpheli ölüm” gibigösterildiğine dikkat çekenArgunşah, “Bu değişimi yalnızcabir istatistiksel farklılık olarakdeğil, kadınların yaşam hakkınayönelik derinleşen bir tehdidinişareti olarak okuyoruz. Şüphelikadın ölümlerinin artması,birçok durumda olayların etkinbir şekilde soruşturulmadığını,delillerin yeterince toplanmadığınıya da ölümlerin ‘kaza’, ‘intihar’,‘ani ölüm’ gibi kategorilere hızlayerleştirildiğini gösteriyor. Budurum kadın cinayetleriningörünmezleştirilmesine yol açıyor.Oysa her bir şüpheli ölüm, ‘Bukadın neden yalnızdı? Onu kimlerkorumadı?’ gibi yaşamsal sorularıiçinde barındırıyor. Ayrıca artantoplumsal farkındalık ve kamuoyubaskısıyla birlikte, faillerinkadınları öldürdükten sonra bunucinayet gibi değil, şüpheli ölümgibi göstermeye çalıştığı vakalarladaha sık karşılaşıyoruz” dedi.DAVALARIN PEŞİNİ BIRAKMIYORUZŞüpheli kadın ölümlerindeki artışıntemelinde kritik nedenler olduğunavurgu yapan Argunşah, “Öncelikle,kadın cinayetlerinin üzerininörtülmesi artık daha sistematikbir hale geldi. Artan toplumsalfarkındalıkla birlikte failler,doğrudan işledikleri cinayetleridaha ‘örtük’ göstermeye çalışıyor.Birçok kadın cinayeti, ‘yüksektendüştü’, ‘intihar etti’, ‘evde yalnızkenfenalaştı’ gibi gerekçelerle şüpheliölüm olarak kayda geçiyor. Bu dagerçeğin gizlenmesine neden oluyor.İkinci olarak, adli süreçler ciddibiçimde yetersiz. Kolluk kuvvetlerive savcılıklar, birçok şüpheliölüm vakasındaderinlemesinesoruşturmayürütmüyor. Buda cinayetlerinaçığa çıkmamasınısağlıyor” ifadelerini kullandı.Argunşah sözlerini şöyle sürdürdü:“Yeterli soruşturma yürütülmedikçe,bu ölümlerin gerçek yüzü açığaçıkmayacak. Mevcut adli sistem,kadınların ölümüne neden olankoşulları ortaya çıkarmakta sınıftakalıyor. Biz platform olarak her birdosyanın takipçisi oluyor, ailelerinyanında duruyor ve davaların peşinibırakmıyoruz.”

Source: Rengin Temoçin


Trump ❤️ Erdoğan

24 yıl önceydi, 2001 yılı, öfkeli bir babanın çalıştığım gazeteye telefon etmesiyle başlamıştı her şey… Torpilden, liyakat sorunundan şikayet eden bir babaydı. Mevzu eğitim olduğu için, eğitim muhabirimize bağlamışlardı. Ateş püskürüyordu, “size güveniyoruz, sadece sizin gibi gazetecilere güveniyoruz” diyordu. Hırslı babalar vardır bilirsiniz, çocuklarının başarısını kendi başarıları olarak görürler, çocuk 50 yaşına da gelse sanki hâlâ ilkokuldaki çocukmuş gibi davranıp, çocuk adına konuşurlar filan, işte böyle bir babaydı. Kızının Boğaziçi Üniversitesi’nden onur derecesiyle mezun olduğunu, ama, ücret bile istemediği halde, yani bedava olduğu halde, staj yapacak şirket bile bulamadığını anlatıyordu. Bu tür işlerin torpille yürüdüğünü, torpil yaptırmadıkları için Türkiye’deki bütün kapıların kızının suratına kapatıldığını anlatıyordu. Kendisi de mühendisti baba, hali vakti yerindeydi, Bağdat Caddesi’nde oturuyorlardı, çevresi de hayli genişti ama, kendisinin “idealist bir insan” olduğunu, bu yüzden torpile isyan ettiğini söylüyordu. İdealist bir insan olarak “gazeteye yazın kardeşim” diye haykırıyordu telefonda, “torpil Türkiye’nin utancıdır” diyordu, haklıydı, “torpille liyakatın önüne geçiyorlar” diyordu, kesinlikle haklıydı, “imkanım olmasına rağmen kızıma torpil yaptırmayacağım” diyordu, “kızımın başarısını ezerek, torpille staj yeri bulmayacağım” diyordu. Ve, meramını daha detaylı anlatabilmek için yüz yüze görüşmek istiyordu. E, eğitim dedin mi bizim için akan sular durur, bütün haberlerden daha önemlidir, muhabirimiz bu duyguyla derhal gazetenin otomobiline atladı, Bağdat Caddesi’ndeki evlerine gitti, o başarılı genç kızımız, gazeteye telefon eden babası ve annesiyle konuştu, derli toplu bir röportaj yaptı. Genç kızımız bavulunu toplamıştı, ABD’ye gidiyordu, ama gitmeden önce bu yaşadıklarını gazeteye anlatmak istemişti, kimsenin yanına bırakmak istemiyordu, kırgındı. “Türkiye’de hayal kırıklığına uğradım, devlet bana sahip çıkmadı” diyordu. “Bedava staj başvurumu bile reddettiler, ne bir Türk şirketi, ne de bir yatırım kuruluşu bana sahip çıktı” diyordu. Çarpıcı bir örnek veriyordu, “İngiltere’de bir yarışmaya katılmak istedim, 300 dolarlık uçak biletinin parasını bile bulamadım, kimse bana sponsor bile olmadı” diyordu. “İngiltere’ye gidebilme umuduyla bavulumu hazırladım, günlerce ağlayarak bekledim, kimse sponsor olmadı, kimse sahip çıkmadı” diyordu. Anlattıkça anlatıyordu. “Türkiye’de doktora yapmak istedim ama, üniversitelerde hep birilerinin yakınlarına öncelik tanıyorlar” diyordu. “Bu insan kayırmacılığına son vermek için, ülkeme hizmet etmek için, bir gün mutlaka geri döneceğim” diyordu. Doğrusunu isterseniz, gereğinden fazla para konuşan bir aileydi… Mesela, Bağdat Caddesi’nde oturmalarına rağmen 300 dolarlık uçak parasını niye illa başkasına ödetmek istiyorlar, bundan hiç bahsetmiyorlardı. Staj için hangi Türk şirketlerine başvurduklarını, hangilerinin reddettiğini söylemiyorlardı, hangi Türk üniversitelerine doktora için başvurduklarını, hangilerinin kabul etmediğini söylemiyorlardı. İsim vermeyerek, genel bir torpil tablosu çiziyorlardı, “liyakatsizlikle başa çıkamadığımız için ABD’ye, gurbete gitmek zorunda kalıyoruz” diyerek, o dönemde Türkiye’nin en çok okunan gazetesi aracılığıyla, başlarına geleni toplum nazarında afişe etmek istiyorlardı. Dedim ya, gereğinden fazla para konuşan bir aile olmalarına rağmen, torpil kavramı her zaman Türkiye’nin kangrenidir, liyakatsizlik her zaman bu ülkenin hastalığıdır, dolayısıyla, en azından kayırmacılıkla mücadele edebilmek adına, bu kızımızın durumunu haber yaptık. Hem de olabilen en geniş kitle görsün diye, birinci sayfaya fotoğraflı manşet yaptık. 2001 yılı arşivlerinde duruyor, Star gazetesinde birinci sayfaya “Türk Öğün, Çalış, Güvenme” başlığıyla manşet yaptık. Bu manşet haberin iç sayfadaki devam bölümünde de, gazeteye telefon ederek bizi haberdar eden babasının fotoğrafını kullandık. Hatta bir süre sonra, ben Star gazetesinden ayrıldım ama, orada kalan arkadaşlarımız haberin peşini bırakmadılar, fikri takip yaptılar, acaba gerçekten gitti mi falan diye baktılar, dört yıl sonra yine manşet yaptılar, o kızımız gerçekten ABD’ye gitmişti, Princeton’da doktorasını tamamlamıştı, ayda 15 bin dolar maaşla işe başlamıştı, bunun üzerine “Helal Olsun” başlığıyla, yeniden manşet yaptılar. Hikayenin mutlu sonla bittiğini zannediyorduk ama, aslında bitmemişti, hatta yeni başlıyordu… O manşet yaptığımız genç kızımız Goldman Sachs’ta işe başladı, yıllarca orada çalıştı, sonra First Republic Bank’e girdi, o bankada yükseldi yükseldi, ceo oldu, sonra o bankadan ayrıldı, hatta o banka battı, mücevherci Tiffany’de yönetim kurulu üyesi oldu, oradan da ayrıldı, yıllaaaaar önce “bir gün mutlaka geri döneceğim” dediği gibi, geri döndü, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkanı oldu, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın ilk kadın başkanı oldu. Evet, tee 2001 yılında gazeteye telefon edip, devleti ve Türk şirketlerini öfkeyle şikayet eden o hırslı baba, Hafize Gaye Erkan’ın babasıydı! Sonrası malum… Merkez Bankası başkanı sıfatıyla yandaş medyaya tuhaf tuhaf röportajlar vermeye başladı, New York’tan bile pahalı olduğu için İstanbul’da ev kiralayamadığını, annesinin evine taşındığını anlattı, market fiyatlarını apartmanın kapıcısı Sadık abiye sorduğunu filan söyledi, demeye kalmadı, babasının Merkez Bankası’nda adeta yönetici gibi her işe karıştığı, babasına özel oda tahsis edildiği, makam aracı tahsis edildiği, babasının canını sıkan personeli işten attırdığı yolunda haberler patladı, e bunlar ayyuka çıkınca, “itibar suikastına uğradım” diyerek, istifa etmek zorunda kaldı. İstifa etmesine rağmen, “görevden alındı” şeklinde resmi açıklama yapıldı. Peri masalı sadece yedi ay sürmüştü. Tee 2001 yılında birinci sayfaya manşet yaptığımız baba-kız, yine kırgındı, yine öfke doluydu. Ama bu defa bavulu toplayıp ABD’ye gitmek yerine, Türkiye’de kalmayı tercih ettiler. Koskoca Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkanının ulusal veya uluslararası şirketler tarafından havada kapılması gerekirken, işsiz güçsüz oturması tuhaf ötesiydi ama, öyle oldu, bir yıldır öööyle oturuyordu. 24 yıl önce gazeteye röportaj vererek, bedava staj yapmak istemesine rağmen hiçbir şirketin kendisini kabul etmediğini anlatan o üzgün kız, adeta aynı çaresizliği tekrar yaşıyordu, bu defa tek farkı vardı, artık haber bile yapılmıyordu. Taa ki, geçen haftaya kadar… Geçen hafta aniden fısıltı gazetesi devreye girdi, Ankara kulislerinde yeniden ismi fısıldanmaya başlandı. Niye? Niyesi şu… Gümrük vergileriyle dünya ekonomisini dizayn etmeye başlayan Trump, yakın arkadaşı, dolar milyarderi emlakçı Tom Barrack’ı Türkiye’ye ABD büyükelçisi olarak atadı. Risk sermayedarı olan, haczin eşiğindeki gayrimenkulleri alıp satan, Katar’la, Katar varlık fonuyla sık sık “ortak” olarak çalışan Tom Barrack’ın, bizim açımızdan bir diğer önemli özelliği, Gaye Erkan’la birlikte, aynı dönemde, First Republic Bank’te yönetim kurulu üyesi olmasıydı. Demeye kalmadı, eşzamanlı olarak, Resmi Gazete’de zart diye kararname yayımlandı, “yatırım ve finans ofisi” kuruldu. E, fısıltılar patladı. Emlakçı arkadaşı Tom Barrack’ı büyükelçi olarak gönderen Beyaz Saray’ın, büyükelçinin mesai arkadaşı Gaye Erkan’ı da bizim saraya dayattığı konuşulmaya başlandı. Hırslı ve kırgın baba-kızın, merkez bankasının değil, bu defa komple ekonominin başına geleceği konuşulmaya başlandı.

