“Toplumsal Sorunlar Gündemi – Özgürlükten Yoksulluğa, Siyasetten Şiddete”

Eski Bakan Işın Çelebi derinden gelen bir dalga olduğunu söyledi: ‘Özgürlük genlerimizde var’

Eski Ekonomi Bakanı Prof Dr Işın Çelebi Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.- Son yapılan operasyonların Türkiye’ye ekonomik bedeli ne oldu? Türkiye, son bir yılda yurt dışından 40 milyar USD kiralık sıcak para temin etti. Bu gelen para için yaklaşık 12 milyar USD faiz ödendi. Ancak bu para faiziyle birlikte yurt dışına geri gitti. Mart ayının son günlerinde Merkez Bankası rezervleri 3 günde 26 milyar USD eridi. Bu paralara ne oldu? İnsanlar 14 bin lira emekli maaşı alıyor. İnanılmaz bir yaşlı yoksulluğu yaşanıyor. Asgari ücret 22 bin lira. Kayıt dışı ekonomi, toplam gayri safi milli hasılanın dörtte biri düzeyinde. Bunlar vergilendirilmiyor. Bununla birlikte dolaylı vergiler yüzde 70in üstüne çıkmış durumda. Tüm bu yük sabit gelirlilere ve düşük ücretlilere bindiriliyor. Şimdi durum daha da sıkıntılı bir hale geldi.- Hükümet bu durumu öngöremedi mi göze mi aldı sizce?Bence yönetim son 2 yılda olanları tam olarak görmek istemiyor. Pembe bir tablo çiziyorlar. Bu yaşlananlar son iki yılda, insanları hor gören bir tavrın patlaması. Hiçbir şey birdenbire olmadı.- Ekonomik anlamda bu saatten sonra Mehmet Şimşekin yapabileceği bir şey var mı?Bence yok. Komuta ekonomisi mantığına sahip iktisatçıların da yapabileceği bir şey yok.- Kim ne yapabilir?Bu toplumun içinden yetişmiş insanlar yapabilir. Sorunları yaşayan, derin yoksulluğu bilenler, anlayanlar yapabilir. – Az önce yaşlılık yoksulluğundan söz ettiniz, nedir tam olarak?Evet, bu konu çok önemli ve yeterince dikkate alınmıyor. Yaşlılık yoksulluğu dediğim zaman boşa konuşmuyorum. Türkiyede 20 milyondan fazla insan 50 yaş ve üstü ve bu insanlar çok mağdur durumda. Ama kiralık olarak gelen 40 milyar USD sıcak para ve bu paranın 12 milyar USD civarında yıllık faiz maliyeti, üretimde ve yatırımda kullanılmadı. 26 milyar USD para üç günde yurt dışına çıktı, rezerv yakıldı, bir nevi sokağa atılmış oldu. İnsanlar yoksullaştı. Bugün ne yazık ki yaşlıların bir bakım sigortası yok. Oysa bu parayla yaşlılar ve emekliler için bakım sigortası sistemi kurulabilirdi. Her evde bu problem var. Herkes kendi yaşlısının sorunuyla ilgilenmek zorunda kalıyor. Özellikle kız çocukları. Buna devletin sahip çıkması lazım. Devletin “ana” olması lazım. Eğitim, sağlık ve barınma hakları çok önemli. Sosyal devlet anlayışının ön plana çıkması lazım.- Boykot çağrılarına çok sert tepkiler geldi, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?Türkiye hukuk devleti ilkelerini ve üç temel özgürlüğü hiçbir zaman unutmamalı. Bir; düşünce ve ifade özgürlüğü. İki; din ve vicdan özgürlüğü. Üç; girişim özgürlüğü. Yönetimler maalesef daha da sertleşiyor. Türkiye bu sertliği kaldıramaz. Türkiye totaliter bir rejimle yönetilemez. Türkiye’nin genlerinde, Cumhuriyet, demokrasi, özgür ifade, vicdan ve adalet anlayışı var. Atatürk’ün mirası da bu.‘ATATÜRK’ÜN ÇOCUKLARI KABUL ETMEZ’Türkiyenin doğal gazı, petrolü yok. Türkiyenin kaynağı insan gücü. Bu insan gücü kaynağı da özgürlük, demokrasi istiyor. Demokrasi ve özgürlükler askıya alınarak Türkiye kalkındırılamaz. Türkiye, körfez ülkeleri, Latin Amerika ülkeleri gibi yönetilemez. Atatürk’ün çocukları bunu kabul etmez. Türkiye, dünyaya entegre olarak, rekabet ederek, büyüyerek, gelişerek, kalkınarak yönetilebilir. – “Daha da sertleşecek” derken ne demek istiyorsunuz?Kastım şu, insanların ücretlerini daha da düşük tutarak daha da sıkacaklar. Geçim sıkıntısı arttıkça anaların göz yaşları dinmeyecek.- Bu süreçte CHP’nin duruşunu nasıl bir görüyorsunuz?Son olanlar, partilerin de ötesinde, partileri aşmış durumda. Bu içten gelen toplumsal bir hareket.- Yani siyaset halkı değil, halk mı siyaseti sürüklüyor?Evet. Bir araştırmaya göre toplantılara katılanların yüzde 30’u milliyetçi, yüzde 57si Atatürkçü. Yani millet “Mustafa Kemalin çocuklarıyız” diyor, parti adı söyleyen yok. – Bu süreçten sonra muhalefet tek vücut olur mu?Bence burada toplumsal bir hareket var. Ağrıdaki insanlar da Edirnedekiler de aynı şeyi istiyor. Sessiz çoğunluğun dinamizmini anlamak lazım. Toplum taleplerini dile getirdi. Ve derinden gelen bir dalga var. Bu dalgayı çok net gördük. – Bayram tatilinin uzaması söz ettiğiniz dalga nedeniyle miydi?İnsanlar geceleri yattıklarında ağlıyor. Yaşlılar, gençler, sabit gelirliler çaresiz. Tatil yapacak halleri mi var?- Peki, bu seçime kadar dinamik tutulur mu?Bu insanlara sahip çıkmak lazım. Sorunları masaya koyup, çözümleri açık, net ve doğru biçimde sıralamak lazım. Boş nutuk ve konuşmalar yerine, çözümler dile getirilmeli. Mevlana’nın dediği gibi “Sesini değil sözünü yükselt, çiçekleri büyüten yağmurdur gök gürültüsü değil”.‘ÇAĞ DIŞI ANLAYIŞLA OLMAZ’9 milyon asgari ücretli, 16 milyon emekli insan var. Aileleri ile birlikte minimum 50 milyon insan geçinme problemiyle karşı karşıyalar. Milyonların yoksulluğuna karşılık, kayıt dışı ekonomiden milyar dolarlar kazanan yüzde 5’lik bir nüfus var. Vergi üreticiden, çalışandan, emekliden alınıyor. Bunun yansımasını pazarlarda görüyoruz. Yüzde 5 nüfus toplam gelirin yaklaşık 300 milyar dolarının sahibi. Servet transferi çok açık. Müthiş bir gelir dağılımı bozukluğu söz konusu. Çözüm yolu; Türkiyenin verimliliğini, üretimini arttıracak, dünya ekonomisiyle entegre olacak bir ekonomik büyümenin ve uluslararası ticarette sağlıklı bir rekabet sağlamasından geçiyor. Çağ dışı anlayışlarla bu sorunlar çözülemez. Kuru, faizi sabit tut, dar gelirliyi fakirleştir, Türkiye’nin rekabet gücünü yok et, sonra bunu çözüm olarak kabul ettirmeye çalış. Bu anlayış çağ dışı. Ekonomideki belirsizlikler arttıkça, komuta ekonomisi mantığı geçerli oldukça çözüm bulunamaz. Zorlukları zorla kabul ettirmek doğru değil. Türkiye için demokrasi, açık toplum, özgürlükler, kalkınma, büyüme ve rekabet olmazsa olmazdır.- “Çağ dışı” ifadenizi açar mısınız?Eskiden gemileri hareket ettirmek için kürek mahkûmları kullanılıyordu. İnsanların yaşam düzeyini düşürerek enflasyonu çözmeye çalışmak doğru değil. İki sene önce fiyat artış hızı yüzde 38 idi, şimdi yine yüzde 38 deniyor. Enflasyonla mücadelede başarısızlık çok açık. Bu süreçte halk daha da yoksullaştı. Ekonomi yönetimi, gerçeklerden uzaklaştığı, kendi kabuğu içinde, kendi bildiği oyunu oynamaya çalıştığı için başarısız.- TÜİK’in “yüzde 38” açıklaması ne kadar gerçekçi?Haziran 2023’te fiyat artış hızı – enflasyon oranı – yüzde 38 idi. 21 ay sonra fiyat artış hızı – enflasyon düzeyi yine yüzde 38. 16 milyon emekli, 9 milyon asgari ücretli ve aileleri niye bu fedakârlığa katlandı? TÜİK’in rakamlarla oynadığı çok açık. Ama yine de TÜİKin rakamları üzerinden konuşuyorum. Biz geçmişte, Türkiye’nin yönetimde olduğumuz zaman bu rakamları televizyondan öğrenirdik. Hiçbir şekilde önceden bilmezdik. Şimdi rakamlar yönetimdekilerin onayı alındıktan sonra, onların uygun gördüğü oranda açıklanıyor. Oysa bu kurumların bağımsız olması lazım. Ancak o zaman rakamlar güvenilir olur. ‘KURUMLARIN BAĞIMSIZLIĞI ŞART’Bugün 143 mal üzerinden fiyat endeksi yapıyorsun. Hâlbuki toplumu ilgilendiren 80 malı incele, ona göre fiyat artışlarına bak. 143 malın 50 tanesi insanların günlük yaşamıyla hiç ilgili olmayan ürünler, fiyatları yıl boyunca sabit kalan mallar. Türkiyenin oturup yeni baştan bu meselelerin üzerine düşünmesi gerektiğine inanıyorum. TÜİK ve Merkez Bankasının bağımsız olması, DPT’nin yeniden kurulması şart.‘REKLAM VE GÜÇLE SEÇİM KAZANILAMAZ’- Erken seçim isteniyor, bu koşullarda mümkün mü?Üretimi ve verimliliği arttırmak gerek. Tüm veri ve bilgiler gerçek olmalı, belirsizlik ortadan kaldırılmalı. Bunun da temeli hukuktan ve demokrasiden geçiyor. Artık reklamla ve güçle seçim kazanmak mümkün değil. Devlet Planlama Teşkilatı’nın kaldırılmasını ne kadar yanlış olduğunu bugün görüyoruz. Merkez Bankasının bağımsızlığını kaybetmesinin ne kadar yanlış olduğuna tanık oluyoruz. Türkiyeye bir gelecek programı sunmak lazım. Bu programda bilge insanların ve gençlerin görüş ve vizyonlarına ihtiyaç var.- Temmuzda asgari ücrete ara zam olursa erken seçim ihtimali doğar mı?Sadaka verir gibi zam vererek problem çözülür mü? Ekonomide yapısal değişime ihtiyaç var. Uluslararası alanda rekabet gücünü arttırmak lazım. Kur sabitlenirse rekabet gücü artar mı? Dünyayla rekabet edecek düzeyde ticaret yapacak şekilde Türkiyenin hukuk altyapısını yenilemen, demokrasisini geliştirmen lazım. Demokrasisi ve hukuk altyapısı güçlendirilmeden Türkiye uluslararası alanda güç kazanamaz. Körfez ve Latin Amerika ülkelerine benzer yönetim anlayışı ile Türkiye yönetilemez. Demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinden uzaklaşırsan Türkiye büyüyemez. ‘GÜCÜMÜZ İNSANIMIZ’En önemli varlığını, insan gücünü, gençlerini çağdaş biçimde eğitmezsen olmaz. Dünyada rekabet edecek, uluslararası ticaretten daha çok pay alacak, dinamik bir Türkiye’yi açık toplum ve açık ekonomi ile yönetmezsen sıkıntı büyük olur. Kapalı toplum ve komuta ekonomisi mantığı ile çağ dışı bir yönetim oluşur.- Hükümet Körfez, Latin Amerika ülkelerine benzer bir yönetim sistemi mi istiyor?Yasama yürütme ve yargının birbirinden bağımsız ve birbirini denetler olması gerekirken, bu anlayış tam tersi bir ortam yarattı. Türkiye’nin bugün oturup kendi içinde bir öz eleştirisini yapması lazım. Türkiye’de kuvvetler ayrımına, denetim yetkisinin kuvvetli olduğu bir parlamenter sisteme kesinlikle ihtiyaç var.- Türkiye’ye Trumpın etkisi ne olacak?Çok büyük olacak. Dünyada da çok büyük bir sertleşme var. ABD’de Trump, Almanya, Fransa, Rusya ve Çin’de teknolojik gelişme ve silah endüstrisi birlikte büyüyor. Bölgesel savaşlar sürüp gidiyor. Savaş endüstrisi ve teknolojik gelişmeler, yönetimlerde müthiş bir sertliği ve çatışmayı beraberinde getiriyor.‘TÜRKİYENİN SERTLEŞMEYE TAHAMMÜLÜ YOK’- Sadece Türkiye değil yani…Dünya sertleşiyor ama dünya sertleşirken Türkiyenin sertleşmeye tahammülü yok. Çünkü Türkiye 1923’ten bu yana 100 yıldır cumhuriyet ve demokrasiyle yönetiliyor. 1977de Ecevitin “Analar oylarınızla gözyaşlarını durdurun” sözü bugün daha çok geçerli. Analar – babalar bugün daha derinden ağlıyor. 1983’te Turgut Özal askeri rejime karşı özgürlükleri ve demokrasiyi savunarak seçimleri kazandı. Ecevit, Demirel, Özal, Erbakan 12 Eylül darbesine karşı demokrasinin yanında yer aldılar. Vicdan ve adalet o kadar iç içe ki, vicdanın olmadığı yerde adalet, adaletin olmadığı yerde vicdan olmuyor. Vicdanın kalbi adalettir. Keyfe göre yönetim olamaz. Türkiye’de doğal gaz, petrol olsaydı Suudi Arabistan, Kuveyt gibi, belki o zaman baskı ve demokrasi dışı uygulamalarla belki işler yürürdü. Türkiye; demokrasiden, özgürlükten vazgeçemez. Atatürk’ün çocuklarının kanlarında, genlerinde özgürlük, demokrasi ve cumhuriyet var. Bu nedenle kapalı toplum mantığı Türkiye’de kabul görmez. – Dünya sertleşirken Türkiye demokrasi yönünde adımlar atabilir mi?Dünya sertleşiyor maalesef. Teknolojinin ve silah endüstrisinin gelişmesi bölgesel savaşlara yol açıyor. Örneğin Ukrayna – Rusya savaşı, İsrail – Filistin savaşı. Bunlar at başı gidiyor. Ama bütün bu sertlik içinde Türkiyede demokrasinin, özgürlüklerin güçlenmesi, Türkiyenin büyümesi ve kalkınmasını gerçekleştirmek mümkün. Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukları yeni baştan böyle bir Türkiye yaratır.‘HİTLER’E RAĞMEN ATATÜRK’ÜN YOLU’- 1930’ların sonunda da dünya faşizme doğru gidiyordu, bunu mu anımsatıyorsunuz?Türkiye Atatürkün yolunda hep cumhuriyeti, demokrasiyi ve özgürlükleri, halkın iradesini ön plana çıkardı. Atatürk’ün arkadaşları Hitler dönemine rağmen Türkiye’yi totaliter bir yönetim anlayışının hâkim olmasına karşı koruyabildi. Hitler dünyayı kasıp kavururken Türkiye, Atatürk’ün çizgisinde ilerledi. Her türlü engele rağmen cumhuriyet ve demokrasi çizgisinde yoluna devam etti. Yani dünya sertleşebilir ama Türkiye kendini koruyabilir. Türkiye’nin cumhuriyet ve demokrasi deneyimi var. Atatürk ilkelerine bağlılık var. Yıllardır eğitim sistemini bozmaya çalışıyorlar ama ne kadar bozsalar da Atatürk’ün çocukları tüm engellere rağmen Dünyadaki çağdaş eğitim sisteminin mantığı içinde gelişiyor. Atatürk Gençliğe Hitabesini bu günleri görerek yazmış. Türkiye buna sahip çıkıyor. Türkiye’nin 100 yıllık cumhuriyet, demokrasi ve özgürlük anlayışı dimdik ayakta. Özgürlük ve genlerimizde var.PORTRE1950’de Karaman’da doğdu. İlk, orta, lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. ODTÜ Metalurji bölümünü bitirdi. İTÜ Metalurji Mühendisliğinde yüksek lisans yaptı. DPT’de İktisadi Planlama Dairesi’nde çalışırken Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde iktisat mastırı ve doktorasını bitirdi. 2014’de doçent 2020’de iktisat profesörü oldu. Bülent Ecevit’in planlama ofisinde çalıştı. 1987’de Turgut Özal’in isteğiyle siyasete girdi. Dört dönem ANAP’tan İzmir milletvekilliği yaptı. 5 yıl Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevinde bulundu. Morgan Stanley görev yaptı. Sabancı Holding gibi kuruluşlarda yönetim kurulu üyeliği yaptı.

