“Toplumsal Sorunlar Gündemi – Türkiye’deki Sosyal Değişim ve Tartışmalar”

CHP”li Alp TBMM”ye “skuter” ile geldi

CHP Kars Milletvekili İnan Akgün Alp, Meclis e skuter ile geldi. DHA nın haberine göre; Alp, yaptığı açıklamada, Meclis in kasvetli havasından ve gösterişli makam araçlarından uzaklaşmak istediği için skuter kullandığını söyledi. MEMLEKETİMİZİN DAĞLARINA BAHAR GELİYOR PKK nın fesih ve silah bırakma kararına ilişkin değerlendirmesi sorulan Alp, Memleketimizin dağlarına bahar geliyor, umut yeşeriyor. Ülkemize barış iklimi hakim oluyor. Biz de bu kasvetli havadan kurtulmak istedik. Bütün halkımıza, barış umudunu yeşertmelerini, coşkuyla karşılamalarını, gençleri de barış umuduna ve imkanına sahip çıkmaya davet ediyorum dedi. Alp, gazetecilerin PKK ve Lozan la ilgili sorusuna ise Bugün kendini feshetmiş bir örgütün varlık koşullarını, ortaya çıkış koşullarını kendi tabanına anlatmış olmasının, artık siyaseten yargılanacak, sorgulanacak bir durumu kalmamıştır diye konuştu. Alp e CHP Genel Başkan Özgür Özel in Lozan yorumu hatırlatılarak, Ayrı düşmüyor musunuz sorusu yöneltildi. Alp bunun üzerine Ben barış çağrısını ve örgütün kendini feshetme çağrısını her türlü tartışmanın üzerinde ve önemli görüyorum. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak barışı istiyor ve talep ediyoruz ve barışın bir parçasıyız ifadelerini kullandı.

Source: Habertürk


Sevr teslimiyet ve esaretin Lozan kurtuluş ve kuruluşun uluslararası tescil belgesidir

Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, PKK’nın fesih kararı ve Lozan-Sevr tartışması için “Esas hedef Atatürk’tür. Lozan tahammülsüzlüğünün arkasında laik Cumhuriyetle hesaplaşma duygusu var” dedi…

Lozan Barış Antlaşması, Türk Ulusu’nun yaşamsal haklarını ve amaçlarını tescil eden bir siyaset abidesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu senedi ve diplomatik zaferdir. Bu zaferin temelini, ulusumuzun Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kazandığı Kurtuluş Savaşı oluşturur. Ancak Lozan Zaferi’nde, Türkleri tarih sahnesinden silmek isteyen emperyalist güçler karşısında kaya gibi direnç gösteren ve müzakereleri büyük diplomatik başarıyla sonuçlandıran, İnönü Savaşları’nın kahramanı İsmet İnönü’nün katkısını unutmamak lazımdır.

PKK terör örgütünün fesih bildirisinde Lozan’ı reddeden, Sevr özlemiyle kaleme alınmış ifadelerin büyük tepki çekmesi nedeniyle öngörüleri daima doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’ın Sevr ve Lozan Antlaşmalarına yönelik düşüncelerini bir kez daha hatırlamanın yararlı olacağını düşündüm.

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Lozan’a tepki gösterilmesinin iki nedeni var. Birincisi, Sevr (Sevres) Antlaşması’nın Türklüğü tarihten silme ve Türkleri Avrupa’dan ve Anadolu’dan kovma projesi olduğunun, Kurtuluş Savaşı’yla da bu alçak ve soysuz projenin önlendiğinin anlaşılmamasıdır. Batılı devletlerin Sevr Antlaşması ile güttükleri esas amaç; asırlar boyunca biriktirdikleri kinin etkisiyle Türklüğü tarihten silmek, Türkleri Avrupa’dan ve Anadolu’dan kopartarak gelmiş oldukları Orta Asya’ya sürmek ve Anadolu’yu sömürge haline getirmekti. Sevr Antlaşması, Anadolu’nun coğrafi, kültürel ve siyasi birliğini sona erdirecek ve Türk ulusal şuurunu zayıflatarak zamanla yok edecek şekilde dizayn edilmişti. Nitekim antlaşma hükümleri, batıda Trakya ile İzmir ve havalisini kapsayacak bir Yunan devletinin, doğuda bağımsız bir Ermenistan devletinin, Irak ve Suriye arasındaki bölgede ise bağımsız Kürdistan’ın kurulmasını öngörüyordu. Ayrıca Anadolu nüfuz bölgelerine ayrılarak, İtalyanların, Fransızların ve İngilizlerin yönetimine veriliyor, İstanbul ve Marmara Bölgesi uluslararası statü altına alınıyordu. Türklere bırakılan bölge ise egemenlik hakları en ağır şekilde sınırlanmış olan Ankara ile Kastamonu vilayetlerinden ve civarından ibaretti. Osmanlı’nın maliyesi, adliyesi, savunması ve tüm kurum ve kuruluşları yabancı kontrolü altında olacaktı. Kapitülasyonlar genişletilerek Türk Milleti köle konumuna, yabancılar ve gayrimüslim ahali de Türk Milleti’nin efendisi statüsüne getiriliyordu. Zavallı bir kukla konumuna indirgenen padişah ve hükümet, uluslararası kontrol altındaki İstanbul’da ikamet edecekti.

BATI, “TÜRK ULUSU” KAVRAMINI LOZAN SONRASINDA KABUL ETTİ

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Ama bir şey unutulmuş. O da Büyük Önder Atatürk’ün bu feci kaderi Kurtuluş Savaşı zaferiyle önleyeceği ve böylece Türk Ulusu’na can vereceği!..

(Ş.E.): Evet. Lozan Antlaşması’nın en önemli işlevlerinden biri de “Türk Ulusu”, “Türk Milleti” kavramının kabul edilmesine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin tek ulus, yani “üniterlik” temeline dayandırılmasına zemin hazırlaması olmuştur. İsmet Paşa, çok ağır baskılara rağmen Lozan’da etnisite ve dil konularına girilmesini reddetmiş ve Müslüman olmayanlar dışında azınlık kabul etmemiştir. Bu tutumla güdülen amaç, Türkiye Cumhuriyeti’ni “kültür ulusçuluğu” üzerine inşa etmekti. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, etnik kökenlerine bakmadan bireyleri ortak bir kültüre mensup oldukları bilinci etrafında toplamak ve onları tek ulus yapısı içinde kaynaştırıp bütünleştirmektir. Esasında bu bilinç, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasının dayandığı ve toprakları üzerinde egemenlik ve bağımsızlığını sağlayan temel ögedir.

(U.D.): Peki, Lozan’ın yenilgi gibi gösterilmek istenmesinin ikinci sebebi nedir?

(Ş.E.): Esas hedef Atatürk’tür… Atatürk sevgisi halkımızın kalbinde kök saldığı için Atatürk’e doğrudan hücum etmek yerine, onun eseri ve Türk Milleti’nin tarihindeki en büyük siyasi zafer olan Lozan Antlaşması kötüleniyor. Bu şekilde Atatürk itibarsızlaştırılmak isteniyor. Son yıllarda Atatürk’e ve devrimlerine karşı yoğun bir karalama ve itibarsızlaştırma kampanyası yürütüldüğüne tanık oluyoruz. Bu çevreler Atatürk’ü diktatör, faşist ve din düşmanı olarak ilan etmek hususunda birbirleriyle yarışıyor.

BATI, TÜRKLERE KARŞI LOZAN’DA BOYUN EĞDİ

(U.D.): Bu tahammülsüzlük nereden kaynaklanıyor?

(Ş.E.): Bu tutumun arkasında, laik hukuk sistemine dayalı bir siyasal yapıya sahip Cumhuriyet’le sağlıksız bir hesaplaşma duygusu yatıyor!.. Bakınız, İngiltere’nin ünlü Başbakanı Winston Churchill hatıratında, “Lozan Antlaşması, Sevr Antlaşması’yla yapılmak istenenin tam tersini gerçekleştirmiştir. Türklere kendi barış koşullarını dayatmak ve Türk Ulusu’nu tahrip etmek isteyen büyük devletler, şimdi Türklere boyun eğmek durumunda kalmışlardır” diyerek, Lozan’da Batı’nın, Atatürk Türkiye’si karşısında başını eğdiğini teslim etmiştir. Bu nedenle, asılsız ve mesnetsiz iddialarla Atatürk’ü Lozan Antlaşması üzerinden itibarsızlaştırmaya çalışma girişimlerini etik bir davranış olarak bulmuyor ve kınıyorum.

Bu düşüncelerle, büyük devlet adamlığı ve askeri dehasıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Atatürk’ün ve Lozan müzakerelerini örnek bir dirayetle yürüten ve ülkemizde çok partili dönemi başlatan İsmet İnönü’nün aziz hatıraları önünde minnet, şükran duygularıyla eğiliyorum.

(U.D.): Ben de duygu ve düşüncelerinize katılıyorum Sayın Elekdağ.

Özetlersek; Sevr Antlaşması teslimiyet ve esaretin uluslararası tescil belgesidir. İmzalayanlar bu nedenle Meclis-i Mebusan tarafından hain ilan edilmişlerdir.

Lozan ise kuruluş ve kurtuluşun tescilidir.

Türkiye Cumhuriyeti’ni tarih sahnesinde var eden tapu senedidir.

Source: Uğur Dündar


Lozanmış Sevrmiş hiç takma kafana!

Sen mesela, hacı emmi… Cuma namazı çıkışında cami avlusundaki çınarın gölgesinde muhitten komşularınla sohbet ederken, sakalını sıvazlaya sıvazlaya akıl öğretiyordun, memleket sanki daha önce müslüman değilmiş gibi “bunlar dinini imanını bilen çocuklar, vatana millete hayırlı olurlar” diyordun. Nasıl gidiyor sence şimdi vatan millet işleri?

Veya sen, Şükran yengeciğim… Ramazanda iftar çadırında, senin paranla sana avanta çorba ısmarladılar diye, nerdeyse bi hatim indirmediğin kalıyordu, yan masadaki badem bıyıklı belediye başkanın duysun diye yüksek sesle dualar ediyordun, “Allah devletimize zeval vermesin” filan diyordun… Hamdolsun, devletimiz gayet iyi durumda şu anda değil mi? Sevap senin desteğinle oluyorsa, günah ortaklığı da senin, değil mi?

Ya da sen, emekli Ethem ağabey… Kahvede başının etini yiyordun herkesin, eczaneden nasıl bedavaya ilaç aldığını anlata anlata ballandıra ballandıra bitiremiyordun, yüz elli tane oy’un olsa, yüz ellisini de bunlara vereceğini söylüyordun… Nasıl şimdi sağlığın, sıhhatin, afiyetin? Maazallah, memleketi bir kutu aspirine satmış gibi hissetmiyorsun değil mi kendini?

Ya da ne bileyim, sen mesela üniversiteli Tarık… Akıl, bilim, kültür sanat, tarih şuuru, demokrasi, çağdaş yaşam mücadelesi veren profesörlerimizi yatağından kaldırıp terörist diye pijamalarıyla tutukladılar, o günlerde bile neme lazım dedin, daha geçenlerde hak hukuk adalet için haykıran fakülteden arkadaşlarını gözaltına aldılar, tutukladılar, gene tavşan boku gibi davrandın, kantindeki protestoya bile katılmaya korktun, normalde şen şakrak bülbül gibi şakıdığın sosyal medyada bile ölü balık taklidi yaparak sessiz kaldın… Şu anda eminim geleceğine dair endişelenmeni gerektirecek herhangi bir durum yoktur ama, sen yine de Gençliğe Hitabeymiş filan sakın o işlere bulaşma ha, kenardan kenardan araziye uymaya devam et kardeşim, noolur noolmaz, sana ne.