Hayat ne enteresan değil mi… Tee 24 yıl önce liyakatsizlikle mücadele etmek için “torpil” haberi yapıyorsun, Türkiye’deki “torpil” kangreni yüzünden eğitimli gençlerimizi ABD’ye kaptırdığımızı haber yapıyorsun, tee 24 yıl sonra aynı ABD’nin aynı gencimizi bize “torpil”le gönderdiği haber oluyor!

Hayat enteresan hakikaten… Acaba diyorum mesela, Beyaz Saray’ın torpilini arkasına alan sayın hükümetimiz, muhalefete rahat rahat kayyum atadığı için sevinirken, “I love Erdoğan” diyen aynı Beyaz Saray, kayyum mu atıyor sayın hükümetimize?

Source: Yılmaz Özdil


Akademisyenden başörtülü öğrenciler ve AK Parti hakkında skandal sözler! Gözaltına alındı

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde bir akademisyen, akademik personel adayı alımı mülakatında söz alarak “Fakültemde başörtülü istemiyorum. AK Parti’nin Allah belasını versin. Ben bunlara oy verdim. Bundan sonra ölmüş anamın üstüne yemin ederim AK Parti’nin karşısına PKK çıksa ona oy vereceğim” dedi.Skandal sözler üzerine Fakülte yönetimi tarafından tutanak tutuldu ve suç duyurusunda bulunuldu. Başsavcılığın başlattığı soruşturma kapsamında akademisyen gözaltına alındı.Ekol TV muhabiri İlker Turak”ın özel haberine göre, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde görevli Doç. Dr. M.A., akademik personel adayı alımı mülakatında skandal ifadeler kullandı.“FAKÜLTEMDE BAŞÖRTÜLÜ İSTEMİYORUM”M.A., adaylara ait jüri raporları değerlendirilirken söz alıp, “Fakültemde başörtülü istemiyorum. Başörtülü gelsin bakın neler neler yapacağım, göreceksiniz” dedi. Bu sözlerin ardından Fakülte Dekanı, “Hocam, nasıl konuşuyorsunuz?” diye karşılık verdi. Uyarıları dikkate almayan M.A., çirkin ifadelerine devam etti ve “AK Parti’nin Allah belasını versin. Ben bunlara oy verdim. Bundan sonra ölmüş anamın üstüne yemin ederim AK Parti’nin karşısına PKK çıksa ona oy vereceğim” dedi.SALONDAN ÇIKARTMAYA ÇALIŞTILARTartışma yaşanırken bazı akademisyenler “dersim var” diyerek toplantı salonundan ayrılırken, bazı akademisyenlerde M.A.”yı toplantı salonundan çıkartmaya çalıştı.FAKÜLTE YÖNETİMİNDEN SKANDAL SÖZLERE TUTANAKYaşanan olay üzerine Fakülte Yönetimi, Akademisyen M.A. hakkında tutanak tuttu. Bu tutanak Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslim edildi ve suç duyurusunda bulunuldu.GÖZALTINA ALINDIBaşsavcılık tarafından başlatılan soruşturma kapsamında, Cumhuriyet Savcısı, M.A.”nın gözaltına alınması talimatı verdi. M.A., kısa sürede polis ekiplerince gözaltına alındı.