Source: Haber Merkezi


Martta enflasyonun eksiye geçtiği tek sektör hazır giyimde kalite de günden güne düşüyor: Giyimde yama devri

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) mart ayı için yüzde 2.46 olarak açıkladığı enflasyon verilerine göre fiyat artış hızı eksiye dönen sektörlerden biri giyim ve ayakkabı oldu. Fiyat artış oranı yüzde 2.48 azalan sektörde hızla düşen bir şey daha var: Kalite… Cebindeki para her geçen gün eriyen yurttaşlar ucuz kıyafete yönelirken maliyet kıskacındaki tekstilci ise çareyi kaliteyi düşürmekte buluyor. İmalathanelerde depolarda kalan eski kumaşlar yeniden üretim tezgâhına gelirken Tüketici Hakem Heyeti’ne ise giyimle ilgili kalite şikâyetleri artıyor. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Toygar Yarbay, tekstil sektöründeki maliyet artışlarını değerlendirerek, yılbaşından itibaren asgari ücrette beklenen yüzde 30’luk artışın işçilik maliyetlerine doğrudan yansıdığını belirtti. Bunun yanı sıra döviz kurundaki yükseliş, kumaş ve aksesuar maliyetlerini artırarak üretim giderlerini yükseltiyor. 2024 yılı genelinde bu etkenlerin toplam maliyetlere yüzde 20-25 oranında bir yük getirdiği öngörülüyor. Ancak Yarbay, fiyat artışlarının enflasyon oranında seyredeceğini ve fahiş zamların yaşanmayacağını vurguluyor. KALİTE DÜŞTÜBir çocuk giyim markasında kalite kontrol elemanı olarak çalışan sektör temsilcisi ise maliyet artışlarının kaliteye doğrudan etki ettiğini belirtiyor. “İşyeri, mağaza, çalışan, hepsini karşılamaya çalışırken maliyetler yükseliyor. Daha da yükselmemesi için 70 liralık ip yerine 50 liralık ip kullanılıyor, haliyle ürünler kalitesiz hale geliyor. Fiyatlar gerçekten devasa; küçücük bir çocuk pantolonu 1500 lira, elbisesi ise 2 bin lira. Bunları kim alabilir?” diyerek tüketicilerin zor durumda olduğunu vurguluyor. DAHA AZ ETKİLENİYORTOBB Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sanayi Meclisi Başkanı Şeref Fayat ise enflasyonla birlikte hazır giyimde de maliyetlerin arttığını ancak giyim sektörünün temel ihtiyaç olmaması nedeniyle diğer sektörlerin aksine enflasyonu daha az yansıttığını kaydetti. “Fiyatlar enflasyon oranında artmıyor” diyen Fayat, “Ancak genel ekonomik durgunluğun tekstili etkilediği ve insanların da bundan etkilendiği ortada. Kurlarda baskı olduğu için ihracatta da fiyat artışı yapamıyoruz, müşteri talebi de düşük” dedi. ŞİKAYETLER ARTIYOR!Tüketici Hakları Derneği Genel Başkanı Ergün Kılıç ise alım gücü düşen yurttaşın giyimde artık kaliteye değil, “üstünü örtebilecek” kıyafete yöneldiğini vurguluyor. Tekstilcilerin ise buna uygun üretim tarzı geliştirerek daha az kalitedeki ürünlerin piyasaya çıktığını belirten Kılıç, “Alım gücü düşen firmalar depolarda bekletilen eski kumaşları kullanmaya yöneldi. Öte yandan ise Tüketici Hakem Heyeti’ne kıyafetlerde yırtılma, renk atma, tüylenme gibi gelen şikâyetler artıyor. Yurttaş çareyi kıyafetine modaya uygun yama yapmakta buluyor” dedi.

