“Toplumsal Sorunlar ve Çözüm Arayışları – Güncel Gelişmeler”

Yoksulluk her geçen gün artarken sosyal yardımlar enflasyon karşısında eriyor: Yurttaşa değer görülen 20.7 lira

TBMM Plan ve BütçeKomisyonu üyesi, CHPManisa Milletvekili VehbiBakırlıoğlu, hane başınaortalama sosyal yardımlarıdeğerlendirdi. 2025 yılıiçin bu rakamın 2 bin 494TL olduğuna dikkat çekenBakırlıoğlu, “Aile ve SosyalHizmetler Bakanlığı’nın bütçeverilerine göre, 2023 yılındahane başına ortalama 2 bin192 TL olan sosyal yardımödemeleri ile 313 simitalınırken 2025 yılında 2 bin494 TL olan aynı ödeme ilesadece 166 simit alınabiliyor.‘Aile yılı’ ilan ettikleri 2025’teyoksullara yapılan sosyalyardımın dört kişilik bir aileiçin günlük karşılığı sadece20.7 TL oldu. Vermeyeutanmadıkları gibi övünmeyede utanmadıkları bu 20lira ile bir çay, bir simit bilealınamıyor” dedi.‘SİMİT ALINAMAYACAK’Bakırlıoğlu, sosyalyardımların “sefalet ücreti”haline geldiğine işaretederek, şöyle devam etti:“Türkiye’de milyonlarca hane,ekonomik kriz nedeniylesosyal yardımlara bağımlıhale geldi. ‘Aile yılı’nda,Aile ve Sosyal HizmetlerBakanlığı’nın açıkladığı bütçeverilerine göre, hane başınaortalama 2 bin 494 TL sosyalyardım verilecek. Bu yardım,2026 yılında 2 bin 873 TL’ye,2027 yılında da 3 bin 117 TL’yeyükselecek. ‘Emekli Yılı’ndaemeklileri perişan edeniktidar, anlaşılan ‘Aile yılı’ndada herhalde ailelere gözdikmiş durumda. Dört kişilikbir ailede yapılan yardım kişibaşı günlük 20.7 liraya denkgeliyor. Bugün bir simit 15 lira,yanına bir bardak çay içeyimdeseniz en uygunu 15 lira. Buyardım bir simit ve bir çayparası bile etmiyor. Simidede zam gelmesi durumundaverilen yardımla bir simit bilealınamayacak.AKP, SOSYAL DEVLETİ TASFİYE ETTİTÜİK tarafından açıklanan 2024yılına ilişkin çocuk istatistiklerinideğerlendiren CHP Genel BaşkanYardımcısı Gamze Taşcıer, 0-17yaş arası çocuk nüfusunun 21milyonun üzerinde olduğunu vebu çocuklardan 6.6 milyonununciddi maddi yoksunluk çektiğinisöyledi. TÜİK’in bile ülkedekiderin yoksulluğu gizleyemediğinikaydeden Taşcıer, “AKP, sosyaldevleti tasfiye etti. Türkiye’degelişim çağındaki her dörtçocuktan biri protein içerengıdalara ulaşamıyor. Et, tavukve balık, 4.4 milyon çocuk içinlüks oldu” ifadelerini kullandı.

Source: Mustafa Çakır


Hekimler çalıştayı katledilen Ersin Arslan’ın anısına adadı

Çalıştay, görevi başında katledilen Dr. Ersin Arslan’ın anısına ithaf edildi. Sendika temsilcileri, yaşanan sorunların münferit değil, sistematik olduğuna dikkat çekerek çözüm için yapısal reform çağrısında bulundu.Hekim Birliği Genel Başkanı Dr. Hatice Çerçi Balcı, sağlıkta şiddetin hâlâ caydırıcı şekilde cezalandırılmadığını belirtti. Mevcut yasaların saldırganlara cesaret verdiğini ifade eden Balcı, “Şiddeti işleyenler çoğu zaman tutuksuz yargılanıyor. Bu da sağlık çalışanlarında korunmasızlık hissini artırıyor” dedi. Dr. Balcı, şiddetin yalnızca fiziksel değil, sözlü ve dijital biçimlerinin de doğrudan ceza kapsamına alınması gerektiğini vurguladı. Balcı, “Şiddet faillerine randevu kısıtlaması gibi idari tedbirler değerlendirilmeli. Göstermelik önlemlerle değil, gerçek iradeyle hareket edilmeli” dedi.