Source: Mehmet Küçükkahveci


TRT meselesi

Bugün TRT”nin dizi projelerinden “çıkarma” işlemi ile gündeme gelen duruma ve “siyasi ayrımcılık” meselesine değinmek istiyorum. Konu, politik gündemle ilgili. Malum boykot çağrılarından sonra gelişen durumlar bunlar ama meselenin hukuk sahnesinden görünümü biraz farklılık içeriyor kanaatimce…BOYKOT SUÇ DEĞİLDİREvvela şunu teslim edelim. Boykota çağırmak, görselleri paylaşmak veya bunları yaymak suç değildir. Bu davranış biçimi ceza hukuku açısından bir normu ihlal etmemektedir. Ama bu aşamada kalıncaya kadar pek tabi!SORUŞTURMALARIN SEBEBİGösteriler için üretilen bilgi kirliliği ile boykot konusunda üretilenler aynı. Birinde sadece gösteri yapma, diğerinde boykota katılma sebebiyle soruşturmalar yapıldığı ileri sürülüyor. Tıpkı çağırmak gibi boykota ve gösterilere katılmak da suç değil. Soruşturmalar gösteri hukukunun taşan kısmına dair. Boykotta da durum aynı. Açıklamalarınız da nefret saiki ön plana çıkıyorsa veya bir kitleyi tahrik durumu varsa soruşturmaya tabi olabiliyor. Bu konuyu geniş şekilde Açık Görüş”te yazmıştım, dileyenler bakabilir (1).NE OLDU?Bir de büyütülen ve anlamsız şekilde gündemi kaplayan bir başka olay var. Teşkilat dizisinden Aybüke Pusat”ın çıkarılması. Bununla aynı dönemde gündeme gelen Gökhan Ünver meselesi var. Ünver”in meselesinin üstü kapandı neredeyse. Oysa Emre Kınay”ın yaptığı açıklama ve Belediyelerin iptallerinin “saiki” önemli. Şayet saik siyasi ise ortada bir ayrımcılık olduğu açık. Gelelim Pusat”ın durumuna. Pusat içinde TRT”nin de olduğu boykot çağrısına katılıyor. Yani TRT ile bir tür iş ilişkisi var. Ya doğrudan kendisinin ya da yapım nedeniyle dolaylı olarak. Bunu bilemiyoruz. Ama her iki durumda da bir çalışma ilişkisi söz konusu.FARK NE?Pusat”ın durumunu sıradan bir insanın TRT”yi boykot etmesinden farklı kılan durum bu. Birçok sanatçı boykota iştirak etti. Pek azı hakkında soruşturma açıldı. Neden? İşte bunun gibi durum. “Neden” sorusunu sormak ve hukuka aykırılığı doğru yerden tartışmak zorundayız.İŞÇİNİN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ”İşletmesel karar alma” işverenin hakkıdır (2) Borçlar Kanunu (m.396) işverenin haklı menfaatinin korunmasında pozitif bir yükümlülük olarak işçiye sadakat görevi yüklemiştir. Bu hakkın sahibinin de birtakım sınırlara tabi olduğu açıktır. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi işçinin eleştiri yapmasını, zaman zaman bunun rahatsız edici düzeyde olsa bile kabul edilmesi gerektiğine hükmetmiştir (3). Ancak bu AİHM”nin Dede/Türkiye kararında belirttiği gibi ifade özgürlüğü anlamındaki her durumun, iş ilişkisinde cari olacağı anlamına gelmez (4). Yani burada işletmenin menfaatlerine dair bir bakış açısı ile meseleye bakmak gerekir.BOYKOTA DAVET İLK DEĞİLBu konu daha önce yargının gündemine gelmiş. Hatta bu konu Yargıtay”ın 7 ve 9. daireleri arasında bir içtihat farkı sebebiyle makalelere konu bile olmuştur. Sendikal amaçla yapılan bir boykota katılan işçilerin durumunu değerlendiren daireler “sadakat yükümlülüğü” açısından olaya bakarak işçinin sözleşmesinin feshedilmesini hukuka uygun, sendikal protesto hakkı açısından bakarak da feshi hukuka aykırı görmüştür.FESHİN DURUMU…Bu manada işçinin, sendikası tarafından üretilen bir içeriği beğenmesinin iş akdinin feshi için “geçerli neden”; paylaşmasının ise “haklı neden” olarak kabul edildiği görülmektedir. Yargı kararlarındaki olaylarda, temel saik “sendikanın faaliyetlerinin şirket tarafından engellenmesini protesto etmektir.” Yani işe dair bir çağrı varken, TRT meselesinde olay farklı bir saikledir.ŞİMDİ SORALIM…Bir çalışanınız veya tedarikçinizin çalışanının sizin firmanızla ilgili temel bir hakkına dayanmayan bir protestoya katılması halinde tepkiniz ne olurdu? TRT kendinizinmiş gibi cevaplayın lütfen!(1)https://www.star.com.tr/acik-gorus/sokagin-kurallari-gosterilerin-hukuku-haber-1936189/(2) AY m.48, İş Kanunu m.18 (3) E: 2015/8023, K:2016/13598 (4) 40 ila 42. Paragraflar

Source: Cüneyd Altıparmak


Türkiye”nin girişimleri karşılık buldu! Meta yeni kararını duyurdu

Uraloğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Meta”nın sosyal medya hesabından duyurduğu kararı alıntılayarak değerlendirmede bulundu.AK Parti hükümetleri olarak, çocukların ve gençlerin dijital mecralarda güvenliğini sağlamanın en öncelikli konularından biri olduğuna işaret eden Uraloğlu, titizlikle çalıştıkları “sosyal medya yaş kısıtlaması taslağı”na paralel olarak, Meta”nın söz konusu kararını memnuniyetle karşıladıklarını bildirdi.Uraloğlu, “Bu karar, Bakanlık olarak yürüttüğümüz kapsamlı çalışmaların uluslararası platformlarca dikkate alındığını ve politikalarımızın küresel ölçekte karşılık bulduğunu göstermesi açısından son derece kıymetli.” ifadelerini kullandı.Ebeveyn onayı olmadan canlı yayın yapılamamasının ve şüpheli müstehcenlik içeren görsellerin otomatik olarak bulanıklaştırılmasının, çevrim içi riskleri en aza indirmeyi hedefleyen çok önemli adımlar olduğunu vurgulayan Uraloğlu, şunları kaydetti:”Türkiye Yüzyılı vizyonuyla çocuklarımızın dijital alanda güçlü, özgür ama aynı zamanda güvenli bir şekilde var olabilmeleri için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz. Ulusal düzeyde koruyucu dijital politikalar üretmeye ve küresel teknoloji devleriyle işbirliği içinde hareket etmeye devam edeceğiz. Bu alandaki kararlılığımız sayesinde sadece Türkiye”de değil, dünyada da standartları belirleyen bir ülke olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz.”- EBEVEYN İZNİ GEREKECEKMeta, Instagram platformundaki “Teen Accounts”a (Genç Hesapları) ilişkin yenilikleri duyurmuştu.Kuruluştan yapılan açıklamada, 16 yaş altı kullanıcıların ebeveyn izni olmadan “canlı yayın” özelliğini kullanamayacağı ve özel mesajlarda “otomatik bulanıklaştırma” özelliğini kapatamayacağı belirtilmişti.Ayrıca, “Teen Accounts” özelliğinin Facebook ve Messenger”a da genişletileceği kaydedildi.Yeniliklerin birkaç ay içinde ilk olarak ABD, İngiltere, Kanada ve Avustralya”da deneneceği bilgisi de verildi.