Source: Şevval Aydoğan/sude Şahan Kadife


Yoksula yardımı şov malzemesi yaptılar

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın “Ailesinin yanında bakımı sağlanamayan ve yaşamlarını en düşük seviyede dahi sürdürmekte güçlük çeken’’ çocuklara yönelik ekonomik destekten, (SED) yararlanan çocuk sayısı patlama yaptı.

SED yardımı alan ve koruma altındaki çocuklar ile ailelerinin fotoğraflarını internet sitesinde övünerek paylaştı.

Ayrıca engelli, yaşlı ve yardıma muhtaç vatandaşlar da teşhir edildi. Çocuk başına aylık 7 bin 94 lira SED yardımı ödemesi yapılırken aileler bu parayla çocuklarına bakmaya çalışıyor. Bakanlık ise bir skandala imza attı. SED yardımı alan aile ve çocukların fotoğraflarını kendi internet sitesinde boy boy yayınladı.

“Ramazan ayında bakanlık hizmet modellerinden yararlanan 155 bin aileye ziyaret” başlıklı haberde, “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, ramazan ayı boyunca 81 ilde engelli, yaşlı, SED hizmetinden yararlanan, sosyal yardım faydalanıcısı ve koruyucu ailelerden oluşan 155 bin aileye hizmet kalitesinin ölçülmesi ve vatandaşların beklentilerinin daha iyi anlaşılması için ziyaretlerde bulundu” denildi.

CHP’li Gülcan Kış bu durumu eleştirerek, “Bu durum sosyal hizmet değil, açıkça teşhirdir. Yoksulluğu kameralara taşıyarak şov yapmak, sosyal devlet anlayışı değil, algı yönetimidir’’ dedi.

Source: Deniz Ayhan


Muhalefet bu olmasa gerek

Türk demokrasisinin, ta en başından beri en büyük eksiği sorumlu bir muhalefet partisinin olmayışıdır. Bunun da sebebi gayet açıktır: CHP kendini bu ülkenin sahibi; iktidarda olsun, muhalefette olsun diğer bütün siyasi partileri de kiracısı olarak görüyor.Bundan dolayıdır ki kiracıların iktidarda olmalarını hazmedemiyor.Diğer bir anlatımla CHP, Cumhuriyet’in kurucusu olmakla kendini hancı görüyor, başka bütün partileri ise yolcu olarak görüp değerlendiriyor. Kendisi demirbaş, diğerleri gelip geçenler; olsalar da olamasalar da bir şey değişmez.CHP’ye göre, kendi dışındaki partiler; olduklarında sayılmazlar, olmadıklarında aranmazlar!Halbuki gerçekten çok partili ve gerçek bir seçimle demokratik hayata geçtiğimiz 1950 yılına kadar üç siyasi parti kurulabilmiş ve bunların hepsi de CHP’nin içinden çıkmıştı. İlk ikisinin yaşamasına bizzat CHP izin vermemiş ve doğdukları gibi boğulmaları bir olmuştur.CHP, mahut sakat anlayıştan bir türlü kurtulamamış; milletçe uzaklaştırıldığı iktidara, şu veya bu şekilde gelebilmek için gayr-i meşru ne kadar yol varsa hemen hepsini denemiş ve birçoğunda da başarılı olmuştur. Diğer bir ifadeyle yaptırmış olduğu darbelerle iktidara ortak olmuştur.Gerçek demokrasilerde darbe, hiçbir siyasinin aklının ucundan bile geçmezken; bizdeki vesayetle illetli demokraside ise darbeler, CHP’lilerin akıllarından hiç çıkmaz. Zira şu söz CHP’nin 2. Genel Başkanı İnönü’ye aittir: “Şartlar tamamlandığında, ihtilal meşru bir haktır! O zaman sizi, ben bile kurtaramam!”CHP kafasına göre, seçimleri kendileri kazanmışsa yaşasın demokrasi; CHP kaybetmişse göbeğini kaşıyanların seçtiklerinden ne menem demokrasi olur; köylünün oyu ile biz aydın CHP’lilerin oyları bir olur mu? Bizim kıymetimizi bilip seçmeyen bu millet cezalandırılmalıdır!CHP kafasının demokrasi anlayışı tek cümle ile ‘benden sonrası tufan’dır.Milli duruşuyla öne çıkan Bülent Ecevit, CHP’deki bu sakat anlayışı gördüğü için doğup büyüdüğü ve genel başkanı olduğu CHP’den istifa etmiş ve ömrü boyunca bir daha CHP’nin semtine uğramamıştır.Yalnızca dünkü ve bugünkü genel başkanlara yani Kılıçdaroğlu ve Özel’e bakalım: Bunlardaki sorumsuzluk örneğini dünyanın hiçbir tarafında göremezsiniz. Muhalefeti adeta devlet ve millet düşmanlığı şeklinde anlıyor ve bu pervasızlığı en iğrenç şekillerle sergiliyorlar.Düşünebiliyor musunuz; Türkiye’yi yurtdışına şikâyet ediyor ve oralardan medet umuyorlar. İngiltere sahip çıkmadığı için Özgür Özel çok üzgünmüş. Vaktiyle aynı İngiltere’den medet uman Jön Türkler de İngiliz büyükelçinin arabasından atları söküp kendileri koşularak çekmişlerdi.Şimdikiler de Türkiye’ye turist göndermeyin, zira orada can güvenliği yoktur, Türkiye ekonomisini batırmak için ellerinizden geleni ardınıza koymayın diyerek öz ciğerlerinin ufunetini kusuyorlar.İngiliz bile İngiliz’e böyle bir uşaklık yapmamışken, sözde Türklere ne oluyor da bu denli alçalabiliyorlar? Anlayabilen beri gelsin!Gençleri sokağa çağırmak ve yerli ve milli sermayeyi hedef almak ve kimi mal ve hizmetler boykot çağrısı yapmak hangi ‘sokma aklın’ ürünüdür? Bu sorumsuz kafa ne yapmak istemektedir?Aynı sorumsuzluğu karşıdakiler de gösterirse işin nereye varabileceğini hiç mi düşünmezler?Bu vatanın ekmeğini yiyen insanda kişniş şekeri kadar akıl olsa siyonist Netanyahu ve şürekâsı ile Türkiye düşmanlığı konusunda aynı safta yer alır mı?Yazık ki ne yazık!

Source: Fuat Bol


Athena Gökhan’dan çıkarılacak yedi ders

“Siyasetin bir oyun olduğunu anladığım günden itibaren kendimi apolitik hissetmeye başladım. Taraf olarak baktığımda her tarafın yanlışı var. Bir tek halka bakıyorum artık. İstemeden istemediğimiz kişilerin değirmenine su taşıyor olabiliriz.”*Buradan çıkarılması gereken yedi ders var.Yedisini de yazıyorum:*- DERS BİR: Oyuncuları, müzisyenleri “siyasi önderler” olarak görmemek gerekir. Onlardaki politik bilinç, sıradan insanların politik bilincinden daha geride olabilir.*- DERS İKİ: Politik bilinci yeterince oluşmamış oyunculara, müzisyenlere bel bağlamanın sonu hüsranla bitebilir. Örnek olayda görüldüğü gibi “Ben oynamıyorum artık” diyebilirler.*- DERS ÜÇ: Evet, ahkâm keserler. Evet, mücadele verirler. Evet, taraf olurlar. Sonra bir de bakarsınız ki “Siyaset bir oyunmuş abi. Ben yeni öğrendim” derler. Tuhaf olan bu değildir. Tuhaf olan bunlara “siyasi önder” muamelesi yapılmasıdır.*- DERS DÖRT: Bir dünya görüşü olan, bir ideolojisi olan, politik bilinci gelişmiş olan hiç kimse, “Ben artık apolitik oldum” demez, diyemez. Çünkü hayatı politiktir o insanın. “Ben artık apolitik oldum” diyen bir kişinin en baştan politik bilinci yoktur.*- DERS BEŞ: Oyuncuların ve müzisyenlerin… Dizilerini izleyelim, şarkılarını dinleyelim, şovlarını takip edelim. Hayranları olalım. Ama asla onları “siyasi önderler” haline getirmeyelim. Hem kendimizin hem de onların ruh sağlığı açısından bunu yapalım.*- DERS ALTI: Gündelik politik çekişmelerin içine dalarak, partilerin tarafı olarak yol yürüyen oyuncu ve müzisyenlere, “partici müzisyen / partici oyuncu” muamelesi yapmakta sakınca yoktur. Çünkü hak ettikleri muamele budur.*- DERS YEDİ: Hiçbir dizi oyuncusuna asla taşıyamayacağı yükler yüklemeyelim. Hiçbir müzisyene altından kalkamayacağı sorumluluklar yüklemeyelim. Hiçbir sanatçıya çapından büyük misyonlar yüklemeyelim. Onlara da yazık bize de yazık.YİĞİDİM ASLANIM OLMUYOR, OTURMUYOR “Yiğidim aslanım burada yatıyor” çok güzel bir dize.Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Nâzım Hikmet için yazdığı şiirde geçiyor.*Zülfü Livaneli, kocaman şiirin bir kısmını bestelemiş.Şarkı şahane.Pek severim ve arada sırada mırıldanırım.*Sonra o beste, alçakça katledilen Uğur Mumcu için söylendi hep bir ağızdan.Çok da yakıştı Uğur Mumcu’nun anısına.*Bu dizeyi şimdi de Ekrem İmamoğlu’na uydurmaya çalışıyorlar.Ama olmuyor.Hem de nasıl da olmuyor.Oturmuyor, tutmuyor, yakışmıyor, yakıştırılamıyor, münasip kaçmıyor, “hah işte bu” dedirtmiyor,*Özgür Özel daha fazla zorlamasa mı acaba?ÖZTRAK VE ŞİMŞEK FAİK ÖZTRAK denilince aklıma gelenler:- Etkisiz sözcülük.- Yenilgi üstüne yenilgi.- Cumhuriyet aristokrasisi.- Zor zamanlarda ortadan kayboluş.- Öztrak soyadının avantajlarından sonsuz yararlanma.Falan.*BERHAN ŞİMŞEK için söyleyeceğim tek şey:*Keşke Kurultay salonunda Özgür Özel’le tartışırken sergilediği kaplanvari tavrı, şu son süreçte partisi için de sergileseydi.Böylece belki genel başkan adayı olmak için yeterli imzayı toplayabilir ve vaktinde de teslim etmesini becerirdi. BAHÇELİ’NİN KARŞITLARI ÜZERİNDE UYANDIRDIĞI DUYGULAR SÜRECİ – PALAVRA SÜRECİ: “Hasta değil, öldü, saklanıyor” tarzı palavralarla geçen bir süreç.*- KÜLYUTMAZLIK SÜRECİ: “Telefonla arayan o değil, yapay zekâ” tarzı sözde külyutmaz bir süreç.*- DUBLÖR SÜRECİ: Ortaya çıktığında “Dublörü bu” tarzı kafalar bin beş yüz süreci.*- KAYGI SÜRECİ: “Peki ya Erdoğan’ın da dublörünü yaparlarsa” tarzı aşırı kaygı süreci.*- KABULLENME SÜRECİ: Ancak akıl sağlıklarını koruyabilenlerin gelebilecekleri son süreç.SEKTER’LE BİZ DE UYDUK AKIMA Şöyle bir etrafıma bakıyorum:En asık suratlı arkadaşlarım bile sosyal medyadaki anime fotoğraf akımına kapılmış durumdalar.Akımın dışında kalayım diyen yok neredeyse.*En son Devlet Bahçeli’nin Özel Kalem Müdür Yardımcısı Akın Yavuz da akıma katılanlar arasında yer almış.Bahçeli’yle makamında çektirdiği fotoğrafı anime hale getirip paylaşmış.*Kedim Sekter’le birbirimize baktık, “Biz niye bu akıma uymuyoruz ki” dedik.Ve ortaya işte bu fotoğraflar çıktı.*Kendi fotoğrafımın animasyonu için bir şey demiyorum.Ama Sekter’in animasyonu için bir şey diyeceğim:*Evet, Sekter biraz aksi ve öfkeli yüzlü bir kedi. Ama yüzüne dikkatle bakıldığında o aksiliğin ve öfke halinin bir derinliği olduğu hemen fark edilir. Bir ruhu var Sekter’in.Maalesef yapay zekâ, bu ruhu yansıtmakta eksik kalmış ve ortaya “kötü kedi Şerafettin” tipli bir kedi çıkmış.Galiba her şeyi kısa sürede halleden yapay zekâ, bu “ruh” işini halledemeyecek.*Sanırım bu tür işlerde insan ruhunun inceliklerine sonsuza kadar ihtiyaç duyacağız.*NOT: Teknik destek için editörüm Polat Paksoy’a çok teşekkürler.

