Müdür koltukları erkeklere teslim
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde eğitimde yönetici koltuklarındaki cinsiyetçi bakış açısı da ortaya çıktı. Milli Eğitim Bakanlığı’nda dört bakan yardımcısından biri ve 23 üst düzey yöneticiden üçü kadınlardan oluşuyor. Bu durum illere de yayıldı. 81 il milli eğitim müdüründen 77’si erkekken, dördünde kadın müdür görev yapıyor. İstanbul’daki 39 ilçe müdüründen dördü kadın, Ankara’da da üç kadın müdür var.
SADECE 16 KADIN REKTÖR VAR
YÖK Başkanı Erol Özvar, kadın öğrenci sayısının erkekleri geçtiğini vurgulasa da üniversitelerde kadın yönetici sayısı erkeklerin gerisinde. 208 üniversiteden sadece 16’sında kadın rektör görev yapıyor.
Vakıf üniversitelerinde kadın rektör oranı yüzde 14.7 iken devlet üniversitelerinde kadın rektör oranı yüzde 3.9’a düşüyor. Devlet üniversitelerinde rektör koltuklarının yüzde 95.1’inde erkekler oturuyor. Üniversitelerde bölüm başkanlıklarının 6 bin 478’i erkeklere emanet iken, bin 433’üne kadın bölüm başkanı atanmış. Rektör olma hakkı olan Türkiye’deki 13 bin 529 kadın profesöre karşılık 16 kadın rektör var.
ATAMADA TERSİNE DÖNÜYOR
Araştırma görevlilerinin yüzde 55’i kadın, yüzde 45’i erkek. Öğretim görevlisi kadrosunun ise yüzde 48’i erkek, yüzde 52’si kadın. Bilim kadını sayısı artsa da yönetici kadrosu söz konusu olduğunda kadın akademisyenlere verilecek yönetici koltuğu kalmıyor.
Source: Sultan Uçar
İİT toplantısında Gazze”yi yeniden inşa vurgusu
İİT”den yapılan yazılı açıklamaya göre, İİT Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha, toplantıda yaptığı konuşmada, Filistin halkının topraklarında kalma haklarını desteklemenin yanı sıra Arap Birliği Zirvesi”nde kabul edilen Gazze Şeridi”nin yeniden inşa planını da desteklediklerini belirtti. Genel Sekreter Taha, bu planın, iki devletli çözüm vizyonuna ulaşmak için bütünleşik bir siyasi ve ekonomik yol çerçevesinde, herkesin gerekli mali ve siyasi desteği harekete geçirmesini gerektiren ortak ve gerçekçi bir vizyon teşkil ettiğini kaydetti. İsrail”in kabul edilemez icraatları ve Filistinli mülteci davasını tasfiye etme girişimlerinin tehlikesi konusunda uyarıda bulunan Taha, toplantının, işgalci güç İsrail”in işgalini, günlük suçlarını, ilhak planlarını ve Filistin halkını topraklarından zorla göç ettirmelerini sürdürmesi sonucunda Filistin davasının karşı karşıya kaldığı zorlukların gölgesinde yapıldığını aktardı. Genel Sekreter Taha, Gazze”de sürdürülebilir bir ateşkes sağlanması, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi”nin tamamından çekilmesi, insani yardımların ulaştırılması ve yerinden edilmiş kişilerin evlerine dönmelerine yardımcı olunması için daha yoğun çaba gösterilmesi çağrısında bulundu. Taha, ayrıca görevini yerine getirebilmesi için Filistin hükümetine imkan sağlanması, Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs”ü de kapsayan Filistin topraklarının birliğinin korunması, acil yardım, ekonomik toparlanma ve yeniden yapılanma programlarının uygulanması ile Filistinliler için uluslararası koruma sağlanması çağrısında bulundu.
Source:
Sağlıkta eylemli günlere giriliyor
Kamuoyu yoklamalarında halkın en çok şikayetçi olduğu konular sorulduğunda ekonomi ilk sırada, adalet ikinci sırada geliyor. Bunu, eğitim ve sağlık sorunları izliyor. Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, özel hastanelerle ilgili yönetmeliği yürürlüğe koydu. Bakandan iyi bir haber var: “79 branştan 67’sine ilk 24 saat içinde randevu verilebiliyor. Türkiye genelinde randevu bekleme oranı 6 ay öncesine göre yüzde 30 azaldı.” Bunun doğruluğunu da uygulamada göreceğiz.
14 Mart Tıp Bayramı’na doktor ve sağlık personeli sorunlu olarak giriyor. “Giderlerse gitsinler” sözlerinin ardından, binlerce doktor yurtdışına gitti. Yurtdışında çalışan mühendis oğlunu ziyaretten dönen baba, uçakta yan koltukta oturan yolcuyla sohbet ederken acı bir gerçeği dile getirdi. “Oğlumun okuduğu bölümden mezun olan 32 mühendisten 28’i şimdi Hollanda’da çalışıyor. İnanın bu duruma üzülüyoruz ama yapacak da bir şey yok” dedi. Benzer durum doktorlar için de geçerli.
NEDEN SADECE ÖZEL HASTANE?
Özel hastanelerle ilgili yönetmelikte önemli değişiklikler yapıldığını bu köşede duyurmuş, özel hastane yöneticilerinin de, yönetmelikle ilgili görüşüne yer vereceğimi belirtmiştim. İşte, karşı görüş:
1 – Yönetmelik ile yapılan düzenlemeler vatandaşın hastanelerden aldıkları hizmetlerin hasta yararına düzenlenmesini amaçlıyor. Ancak bu düzenlemelerin sadece özel hastanelere uygulanmasını yanlış buluyoruz. Aynı hükümlerin Sağlık Bakanlığı hastanelerinde ve devlet üniversiteleri hastanelerinde de uygulanmalı. Bu bağlamda hastanelerin ruhsatlandırma, faaliyet ve denetimleri kamu, özel ayrımı olmaksızın aynı mevzuata tabi olmalı ve uygulanmalı. Bu amaçla kamu, özel ve üniversiteleri kapsayan Hastaneler Kanunu’nun bir an önce ülkemizde kazandırılmalı.
2 – Özel hastanelerde uygulanan sektörü ve vatandaşı da rahatsız eden fiyat farkı uygulamasının yarattığı sorunun nedeni de kamu uygulamalarıdır. Zira, Sağlık Bakanlığı, Devlet, Üniversite hastaneleri Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) fiyatları üzerinden aldıkları bütçe dışında, Devletin Genel ve Özel Bütçesi’nden en az yüzde 50 daha kaynak alıyor. Dolayısı ile kamu sağlık tesislerinin SUT tutarları ile yaşamasının mümkün olmadığı ortadadır.
Örneğin idrar tahlili 7 lira. Bu gerçek bilindiği halde özel sağlık kurumları için SUT tutarının maliyetlerin çok altında kaldığı gerçeği ortadayken, hastadan alınan farkların sorumluluğunun özele atılması hakkaniyete uygun değildir. Sorunun çözümü için en kısa sürede SUT tutarlarının özel için en az kamu maliyetlerini karşılayacak şekilde arttırılması ve her yıl Maliyenin yeniden değerleme oranı kadar arttırılması gerekmektedir.
SAĞLIKTA DÜNYA OYUNCUSU
3 – Ülke olarak odaklanmamız gereken en kritik nokta hızla yaşlanan ülkemizin, bir an önce zenginleşmesidir. Bunun için sağlık sektöründe dünya oyuncusu olmak için kamu-özel el ele çalışılması bir zorunluluktur. Sağlık turizminde sağlanan başarı bunun için iyi bir örnektir. İlaç, tıbbi cihaz, bilişim ve hastanecilik hizmetlerinde dünyadaki fırsatlara yönelerek ülkemizin orta gelir tuzağından kurtulması için el birliği yapmak zorundayız. Bu kapsamda, ar-ge, inovasyon, klinik araştırmalar, yapay zeka, yurtdışında hastane işletmeciliği alanlarında yapılacak işbirlikleri Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu’nun politikaları ile de oldukça uyumludur.”
AİLE HEKİMLERİ NE DURUMDA?
14 Mart Tıp Bayramı’na, doktorlar iş bırakma eylemiyle girecek. Bu eyleme aile hekimleri de katılacak. Ülkemizde, 8 bin 500 Aile Sağlı Merkezi’nde 28 bin aile hekimi, diğer görevlilerle birlikte yaklaşık 60 bin kişi çalışıyor. Aile hekimleri de sıkça bakanlığın uygulamalarını protesto ediyor, eylemler yapıyor. Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu Başkanı Dr. Türkü Yağmur Nehir, sorunlarını şöyle özetledi:
– Kamu eliyle aynı teknik yapıda, aynı personel yapısına sahip eşit hizmet sunmak istiyoruz. Çalıştırdığımız personel devlet güvencesinde olmalı.
– Sağlıkta şiddet temel sorunumuz. Hastanelerden farklı olarak bizim güvenlik personelimiz yok. Merkezlerimizde güvenlik personeli görevlendirilmeli.
İŞ BIRAKMA EYLEMİ
– Belirlilik ilkesiyle maaşlarımız tek kalem olmalı, performansa dayalı olmasını istemiyoruz.
– Yıllık izin hakkımız yok. Yerimize bir doktoru bırakmamız gerekiyor. Aile hekimlerine joker eleman olarak görev veriliyor. Görev ihtiyacı olduğunda bunu bizim üzerimizden yürütüyorlar. Oysa, biz hastanelerin yoğunluğunu azaltacak birim değiliz.
– Aile planlaması malzemelerinin stokları yeterli olmalı. Aşılarımız eksik, iş yoğunluğumuz fazla.
n ASM masrafları için ödenek alıyoruz. Kiralar da arttı. Cari ödenekler yetersiz oluyor. Bu yüzden kapanma tehlikesiyle karşı karşıyayız.
– Bakanlığın çıkardığı son yönetmeliği “Zahmet yönetmeliği” olarak görüyoruz. Yönetmelikte var olan hükümler, zaten zor durumda olan aile hekimliği kurumunu iyice sorunlu hale getiriyor.
– 14 Mart Tıp Bayramı’nda, diğer meslek örgütleri ile birlikte tüm sağlık çalışanları olarak iş bırakacağız. Halk sağlığını ve hekimlerin çalışma koşullarını iyileştirmeyi amaçlayan düzenlemeler gelene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.”
Tıp Bayramı’na, doktor ve diğer sağlık personeli işte böyle huzursuz, işi bırakma eylemiyle girecek.
Source: Saygı Öztürk
Gastronomi Suçları Masası!
Aşağıda İBB’nin Kent Lokantası’na gidip tabildotu beğenerek paylaşım yapan ve hakkında ‘örtülü reklam’ soruşturması açılan yemek yazarı Vedat Milor’un hayali (kurgu) emniyet sorgusunu bulacaksınız.
Sorgu Odası – İstanbul Emniyeti, Gastronomi Suçları Masası (Loş bir oda, spot ışıkları Vedat Milor’un yüzüne tutulmuş. Karşısında iki sivil polis, önlerinde defter, kalem, malum tabildot tepsisi ve tabaklar…)
Komiser: Evet Milor Bey, Kent Lokantası’nda yemek yemişsiniz. Hem de afiyetle! Doğru mu?
Vedat Milor (sakin): Evet, yedim doğrudur.
Komiser: Nasıl yani? Hiç mi vicdanınız sızlamadı? Bir de reklamını yapıyorsunuz!
Vedat Milor: Benim işim yemek eleştirmenliği. Beğendiğim bir yemeği övmek suç mu?
Komiser: Önce şu çorba meselesinden başlayalım. Ezogelin çorbası sıcak mı geldi, soğuk mu?
Vedat Milor: Optimal sıcaklıkta ne damağı yakıyor ne de soğuk.
Komiser: Hah! Yani mükemmel diyorsunuz! İşte örtülü reklam!
Vedat Milor: Hayır, çorba sadece iyi yapılmıştı.
Diğer polis memuru (araya girer): Şu kuru fasulyeye gelelim. Yağlı mıydı?
Vedat Milor: Hayır gayet güzeldi, mideyi yakmadı.
Komiser: Ama Twitter’da biri “Yağlıydı ve gaz yaptı” demiş. Yani ya siz yalan söylüyorsunuz ya da yemek herkese eşit şekilde servis edilmiyor! Belediye ayrıcalıklı mı davranıyor?
Vedat Milor: Belki o kişinin damak tadı farklıdır.
Komiser (Önündeki hoşaf kasesini göstererek): Peki, şu soruya cevap ver: Hoşafın şekeri tam kararında mıydı, yoksa eksik mi?
Vedat Milor: Bence tam olması gerektiği gibiydi.
Polis memuru: Bunu yazın, komiserim! “Hoşaf mükemmeldi” diyor!
Komiser (Müstehzi ifadeyle): Şimdi sana bir atasözü soracağım Milor Bey… Bakalım gerçekten gastronomiden anlıyor musun? “Eşek hoşaftan ne anlar?”
Vedat Milor (Kollarını kavuşturup düşünerek): Aslında bu atasözü, lezzet bilinci olmayanların nitelikli bir ürünü takdir edemeyeceğini ima eder.
Komiser: Gelelim en önemli soruya… Pilav tane tane miydi?
Vedat Milor: Kesinlikle. Hem de tereyağı kokusu tam kıvamındaydı.
Polis memuru (Sinirle sandalyeye vurur): Gördünüz mü komiserim? Örtülü reklamın kralı bu işte!