Sen, fırıldak tüccar Samet… Valla senin hayranınım, fırsat bu fırsat diye düşünerek kutsal toprakları özelleştirme idaresine çevirdin birader, iktidara şirin görünüp ihale kapmak için her yıl beş altı defa umreye gidiyorsun, zemzemle banyo bile yapıyorsun, süzme din bezirganları senin yanında amatör kalır, ben cebime bakarım abicim diyerek maaşallah pervane gibi dönüyorsun, Demlileri tutukladıklarında alkışlıyordun, şimdi Pkklılara af getiriyorlar, eminim gene alkışlıyorsundur, hayat felsefesi dediğin seninki gibi olur, hayranınım, aman diyeyim çıkıp yanlışlıkla rabia işareti yapma, rabiadan çark edildi, bir çuval inciri berbat edersin.

Veya sen, tikitoş Betül… “Ayy bakamıyorum şekerim, hep cenaze, hep ağlayan insanlar, perişan çocuklar, dayanamıyorum, fena oluyorum, kapatıyorum televizyonu, haberleri seyretmiyorum artık” diyordun, onca yıl boyunca lay lay lom yaşarken canlı bombalardan bile haberin olmadı ayol, çok şükür ki hepsi geride kaldı, “biji” izlemeye devam edebilirsin artık, Lozanmış Sevrmiş filan, bu tür nostaljik destinasyonlar arasındaki turizm rekabetini duyarsan hiç yorma o güzel kafanı, neticede ikisine de Schengen’le gidebiliyorsun, golden visa’nla haydi haydi gidersin zaten.

Demokrasi dediğin, sadece layık olduğun şekilde yönetilmek değildir.

Papağan gibi “her millet layık olduğu şekilde yönetilir” derler ama, devamını söylemezler, halbuki o lafın devamını dünya demokrasi tarihinde sadece Mustafa Kemal söylemiştir, “her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortaktır” der.

“Her millet, icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine ortaktır.”

Çıkarırsan Atatürk’ü…

Geriye işte anca bu gördüğün kalır.

Source: Yılmaz Özdil


Örgütün değil Türkiye’nin ulus devlet yapısı feshediliyor

Prof. Dr. Ümit Özdağ;

PKK terör örgütünün varlığına son verme duyurusu büyük bir coşku ile ve bir başarı hikayesi olarak sunuluyor. Son 23 yılda bu tür politik başarı kampanyalarını Annan Planı, AB tam üyeliği, Dolmabahçe mutabakatı ve en son Suriye’nin fethi gibi kutlamalarda gördük. Ancak ilk heyecan geçince ortaya hepsinde çok farklı bir manzara çıktı. PKK’yı on yıllardır çalışan tek siyasi parti genel başkanı olarak yaşananları Silivri Cezaevi’nde bir hücreden izlemeye zorlanmış durumdayım.

Bu satırları da 4 metre ötedeki ağır bir koku yükselen rögara bakarak yazıyorum. Burada olmaya zorlanma nedenim de yaşanan süreç ile ilgili soruları soracak ve tespitleri yapacak olmamdı. Ben hücrede olabilirim. Ancak arkadaşlarım Zafer Partisi’nin soru ve itirazlarını Türk Milleti’nin gündemine taşıyorlar.

Esas itibarıyla fesih hukuken varlığı tanınmış tüzel kişiliğe sahip yapılar için geçerli bir kavramdır. Bir terör örgütü feshedilmez, silah bırakır, teslim olur. Önümüze konulan İmralı sürecinin uygulamasına bakıldığında zaten fesih kavramı altında terör örgütü, örgütsel yapısını dağıtmadığı gibi, yeniden yapılanıyor ve sözde siyasi amaçlarını ilerletmeye/geliştirmeye çalışıyor. Yabancı desteği ile de geliştirilen bu gayretlerle, aslında, adım adım Türkiye Cumhuriyeti’nin “Ulus-devlet” yapısı feshediliyor.

BUNA ‘BARIŞ’ DENEMEZ

Bir devlet ile tarihin gördüğü en kanlı terör örgütlerinden biri arasındaki mücadelenin ortadan kaldırılmasına yönelik süreç, BARIŞ kelimesi ile nitelenemez. Türkiye Cumhuriyeti Devleti üniter bir devlettir. Bu devletin çatısı altında birbiri ile mücadele halinde olan halklar da yoktur. Bu itibarla kullanılan barış kelimesi zihinleri bulandırma amacı taşımaktadır. Kanlı katliamın baş failleri için kullanıma sokulan “Sayın” gibi sıfatlar “Önderlik” gibi kavramlarla terör örgütü ve mensupları meşrulaştırılmak istenmektedir.

1980-1990’lı yıllar arasında binlerce insanı, kadını, erkeği, bebeği canice katleden bu örgütün kanlı eylemleri devletimizin güvenlik kuvvetlerince kontrol altına alınıp sınırlarımız içinde etkisiz hale getirilmiştir. Bu nedenle 1990’lı yıllarda doğan vatandaşlarımızın belleklerinde bu örgütün nasıl cani bir yapı olduğunun hatırası da mevcut değildir. Bu propagandaya ek zemin kazandırmaktadır.

PKK fesh ilan etti. Bu aşamaya nasıl geldik? Ve bu aşamada karşımızdaki durum nedir? Aşağıda ana başlıklar halinde durumu özetledim.

13 maddede ülkeyi bekleyen tehlikeler

1- PKK varlığına son vermesini 27 Şubat 2025’te A. Öcalan’ın açıklaması çerçevesinde yenilmiş, teslim olmuş bir terör örgütü olarak değil, Öcalan’ın ifadesi ile “varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi” gerçekleştirmiştir. PKK kayıtsız, şartsız teslim olmamıştır. Kendisini galip görmektedir.

2- PKK’nın örgütsel yapısının varlığına son vermesi Sırrı Süreyya Önder’in okuduğu Öcalan’ın ifadesi ile “demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınması ile mümkündür.” Özetle; “fesih” ve silah bırakma, şarta veya gerekliliğe bağlanmıştır.

3- PKK’nın varlığına son verme kararını alması ve terörü sonlandırması yapılacak yasal ve muhtemelen anayasal değişikliklere bağlanmıştır. Hangi anayasa ve yasa değişikliklerinin yapılacağı ise henüz belirsizdir.

4- PKK, fesih kararının hemen öncesinde; varlığına son vermesi ve silah bırakmasının kendileri için tek yol olmadığını açıklamış, Türkiye’yi Ankara’yı vurmak da dahil terörü devam ettirmekle tehdit etmiştir. Fesih bildirisinin ilanı sırasında dahi; 2 grup arasında önce uzlaşma sağlanamaması, Karayılan ve Bayık gruplarının farklı yaklaşımlar sergilemesi, uzlaşmanın gecikmesi bile gelecekte bu sürece güvenilmeyeceğini göstermektedir. Üstelik bazı grupların ‘teröre devam’ dedikleri duyulmaktadır.

5- Terör örgütü, bildirisine; İstiklal Harbimizin sonucunda, Türk milleti’nin idam fermanı olan Sevr Antlaşması’nı yırtarak, devletimizin tapusu şeklinde elde ettiğimiz Lozan Antlaşması’na saldırarak başlamıştır. Lozan’a saldırı, İstiklal Harbi ve Türkiye Cumhuriyeti’ne saldırıdır. Terör örgütü, bnu yaparken, milli-üniter-laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş anayasası olan 1924 Anayasası’na da saldırmıştır. Örgüt, Anayasamızın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk 4 maddesine şimdiden savaş ilan ettiğini duyurmuştur.

6- Öcalan’ın 27 Şubat açıklamasında talep ettiği “demokratik siyaset ve hukuki boyut” ile ilgili değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Bunun ilk adımı infaz yasasının değiştirilmesi ve Öcalan’ın İmralı’daki konum ve şartlarının iyileştirilmesi şeklinde atılmıştır. İnfaz yasası değişikliği, sadece Öcalan’la kısıtlı değildir. Bu çalışma, aslında, terör örgütüne yönelik örtülü bir “AF” hazırlığıdır. Tepkiyi azaltmak için AF yerine İNFAZ YASASI denmektedir.

7- PKK varlığını sona erdirmekle PKK’nın Suriye kolu YPG varlığını meşrulaştırarak ve güçlendirerek sürdürmektedir. PKK’nın İran kolu PJAK’ın varlığı devam etmektedir. PKK- Irak yani PÇDK varlığını sürdürmektedir.

8- Cemil Bayık, Murat Karayılan gibi isimler sadece PKK’nın değil bu anılan örgütlerin de üstünde hiyerarşik bir konuma sahiptirler. PKK yöneticiliklerinin sona ermesi, bu 3 ülkedeki terör örgütü ile bağlarını ve onlar üzerindeki otoritelerini sona erdirmeyecektir.

9- PKK’nın Avrupa kanadı siyasi bir narko-terör yapısıdır. On yıllar içinde oluşmuş bir suç ve yüz milyonlarca dolar oluşturan bir yapı söz konusudur. PKK kendisinin varlığına son verse dahi PYD, PJAK ve PÇDK bu kaynağı kaybetmek istemeyecektir. Ayrıca bu kaynağın PYD’nin kontrol ettiği bölgenin finansmanında olduğu gibi Türkiye’de de siyasal çalışmaların finansmanı için kullanılmak isteneceği açıktır.

10- Öcalan’ın mahkum değil “meşru siyasi aktör” haline gelmesi ve İnfaz Yasası ile PKK’lıların serbest kalması, Bayık-Karayılan benzerlerinin muhtemelen Süleymaniye’ye çekilmesi sonrasında anayasada ve bazı yasalarda yapılacak değişikliklerin konuşulması aşamasına gelinecektir.

11- Bu aşamada Öcalan’ın fiilen DEM Parti genel başkanı ve eş başkanların yardımcı konumuna oturmaları beklenmelidir. DEM Parti Meclis grubunda Öcalan’ın mesajlarının okunması önünde engel kalmayacaktır. Öcalan’ın, Barzani ve Talabani aileleri üzerinden Kuzey Irak, PYD üzerinden Suriye ve PJAK üzerinden İran’a yönelik politikalar geliştirmesinin önü açılacaktır.

12- Anayasa değişiklikleri ülkemizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğü için tehdit olabilir. Değiştirilmesi bile teklif edilemeyecek olan ilk 4 madde milli, üniter ve laik devletimizin güvencesidir. Ancak ilk 4 maddeye ruhunu veren başlangıç metni, 10. madde (kanun önünde eşitlik), 66. madde (Türk vatandaşlığı) ve 42. madde (Türkçe eğitim)’dir. Bunlarda yapılacak milli, üniter ve laik devlet ilkelerine aykırı düzenlemeler ilk 4 maddenin de içini boşaltacaktır. Buna kesinlikle izin verilmemelidir.

13- Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısından vazgeçmesi Anadolu gibi tarihin en zor coğrafyası olan bir ülkede hızla siyasal parçalanmaya yol açacak süreci tetikleyecektirKeza Türk Milleti kavramı (md. 66) Türkiye’de farklı dil, ırk, renk, siyasi görüş, düşünce, felsefi inanç, din, mezheplerin varlığını inkâr etmez. (md. 10) Anayasamızın 66. maddesinde tanımlandığı şekli ile esasen anayasal vatandaşlık kavramını 1924 Anayasası ile ortaya koyan büyük Atatürk’ün dahiyane formülünden vazgeçilmemeli, 66. madde melezleştirilmemelidir. Türkçe dışında eğitimi mümkün hale getirecek şekilde 42. maddenin değiştirilmesi de düşünülemez. Böyle bir adım kaçınılmaz olarak sosyolojik bölünmenin temellerini atacaktır.