Source: Ahmet Hakan


AK Parti MYK yoğun gündemle toplanıyor

AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) bugün, yoğun gündemle toplanacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın başkanlığında gerçekleştirilecek toplantıda, hem iç hem de dış siyasete ilişkin birçok gündemin masaya yatırılması bekleniyor. SOKAK ÇAĞRILARI MASADA MYK toplantısında, CHP tarafından geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen ancak vatandaştan karşılık bulmayan boykota ilişkin gündemin masaya yatırılması bekleniyor. Ayrıca, CHP tarafından yolsuzluk sebebiyle tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu için gerçekleştirilen eylemin etkilerinin de gündeme gelmesi bekleniyor. Bölgesel gündemlerinde gündeme geleceği MYK toplantısında, İsrail”in, Suriye”deki saldırıları, Rusya ile Ukrayna arasında gerçekleşen savaş da masada olacak. Terörsüz Türkiye çalışmalarına ilişkin gelişmelerde gündemde yer alacak. Çalışmalar kapsamında, çağrı yapılmış ve PKK”nın silah bırakması ve lağvedilmesi için gerekli adımları atması bekleniyordu. Ramazan boyunca sahada vatandaşlar ile bir araya gelen AK Parti teşkilatları tarafından vatandaşlardan elde edilen geri dönüşlerinde raporlaştırılarak Erdoğan”a takdim edilmesi bekleniyor.

Source: Mehmet Fahri̇ Özkan


SGK 70 milyar TL rapor parası ödeyecek

Kamu Denetçiliği Kurumu(KDK), sağlık raporu konusunda emsal olacak bir karara imza attı. KDK”nın Ramazan Bayramı öncesi sonuçlandırdığı ve açıklanacak olan kararına göre; yatağa veya cihaza bağımlılığı nedeniyle yardımsız sağlık tesisine erişemeyen hastalara talep ve ihtiyaçları doğrultusunda özel hastane ve bakım merkezinde kalsa dahi yerinde engelli sağlık kurulu raporu düzenlenebilecek. Bu arada SGK, 2024 yılında 6.4 milyon sağlık raporu için 33.7 milyar TL ödeme yaparken, 2025 yılı için bu rakamın 70 milyar TL”ye ulaşmasını hesaplıyor. Sağlık raporlarına ilişkin detayları İŞ”İN DOĞRUSU”nda mercek altına aldık: Sağlık raporu nedir, kaç çeşittir, nasıl alınır? Sağlık raporu, resmi başvuru yapıldığı sırada talep edilen belge ve ayrıca rahatsızlıkları da belirleyen bir rapor olarak tanımlanıyor. Veriliş amaçlarına göre sağlık raporları; “İşe giriş, iş göremezlik, ilaç kullanımı, evlilik, ehliyet ve bez raporu” olarak sıralanmakta. Sağlık raporu almak için kamu ve özel hastaneler, özel tıp merkezleri, poliklinikler ve aile hekimlerine başvurulabilir. KDK”nın sağlık raporu konusundaki emsal kararı nedir? KDK”ya yapılan başvuruya göre bir vatandaş çalıştığı işlerinde ağır beyin kanaması geçirerek bakıma muhtaç hasta haline geldi. Yatağa bağımlı ve ventilatör cihazına bağlı olan hasta özel bir hastaneye yatırıldı. Erişkinler İçin Sağlık Kurulu Raporu”na ihtiyaç duyuldu. Ancak, vatandaş, özel bir hastanede kalıyor olmaları nedeniyle yazılamayan rapor için Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü yetkililerinin yatan hastaya rapor düzenlenemeyeceği yanıtını aldığını bildirdi. Vatandaş, rapor sisteminin izin vermemesi nedeniyle oluşan mağduriyetinin giderilmesini istedi. Başvuruyu işleme alan KDK durumu Sağlık Bakanlığı”na iletti. Bakanlık, rapor sistematiğini içeren mevzuat düzenlemelerini tek tek sıralarken, hastanın kaldığı özel hastanenin rapor yetkisinin bulunmadığı bilgisini verdi. KDK, tüm yazışma ve araştırmaları sonrasında “Başvuran hakkında yerinde görülerek engelli sağlık kurulu raporu düzenlenmesi için gerekli işlemlerin tesis edilmesi ve başvuran gibi yatağa veya cihaza bağımlılığı nedeniyle yardımsız sağlık tesisine erişemeyen hastalara talep ve ihtiyaçları doğrultusunda yerinde engelli sağlık kurulu raporu düzenlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması hususunda Sağlık Bakanlığı”na tavsiyede bulunulmasına” karar verdi. Böylece benzer durumda hastalar için emsal kararı oluşmuş oldu. Erişkinler için engelli sağlık kurulu raporu nedir ve nasıl alınır? Erişkinler için engelli sağlık kurulu raporu kişilerin engellilik durumlarını, engel gruplarını, engellilik tür ve derecelerini değerlendiren Sağlık Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş heyetler tarafından düzenlenen bir belgedir. Bu raporların düzenlenmesi, Çocuklar İçin Özel Gereksinim Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik ve Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre yapılır. Engelli birey ya da vasisi tarafından yetkili hastanelere başvuruda bulunularak rapor alma süreci başlatılıyor. Bu raporu alan hangi haklardan yararlanır? Bu rapor, engelli haklarından yararlanmak üzere kullanılır. Bu haklar; “Engelli aylığı, iş başvurusu, resmî sağlık kurumlarında bakım hizmeti, evde bakım hizmeti, özel eğitim, vergi indirimleri ve muafiyetler” olarak sıralanmaktadır. Engelli bireylerin özel merkezlerde hizmet alması için heyet raporunda ağır engelli ya da tam bağımlı ibarelerinin bulunması gerekir. Erişkinler için engellilik sağlık kurulu raporu yüzde kaç olmalı? Hafif düzeyde özel gereksinim var: yüzde 40-49. Orta düzey özel gereksinim var: yüzde 50-59. İleri düzeyde özel gereksinim var: yüzde 60-69. Çok ileri düzeyde özel gereksinim var: yüzde 70-79 (Ağır engelli olduğu kabul edilir) Erişkinler için engellilik sağlık kurulu raporu sonucu nasıl öğrenilir? E-devlet sağlık kurulu raporu e-devlet uygulamasından sorgulanabiliyor. Uygulamaya girildikten sonra “e-İmzalı Erişkinler için Engellilik Sağlık Kurulu Raporları Sorgulama” adlı işlemi gerçekleştirilebilir. Erişkinler için sağlık kurulu raporu kaç günde çıkar? İmzalar, kurul toplandığında toplu alınabileceği gibi toplantının ardından tek tek de alınabilir. Heyet raporlarının verilme süresi ortalama 3 gündür ancak engelli raporlarının verilmesi 15 güne kadar sürebilir. SGK 2024 yılında ne kadar rapor parası ödedi, 2025 tahmini ne? Sosyal Güvenlik Kurumu(SGK) 2024 yılında hastalık, iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle yaşanan gelir kaybının telafisi için sigortalı çalışanlar için 6 milyon 479 bin 436 rapor düzenledi ve 33 milyar 728 milyon 564 bin TL ödeme yaptı. Bu ödemenin, 3,8 milyar lirası iş kazası ve meslek hastalığı, 21 milyar liralık bölümü hastalık ve 8,9 milyar lirası analık kapsamındaki istirahat sebebiyle gerçekleştirildi. SGK, 2025 yılında ise rapor ödemelerinin 70 milyar TL”ye çıkabileceğini hesaplıyor.

Source: Önder Yilmaz


Dilek İmamoğlu”ndan “siyasete girecek mi?” sorusuna net cevap

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu, 19 Mart’tan bu yana sürece aktif katıldı.