Source: Ufuk Sepetci


Araştırmalara göre akran zorbalığı son yıllarda artış gösteriyor: “Bu toplumsal bir sorun”

Cumhuriyetartan akran zorbalığına ilişkinpedagog Elanur Buğçe Oral veavukat Aylin Aytaç’la konuştu.Oral, akran zorbalığınınsadece fiziksel olmadığınıbelirterek sözel, sosyal duygusalve siber akran zorbalıklarınınolduğuna vurgu yaptı. Oral,zorbalığa uğrayan çocuklarda“Okula gitmek istemememe,kendine güveni azalma vekaygı, depresyon, yalnızlıkhissi” gibi etkilerin olduğunadikkat çekerken uzun vadedeise ilerleyen yaşamlarındaetkilerinin olabileceğini belirtti.Böyle durumlarda ailelerinve öğretmenlerin çocuklarlailetişim kurması gerektiğinive zorbalığa karşı okullardagerekli çalışmalarının yapılmasıgerektiğini vurguladı. Oralsözlerini şu şekilde noktaladı:“Akran zorbalığı, sadece bireyseldeğil, toplumsal bir sorundur.Okullar, aileler ve toplumundiğer paydaşları birlikte hareketetmelidir.”Şikâyet edilebilirAvukat Aytaç ise “Akranzorbalığına uğrayan çocuğundurumu ivedi şekilde velilerine,yetkili temsilcilerine veeğitim gördüğü okul idaresinebildirmesi ilk ve en önemliadımdır. Mağdur çocuğunvelilerinin bir dilekçeyleokul idaresine başvurması,dilekçenin kabul edilmemesihalinde okul idaresine notermarifetiyle ihtarnameçekmesi ilgili durumu tespitve delillendirme bakımındanyerinde bir adım olacaktır. Okulidaresinin ihmali, teşviki ya daiştiraki halinde işlenen zorbalıkfaaliyetleri için ise CİMER, TCEğitim Müdürlükleri, KamuDenetçiliği Kurumu, Türkiyeİnsan Hakları Eşitlik Kurumuvb. birçok kuruma şikâyetdilekçesi eşliğinde başvurmakmümkündür” ifadelerinikullandı.

Source: Rengin Temoçin


Hataylı konut beklerken külliye temeli atıldı

Depremde büyük yıkımyaşayan yaklaşık 200bin kişinin konteynerkentte yaşadığı 150 binhak sahibinin konutteslimi beklediği Hatay’dabelediye külliye inşaatıyaptığını duyurdu. HatayBüyükşehir Belediyesisosyal medya hesabından,“Kırıkhan KülliyemizYükseliyor” paylaşımıyapıldı. Külliye içinde350 kişilik cami, 11hafız hazırlama odası,15 derslik, 150 kişilikyemekhane, 200 kişilikyurt ve 6 adet 3+1 misafirkonutu olacağı belirtildi.Hem külliye inşaatınahem de bununduyurulma tarzınadepremzede yurttaşlarsosyal medyadan tepkigösterdi. Depremzedebir yurttaş paylaşıma“Depremzedeler halenkonteynerlerde yaşamsavaşı verirken birde marifet gibi bunupaylaşıyorsunuz”sözleriyle tepkigösterirken başka biryurttaş ise “Kırıkhan’da3 kişi 20 metrekarekonteynerde yaşammücadelesi verirkenMehmet Öntürk yıkımdevam eden, yol olmayanilçede külliye yapıyor”ifadelerini kullandı.CHP Genel BaşkanYardımcısı Yalçın Karatepede duyuru paylaşımına“Vatandaş konteynerlerdeperişan, başını sokacakev bulamıyor bunlar‘hafız hazırlama odası(!)’inşa etme derdinde…”sözleriyle tepki gösterdi.Eski Hatay Baro BaşkanıCihat Açıkalın ise “Halkınbarınma konusundabirçok önceliği varkenihtiyaç olmadığı haldekülliye inşaatınabaşlanması Hatay’ıngerçeklerine uygundeğildir” dedi.

Source: Çağdaş Bayraktar


Cumhurbaşkanlığı ve İletişim Başkanlığı günde 59 milyon TL harcadı: ‘Parayı geçime harcayın’

Cumhurbaşkanlığı 2025’inilk çeyreğinde toplam 3.63milyar TL, İletişim Başkanlığıise 1.57 milyar TL harcadı. Buharcamalar ortalama olarakgünde 59 milyon TL’yi, saatte2.50 milyon TL’yi, dakikada 44bin TL’yi buluyor. CHP MersinMilletvekili Gülcan Kış, busayıların saatte 120 asgari ücret,dakikada ise iki asgari ücretedenk geldiğini vurgulayarak“Millet kuru ekmeğe mahkûmedilmişken Saray ve Saray’aözenen küçük saray her gün 59milyon lira harcıyor. Bu, halkınsırtından yürütülen bir lüksseferidir” dedi.CHP’li Gülcan Kış,açıklamasında bütçenin halkiçin değil, Saray ve Saray’ınkara propaganda aygıtları içinkullanıldığını vurgulayarak;“1 günde harcanan bu paraylaher gün 2 bin 686 asgariücret ödenebilir, her gün1000 öğrenciye ‘1 yıllık’ burssağlanabilir, her gün 25 binkişinin bir aylık gıda ihtiyacıkarşılanabilirdi. Ama ne oldu?Bu para reklam filmlerine, sosyalmedya kampanyalarına, trolordularına harcandı. Halktantopladığınız vergiyi, halkınyaşamını iyileştirmek için değil,kendi iktidarınızı parlatmakiçin kullandınız. Halkın parasınıalgıya değil, geçime harcayın”diye konuştu.‘ALGI DEVLETİ KURDULAR’İletişim Başkanlığı’nınasli görevini aşan bir yapıyadönüştüğünü belirten Kış, “Bukurum yol yapmaz, okul açmaz,çiftçiye destek vermez. Ama üçayda 1.57 milyar TL harcamayıçok iyi bilir. İletişim mi, yoksaimaj operasyonu mu? Bu parayla1000 öğrenciye burs verilebilirdi,siz sadece tweet attınız.Neresinden bakarsanız bakın,üç ayda 1.57 milyar TL resmenbuharlaştı. Bu artık bir iletişimkurumu değil, halkın alın teriylekurulan bir algı mekanizmasıdır.Kamuda tasarruf tedbirleri yinesözde kaldı. Vatandaş kemersıkarken, tasarruf Saray’ınyüksek duvarlarını aşamıyor.Halkın parasıyla halk değil,Saray yaşıyor. Bu düzen değişenekadar susmayacağız” ifadelerinikullandı.