Komiser: İmamoğlu’nun pilavı güzelmiş öyle mi? Sen bunu diyerek ne yapmak istiyorsun Milor Bey?
Vedat Milor: Sadece iyi bir yemeği takdir ettim.
Komiser: O zaman şöyle yapalım… Ya Kent Lokantası’nda yemek yediğini inkâr edersin. Ya “Pilav lapa gibiydi” diye tweet atarsın. Ya da “Fast-food bile buradan iyidir” dersin, bu dosyayı kapatırız.
Vedat Milor (Derin nefes alır, gözlerini kapatır): Bu kadar absürt bir suçlama görmedim. Size son cevabım… (Araya fon müziği girer. Kamera yaklaşır, Milor gözlerini açar ve net bir şekilde konuşur.)
-Yemeği beğendim. Çünkü damak tadım var. Üstelik hem ucuz hem lezzetli. Halk lokantasına gidip yazmayım da nereyi yazayım.
Komiser ve polis memuru donup kalır. Dosya kapanmaz, çünkü bu yemek davası daha çok su kaldırır.
Bu saatten sonra ay sonunu zor getiren emeklileri ise bir panik alır. Zira emekliler, “Kent Lokantası’na üye olmamakla birlikte, buraya bilerek ve isteyerek gitmekten” yargılanabilirler.
Perde kapanır.
Source: Güney Öztürk
Dünya kazan, Aile Bakanı kepçe
Türkiye’de 20 milyon kişi sosyal yardıma muhtaç, 250 bin çocuğa da ailesi bakamıyor ve yardım alıyor. 2024’te 394 kadın cinayeti daha işlendi. Bu yılın ilk 3 ayında da 68 kadın katledildi. Bu sorunlarla mücadele etmesi gereken Sosyal Hizmetler, Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Mahinur Özdemir Göktaş ise yurt dışı gezilere abone oldu. Göktaş, göreve geldiği Haziran 2023’ten bu yana 20 ayda 27 yurt dışı geziye gitti, toplam 79 gün süreyle ve 2.5 ay yurt dışında kaldı.
ERDOĞAN VE YILMAZ İLE
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Göktaş, 2023’ün ikinci yarısında 9 ülke gezdi. 2024 yılında da 16 ülkeyi ziyaret etti. 2025 yılının ilk üç ayında ise 2 ayrı ülkeye gitti. Böylece 20 ayda 27 ülkeyi ziyaret etti. Bu ziyaretler Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2023 ve 2024 yıllarına ilişkin faaliyet raporunda da sıralandı.
Göktaş en fazla ABD’ye ziyarette bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Emine Erdoğan’ın ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın da bazı gezilerine katıldı. Hindistan ve Brezilya’da düzenlenen kadınları güçlendirilmesi konulu iki ayrı toplantıya katıldı. İsviçre’de Küresel Mülteci Forumunda yer aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte ABD ve Mısır’a gitti. Üç kez ABD, üç kez de daha önce Büyükelçilik yaptığı Cezayir’e gitti.
GÖREVDEN ALINMAZSA BAKANLIKTA 3 YILI DAHA VAR
Evliya Çelebi’nin rekorunu kırmaya sadece 20 ülke kaldı
Bakan Göktaş, 2024’te Senegal’in başkenti Dakar’daki temasları kapsamında El Sanatları Eğitim Merkezinin açılışına katıldı. Göktaş’ın eşi Rahmi Göktaş, Yunus Emre Enstitüsü’nde Başkan Yardımcısı olarak çalışıyordu. Yolsuzluk skandalı patlayınca istifa etti.
– 17-19 Haziran 2023: Cezayir
– 10-11 Temmuz 2023: Bosna
– 2-4 Ağustos: Hindistan
– 14-15 Eylül: Macaristan
– 18-22 Eylül: ABD
– 18-19 Eylül Azerbaycan
– 11-16 Aralık 2023: İsviçre
– 21 Kasım 2023: Cezayir
– 18 Aralık 2023: Budapeşte
– 5-8 Şubat 2024 Katar
– 13-15 Şubat 2024: Mısır
– 9-16 Mart 2024: ABD
– 13-14 Mayıs 2024: Özbekistan
– 24-26 Mayıs 2024: Belçika
– 28-29 Mayıs 2024: Avusturya
– 13-14 Haziran 2024: İspanya
– 23-25 Haziran 2024: Cezayir
– 10-12 Temmuz 2024: Senegal
– 22-24 Ağustos 2024: Moğolistan
– 21-27 Eylül 2024: ABD
– 11-13 Ekim 2024: Brezilya
– 20-21 Ekim 2024: İsviçre
– 29- 31 Ekim 2024: Katar
– 14 Kasım 2024: Macaristan
– 26-27 Kasım 2024: Birleşik Arap Emirlikleri
– 15 Ocak 2025: KKTC
– 14-15 Şubat2025: Fransa
Evliya Çelebi 47 ülke gezmişti
Evliya Çelebi, at sırtında 47 ülkede yaptığı yolculuğunda 257 şehir değiştirdi. Suriye, Irak, İran, Mısır, Girit, Hicaz, Ukrayna, Romanya, Slovakya, Transilvanya, Moldovya, Avusturya, Macaristan, Polonya, Almanya, Hollanda, Bosna, Dalmaçya, Güney Rusya, Kırım, Kafkasya ve Sudan’a gitti. Kırk yılı aşkın süreyle Osmanlı topraklarını ve dünyayı gezdi, gördüklerini Seyahatnâme adlı eserinde topladı. Evliya Çelebi, Seyahatnâme’sinde gezip gördüğü yerleri kendi üslûbu ile anlattı. Eser Türk Kültür tarihi ve gezi edebiyatı açısından önemli bir yere sahip.
Source: Deniz Ayhan
Her alanda eşitlik için 8 Mart
Kadın hakları mücadelesi, tarih boyunca büyük fedakârlıklarla kazanılan bir mücadeledir. 1857 yılında ABD’nin New York kentinde, tekstil fabrikasında çalışan kadın işçilerin daha iyi çalışma koşulları talebiyle başlattıkları grev, bu hareketin simgesel başlangıç noktalarından biri olarak kabul edilir. O günden bu yana kadınlar, dünyanın dört bir yanında eşit haklar için mücadele etmeye devam ediyor.
Bugün hala birçok ülkede kadınlar, iş hayatında, eğitimde ve siyasette eşit haklara sahip olabilmek için mücadele veriyor. Cinsiyet ayrımcılığı, kadına yönelik şiddet, düşük ücretler, eğitim fırsatlarının kısıtlanması gibi sorunlar, kadınların potansiyellerini tam anlamıyla ortaya koymalarına engel olmaktadır. Oysa kadınların güçlenmesi, yalnızca bireysel başarıları değil, toplumun tamamının ilerlemesini sağlar. Eşitliğin sağlanması, hem ekonomik hem de sosyal kalkınmanın en önemli unsurlarından biridir.
Kadınların sesini daha gür çıkarması, haklarını savunmaları ve toplumda hak ettikleri yeri almaları için hepimize düşen büyük görevler var. Eğitimde fırsat eşitliği sağlamak, iş yerlerinde cinsiyet eşitliği politikalarını desteklemek, kadına yönelik şiddetin önüne geçmek için caydırıcı yasalar oluşturmak, bu mücadelenin temel taşlarından sadece birkaçıdır.
8 Mart’ı yalnızca bir gün olarak değil, kadın hakları mücadelesinin sürekliliğini hatırlatan bir vesile olarak görmeliyiz. Bugün, kadınların toplumdaki gücünü ve katkılarını kutlarken, aynı zamanda eşitlik ve adalet yolunda atılması gereken adımları da unutmamalıyız. Unutmayalım ki, güçlü kadınlar güçlü toplumlar demektir!
Daha adil, eşit ve özgür bir dünya için, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun!
Source: Mehmet Serbes
Eski sayfalarda Kadınlar Günü
Dünyadakinin aksine Türkiye’deki geçmişi sadece yarım asır.Aslında yarım asır demek de doğru değil. Çünkü ilk yıllarında Dünya Kadınlar Günü pek de bugünkü gibi kadın hakları ekseninde algılanmıyordu.Hürriyet’in arşivi de bu konuda önemli ipuçları veriyor.1975, Türkiye’de Kadın Yılı ilan edilmişti. O yılın ilk 8 Mart’ında Hürriyet’te bu konuda tek satır haber bile yoktu.Kelebek ekindeki haber ise oldukça manidardı: “Kavga etmek de susmak da sanattır.”Çiftlere kavga etmenin püf noktalarının anlatıldığı haberde kadınlara tavsiyeler de vardı. “Eğer komşunuza, bakkala kızdıysanız hıncınızı kocanızdan çıkarmayın” deniliyordu.Tam cümle de şöyle: “Hiçbir şeyden habersiz akşam eve gelen zavallı koca kendisini sebebini anlayamadığı bir kavganın içinde bulmamalıdır. Hırsınızı yanlış insandan çıkarmayın.”Eşitlikçi olmaktan bayağı uzak olan bu dil, yıllarca da sürdü.KADINLARA KÜRK KAMPANYASIPeki o gün hiçbir haber yoktu da aynı yılın diğer günlerinde ne vardı?İşte 8 Kasım 1975 günkü Hürriyet’in sürmanşeti: “Kadınlar yılında her şey kadınlar için.”Hürriyet Kadınlar Yılı’nda “evinizi” düşünmüş ve kuponla bazı hediyeler vermeyi kararlaştırmıştı. Bakın hediyeler nasıldı: “Vizon ve tavşan kürk manto, yatak ve yemek odası takımı, ev eşyaları, çatal bıçak takımı, ünlü giyim markalarından hediye kuponları, saç boyama kuponu.”Hürriyet kadınlara jest yapmak istiyordu belli ki. Ama o yıllarda kadınlar söz konusu olduğunda eşitlikten çok böyle hediyeler geliyordu akla.SADECE KELEBEK’TEHürriyet’in hakkını çok da yemeyelim. Hemen bir yıl sonraki 8 Mart Kelebek’inde “Kadın erkek eşitliği hep sözde kalıyor, erkek kadından üstün tutuluyor” başlıklı haber vardı. Spotu da oldukça çarpıcıydı: “Erkek çocuklar üstün kişiler olarak yetiştiriliyor. Kız çocuklarının ise erkekten zayıf oldukları şeklinde beyni yıkanıyor.”Sonraki yıllarda Kadınlar Günü Hürriyet için yine “unutulma bahçesine” gönderildi.Zaten 12 Eylül askeri yönetimi de Kadınlar Günü kutlamasını yasaklamıştı. Ta ki 1984’e kadar.1984’te Kadınlar Günü yeniden Kelebek sayfalarına dönüş yaptı.Kelebek diyorum, çünkü o yıllarda ana gazete sayfaları için hâlâ uygun görülmüyordu Kadınlar Günü haberleri.8 Mart 1984 tarihli haber, “Bugün, kadınların günü” başlığını taşıyordu.Kadın Haklarını Koruma Derneği Başkanı Perihan Yıldırım, “Çağdaş kadın, ekonomik özgürlüğü olan kendine ve insana saygılı kadındır” diyordu.HAKLAR İÇİN ‘CÜRET’ EDİN1989’a gelindiğinde Kelebek’in kapak sayfası olduğu gibi bu konuya ayrılmıştı. “Senede bir gün” başlığıyla söz hakkı kadınlara veriliyordu. Tomris Uyar, Zuhal Olcay, Toto Karaca, Hale Soygazi, Banu Alkan, Belkıs Akkale…Sonraki yıl da kadınlara geniş yer ayrıldı. Zuhal Olcay, Mahinur Ergun, Betül Mardin, Gencay Gürün, Pınar Kür konuşuyordu.Senarist Mahinur Ergun’un sözleri dönemi açısından çarpıcıydı: “Kadınlar, erkeklere tanınan tüm haklara sahiptir. Bu hakları kullanmaya ‘cüret’ etmesinde hiçbir acayip taraf yoktur.”Ergun erkeklere değişmeleri, aksi halde artık daha hızlı dönen dünya üzerinde kalabilmenin mümkün olmadığını söylüyordu.1992’de o dönem pazar günleri Kelebek yayınlanmadığı için Kadınlar Günü haberi ilk kez ana gazeteye alınmıştı. İçeride geniş bir sayfa ayrılsa da, birinci sayfanın en altında bir kalp emojisinin yanında “Dünya Kadınlar Günü” yazmak yeterli görülmüştü. Hâlâ kadın haberleri Kelebek ekinin ilgi alanında görülüyordu.HABER DİLİ DEĞİŞİYORKadınlar Günü haberleri Hürriyet’in birinci sayfasına ilk kez 1998’de girebildi. Pazar ekinin hazırladığı Kadınlar Günü etkinlikleri sayfası anons edildi.2000’li yıllardan itibaren de kimi zaman küçük, kimi zaman daha esaslı şekilde bu haberlere yer ayrıldığını söylemek gerek.Ama esas gelişim 2010’larda yaşandı.Geçmişteki bu haberleri ve yaklaşımları biraz da dönemin ruhu ile değerlendirmek gerekiyor.Sadece 8 Mart günleri gazetede haber vermek değil, eşitlikçi bir dili yerleştirmek için de çalışmalar 2010’lardan sonra başladı.Eski gazetelerdeki haber dilinin ne kadar sorunlu olduğunu anlamak için arşivde birkaç dakika geçirmek bile yeterli.Hürriyet, özellikle son yıllarda kadın erkek eşitliği ve haberdeki ayrımcı dili değiştirmeye yönelik ciddi ve öncü adımlar attı. Bu konuda komisyonlar oluşturdu, çalışanları için rehberler hazırladı.Her ne kadar, bu konuda gelinen noktayı hiçbir zaman yeterli görmemek gerekse de, yaşanan ilerleme de göz ardı edilmemeli.Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.