Siyasete atılacağı iddialarına ise net bir açıklamayla yanıt verdi.

“BİZİM EVİN SİYASETÇİSİ EKREM”

T24″ten Cansu Çamlıbel”e konuşan Dilek İmamoğlu, “Ben Dilek olarak değişmedim. Geçen sene ne dediysem durum hâlâ aynı. Ülkeme, çevreye, dünyaya her zaman duyarlı oldum. Bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da ülkemin sorunlarını dert edinerek özellikle sosyal sorumluluk alanında çalışacağım. Ama bizim evin siyasetçisi Ekrem, biz de ailesi olarak onu bu yolculuğunda desteklemeye devam edeceğiz” dedi.

“MORALİ İYİ, VİCDANI RAHAT”

Ekrem İmamoğlu”nun moralinin iyi olduğunu aktaran Dilek İmamoğlu, “Morali çok iyi. Vicdanı rahat; milletinin kendisine sahip çıktığını biliyor, görüyor ve hissediyor. Tüm bu hislerin de verdiği moral ve dirençle, bundan 2 hafta önce nasıl çalışıyorsa şimdi de o yoğunlukta ve azimle çalışmaya devam ediyor” diye konuştu.

“HANGİ VİCDANA SIĞAR?”

Öte yandan bu süreçte en çok tutuklanan gençlere üzüldüğünü dile getiren Dilek İmamoğlu, şu ifadeleri kullandı:

-Milyonlarca vatandaşımızın aynı adalet, demokrasi, hukuk ve eşitlik talebiyle ses çıkarması; gençlerin cesaretle umutlu bir geleceği anayasal haklarını kullanarak talep etmesi ve Türkiye’nin dört bir yanından Ekrem ve çalışma arkadaşları için gösterilen destek. Tüm bunlar umut ve cesaret veriyor, korku derinlerde kalan bir his oluyor.

-Herkes gibi ben de en çok tutuklanan gençlere üzülüyorum. Demokratik haklarını kullanarak adalet ve demokrasi taleplerini dile getiren, bu ülkenin yarınları olan gençlerin hukuksuz şekilde tutuklanması hangi vicdana sığar?

-Toplumu ve gençlerin adalete olan inancını daha da derinden yaralayan bu yanlıştan bir an önce geri dönülmelidir.

Source: Haber Merkezi


Can Yaman”ın “İtalya mı, Türkiye mi?” yanıtı sosyal medyada gündem oldu!

“Dolunay”, “Bay Yanlış” ve şimdilerde de “El Turco” dizisi ile dikkat çeken oyuncu Can Yaman”ın verdiği bir röportajdaki yanıtı sosyal medyada büyük yankı uyandırdı.Bir süredir İtalya”da yaşayan oyuncu, Türkiye”de hakkında çıkan haberlerle zaman zaman gündeme geliyor. İstanbul”a annesiyle yaptığı ziyarette kalabalık bir koruma ekibiyle dolaşması ve gazetecilere karşı takındığı sert tavır, kamuoyunda tepki çekmişti. Bu kez ise verdiği bir yanıtla yeniden tartışmaların odağında yer aldı. TÜRK HAYRANLARI TEPKİ GÖSTERDİ Dört yıl önce Türkiye”den ayrılarak hayatını İtalya”da sürdürmeye başlayan Can Yaman, katıldığı bir söyleşide kendisine yöneltilen “Türkiye mi, İtalya mı?” sorusuna tereddütsüz bir şekilde “İtalya” yanıtını verdi. Kariyerine Türkiye”de başlayan ve şöhretini bu topraklarda kazanan Yaman”ın bu yanıtı, “nankörlük” ve “vefasızlık” olarak değerlendirildi HAYRANLARI TEPKİLİ Sosyal medyada tepkiler çığ gibi büyürken, birçok kullanıcı sert yorumlarda bulundu. “Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen hem yolunu kaybedersin hem dostunu”, “Biz de sana bayılıyorduk, şimdi pişmanız”, “Rol bile yapamayan adamın egosuna bak” gibi ifadeler, kamuoyundaki hayal kırıklığını açıkça ortaya koydu. Kendi ülkesinde elde ettiği şöhreti hiçe sayarak İtalya”yı öncelikli gören Can Yaman, bu tavrıyla bir kez daha gündemin tartışmalı isimlerinden biri haline geldi.

Source: Haberler


M. Yalçın Yılmaz yazdı: Bahçeli siyasete döndü

Siyaset meydanında ana muhalefet partisindeki gerilim kısmen sona erdi. Özgür Özel ipi göğüslemek için gereğinden fazla sert bir üslup tercih ederek genel başkanlıktan liderliğe terfi etti diyebiliriz. Ana muhalefette koltuğu sağlam tutmanın yolu katıksız bir Erdoğan karşıtlığı üzerine kurulu. Geçmişte Kılıçdaroğlu da parti içinde dengeleri lehine çevirmek için dilini sivriltiyor ve olası parti içi muhalefeti engelliyordu. Şimdi Ekrem İmamoğlu soruşturması derinleştikçe Özgür Özel”in liderliği tescillenecek ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı da kesinleşecek. Ankara”da yaşanan bu gelişmenin taşları yerine oturttuğunu söyleyebilirim. İktidar cephesi için de CHP”nin istikrarı önemli. Cumhur İttifakı bileşenleri, DEM Parti”nin Türkiye Partisi olması için çaba harcamakta. DEM Parti”nin demokratik sisteme dahil olması için terör örgütünün kongresini toplayıp fesih kararını alması bekleniyor. Kambersiz düğün olmaz, derler. Teşbihte hata olmaz. CHP”nin de bu süreçte rol alması kaçınılmaz. Terörsüz Türkiye söylemi, bölgedeki ateş çemberinde olası risklere karşı iç cepheyi sağlam tutmak için çözümler üreten yeni bir siyaset paradigmasını zorunlu kılıyor. Doğu Akdeniz çanağında enerji paylaşımı, Avrupa”da yükselen güvenlik kaygısı, Gazze-İsrail sürecinin etkileri, İran”a olası bir müdahale, Barış sonrası Ukrayna”nın güvenliği önümüzdeki haftalarda ülkemizi meşgul edecek. Belki de Türkiye için en hassas noktalardan biri Bosna Hersek”te yaşanabilecek olası çatışmalar Ankara”da siyasetin gündemini belirleyecek. Üstelik bölgesel riskler ve dünyadaki dönüşüm siyasi partilerin meclisteki çalışmalarına da yön vermek durumunda. Küresel siyasetin yaşadığı sarsıntı ABD-Avrupa çatlağı, ABD-Rusya-Çin ilişkileri elbette iç dinamikleri de etkileyecektir. Bahçeli”nin Bayram Makalesi Ufuk AçıcıMHP lideri Devlet Bahçeli tedavi sürecinde gözlerden uzak kalmıştı. Bu süreçte bilhassa FETÖ”cü hesaplar tarafından öldüğü dedikodusu yayıldı. Bu süreçte çok farklı kesimlerden dua aldığını biliyorum. Bahçeli”nin son aylardaki çıkışından zerre şüphe etmeyen ve onun bu ülkeye hizmetlerinin görünenden kat be kat olduğunu düşünen makul çoğunluğun duası toparlanmasını sağladı. Bayramda Devlet Bahçeli”nin Türkgün gazetesinde yayınlanan makalesi çok önemli ipuçları vermekte. “Terörsüz Türkiye ve Siyasi Partiler” başlığını taşıyan makale akılcı, gerçekçi ve geleceği hesap eden bir siyaset felsefesinin özeti adeta. Devletin temel niteliklerinden taviz vermeden, ülkenin temel kodlarından ayrılmadan neler yapılabilir sorusunun cevabı aranıyor bu makalede. Türk milletinin varoluş felsefesi ve Cumhuriyetin kuruluş öyküsü dikkate alınarak gelecek yüzyıllarda nasıl bir ve bütün olabiliriz sorusunun cevabı aranıyor. Demokratik hukuk sisteminin ihtiyaçları, siyasi partiler yasası ve siyasi etik yasası gibi ihtiyaçları vurgulayan Bahçeli, milli iradenin tecelligâhı yüce meclise düşünme, tartışma ve çözüm üretme misyonu yüklüyor. Böylelikle siyasetin bir polemik ve kavga yeri olmaktan ziyade millete hizmet makamı olduğu öne çıkarılıyor. Bugüne dek Türkiye Partisi olamayan siyasi hareketlerin artık sisteme entegre olmasına vurgu yapan Bahçeli, sorunların hep birlikte aşılabileceği üzerinde duruyor. Bahçeli”nin neredeyse hiç boşluk bırakmayan ve sürece dair soru işaretlerini yanıtlayan makalesinin tamamı okunmalı. Ancak makalenin son kısmından yapacağım alıntı meraklı okuyucuyu yazının tamamını okumaya sevk etmek için. “Kökeni, yöresi, mezhebi ve anasının dili ne olursa olsun milli ve manevi değerlerin ortak paydasında yerini alan her insanımız bizim kardeşimiz, Türk milletinin özbeöz evladıdır…””Toplumsal kaynaşmanın ana sütunlarından birisi de temsildir. Modern devletler, tebaadan “vatandaş”a doğru evrilmiş, kendi halkını “vatandaş” potası altında eritmiştir. Modern sonrası dönemde ise temsilde “dışlanma” duygusu yaygınlaşmış, özellikle “kimlik”lerin kamusal ve siyasal alanda daha yoğun bir biçimde görünürlüğünün artması, temsilde adalet ilkesinin yorumlanmasını gündeme getirmiştir. Bu adaletin sağlanmasının yolu kurumsal ve yasal/Anayasal düzenlemelerin yapılmasında görülmüştür. Herkesin kanunlar önünde eşitliği, temel hakların kullanılması ve kamu hizmetlerine erişim gibi düzenlemeler bu kapsamda belirleyici olmuştur.””Milli birlik ilkesinin ve vatandaşlık bilincinin tehlikeye atılması ise bu yöndeki risk olarak belirmektedir. Toplumsal kesimlere kurumsal düzeyde yer verilmesi ve yasal/Anayasal düzenlemelerde zikredilmesi, “milli birlik ilkesi”nin ve vatandaşlık bilincinin zayıflaması riskini taşımaktadır…””Toplumsal kesimlerin temsili konusunda her ne kadar teorik ve pratikte ciddi sıkıntılar bulunsa da, temsilin zıt anlamlısı “dışlanma” olacaktır. Temsil edilmediğini düşünen kişiler/gruplar/kesimler, dışlanmışlık hissiyle ya apolitize olacak ya da tam tersi bir istikamette aşırı politize olarak sisteme ve mevcut yönetime karşı gerçekçi olmayan sübjektif değerlendirmelerde bulunabilecektir. Dolayısıyla dışlanma duygusunun azaltılması için, vatandaşı ilgilendiren konularda daha açık, adil ve etkili politikalar geliştirme zorunluluğu yanında temsil biçimlerinin geliştirilmesi ve uygulamaların da bu doğrultuda olması gerekmektedir.” Bahçeli”nin özenle kullandığı dil anayasanın değiştirilemez maddelerini ve Türk kimliğini tartışmaya açmadan her türlü çeşitliliği sisteme dahil edebilen, çoğulcu, özgürlükçü bir siyasal temsiliyetin kapılarını açıyor. Önümüzdeki aylarda politik aktörlerin parti içi kavgalardan uzaklaşarak ülkemizin ortak meselelerine odaklanacağını ümit ediyorum.