Terörsüz Türkiye mümkün olamaz çünkü…

Sonuç olarak; PKK’nın Türkiye ve Irak’ta (Kilit Pençe harekâtından ötürü) askeri ve politik alanda en zayıf olduğu anda kendisini tasfiye edip ve bu tasfiyeyi bir mağlubiyet değil de bir galibiyet olarak sunma stratejisi izlemiştir. Bu strateji ile örgüt kendi açısından başarı elde etmiştir. Terör örgütü hapishanede olan ve infaz yasası ile serbest kalacak en kararlı, ideolojik olarak yetişmiş kadrolarını şimdi muhtemelen belediyeler üzerinden siyaset sahasına sürecektir. Öcalan’ı “özgürleştirmenin” meşrulaştırmanın sağlayacağı politik-psikolojik üstünlük duygusu gelecek seçimlerde DEM’in büyük bir dinamizm kazanmasına yol açacaktır. Bu sonucun Orta Doğu’da PKK’nın etkin olduğu 3 ülkeye yansımaması mümkün değildir. Terörsüz Türkiye ancak terörsüz Ortadoğu ile mümkündür. PYD’de Suriye’de, PÇDK Irak’ta, PJAK İran’da varlığını sürdürürken ve PKK-Avrupa yaşarken terörsüz Türkiye ne yazık ki mümkün değildir.

Suriye’de de-facto olarak iki örgüt ülkeye hâkim olmuştur. Fırat’ın batısında Şam merkezli Cihatçı HTŞ, Fırat’ın doğusunda Haseke merkezli PYD/PKK alana hakimdir. Bölgede federasyon hazırlığı haberleri gelmektedir. Sözün özü, bölgemizde terör hakimiyeti vardır. Türkiye’nin bu süreçten etkilenmemesi olanaksızdır. Umarım yaşanan süreci sürdüren kadrolar yüklendikleri tarihi sorumluluk çerçevesinde bu soru, uyarı ve itirazlar üzerinde düşünmüş ve planlamalar da yapmışlardır.

Source: Haber Merkezi


SGK duyurdu… Yıpranma hakkından erken emeklilik kalktı mı?

SOSYAL Güvenlik Kurumu, fiili hizmet süresi zammına (yıpranma hakkı nedeniyle erken emeklilik) yönelik kısıtlanacak mesleklerle ile ilgili bir duyuru yayımladı. Duyuru, kamuoyunda, meslek gruplarına yıpranma payı hakkında kısıtlama getirildi veya yıpranma payı kaldırıldı şeklinde anlaşıldı. İşin doğrusunu anlatayım ama önce yıpranma payı ile ilgili kısa bir bilgi paylaşayım. Yıpranma hakkı olarak da bilinen fiili hizmet süresi zammı ile ağır ve yıpratıcı işlerde çalışanlara erken emeklilik hakkı tanınıyor. İşçi statüsünde (4/A) ve memur (4/C) statüsünde çalışanlar bu haktan yararlana-biliyor. Yıpranma hakkından yararlanarak erken emekliliğe hak kazanacak meslekler listesini SGK yayınlıyor. Bu mesleklerin arasında; yeraltı maden işlerinde, demir-çelik fabrikalarında, asit üretimi yapan yerlerde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde, Sahil Güvenlik Komutanlığında, emniyette, MİT’te, ceza infaz kurumlarında, basın yayın mesleğinde, su altında, çimento fabrikalarında, termik santrallerde, sağlık alanında, cam işlerinde çalışanlar yer alıyor. Bu işlerde çalışanlar erken emekli olabiliyor. Yıpranma hakkı kapsamında, her 360 günlük çalışma karşılığında ilave gün veriliyor. İlave hizmet süresi en fazla 5 yıl veriliyor ve verilen bu ilave sürenin en fazla 3 yıla kadar olmak üzere yarısı emeklilik için tabi olunan yaştan indiriliyor.AŞÇI, SEKRETER, BEKÇİ DE LİSTEDE Gelelim, SGK’nın, yıpranma hakkıyla ilgili açıklamasına. Çalışmanın fiili hizmet süresi zammı kapsamında değerlendirilebilmesi için kanun kapsamındaki işyerleri ile birlikte yıpranmaya neden olacak işlerde fiilen çalışılması ve söz konusu işlerin risklerine maruz kalması şartı aranıyor ki, bu kişiler erken emeklilik hakkından yararlana-bilsin. SGK, işyerlerinde inceleme yapıyor ve fiili hizmet süresi zammı kapsamındaki işyerlerinde, yıpranma hakkına tabi olmayan çalışanlar için de yıpranma hakkına sahipmiş gibi bildirimler yapıldığını tespit ediyor. Örneğin, aşçı, bekçi, çaycı, danışman, hizmetli, sekreter gibi mesleklerde çalışanlar gibi. Normalde bu işlerde çalışanların fiili hizmet süresi zammından yararlanmaması gerekirken, işyerleri bu kişileri de dahil ederek, SGK’ya bildiriyor.4 BİN 873 MESLEĞE YIPRANMA HAKKI YOK Bu tespitlerin üzerine yıpranma hakkından yararlanarak erken emekliliğe hak kazanacak meslekler listesini yayımlayan SGK şimdi ‘kısıtlanan meslek kodu listesi’ adı altında yeni bir liste daha yayımladı. Bu liste de fiili hizmet süresi zammına tabi sigortalılık bildirimi yapılamayacak meslekler yer aldı. Bu liste çok uzun, yüzlerce meslekten oluşuyor. Kısıtlanan mesleklerden birkaç örnek vermek gerekirse; oda başkanları, siyasi parti başkanları, armatör, genel müdürler, rektör, banka kredi müdürü, finans müdürü, halkla ilişkiler, yazılım koordinatörü, dekan, meyve sebze toptancısı, matematikçi, ziraat uzmanı, veteriner, öğretim görevlisi, öğretmen, müftü, tercüman, aşçı, hırdavatçı. Liste böyle uzuyor gidiyor. Bu şeklide 4 bin 873 meslek var. Bunlarda çalışanlar yıpranma hakkından yararlanıp, erken emekli olamayacak.İŞVERENLERE YANLIŞ BİLDİRİM UYARISI Şunu de belirtmekte fayda var, SGK’nın genel yazısını okuyucunca, anlaşılıyor ki, bu mesleklerde çalışanlar, işyerleri tarafından fiili hizmet süresi zammı kapsamına alınıp, SGK’ya bildirimleri yapılmış. Bilerek ya da bilmeyerek yapılmış, işin o tarafını bilemem ama bu kişiler yıpranma hakkından yararlanıp, erken emekli olacaklarını inanıp, emeklilik süreleri geldiğinden bambaşka bir durumla karşı karşıya kalacaklar, belki de kaldılar. SGK’nın duyurusundan devam edersek; SGK, yıpranma hakkı olmasına karşın, işveren tarafından hatalı meslek bildirimi nedeniyle çalışanların fiili hizmet süresi zammından yararlanamadığını da tespit etmiş. Örneğin, şoförlük mesleği fiili hizmet süresi zammı kapsamında olmaması nedeniyle kısıtlanan meslekler arasında yer alıyor. Ancak yangın söndürme işinde çalışan itfaiye şoförlüğü, fiili hizmet süresi zammına tabi çalışma. Eğer itfaiye işinin yapıldığı işveren tarafından hizmet bildiriminde itfaiye şoförü olarak değil, şoför olarak (vasıta sürücüsü, yolcu taşıma şoförü) bildirilmek istenilirse; bu çalışan yıpranma hakkından dolayı erken emeklilik imkanından yararlanamıyor. SGK, bu durumlar için işverenleri, doğru bildirim yapmaları konusunda da uyarıyor.

Source: Noyan Doğan


Minguzzi Ailesi’ni tehdit edenlere 7 yıl istendi

Olay yerinden kaçan 15 yaşındaki B.B. ve 16 yaşındaki U.B. yakalanarak cezaevine gönderilmişti. B.B. ve U.B.’nin suç tarihinde 18 yaşından küçük olmaları nedeniyle ‘çocuğu kasten öldürmek’ suçundan 18 yıldan 24 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılmıştı. Davanın ilk duruşmasının olduğu gün Mattia’nın mezarına saldırı düzenlenmiş ve sosyal medyada aileyi tehdit eden paylaşımlar yapılmıştı. Mattia’nın ailesini tehdit eden 5 çocuk hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı. İddianamede, suç tarihinde 18 yaşından küçük olan 5 şüphelinin, ‘zincirleme şekilde birden fazla kişi ile silahlı tehdit’, ‘suçu ve suçluyu övme’ suçlarından 1.5 yıldan 7 yıl 1 aya kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.İddianamede suça süreklenen çocukların (SSÇ) soruşturma aşamasında verdikleri ifadelerine yer verildi. SSÇ’ler ifadelerinde özetle şunları söyledi.‘YAPTIĞIM ŞEYİN SUÇ OLDUĞUNU BİLMİYORDUM’E.K.: U.B.’nin cezaevine girme sebebini bilmiyordum, öğrendiğimde pişman oldum ve paylaşımı kaldırdım. Yaptığım şeyin suç olduğunu bilmiyordum.K.G.: Paylaşımı yapma sebebim B. isimli şahsı küçük düşürmekti. Suç kastım yoktu.A.S.D.: Yorumu yapma sebebim B. isimli şahıs ile dalga geçmekti. Suç kastım yoktu.H.E.A.: Mahalleden arkadaşım olan U. ile ilgili bu paylaşımı yapmam için diğer arkadaşlarım baskı kurdu. Paylaşımı yaptığımda U.’nun cezaevine girme sebebini bilmiyordum. Öğrendiğimde paylaşımı kaldırdım.