Source: Www.star.com.tr


Instagram”da yaş sınırı kararı! Bakan Uraloğlu”ndan açıklama

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Meta”nın sosyal medya hesabından duyurduğu kararı alıntılayarak değerlendirmede bulundu. AK Parti hükümetleri olarak, çocukların ve gençlerin dijital mecralarda güvenliğini sağlamanın en öncelikli konularından biri olduğuna işaret eden Uraloğlu, titizlikle çalıştıkları “sosyal medya yaş kısıtlaması taslağı”na paralel olarak, Meta”nın söz konusu kararını memnuniyetle karşıladıklarını bildirdi. “Son derece kıymetli” Uraloğlu, “Bu karar, Bakanlık olarak yürüttüğümüz kapsamlı çalışmaların uluslararası platformlarca dikkate alındığını ve politikalarımızın küresel ölçekte karşılık bulduğunu göstermesi açısından son derece kıymetli.” ifadelerini kullandı. Ebeveyn onayı olmadan canlı yayın yapılamamasının ve şüpheli müstehcenlik içeren görsellerin otomatik olarak bulanıklaştırılmasının, çevrim içi riskleri en aza indirmeyi hedefleyen çok önemli adımlar olduğunu vurgulayan Uraloğlu, şunları kaydetti: “Türkiye Yüzyılı vizyonuyla çocuklarımızın dijital alanda güçlü, özgür ama aynı zamanda güvenli bir şekilde var olabilmeleri için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz. Ulusal düzeyde koruyucu dijital politikalar üretmeye ve küresel teknoloji devleriyle işbirliği içinde hareket etmeye devam edeceğiz. Bu alandaki kararlılığımız sayesinde sadece Türkiye”de değil, dünyada da standartları belirleyen bir ülke olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz.”

Source: Internet Haber


Hamburger sipariş etti boşandılar

TikTok”ta paylaşımlar yapan Jubilee Dawn adlı kadın, hamburger siparişi vermesinin ardından dakikalar içinde kocasıyla boşanma kararı almalarına giden yolu anlattı.

Sosyal medyada anlattığı olaya göre Jubilee, kuzeni Josh, onun küçük oğlu ve TikTok yayınlarında “Ted” olarak andığı kocası birlikte Disney World”e gittiler. Orada birlikte bir yarı maraton koştuktan sonra bir restorana oturarak hamburger siparişi verdiler.

BİR LOKMA İKRAM ETTİ ORTALIK KARIŞTI

Anlattığına göre Jubilee, hamburgerinden kestiği bir parçayı kuzeni Josh”a uzattı. Bu basit hareketin ardından ise ortalık hiç beklenmedik şekilde karıştı. Ted, kimsenin anlam veremediği şekilde bu harekete oldukça sinirlendi. Jubilee”ye bakmadı, onunla göz teması kurmadı ancak öte yandan garsonlara da bir o kadar kibar davranmaya başladı…

Jubilee, esen bu soğuk rüzgarların sebebini ise birkaç dakika içinde fark ettiğini söylüyor. Genç kadına göre hamburgerinden bir parça alıp kuzenine vermesi, Ted”i “masanın erkeği olduğu için” rahatsız etmiş…

BENZERİ DAVRANIŞLARI UZUN SÜREDİR SERGİLİYORMUŞ

Bu konuşma kısa sürede kavgaya dönüştü. Ted, restoranın dışında Jubilee”ye bağırmaya ve hatta onu yolda yalnız bırakmakla tehdit etti. Ertesi gün eve döndüklerinde ise Jubilee, onun davranışlarını ve özellikle kuzeni ve onun çocuğunun önünde kolayca bağırmasını sorguladı.

Jubilee, Ted”in uzun süredir “istismarcı” biri olduğunu, bir keresinde ona fiziksel saldırıda bulunduğunu, sürekli hakaret ettiğini ve hatta fiziksel olarak yerden yere vurmuşluğu olduğunu anlattı.

“Kendi çocuklarımızın önünde de bana bağırır mıydın?” sorusuna aldığı “Eğer hak edersen bağırırım” yanıtının üzerine ise Jubilee”de ipler koptu… O an Jubilee, onunla çocuk yapmak istemediğini söylediğinde bunun üzerine Ted”in ona son kez saldırdığını söyledi.

AİLE HATTINI ARAYIP REHBERLİK İSTEDİ

Bu olay, boşanmanın fitilini ateşleyen olay oldu. Aile içi şiddet hattını arayıp rehberlik isteyen Jubilee, bir anketin ardından ilişkisinin gerçekten istismara dayalı olduğu bilgisini aldı. Ailesini arayıp her şeyi anlattı ve sonunda boşanma kararı aldı. “İyi ki böyle sonuçlandı” diyen Jubilee, bu olayı “hayatımın en iyi burgeri” olarak tanımladı.

Source: Sonuç Sürmeli


EOKA sonrası 2. rezalet! Rum tarafında ırkçı eylemler hortladı

Rum Derinya-Sotiras Barış ve Özgürlük Lisesi öğrencileri, öğretmenlerin isteği ile Nazi selamı vererek fotoğraf çektirdi. Fotoğraflar sosyal medyada yayınlanınca muhalefet partisi ayağa kalktı. AKEL Partisi olayı kınarken, Milli Eğitim Bakanlığı”nı soruşturma yapmaya çağırdı. Öğrencilerin Nazi selamlı fotoğrafları, sosyal medyada paylaşıldı.”OLAYI KINIYORUZ”Açıklamada “Bir öğretmenin izniyle öğrencilerin Nazi selamı verirken fotoğraflarının çekilmesini rahatsız edicidir, olayı kınamaktayız. Nazizmin okullarımızda ve toplumumuzda yeri yoktur. Demokrasi faşizme karşı hoşgörüye yer bırakamaz. Nazi selamının yeniden üretilmesi, toplumsal hafızayı rencide eden ve eğitimin demokratik değerlerini zedeleyen tehlikeli bir saptırmadır” denildi.AKŞAM, 2 Nisan”da “Eoka ittifakı ders olsun” manşetiyle terör örgütünün kuruluş yıldönümünün ilk kez okullarda kutlandığına dikkat çekmişti.TERÖRİST TİŞÖRTÜYLE GEZİBir başka okulun öğrencilerine ise aşırı sağcı ELAM partisi tarafından terör örgütü EOKA ve Türklere karşı katliamların başsorumlusu olan terörist Grivas fotoğraflı tişört giydirilerek gezi düzenledi.Terör örgütü Yunan okullarında!

Source: Www.star.com.tr


Kemal Kılıçdaroğlu CHP kongresine tepki! İlk kez konuştu

CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partide son dönemde yaşanan tartışmalı kongre süreciyle ilgili konuşmayı reddetti. Gazeteci Nuray Başaran, Kılıçdaroğlu ile yaptığı özel telefon görüşmesini kamuoyuyla paylaştı. “KILIÇDAROĞLU KONGREYİ ANTİDEMOKRATİK BULUYOR” Başaran, Kılıçdaroğlu’na “antidemokratik kongre” iddialarını sorduğunu ve Kemal Bey’in bu konuda yorum yapmaktan kaçındığını belirtti. Kılıçdaroğlu’nun yanıtı şu şekilde oldu: “Yorum yapmak istemiyorum, çünkü troller yine saldırır.” Gazeteci Başaran, Kılıçdaroğlu’nun bu tutumunun dikkat çekici olduğunu vurgulayarak, “Tahmin ediyorum ki Kemal Bey, kongrenin antidemokratik olduğunu kabul ediyor. Ancak açık konuşmak istemiyor, çünkü sosyal medyadaki sistematik saldırılardan çekiniyor” ifadelerini kullandı. CHP’deki kurultay süreci, özellikle son günlerde parti içi demokrasi, delege yapısı ve aday belirleme süreçleri açısından yoğun eleştirilere maruz kalmıştı.

Source: Internet Haber


Tasmasından tuttuğu köpeği ile dehşet saçtı!

Terme ilçesinde yaşayan vatandaşlar, bölgede sokak köpeklerinin bir hayli fazla olduğundan ve kimi zaman rahatsızlık verecek düzeyde olduğundan dert yandı.

BELİRLİ ARALIKLARLA YAPIYOR!

Vatandaşlar, bir şahsın tasmasını tutarak sokağa getirdiği ve ağzında ağızlık olmayan köpeğini, diğer sokak köpeklerinin üzerine saldırttığını, köpeklerin kavga ettirildiğini söyledi. Köpeği ile gelen vatandaşın belirli aralıklarla bu olayı gerçekleştirdiğini iddia eden vatandaşlar, mahalleliler olarak olaya tepki gösterdiklerini aktardı.