Source: Aytunç Ürkmez


2.686 asgari ücreti 1 günde yuttu

Cumhurbaşkanlığı Beştepe Sarayı, bu yılın ilk 3 ayında 3.63 milyar lira harcadı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın aynı dönemdeki harcaması ise 1.57 milyar oldu. Beştepe Sarayı ve İletişim Başkanlığı’nın 3 aydaki günlük harcaması da 59 milyon lira oldu. CHP Mersin Milletvekili Gülcan Kış, “Bütçe, Saray’a değil halkın sofrasına akmalı” dedi. Kış, bu konudaki verileri de şöyle açıkladı: ‘’Cumhurbaşkanlığı, 2025’in ilk 3 ayında toplam 3.63 milyar TL, İletişim Başkanlığı ise ilk 3 ayda 1.57 milyar TL harcadı. Bu harcamalar ortalama olarak günde 59 milyon TL’yi, saatte 2.50 milyon TL’yi ve dakikada 44 bin TL’yi buluyor. Bu miktarlar, saatte 120 asgari ücret, dakikada ise 2 asgari ücret ediyor.”

“Millet kuru ekmeğe mahkum ama Saray her gün 59 milyon lira harcıyor” diyen CHP Milletvekili Gülcan Kış, şunları söyledi:

ASLİ GÖREVİNİ AŞTI

“Bir günde harcanan bu parayla her gün 2.686 asgari ücret ödenebilir, her gün 1.000 öğrenciye 1 yıllık burs sağlanabilir, her gün 25 bin kişinin bir aylık gıda ihtiyacı karşılanabilirdi. Halktan toplanan bu para, iktidarı parlatmak için kullanılıyor.” Bütçenin halk için değil, Saray ve Saray’ın propaganda aygıtları için kullanıldığını savunarak, İletişim Başkanlığı’nın, asli görevini aşan bir yapıya dönüştüğünü ifade eden Kış, “Bu kurum 3 ayda 1.57 milyar TL harcıyor. Bu parayla 1000 öğrenciye burs verilebilirdi. 3 ayda 1.57 milyar TL buharlaştı” diye devam etti.

Tasarruf Saray duvarlarını aşamıyor

CHP Mersin Milletvekili Gülcan Kış, şunları söyledi: “Bu iletişim kurumu değil; halkın alın teriyle kurulan algı mekanizması. Vatandaş kemer sıkarken, tasarruf Saray duvarlarını aşamıyor. Halkın parasıyla halk değil, Saraydakiler yaşıyor.” Şubat ayından bu yana Mersin’de etkili olan zirai don felaketinin narenciye üretimini vurduğunu da hatırlatan Kış, iktidarın sessiz kaldığını ve çiftçinin yalnız bırakıldığını söyledi.