Source: Elif Altin


Özel: Bu işin yeri Meclis

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, dün maden faciasının yıldönümü için gittiği Manisa Soma’dan katıldığı NOW TV yayınında özetle şunları söyledi: “CHP tarihsel bir tutarlılığa sahip bir parti olarak, ‘Terör bitecekse biz varız’ diyor. Bu kadar net. ‘Eğer annelerin gözünün yaşı duracaksa, şehit kanı akmayacaksa biz varız’ diyor. Toplumsal mutabakat arandığında herkesin rıza göstereceği, kaybedenin olmayacağı, herkesin çözüm konusunda bilgi sahibi ve mutabık olacağı bir yöntem öneriyor. Siz toplumun bir kısmını, partilerden bir ya da birkaçını dışlarsanız, kendinize ait ajandalarınız varsa, gizli pazarlıklar yürütüyorsanız, bu iş başarılı olmuyor.ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDE YOKUZHiç kimse dışlanmadan bu işin yürütülmesi lazım. Bunun için yer Meclis’tir. Komisyon yapacak yasal düzenlemeleri. ‘Yasal’ diyorum soruyorlar; ‘Anayasa değişikliği olsa?’ ‘Biz anayasa değişikliğinde yokuz’ diye ilk günden söyledik. Çünkü anayasa değişikliği farklı pazarlıkları gündeme getiren, tuhaf ve samimiyet sorgulatan bir mesele. Bugün Türkiye’nin bu sorunu çözmek için ihtiyaç olan şey kanunları çıkarmak, mevcut kanunları düzgün uygulamak. Şeffaflık ve samimiyet.ŞEHİT AİLELERİNİN RIZASI Toplumsal mutabakat aranacaksa, başta şehit aileleri, gaziler bu süreçten zarar görmüş herkesin olurunun, rızasının alınması lazım. Şehit aileleri ve gazilerin derneklerini ziyaret ettim. Bana dedikleri şu, ‘Benim yüreğime ateş düştü başkasının yanmasın. Ama samimiyet olsun. Siyasete alet olmasın. Bizim de görüşlerimiz alınsın, biz bilelim ne olduğunu.’ Ben de bunu her fırsatta söylüyorum. Bakın bu sıvasız evine, briket eve en acılı gününde Türk bayrağı asan, ‘Vatan sağ olsun’ diyen kişilerden bahsediyoruz. Birazcık Allah aşkına, bunun da bir hatırı olsun ya. Bugün bu iş toplumsal mutabakatla, herkesle birlikte çözülsün. Bundan hepimiz kârlı çıkarız. Bütün Türkiye kârlı çıkar.SIRRI SÜREYYA’YA SORMUŞTUM (Süreçle ilgili gizli anlaşma olup olmadığı iddiaları) Vallahi şimdi ben rahmetli Sırrı Süreyya Önder’e sorduğumda dedi ki ‘Gizli bir anlaşma, Anayasa pazarlığı bilmem ne. Bunları bize soracağınıza küfredin’ demişti. Bu kadar net. Şimdi rahmetlinin bu kadar net bir kefaletin olduğu yerde, ben bir şey demem bunun üstüne. Ama varsa biz orada olmayız. Yani şunu söyleyeyim. Yarın öbür gün tuttular, çıktılar. ‘Efendim işte biz getirdik, Anayasa’da da şu değişikliği yapacağız.’ Biz diyoruz ki, mevcut Anayasa’ya uymayanla anayasa yapılmaz.” CHP Lideri, TSK’dan ihraç edilen Teğmen Deniz Demirtaş’ın ailesini ziyaret etti.LOZAN TAPU SENEDİMİZ“(PKK’nın fesih açıklamasındaki Lozan ve 1924 Anayasası vurguları) Bu soruların hiçbirinin muhatabı ben değilim. Bunların Erdoğan’a ve Bahçeli’ye sorulması lazım. Biz tapu senedi kabul ediyoruz Lozan’ı. Şimdi o tapu senedi kendilerine emanet. Hükümet ellerindeyken, terör örgütüyle yaptıkları görüşmelerin sonunda metne bunun girmesine ses çıkarmayanlara sorun.Bize düşman hukuku uyguluyorlar. Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin karşısında terör eylemlerine girişmiş olan silahlı bir örgüte de gidip lideri ile pazarlık ediyorlar, görüşüyorlar. Liderine dün teşekkür ediyorlar. Atatürk’ün kurduğu parti, şeytan. Öcalan’ın kurduğu parti, dünden beri dost. Bize rağmen işleyebilecekleri hiçbir süreç yok. Gözlerinin içine bakarak söylüyorum ki biz buradayız. CHP’ye rağmen, bu ülkenin kurucu değerleriyle çelişkili, bu ülkeye kafa tutan bir iş yapmaya kalktıklarında CHP ve bu milletin gücünü bambaşka bir yerden tadarlar.”

Source: Hurriyet.com.tr


Doğurganlık hızı düştü… Geçen yıl 937 bin bebek dünyaya geldi

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı doğum istatistikleri Türkiye tarihindeki en düşük doğurganlık hızının 2024’te olduğunu gösterdi. Buna göre bir kadının doğurgan olduğu dönem (15-49 yaş grubu) boyunca doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade eden ‘toplam doğurganlık hızı’, 2001’de 2.38 çocukken, 2014’ten itibaren aralıksız düşüş eğilimine girerek 2024’te 1.48 çocuk oldu. Söz konusu oran 2023 yılında 1.51 idi. Bu durum, son 8 yıldır nüfusun yenilenme düzeyi olan 2.1’in altında kaldığını gösterdi. Türkiye’de canlı doğan bebek sayısı, geçen yıl 937 bin 559 oldu.BİRİNCİ ŞANLIURFAGeçen yıl en yüksek toplam doğurganlık hızı 3.28 çocukla Şanlıurfa’da kaydedildi. Bu ili 2.62 ile Şırnak, 2.32 ile Mardin izledi. Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu il ise 1.12’şer çocukla Bartın ve Eskişehir oldu. Bu illerin ardından 1.15 çocukla Zonguldak ve Ankara, 1.17 ile İzmir geldi.Toplam doğurganlık hızı 2017’de nüfusun yenilenme seviyesinin altına düşmüştü. O yıl 57 ilin toplam doğurganlık hızı 2.10’un altında iken 2024’te söz konusu il sayısı 71’e çıktı. Bu hızın 1.50’nin altında kaldığı il sayısı 2017’de 4 iken 2024’te 55 oldu. Toplam doğurganlık hızının 3 çocuk ve üzerinde olduğu il sayısı 2017’de 10 iken 2024’te sadece Şanlıurfa kaldı.2024’te en yüksek toplam doğurganlık hızı okuma yazma bilmeyen / okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyen anneler için 2.65 çocuk iken en düşük toplam doğurganlık hızı yüksek öğretim mezunu anneler için 1.22 çocuk olarak kaydedildi. Buna göre, 2024’te kır olarak sınıflandırılan yerlerde toplam doğurganlık hızı 1.83 çocuk iken orta yoğun kent olarak sınıflandırılan yerlerde 1.58 ve yoğun kent olarak sınıflandırılan yerlerde 1.39 çocuk oldu.TÜRKİYE AB’DE 9’UNCU SIRADA- Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin toplam doğurganlık hızları incelendiğinde, 2023 yılında en yüksek toplam doğurganlık hızına sahip ülke 1.81 çocukla Bulgaristan oldu. En düşük doğurganlık hızına sahip ülke ise 1.06 çocukla Malta olarak kayıtlara geçti. Toplam doğurganlık hızı 2024’te binde 1.48 olan Türkiye, AB üyesi ülkelerle kıyaslandığında 9’uncu sırada yer aldı.

Source: Hurriyet.com.tr


Bakırhan: Güçlü Türkiye Ortadoğu’da huzurun sigortası

DEM Parti’nin dün Meclis grup toplantısına, tedavisi devam eden İmralı Heyeti üyesi Ahmet Türk de katıldı. Fesih kararını değerlendiren Türk, “Önemli olan Türkiye’nin demokratikleşmesidir, demokratik bir cumhuriyette sorunların çözümüdür. Demokratik bir Türkiye’nin geleceğiyle ilgili atılması gereken adımlar var. Bu beklentidir; bir pazarlık değil. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türkiye’nin kendi insanını, kendi yurttaşını kucaklamasıdır” dedi. Bakırhan da hasta mahkûmların tahliyesi gibi bazı adımların yasal düzenleme olmadan da yapılabileceğini söyledi.Terör örgütü yöneticilerinden gelen açıklamalar ve silahların bırakılma yöntemine ilişkin sorulara karşılık Bakırhan, “Biz Kandil’in yöneticileri değiliz, DEM Partiyiz. Bu işler devletle örgüt arasında teknik meselelerdir. Silah kime, nerede bırakılacak bilmiyoruz. Biz PKK’nın toplamış olduğu kongre ve açıkladığı kararların kıymetli, değerli olduğunu, yeni bir dönemin kapısını aralayacak çok önemli bir süreç olduğunu düşünüyoruz” diye konuştu. Bakırhan, CHP ve MHP Liderleri’nin açıklamalarına ilişkin de şunları söyledi:YÜREKTEN DESTEKLİYORUZ“Sayın Devlet Bahçeli, barış havasının kalıcı ve gerçekçi olması gerektiğini, siyasi ve hukuki adımlarla siyasetin güçlendirilmesi gerektiğini belirtmiş, çok değerli buluyoruz ve yürekten destekliyoruz. Sayın Özgür Özel’in tespiti de son derece kıymetli. Bazı düzenlemelerin bayram sonrasına bırakılmadan yapılması Türkiye’nin önünü açacaktır.” ÖNDER’İN FOTOĞRAFIYLAKalp rahatsızlığı nedeniyle tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden TBMM Başkanvekili ve DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, dün yapılan DEM Parti grup toplantısında anıldı.DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, konuşmasını kürsünün yanına yerleştirilen Önder’in fotoğrafının yanında yaptı.

Source: Mert Gökhan Koç


Kayınvalide-damat olayında soruşturma tamamlandı

Dillendirilen iddialar ve şikâyet sonrası İstanbul’da gözaltına alınan 2 şüpheli tutuklanmıştı. Dosya yetkisizlik kararıyla Develi Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmişti. Develi Cumhuriyet Başsavcılığı’nın konuyla ilgili başlattığı soruşturma tamamlandı.Hazırlanan iddianame, Develi Asliye Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. İddianamede, Güldane Ş. ve Cuma D. hakkında bina içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında ‘hırsızlık’, ‘birden fazla kişiyle birlikte tehdit’ ve ‘kasten yaralama’ suçlarından 10 yıl 3 aydan yıldan 21.5 yıla kadar hapis cezası istendi.‘SÜREKLİ ARAMIZDA TARTIŞMA YAŞANIYORDU’Mağdur D.Ş., iddianamede yer alan ifadesinde, sanık Cuma D. ile geçen yıl nişanlandığını anlattı. Bir süre sonra nişanlısı ile annesi arasında samimiyet oluşmaya başladığını öne süren D.Ş., “İkisinin yakınlaşmalarını babama söyleyeceğimi dile getirince annem Güldane ve Cuma bana ‘Bizim dışarı gittiğimizi, ikimizin evde kaldığını, asla babana söylemeyeceksin. Yoksa seni öldürürüz’ şeklinde sözler söyleyip vücudumun çeşitli bölgelerine vurmak suretiyle beni darp etti. Bu şekilde sürekli aramızda tartışma yaşanıyordu” dedi.Sanıklar Güldane Ş. ve Cuma D. ise suçlamaları kabul etmedi.

Source: Hurriyet.com.tr


AB’de gündem çocukları sosyal medyadan korumak

Avrupa ülkelerinde, çocukların ve gençlerin akıllı telefon kullanımlarının kısıtlanması ya da tamamen yasaklanması konusunda tartışmalar devam ediyor. Euronews”te yer alan habere göre, Avrupa Birliği”ne üye ülkelerin eğitim ve gençlik bakanları geçtiğimiz gün bir araya gelerek gençleri internette – dezenformasyon, dijital bağımlılık ve çevrim içi taciz gibi tehditlerden- daha iyi nasıl koruyabileceklerini tartıştı. Çocuklara yönelik dijital tehditler konusunda teknolojiye karşı daha sert önlemler alınması gerektiği yönünde net mesajlar verdiler. Görüşülen önerilerden biri, okullarda cep telefonlarının tamamen yasaklanmasıydı. Hali hazırda Fransa, Hollanda, İtalya, İspanya”nın bazı bölgeleri ve son olarak Lüksemburg gibi bazı ülkeler okul saatleri boyunca telefon kullanımını kısıtladı. Daha ileri giden ülkeler de var. Fransa, 15 yaş altı çocuklar için sosyal medyaya Avrupa çapında bir kısıtlama önerisi sundu. Bazı ülkeler, Avrupa Komisyonu”nu ikna etmek üzere bir koalisyon oluşturmayı hedeflediğini belirtti. İspanya, çevrim içi ortamda daha güçlü yaş doğrulama sistemlerine ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Source: Diş Haberler


Evdeki hesap çarşıya uymadı: AKP”yi sandıkta hüsran bekliyor

Cumhur İttifakı”nın başlattığı “Terörsüz Türkiye” süreci ve terör örgütü PKK’nın fesih kararı sonrası, sürecin siyasi yansımaları merak konusu oldu.

Yöneylem Araştırma’nın kurucusu Doç. Dr. Derya Kömürcü, sosyal medya hesabından yeni açılım sürecine dair yapılan bir anketin sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı.

Kömürcü söz konusu anketin sonuçlarını şu şekilde paylaştı:

-Yürütülen “süreç” neticesinde Erdoğan”ın yeniden cumhurbaşkanı seçileceğine inanlar %39 inanmayanlar %45 seviyesinde.

-DEM Parti seçmeninin %69″u sürecin Erdoğan”ın yeniden seçilmesiyle sonuçlanacağını düşünmüyor. AKP seçmeninin %78″i, MHP seçmeninin %52″si buna inanıyor.