Source: Ateş Yalazan – Arşiv Balıkçısı
Üç yıl siyasette çok uzun bir süre
Oysa üç yıl, siyaset açısından çok ama çok uzun bir süre.Üç yılda bütün dengeler değişebilir.*Nitekim şimdiden dengeleri değiştirecek gelişmeler yaşanıyor.İşte bakın:*Öcalan’ın çağrısının ardından DEM Parti ile Cumhur İttifakı arasındaki mesafe kapanmaya başladı. Bu gelişmeden sonra DEM Parti seçmeninin, muhalefete oy vereceğinin garantisi var mı?*Hadi azıcık uzağa bakalım.Önümüzdeki günlerde…- Avrupa Birliği ile ilişkilerin bambaşka bir seyir alma ihtimali var.- Trump’ın Erdoğan’la kuracağı ilişkinin biçimi ortaya çıkacak.- Mehmet Şimşek yönetiminin ekonomide aldığı önlemlerin sonuçları belli olacak.*Bunlar öngörebildiğimiz gelişmeler.Bir de öngöremediklerimiz var.*Neyse…Demem o ki: Üç yıl, çok ama çok uzun bir süre…İmamoğlu’nun kendi kendine koştur koştur bir adaylık yarışı başlatmasından erken bir yorgunluk çıkabilir.MANSUR YAVAŞ NEYİ BEKLİYOR EKREM İmamoğlu’nun önünün kesilmesini bekliyor.Davalardan mı siyasi yasak gelir, diplomasındaki sorunlardan mı adaylığı imkânsızlaşır?İşin bu kısmıyla ilgilenmiyor Mansur Yavaş.*İç sesi hep şöyle diyor Yavaş’ın:“Nasıl olsa Ekrem İmamoğlu’nun önü kesilecek. Nasıl olsa top benim ayağıma gelecek.”*Stratejisini de buradan kuruyor Yavaş.“En iyisi beklemek. Sabırla beklemek” diyor ve bekliyor.*Peki ya Ekrem İmamoğlu’nun önü kesilmezse?O zaman ne yapacak Mansur Yavaş?*Bunun için henüz bir planı, bir stratejisi, bir taktiği yok Yavaş’ın.Burası belirsiz.Ancak belirli olan bir şey var.O da şu:İmamoğlu’nun önü kesilse de kesilmese de…Mansur Yavaş, kesinlikle Cumhurbaşkanı adayı olmaya niyetli.BEN DEMİYORUM LE MONDE DİYORLE Monde şöyle demiş:*“Bir zamanlar sorunlu bir ortak olarak görülen Türkiye, zayıflayan Avrupa Birliği için vazgeçilmez bir partner haline geldi. NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip olan Türkiye, Avrupa için önemli bir ortak.”*Avrupa ile Türkiye arasında gerçekten bir şeyler olacak galiba.VEDAT MİLORVEDAT Milor, ocak ayında Kent Lokantası’na gidip deneyimini YouTube hesabından paylaşmıştı.Ticaret Bakanlığı, Vedat Milor hakkında “örtülü reklam” iddiasıyla inceleme başlatmış.*Bakanlık bünyesinde bu incelemeyi kim başlattıysa…Ya ne yaptığını bilmeyen biridir ya da gizli İmamoğlu’cudur.Başka seçenek yok.GELENEKSEL GÜLLAÇ KARŞITI YAZIHİÇ sevemediğim bir tatlıdır güllaç.“Sen iyi yapılan yerden yememişsindir, ondan sevmiyorsundur” dediler, en iyi yapılan yerden getirdiler. Ayıp olmasın diye eveleyip geveledim ama yok, hayır, yine de sevemedim güllacı.*Sevenlerinin çok olmasına da her zaman şaşırmışımdır.A4 kâğıdını süte batırmışlar gibi görüntü. Gül kolonyası içiyormuşum gibi bir tat. Cevizin ve sütün bile kurtaramadığı bir durum.*Sevenlerine başarılar dilerim ama ben almayayım.SPİRİTÜEL: AZICIK İLGİLEN AMA KENDİNİ FAZLA KAPTIRMASPİRİTÜEL denilen dünyaya…Yüzeysel bir dalış yap. Kıyısından köşesinden bulaş. Alaycı bir gülümsemeyle şöyle bir bak.Burada sorun yok.*Sorun fazla kaptırmakta. Sorun fazla ciddiye almakta. Sorun hayatın odak noktası yapmakta.ECE GÜREL SENARYOLARI- Ormanda karanlık inziva ve kayboluş.- Takip edilme ve madde verilerek alıkonma olayı.- İleri derecede depresyonun yol açtığı sorunlar.- İşyerindeki mobbingin yol açtığı aşırı umutsuzluk.- Soyguna maruz kalma ve ormanda terk edilme.- Basit bir kayboluş, panik ve soğuk.- Paranormal aktiviteler.
Source: Ahmet Hakan
Kadınlar gününe özel
Trabzonsporlu futbolcular Hatay maçında sahaya “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” dolayısıyla Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca hazırlanan “Kadınlarla Yükselen Türkiye” pankartıyla çıkacak. Futbolcular, Kadınlar Günü”ne dikkat çekecek.
Source: Fotomaç
Dünya kadınlarının eşitlik yolu: 8 Mart”ın tarihçesi
8 Mart, tüm dünyada kadınların toplumsal, ekonomik, kültürel ve politik alandaki başarılarını kutlamak ve kadın hakları için sürdürülen mücadelenin önemini vurgulamak amacıyla her yıl büyük bir coşkuyla kutlanan bir gündür. Ancak bu özel günün tarihi, sadece kutlama değil, aynı zamanda kadınların eşitlik mücadelesinin uzun bir yolculuğunun simgesidir. Dünya Kadınlar Günü’nün tarihsel gelişimi, bir yandan kadınların hakları ve eşitlik taleplerine, diğer yandan toplumsal değişim süreçlerine dair önemli izler taşır. KADIN İŞÇİLERİN HAK MÜCADELESİ 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nün kökeni, 19. yüzyılın sonlarına kadar uzanır. Endüstri devrimi sonrası fabrikalarda çalışan kadınlar, düşük ücretler, kötü çalışma koşulları ve uzun mesai saatleriyle karşı karşıya kalıyorlardı. Kadınların en büyük talepleri, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, daha iyi ücretler ve sosyal haklar gibi unsurları içeriyordu. İşçi kadınların talepleri sadece kendi yaşam koşullarını değil, aynı zamanda tüm toplumları etkileyebilecek bir değişim yaratma arzusunu da barındırıyordu. 1908 yılında New York’ta 15 bin kadın, daha iyi çalışma koşulları, eşit ücret ve kadınlara oy hakkı tanınması için sokaklara döküldü. Bu protestolar, kadınların iş gücündeki yerini ve toplumdaki statülerini değiştirmek için verdiği mücadeleyi simgeliyor ve tarihe Kadınların Yürüyüşü olarak geçiyor. Bu olay, aynı zamanda kadınların sadece iş gücünde değil, toplumsal yaşamın her alanında eşit haklar talep etmeye başlamalarının da önemli bir dönüm noktasıydı. CLARA ZETKİN İN ROLÜ 1910 yılı, 8 Mart’ın tarihi açısından önemli bir başka kilometre taşıdır. 1910’da Kopenhag’da gerçekleştirilen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Kongresi nde, Alman sosyalist lideri Clara Zetkin, kadın hakları mücadelesini uluslararası alanda daha görünür kılmak amacıyla her yıl belirli bir günün Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını önerdi. Zetkin, bu önerisini, kadınların sosyal, politik ve ekonomik haklarını savunmalarını teşvik etmek amacıyla sundu. Bu öneri, kongreye katılan tüm delegeler tarafından oy birliğiyle kabul edildi. Bunun sonucunda, 1911 yılında birkaç Avrupa ülkesi (Almanya, Avusturya, Danimarka, İsviçre) Dünya Kadınlar Günü’nü ilk kez kutlamaya başladı. Ancak o dönemde, bu kutlamalar genellikle kadınların oy hakkı ve eşitlik talepleri etrafında şekillenmişti. GREVLERİN BAŞLADIĞI TARİH 8 MART Dünya Kadınlar Günü nün 8 Mart tarihine denk gelmesinin arkasında, 1917 de Rusya’da yaşanan tarihi bir olay yatmaktadır. 1917 yılında Rusya’daki kadın işçiler, I. Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik zorluklar, yiyecek sıkıntısı ve savaşın yarattığı yıkıcı etkiler karşısında sokaklara döküldüler. 8 Mart’ta başlattıkları grev, kısa süre içinde kitlesel bir gösteriye dönüştü. Kadınlar, savaşın sona erdirilmesini ve yaşam koşullarının iyileştirilmesini talep ediyorlardı. Bu olay, Rusya’daki Şubat Devrimi’ne (Mart Devrimi olarak bilinir) giden sürecin başlangıcını oluşturdu. Kadınların gösterileri, sosyalist devrimin önemli bir halkası olarak kabul edildi. 8 Mart, artık sadece bir işçi hakları mücadelesi değil, aynı zamanda kadınların devrimci değişim taleplerinin simgesi haline geldi. 8 MART IN KÜRESEL OLARAK TANINMASI Birleşmiş Milletler (BM), 8 Mart’ı ilk kez 1975 yılında, dünya genelinde kadınların sosyal ve ekonomik hakları konusundaki farkındalığı artırmak amacıyla tanıdı. 1975, aynı zamanda BM tarafından “Kadın Yılı” ilan edilmişti ve 8 Mart, kadınların hakları ve eşitlik mücadelesinin bir aracı olarak küresel ölçekte kutlanmaya başlandı. O günden sonra, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm dünyada milyonlarca kadın tarafından, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları için yapılan mücadelenin bir sembolü olarak kabul edilmeye başlandı. Bu gün, aynı zamanda kadınların şiddet ve ayrımcılığa karşı verdiği mücadelenin de önemli bir hatırlatıcısı oldu. TOPLUMSAL DEĞİŞİMİ SAVUNAN KADINLARIN GÜNÜ 8 MART Bugün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadına yönelik şiddet ve kadınların iş gücü piyasasındaki ayrımcılığı gibi çok sayıda soruna dikkat çekmek amacıyla yapılan etkinlikler ve protestolarla anılmaktadır. Birçok ülke, kadınların toplumsal hayattaki varlığını kutlamak için çeşitli etkinlikler düzenlerken, diğer taraftan kadınlar da bu günde toplumsal eşitlik taleplerini dile getiriyorlar. Kadınların iş gücüne katılımı, siyasal temsili ve eşit ücret gibi konular, günümüzde hala çözülmesi gereken önemli sorunlar arasında yer almaktadır. 8 Mart, bu sorunları gündeme getiren, toplumsal değişimi savunan ve kadınların hakları için verilen mücadeleye destek veren bir gün olarak önemini korumaktadır. TÜRKİYE DE 8 MART Türkiye’de 8 Mart, özellikle 1980 lerden sonra kadın hakları mücadelesinin önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kadın hareketleri, bu günü yalnızca kutlama değil, aynı zamanda hak talep etme ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı bir protesto olarak benimsemiştir. Türkiye deki 8 Mart kutlamaları, kadınların eşit haklar taleplerinin en güçlü şekilde ifade edildiği günlerden biri haline gelmiştir. KADINLARIN SÖZ HAKKI VE MÜCADELESİNİN SİMGESİ 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nün tarihsel gelişimi, kadınların toplumsal, ekonomik ve politik alanda eşit haklar için verdiği mücadelenin bir yansımasıdır. Kadınların eşitlik mücadelesi, yüzlerce yıllık bir geçmişe dayanmakta olup, her geçen gün daha güçlü bir şekilde sürdürülmektedir. Bu gün, bir yandan kutlamalarla kadınların başarılarını öne çıkarırken, diğer yandan dünya genelindeki kadınların toplumsal eşitlik taleplerine ve sorunlarına dikkat çekmektedir. 8 Mart, tüm kadınların hakları için verdiği mücadelenin bir simgesi olarak her yıl bir kez daha hatırlatılmaktadır. Görsel Kaynak: istockphoto
Source: Habertürk
Tarihi değiştiren kadınlar!