Source: Deniz Ayhan


Cumhurbaşkanı Erdoğan: Nüfusta azalma beka sorunudur

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) 5. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi: “Bizim inancımızda ve kültürümüzde, erkekle kadın arasında ne bir rekabet, ne bir üstünlük yarışı, ne de insanın eşrefi mahlukat sıfatına aykırı bir durum söz konusu değildir. Çünkü medeniyetimiz kadın-erkek demeden, yaratılanı eşit görür, hayatı, insanı, canı kutsal görür, dokunulmaz görür. Elbette kimi toplumlara sirayet etmiş yanlış uygulamaları inkâr etmiyoruz. Sui misal emsal olmaz. Bizim ülkemizde kadınlarla ilgili sizlerle beraber omuz omuza verdiğimiz mücadelenin özünde işte bu yaklaşım vardır. Sorunlarımızı halının altına hiçbir zaman süpürmedik. Kimi zaman töre denilerek kimi zaman güya dinimize atfedilerek meşrulaştırılmak istenen hatalı uygulamalar yerine doğruyu, iyiyi, güzeli, insani olanı ikame etmeye çalıştık.SOSYAL MEDYANIN KAOTİK ATMOSFERİTahribat öyle büyük ki telafisi kolay olmuyor. Sosyal medyanın kaotik atmosferi ise çabalarımızı daha da güçleştiriyor. Açık konuşmak gerekirse; kendi insanımızın bir kısmının evlatlarının inancıyla, hayat biçimiyle, siyasi algısıyla, sosyal çevresiyle, bambaşka dünyalara kapılıp gitmesine engel olamamanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Sosyal medyadaki yarısı yalan, yarısı yanlış, tamamı belirli amaçlara dönük algoritmaların ürünü paylaşımların etkisi, ailenin telkinlerinin üstüne çıktıkça, garip ve hatta ürkütücü bir dönemden geçiyoruz. Çocuklarımızın zihinleri ve gönülleri, kontrolü tamamen bizim dışımızda olan sanal bir dünyanın tesiri altındadır. Bu sadece ülkemize mahsus bir sorun da değildir. Batılı devletler dahil herkes insanın kendi elleriyle ortaya çıkardığı bu Frankeştayn ile mücadele içindedir. Törene, Demirören Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Meltem Demirören ve çok sayıda davetli de katıldı.AİLE KURUMU TEHDİT VE TEHLİKE ALTINDAEn iyimser projeksiyonlar bile Türkiye nüfusunun 10 yıl sonra artıştan azalışa döneceğine işaret ediyor. Mevcut tablonun devam etmesi halinde içinde bulunduğumuz asrın sonunda nüfusumuzun 10 milyon gerilemesi bekleniyor. Yani, ülkemizi ve milletimizi özellikle nüfus konusunda endişe verici bir gelecek bekliyor. Bakınız bu durumu bir tarihçimiz nasıl değerlendiriyor: ‘Türkiye bir kâbusa gidiyor. Anadolu’daki Türk nüfusu hızla yaşlanıyor. Milletimiz kendisini toparlayamazsa bu topraklardaki yaşama kabiliyetini kaybeder.’ Bu bir beka sorunudur. Batı’nın bile kurtulmak için yollar aradığı cinsiyetsizleştirme politikalarının ülkemizdeki savunuculuğunu muhalefet yapıyor. Belediyelerde personele maaş dahi ödeyemezken, milletin kaynaklarını sapkın akımlara peşkeş çekmekten utanmıyorlar. LGBT paçavralarıyla donattıkları belediyelerde ortaya çıkan yolsuzlukları ise hepimiz ibretle takip ediyoruz. Neoliberal kültürün özendirdiği hayat tarzının olumsuz etkileriyle de karşı karşıyayız. Toplumun temeli olan aile kurumu, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tehdit ve tehlike altında. Ailenin, aile kurmanın, çocuk sahibi olmanın daha önce hiç olmadığı kadar örselendiği bir dönemin içindeyiz. İnşaat sektörü artık 4+1 veya 3+1 değil, daha ziyade stüdyo tarzı 1+1 konutlar yapmaya yöneldi. Asıl tehlike burada. Çünkü gençler tek başlarına yaşıyor ve 1+1 ev onlara yetiyor.”SÖZLEŞME DEĞİL KANUN YAŞATIRHükümetlerimiz döneminde yürürlüğe giren 6284 Sayılı Kanun’un tavizsiz uygulanmasına verdiğimiz önemi bugün bir kere daha ifade ediyorum. Sözleşme değil kanun yaşatır. Bu anlayışla, bu konudaki dirayetli tutumumuzu inşallah bundan sonra da devam ettireceğiz. İş dünyası, eğitim ve siyaset başta olmak üzere kadınların kazanımlarında herhangi bir geriye gidişe izin vermeyiz, vermeyeceğiz. Unutmayalım, uzatılan her mikrofona, yapılan her paylaşıma, gördükleri her habere kin kusanlar şunu çok iyi bilsin ve anlasın; kadınların başörtülerinden, inançlarından, düşüncelerinden dolayı ayrımcılığa uğradığı karanlık günler artık geride kaldı.BAĞCILAR’DA HASTANE AÇAN ERDOĞAN: O PANKART SİZİ NİYE RAHATSIZ ETTİBağcılar Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Açılış Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefete ve Sivasspor-Fenerbahçe maçında açılan ‘Doğal olan normal doğum’ pankartına gelen eleştirilere tepki gösterdi: HAKARET YOK ELEŞTİRİ YOK“İstanbul için harcanması gereken kaynakların kimlere peşkeş çekildiği tek tek deşifre oluyor. Normalde haya duygusu olan birinin insan içine çıkmaması lazım. Ama bakıyorsunuz ana muhalefet genel başkanı sağa sola ahlak dersi veriyor. Yolsuzlukların peşine düşen yargı mensuplarına hakaret edip bakanlarımıza dil uzatıyor. Meyhane ağzı ile konuşmak siyaset yapmak değildir. İşittiklerimiz karşısında onun adına biz utanıyoruz. Bizim boş sözlerle oyalanacak zamanımız yok. Bizim gündemimiz, hedefimiz belli. Biz Türkiye Yüzyılı’nı inşa etme derdindeyiz. Biz milletin refahını, huzurunu, gelirini artırma peşindeyiz. Yeni bir dünya kurulurken ülkemiz bu küresel sistemde hak ettiği yerde olsun diye uğraşıyoruz. Ne hazindir ki muhalefet bu vizyonumuzu anlayamadı. Ülkenin yüksek çıkarlarını değil kendi küçük menfaatlerini düşündüler. Tartışmaları siz de takip ettiniz, bir futbol kulübü bir farkındalık kampanyasına destek için bir pankart ile çıktı. Pankartta hakaret, eleştiri yoktu. Kadınları rencide edecek durum yoktu. Sadece çok önemli bir konuya dikkat çekme niyeti vardı. Ülkemizin kanayan yarası haline gelen soruna katkı sağlama amacı vardı. Kulübümüz doğru bir adım attı. Malum odaklar harekete geçti ve futbol kulübümüzü linç etti, eleştiri oklarını bize yönelttiler. Çirkin ifadelerle ortalığı velveleye verenlere şunu soruyorum: Bakanlığımızın normal doğumu özendirmesi niçin sizi bu kadar rahatsız ediyor? Sağlık Bakanlığı’nın görevi bu milletin sağlığını düşünmek değil midir? Dünya ortalamalarına göre bir anormallik varsa bunun üzerine gitmek gerekmez mi? Bakanlığımızın ne yapmasını bekliyorsunuz? Veriler ortada, nüfus artış hızımız, doğurganlık hızımız ortada. Bizleri bekleyen tehditler ortada. Siz rahatsız oluyorsunuz diye tedbir almayalım mı? Doğurganlık oranının alarm verdiği bu dönemde bu hezeyanlara ayıracak vaktimiz yoktur. Bu bir varoluş tehdididir. Sapkın akımlarla milletimizin zehirlenmesine asla müsaade etmeyiz. Bu konudaki tavizsiz duruşumuza devam edeceğiz. En doğru olanı kararlılıkla sürdüreceğiz.”GEBE OKULU BEBEK DOSTUBağcılar Merkez Mahallesi’nde 9 bin 240 metrekarelik alana inşa edilen tam donanımlı Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Ek Binası 8’er katlı 2 blok ile 2 katlı ara bloktan oluşuyor. 54 poliklinik odası, 8 ameliyathane, 400 yatak kapasiteli, 878 araç kapasiteli otopark ve 62 yatak kapasiteli yoğun bakım ünitesi bulunan hastanede; nörolojiden kardiyolojiye kadar çok sayıda çocuk hastalıkları ile kadın doğum hastalıkları yan dallarında hizmet verilecek. Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin mevcut 530 yatak kapasitesi, yeni ek binayla birlikte 930’a yükseldi. Kadın doğum ve çocuk hastalıkları alanında ihtisaslaşan 400 yataklı yeni binayla hastane, “Bebek Dostu hastane” kriterlerini karşılarken “Anne Dostu Hastane” olma yolunda da ilerliyor. Gebe okulu ve ebe polikliniğiyle doğuma hazırlık sürecinde annelere destek sunulacak.