-Kamuoyunda sürecin Erdoğan”ın oy desteğinde artışla sonuçlanacağına yönelik bir kanının hakim olduğunu söylemek mümkün değil.

-Aceleci yorumlarda bulunmak için erken. Süreci kerameti kendinden menkul kehanetler üzerinden değerlendirmemek gerek.

SEÇMEN GRUPLARININ GÖRÜŞLERİ FARKLILAŞIYOR

Anket verilerine göre, DEM Parti seçmeninin yüzde 69’u sürecin Erdoğan’ın yeniden seçilmesini sağlamayacağı görüşünde.

Buna karşılık, AKP seçmeninin yüzde 78’i, MHP seçmeninin ise yüzde 52’si Erdoğan’ın tekrar cumhurbaşkanı seçileceğine inanıyor.

Source: Haber Merkezi


Suriye”ye yaptırımlar kaldırıldı: Trump, Şara ile görüşecek

ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan ziyaretinde yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile gerçekleştirdiği görüşmeler sonucu ABD nin Suriye ye yönelik uyguladığı yaptırımları kaldıracağını açıkladı. Körfez turu devam eden ABD Başkanı Trump ın ise bugün Suudi Arabistan da Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara ile bir araya geleceği öğrenildi. Bir Beyaz Saray yetkilisi ise, Trump-Şara görüşmesini teyit etti. Riyad da katıldığı Suudi Arabistan-ABD Ortak Yatırım Forumu nda konuşan Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefonda görüştüklerini hatırlatarak, Türkiye nin lideri Erdoğan ın geçtiğimiz günlerde benzer talebi oldu. Orta Doğu daki diğer saygın arkadaşlarım da bunu söyledi Suriye deki yaptırımları kaldıracağız. ifadelerini kullanmıştı. SURİYE DIŞİŞLERİ BAKANI: TARİHİ DÖNÜM NOKTASI Trump ın açıklaması Suriye de coşkuyla karşılandı Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani, ABD Başkanı Donald Trump ın ülkesine yönelik yaptırımları kaldıracaklarına ilişkin açıklamasını memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, bu gelişmeyi Suriye halkı için tarihi dönüm noktası olarak nitelendirdi. ARAP ÜLKELERİNDEN MEMNUNİYET AÇIKLAMASI Kuveyt, Bahreyn, Ürdün, Filistin, Yemen, Lübnan ve Libya, ABD Başkanı Donald Trump ın Suriye ye yönelik yaptırımların kaldırılmasıyla ilgili açıklamalarını memnuniyetle karşıladı. Kuveyt Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada Trump ın Suriye ye yönelik açıklamaları memnuniyetle karşılanarak, Suudi Arabistan ın çabalarından övgüyle söz edildi. Açıklamada, bu adımın Suriye de istikrar, refah ve kalkınmaya destek olacağı vurgulandı. Bahreyn Kralı Hamed bin İsa Al Halife de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ya tebrik telgrafı gönderdi. Trump ın açıklaması Suriye de coşkuyla karşılandı Kral Hamed, telgrafında, Trump ın Suriye ye yönelik yaptırımları kaldırma kararını açıklaması dolayısıyla Cumhurbaşkanı Şara yı ve Suriye halkını tebrik etti. Beklenen hamlenin Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ın çabalarına bir yanıt niteliğinde olduğunu dile getiren Kral Hamed, Trump ın kararını, Suriye ye modern tarihinin bu kritik aşamasında destek sağlama yönünde atılmış olumlu bir adım olarak değerlendirdi. Ürdün Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada da Trump ın Suriye ye yönelik yaptırımları kaldırma niyetini duyurmasının memnuniyetle karşılandığı belirtildi. Bunun, Suriye nin yeniden inşası ve Suriye ile dünya arasında ekonomik işbirliğinin yeni ufuklar açması yolunda önemli bir adım olarak değerlendirildiği açıklamada, yaptırımların kaldırılmasının Suriye halkının refah ve kalkınmasına olumlu yansıyacağı vurgulandı. Filistin Devlet Başkanlığından yapılan açıklamada da Trump ın Suriye ye yönelik yaptırımları kaldırma kararının memnuniyetle karşılandığı ifade edildi. Açıklamada, bu karar, Suriye nin sağlığına ve istikrarına kavuşması ve bölgedeki lider rolüne geri dönmesi yolunda atılmış yeni bir adım olarak değerlendirildi. Lübnan Başbakanı Nevvaf Selam da yaptığı yazılı açıklamada, Trump ın Suriye ye ilişkin açıklamasını memnuniyetle karşıladı. Kararın Lübnan ve bölge genelinde olumlu yansımaları olacağını kaydeden Selam, bu konudaki inisiyatifi ve çabaları için Suudi Arabistan a teşekkür etti. Yemen Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada da Trump ın açıklaması memnuniyetle karşılanarak, bu adım önemli ve olumlu bir jest olarak nitelendirildi. Açıklamada, Suudi Arabistan ın Suriye ye yönelik yaptırımların kaldırılması yönündeki çabaları takdirle karşılandı. Libya Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada da Trump ın açıklamasının, Suriye nin bölgesel ve uluslararası çevreye yeniden entegrasyonu yönünde önemli bir değişimi yansıttığı belirtildi.

Source: Habertürk


Keşmir”in makûs talihi

Hindistan ile Pakistan Ke�mir i�in �� defa sava�m�� ve pek �ok kez de sava��n e�i�ine gelmi�kir. Ke�mir, d�nyan�n en b�y�k insani trajedilerinden birinin ya�and��� yerdir. Hindistan ve Pakistan aras�ndaki n�kleer yar���n en �nemli nedeni Ke�mir meselesidir. 80 bin ki�inin �ld���, kimli�i belirsiz 6 bin ki�inin toplu mezar�n�n oldu�u ve binlerce gencin 1989 direni�i sonras� ortadan kayboldu�u Ke�mir”i ve bu b�y�k trajediyi d�nya g�rmezden gelmektedir.

Prof. Dr. S�leyman Do�an/ Y�ld�z Teknik �niversitesi ��retim �yesi

Bug�nk� Ke�mir iki b�lgeden ibarettir. Pakistan g�d�m�nde Azad(h�r/ba��ms�z) Ke�mir ve di�er as�l sorunlu olan Hindistan i�gali alt�ndaki Cammu Ke�mir”dir. �zad Ke�mir”in merkezi Muzaffer�b�d, Camm�-Ke�mir”in merkezi ise Srinagar”d�r. Hindistan”�n sald�r� ba�latt��� Azad Ke�mir”de 20 milyondan fazla M�sl�man ya�arken, Hindistan i�gali alt�ndaki Ke�mir”de ise 15 milyon M�sl�man ya�amaktad�r. Burada Hindistan bir bu�uk milyon asker bulundurmaktad�r. Yani 10 ki�iye bir asker d��mektedir. Bendeniz T�rk bas�n�nda 1992 y�l�nda Cammu Ke�mir”e giren ilk T�rk gazeteciyim. Bu konuda 1993 y�l�nda yazd���m, “Ke�mir”den Geliyorum” kitab�n�n da m�ellifiyim.

Asya”n�n kalbi

Cammu ve Ke�mir vadisi �airlerin hayallerini kam��layacak kadar do�a g�zelliklerine sahip Himalayalar�n eteklerinde �o�unlu�u M�sl�man (y�zde 85) halk�n�n ya�ad��� bir b�lgedir. Ke�mir, bulundu�u konumu itibar�yla G�ney Asya”n�n ortas�nda yer almas� nedeniyle, Asya”n�n kalbi olarak adland�r�l�r. Ke�mir sahip oldu�u do�al g�zelli�i ile adeta bir “”cennet vadisi”” olarak an�lmaktad�r. Ke�mir stratejik a��dan b�lge �lkeleri i�in b�y�k �nem arz etmektedir. Co�rafi olarak Ke�mir, Himalaya da�lar�ndaki �in, Afganistan, Pakistan ve Hindistan”�n birle�ti�i noktada bulunan bir b�lgedir. Ke�mir, b�l�nme �ncesi Hindistan”daki 562 prenslikten en b�y��� idi. 222 bin 870 metrekare y�z�l��m� ile Danimarka, Hollanda, L�ksemburg ve Bel�ika”n�n toplam�n�n yakla��k iki kat� bir alan� kapsamaktad�r. Ancak, b�l�nme sonras� b�lge, �� n�kleer g�� olan Hindistan, �in ve Pakistan taraf�ndan kontrol edilmeye ba�lanm��t�r. Pakistan ve Hindistan taraf�ndan kontrol edilen s�n�r hatt�, 435 mil (700km) uzunlu�undad�r. Hindistan taraf�ndan kontrol edilen Cammu ve Ke�mir olarak adland�r�lan b�lge, Ke�mir”in yakla��k y�zde 45″ni olu�turmakla birlikte b�lgenin g�ney ve do�u k�s�mlar�nda yer almaktad�r. Pakistan kontrol�ndeki Azad Ke�mir, Gilgit ve Baltistan olarak adland�r�lan b�lge Ke�mir”in y�zde 35″ni olu�tururken, �in kontrol�ndeki Aksai �in ise Ke�mir”in y�zde 20″sini olu�turmaktad�r. Ke�mir, G�ney Asya”n�n b�y�k g��leri olan Hindistan, Pakistan ve �in aras�nda stratejik �neme haiz bir b�lgedir. B�lge, alt k�tan�n Orta Asya ile irtibat�n� sa�layan bir kap� �zelli�i g�stermekte olup, do�usunda �in”in Tibet b�lgesi, kuzeyinde �in”in Sincan Uygur �zerk B�lgesi bulunmaktad�r. Kuzeybat�s�ndaki Gilgit B�lgesi, Afganistan”�n Wakhan koridoru ile ortak s�n�r payla�maktad�r.

Ke�mir meselesi nedir?

Mo�ollar�n Hindistan”daki Delhi saltanat� zay�flad��� zaman, bu b�lge Sih bir Maharaca olan Pencab”�n h�k�mdar� Rancit Singh”�n sultas� alt�na girmi�tir. 19.y�zy�lda t�m Hindistan”a hakim olan �ngilizler Cammu Ke�mir”i 1946″da Amretsar Anla�mas�na g�re Rancit Singh”in bir generali olan Gulab Singh”e yedi bu�uk milyon rupi kar��l���nda satm��t�r. B�ylece Cammu Ke�mir halk�n�n y�zde 85″i M�sl�man olan Gulab Singh”in �ahsi m�lkiyeti haline gelmi�tir. Hen�z Pakistan ba��ms�z bir devlet olmadan 1931 y�l�nda Cammu Ke�mir”de M�sl�man Konferans� Te�kilat�nda bir ��retmen olan �eyh Abdullah”�n liderli�inde Maharaca”ya kar�� isyan bayra��n� �ekmi�tir. Bu hareketin sonucunda 1939 y�l�nda Maharaca Halk Temsilcisi Meclisini kurarak M�sl�man Ke�mir halk�na baz� haklar vermi�tir. Bu hareketin lideri �ey Abdullah, Ke�mir Arslan� olarak tarihe ge�mi�tir.

1947 y�l�nda Hindistan”dan ayr�lan b�y�k bir M�sl�man ahali Muhammed Ali Cinnah y�netiminde Pakistan”� kurmu�tur. Cammu ve Ke�mir i�in 1971″de �� defa sava� ��km��t�r. O g�nden bug�ne Cammu Ke�mir”de huzur ve sukun sa�lanamam��t�r.

Hindistan ile Pakistan neden anla�am�yor?

Ke�mir sorunu, �ngiliz s�m�rgesinden kurtulan Hint Yar�madas�”nda Pakistan ve Hindistan”�n iki ayr� �lke olarak A�ustos 1947″de ba��ms�zl�klar�n� ilan etmesiyle ba�lad�. �ngiltere 1947″de Hindistan”dan �ekilirken, prenslik �eklinde y�netilen Ke�mir”i Hindistan ya da Pakistan ile birle�me konusunda serbest b�rakt�.