Source: M. Yalçın Yilmaz


AKP’li belediye personeli polisleri böyle tehdit etti: “Beni taciz etti” derim!

Düzce”nin Merkez Çamköy yolu üzerinde 2 Nisan”da yaşanan olayda, rutin devriye görevi yapan bekçiler şüpheli gördükleri bir aracı durdurdu.

Yapılan kontrolde, sürücü U.A. ile yanındaki kadın yolcu S.D.’nin alkollü olduğu belirlendi.

“BENİ TACİZ ETTİ” DERİM

Polis ekipleri, cezai işlem uygulamak için araçta bulunan şahıslara yaklaşırken S.D. isimli kadın, polis ve basın mensuplarına küfür etti.

Polislere zor anlar yaşatan S.D. “Beni taciz etti derim, hadi açıkla açıklayabiliyorsan. Erkeksin ya…” ifadelerini kullandı.

Sürücü U.A ile S.D. isimli kadın gözaltına alındı.

Polislere küfür ve hakaret eden kadının AKP”li Düzce Belediyesi”nde personel olduğu öğrenildi.

Source: Ümit Karadağ


“Cunta” benzetmesi sonrası çılgına döndü! Süleyman Soylu, Özgür Özel”i hedef aldı: “İngiliz Özgür, iyi dinle…”

Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) kayyum tehlikesine karşı düzenleme kararı aldığı, 21’inci Olağanüstü Kurultayı dün Yenimahalle Nazım Hikmet Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal genel başkan adaylığından çekildi, eski milletvekili Berhan Şimşek ise başvuru saatini kaçırdığı için aday olamadı. ÖZEL YENİDEN GENEL BAŞKANTek aday olan Özgür Özel, 1171 oyla yeniden CHP Genel Başkanı seçildi. 1276 oy kullanılan seçimde 105 oy geçersiz sayıldı.ÖZELİN O SÖZLERİ GÜNDEM OLDUÖzgür Özel, kurultayda yaptığı konuşmada Millet bu darbeyi püskürttü ama karşımızda bir cunta kaldı. Darbeyi planlayanlar bir önceki seçimin sonuçlarından dolayı sarayda, bakanlıklarda, devlet dairelerindeki makam odalarına hapsedilmiş bir cunta olarak durmaktadırlar. Ama sokaklar, medyanlar, irade, halkındır, milletindir, bizimle birliktedir dedi.Özel, şu ifadeleri kullandı:O cunta bugün arkadaşlarımızı cezaevlerinde esir tutmaktadır. Bugün Türkiyeyi seçimden korkan, rakibinden korkan, milletten korkan bir cunta yönetmektedir. Tayyip Erdoğan halkın desteğini arkasına alan bir Cumhurbaşkanı değil, halkın desteğini alanları, kendine rakip olabilecekleri hedef alan bir cunta başkanına dönüşmüştür. Çünkü artık meşruiyeti yoktur. Seçimden, sandıktan, sokaktan ve milletten korkmaktadır. Zaman demokratik yollarla o cuntayı dağıtmanın zamanıdır. Türkiye bir avuç cuntacıdan büyüktür.SOYLU, ÖZELİ HEDEF ALDIAKPli isimler, CHP lideri Özgür Özelin kurultayda Türkiyeyi cunta yönetiyor şeklindeki nitelendirmesine sert tepki gösterdi. Bu isimlerden biri de AKP İstanbul Milletvekili Süleyman Soylu oldu.Soylu, X hesabından yaptığı paylaşımla Özeli hedef aldı.Soylu, İngiliz Özgür, iyi dinle! Siz, büyükelçiliklerde daha iki yıl önce devletin kayıtlarına girmiş anlaşmalar yapıp mandacılığı kabul ederken, Koca Reis bu millet adına bütün dünyaya meydan okuyordu. Sizin tarihiniz; kirli planlar, karanlık işbirlikleri ve kanlı darbelerle örülmüş bir Batı uşaklığıdır ifadelerini kullandı.Soylu ayrıca Biz, en zor zamanımızda milletimizin dışında kimsenin önünde eğilmedik. Bugün, hırsızlık yapanların karşısında dünya karşımızda olsa da, Allahtan başkasına eyvallahımız yok! Ve sen, İngiliz Özgür… İngiltereye sergilediğin o yalakalık, o küçük düşürücü yalvarış; CHP tarihine kazınmış kara bir lekedir diye yazdı.

Source: Haber Merkezi


Adolescence dizisi: Manosphere forumlar bu görünürlüğe nasıl ulaştı?

13 yaşındaki bir çocuğu, sınıf arkadaşı kızı öldürmeye iten şey nedir? Netflix yapımı Adolescence çok rahatsız edici bu soruyu gündeme getirmesiyle de ses getirdi.Bu sorunun cevaplardan biri manosphere olgusunda yatıyor gibi görünüyor.İlk olarak 2009da ortaya atılan bir kavram olan manosphere, internetteki sohbet odalarında bir araya gelen erkeklerin aralarında kurduğu ağı ifade etmek için kullanılıyor.Erkek (man) – Sphere (alan) kelimelerinden türetildi.Bu grupların üyeleri, aşırı kadın düşmanı fikirlere kadar uzanan geniş bir spektrum içinde bir araya geliyor.Önceleri, bu tür konuşmalar, internetin karanlık dehlizlerine ait bir olguyken, bugün sosyal medya algoritmaları sayesinde kitlelere erişiyor.Kendisini kadın düşmanı olarak tanımlayan Andrew Tate gibi isimler sosyal medya algoritmalarıyla dünyaca ünlü hale gelebildi.Uzmanlar, Tate gibi internet ünlülerinin ile grupların, sosyo-ekonomik zorlukların yarattığı toplumsal çözülmeyi ve boşluğu istismar ettiğini düşünüyor.Adolescencein (Ergenlik) yazarı Jack Thorne, diziyi hayata geçirmek için araştırma yaparken bu konuşmaların yapıldığı sohbet odalarında zaman geçirdi.BBCye konuşan Thorne, bu fikirlerin kişilere neden ilgi çekici geldiğini incelerken, bu tür fikirlerin her yerde olduğunu fark ettiğini anlatıyor.Feminizme karşı tepki1970lerde, eşitlik ve ayrımcılık konularını merkezine alan ikinci feminizm dalgası sırasında, Amerikalı aktivist Warren Farrell, Erkek Kurtuluş Hareketi içinde önemli bir ses haline geldi.Farrel, cinsiyet rollerinin ve ataerkilliğin, erkeklere de zarar verdiğini savunuyordu.Manosphere olgusu üzerine çalışan bir profesör olan Debbie Ging, feministlerin, kadınlara yönelik erkek şiddeti salgınına karşı seslerini yükseltmeleri sonrası iki hareketin karşı karşıya geldiğini söylüyor.Farrell bu süreçte, cinsiyet eşitliğinden çok, feministlerin güçle ilgilendiğine inanmaya başladı.Getty Images1970lerde kadınların kurtuluş hareketi erkeklerin tepkisiyle karşılaştı. Fotoğraf 26 Ağustos 1970te Amerika Birleşik Devletlerinin Washington kentindenYıllar içinde giderek artan sayıda erkek bu görüş arkasında hizalandı.Erkek Kurtuluş Hareketi, daha sonra dağılsa da Farrel görüşleri ile varolmayı sürdürdü.Erkeklerin ezildiğini, aile içi şiddetin iki yönlü bir sorun olduğunu ve eşitsiz ücretten kadınların sorumlu olduğunu iddia eden kitaplar yazdı.Bu fikirlerin internetin ilk dönemlerinde ifade edildiğini söyleyen Profesör Ging, günümüz erkek hakları aktivistlerinin çoğunun bu dönemi kendileri için bir mihenk taşı olarak gördüğüne işaret ediyor.1990lar forumlarıİnternet 1990larda yayılmaya başladığında, erkek hakları aktivistleri bu yeni ortamı forumlar ve sohbet odaları oluşturmak için kullandılar.Bu grupların hepsi ilk başta zararlı değildi.Incel kavramını ilk kez kullanan da aslında eşcinsel bir kadındı.Kanadanın Toronto kentinde yaşayan bu kadın, 1997 yılında henüz 20li yaşlarındayken, kendisi gibi toplumda önyargılarla karşılanan yalnız insanları bir araya getirecek çevrimiçi bir topluluk kurdu.2018 yılında BBCye verdiği demeçte, Involuntary Celibacy Project (İstemsiz Bekarlık Projesi) adını verdiği bu topluluğu, kadın ve erkeklerin sorunlarını konuştuğu arkadaşça bir yer olarak tanımlıyordu.Getty ImagesHer cinsel yönelimden kişi için açılan bu sohbet odası büyüdükçe, yönetimi zorlaştı.Konuşmalar cinsiyetçiliğe kaymaya başladı ve incel terimi kullanılarak yeni topluluklar kuruldu.İlişki sorunlarını tartışmak için kurulan sohbet odalarından, yalnızlıklarından kadınları sorumlu tutan erkeklerin bir araya geldiği forumlar doğdu.Spektrumun diğer ucundaysa, erkeklerin kadınları tavlama stratejilerini tartıştıkları, Alfalar adı verilen sohbet gruplar vardı.Siber suç uzmanı ve Manosphere tarihi hakkında bir kitabı olan Dr. Lisa Sugiura, incel forumlarına benzer şekilde, bu grupların da kısa sürede kadın düşmanı fikirlerle dolup taştığını söylüyor.BBCye konuşan Sugiura, Kadınları elde etmek için ipuçları ve taktikleri paylaşıyorlardı. Ama aslında, kadınların hiçbir inisiyatifi olmadığını, hayır deme haklarının olmadığını düşünüyorlardı diyor.İnceller görünür oluyorManosphere sosyal medya ile birlikte büyük görünürlük kazandı.İnceller Facebook, YouTube ve Reddit üzerinden bir araya geldiler ve daha geniş kitlelere ulaştılar. Kitlelerin büyütülmesi için gruplar birbirlerinden ideoloji ödünç almaya da başladı.Bu ortamlarda en fazla dile getirilen görüş, erkeklere flört şansı tanınmadığına ilişkin inançtı.Adolescencete de yer alan 80/20 kuralı, kadınların yüzde 80inin erkeklerin yüzde 20sine ilgi duyduğunu iddia ediyor.Bu iddia yanlış yorumlanmış bir ankete dayanıyor.Bu görüşü kabul eden erkekler içinse, ilk Matrix filmine göndermeyle, kırmızı hapı yuttu deniliyor.1999 yapımı filmde ana karakterin seçtiği hapı almasıyla gerçek dünyayla ilgili gerçekleri görmesi mümkün hale geliyordu.Profesör Ging, bu sohbet ortamlarında, feminizme karşı yeni bir siyasi aktivizm biçiminin yaratıldığına işaret ediyor.Ging, Belirli sınırları aşmanın sonuçları konusunda kadınlara dijital ortamda uyarılar yapan cadı avları gördük diyor.2014 yılında, manosphere toplulukları, bilgisayar oyuncusu kadınlara yönelik bir nefret kampanyası başlattı. Bu kampanyada ifşa ve tehdit de kullanıldı.Aynı yıl bazı manosphere topluluk üyeleri, dijital şiddeti gerçek dünyaya taşıdı.Californianın Isla Vista kentinde, kendisini bir incel olarak tanımlayan 22 yaşındaki Elliot Rodger, kendisini reddeden kadınları cezalandırmak amacıyla altı kişiyi öldürdü ve on dört kişiyi yaraladı.Getty ImagesKendini kadın düşmanı olarak tanımlayan Andrew Tate gibi etkili kişiler, manosphere fikirleri ana akıma taşıdıBu saldırı, manosphere topluluklarla ilişkili bir dizi saldırının ilkiydi.BBCye konuşan Doktor Sugiura, aşırılıkçı bazı sohbet odalarının üyelerinin bu tür ses getiren saldırılarla cesaretlendiğini ve hatta kadın cinayetlerini kutladıklarını söylüyor.Her ne kadar isimleri duyulmaya başlasa da, bu sırada halen internetin dehlizlerindeydiler.İlgi çekici aşırı fikirlerKısa videoları öne çıkaran algoritmalar sahip sosyal medya uygulamaları, kadın düşmanı olduğunu söyleyen Andrew Tate gibi isimlerin manosphere eksenli düşüncelerin yayılmasına ister istemez aracı oldu.Tate İngilterede cinsel tacizle suçlanıyor.Manosphere eksenli fikirleri yayarak takipçi bulan internet ünlüleri, oluşturdukları topluluklara kişisel gelişim, fitness ve finans tavsiyeleri de vermeye başladı.Hatta online üyelikli kurslar satarak karmaşık sorunlara basit çözümler sunmaya da başladılar.Dr. Sugiura, bu tür influencerların, aşırılıkçı mesajları daha hoş hale getirmenin yolunu, bu şekilde bulduğunu savunuyor:Manosphere sadece kadın düşmanlığı ve nefretle sınırlanmıyor. Öyle bir sunuluyor ki, sanki kişisel gelişim ve kendini düzeltmekle ilgiliymiş pazarlanıyorSugiuraya göre erkeksi olma baskısı hisseden genç erkekler için bu tür gruplar, yalnızlıkları ve kaygıları hakkında konuşabildikleri için de anlam kazanıyor.Adolescencein yazarı Jack Thorne, bu tür internet ünlülerinin ekosistemin bir parçası olduğunu söylüyor ve ekliyor:Olan bitenin farkında olmayan ebeveynler, ihtiyaçlara yetersiz kalan okul sistemi ve maruz kalınan düşünceler bu sorunun parçası.Sıradan hayatlar yaşayan sıradan ailelerin başına nelerin gelebildiğini bilmek gerçekten endişe verici