Source: Aziz Özen


Her kulvarda atv rüzgarı esiyor

Bu yıl 11″incisi düzenlenen Televizyon Yıldızları Ayaklı Gazete Ödülleri, önceki akşam sahiplerini buldu. Ayaklı Gazete”nin ortakları Ufuk Özcan, Nur Saruhanoğulları ve Yüksel Yavuz”un ev sahipliği yaptığı gecede Duru da sahne alarak, misafirleri coşturdu. Ödül töreninde bu yılda kırmızı halıda şıklık yarışı yaşandı. Gecede atv şov yaptı. En İyi Dizi Çifti dalında Bir Gece Masalı dizisinin yıldızları Su Burcu Yazgı Coşkun ve Burak Deniz, En İyi Haber Programı Erkek Sunucu dalında Cem Öğretir, En İyi Gündüz Kuşağı Programı ve En İyi Kadın Sunucu kategorisinde Esra Erol ödüle layık görüldüler. Gecede ayrıca Ufuk Bayraktar, Elif Buse Doğan, LVbel C5, M Lisa, İsmail Özkan, Cansel Elçin, Tolgahan Sayışman ödül alan isimler arasında yer aldı. Esra Erol teşekkür konuşmasında, “Aile yapısında bir çözülme olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna, “21”inci yüzyıl teşhir topluluğu olarak yorumlanıyor. Sosyal bir problem var ama çözülemeyecek şey değiller. Önemli akademisyenler bir araya geldiğinde bu toplumun değişimi mümkündür. Kendini hep var eden toplumuzdur” yanıtını verdi. SAYIŞMAN AÇIK KAPI BIRAKTI Tolgahan Sayışman ise, “Türkiye”nin en yakışıklı erkeği listesinde varsınız?” sorusuna, “Bununla ilgili kendimi övmem doğru olmaz. Herkesin beğendiği gönlünde ayrı yere sahip olan insanlar farklıdır” yanıtını verdi. Yaz aylarıyla ilgili oyuncu, “Özellikle uzun zamandır ailece tatil yapıyor gibiyiz. Çocuk ve aile gezmek istiyor. Ticari hayatım var, ikisini dengelemeye çalışıyorum” dedi. Sayışman, “Yeniden baba olmayı düşünüyor musunuz?” sorusuna, “Kısmet. Net bir cevap veremiyorum. İsteyen herkese nasip olsun. Çok kolay değil, insanı yoruyor. Eşimi çok yordu. Ona sorduğunuzda, “Yok” diyor ama ben açık kapı bırakıyorum” diye cevap verdi. Geceye eşi Zeynep Tuğçe Bayat ile birlikte katılan Cansel Elçin de, baba olduktan sonra hayatının daha güzel ilerlediğini evlat sahibi olmanın verdiği mutluluktan bahsetti. Elçin, ayrıca giydiği takım elbisesinin arkasındaki “Je t”aime” yazısı ile dikkat çekti.