Hindistan ile Pakistan Ke�mir i�in �� defa sava�m�� ve pek �ok kez de sava��n e�i�ine gelmi�lerdir. Ke�mir, d�nyan�n en b�y�k insani trajedilerinden birinin ya�and��� yerdir. Hindistan ve Pakistan aras�ndaki n�kleer yar���n en �nemli nedeni Ke�mir meselesidir. 80 bin ki�inin �ld���, kimli�i belirsiz 6 bin ki�inin toplu mezar�n�n oldu�u ve binlerce gencin 1989 direni�i sonras� ortadan kayboldu�u Ke�mir”i ve bu b�y�k trajediyi d�nya g�rmezden gelmektedir.

Hint Ordusu Ke�mir”e g�nderildi�i g�n olan 27 Ekim 1947″de Hindistan Ba�bakan� Javaharlal Nehru, Pakistan”daki meslekta��na a�a��daki telgraf� g�ndermi�tir. “Bar�� ve d�zen tesis edildi�inde Ke�mir”den birliklerimizi geri �ekece�imize ve devletin gelece�i ile ilgili kararlar� halka b�rakaca��m�za dair g�venceniz, yaln�zca sizin h�k�metinize de�il, ayn� zamanda Ke�mir ve D�nya halk�na da verdi�imiz bir taahh�d�m�zd�r. Ke�mir”in kaderinin en nihayetinde halk taraf�ndan karar verilece�ini ilan ettik. Birle�mi� Milletler gibi uluslararas� himaye alt�nda referandum yapmak i�in bar�� ve hukuk tesis edildi�inde bunu yapmaya haz�r�z. Bunun d�r�st�e ve halka adil bir referansla yap�lmas�n� istiyoruz ve ��kacak h�k�mleri de kabul edece�iz.” Ancak Hindistan bu verdi�i s�ze hi�bir zaman sad�k kalmam��t�r.

Ke�mir i�in muhtemel ��z�m yolu i�in �u ad�mlar at�lmal�d�r:

1-Ke�mir halk�na kendi kaderini tayin hakk� vermek i�in Ke�mir”de halk oylamas� ger�ekle�tirilmelidir.

2-Ke�mir tampon devlet olarak ilan edilmeli ve ba��ms�zl�k verilmelidir.

3-Pakistan”a Ke�mir Vadisi ve Hindistan”a ise Cammu Vadisi verilmelidir.

4-Hindistan ve Pakistan”�n Ke�mir b�lgesinden t�m g��lerini geri �ekmesi ve b�lgenin 5 ila 10 y�l boyunca BM korumas� alt�na verilmesi ve bunun sonras�nda Ke�mirlilerin Hindistan ya da Pakistan”a kat�lmak tercihini kendilerinin yapmas� sa�lanmal�d�r.

Pakistan, her zaman BM kararlar�na g�re ve bar����l yollarla Ke�mir sorununun ��z�m�n� desteklemi�tir. Pakistan, Hindistan ile bar����l ve anlaml� m�zakereleri destekleyerek Ke�mir ihtilaf�n�n ��z�m� i�in d�r�stl���n� her zaman g�stermi�tir. Bununla birlikte Hindistan”�n Ke�mir �at��mas� konusunda anlaml� diyalogu reddetmekte g�sterdi�i �srarl� tav�r, ��z�m�n �n�ndeki en b�y�k engeldir. Hindistan, Ke�mir ile ilgili m�zakereleri kabul etti�i zaman, amac� hi�bir zaman bir ��z�m bulmak de�ildir, m�zakere g�r�nt�s� yaratarak uluslararas� bask�n�n y�n�n� de�i�tirmek istemi�tir.

Ke�mir meselesi hem b�lgesel hem de k�resel g��lerin i�erisine dahil oldu�u uluslararas� bir mesele olarak din, etnisite ve reel-politik ��karlar� da i�erisinde bar�nd�ran �ok boyutlu bir mesele haline gelmi�tir. Gerek Pakistan”da ya�anan i� siyasi geli�meler, gerek Hindistan”da ger�ekle�en siyasi, ekonomik ve sosyok�lt�rel d�n���mler Ke�mir meselesini do�rudan etkilemektedir. B�lgede g�n�m�zde ve gelecekte Ke�mir gibi �zerinde anla��lmas� zor olan meselelerin bar����l bir �ekilde ��z�me kavu�mas�, b�lgedeki istikrar�n, uluslararas� bar�� ve g�venli�in sa�lanmas�na da katk�da bulunacakt�r. Ke�mir sorununun ��z�lmesi sadece 90 y�l� a�k�n ge�mi�i olan bir sorunun ��z�lmesini sa�lamayacak ayn� zamanda benzer nitelikte sorunlar�n ��z�lmesi konusunda da umut ����� olacakt�r.

N�kleer sava� tehlikesi

Tarihsel olarak, Ke�mir, B�y�k �pek Yolu olarak bilindi�inden beri nehirleri ve Orta Asya”ya giden rotalar� kontrol eden �nemli bir stratejik pozisyonda kalm��t�r. �arl�k Rusya”s� �mparatorlu�u, Orta Asya b�lgelerinde artan g�c� ve Hindistan topraklar�na yak�nl��� nedeniyle, Avrupa g�� yap�lar� ba�lam�nda Ke�mir �at��mas�na daha fazla stratejik �nem vermi�tir. Cammu ve Ke�mir”deki son gerilimler, n�kleer rakipler olan Hindistan ve Pakistan”� yeniden kar�� kar��ya getirmi�tir. Ke�mir”deki bir krizin, n�kleer seviyeye y�kselebilecek d�rd�nc� bir Hint-Pakistan sava��n� tetikleme potansiyeli bulunmaktad�r.

Ke�mir son 20 y�lda, s�radan vatanda�lar i�in “ya�ayan bir cehennem” olmu�tur. Bir turist cenneti iken d�nyadaki en bask�c� yerlerden birine d�n��t�r�lm��t�r. Ke�mirlilerin haklar� ciddi �ekilde ihlal edilmi�tir. Silahl� Kuvvetler �zel Yetkiler Yasas�”n�n g�venlik kuvvetlerine �ok fazla g�� vermesi ve bu yasay� s�kl�kla suiistimal etmesi b�lgedeki bitmek bitmeyen gerilimin ana sebeplerindendir.

Source:


Güney Koreli Profesör uyardı! Oyun şirketlerinin kurduğu büyük tuzak! Gençleri ağlarına böyle düşürüyorlar…

6.Küresel Davranışsal Bağımlılıklar Kongresi”ne Güney Kore”den katılan Ergenlerde Dijital ve Kumar Bağımlılığı uzmanı Prof.Dr. Hae Kook Lee, oyun siteleri üzerinde çocuklara ve gençlere kurulan tuzağa dair dikkat çeken ifadeler kullandı. Lee, oyun şirketlerinin sanal kumar yemlemesi yaptığını vurgulayarak ailelere çağrıda bulundu, “Özellikle büyük oyun şirketleri para kazanmak için oyunları bir anlamda kumar haline getiriyor. Oyunların ne kadar oyuna benzediği, kumar özelliği taşımadığı ayırt edilmeli.” dedi. 6.KÜRESEL DAVRANIŞSAL BAĞIMLILIKLAR KONGRESİ BUGÜN DE DEVAM EDİYOR Sabah Gazetesi ana sponsorluğunda Türkiye Yeşilay Cemiyeti ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı”nın ortaklaşa düzenlediği 6.Küresel Davranışsal Bağımlılıklar Kongresi”nde ilk gün tamamlandı. Bugün de devam edecek kongrede, dijital bağımlılık, oyun bağımlılığı, kumar bağımlılığı ve davranışsal bağımlılıkların tümüyle ilgili neler yapılması gerektiği tartışılacak. Alanında dünyanın en saygın bilim insanları kongrede çözüm yollarını anlatarak dünyaya önemli mesajlar vermeye devam edecek. GÜNEY KORELİ PROFESÖR SABAH.COM.TR”YE KONUŞTU! AİLELER BU TUZAĞA DİKKAT Ergenlerde Dijital Bağımlılık ve Kumar Bağımlılığı Uzmanı Prof.Dr. Hae Kook Lee, 6.Küresel Davranışsal Bağımlılıklar Kongresi”nde sabah.com.tr”nin sorularını yanıtladı. Uzman isim, sanal kumar ve oyun bağımlılığı konusunda dikkat çeken uyarılarda bulundu. Güney Kore”li Bağımlılık Uzmanı SABAH TV”ye konuştu | Video Lee, “Özellikle çocukların oynadığı platformlarda kumarın yedirilmemesi bunun önüne ebeveynlerin önüne geçmesi gerekir. Kumarı çağrıştıran oyunlara aileler izin verilmemeli. Aileler buna dikkat etmeli.” dedi. OYUN ŞİRKETLERİNDEN KUMAR TUZAĞI Lee, sanal kumara yönlendirmelerin, oyun siteleri üzerinden yemleme yöntemiyle yapıldığını vurgulayarak, “Özellikle büyük oyun şirketleri para kazanmak için oyunları bir anlamda kumar haline getiriyor. Oyunların ne kadar oyuna benzediği, kumar özelliği taşımadığı ayırt edilmeli. Bu şirketler ve oyunlar yakından takip edilmeli. Önlemler bu çerçevede alınmalı.” dedi. Yeşilay’dan dijital ebeveynlik çalışması! Ailelere kritik uyarı: En büyük etken aile bağlarının zayıf olması Yeşilay Başkanı Doç. Dr. Mehmet Dinç sabah.com.tr’ye konuştu! Sosyal medya için düzenleme çağrısı 6.Küresel Davranışsal Bağımlılıklar Kongresi”ne “sanal kumar” damgası: Bu yıl ilk kez madde bağımlılığını geçti…

Source: Sabah


CHP’li belediyede bir skandal daha! Sporcuların ekmeğini kesti: AK Parti’den sert tepki: Bu kadar mı düştünüz?

Etimesgut Belediyesi pes dedirtecek bir karara imza attı. AK Parti ABB Grup Başkanvekili ve Etimesgut Belediye Meclis Üyesi Nihat Yalçın, CHP”li belediyenin Etimesgut Belediyespor”a yönelik tartışmalı kararını ortaya çıkardı. Yalçın, belediyenin kulübün günlük 14 ekmek desteğini kestiğini açıkladı. Yalçın, Erdal Beşikçioğlu yönetimindeki Etimesgut Belediyesi”nin daha önce de Belediyespor”a zorluk çıkardığını belirterek, “Etimesgut Halk Ekmek Fabrikası”nın kulübe verdiği günlük 14 ekmek desteği kesildi. Bu, günlük 150 liralık bir maliyete denk geliyor. Bu kadar mı düştünüz? Sporcuların ekmeğini kesmekteki amaç nedir? Etimesgut sporunu bitirmek mi istiyorsunuz?” dedi. Yalçın “Belediyenin otobüsünü kulüpten aldınız. Resmi ve gayri resmi yollarla tesislerinden tahliye etmeye çalıştınız. Ancak Etimesgut”un evlatları spor kulübüne sahip çıktı. Nihat Yalçın Bugün orada Etimesgut”un evlatları futbol oynuyor ve binlerce taraftar takımlarını destekliyor” diye konuştu. Beşikçioğlu”nu Ankara”nın bir marka değerini yok etmeye çalışmakla suçlayan Yalçın “Göreve gelir gelmez Etimesgut Belediyespor Kulübü”nün yönetimini değiştirdiniz. Geçmişten kalan yöneticiler istifa etti. Kendi atadığınız yönetimle 2 ay sonra anlaşmazlığa düştünüz, ardından yeni atadığınız yönetimin de istifasını istediniz. Bu süreç, Ankara”nın marka değeri haline gelmiş Etimesgut Belediyespor Kulübü”nü iflasın eşiğine getirdi” dedi. KURSLAR ÜCRETLİ OLDU Yalçın, CHP yönetiminin göreve gelir gelmez Etimesgut”taki ücretsiz spor kurslarını ücretli hale getirdiğini hatırlatarak şöyle devam etti: “Etimesgut”ta, CHP yönetiminden önce Etimesgutlu evlatlarımıza tamamen ücretsiz olarak verilen spor kursları Beşikçioğlu göreve gelince ücretli hale getirildi. Şu anda tüm kurslardan ücret alınıyor. Bunlar Etimesgut Meclisi”nden çıkan kararlardır. Sonrasında değişiklik yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Tasarruf tedbirlerini kimin getirdiğini ve nasıl uygulandığını çok iyi biliyoruz. 15 Temmuz anma etkinliklerinde tasarruf tedbirleri uygulanırken, diğer alanlarda neden aynı hassasiyet gösterilmiyor?