Dünya Kadınlar Günü, sıradan bir kutlama günü değil, aynı zamanda tarihe damga vurmuş kadınların mirasını anma fırsatıdır. Yüzyıllar boyunca, güçlü kadınlar, cesaretleri, zekaları ve kararlılıklarıyla dünyayı değiştirdi. İşte detaylar… KRALİÇE CLEOPATRA: ZEKASIYLA TARİHE DAMGA VURAN LİDER Mısır’ın son Hellenistik kraliçesi olan VII. Cleopatra, sadece güzelliğiyle değil, aynı zamanda zekası ve siyasi dehasıyla da tanınır. Roma imparatorluğuyla kurduğu siyasi ilişkiler, Mısır’ın bağımsızlığını koruma çabaları ve halkıyla kurduğu bağ sayesinde tarihin en etkili kadın liderlerinden biri olmuştur. JOAN OF ARC: CESARETİYLE BİR MİLLETİ ATEŞLEYEN SAVAŞÇI Orta Çağ Fransa’sında, Yüzyıl Savaşları esnasında Fransız ordusuna liderlik eden Joan of Arc, cesareti ve inancıyla tarih yazmıştır. 19 yaşında idam edilmesine rağmen ardında büyük bir miras bırakmış ve 1920 de azize ilan edilmiştir. MARİE CURİE: BİLİMDE ÇIĞIR AÇAN BİR KADIN Marie Curie, radyoaktivite alanındaki çalışmalarıyla Nobel Ödülü kazanan ilk kadın ve tarihte iki farklı dalda Nobel kazanan ilk kişi olmuştur. Bilim dünyasındaki çalışmaları bugün hala önemini korumakta ve milyonlarca insana ilham vermektedir. FRİDA KAHLO: SANATIYLA ACILARINI AÇIĞA VURAN BİR SAVAŞÇI Meksikalı ressam Frida Kahlo, hayatı boyunca geçirdiği hastalıklara ve kazalara rağmen sanatının gücünü kullanarak acılarını resimlerine yansıttı. Kadın hakları ve sosyal adalet konularında da önemli bir figür olmuş ve dünya çapında ilham kaynağı olmuştur. ROSA PARKS: SESSİZ DİRENİŞİYLE BİR DEVRİM BAŞLATAN KADIN 1955 yılında bir otobüs koltuğundan kalkmayarak Amerikan sivil haklar hareketini tetikleyen Rosa Parks, şiddetsiz direnişin en büyük sembollerinden biri oldu. Cesareti ve kararlılığı, tüm dünyada özgürlük ve eşitlik mücadelesinin önemli bir parçası haline geldi. HALİDE EDİB ADIVAR: KALEMİ VE MÜCADELESİYLE BİR ÖNDER Kurtuluş Savaşı döneminde hem yazılarıyla hem de aktif olarak mücadeleye katılımıyla tanınan Halide Edib Adıvar, edebiyatı ve fikirleriyle tüm Türkiye’ye ilham olmuştur. “Ateşten Gömlek” ve “Vurun Kahpeye” gibi romanlarıyla, bağımsızlık mücadelesini edebiyata taşıyan öncü isimlerden biri olmuştur. SABİHA GÖKÇEN: GÖKLERE ADINI YAZDIRAN KADIN Dünyanın ilk kadın savaş pilotu olan Sabiha Gökçen, cesareti ve yeteneğiyle havacılık tarihine geçmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızı olarak yetişen Gökçen, katıldığı görevlerle sadece Türkiye de değil, dünya çapında bir ilki başarmıştır. Fotoğraf kaynak: Istock, Shutter Stock
Source: Habertürk
Cumhurbaşkanı Erdoğan imzaladı! 8 Mart”ta anlamlı genelge
Kadının Güçlenmesi ile ilgili Cumhurbaşkanlığı Genelgesi, Resmi Gazete”de yayımlandı.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı genelge ile kadınlara yönelik sunulan hizmetlerin etkin bir şekilde yürütülmesine yönelik tüm çalışmaların izlenmesi, değerlendirilmesi, koordinasyon ve işbirliğinin sağlanması amacıyla “Kadının Güçlenmesi Koordinasyon Kurulu” kurulacak.Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş başkanlığında oluşturulacak Kurulda, Adalet, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği, İçişleri, Milli Eğitim, Sağlık, Sanayi ve Teknoloji, Tarım ve Orman ile Ticaret bakanlıklarının ilgili bakan yardımcıları, Strateji ve Bütçe Başkanlığı, İletişim Başkanlığı, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye İş Kurumu, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kadın Girişimciler Kurulunun karar vermeye yetkili üst düzey temsilcileri ile Kadının Statüsü Genel Müdürü yer alacak.Kurul, yılda en az bir defa olmak üzere ihtiyaç duyulan zamanlarda başkanın davetiyle toplanacak. Kurul, çalışmalarına konuyla ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile üniversiteler bünyesindeki kadın sorunları araştırma ve uygulama merkezleri, meslek kuruluşları, uluslararası kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör temsilciliklerini davet edilebilecek.Kurul, kadınların ekonomik ve toplumsal hayatın tüm alanlarında ilerlemesini sağlayacak. Kurumsal mekanizmaların oluşturulması ve var olan mekanizmaların kapasitelerinin güçlendirilmesi amacıyla çalışmalar yürütecek.Kadınların, eğitim, bilim, siyaset, ekonomi, çalışma hayatı, çevre ve iklim değişikliği başta olmak üzere tüm alanlarda söz sahibi olmasına yönelik ihtiyaçlarını tespit edecek, çözüm önerileri geliştirecek.Kadınların siyasal hayata katılımı ile yetki ve karar alma süreçlerinde yer almasına katkıda bulunarak çalışmalar yapacak olan Kurul, kadınların, çalışma hayatına tam ve etkin katılımı ile kadın girişimciliğinin desteklenmesi için gereken tüm önlemlerin alınmasına, sürdürülebilir ekonomik değerlerin oluşması sürecinin etkin bir şekilde uygulanmasına yönelik tedbirler geliştirecek.Kurul, kadın ve erkek eşitliğinin sağlanması konusunda toplumsal farkındalığı ve duyarlılığı artırarak, programların geliştirilmesini ve uygulanmasını teşvik edecek.- İL KOORDİNASYON KURULLARI OLUŞTURULACAKGenelgeye göre, kadının güçlenmesine ilişkin çalışmaların yerel düzeyde etkin şekilde yürütülmesi ve takibi amacıyla tüm illerde vali başkanlığında il koordinasyon kurulları oluşturulacak.İl kurulları, kadının güçlenmesine ilişkin ülke düzeyinde yürütülen eylem planları ve tüm politika metinlerindeki karar ve uygulamaların yerelde tutarlı ve uyum içerisinde uygulanmasından sorumlu olacak.Kadınların çalışma hayatına katılımını izlemek için yerel düzeyde ve sektörel bazda veri toplama ve analiz çalışmaları yapacak olan Kurul, kamu ve özel sektörde kadın temsilinin artırılmasını, kadınların yönetim kademelerinde yer almasını destekleyecek.Genelgede, “Kadınların ekonomik ve sosyal hayatın içinde daha güçlü bir şekilde yer alması, hak, fırsat ve imkanlardan eşit şekilde yararlanmalarının sağlanması ve kadın erkek fırsat eşitliğinin tüm ana plan ve politikalara yansıtılması amacıyla yapılacak çalışmaların işbirliği ve eş güdüm içerisinde yürütülmesi için ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları tarafından azami gayret gösterilecek, ihtiyaç duyulacak her türlü destek ve yardım sağlanacaktır. Bilgilerini ve gereğini rica ederim.” ifadeleri yer aldı.Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, “Kadının Güçlenmesi”ne ilişkin yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile Kadının Güçlenmesi Koordinasyon Kurulu oluşturulduğunu bildirdi.Bakan Göktaş, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Kadının Güçlenmesi ile ilgili Cumhurbaşkanlığı Genelgesinin, Resmi Gazete”de yayımlanarak yürürlüğe girdiğini belirtti.Göktaş, genelge ile kadının güçlenmesine yönelik politikaların, merkezi ve yerel düzeyde bütüncül bir bakış açısıyla etkin ve koordineli bir şekilde yürütülmesini sağlamak üzere Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı başkanlığında, Kadının Güçlenmesi Koordinasyon Kurulu oluşturulduğunu kaydetti.Bakan Göktaş, “Kurul, eğitimden istihdama, girişimcilikten karar alma mekanizmalarına kadar pek çok alanda kadının güçlenmesine yönelik bütüncül çalışmalar yürütecektir. Başta kadınlar olmak üzere, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum.” ifadelerini kullandı.
Source: Www.star.com.tr
EMEKLİ BAYRAM İKRAMİYESİ ne kadar olacak? Başkan Erdoğan talimat verdi! Bayram ikramiyesi için 3 farklı rakam
AK Parti, 16,5 milyon emekliyi yakından ilgilendiren ve 3 bin liralık bayram ikramiyesini artıran yasa teklifini 10 Mart Pazartesi günü TBMM Başkanlığı”na sunacak. Başkan Recep Tayyip Erdoğan”ın talimatı ile önceki gün Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz başkanlığında Hazine ve Maliye, Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanları ile AK Parti”nin ekonomi kurmayları bir toplantı yaptı. Toplantıda emekliye verilecek bayram ikramiyesi artışı ele alındı. Bakanlar ve AK parti kurmayları 3 bin lira olan ikramiyede artış için 3 alternatif rakam üzerinde durdu. Bu rakamlar 500 lira, 750 lira ve bin lira olarak sıralandı. Üç rakamın etki analizleri de masaya yatırılıp detaylı bir şekilde değerlendirildi. İkramiyenin bin lira artırılarak 4 bin liraya yükseltilmesi bekleniyor. Yapılacak artışın bütçe dengelerini korurken, emeklinin memnun olmasını sağlayacak bir rakam olması gerektiğinin altı çizildi. Uzun tartışmalar sonrasında bin liralık artış ağır bastı. Alternatifler Başkan Erdoğan”a da sunulacak. Erdoğan”ın talimatı doğrultusunda rakam netleştirilecek. Düzenleme AK Parti”nin pazartesi günü TBMM Başkanlığı”na sunmayı planladığı torba yasa teklifine eklenecek. Emekli ikramiye artışının da içinde yer aldığı torba yasa teklifi önümüzdeki hafta Plan ve Bütçe Komisyonu”nda ele alınacak. Daha sonra da Genel Kurul gündemine indirilip Ramazan Bayramı öncesi emeklinin zamlı ikramiye alması sağlanacak. Emekli ikramiyesi Ramazan ve Kurban bayramları olmak üzere yılda iki kez veriliyor. İkramiye artışı için yasal düzenleme yapılması gerekiyor.
Source: Zübeyde Yalçin
Danla Bilic eski sevgilisi Çakal”ı ağırladı! Cemal Can detayı şoke etti
YouTube”da yayınladığı makyaj videolarıyla şöhreti yakalayan Danla Bilic, 2023 yılında kendisinden 7 yaş küçük rapçi Emirhan Çakal ile aşk yaşamaya başlamıştı. Ancak Bilic ve Çakal 2024 yılının ilk aylarında ayrılık kararı almıştı. “BİR ANDA AYNI EVİN İÇİNE GİRDİK” Geçtiğimiz haftalarda Emir Çakal ile neden ayrıldıklarıyla ilgili konuşan Danla Bilic, “Çok bir anda aynı evin içine girdik. 3-4 ay aynı evin içinde yaşayınca, bir 10 yaş kadar fark da vardı aramızda. Gerçekten onun dediği gibi oldu ve birbirimizi mutlu edemediğimizi hissettim. Sonradan Emirhan”la bir konuştuk” demişti. ESKİ AŞKINI AĞIRLADI Özel hayatıyla gündemden düşmeyen Danla Bilic, eski sevgilisi Emirhan Çakal”ı Youtube kanalına konuk etti. Samimi açıklamalarda bulunan ikiliden ünlü rapçi, Danla Bilic”in bir arkadaşını sevmediğini itiraf etti. “BİZ NİYE AYRILDIK DAMLA?” Çakal, “Biz niye ayrıldık Damla? Çevrende sadece sevmediğim bir insan var. Onu da zaten çok iyi biliyorsun” diyerek, söz konusu kişiyi gizlemeden ifade etti.Bazı yerlerin “bip”lenmesi üzerine o kişi iyice merak edildi. Ancak o kişinin kim olduğu yapılan hata yüzünden ortaya çıktı.Emirhan Çakal”ın video sırasında “Cemal” ismini söylediği anlar izleyiciden kaçmadı. Böylece o kişinin Cemal Can Canseven olduğu ortaya çıktı.Cemal Can Canseven, o dönem; Danla Bilic ve Emirhan Çakal arasındaki ayrılığa dair ipucunu “2-3 gün sonra malzemeyi görürsünüz” sözleriyle vermişti.