Source: Evren Abdullahoğlu


‘Buraya gelene dek o kadar kırılmalar yaşadık ki’

Sosyal medyada renkli çoraplarla yapılan paylaşımların “Hastalık değil, genetik bir farklılık” mesajlarının ve 21 Mart Dünya Down Sendromu Günü’nün üzerinden bir ay bile geçmemişti ki Mert Affan özel eğitim öğretmeniyle gittiği alışveriş merkezindeki oyun alanına alınmadı. Gelişimsel farklılıklara sahip bireylerin eğitim, istihdam, sosyal hayat konusunda karşılaştığı engelleri aşmak için aileler adeta çırpınıyor, dernekler birçok çalışma yürütüyor, farkındalık çağrıları yapıyor. Ama yaşananbu olay toplumsal farkındalığın hâlâ gereken düzeyde olmadığını gösteriyor. Mert Affan’ın 2 yıldır gölge öğretmenliğini yapan Sevcan Odabaşı Karakurt (26), anne Hatice Suleha Y. ve Türkiye Down Sendromu Derneği Başkan Yardımcısı Fulya Ekmen’le yaşananları konuştuk.‘Post paylaşmaktan öteye geçilmesi gerekiyor’Sevcan Odabaşı Karakurt Mert Affan’ın gölge öğretmeni◊ Olayı sizden dinleyebilir miyiz?Affan’ın hem sınıf içinde arkadaşlarıyla birlikte sosyalleşmesinde hem de derste anlatılanları ona ifade etmekte yardımcı oluyorum. Okul dışında gelişimine katkı sağlayacak bisiklet sürmek, kayak yapmak gibi aktivitelerde ona eşlik ediyorum. O gün öğrencimi sosyalleşmesi için oyun alanına götürdüm. Jeton alacağımız kişi down sendromu olduğunu fark ettiğinde “Özel gereksinimleri olan çocuklar giremiyor” dedi. Ben de böyle bir şeyin olamayacağını, yetkili kişiyle görüşmek istediğimi söyledim. Beni yetkili kişilere yönlendirdi. O da aynı şeyi söyledi. “Bunu kabul etmiyorum” dedim ve o esnada polisi aradım. Polisler çok ilgilendi. Sonra öğrencimi sakinleştirdim ve oyuncakçıya götürdüm. Ardından evine getirmek üzere arabaya bindirdim. Aileyle durumu paylaştım.◊ Video çekmeye nasıl karar verdiniz? Video çekmem planlı değildi. Hanımefendi bana giremeyeceğini söyleyince telefonumu hazırladım çünkü bu insanlar bunu yapıyor ama biz ispat edemediğimiz için yapmaya devam ediyorlar. Daha önce de dava açanlar oldu ama delil yetersiz denilerek araştırmaya gerek duyulmadı. Bilinçaltımda bir şey bana video çekmem gerektiğini hissettirdi. Amacım şikâyetçi olurken delil olarak kullanmaktı.◊ Daha önce benzer durumlarla karşılaştınız mı?Otizmli bir öğrencimle taksiden indirildiğimiz de olmuştu.◊ Özel gereksinimli çocukların sosyal hayatın içinde olmalarının önemi konusunda neler söylemek istersiniz? Aileler sosyal baskıdan ya da insanların onlara bakışından rahatsız oldukları için çocuklarıyla pek dışarıya çıkmayı tercih etmiyor. Pek çok farkındalık çalışması yapılıyor ama okulunda bir tane özel gereksinimli çocuk olmayan kurumlar bile o günleri kutluyor. Post paylaşmaktan öteye geçilmesi gerekiyor. Tabii çok güzel işletmeler de var. Ama daha bilinçli ve gerekirse devletin teşvik edeceği bir hareketle insanları bilinçlendirmek gerekiyor.‘İyi örneklerin çoğalmasını istiyoruz’Fulya Ekmen-Türkiye Down Sendromu Derneği Başkan Yardımcısı◊ Video bize ulaştıktan sonra hemen ailelerimizle birlikte olayın yaşandığı AVM önünde bir basın açıklaması yaptık. Amacımız, bu olayın münferit bir vakaymış gibi düşünülmemesi, ayrımcılık konusunda toplumsal farkındalık oluşturmak ve hak temelli mücadelemizi daha da görünür kılmaktı. Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı konuyla ilgili soruşturma başlatırken Etimesgut Belediyesi de işyeriyle ilgili gerekli tedbirleri aldı.◊ Çıkan haberlerin ardından benzer ayrımcılık şikâyetleri arttı. 300 civarında aile bize ulaşıp yaşadıklarını dile getirdi. Tabii bu olaydan dolayı olumsuzlukları konuşuyoruz ama olumlu gelişmeler de var. Bundan 30-40 yıl önce aileler uzman bulamıyordu, ayrımcılık çok daha had safhadaydı. Yapılan farkındalık çalışmalarıyla güzel gelişmeler de oluyor. Artık iyi örnekleri konuşarak iyi örneklerin çoğalmasını istiyoruz.