Source: Tolga Özlü


Ergün Yıldırım yazdı: Gün olur asra bedel

Tarihte zaferler beraberinde yenilgileri de getirir. Çünkü belli bir taraf kazanırken öte taraf kaybeder. Bundan dolayı her tarihi olay, beraberinde tarihi yenilgileri de getirir. Bu yenilgiye uğrayan bilinçler gerçeği kabullenmez. Ona direnirler. Bundan dolayı “tarihi yanılgı” üreterek bunun içine yerleşirler. Orada hala doğru oldukları inancını sürdürerek rollerini ve güçlerini korumaya çalışırlar. Bu da büyük bir yanılgı içinde yaşamak anlamına gelir. Farkına varmadan yanılgı onlara yenilgiyi aşma yolu gibi görünür. Bu illüzyon içinde yaşamada ısrar ederler. Bu da bu kesimlerin ve bu rollerinde ısrar edenleri ciddi patolojik tutumlara sürükler. Gerçeğe çarparlar. Kafalarını kırarlar, ellerini kollarını kanatırlar, bilinç yanılgıları içinde gerçek karşısında sürrealist kesilirler. Bol bol komplo teorileri ile tatmin olarak terapi yaşarlar.Bu anlattığım durum bugün Türkiye”de yaşanıyor. 12 Mayıs”ta, “asra bedel gün” yaşadık. 47 yıl silahlı terör faaliyetlerini sürdüren örgüt kendisini feshetti. Ülkemizde, bölgemizde ve Avrupa”da bize karşı savaşan yapı dağıldı, kendisine son verdi. Türkiye, büyük bir zafere ulaştı. Etnik derinleşme, iç çatışma, terörle gelen güvenlik siyasetinin baskısı ve ekonomik giderlerden kurtulma yolu açıldı.PKK, birleşik Kürdistan amacını bıraktığını ve “Tam Bağımsız Türkiye” idealine artık inandığını söyledi. Türkiye, artık en büyük iç meselelerinden birisini çözmeyi başardı. Bu büyük zafer, bazılarına yenilgiyi yaşatıyor.Yenilgiyi kimler yaşadı?Zaferle gelen yeni gerçeklikte yenilgiyi çeşitli ideolojiler ve kesimler yaşadı. Tarihi yenilgiyi bölücüler, Kürtçülük siyasal akımı, Türklük üzerinden ırkçılık yapanlar, ırkçı ulusalcılar, sol devrimciler yaşadı. Tarihi yenilgiyi “beyaz Türkler”, batıcı elitler ve ne olursa olsun iktidara karşıt olanlar yaşadı. Tarihsel yenilgi, bu çevrelerin ve ideolojilerin işlevsiz hale gelmesi demektir. Artık terör üzerinden, PKK üzerinden, Kürtçülük üzerinden rol kapma imkanlarını kaybettiler. Varlıklarını terör ve PKK karşıtlığına borçlu olanlarla terörü temsil ederek sürdürenler hezimete uğradılar.Mutlak devletçilik, homojen kültür, tekçi toplum anlayışları ve sert ideolojiyi savunanlar, yeni tarihi hamle karşısında önemini kaybediyor. Soğuk savaş argümanları ve devrimci siyasetler devlet katındaki itibarı bitiyor. Argümanlarını canlı tutmak için artık terör yok, bölücülük yapan yok. Büyük boşluk!Bu kesimler tarihi yenilgiyi aşmak için tarihi yanılgıya yöneliyorlar. Bilinç çarpılması yaşıyorlar. Bu bilinç çarpılması onlara gerçeği ve yeni hamleyi olmamış gibi gösteriyor. “Sahada kazandık, masada kaybettik” diyorlar. “Kürtler davasından vazgeçti” diyorlar. “Devlet terörle pazarlık yapmaz” diyorlar. “Kürt yok” diyorlar. “Faşist devletle anlaştınız” diyorlar. Aşırı partiler, kimi aydınlar, bazı medya çevreleri bu tutum içindeler.Halbuki tarihi yeniliği algılamayıp yanılgı üreterek rollerini sürdürme çabasında ısrar edenler, trajik sonuçlara gebe kalmışlardır. Tarih de bize bunu gösterir. Nice Çar generali Bolşevik Devrimi ile gelen yeni gerçekliği görmezden geldiği için soluğu İstanbul”da almış ve sefalet içinde yaşamak zorunda kalmıştır.Türkiye Yüzyılı”nın “asra bedel gün”ünü ıskalayan ve buna direnenler kızgınlık ve öfkeyle soluyup duruyorlar. Rol ve ideolojilerini kaybetmenin derin acılarıyla kıvranarak hezeyanlar içine giriyorlar. Kimi kez tehdit, karalama ve öç davranışları içine giriyorlar. Kalp ve aklın tutulma halini yaşıyorlar.Terörsüz Türkiye, milletin mutluluğu ve bekası için tarihi bir adımdır, zaferdir. Bir grubun, bir iktidarın, bir ideolojin değil, bütün milletin hayrınadır. Tarih, topraklarımızda yeniden zaferle ve barışla bizi selamlıyor. Yenilenler ya en kısa zamanda kendilerine çeki düzen verecekler ya da tarih onları çöp sepetine atmasını bilir.C. Aytmatov”un ifadesiyle, Türkiye asra bedel günlerden geçiyor.

Source: Ergün Yildirim


Bir dönem kapandı, PKK kendisini feshetti

Yaklaşık yarım yüzyıl süren, Türkiye’nin en büyük sorunu 12 Mayıs 2025 Pazartesi günü sonlandı.

On binlerce insanımızın canına, sosyal dokumuzun yara almasına, iki trilyon dolarlık maddi kaybımıza sebep olan Partiya Karkeren Kürdistan: Kürdistan İşçi Partisi (PKK) adlı kanlı örgüt kendisini feshetti.

KÜRT IRKÇILIĞININ TEMELİ ANKARA’DAKİ BİR EVDE MAYALANIR

Bugünkü yazımızda sizlerle, ülkemizin bu belaya düşürülmesiyle ilgili tarihi bir arka plan paylaşacağım.

Umarım ve dilerim ki İslam Aleminde bu ve benzeri kirli, kanlı ve emperyalist baronların, silah tacirlerinin desteklediği büyük olaylar bir daha yaşanmasın.

Konu ile ilgili faydalandığım çok sayıda kaynaktan sadece birkaçının adını paylaşacağım:

· Celal Başlangıç, Kanlı Bilmece Güneydoğu, Boyut Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 1987.

· Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, İstanbul.

· İsmet Giray İmset, PKK, Ayrılıkçı Şiddetin 20. Yılı, Turkish Daily News Yayınları, Ankara, 1993.

· Ömer Laçiner, Kürt Sorunu, Henüz Vakit Varken, Birikim Yayınları, İstanbul, 1991.

Türkiye 1960’lı yılların ortalarında başlayan 1970’li yılların tamamında devam eden ve 1980 darbesi ile yeraltına çekilerek şiddetlenen çok kanlı bir Marksist-Leninist- Maoist süreç yaşadı.

Bu dönemde PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan 22 yaşındayken İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanır, 1970-71 öğretim yılında bir yıl bu okulda okur.

Bu sırada Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nda (DDKO) Mahir Çayan ve arkadaşları ile tanışır.

12 Mart 1971’de Askeri darbe olur, Adalet Partisi (AP) hükümeti ve Başbakan Süleyman Demirel düşürülür, onun yerine, CHP Milletvekili Nihat Erim Başbakanlığında teknokratlardan oluşan bir hükümet kurulur.

CHP’li Erim hükümeti “Balyoz Harekâtı” adında çok sert uygulamalar yapar.

1971-1972 öğretim yılında Öcalan İstanbul’dan Ankara’ya, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne yatay geçiş yapar.

Bu yıllarda Ankara’da, şehrin çeşitli üniversitelerinde okuyan öğrenciler Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği (ADYÖD) adında bir dernek kurmuşlardır.

Bu derneğin sekreterliğine 1948 Urfa ili, Halfeti kazasının, Ömerli köyünde sert mizaçlı bir annenin ve mülayim tabiatlı çiftçi bir babanın yedi çocuğunun dördüncüsü olan Abdullah Öcalan getirilir.

ADYÖD bünyesinde öğrenciler sık sık kendi aralarında teorik tartışmalar yapmaktadır.

En şiddetli tartışma “Kürt solunun geleceği” üzerine yapılmaktadır.

Mart 1972’de Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi”ne (THKP-C) mensup Mahir Çayan ve dokuz arkadaşı Tokat-Niksar’a bağlı Kızıldere köyünde öldürülürler, Ertuğrul Kürkçü ise sağ yakalanır, hapse atılır.

Bu olayı protesto etmek için Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (SBF) boykot yapılır, bildiri dağıtılır, bu eylem sırasında Abdullah Öcalan tutuklanarak Mamak Cezaevi’ne konur ve yaklaşık yedi ay yatar.

6 Mayıs 1972 yılında, Öcalan’ın Mamak Cezaevinde bulunduğu sırada

Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) kurucu lideri Deniz Gezmiş ile arkadaşları Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan Ankara’da idam edilirler,

ÖCALAN’IN KÜRTÇÜLÜĞE YÖNELMESİ, APOCULAR ve PKK’nın KURULUŞU?

Çeşitli kaynaklar farklılık gösterse de Öcalan’ın Marksist, Leninist çizgiden kopuşu ve Kürt Irkçısı bir sürece doğru yönelmesi, Mamak Cezaevi’nde bulunduğu dönemde, yani 1972 yılında başlamaktadır.

Delil yetersizliğinden dolayı yedi ay sonra cezaevinden çıkan Öcalan bir tavsiye üzerine Haki Karer ve Kemal Pir’in kaldıkları Emek-Bahçelievler civarında bir eve gelir ve burada iki yıl kalır, bu evde Cemil Bayık’la tanışır.

Böylece Öcalan’ın, Suriye’nin başkenti Şam’da 1991 yılında Milliyet yazarı Mehmed Ali Birand”la yapılan röportajda söylediğine göre, örgütün 1973 yılının bahar aylarından birinde, Ankara’da Çubuk Barajı kıyısında 5,6 kişilik bir grupla temeli atılır.

Ali Haydar Kaytan dışındakilerin bu gruptan kopmaları sonucu yeni tanıştığı Musa Erdoğan, Mustafa Aksakal, Halil Aslan ve İsmail Bingöl gibi öğrencilerle birlikte 1973 yılı boyunca Öcalan, yüksek öğrenim gençliği içindeki Kürt ve Kürdistan içerikli faaliyetlerini sürdürür.