VATANDAŞLAR TEPKİ GÖSTERDİ

Olaya tepki gösteren vatandaşlar, “” dediler.

CEP TELEFONU KAMERASI İLE GÖRÜNTÜLENDİ

Öte yandan cep telefonu ile kaydedilen görüntülerde bir şahsın tasmasından tuttuğu köpeğini diğer sokak köpeklerinin üzerine saldığını ve köpeklerin ilk önce bir süre havladığı, sonrasında ise kavga ettikleri anlar yer aldı.

Source: Mahmut Ekinci


Lâl Denizli: Demokrasi ve adalet hepimizin teminatı

Çeşme Belediyesi Nisan Ayı Olağan Meclis Toplantısı, Belediye Meclis Salonu’nda Belediye Başkanı Lal Denizli’nin başkanlığında yapıldı. 2024 Yılı Çeşme Belediyesi Faaliyet Raporunun görüşülüp kabul edildiği meclis toplantısında, encümen ve ihtisas komisyonu üyeleri belirlendi. Toplantıda, ayrıca 2024 Yılı Denetim Komisyonu Raporu da görüşüldü. SU TASARRUFU İÇİN YENİ ADIMLAR!Önemli gündem maddelerinin görüşüldüğü toplantıda, Çeşme Belediye Meclisi’nin Belediye Emir ve Yasakları Yönetmeliği’ne su tasarrufu tedbirleri hakkında maddelerin eklenmesine ilişkin teklifin hukuk komisyonuna sevki kabul edildi. İlçede bulunan anne ve çocuklara verilecek eğitimler ile ilgili Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) ile iş birliği protokolü imzalanması konusu kabul edildi. Kampüs Alaçatı Projesi’nde, yürürlükteki imar planında park alanında yapılması planlanan yeniliklere ilişkin “Proje Tasarım Yarışması” düzenlenmesi konusu kabul edildi. ÇEŞME İLE HEKİMHAN KARDEŞ KENT OLUYORToplantıda, ayrıca ekonomik ve sosyal ilişkileri gerçekleştirmek amacıyla kültür, sanat ve spor gibi alanlarda faaliyetler ve projelerin gerçekleştirilmesi, toplumsal hizmetler, halkın sağlığı, eğitim ve kültürel varlıkların korunması gibi konularda belediyeler arasında yardımlaşma, dayanışma, iş birliği ve koordinasyonun güçlenmesi amacıyla Çeşme Belediyesi ile Malatya Hekimhan Belediyesi arasında “Kardeş Kent” ilişkisi kurulması ve Kardeş Belediyecilik kapsamında ortak iş birliği protokolleri imzalanmasına ilişkin madde kabul edildi. Toplantının dilek ve temenniler bölümünde konuşan Başkan Denizli, sosyal, şeffaf ve katılımcı belediyecilik anlayışı doğrultusunda çalışmalarını sürdürdüklerine dikkat çekerek, “Bir yılı geride bıraktık. Meclis’imiz Çeşme’nin en yüksek hayrına kabul ettikleri görev ve yetkileri çerçevesinde Çeşme’ye hizmet etti. Dolayısıyla bir yılı geride bıraktığımız bu mecliste, Çeşme’ye sunduğunuz tüm katkılar, Çeşmede yaşayan tüm vatandaşlarımız için ortaya koyduğunuz emekler için her birinize ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum” dedi. FESTİVAL, ÜRETİCİYE CAN SUYU OLACAK17-20 Nisan tarihlerinde bu yıl 14’üncüsü düzenlenecek Alaçatı Ot Festivali’ne ilişkin açıklamalarda da bulunan Başkan Denizli, “Alaçatı Ot Festivali, mevsimsel bir festival. Dolayısıyla otların mevsimi geçemez. Geçerse bu yılı kapatmış ve kaybetmiş oluruz. Ülke ve sokağın gündemi böyleyken iptal etme durumunu tabii ki değerlendirdik. Hem yurttaşlar hem bizler adına zor yürütülecek bir süreçti. Fakat biliyorsunuz ki Alaçatı Ot Festivali’nin, temel birincil hedefi önce küçük üreticiler. Tarım üreticilerimizin bölgede koydukları emeği Türkiye’nin dört bir yanından gelen vatandaşlarımıza sunabilsinler. Kadın üreticilerimiz yine Nisan ayını büyük bir heyecanla bekliyor. Kadın üreticilerimiz bu olanaklardan ve tanıtımlardan faydalanması ve tabii ki aylardır iş yapmayan pazarcı esnafımızın kazanç sağlaması açısından çok kıymetli. Bu değerlendirmelerin sonucunda festivali iptal etmenin Çeşme’de yaşayan yurttaşlarımız ve bununla birlikte dayanışmayı burada birlikte göstereceğimiz vatandaşlarımız için olumsuz etkisi olacağını değerlendirdim. Bu yılki festivalimizde adalet temalı açık mikrofon forumu yapılacak. Festivali yapıyoruz her şeyi unuttuk değil. Olduğumuz her alanı ve her kürsüyü yaşadığımız mağduriyeti duyurmak ve yaşadığımız adalet ve demokrasi arzusunu anlatmak için kullanmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu kapsamda da zaten festivalimizde alanlarımız olacak. Ve tabii ki en büyük temennim, aylarca herkesin beklediği Alaçatı Ot Festivali’nin tüm esnafımıza, kadın üreticilerimize, çiftçilerimize bol bereket getirmesi. O yüzden festivalimizin şimdiden Çeşme’mize hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum” dedi.DENİZLİ’DEN ADALET VE DEMOKRASİ VURGUSU Gündeme ilişkin hatırlatmalarda da bulunarak sözlerine devam eden Denizli, CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu, CHP’li belediye başkanları ve siyasilerin tutukluluğuna yönelik eleştirilerde bulundu. Adalet, demokrasi ve seçme ve seçilme hakkının herkesin en büyük teminatı olduğunun altını önemle çizen Denizli, “Bugün Silivri Cezaevinde haksızca tutulan ve millet iradesinin seçmiş olduğu, Türkiyede yaşayan 15,5 milyon vatandaşın imzaları ile Cumhurbaşkanı adayı olarak seçilen Ekrem İmamoğluna, ülkemiz tarafından seçilmiş millet vicdanında yerleri olan ve milletimizin hangi görüşten olursa olsun sonuna kadar sahip çıktığı kıymetli belediye başkanlarımıza, yol arkadaşlarıma ve bununla birlikte yine bu davalar kapsamında tutsak edilen siyasilere selamlarımı göndermek istiyorum. Demokrasi ve adalet hepimizin teminatı. Bugün milletin seçme ve seçilme hakkı elinden alınırsa geriye dönük konuşabileceğimiz hiçbir şey kalmaz. Milletin vicdanında yeri olmayan hiçbir konunun ve adalet sorgulanabilir olduğu an itibarıyla ne yazık ki topluma geri dönüşü olmayan ekonomik ve sosyal zararlar verilir. Bu üzücü olayların yaşanmamasının ve ivedilikle bu durumdan geri dönülmesini temenni ediyorum. Seçilmiş insanların yeri milletin onları seçtiği koltuklardır. Adalet her görüşten her bir inançtan gelen insanımızın en büyük teminatıdır. Bundan şüphe edilmeye başladığı zaman da ne yazık ki toplum vicdanı geri dönüşü olmayacak yaralar alır. Çeşmede yaşayan yüzlerce vatandaşımızın bu meseleye kendi ailesi yaşamışçasına memleketine sahip çıkmış olmasından ötürü teşekkürlerimi sunuyorum. Bizim en büyük teminatımız adalet, demokrasi ve seçme ve seçilme hakkımız.”