‘Bu bir imtihan değil, imkân’Hatice Suleha Y.-Mert Affan’ın annesi◊ Sizi ve oğlunuzu biraz tanıyabilir miyiz?Mert Affan ikinci çocuğum. Liseye giden bir de kızım var. Mert Affan bana 40 yaş hediyesi olarak geldi. Doğumuyla hayatım tamamen değişti. Bu sendroma eşlik eden sağlık sorunları oluyor. Bir de çarpık ayak problemi vardı. “Allah size bir sorun veriyorsa çözümünü de vermiştir ve bize de bunun yollarını aramak düşer” diyerek arayışlara girdim. “Evladıma nasıl bir katkı sağlayabilirim” diye çok araştırdım. Sıfır noktası enerjisi, manyetik hipnoz gibi eğitimler aldım.◊ Karşılaştığınız ayrımcılık örneklerinden biraz bahseder misiniz?Olayı ben orada yaşasaydım büyük bir ihtimalle tabii ki ifade ederdim bir şekilde ama hakkımı aramazdım. Çünkü buraya gelene kadar o kadar çok kırılma yaşadık ki… Öncelikle şunun altını çizmek istiyorum, biz birçok açıdan iyi konumdayız. Eşim beni terk etmedi, terk eden aileler var, Mert Affan çok seviliyor, ailelerimiz çok destek oluyor. Karşımıza çok iyi eğitimciler çıktı. Ayrımcılığa gelirsek… Yeni doğduğunda Affan’ın ayakları alçıya alındı. Alçısını değiştirmeye gittiğimizde eşim doktora “Ayağı normal bir ayak olacak mı” diye bir soru yöneltti. İnsan psikolojisinden anlayacağını düşündüğüm doktor bize “Sizin çocuğunuz normal çocuk mu ayağı normal olsun” dedi. En başta öğrenme sürecim de çok kötüydü. Oğlum 7 aylık doğdu ve yoğun bakıma alındı. Doğduğunda durumunu bilmiyordum. Doktorlar şüpheleniyor ve bana haber verilmeden kan alınıyor. Biz öğle arasında bir saat gidip görebiliyorduk. Öyle bir ortamda bütün anneler çocuklarıyla ilgilenirken doktor beni çağırdı; “Bir şey diyeceğim, otur şöyle” dedi ve benimle durumu çok uygunsuz bir üslupla, herkesin içerisinde paylaştı. O an odasına çağırabilirdi, psikolojik destek sağlanabilirdi.◊ Olaya geri dönersek AVM yönetiminden size nasıl bir dönüş oldu? Olmadı.◊ Hukuksal süreç başlatacak mısınız? Karakola gittik, ifademizi verdik. Zaten başka şikâyetler de varmış bu konuyla alakalı. Karakoldan hepsinin toplandığını, birleştirildiğini, savcılığa gideceğini söylediler, yani artık kamu davası.◊ Ailelere neler söylemek istersiniz?“Kendilerini iyileştirecek bir şeyler bulsunlar” diyebilirim. İlk bir yıllık yoğun halden çıkmaya başladıktan sonra ben kalbimi yokluyordum. Teslim oldum mu, kabule geçtim mi? Bunu da nasıl test ediyordum, örneğin parka gidiyordum, evladıma ve yaşıtı çocuklara bakıyordum. Mert Affan’daki gelişimsel geriliği görüyordum, üzülüyordum. Bunu aşmam gerekiyordu. Sonra aşama aşama bu noktaya geldim. “Allah imtihanını kolay kılsın” diyenler oluyor. Şu anda imtihan kelimesi bana çok batıyor gerçekten. Çünkü imtihan değil, imkân. Affan’ın hayatıma getirdiği güzellikleri gördükçe, iyi ki böyle bir evladım olmuş diyorum. Eşim sakin mizaçlıdır, ben de öyle. Mert Affan bizim evimize neşe getirdi. Beni değiştirip dönüştüren, geliştiren bir çocuk.Mert Affan’ı arkadaşları çok seviyor“Mert Affan 3 yaşındayken Kaan diye bir arkadaşımız vardı. Mert Affan’a resmen ağabeylik yapıyordu. Affan’ı çok seviyordu, hatta bir keresinde evde şöyle bir ifade kullanmış: ‘Annesi bir çocuk doğurmuş sevsinler diye.’ 6 yaşında bir çocuğun böyle bir cümle kurmasından çok etkilenmiştim.” Hatice Suleha Y.“Bulut ve Mert Affan’ın çok özel bir dostluğu var. Geçen yıl aynı sınıftalardı ve sınıfa yeni çocuklar geldiğinde Mert Affan hemen Bulut’un yanına kaçıyordu ‘Bulut halleder, Bulut beni korur’ diye düşünerek. Ben 26 yaşındayım ve benim öyle bir dostum yok. Aralarında koşulsuz, saf ve karşılıklı çok güzel bir sevgi var.” Sevcan Odabaşı Karakurt