Bu arada Mayıs 1973’te Tunceli’de, Türkiye Komünist Partisi

Marksist-Leninist (TKP-ML) lideri İbrahim Kaypakkaya’nın yakalanarak öldürülmesi ile ilgilenmemesi ve Ankara’daki propagandasını sürdürmesi, bu dönemde Öcalan’ın, tamamen “Kürt Irkçısı” bir kalıba girdiğini göstermektedir.

Buna rağmen Öcalan, ADYÖD içindeki konumunu sürdürmektedir.

Ancak 1975 yılında ADYÖD’ün hükümet tarafından kapatılması üzerine öğrenciler onun yerine Ankara Yükseköğretim Derneği’ni (AYÖD) kurarlar. Yapılan bir toplantıdan sonra Öcalan buradan da tamamen ayrılarak, “Apocular” olarak adlandırılan grubun, kendilerinin ise “Kürdistan Devrimcileri” olarak adlandırdıkları PKK’nin ilk ideolojik temelini atar.

Abdullah Öcalan 1975 yılında Kuzey Irak’a geçerek oradaki Kürt örgüt ve grupların yönetimleriyle görüşmeler yapar ve ortak bir cephe önerisinde bulunur.

Ancak bu öneri kabul edilmez.

Bunun üzerine Apocu grup, partileşme amacıyla grup olarak tekrar Ankara’ya döner.

Ankara Dikmen’de Siverekli bir grup yüksek öğrenim talebesinin kaldığı öğrenci evinde bir toplantı yapılır ve o günden itibaren, Ankara’da belli bir merhaleye ulaştırılan düşüncelerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya taşınması kararı alınır.

CEZAEVİ ASIL AMAÇTI ve BÖYLECE PKK YAYGIN HALE GETİRİLDİ

O sıralarda bu grubun içinde pek az görünen, sempatizan olduğu tahmin edilen ve Hacettepe Üniversitesi’nde öğrenci olan Fevzi Aslansoy, üniversite yakınlarında bir başka grup öğrenci tarafından vurularak öldürülür.

Cenazesi Abdullah Öcalan tarafından Aslansoy’un memleketi olan Suruç’a götürülür ve yaklaşık on bin dolayında insanın katıldığı büyük bir törenle cenaze defnedilir.

Tören sırasında o civarda ilk kez duyulan “Kahrolsun Sömürgecilik” ve “Yaşasın Bağımsızlık” sloganları atılır ve bu içerikte bildiriler dağıtılır, jandarma ile çatışmalar yaşanır.

Bu cenaze töreninde yaşananlar, benim kanaatime göre PKK’yı kurduran emperyalist güçler tarafından bir milat olarak kullanılmıştır ve böylece bu ilk kitle eylemini provoke ederek hem bölgede etkisi artırılmış ve hem de asıl amaç gerçekleştirilmiştir.

Bu eylemler sırasında Apocuların önde gelenleri olan Kemal Pir, M. Hayri Durmuş ve Mustafa Gezgör dahil 40 kadar eylemci tutuklanarak Diyarbakır cezaevine götürüldü ve benim de yakından tanığı olduğum cezaevi bir propaganda alanı haline getirildi; böylece cezaevinde işkenceler, ölümler, zulümler altında pişirilen kanlı şovenizm, karanlık ve iğrenç ırkçılık tüm bölgeye yayıldı.

PKK olayı üzerine düşünecek olan kimselere, derinlemesine araştırmaları için birkaç ilginç noktayı alt alta hatırlatmak isterim:

1- Öcalan’ın Ankara Tuzluçayır’da yaptığı toplantıya katılan, zamanın MİT yetkililerinden Ali Yıldırım’ın kızı olan ve Öcalan’la evlenip bir süre evli kaldıktan sonra Öcalan’la ters düşen, PKK kampından Avrupa’ya kaçırılan Kesire Yıldırım ve onun örgüt içindeki faaliyetleri neden PKK çevreleri tarafından üstü kapalı geçiliyor?

Acaba, PKK-Kesire ve eski Türkiye’de CIA’nın bir şubesi olarak çalıştığını söyleyen müsteşar Fuat Doğu’nun MİT’i arasında bir bağlantı mı var?

2- Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde görev yapan dönemin subay ve astsubaylarının kimlikleri, ilişkileri ve bağlantıları araştırılabilse…!

3- Öcalan’ı ülke ülke dolaştıran, Suriye’de barındıran ve nihayet kullandıktan sonra, Kenya’nın başkenti Nairobi’de yakalayıp, Türkiye’ye teslim eden ABD neyi amaçlamış olabilir?

4- Hiçbir örgütle ilişkisi olmadığı bilinen üniversite öğrencisi Suruçlu Fevzi Aslantaş’ı Ankara’da kimler öldürdü, cenazenin Suruç’a götürülmesini kimler istedi ve Suruç’ta olayları kimler provoke ederek başlattı?

BARIŞA GİDEN YOLLARIN AÇILMASININ SEBEPLERİ

Tarih bize yeniden birlik ve beraberlik kapılarını aralayarak “Ümmet Bilinci ve Şuuruyla” ayağa kalkma fırsatı sunuyor.

Cumhuriyetin kurucu kadrolarının ve CHP zihniyetinin İttihat Terakki’den devralarak bu ülkede uyguladıkları retçi, inkârcı, baskıcı ve Kürt ırkını aşağılayan tutumu, PKK gibi kanlı bir örgütün ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Ve ne yazık ki, bu örgütün iplerini elinde tutarak ülkemize yaklaşık yarım asırdır inanılması güç acılar yaşatan emperyalist baronlar, “Türkiye’nin kendi kodlarına dönmesi sonucunda” ipleri gevşetmiştir.

Gerek Kürt tarafı gerekse Türkiye bu fırsatı iyi değerlendirerek, yıllardır akan kanları durdurmalıdır.

Türkiye ve iktidarda olan Cumhur İttifakı bunun farkında.

Dilerim Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin dağların altına konmuş olan bedenleri görülür, bu ülke ve bu millet için verdikleri emek anlaşılır da bu süreç hakiki bir barışla ve kucaklaşma ile sonlandırılır.

Diğer taraftan hala “Öküz altında Buzağı Arayan” bazı sol çevreler Erdoğan düşmanlığından dolayı taşlaşan vicdanlarını çevirip baksınlar bu barış nasıl oluştu?

Bir: Özellikle Irak-Türkiye arasındaki yüksek dağların binlerce mağarası içinde kümelenmiş PKK terör örgütüne Türkiye, hayat alanı bırakmadı. Geliştirdiği yerli ve milli Savunma Sanayiindeki İHA ve SİHA’lar ile örgüt üyeleri, inlerinden başlarını çıkaramadılar.

İki: İçini temizleyen ve dışa açılan MİT, PKK’nın ileri gelenlerini tek tek bulundukları her yerde öldürmeye başladı.

Üç: Eski zihniyetin ve eski Türkiye’nin 80 yıl boyunca Doğu ve Güneydoğu’yu sürgün yeri gibi kullanma anlayışı terk edilerek bölgeye çok yoğun yatırımlar yapıldı; yollar, üniversiteler, hava limanları ve modern hastaneler Yeni Türkiye anlayışı tarafından on beş, yirmi yıl içinde yapıldı ve halk bu gerçeği gördü.

Dört: Türkiye’de Kürtler, diğer ülkelerde olduğu gibi sadece bir bölgeye sıkışıp kalmamıştır. Türkiye’nin her bölgesinde, hemen hemen her kasabasında Kürt vardır ve bu durum Türk-Kürt kardeşliğini pekiştirmiştir.

Evlilik ve akrabalıklar son derece etkili olmuştur.

Yani “Kürtler kendi ayrı devletlerini kuramadılar, Türkiye’nin her yerine yerleştiler, Türkiye’ye entegre oldular.”

Beş: Yıllarca süren “Diyarbakır Annelerinin” direnişi her kesimin ve her kavmin üzerinde baskı oluşturdu. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ve PKK üzerinde ayrıca yumuşamaya da sebep olmuştur.

Altı: Bölgenin sosyolojik alt yapısında son derece güçlü olan ve hala etkili olan Medrese Eğitimi ve Ahlakı toplum tarafından benimsenmiş, PKK’nın saldırılarına karşı halk çoğunluğu direnmiş ve barışa giden yoldaki çabalara destek vermiştir.

Son olarak; size biraz garip gelebilir ama cezaevi görmüş ve hukuk öğrencilerinin okulu bitirirken bir müddet cezaevlerinde bulunmalarını isteyen bir kardeşiniz olarak şunu söyleyerek bitireyim:

Bazı kimseleri biraz durup düşünmeleri ve kitap falan okumaları için cezaevine koymak lazım.

Bakar mısınız daha birkaç yıl önce insanları sokağa çağıran ve başta Yasin Börü olmak üzere 53 kardeşimizin şehadetine sebep olan Selahattin Demirtaş ne demiş: “…Artık hiçbir Kürt, bulunduğu devletin de Türkiye’nin de karşıtı, düşmanı, tehdidi olmayacak. Türkiye gibi büyük ve güçlü bir devlet de esasında bütün Kürtlerin devleti olacak.

Bölgesel istikrarın, barışın, emperyal oyunları boşa çıkarmanın artık tek yolu budur.”

Demirtaş akıllanmış ama 53 kanın bedelini ödemelidir, hiçbir tövbe bunca kanın yerde kalmasını karşılayamaz. Eğer bu ülke gerçek bir hukuk devleti ise Yasin Börü’lerin hesabını sonuna kadar sormalıdır.

Bu barış sürecinde emeği geçen ve gece-gündüz çalışmaları, gayretleri olan başta Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve Devlet Bahçeli olmak üzere herkese ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Ferman Karaçam

YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam

Twitter : twitter.com/fermankaracam

Instagram : instagram.com/fermankaracam

Facebook : facebook.com/karacamferman

E-mail : fermankaracam@gmail.com

Web Sitesi : fermankaracam.com

Source: Ferman Kara


Dünya “yapay zekayı”, Fransa “başörtüsü yasağını” tartışıyor: Çağrı yaptı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, salı günü yaptığı açıklamada, spor müsabakalarında başörtüsü yasağına destek verdiğini ifade etti.Macron, Fransa”nın ulusal televizyon kanalı TF1″in yayınında, “Yarışmalarda tüm dini sembollerin giyilmesini yasaklayan Olimpiyat Tüzüğü’nü destekliyorum.” dedi.Federasyonlara yol gösterdiMacron, spor tesislerinde spor yapılması ile resmi müsabakalara katılmak arasında ayrım yaparak, başörtüsünü yasaklama kararının her federasyonun kendi yetkisi dahilinde olduğunu belirtti.“Turnuvalar dini sembollerin yeri değildir,” diyen Macron, Fransız yasalarının bunu yasaklamadığını belirterek “pragmatizm” çağrısında bulundu.Bu açıklama, İtalya”nın eski başbakanı Mario Draghi”nin Avrupa Birliği (AB) için kaleme aldığı eleştirel raporun ardından geldi. Raporda Draghi, AB”nin yapay zeka alanında geri kaldığını kabul ediyor, üye devletlerin farklı alanlara yönelmeleri çağrısında bulunuyordu.Cumhurbaşkanı ayrıca göç, emeklilik reformu ve kamu maliyesi gibi konularda referandum yapılmasına ilişkin soruları da yanıtladı.Önümüzdeki aylarda birkaç referandum düzenlenmesi fikrine destek verdiğini belirten Macron, “Amaç, vatandaşlarımızla büyük ekonomik veya sosyal reformlar hakkında istişarede bulunabilmek. Haziran ayına kadar hükümet birkaç reform önereceğiz.” dedi.Emeklilik yaşını 64’e çıkaran reformun geri alınmasına yönelik bir referandumu reddeden ve göç konusunda referandumun “etkili” olmayacağını düşünen Macron, kamu maliyesiyle ilgili bir konuda referandum yapılması olasılığını ise dışlamadı.

Source: Ramazan Dengiz