Source: İzmi̇r / Cumhuriyet


Tasmasından tuttuğu köpeğini, sokak köpeklerine saldırttı

İlçenin Elmalık Mahallesi”nde yaşayan vatandaşlar, bölgede sokak köpeklerinin bir hayli fazla olduğunu, kimi zaman rahatsızlık verecek düzeyde olduğunu belirtti. Vatandaşlar, bir şahsın tasmasını tutarak sokağa getirdiği ve ağzında ağızlık olmayan köpeğini, diğer sokak köpeklerinin üzerine saldırttığını, köpeklerin kavga ettirildiğini kaydetti. Köpeği ile gelen vatandaşın belirli aralıklarla bu olayı gerçekleştirdiğini iddia eden vatandaşlar, mahalleliler olarak olaya tepki gösterdiklerini aktardılar.
Vatandaşlardan tepki
Olaya tepki gösteren vatandaşlar, “Buradaki sokak köpekleri kimi zaman bir hayli fazla olabiliyor. Bir vatandaş ağzı kapalı olması gereken bir köpeği buraya getiriyor, tasmasından tutuyor ve bilerek köpeklerin üzerine saldırtıyor. Duruma tepki gösterdik, sokak köpeklerini şikayette bulunduk ama henüz bir çözüm bulamadık” dediler.
Cep telefonu kamerası ile kaydedildi
Öte yandan cep telefonu ile kaydedilen görüntülerde bir şahsın tasmasından tuttuğu köpeğini diğer sokak köpeklerinin üzerine saldığını ve köpeklerin ilk önce bir süre havladığı, sonrasında ise kavga ettikleri anlar yer aldı.Bu içerik Doğukan Akbayır tarafından yayına alınmıştır

Source: Doğukan Akbayır


Üniversitede skandal! “Başörtülü istemiyorum” diyen akademisyen gözaltına alındı

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde skandal bir olay yaşandı. Fakültede görevli Doç. Dr. M.A., akademik personel adayı alımı mülakatında bir skandala imza attı. “BAŞÖRTÜLÜ GELSİN BAK NE YAPACAĞIM” Ekol TV”den İlker Turak”ın haberine göre M.A.”nın aday raporlarını inceleyip ” Fakültemde başörtülü istemiyorum. Başörtülü gelsin bakın neler neler yapacağım, göreceksiniz” ifadelerini kullandığı öne sürüldü. Fakülte Dekanı bu sözlere tepki gösterirken M.A.”nın “AK Parti’nin Allah belasını versin. Ben bunlara oy verdim. Bundan sonra ölmüş anamın üstüne yemin ederim AK Parti’nin karşısına PKK çıksa ona oy vereceğim” dediği iddia edildi. GÖZALTINA ALINDI Skandal ifadelerin ardından yönetim M.A. hakkında tutanak tuttu. Bununla birlikte Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuldu. Hemen ardından akademisyen ifadesine başvurulmak üzere gözaltına alındı.

Source: Gözde Nur Bayar


Hale”yi katleden cani dinleme cihazı yerleştirmiş!

Antalya da olay, 27 Kasım 2024 te Muratpaşa ilçesi Güzeloba Mahallesi nde 9 katlı binanın 3 üncü katındaki dairede meydana geldi. resim#1241860# DHA daki habere göre tartışmanın büyümesi üzerine Abdullah Poyraz, yanındaki tabancayla Hale Akbaş Poyraz a ateş etti. Hale Akbaş Poyraz kanlar içerisinde yığılırken, Abdullah Poyraz ise tabancayı bırakıp, evden ayrıldı. Abdullah Poyraz, yaklaşık 2 saat sonra polis merkezine Eşimi vurdum diyerek, teslim oldu. HALE Yİ ENSESİNDEN VURMUŞ Poyraz ın itirafı üzerine adrese giden polis ekipleri, Hale Akbaş Poyraz ın cansız bedeniyle karşılaştı. Polis ekiplerinin olay yerinde yaptığı inceleme sırasında eve gelen kızı, Annemi göreyim lütfen, anneme ne oldu, o şerefsiz annemi öldürdü diyerek gözyaşı döktü. Cumhuriyet savcısı ve polis ekiplerinin incelemesinin ardından ensesinden vurulduğu belirlenen Hale Akbaş Poyraz ın cansız bedeni, Antalya Adli Tıp Kurumu nun morguna götürüldü. 4 ÇOCUĞU KORUMA ALTINDA Hale Akbaş Poyraz ın 15 inci yaş gününe giren ilk eşinden olan kızının doğum günü kutlamaları için hazırlık yaptığı öğrenildi. Poyraz ın 4 küçük çocuğu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından koruma altına alındı. Adliyeye sevk edilen Abdullah Poyraz ise tutuklandı. EŞİNİN CEBİNE DİNLEME CİHAZI YERLEŞTİRMİŞ Abdullah Poyraz hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame, Antalya 6 ncı Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Cinayetin nasıl işlendiğine dair detaylar, iddianamede yer aldı. Maktulün ilk eşinden kızı Rojbin A., annesinin Abdullah Poyraz ile sık sık kıskançlık nedeniyle tartıştığını, bir otelde çalışan annesinin, Poyraz tarafından işten çıkartıldığını belirtti. Abdullah Poyraz ın, kıskandığı için annesinin cebine dinleme cihazı yerleştirdiğini belirten Rojbin A., sanığın takıntılı tavırlar sergilediğini de ifade etti. Olay günü sanığın annesine küfür ve hakaret ettiğini söyleyen Rojbin A., gün içinde iş görüşmesine gittiği esnada kardeşinin aramasıyla annesinin öldüğünü öğrendiğini söyledi. Sanık Poyraz, Hale Akbaş Poyraz ile 2011 yılından beri birlikte yaşadıklarını, 2023 yılında resmi nikah kıydıklarını, eşiyle aralarında geçimsizlik yaşadıklarını, eşinin sürekli telefonla konuştuğunu, kendisinden gizli işler yaptığını düşündüğünü ve kıskançlık nedeniyle sık sık tartıştıklarını kaydetti. BENİ ALDATTIĞINDAN ŞÜPHELENİYORDUM Eşinin bir otelde çalışmaya başladıktan sonra tavırlarının değiştiğini belirten Abdullah Poyraz, “2021 yılının Ağustos ayında münasebetimiz tamamen kesildi. Fiziki görünüşümle dalga geçerek beni rencide etmeye başladı. 2023 yılında birkaç kez işi bırakmasını istedim. Zira beni aldattığından şüpheleniyordum. SES KAYIT CİHAZI KULLANDIM İspat amaçlı internetten aldığım ses kayıt cihazını dahi kullandım. Uzun süre intihar etmeyi düşündüm ancak çocuklarım nedeniyle vazgeçtim. Olaydan birkaç gün önce konuşmamaya başladık. Olay günü kendisiyle tartıştık. Bana hakaret etti. Evimde bulunan silahla yakın mesafeden kafasına doğru bir el ateş ettim. Pişmanım ifadelerini kullandı. 3 AYRI SUÇTAN YARGILANACAK Olay günü evde bulunan ve Abdullah Poyraz a ait olduğu iddia edilen notlarda ise maktulle yaşadığı sıkıntıları, kendisine hakaretler ettiğini ve çocuklarından özür dilediğini yazdığı belirtildi. Abdullah Poyraz ın Eşi kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis, Ateşli silahlar ve bıçaklar kanuna muhalefet ile ruhsatsız silah bulundurmak ve Hakaret suçlarından 5 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi. Poyraz ın yargılanmasına ileriki günlerde başlanacak.

Source: Habertürk


Asıl bu coğrafya sizi terk etti

Türkiye”nin de içinde bulunduğu bu coğrafyanın, bu toprakların en acınacak tarafı nedir bilir misiniz?

Elbette bilirsiniz.

Bilirsiniz ama, ben gene de konuyu biraz açayım.