Source: Bbc Türkçe


Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığından Gaziantep”te çocuğa şiddet olayına ilişkin suç duyurusu

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından, Gaziantepte 2 yaşındaki çocuğa şiddet başlığıyla geçen haberlere ilişkin yazılı açıklama yapıldı.Görüntülerin ardından Gaziantep İl Müdürlüğü ekiplerinin emniyet birimleriyle birlikte koordinasyon içerisinde ivedilikle harekete geçtiği vurgulanan açıklamada, çocuğuna şiddet uygulayan şahsın tutuklanarak cezaevine gönderildiği, mağdur çocuğun ise devlet korumasına alındığı bilgisine yer verildi.Açıklamada, şunlar kaydedildi:Bakanlık olarak çocuğun üstün yararı ilkesi çerçevesinde söz konusu şiddet görüntülerine yönelik erişim engeli talebinde bulunduk. Ayrıca hem şiddet uygulayan şahıs hem de üvey anne hakkında suç duyurusunda bulunarak, faillerin en ağır cezayı alması için hukuki süreci yakından takip edeceğiz.

Source:


‘Minyeli Abdullah’ da CHP tokadı!

Berhan Şimşek…

1957 yılında Bayburt”ta doğdu..

11 kardeşin 10 numarasıydı.

İlköğrenimini Bayburt”ta tamamladı.

Çocukluğu İstanbul’da, Fatih-Malta civarında geçti.

13-15 yaşlarında, Fatih Darüşşafaka Caddesindeki “Ali’nin Kahvesi”nde çalışırken, Çarşamba pazarında çay sattı.

Gündüz çalıştığı için orta öğrenimini İstanbul Abdülhakhamit Gece Ortaokulu”nda, lise öğrenimini ise Vefa Akşam Lisesi”nde tamamladı.

Eski artist Atilla Ergün sayesinde kapağı Yeşilçam’a attı.

“Hoşçakal Yarın”, “Uzlaşma” ve “Işıklar Sönmesin” gibi filmlerde oynadı.

Ona şöhreti getiren ise Hekimoğlu İsmail tarafından kaleme alınan “Minyeli Abdullah” romanından uyarlanan ve rahmetli Yücel Çakmaklı tarafından 1989’da çekilen aynı isimli film oldu.

Aslında Türkiye’de yaşanan zulmü dile getirmek için yazılan ama o dönemdeki yasaklar nedeniyle Mısır’ın Minye şehrinde geçiyor gibi kurgulanan filmde, dini inancı için mücadele veren bir genci canlandıran Berhan Şimşek öyle bir oynadı ki herkes onu gerçek “Minyeli Abdullah” sandı.

Şimşek’in oynadığı film, sinemanın can çekiştiği dönemde 500 bin seyirciye ulaşarak bir fenomene dönüştü.

Gençliğinde “solculuk” filan bilmediği halde sanatçı olduktan sonra mahalle değiştiren Berhan Şimşek, “Minyeli Abdullah”ı canlandırdığı için sonradan dâhil olmaya çalıştığı seçkinci zümreden gelen sert eleştirileri, “Çağrı” filminde Hz. Hamza”yı canlandıran Anthony Quinn”den örnek vererek geçiştirmeye çalıştı.

Sırf kendini “Sol” kesime affettirebilmek için ellili yaşlarındayken, yirmi küsur yaşındaki banka soyguncusu Deniz Gezmiş”i oynadı.

Tabii bu arada siyaseti de ihmal etmiyordu.

1999 yılında gerçekleşen Cumhuriyet Halk Partisi 10. Olağanüstü Kurultayında Parti Meclisi Üyeliği”ne seçildi.

2002 genel seçimlerinde ise CHP’den İstanbul Milletvekilli seçilerek kapağı Meclis’e attı.

Müslüman seyircilerden kazandığı parayla cebini dolduran Şimşek, tıpkı ev kiralamak yerine 2011’den beri Eczacılar Odası’nın ultra lüks misafirhanesinde ikamet eden Özgür Özel gibi…

Vekilliği sırasında tam 5 yıl boyunca Ankara’da, beş yıldızlı bir otelde yaşadı.

Buna tepki gösterenlere, “Pazarda limon da sattım sutyen de. Film çekimleri için 26 sene hanlarda, ahırlarda kaldım. Burada tüm konfor var. Sabah çıkarken, ‘Akşam brokoli çorbası istiyorum’ diyorsun mesela, akşama hazır. Ütü hazır, çamaşır tamam. Otelde keyifli ve çok rahatım” diye cevap verdi.

Çekimler sırasında rol arkadaşı Filiz Aker’in burnunu elindeki tüfeğin dipçiği ile kıracak kadar sakar olmasına rağmen tek filmle şöhreti yakalayan Berhan Şimşek, siyasette ise aradığı başarıya bir türlü erişemedi.

Gürsel Tekin’in ardından CHP İstanbul İl Başkanlığı”na atandığında, Can Yücel”in Deniz Gezmiş için yazdığı More Nostrum adlı şiirinden alıntı yaparak, “100 metrenin en hızlısını koşacağız” diye esip gürleyen Şimşek, bu görevinde bariz hatalar yaptı.

İl Başkanı sıfatıyla, CHP’li gençlere “gerekirse kavga edin” talimatı verdi.

Regaip Kandili’nde, herkesin üye olarak kabul edilmediği ve astronomik giriş bedellerinin alındığı “Büyük Kulüp”te CHP İstanbul milletvekilleri, ilçe belediye başkanları, ilçe başkanları ve Parti Meclisi üyelerine verdiği lüks yemek çok konuşuldu.

Üçüncü köprü için yaptığı “3. köprü Saddam köprüsüdür!” açıklaması tepki çekti.

İstanbul Avcılar’da Müslüman kadınları rahibeye benzeten afişlerin asılmasına onun onay verdiği ileri sürüldü.

Tüm bunların yanında Kılıçdaroğlu’na karşı Önder Sav’ın tarafında yer alınca, “milletvekili adayı olma” bahanesiyle il başkanlığından istifa etmek zorunda kaldı.