Source: Haberler
Ergün Yıldırım yazdı… Kadın: Birey, özgür, mutsuz
Bugün Dünya Kadınlar Günü. Batı tarihinde, kapitalizm ilişkilerinden çıkan bir gün. Kadının iş hayatında, eğitim ve sosyal hayatta yer alma mücadelesinin anlatısı. Erkeklerle eşit ücret, eşit eğitim ve eşit toplumsal katılım için verilen mücadele sürecinde yüzlerce kadının cayır cayır yakıldığı gün. Feminizm, Batıdan doğdu. Kadının yarı insan kabul edildiği bir Grek ve Ortaçağ kültürel arka planına dayanır. Marxizm, Liberalizm gibi o da bir ideoloji. Ancak ciddi dönüşümler gerçekleştirdi.Osmanlı modernleşmesinde kadın mücadelesi olmadan Kız Liseleri ve Öğretmen Okulları açıldı. Cumhuriyet döneminde de Kız Liseleri açıldı. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. Bütün bunlar için kadın mücadelesine de gerek kalmadı. Feminizm, bizde önce sol ve batıcı kesimler tarafından bir ideoloji olarak geldi. Sonra popüler kültürle beraber muhafazakârlara da bulaştı.Peki bizde kadının hayatı güllük gülistanlık mı?Bu topraklarda kimse kadının çalışmasına, okumasına, doktor ve öğretmen olmasına karşı olmadı. Devletin batıcı eğitim politikaları ve geleneğin mahremiyet pratiklerine uymayan ortamları nedeniyle insanlar mesafeli davrandı. Ancak sağ partiler, kentleşme ve toplumsal modernleşme ile bu sınırlar da aşıldı.Ev hanımı sonradan çıkan bir kavram. Kadın her zaman çalışandır. Nüfusun %80lerinin kırsal olduğu zamanlarda bağda, bahçede, koyunları gütmede, tarlada kadın çalışandır. Şehirde de kadın, ev içi üretimde önemlidir. Sosyolog Mübeccel Kıray, 1960″larda Safranbolu”da yaptığı araştırmada bunu ortaya koyuyor. Kadınlar evde reçel, turşu, ekmek, tarhana, kazak örme gibi onlarca işi yapıyorlar. Kadın hep çalışandır, “eve kapatıldı, üretime katkısı yok” düşüncesi bir kapitalizm ve feminizm masalı.Kapitalistleşiyoruz ve kentleşiyoruz. Artık evde üretilen her şey fabrikalarda üretilip marketlerde satılıyor. Kadın evde sıkılıyor. O da ev dışı kapitalist iş hayatına katılmak zorunda. Hatta kalkınmacı yaklaşım, buna kadınların üretime katkısı diyor. Rakamları veriyorlar. Milyarlarca kardan bahsediyorlar. Kadınlarımız artık bunlarla taltif ediliyor. İş hayatına katılmakla, üretime katkı vermekle ne kadar sevinseler azdır!Yeni bir kadın tarihi başlıyor. Bu kadın tarihi kapitalist iş hayatı ve bunun uzantısı olan gündelik tüketim kültürü içinde oluşuyor. Bu kadın ne bahçede, ne tarlada, ne de koyun gütmede. Evde turşu yapmıyor, reçel yapmıyor, sebze kurutmuyor. Hatta yemek bile yapmaktan kopuyor. Ocak tütmüyor. Marketler ayağımıza getiriyorlar.Kadının eşitlik arayışı sınır tanımıyor. Eşitsizliği aşmak için yola çıkan bu eşitlik arayışları bütün farklılıkları da kaldırıyor. Çocuk bakımı, yemek yapma ve ev temizleme işlerini de erkek yapacak diyor. Elbette pratik farklı gelişiyor. Kadın ve erkek ev dışı çalışır ve evde yine bir emekçi kadın temizlik ve yemek yapmaya gelir. Annelik de anaokulunda başka kadınlar tarafından yapılır.Kadının yeni tarihinde kendi hayatını yaşama mottosu hâkim. Kocan için ve çocuğun için değil kendin için yaşa! Birey ol! Bencilliğe, tüketime ve maddi hazza yönelmiş bir benlik kışkırtıcılığı var. Artık anne olmak da anlamsızlaşıyor. Elbette anne olmayacaksan evli olmak bile anlamsız hale gelebiliyor. O nedenle kadın artık ya geç evlenir ya da boşanır. Hele ki 40″lardan sonra kendini keşfetmeye uyanan kadınlarda bu durum daha da trajik bir hale döner. Bu arada en fazla boşanma talebinde bulunanların kadınlar olduğunu da hatırlayalım!Kadının yeni tarihinde özgürlük ve yalnızlık yan yanadır. Özgürlük en fazla beden üzerinde yansıyor. Zamanı, eğlenceyi, spor yapmayı ve dolaşmayı da kadın yalnız yapıyor. Kendini kendi başına arıyor! Artık post-modern kadın bireydir, özgürdür, ev dışı çalışandır, kendisidir! Yine de çok mutsuzdur. Mutlaka psikoloğu vardır.
Source: Ergün Yildirim
Cüneyd Altıparmak yazdı: Mobbingde yeni gündem…
Ece Gürel”in yaşadıkları ve vefatı. Zorlu CEO”sunun attığı e-posta. Alo 170″e artan şikayetler. Bu olaylar, Türkiye”deki gündemin farklı bir yönüne işaret ediyor: İş yerlerinde amirlerce personele yönelen yıldırma yani mobbing. Bu konuda Cumhurbaşkanlığı Genelgesi yayımlandı. Bugün bu konun detaylarına değinmek istiyorum…MOBBİNG NEDİR?Mobbing psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı vermek demek. TDK “bezdiri” olarak Türkçeleştirmiş kavramı. Buna göre bir kimseye iş yerine, okulda veya bulunduğu toplum içinde hedef alınıp sistematik bir biçimde huzursuz ediliyor, yıldırılıyor veya dışlanıyorsa mobbing kavramından bahsedebiliriz.ÜÇ UNSUR…Mobbing için üç unsur aranır: Sistematiklik, süreklilik ve (suç olmayacak düzeyde) rencide edici davranış… Bu konuda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı temel yetkili kurum. Bakanlığın ilan ettiği rehberde “iş yerinde psikolojik taciz” ifadesinin de bu kavramla beraber kullanıldığının altını çizmek gerekiyor.GENELGE YAYINLANDI6 Mart”ta bu konuya dair 7 maddelik bir genelge yayınlandı. Genelge, eski durumda olduğu gibi yine “işvereni” başat sorumlu olarak kabul ediyor ve sorumluluğunu arttıracak, bu alanın çerçevesini net biçimde çizecek düzenlemeler getiriyor. Genelge “çalışanların motivasyonunun artırılması, hizmetlerin etkin bir şekilde yürütülmesi, sağlıklı, güvenli ve barışçıl bir çalışma ortamının oluşturulması…” için çıkarılmış.YENİ HUSUSLARGenelgeyle yeni bir dönem başlamış oluyor. Yeni düzenlemeleri şöyle sıralayabiliriz:(1) Psikolojik Tacizle Mücadele Kurulu yeniden teşekkül ettiriliyor. Buna göre kapsamı ve katılımcı paydaşları arttırıldığı gibi, bu alanda bilinçlendirme faaliyetleri, doküman ve toplantılar ile farkındalık çalışması yürütmesi hedefleniyor. En önemlisi de kurula, bu konuda belirlenecek politikaları tespit etme görevi veriliyor.(2) İşverenlerin, yöneticilerin çalışanlara ve çalışanların da birbirine mobbing uygulamaktan kaçınması gerektiği belirtiliyor. Bu düzenleme, önceki (2011/2) genelgeden daha geniş bir kapsam çiziyor.(3) İşverenlere önleme, yani bu tür olayların gerçekleşmesini engellemek için gerekli tedbirleri alma, yükümlülüğü getiriliyor. Bu da önceki duruma (genelgeye) göre daha somut adımlar atılmasını zorunlu kılacak bir çerçeve çiziyor. Yani artık mobbingin değil mobbing riskinin önlenmesi gerekiyor.(4) Bilgilendirme ve eğitim çalışmalarına ek olarak başvuru yollarının da çalışanlara anlatılması gerekecek artık. Bu işverenlere bir ödev. Yani işçiye bir biçimde bu eğitimleri ve bilgilendirmeleri yapmak ve yaptığını da ispat etmek zorunda olacak işverenler.(5) İşyerinde bu yöndeki iddialara soruşturulma zorunluğu geldi diyebiliriz. Buna göre kurumda böyle bir iddia varsa işverenler bunu soruşturmak ile de yükümlü. Bu, işçilerin bu yöndeki iddialarını araştıracak bir birim veya soruşturmacının olması demek bundan sonra.(6) Toplu iş sözleşmelerinde bu konuya özen gösterilmesi gerekiyor. Buna göre yapılan toplu iş sözleşmelerinde mobbinge dair eğitim, farkındalık çalışmaları ile başvuru ve inceleme mekanizmalarına da yer verilmesi şart artık. Hatta işverenlerin bunu bireysel iş sözleşmelerine de derç etmesi yararlarına olacaktır.(7) ALO 170″in kullanımının yaygınlaşması ve buradaki uzmanların öngördüğü hususlara riayet edilmesi artık bir zorunluluk.TEMEL KURUMLARBu yönde başınıza bir durum gelirse Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER), TBMM Dilekçe Komisyonu, ALO 170, Bakanlık veya Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK), Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK-Ombudsman) nezdinde başvuru yapılması mümkün. Bu başvuruların tamamı online. Doldurulacak e-form ile başvurunun yapılması ve bunun e-devlet üzerinden iletilmesi mümkün.FAZLASINI DA DÜŞÜNMELİYİZ…Mevzuatta bu konuda birtakım eksikler var. Bu konu hep dolaylı ele alınmış. İş Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda bu kavram geçmiyor mesela. Borçlar Kanunu ve Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu”nda değiniliyor o kadar. Mobbing”i bağımsız bir yasada veya çalışma hayatına dair temel yasaların içinde detaylı biçimde düzenlemek gerekiyor artık, zira yaygınlaşıyor ve çalışma barışını etkiliyor. Bir de tam tersi durum var, işçinin/memurun sistematik olarak idareyi “başvuruları” ile bezdirmesi. Buna da bir çözüm şart!
Source: Cüneyd Altıparmak
Taksim metrosu bugün açık mı kapalı mı, hangi metro durakları bugün kapalı olacak?
Beyoğlu Kaymakamlığı, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında Taksim”de yapılması planlanan eylemler ve Feminist Gece Yürüyüşü”nün bu yıl da yasaklandığını duyurdu.
Kaymakamlık, 12.00″den itibaren Taksim Meydanı, Gezi Parkı, İstiklal Caddesi, Tünel Meydanı ve Karaköy”e araç ve yaya girişlerine kısıtlama getireceğini açıkladı.
İstanbul Valiliği”nin aldığı karar doğrultusunda, 8 Mart Cumartesi günü saat 14.00″ten itibaren ikinci bir duyuruya kadar M2 Yenikapı-Hacıosman Metro Hattı”nın Taksim ve Şişhane istasyonlarının İstiklal Caddesi girişleri ile F1 Taksim-Kabataş Füniküler Hattı”nın hizmete kapatılacağı açıklandı.
Hangi metro durakları bugün kapalı?
8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, M2 hattındaki metro seferleri Taksim istasyonunda durmadan güzergahına devam edecek. Metro İstanbul, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı duyuruda, Taksim istasyonu ve Şişhane istasyonunun İstiklal Caddesi girişinin kapalı olduğunu, F1 Taksim-Kabataş Füniküler Hattı”nın ise geçici olarak işletmeye alınmayacağını belirtti.
M2 hattındaki seferlerin devam edeceği ancak araçların Taksim istasyonunda durmadan, yolcu indirip bindirme yapmadan güzergahına devam edeceği ifade edildi. Taksim ve Şişhane bölgesine ulaşmak isteyen yolculara alternatif ulaşım yöntemlerinin kullanılması tavsiye edildi.
Source: Haber Merkezi
Mansur Yavaş”ın cumhurbaşkanı adaylığının yolu açılacak CHP kulislerinde konuşuluyor
Ekrem İmamoğlu CHP”de 23 Mart”ta yapılacak ön seçimi beklemeden önceki gün adaylığını ilan etti. Seçime 3 yıl olmasına rağmen çok erkenden yola çıkan İmamoğlu”nun hamlesini Sabah yazarı Melih Altınok, bugünkü yazısında değerlendirdi. Altınok, İmamoğlu”nu herhangi bir ceza alması ve adaylığının suya düşmesi hâlinde, emrivakiyle partiyi arkasından sürüklemek savunmasına ortak etmek istediği görüşünde. “Yargı kamuoyu algısına bakmaz” İmamoğlu hakkında toplam 5 dava ve soruşturma olduğunu belirten yazar, Mansur Yavaş faktörüne dikkat çekerek bugünkü yazısında şu ifadeleri kullandı: “2022”de aldığı siyasi yasak kararını Saraçhane”de parti vererek ve sevincini Meral Akşener”e sarılarak kutlayan İmamoğlu ve yakın ekibi, bu sürecin kendilerine yarayacağını düşünüyor. Olumsuz bir kararın, seçmende “mağduriyet” algısı yaratacağını söylüyorlar. Ne var ki yargı bu. Karar verirken kamuoyu algısına, İmamoğlu”na önseçimde oy veren CHP üyelerine falan bakmaz. Böyle bir durumda da olası bir yasak kararının, Ankara”da müstakil pozisyonunu tahkim eden Yavaş”ın CHP”deki pozisyonunu güçlendireceği ve kendisine cumhurbaşkanı adaylığının yolunu açacağı ortada. CHP içinde bu ihtimale yatırım yapanların sayısı hızla artıyor.”
Source: Internet Haber
Cemal Enginyurt”u çılgına döndü! “O parti kapatılsın” diyerek verdi veriştirdi
CHP Milletvekili Cemal Enginyurt, HÜDA PAR’ın zorunlu eğitimle ilgili yaptığı açıklamalara sert tepki gösterdi.
Geçtiğimiz günlerde HÜDA PAR tarafından yapılan yazılı açıklamada, zorunlu eğitimin bireysel özgürlükleri kısıtlayan bir sistem olduğu öne sürülmüştü…
Bu açıklama, vatandaşlardan büyük tepki toplarken, Enginyurt da paylaştığı videoyla konuya dair sert eleştirilerde bulundu.
“HÜDA PAR bireysel özgürlükten yana öyle mi?” diye soran Enginyurt, şu ifadeleri kullandı:
-HÜDA PAR denilen Hizbullahçı parti, Anayasanın ilk 4 maddesi Türk düşmanlığı Atatürk düşmanlığı derken şimdi de 12 yıllık eğitime göz dikmiş ve 12 yıllık eğitime son verilmeli diyor. Neymiş efendim özgürlükleri kısıtlıyormuş.
-Hangi özgürlükten yana HÜDA PAR? Kadınların okumasını istemeyen, sokağa çıkmasını istemeyen, bekar kadınlar sahiplenmeli diyecek kadar onursuzca davranış sergileyen HÜDA PAR bireysel özgürlükten yana öyle mi?