Evet bu coğrafyanın madenleri, akarsuları çoktur.

Bütün dünyayı doyuracak kadar yeraltı ve yerüstü zenginlikleri vardır.

Dünyada hiçbir toprak parçası; bu coğrafya kadar, insanlığın yaşadığı büyük tarihe tanıklık etmemiştir.

Bu coğrafyada dört mevsim aynı zaman içinde yaşanır.

Topraklarımız her türlü tarıma elverişlidir.

İnsan ve insanlık burada başlamış, burada yoğrulmuştur.

Mümbit topraklarında bağları, bahçeleri, ırmakları, denizleri, körfezleri ve paha biçilmez kıymetli taşları vardır bu coğrafyanın.

Bugün insanlığı aydınlatan büyük buluşlar; fenni icatlar, ilim, bilim, ahlak, zühd, takva, diğerkâmlık, samimiyet, hilm, ümmet bilinci, birlik-beraberlik içinde büyük devlet olmak, kardeşçe yaşamak ve asırlara ışık tutup örnek olma anlayışı… bu coğrafyada harmanlanmış, yaşanmıştır.

Bu coğrafyanın büyük tarihi adı “Doğu” dur.

Onun içindir ki, üstad Necip Fazıl Kısakürek “Büyük Doğu” demiştir davasının adına.

Büyük Doğunun insanı mert, kahraman, imanlı, vatan sevdalısı, çalışkan, ilim tutkunu, Peygamber (sav) aşığı, milli ve manevi duyguları ile çağlara meydan okumuştur.

Kökleri Büyük Doğuda olan her insan değerlidir.

Kökleri Büyük Doğuda olan insanların birbirleri ile olan tartışmaları, daha büyük hakikatlerin ortaya çıkması içindir.

SİZİ HEM TERK ETTİ HEM DE ARKANIZDAN VURDULAR

Namık Kemal’e ait olduğu söylenilen ve geçmişte çokça kullanılan “Barika-i Hakikat Müsademe-i Efkardan Doğar”, sözü çok meşhurdur. Yani hakikat parıltıları, güneş gibi aydınlatıcı olan fikirler, insanların birbirleri ile tartışmalarından, konuşmalarından, münazara etmelerinden doğar.

Fakat ne hikmetse, özellikle on dokuzuncu yüzyıldan itibaren bize bir şeyler oldu, bizim insanımız değişti.

Tamam; coğrafyamız bölük pörçük edildi ama toprak aynı toprak, bu toprağın insanı neden değişti?

Havası, suyu, iklimi, dağları, ovaları, denizleri ve nehirleri yerinde duruyor ama insanımızın kanında ve genetiğinde bir farklılık oldu.

Bir kesimin bu vatanla, bu topraklarla olan bağı koptu.

Üstelik devlet; bu kesimin hemen hemen her istediğini verdiği, her arzusunu yerine getirdiği halde…!

Mesela; 1895’teki büyük ve kanlı isyanlardan olan Sason İsyanı’nda binlerce Müslümanın şehid edilmesine rağmen, daha sonra İttihat Terakki paşaları, isyanın elebaşısı olan Hamparsum Boyacıyan’ı, Meclis-i Mebusan’a, yani, Millet Meclisi’ne Harput Milletvekili olarak getirmediler mi?

Hatta o paşalar; Ohannes Efendiyi meclis başkan vekili, Lozan’da, Paris’te Ermenileri temsil eden ve İtalyanlara: “Libya’dan ne alırsanız alın, ne koparırsanız koparın, tam zamanıdır” diyen Gabriel Noradunkyan Paşa’yı da dışişleri bakanı yapmadılar mı?

Güya milliyetçi, Türkçü olan İttihat Terakki’nin paşaları, 1909’da Abdülhamid’i devirdikten, Osmanlıyı paramparça ettirdikten sonra geride kalan devleti de yabancılara peşkeş çekmediler mi?

Pekâlâ yaranabildiler mi?

Tam tersi, kaçıp gittikleri yerlerde o yabancılar tarafından yok edildiler.

Cemal Paşa Tiflis’te, Talat Paşa Berlin’de Ermeni militanlar tarafından suikastlarla öldürüldüler.

Enver Paşayı da Rusya’da Bolşevikler ortadan kaldırdı.

Üçü de sırtlarını dayadıkları, güvendikleri, hatta ordumuzun komutasını bile teslim ettikleri Otto Von Sanders gibi generallerin ülkelerindeki yabancı teröristler tarafından öldürüldü.

KENDİ ÇOCUKLARINIZ LÜKS İÇİNDE PAHALI OKULLARDA OKUYORKEN HALKIN ÇOCUKLARINI SOKAĞA DÖKÜYORSUNUZ

Cumhuriyeti kuranlar da ittihatçı paşaları izlediler;

Onlar da hukuktan ticarete, aileden sanata, tarımdan edebiyata, şapkadan eğitime kadar her şeyi Batı’dan, yabancılardan alıp, hem bu milletin öz evlatlarını dar ağacına çektiler ve hem de geriye kalanımızı kuşa çevirdiler.

Peki ne oldu, yaranabildik mi Batılılara?

Hayır yaranamadık.

İngilizler sizinle ilgilenmeyince, diyorsunuz ki;

“Kendimizi terkedilmiş hissettik.”

Fakat biliyor musunuz, dış güçler sizi hiçbir zaman içlerine almadılar.

Aslında neredeyse iki asırdan beri siz ve sizin zihniyetiniz bu coğrafya tarafından terk edildiniz, bu topraklar sizi kabul etmiyor, bunun farkında bile değilsiniz.

Sadece şu Cumhuriyet döneminde Batılı başkentlerde birçok diplomatımızı şehit ettiler.

Kucağına sığındığınız Batılılar neredeyse yarım asırdan beridir terör belası ile Türkiye’ye nefes aldırmıyorlar.

Şunu kafanıza sokun Özgür Özel Efendi: Yabancılara yaltaklanmanız, İngiliz medyasından yardım dilenmeniz boşuna.

Kendi çocuklarınızı milletin parası ile pahalı okullarda okuturken, halkın çocuklarının istikbalini karartmaya hakkınız yok.

Bizi anlamaya da niyetiniz yok.

Bunu çok iyi anlıyorum.

Fakat bir zamanlar içinizde olduğu için, sizin yabancı hayranlığınızdan iğrenen ve pişman olan, ama ne yazık ki, Roma’da yine teröristlerce suikasta uğrayan eski ittihatçı Sait Halim Paşa ruhunuzun, genetiğinizin manyetik rezonansını, yani emarını çekiyor, hiç olmazsa onu dinleyin.

İşte yazdıkları:

“Özellikleri; içinde yaşadıkları halkı ve çevreyi boyuna kötülemek, izah ve ispat edemedikleri için, itham; anlayamadıkları için de inkâr ederek ümitsizce tenkit ederler.

Kendi tarihimiz, kendi meselelerimizle uğraşmak bir tenezzüldür onlar için.

Asırlarca önce kurulmuş bir devleti, dünya tarihine istikamet vermiş bir medeniyeti küçümsüyorlar.

Yeni doğmuş bir toplum sanıyorlar bizi.

Bu peşin hükümle peşinden koştukları Batı irfanı onları fikren kendi ülkesinden yabancı bir ülkeye göç etmeğe (muhacerete), ruhen de kendi tâbiyyetlerinden farklı bir tâbiyyete (tebdil-i tâbiiyete) sürüklemektedir…”

Hiç değişmiyorsunuz.

Aradan geçen bunca zaman sonra, ben de size aynı şeyleri söylüyor ve şu gerçeğin altını bir kez daha çizmek istiyorum:

Evet, siz bu medeniyete fikren de ruhen de yabancısınız.

Bizden değilsiniz, onlardansınız.

Ama onlar sizi hiçbir zaman kendilerinden görmediler. Bu sebeple terk edildiniz Özgür Efendi…!