2012’de gerçekleşen CHP’nin 34. Olağan Kurultay’ında, “Kiracılar çıkıp gidecektir. Mal sahipleri arsalarına, binalarına sahip çıkacaktır” diye meydan okusa da bir varlık gösteremedi.

Önder Sav’la birilikte kendisi de tasfiye edilince, “Atatürk bile gelse CHP’yi kurtaramaz” itirafında bulundu.

Sonrasında siyasetçi kimliğinden çok TV’deki yorumlarıyla karşımıza çıktı.

Pandemide, evinden bağlandığı canlı yayında yaktığı sigara çok konuşuldu.

Bir başka canlı yayında ise “Vali militan, kaymakam militan” dediği için 6 bin TL cezaya çarptırıldı.

Cuma namazında hutbe farzdan önce okunduğu halde, sırf Diyanet’e muhalefet etmek için sarf ettiği,

“Gidiyoruz cumalara, Diyanet İşleri Başkanlığı”nın yüzünden hutbeyi dinlememek için farzı kılıp çıkıyorum” sözleriyle dalga konusu oldu.

Berhan Şimşek tam “unutuldu” sanıyorduk ki dün “kayyım” tehdidini bertaraf etmek için yapılan CHP’nin 21’inci Olağanüstü Kurultay’ında karşımıza çıktı.

Adaylık imzalarını ve müracaatını 5 dakika geç yapan Şimşek, uğurunda her şeyini feda ettiği CHP’nin gerçek yüzüyle tanıştı.

97 imza toplayarak “genel başkanlık” için yarışma hakkı elde eden Şimşek’in müracaatı uyduruk bahanelerle kabul edilmedi.

Başvuru saatini kaçırdığı için oylamaya katılmayan Şimşek ise salonda Özgür Özel ile tartıştıktan sonra dışarıda gazetecilere, “Ben bu partide duvarlara CHP yazarken, Özgür Özel ve yanındakiler tablalı don giyiyordu, kısa pantolonla geziyordu” tepkisini gösterdi.

Biz Şimşek’in “mağdur” edilmesine üzülürken, o ikinci şoku yaşadı.

Yıllarca alnı secdeli “Minyeli Abdullah”ı canlandırdığı için CHP’lilerin linçine maruz kalan Berhan Şimşek bu kez de “A Haber’e mi röportaj veriyorsun?” sözleriyle yerden yere vuruldu ve bir tek “hain” ilan edilmediği kaldı.

Sırf para kazanmak için takke takıp “Minyeli Abdullah”ı canlandıran Bayburtlu Nuri Bey’in oğlu Berhan Şimşek, geçmişte seküler CHP’lilerin gözüne girebilmek için neler yapmıştı.

Film setinde namaz kılarak kazandığı parayla mübarek kandil gecesinde alkol eşliğinde yemek yemiş..

Kutlu Doğum Haftası”na itiraz etmiş..

“Çarşaf tercih değil, fukaralar giyer…” demiş..

“Ben Selçukluyum, Osmanlı değilim!”, “Sizin gibi Arap kimliklilere bu ülkeyi bırakmayacağız” diyerek Müslümanlara meydan okumuştu.

Şimdi ne CHP kaldı ne de artık sırtından geçinebileceği bizim mahalle!

Source: Zekeriya Say


Ailesiyle yaşadığı sorunlarla gündemdeydi… Özcan Deniz annesiyle ilgili konuştu: Bayramda aramadım

Bir süredir ailesiyle yaşadığı sorunlarla gündeme gelen ünlü sanatçı Özcan Deniz, ağabeyi Ercan Deniz ile yaşadığı küslüğün ardından annesi Kadriye Deniz ve kız kardeşiyle de arasının açılmasıyla dikkat çekmişti.Geçtiğimiz haftalarda ailesinin kendisine yönelik sözlerinin ardından kalp spazmı geçirerek hastaneye kaldırılan ve sonrasında anjiyo olan Özcan Deniz, objektiflere yansıdı.RAMAZAN BAYRAMI’NDA ANNESİNİ ARAMADI2. Sayfa’nın haberine göre, ayaküstü muhabirlerle sohbet eden 52 yaşındaki Özcan Deniz’e Ramazan Bayramı’nda annesini arayıp aramadığı soruldu. Ünlü şarkıcı bu soruya, “Yok, aramadım. Teşekkür ediyorum” şeklinde kısa bir yanıt vererek uzaklaştı.BÜTÜN SUÇLAR SANA AİTÖzcan Deniz, geçtiğimiz haftalarda sosyal medya hesabından yaptığı uzun bir açıklamayla ağabeyi Ercan Deniz hakkında sert ifadeler kullanmıştı. Ağabeyinin uyuşturucu bağımlısı ve dolandırıcı olduğunu iddia eden sanatçı, şunları söylemişti:“Korkutarak, ölümle tehdit ederek çevirdiğin bütün kirli işlerin faturasını bizlere kesmeye çalışıyorsun. Tüm aileyi darmaduman ettin. Ne bu hırs ve öfken, anlamak mümkün değil! Yasaklı maddelere bulaştın, alkoliksin, kafan süngere dönmüş durumda. Paraya tapıyorsun. Akıl tutulması içindesin, gaflet içindesin. Atfettiğin bütün suçlar sana ait.”Özcan Deniz, açıklamasının devamında ailesini ayakta tutmak için yıllarca mücadele ettiğini belirterek, “30 yıldır seni herkes konusunda uyardı ama ben seni kenara atmadım, sahip çıktım. Şimdi herkesin haklı çıktığı bir noktadayız” ifadelerini kullandı.SANA RAĞMEN ÖRDÜM BU KARİYERİSanatçı, açıklamasında ağabeyinin kendi ismini kullanarak dolandırıcılık yaptığını ve maddi zarar verdiğini öne sürerek şu sözlerle devam etti:“Benim adımı kullanıp dolandırdığın kim varsa bana ulaşıyor. 60 yaşına merdiven dayamış bir adamsın. Neyin peşindesin bilen yok. Kazancımı kendi kazancın zannediyorsun. Karından bile sakladığın, sadece senin ve oğlunun bildiği yurt dışına kaçırdığın paramın izini buldum. Ekmeğimle oynadın. Ahlaksızca karımı diline doluyorsun, iftiralar atıyorsun. 40 yıllık birikimimi heba ettin.” Özcan Deniz, açıklamasını “Artık hukuksal işlemleri başlattım. Suçlu psikolojisi içindesin, utanç verici bir amaç güdüyorsun. Ben senin sayende değil, sana rağmen ördüm bu kariyeri” sözleriyle noktaladı.

Source: Haber Merkezi


Hikmet Kışla intihar etmiş! Geride bıraktığı not dikkat çekti: Suçlu İmamoğlu

İstanbul Beylikdüzü ilçesi Yakuplu Mahallesi”nde 1993 yılında Gülseren Yapı Konut Kooperatifi kuran hak sahipleri, belediyeden ruhsat alarak 23 dönüm arsa üzerine 16 apartman inşa etti. Tapu almak için müracaat eden hak sahipleri, arazinin tapusunun imar düzenlemesi ile Beylikdüzü Belediyesi üzerine kaydedildiğini öğrendi. Dönemin belediye başkanı Ekrem İmamoğlu ile görüşen kooperatif yetkilileri, bir sonuç alamadı. Bunun üzerine hak sahipleri tarafından hukuk mücadelesi başlatıldı. #r-1106643# “SİZİN BURALARDA HİÇBİR HAKKINIZ YOK” CEVABI BUNALIMA SOKTU Bu dönemde kooperatif üyelerinden Hikmet Kışla isimli tapu mağduru vatandaş yaşanan süreçle yakından ilgilendi. İddiaya göre, kooperatifin toplantısından önce İmamoğlu ile görüşen Kışla, “Sizin buralarda hiçbir hakkınız yok” cevabını alınca bunalıma girdi. Kışla, “Suçlu Ekrem İmamoğlu” yazılı not bırakarak intihar etti. İNTİHAR ETMEDEN ÖNCE NOT BIRAKTI: SUÇLU EKREM İMAMOĞLU Hikmet Kışla”nın yeğeni Ramazan Kışla, amcasının intiharına kadar giden süreci anlatarak, “1 993 yılında Kooperatife üye olup arsa alarak buraya bina yaptık. 2015 senesinden beri emlak beyannamesi ödüyoruz. Tapumuzu almayı beklerken, tapularımızın Beylikdüzü Belediyesine geçmiş olduğunu öğrendik. Biz tapu beklerken, yapmış olduğumuz ruhsatlı yapıların tapularını belediyeye aktardılar. Bu süreçte biz belediye ile görüştük ve tapularımızı talep ettik. Hatta amcam yazılı olarak noterden yazılı ihtar gönderdi ama cevap alamadı. Belediyeye gidildi görüşmeye, belediye de bu yerlerde bizim hiçbir hakkımız olmadığını söyledi. Ama idare mahkemesinden tersine karar çıktı. Amcam bu işe çok önem veriyordu. Kooperatife katılmamızda o vesile olmuştu. Bu işin bu şekilde olmasından kendisini sorumlu hissediyordu. Özellikle sık sık takip ediyordu süreci. Ruhsal olarak da sıkıntı yaşıyordu. O süreçte en son hayatına son vermeden birkaç gün önce sanıyorum belediye de ki bir görüşmede arsaların tapusunu alamayacağı izlenimi edinmişti. O umutsuzlukla hayatına son verdi. ‘ Suçlu Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ” yazılı bir not bıraktı. Biz bu notu ilgili soruşturmayı yürüten savcıya da iletmiştik zaten. Ancak savcı takipsizlik kararı verdi ” ifadelerini kullandı. Kışla”nın intiharından hemen önce Ekrem İmamoğlu ile görüştüğünü ifade eden Kooperatif Başkanı Metin Altıntaş, “Hikmet Kışla aynı bizim gibi bu kooperatifte hak sahibiydi. İntiharından 3 -4 gün önce toplantımız vardı. İntiharından hemen önce toplantıya geldiği zaman ‘İmamoğlu ile görüştüm, hiçbir yerimizin ve hakkımızın olmadığını söyledi” dedi. Morali çok bozuktu ama biz hiçbir zaman şüphelenmedik böyle bir şey olacağından” şeklinde konuştu.

Source: Sevda Altunbaş