-HÜDA PAR özgürlük düşmanıdır. HÜDA PAR okunmasın istiyor, cahillik istiyor.
-HÜDAPAR Eğitim düşmanıdır. HÜDAPAR Cumhuriyet düşmanıdır. HÜDAPAR Atatürk düşmanıdır. HÜDAPAR kapatılsın.
Source: Mahir Ağar
“Kadının Güçlenmesi” genelgesi Resmi Gazete”de: Koordinasyon kurulu oluşturuldu
Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın imzasıyla yayımlanan Resmi Gazete”de “Kadının Güçlenmesi” genelgesinde, Türkiye”deki kadınların her alanda yer alarak hak, fırsat ve imkanlardan tam ve eşit fırsatlarda faydalanmaları ve etkin bir şekilde temsil edilmeleri amacıyla politikaların hayata geçirildiği kaydedilerek, “Bu itibarla Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2024-2028) Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koordinasyonunda hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. Bu politikaların merkezi ve yerel düzeyde, bütüncül bir bakış açısıyla, etkin ve koordineli bir şekilde yürütülmesini sağlamak önemlidir” ifadelerine yer verildi. KADININ GÜÇLENMESİ KOORDİNASYON KURULU OLUŞTURULDU Bu amaç doğrultusunda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı başkanlığında ilgili diğer bakanlıklar ve kurumların katılımıyla, “Kadının Güçlenmesi Koordinasyon Kurulu”nun (Kurul) oluşturulduğu belirtildi. Ayrıca, genelgede, kadının güçlenmesine ilişkin çalışmaların yerel düzeyde etkin şekilde yürütülmesi ve takibi amacıyla, tüm illerde Vali başkanlığında “Kadının Güçlenmesi İl Koordinasyon Kurulları” oluşturulacağı kaydedildi.
Source: Internet Haber
MHP Lideri Bahçeli”den 8 Mart mesajı
MHP”nin sosyal medya hesabından, Bahçeli”nin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü”ne ilişkin mesajı paylaşıldı.Kadınların medeniyetin gülzarı, milletin itibar ve istiklal gücü olduğunu belirten Bahçeli, şunları kaydetti:”Şiddetin olmadığı, gözyaşlarının akmadığı, acılı seslerin duyulmadığı, dostça, kardeşçe, huzur içinde, insanlık değerlerine kemali hürmetle bağlanarak, nice 8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nü karşılayıp kutlamayı temenni ediyorum. Ülkemin her yöresinde hayatın yükünü sırtlamış hanımefendilere selam ve saygılarımı iletiyor, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nü tebrik ediyorum.”
Source: Www.star.com.tr
Devlet Bahçeli”den 8 Mart Dünya Kadınlar Günü”ne özel mesajı
Partisinin sosyal medya hesabından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü”ne özel bir mesaj yayınlayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, şu ifadelere yer verdi: “Şiddetin olmadığı, gözyaşlarının akmadığı, acılı seslerin duyulmadığı, dostça, kardeşçe, huzur içinde, insanlık değerlerine kemali hürmetle bağlanarak, nice 8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nü karşılayıp kutlamayı temenni ediyorum. Ülkemin her yöresinde hayatın yükünü sırtlamış hanımefendilere selam ve saygılarımı iletiyor, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nü tebrik ediyorum.”
Source: Dünya Gazetesi
Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca”ya tepki yağıyor
Konya”da 10 sokak köpeğinin saldırısına uğrayan Suriye uyruklu 2 yaşındaki Rana El Selci, yaşamını yitirdi. Konya Valiliği olayla ilgili yaptığı açıklamada “Olayla ilgili çok yönlü tahkikat devam etmektedir” ifadelerini kullandı.Olay, saat 18.30 sıralarında merkez Karatay ilçesi Başak Mahallesi Şehit Erdal Özçelik Sokak”ta meydana geldi. İddiaya göre, ailesiyle akrabalarına ziyarete giden minik Rana, yaklaşık 10 sokak köpeğinin saldırısına uğradı. Ağır yaralanan bebek, yakınları tarafından Konya Şehir Hastanesi”ne götürüldü. Talihsiz bebek, doktorların tüm müdahalesine rağmen kurtarılamadı. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor. BAŞKANA TEPKİ YAĞIYOR: TUTUKLANSIN Olayın ardından mahalle aralarına “besleme” istasyonları kuran Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca”ya büyük tepki var. Sosyal medyada #HasanKılcaTutuklansın etiketiyle kısa sürede binlerde tweet atıldı. TEPKİLER ARTINCA KLİŞE BİR AÇIKLAMA YAPTI Sosyal medyada tepkilerin büyümesinin ardından klişe bir açıklama ile olayı geçiştirmeye çalışan Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca, “Bizlerin tüm şehir olarak topyekün bir duruşla, sorunu tamamen bitirene kadar asla durmayacağımızı özellikle belirtmek istiyorum. Toplama çalışmalarımızı hız kesmeden devam ettiriyoruz. Tüm gücümüzle sahada çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz. Kaybettiğimiz yavrumuza Rabbim”den rahmet diliyorum. Allah ailesine sabırlar versin. Başımız sağ olsun” ifadelerine yer verdi. Başkan Kılca”nın açıklamasının altına yapılan yorumlardan bazıları şunlar; İşini yapmayı bilmediğin gibi utanmayı da bilmiyorsun!Yüzü de kızarmıyor!Hemen bu gece istifa et. Bir dakika bile kaybetme…Karatay halkı bilsin ki, Karatay belediyesinin koltuğunda, eline çocuk kanı bulaşmış biri oturuyor.Acın büyük ya, zerre sorumluluk hissediyor musun? Bu ülkede adaletin kırıntısı kaldıysa sizi o koltukta bırakmazlar.
Source: Haberler
İş İnsanı Dilek Sabancı “Women Power Day” paneline konuşmacı olarak katıldı
İş insanı Dilek Sabancı, Viyana’da düzenlenen, iş dünyasındaki ve sivil toplumdaki kadın liderlerin bir araya geldiği Women Power Day (Kadın Gücü Günü) paneline konuşmacı olarak katıldı. Konuşmasında Sabancı, kurucusu olduğu Vista Turizm’deki tecrübelerini, Mütevelli Heyeti üyesi olduğu Sabancı Vakfı’nın projelerini ve uzun yıllardır başkanlığını yürüttüğü Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı ile Özel Olimpiyatlar Türkiye’deki çalışmalarını anlattı. “Cinsiyet eşitsizliğinin kapanması için 131 yıl gerekiyor”
World Economic Forum’un yayınladığı küresel cinsiyet eşitsizliği raporuna göre toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kapanması için 131 yıla daha ihtiyacımızın olduğunu söyleyen Sabancı, “Bu yıl 37’nci yaşını kutladığımız Vista Turizm’de kararlarımızı bu inançla alıyoruz. Şirketimizde kadınlar, her kademede aktif roller üstleniyor ve hem operasyonel süreçlerde hem de yönetim seviyelerinde güçlü bir temsiliyete sahipler. Ayrıca Sabancı Holding’in ve Sabancı Vakfı’nın da bu konuda Türkiye için öncü kabul edilen birçok çalışması bulunuyor. Yarım asırlık Vakfımız, kurulduğu günden bu yana kadınlara ve kız çocuklarına fırsat eşitliği sağlanması adına değerli çalışmalar gerçekleştiriyor” ifadelerini kullandı.
Source: Dünya Gazetesi
8 Mart Dünya Kadınlar Günü mesajları: Sevgiliye romantik, anlamlı, uzun, kısa kadınlar günü sözleri
Romantik bir mesajla sevgilinize olan duygularınızı ifade edebilir, anlamlı bir sözle kadının gücünü ve önemini vurgulayabilirsiniz. Kısa ve öz bir mesajla da, bu özel günde onların ne kadar değerli olduğunu hatırlatabilirsiniz. Kadınlar Günü, sadece kutlamaktan çok daha fazlasını ifade eder. İşte sevgilinize veya hayatınızdaki tüm kadınlara 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için gönderebileceğiniz anlamlı ve kısa mesajlar…
SEVGİLİYE DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MESAJLARI ve SÖZLERİ
“Senin gibi güçlü, zarif ve güzel bir kadına sahip olmak, her günü özel kılıyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarken, seninle her anı daha anlamlı yaşıyorum. Seni seviyorum.”
“Hayatımda seni bulduğum için ne kadar şanslı olduğumu her geçen gün daha çok hissediyorum. Senin gibi bir kadın, dünyadaki en değerli hediye. Kadınlar Günü’n kutlu olsun, seni her şeyden çok seviyorum.”
“Seninle her şey daha güzel, seninle her şey mümkün. Bugün, senin gibi özel bir kadını kutlamak için bir fırsat. Kadınlar Günü”n kutlu olsun, seni seviyorum.”
“Senin gülüşün, bana hayatın ne kadar güzel olduğunu hatırlatıyor. Seninle her şeyin daha parlak olduğu bu dünyada, seni sevmenin ne kadar özel olduğunu anlatamam. Kadınlar Günü’n kutlu olsun, hayatımın en değerli parçası.”
“Sadece 8 Mart’ta değil, her gün senin gibi bir kadına sahip olduğum için minnettarım. Senin gücün ve zarafetinle hayatım her geçen gün daha güzel oluyor. Kadınlar Günü”nü kutlarken seni her zaman sevmenin gururunu yaşıyorum.”
“Seninle geçirdiğim her an bir ömre bedel. Senin gibi bir kadına sahip olmak, bu dünyadaki en büyük şansım. Kadınlar Günü’n kutlu olsun, seni seviyorum.”
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MESAJLARI
Kadın, hayatın ta kendisidir; sevginin, fedakarlığın ve gücün sembolüdür. Her kadın, dünya üzerinde bir ışıktır. Kadınlar Günü”nüz kutlu olsun!
Bir kadının gücü, sadece fiziksel değil, aynı zamanda kalbinde taşıdığı sevgi ve azimle ölçülür. Her kadına, hayatın her alanında daha fazla özgürlük ve eşitlik dileğiyle.
Kadınlar, toplumların gerçek kahramanlarıdır. Onların mücadelesi, sadece bugün değil, her gün kutlanmayı hak eder. Kadınlar Günü”nüz kutlu olsun!
Kadınlar, hayalleriyle dünyayı şekillendirir. Onların gücüyle aydınlanır, büyür ve güzelleşir. 8 Mart’ta, tüm kadınlara saygı ve sevgiyle.
Kadın, bir toplumun ruhudur. Onların emeği, sevgisi ve mücadelesi her zaman yüceltilmeli. Kadınlar Günü”nüz kutlu olsun!
Kadın olmak, sadece bir kimlik değil, aynı zamanda bir devrimdir. Her kadının gücü, dünyayı değiştirebilecek kadar büyüktür. Kadınlar Günü”nüz kutlu olsun!
Dünya, kadınların yarattığı değerlerle güzelleşir. Her kadının hayatındaki her an değerli ve özel. 8 Mart Kadınlar Günü, tüm kadınlara barış, eşitlik ve mutluluk getirsin!
Kadınlar; yaşamı, sevgiyi, fedakarlığı ve güzelliği temsil eder. Onların varlığı, dünyanın en büyük zenginliğidir. Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun!
Source: Haber Merkezi
8 Mart Dünya Kadınlar Günü
Ülkemizde geçen yıl yüzlerce kadın aile içinde uğradıkları şiddet nedeniyle bu hayattan koparıldı. Şiddetin en kötüsü hep yakınlarındaydı. Kimi çok sevdiği eşi, kimi erkek arkadaşı, kardeşi, babası, amcası hatta öz evladı tarafından uğradıkları saldırılar sonucunda bu dünyadan koparıldılar.
2024 yılında ülkemizde gerçekleştirilen kadına karşı şiddet eylemleri sonucunda öldürülen, devlet korumasına alınan ve kamu tarafından kadına karşı şiddet nedeniyle takip edilen dava sayılarının ne olduğu ile ülkemizde sosyal yardımlardan faydalanan hane sayısını gelin birlikte inceleyelim.
394 KADIN CİNAYETİ 258 ŞÜPHELİ ÖLÜM
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformundan elde edilen verilere göre; 2024 yılında Türkiye”de kadın cinayetleri adeta rekora koşmuş! Geçtiğimiz sene sadece 365 günde 394 kadın cinayeti işlenmiş ve buna ilave 258 kadın şüpheli şekilde öldürülerek bu hayattan koparılmış. 2024 yılında 280 kadın, evli oldukları erkek, baba, oğul veya bir akraba tarafından öldürülmüş. 2024 yılı verilerine bakıldığında kadın cinayetleri sadece kadınları değil, çocukları da hedef alarak 19 kız çocuğu babaları tarafından bunlardan 9’u ise anneleriyle birlikte öldürülmüş.
2024 YILINDA 117.664 DAVA DOSYASI TAKİP EDİLDİ
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından kadına karşı şiddet veya şiddet tehlikesi nedeniyle açılan ceza davaları, erişimin engellenmesi, yayın yasağı kararlarının alınması, koruma ve bakım altına alınan çocuklar hakkındaki hukuki iş ve işlemler ile ilgili davalarla koruyucu ve önleyici tedbir kararları, evlat edinme, nafaka, vesayet gibi hukuki işlemlerin gerçekleştirilebilmesi adına 2024 yılında başvurusu yapılan yada evvelce açılan davalara müdahil olabilmek adına 117.664 dosya takip edildi.