Sizin böylesine kayıtsız şartsız dış güçlere teslimiyetiniz bizim içimizi acıtsa da gerçek bu.

Ferman Karaçam

YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam

Twitter : twitter.com/fermankaracam

Instagram : instagram.com/fermankaracam

Facebook : facebook.com/karacamferman

E-mail : fermankaracam@gmail.com

Web Sitesi : fermankaracam.com

Source: Ferman Kara


Aydın”da 28 Şubat zihniyeti yeniden hortladı: Başörtülü vatandaşlara kin kusan akademisyene gözaltı!

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde görevli Doç. Dr. Mehmet Aydıner, akademik personel adayı alımı mülakatında skandal ifadeler kullandı. Aydıner, adaylara ait jüri raporları değerlendirilirken kullandığı sözlerle büyük tepki çekti. 28 Şubat zihniyetindeki Aydıner, önce fakültesinde başörtülü istemediğini söyledi ardından da AK Partililere bela okudu. Doç. Dr. Aydıner, mülakatta, “Fakültemde başörtülü istemiyorum. Başörtülü gelsin bakın neler neler yapacağım, göreceksiniz” dedi. Bu sözlerin ardından salon buz keserken, Fakülte Dekanı ise şaşkınlığını gizleyemeyerek “Hocam, nasıl konuşuyorsunuz?” dedi. Hadsiz sözlerine devam eden Doç. Dr. Aydıner, “AK Parti”nin Allah belasını versin. Ben bunlara oy verdim. Bundan sonra ölmüş anamın üstüne yemin ederim AK Parti”nin karşısına PKK çıksa ona oy vereceğim” diye konuştu. SAVCILIK SORUŞTURMA BAŞLATTI Olayın ardından bazı akademisyenler tepki göstererek salonu terk etti. Tepki çeken Aydıner de diğer akademisyenler tarafından salondan çıkartılmaya çalışıldı. Salonda gerginlik yaşanırken, fakülte yönetimi olayın ardından akademisyen hakkında tutanak tuttu. Daha sonra da yönetim Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı”na suç duyurusunda bulundu. Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında polis ekipleri Mehmet Aydıner”i gözaltına aldı.

Source: Ceyhan Torlak


Ölüm döşeğinde gelen “babalık” itirafı! Saçını ve tırnaklarını verip “tüm haklarını al” dedi | Dava açınca mezarı kaçırdılar

İstanbul”da yaşayan Aycan İmre”nin hayatı boyunca dedesi bildiği Enver Türkmen, ölmeden hemen önce babası olduğunu itiraf etti. Türkmen”in ölümünün ardından özel bir hastanede DNA testi yaptıran İmre, Türkmen”in öz babası olduğunu ispatlayarak dava açtı. Testi yapan özel hastanenin raporunun mahkemede kabul edilmemesi üzerine, İmre ve avukatı Türkmen”in mezarının açılmasını talep etti. Mahkeme mezarın açılması talebini incelediği sırada, mezara kimliği belirsiz kişilerce zarar verildi. Jandarmanın incelemesi sonrasında mezarın kazılarak tahrip edildiği yönünde rapor düzenlenirken, İmre ve avukatı Türkmen”in kemiklerinin mezardan çalındığını iddia etti. Babalık davasında hukuki mücadelesini sürdüren Aycan İmre, ayrıca Türkmen”in mezarının açılarak kemiklerin yerinde olup olmadığı yönünde tespit yapılmasını ve Türkmen”in çocuklarından DNA örneği alınarak babalık davasının bu şekilde sonuçlandırılması talebiyle yeniden dava açtı. “MEZARI KAÇIRDILAR”Aycan İmre, Bana kendisini “Dede” olarak tanıttı. Yıllarca hep dede olarak bildim. En son rahatsızlandığında, 2023 Haziran ayında, hastanede ağır bir hastalık geçirdiğinde “Sen benim kızımsın. Bundan sonraki süreçte kendi haklarını al. Sakın mağdur olma” diye bana tırnaklarını ve saçlarını verdi. Her şeyini bana bıraktı. Ben bunu test yaptırıp özel bir hastanede ispat etmeme rağmen, hukuki bir geçerli olmadığı için yasal yollara başvurmak zorunda kaldım. Ancak bu süreç içerisinde, ben yasal yollara başvurduğumda, mezarı 3 kere kaçırmaya çalıştılar. Ancak en sonuncusunda, geçen Mart ayı itibariyle, mezarı kaçırdılar. Defalarca bununla ilgili şikayette bulunmamıza rağmen, vakıf üyelerine de söylememize rağmen kimse hiç oralı olmadı açıkçası. Bununla ilgili en son geldiğimizde jandarmayla tutanak tutturduk ve savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Bu mezar 2 kapaklı bir mezar. Normal mezarlar gibi değil. Alt kapağı açıp komple toprağını sıyırıp her şeyi çıkartmışlardı. Zaten jandarmada da, savcılıkta da ekran resimleri ve fotoğrafları mevcut. Sonrasında onlar da suç duyurusunda bulundular. Yani kardeşlerim mi, vakıf üyeleri mi kimin yaptığı belli değil bunun açıkçası. Ama bu mezar buradan ben mirasçı olmayayım diye kaçırıldı. Bununla birlikte şu an yasal sürecimiz devam ediyor dedi ‘YASAL SÜRECE BAŞLAYACAĞIZ ÇÜNKÜ MAL KAÇIRMALAR MEVCUT’Avukat Aslı Nur Çanakçı, Müvekkilim Aycan Hanım”ın babalık davasıyla ilgili sürecimiz devam ediyor. Aslında ön inceleme davasıyla birlikte feth-i kabir talebinde bulunmamızın tarihinin verilmesini bekliyorduk. Ancak 9 Mart günü mezarın kaçırılma şüphesiyle beni aradı. Geldik, jandarma tutanağını tutturduk. Ardından gerekli belgeleri acil feth-i kabir yapılması için aile mahkemesine sunduk. Mahkemeden şu an ara karar bekliyoruz, muhtemelen verecek. Böylece ön inceleme duruşmasına da DNA sonucuyla birlikte geleceğiz. Yalnız şöyle bir husus daha var. Sanırım karşı taraf bunu bilmiyordu. Tabii ki bir suç isnat etmiyorum. Fakat eğer mezarın kaçırılması gibi bir durum söz konusuysa karşı taraf tarafından, mezar kaçırılması sadece DNA”nın baba tarafından belli olduğu ile ilgili değil. Aynı zamanda babanın başka çocuklarıyla birlikte, diğer çocuklara karşılaştırmalı DNA yapıldığı zaman paternal DNA diye bir şey var. Yani babadan gelen DNA. Kardeş çocuklarının birbirleriyle DNA raporu da mahkeme tarafından kabul oluyor. O yüzden feth-i kabir yapıldığı zaman farklı bir DNA çıksın ya da çıkmasın, Enver Türkmen”in zaten hali hazırda kabul ettiği ve yasal olarak tanıdığı çocuklarıyla da kıyaslanacak. Bu şekilde biz hem mezardan bir kaçırılma olup olmadığını bunun öğreneceğiz. Hem müvekkilim zaten özel bir hastanede DNA raporu kabul olduğu için ve bildiği için babasını kendisi nüfusuna geçecek. Ardından yasal sürece başlayacağız. Çünkü mal kaçırmalar mevcut. Saklı payını alması için elimizden geleni yapacağız. Şöyle bir durum daha var. Biz aynı zamanda suç duyurusunda da bulunduk. Çünkü mezar tahrip etmek aynı zamanda kamuyu ilgilendiren de bir suç olduğu için. Bununla alakalı bir güvenlik kamerası var. Onunla ilgili de savcılık Emniyet Genel Müdürlüğü”ne bir müzekkere gönderdi. Kimin yaptığı öğrenilecek dedi.

Source: Hurriyet.com.tr