KADIN DESTEK UYGULAMASI (KADES)
16 Ocak 2025 tarihinde İç İşleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre; KADES”i cep telefonuna indiren kadın sayısı 7 milyon 830 bine ulaştı. KADES üzerinden 1 milyon 480 bin ihbar alındı, şiddet mağduru 920 bin kadına yardım edildi.
SOSYAL YARDIMLARDAN FAYDALANAN TOPLAM HANE SAYISI 4.5 MİLYON
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2024 yılı faaliyet raporuna göre; tüm kamu kurumları tarafından yapılan sosyal yardım harcaması 491,7 milyar TL olmuş ve sosyal yardımların Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) içindeki oranı %1,11 olarak gerçekleşmiştir.
Bu kapsamda ülkemizde 2024 yılı içinde toplam 4.574.684 haneye sosyal yardımda bulunulmuştur.
ŞİDDETE UĞRAYAN 43 BİN KADIN KONUK EVİNDE KALDI
2024 yılında fiziksel, duygusal, cinsel, ekonomik ve sözlü istismara veya şiddete uğrayan kadınların, şiddetten korunması, psikososyal ve ekonomik sorunlarının çözülmesi, güçlendirilmesi ve bu dönemde kadınların varsa çocukları ile ihtiyaçlarının da karşılanması suretiyle geçici süreyle kalabildikleri kadın konuk evlerinde 43.123 kadın- 24.879 çocuk olmak üzere toplam 68.002 kişiye hizmet verilmiş.
KADINLARA EKONOMİK ÖZGÜRLÜK ŞART
Kadınlar ve kız çocuklarının güçlü ve mutlu olmaları için ekonomik özgürlüklerine kavuşmuş olmaları çok önemli. Ne yazık ki geçmişten günümüze ekonomik kırılganlıkların görece daha sert ve hissedilir yaşandığı dönemlerde kadın cinayetlerinde önemli ölçüde gözle görülür bir artış yaşanmış.
Hiç kimsenin hele ki bir kadının “şiddet” kelimesi ile adının birlikte anılmasını kabul etmediğimiz bu dünyada kadınların daha özgür, daha başarılı ve mutlu bir hayat sürebilmeleri adına ekonomik özgürlüklerini elinde bulundurmaları gerekiyor.
Kadının gücünü destekleyecek projelerin arttırıldığı, şiddetin hiçbir türünün bundan sonra yaşanmayacağı, kaybettiğimiz tüm kadınlar için devam eden yargılamalarda faillerin en yüksek cezaları alacağı ve bir daha kadın cinayeti haberlerini duymayacağımız günleri yaşayabilmek ümidiyle…
Tüm Kadınların, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun…
Source: Mustafa Zafer
Türk bayrağını göklerde dalgalandıran ilk kadın! Demet Sarıkaya, Atatürk’ün ‘Korkmak Asla’ sözüyle gökyüzünde tarihe geçti
Türk kadınının azmi, cesareti ve kararlılığı gökyüzünde yankılandı. Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Başkanlığı”nda görevli polis memuru Demet Sarıkaya, özel günlerde özel harekat polisleri tarafından helikopterle gerçekleştirilen “Üzüm Salkımı – Piramit” adı verilen gösteri uçuşlarında, ters pozisyonda durarak Türk bayrağını gökyüzünde dalgalandıran ilk kadın oldu. GÖREVDE VE GÖSTERİDE ŞAHLANAN BİR RUH Vatanına olan bağlılığı, üstün başarıları ve operasyonlardaki kararlı duruşuyla adından söz ettiren Sarıkaya, bu tarihi gösteriyle sadece bir bayrak açmadı; aynı zamanda Türk kadınının gücünü ve cesaretini tüm dünyaya ilan etti. “Türk kadını her zaman en önde, en cesur ve en özverili kişilerdendir” diyen Sarıkaya, o anlarla birlikte kendi hayalini değil, milletinin şanlı tarihini de göklerde dalgalandırarak taşıdığını belirtiyor. ÖZEL HAREKATIN GÜÇLÜ KADINLARI Özel Harekat polisleri, en zorlu koşullarda görev yapabilmek için fiziksel ve psikolojik dayanıklılığı en üst seviyeye çıkaran yoğun bir eğitimden geçiyor. Demet Sarıkaya da bu süreci başarıyla tamamlamış, eğitmen özel harekatçı olarak operasyonel yetkinliği ve gösteri uçuşlarında sergilediği performansla dikkatleri üzerine çekmiş bir isim. VURULAN ARKADAŞLARI, YÜREĞİNDE AÇILAN YARA Polis Meslek Yüksekokulu”ndan mezun olduktan sonra Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü”nde göreve başlayan Sarıkaya, Hakkari”de yakın arkadaşının şehit düşmesiyle derin bir hüzne boğuldu. Hendek-Barikat olaylarında ise kendilerine eğitim veren öğretmenleri şehit düştü. Bu acılar, onu Özel Harekat”a yönlendiren en büyük sebep oldu. “Vatanımın topraklarında şehit olan arkadaşlarım için bir hesap borcum var” diyen Sarıkaya, en çetin görevleri yerine getirmek üzere Özel Harekat”a katıldı. KADIN POLİSİN AZMİ, AİLESİNİN GURURU Ailesi, onun Özel Harekat Polisi olma kararını mutlulukla karşıladı. Göreve başladığı ilk yeri bilerek Doğu illerinden biri olarak seçti. “Annemi aradım ve “Anne, ben nereye gidiyorum, biliyor musun?” dedim. O da “Doğu”ya mı gidiyorsun?” diye cevap verdi ve mutluluktan ağladı.” DAĞCILIK EĞİTİMİ VE GÖKLERDEKİ GURUR Dağcılık alanlarda operasyon yürütebilmek için dağcılık eğitimi almak isteyen Sarıkaya, Özel Harekat Başkanlığı bünyesinde bu eğitimi almaya hak kazandı. Burada eğitmenlerinin dikkatini çekti. “Bir komiserim bana gelip “Ters durabilir misin?” diye sordu. “Kaç dakika durabilirsin?” dediğinde, “Ne kadar istersem o kadar dururum” cevabını verdim.” Bu cesur tutumu, onu Adana Teknofest”te yapılacak olan helikopter gösterisine dahil etti. İçinde hep büyüttüğü “göklerde Türk bayrağını dalgalandırma” hayalini gerçekleştirecekti. 30 DAKİKA BOYUNCA GÖKLERDE BAYRAK AÇTI Teknofest”te, yerden 200 metre yükseklikte, şiddetli rüzgara meydan okuyarak tam 30 dakika boyunca ters pozisyonda kalan ve Türk bayrağını gururla dalgalandıran Sarıkaya, izleyicilere unutulmaz bir an yaşattı. Helikopterdeki 10 kişilik timin tek kadın üyesi olarak, özel günlerdeki gösterilerin vazgeçilmez isimlerinden biri haline geldi. “NENE HATUNLARIMIZI HİSSETTİM” Sarıkaya, o anlarda Kurtuluş Savaşı”nda mermi ve fişek taşıyan Nene Hatunları hissettiğini belirtiyor: “Bu kan, hala aynı kan. Ben de o emaneti devraldığımı hissettim.” BİR KADININ CESARETİ, MİLLETİN ŞEREFİDİR Demet Sarıkaya, bu tarihi anın sadece kendi kariyerinde bir zirve noktası olmadığını, Türk kadınının cesaretini taçlandıran bir simge olduğunu söylüyor. “Türk kadını her zaman en önde, en cesur ve en özverili kişilerdendir. Bugün ben, o göklerde dalgalanan bayrakla sadece kendi hayalimi değil, milletimin şanlı tarihini de taşıyorum.” GÖKYÜZÜNE YÜKSELEN GURUR VE AZİM Sarıkaya”nın bu tarihi anının arkasında sadece bir kadının cesareti değil, tüm milletin onuru ve gururu yatıyor. Sarıkaya, o anları duygusal bir şekilde şöyle anlatıyor: “Benim şimdiye kadar en çok istediğim şey Türk bayrağını en güzel bir yerde dalgalandırmaktı. Hep önünde fotoğrafımız var, arkamızda fotoğrafımız var ama bu farklı bir duygu. Göklerde en yukarda şanlı bayrağı dalgalandıracak kişi bendim ve bu bir Türk kadınıydı. Meslek hayatımda en uç noktaya ulaştığımı hissettim. Atatürk”ün bahsettiği “Gençler için vatanî işlerde ölmek söz konusu olabilir; fakat korkmak, asla” sözünü bu kez korkmadan göklerde bir kez daha yaşatacaktım.” AİLESİNİN GURURU Tim arkadaşlarımın “Abla çok yakıştı, çok güzeldi.” demeleri, “Abla, eşimle seni izledik, çocuklarıma izlettim, gösterdim.” diye bahsetmeleri gözlerimi doldurmuştu. Ben oraya çıktıktan sonra babam Dursun Sarıkaya resmimi sosyal medya hesaplarından paylaşıp “Namusumuzla, şerefimizle yetiştirdiğimiz kızımız, ters duran ve Türk bayrağını açan kişidir.” diyerek onunla gurur duyduğunu tüm dünyaya ilan etti.
Source: Ömer Çeti̇n
Dürzileri bahane eden Netanyahu”ya yerinde cevap: 2018″de neredeydin!
Suriye”de Esed rejiminin devrilmesi İsrail”i de rahatsız etti. Şam”ın güneyinde yeni alanlar işgal eden İsrail, yeni Suriye”de kendisine müzahir, gruplar yaratmak istiyor. İşgalci İsrail”in hedefi Suriye”nin etnik ve mezhepsel olarak bölünmesi ve bunlar üzerinden bir istikrarsızlık oluşması. Şimdiki hedefleri ise Dürziler.Peki, İsrail neden Dürzilerin hamiliğine soyundu? Asıl amacı ne?Geçtiğimiz günlerde katil Netanyahu İsrail ordusuna Şam”ın güneyinde işgal ettikleri Dürzilerin yoğunlukta yaşadığı Caramana bölgesini Suriye ordusuna karşı koruma talimatı verdi. Bu açıklama, aslında bir süredir İsrailli işgalcilerin dile getirdiği “Dürziler” konusunda Netanyahu”nun yaklaşımını göstermesi bakımından da önemliydi.Savunma Bakanının medya ofisi de bir açıklama yayınlayarak ve şöyle dedi;”İsrail”deki Dürzi kardeşlerimize, Suriye”deki Dürzi kardeşlerine zarar gelmesini önlemek için elimizden gelen her şeyi yapmaya kararlıyız ve onların güvenliğini sağlamak için gerekli tüm adımları atacağız”Özellikle, yeni kurulan Suriye ordusunun ülkenin güneyinde, yani İsrail sınırına yakın bölgelerdeki konumlanmasını engellemeye çalışan katil Netanyahu, Dürziler üzerinden istikrarsızlık oluşturmaya çalışıyor.Böylece Suriye”de etnik ve mezhepsel ayrılıkları körüklemiş olacak ve var olan istikrarsızlığı derinleştirecek. İsrail”in Dürzi stratejisinin uzun vadeli sonuçları, bölgesel güç dengeleri, toplumsal yapılar ve Suriye”nin ulusal bütünlüğü açısından önemli sonuçlar doğurabilir.DÜRZİLERE ÖZEL FON: 1 MİLYAR DOLARABD”nin önde gelen yayın kuruluşlarından Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, İsrail”in Suriye”deki Dürzileri Şam”daki yeni yönetimi reddetmeye ve federal bir sistem içinde özerklik talep etmeye ikna etmeye çalıştığını öne sürdü.Gazetenin haberine göre İsrail, bu amaca ulaşmak için 1 milyar dolardan fazla harcama yapmayı planlıyor.WSJ, İsrail”in bu fonu (1 milyar dolar) Suriye”nin güneyindeki Dürzileri desteklemek için tahsis ettiğini ve analistlere göre İsrail”in Suriye”deki siyasi gelişmelerle ilgili kaygıları nedeniyle Dürzilerin desteğini kazanmayı amaçladığını iddia etti.WSJ”a konuşan güvenlik yetkilileri, İsrail”in Suriye”de federal bir sistemi desteklemek için uluslararası lobi faaliyetleri yürüttüğünü belirtti.Gazeteye göre, söz konusu federal sistem bağımsız etnik ve mezhepsel bölgeleri içerecek ve Suriye”nin İsrail sınırlarına yakın güney bölgeleri “silahsızlandırılmış” olacak.DÜRZİLER NE DÜŞÜNÜYOR?İsrail tarafından gelen açıklamalara Dürzi toplumundan büyük bir tepki var.Dürzilerin yaşadığı Süveyda”daki en büyük Dürzi silahlı grubu “Onur Adamları Hareketi”nin sözcüsü Basim Ebu Fahr, Suriye televizyonuna yaptığı açıklamada, pusulalarının Şam olduğunu vurguladı.”Suriye”nin yanındayız, devlet kurumlarını destekliyoruz. Şam her zaman pusulamız oldu. Netanyahu”nun Suriye”deki Dürzileri koruduğu yönündeki iddiaları kınıyoruz”Dürzilerin ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Hicri ise Suriye”den ayrılma ya da bölünme çağrısında bulunmadığını, taleplerinin “Suriye topraklarının ve halkının birliği ve onurlu bir yaşam” olduğunu söylüyor.Öte yandan Lübnanlı Dürzi lider Velid Canbolat da konuya dair bir açıklama yaptı.”Dürzilerin ya güçlerini aldıkları Arap kimliğini korumak ya da Siyonist plana uymak gibi büyük bir meydan okumayla karşı karşıya olduklarını, İsrail”in bölgedeki Dürzilerin temsilcisi olarak gösterdiği (İsrailli Dürzi lider) Şeyh Muvaffak Tarif”i uyardığını da belirten Canbolat, “Tarif, Dürzileri temsil etmiyor. Dürzilerin bulunduğu her bölgede onları temsil eden birileri vardır” ifadelerini kullandı.Katar merkezli Al Jazeera”da çalışan Suriyeli-Dürzi gazeteci Faysal Kasım da İsrail”in işgalinden ve Netanyahu”nun açıklamalarından oldukça rahatsız.”DEAŞ DÜRZİLERİ ÖLDÜRÜRKEN NEREDEYDİNİZ?”TRT Haber”in haberine göre, esasında Faysal Kasım”ın herkese hatırlattığı bir örnek, İsrail”in Dürzi politikasının gerçek yüzünü de gösteriyor.Kasım, X hesabından yaptığı bir paylaşımda katil Netanyahu”nun Dürzileri öne sürerek geliştirdiği plan için şöyle diyor;”2018 yılında DAEŞ, Süveyda”nın doğusundaki Dürzi köylerine saldırdı, yüzlerce kişiyi öldürdü ve esir aldı.Ancak o günlerde Netanyahu”dan tek bir kınama bile duymadık. DEAŞ”ı tehdit etmedi, Dürzilere koruma teklif etmedi, adeta vazo gibi durdu.”İSRAİL”İN AMACI SURİYELİLERİ BİRBİRİNE DÜŞÜRMEK”Bugün ise, gece gündüz Suriye”deki Dürzileri korumaktan bahsediyor. Oysa Dürziler, yeni yönetimden hiçbir zarar ya da tehdit görmüş değiller.Onun asıl amacı Dürzileri korumak değil, Suriye”deki bazı grupları kullanarak onları vahim bir duruma düşürmek ve kışkırtmak, Suriyelileri birbirine düşürmek ve böylece Suriye”ye müdahale edip ülkeyi bölmek.””Mevcut aşamanın ciddiyeti” konusunda uyaran Canbolat, “Siyonist proje, zayıf zihinleri bir iç savaşa sürüklemek istiyor” dedi.Lübnanlı Dürzi lider Canbolat: Suriyeliler, İsrail”in komplolarına karşı dikkatli olmalıİsrail”in “Suriye” iddiasına cevapEn büyük rakibi kapısına dayandı
Source: Www.star.com.tr
Suriye”deki olayların bilançosu belli oldu: 180 kişi öldü
Suriye güvenlik güçleri, devrik lider Beşar Esad’a sadık kalan ve kendilerini “Sahil Kalkanı Tugayı” olarak tanıtan milislerle son üç gündür şiddetli çatışmalara girdi. Bölgeden gelen bilgilere göre 180’den fazla kişi hayatını kaybetti.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Alevi azınlığın yaşadığı bölgelerde şiddetin tırmandığını bildirdi. Tartus ve Lazkiye etrafında yoğunlaşan çatışmalarda birçok sivilin de öldüğü aktarıldı.
El Muhtariye kasabasında, silahlı gruplar tarafından en az iki düzine kişinin öldürüldüğünü belirten gözlemciler, olayların geniş çaplı bir krize dönüştüğünü belirtti. Alevi olduğu belirtilen başka birçok kişinin öldürüldüğü ve ağır zulme uğradığı görüntüler de paylaşıldı.
El Muhtariye’den gelen görüntülerde, kasaba merkezinde yol kenarında yatan en az 20 kişinin cesedi görüldü. Bazıları kanlar içinde ve birbirine yakın pozisyonda yatıyordu.
Reuters, videodaki yerin doğru olduğunu ancak görüntülerin ne zaman ve kim tarafından çekildiğini doğrulayamadığını duyurdu. İsmini açıklamayan Alevi aktivistler, saldırıların sorumluluğunu Suriye hükümeti yetkililerine bağlı silahlı güçlere yükledi.
Suriye Geçici Hükümeti, endişe verici bazı görüntülerin sosyal medyada yayıldığını ve suçluların cezalandırılacağını açıkladı. Halkı birliğe çağırırken, Esad rejimine sağdık milisleri de “son hatalarını yapmadan önce” silah bırakmaya çağırdı.
Suriye yetkilileri, çatışmaların Esad’a bağlı güçlerin Perşembe günü kendi birliklerine yönelik bir saldırı düzenlemesiyle başladığını bildirdi.
ALEVİ HALK RUS ÜSSÜNE KAÇTI
Esad yönetiminin en büyük destekçilerinden biri olan Rusya, ülkedeki tüm siyasi figürleri akan kanı durdurmaya çağırdı. Şiddet olayları esnasında Rusya”nın Suriye”deki Hmeymim havaüssünün önünde toplanan Aleviler, Rusya”dan kendilerine koruma sağlamasını istedi.
Üssün Rus askeri idaresi, üssün önünde toplanan Alevileri bir süre beklettikten sonra üssün içine aldı. Yüzden fazla Alevi, Rus üssüne sığındı.
Bu esnada Geçici Devlet Başkanı Ahmed El Şaraa, ülkenin istikrarını sağlamaya çalışırken, ABD yaptırımlarının kaldırılması için diplomatik girişimlerini sürdürüyor.
Ancak hükümeti, özellikle İsrail’in asker konuşlandırmasına karşı çıktığı güneybatı bölgesinde ciddi güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya. Ülkenin kuzeydoğusu ise ABD destekli SDG güçlerin kontrolünde kalmaya devam ediyor.
Şiddet olayları Suriye’nin başkenti Şam’da ve diğer büyük şehirlerde halkın sokağa dökülmesine yol açtı. Hükümetin müttefikleri Suudi Arabistan ve Türkiye, geçici yönetimi desteklediklerini açıklarken, Birleşmiş Milletler Suriye elçisi çatışmalardan ve sivillerin ölmesinden endişe duyduğunu belirtti.
İran ise “güvensizlik ortamı, şiddet ve masum sivillerin zarar görmesini” kınadığını açıkladı.
ÇATIŞMALAR DEVAM EDİYOR
Suriye devlet haber ajansı SANA ise hükümet güçlerine yönelik saldırıların ardından kıyı bölgesine yayılan “bireysel güvenlik ihlallerinin” yaşandığını ve bu ihlalleri durdurmak için çalıştıklarını bildirdi.
Perşembe günü şiddetin artmasının ardından, yetkililer Cebele bölgesi ve çevresinde kontrol noktalarını hedef alan Esad yanlısı milislerin güvenlik devriyelerine saldırdığını açıkladı.
Ülkenin yeni yönetimine yakın bir medya sorumlusu olan Musa el Ömer, Suriye’nin yeni oluşturulan güvenlik güçlerine bağlı on binlerce savaşçının sahile konuşlandırıldığını söyledi.
Ömer, “Bu operasyon, Suriye’nin güneyinde ya da doğusunda bulunan herkese devletin barışçıl çözümler ararken bile her an askeri müdahale seçeneğini kullanabileceğini gösteren bir mesajdır” dedi.
SANA, Cuma günü Tartus ve Lazkiye’de sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini duyurdu. Güvenlik güçleri her iki şehirde de arama-tarama operasyonları düzenledi.
Alevi toplumu, Esad’ın devrilmesinden bu yana özellikle Humus ve Lazkiye kırsalında saldırılara maruz kaldıklarını öne sürüyor. Şaraa, Suriye’de kapsayıcı bir yönetim sözü vermiş olsa da, üst düzey Alevi liderlerle doğrudan bir görüşme gerçekleştirmedi.
Alevi İslam Konseyi, yaşanan şiddet olayları nedeniyle hükümeti suçladı ve bölgenin Birleşmiş Milletler koruması altına alınması çağrısında bulundu.
Suudi Arabistan, Suriye’de “yasadışı grupların işlediği suçları” kınarken, Türkiye ise Lazkiye çevresindeki çatışmaların ülkenin birlik ve beraberlik içinde ilerlemesine zarar verebileceği uyarısında bulundu.
Source: Haber Merkezi
Siyaset bilimci Yasemin Özgün”den “Aile Yılı” tepkisi
Siyaset bilimci Doç. Dr. Yasemin Özgün, iktidarın ‘Aile Yılı’ programının yıllardır süren, kadınları yok sayan, görmezden gelen politikaların bir devamı olduğunu belirterek şunları söyledi:
-Biz feministler ve kadın mücadelesi veren kadınlar, aile adı altında kadını aile içine hapsedip kadın ve LGBTİQ artıların varoluşunu, mücadelelerini, görmezden gelen, aile içindeki her türlü cinsel ya da şiddette dayalı sömürü, istismar pek çok şeye maruz bırakan bakış açısının sonucu diye düşünüyoruz.
-Aile Bakanlığı, Kadın Bakanlığı’nın yerini aldı. 20 yıldır süren uygulamaların bir devamı olduğunu düşünüyorum. Kadınların birey olarak var olmalarının önündeki en büyük engellerden bir tanesi kadınları aile içinde tanımlamak. Aynı şekilde LGBTİQ artı bireyler de bunun içinde.
-Onları da bir tehdit olarak görmek, ailenin, üremenin önünde bir engel olarak görmek. Nüfus politikaları ile pek çok şeyi belirleyip kadınları da LGBTİQ artıları da bunun içine sıkıştırmak anlamına geliyor bütün bu politikalar.
LGBTİQ artı bireyler için hazırlanan yasa teklifi taslağı konusunda da açıklamalarda bulunan Özgün, “Çok korkunç diyebileceğimiz bir yasa tasarısı. Bütün LGBTRİQ+’ların var oluşuna, yaşam alanlarına müdahale eden doğrudan saldıran bir takım uygulamalar şu an gündemde. Kadınlar ve LGTBİQ+ bireylerin uzun yıllar süren, mücadelelerle elde ettikleri birçok haklara saldırılar olarak görmek gerekir bunları” ifadelerini kullandı.
Kayyum atamalarını da değerlendiren Özgün, “Yurttaşları otoriter yöntemlerle yönetmek onların varlığına yönelik saldırılarda bulunmak bütün bunların bir erkek dili, erkek bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Hiçbir otoriter, milliyetçi, militarist politikalar, erkek politikaları olarak da adlandırılabilir. Yurttaşların en temel haklarına yönelik bir saldırı bu. Erkekliğin o gasp etme, zapt etme, her şeyi ele geçime, her şeyin belirleyicisi olma iddialarının bir devamı olarak düşünmek gerekebilir bunları da” dedi.
“Siyasetteki erkek sayısının alınan kararlarda ve uygulamalarda ne gibi bir etkisi bulunuyor? Kadınların yönetimde olması neyi değiştirir” sorusu üzerine Özgün, şöyle konuştu:
-Erkek siyaset, erkek yargı, erkek devlet diyoruz. Erkek siyaset güdülüyor ve bu erkeklerle beraber güdülüyor.
-Tabii sadece kadınların sayısının artması da yetmez. Kadın bakış açısıyla, kadınların var olma bilinçleriyle buralarda daha çok sayıda var olmaları gerekir. Çünkü erkeklerin anlaması, erkeklerin birtakım şeyleri benimsemesi ve değiştirmeleri için mücadele etmeleri, beklenmiyor.
-Beklemiyoruz bunu. Bu ancak kadınların mücadeleleri ile mümkün. Ve kadınların oralarda daha fazla yer almasıyla, kendi sorunlarını, kendi yaşadıklarını daha çok dile getirmeleriyle mümkün olabilecek bir şey. Meclis’e baktığınızda bir erkek güruhu. Tartışan, kavga eden ya da televizyon programlarında zannedersiniz siyaset erkeklerin alanı. Ve kamusal alanda bir sürü mesele sadece erkeklerin gündeminde ve sadece erkeklerin bakış açısıyla çözülecek gibi bir hava doğuyor. Bu hiçbir şekilde doğru değil. Kadınların olmadığı yerde her zaman bu tür baskıcı şiddette yönelik politikaların çok daha fazla üretildiğini görüyoruz.”
Bütün kadınların 8 Mart mücadelesini kutlayanr Özgün, “Hep birlikte var olma ve dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz” dedi.
Source: Anka
Türkiye”de kadınların en önemli sorunu şiddet!
Metropoll”ün Şuba ayı araştırmasına katılan kadınlar Türkiye genelinde kadınların toplum içinde yaşadığı en büyük sorunun şiddet olduğunu belirtti.
Metropoll Araştırma, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nde Türkiye”nin Nabzı Şubat ayı araştırmasının sonuçlarını paylaştı. Ankete Türkiye genelinde 26 bölgeyi esas alan 28 ilde tabakalı örnekleme ve ağırlandırma yöntemiyle 14-18 Şubat tarihlerinde 1026 kişiyle yapıldı.
Kadın ve erkeklerin verdiği yanıtların oranları ayrı ayrı paylaşıldı.
Kadınların yüzde 26.6″sı Türkiye”de kadınların en büyük sorununun şiddet olduğu belirtirken ikinci sırada ise eğitimsizlik oldu. Yüzde 15.1 toplum baskısı derken, yüzde 10.8 ise kadın-erkek eşitsizliğine değindi.
En büyük sorun olarak işsizliği gören kadınların oranı 4.3 olurken hepsinin kadınların en büyük sorunu olarak görenler ise yüzde 14.8 oldu.
Source: Deniz Işık Balkan