Source: Hurriyet.com.tr


‘Anarşi odasının kapısını bir kez açarsanız yeni dünya savaşı gelir’

Gazze Şeridi’ndeki sağlık bakanlığının rakamlarına göre bölgede 1,5 yıldır süren İsrail saldırıları sonucu bugüne kadar 50 binden fazla Filistinli yaşamını yitirdi, bunların 15 binden fazlası 18 yaşın altındaki çocuklar. Yaralı sayısı 116 binin üzerinde. Bombardımanlar sonucu 1,8 milyon kişi evsiz kaldı, Gazze’nin altyapısı tamamen çöktü. Temiz suya erişim oranı yüzde 5’in altına düştü. Savaş 7 Ekim 2023’te eski ABD Başkanı Joe Biden yönetimdeyken başladı ancak bu yıl Donald Trump’ın başkanlığı devralmasıyla İsrail tarafına verilen destek daha da belirginleşti. Ateşkes çağrıları yerini ‘İsrail’in güvenlik hakkı’ vurgusuna bıraktı. Avrupa ülkeleri de İsrail’e diplomatik destek vermeye devam ediyor. Kamuoyunda yükselen protestolarsa sokağın sesiyle siyaset arasındaki uçurumu gösteriyor.BM raporlarına göre Gazze’den kaçmak isteyenlerin sayısı 500 bini geçti. Mısır’ın Refah Sınır Kapısı kapalı olsa da göç riski büyüyor. Avrupa (özellikle İtalya ve Yunanistan) 2016’dakinin benzeri yeni bir mülteci krizi endişesi taşıyor. Türkiye’ninse Suriye Savaşı’ndaki gibi doğrudan hedef olmasa da göç hareketinin transit ülkesi haline gelebileceği konuşuluyor. Ateşkeslerin kalıcı olmamasını ve esirlerin takasının gerçekleşmemesini protesto eden İsrail halkı da gösteriler düzenliyor. ‘Hicret değil sürgün’Savaşın uzun süredir devam etmesi, sağlanan ateşkeslerin kalıcı olmaması ve özellikle esirlerin takasının gerçekleşmemesi İsrail toplumunda huzursuzluk yaratmaya başladı. Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Salih Bıçakçı, savaşın derin toplumsal etkiler ürettiğini söylüyor. Bıçakçı’ya göre İsrail kamuoyunda büyük bir kırılma yaşanıyor: “İnsanlar üzgün ve beklentilerine erişememiş durumda. En büyük toplumsal travma, hâlâ geri alınamayan esirler. Hamas’ın elinde tuttuğu kişilerin bazılarının öldüğü biliniyor, cenazeler bile teslim edilmedi. Bu kapanmamış acı, toplumsal gerilimi derinleştiriyor.”Bıçakçı ayrıca hükümetin savaşın devamından yana tavır aldığına, ikinci bir ateşkesin bilerek engellendiğine dikkat çekiyor: “İsrail hükümeti içinde bazı gruplar ‘büyük savaş’ söylemini başından beri destekliyordu. Barıştan çok çatışmayı tercih eden bu yaklaşım toplumsal huzuru daha da bozdu.”İsrail’in iç siyasetinde de tansiyon yüksek. Bıçakçı, ülkedeki sol ve liberal kesimlerin hükümetin tutumundan rahatsız olduğunu, hukuk sistemine yapılan müdahalelerin ‘İsrail’in temel varlık sebebini’ sorgulatır hale geldiğini söylüyor: “İsrail’in kendi içinde ciddi bir meşruiyet sorunu oluştu. Hükümetin politikaları sadece dış dünyada değil, içeride de ‘Bu ülke neye dönüşüyor’ sorusunu doğuruyor.” Diğer yandan kimi ülkeler arabuluculuk denemelerine devam etse de Bıçakçı’ya göre sahada gerçekçi bir diplomatik çözüm zemini kalmadı hatta bombalandı: “Bunu yapan Trump. Gazze’yi bir tatil köyüne çevirme hayalleriyle başladı bu dönem. Mısır ve Katar’ın yürüttüğü süreçler baltalandı. İsrail bu çabaların başarılı olacağına zaten inanmıyor. Shin Bet ve Mossad yetkilileri bile hükümete esir takası çağrısı yaptı ama hükümetin içinde siyasi uzlaşı zemini yok. Şu anda uluslararası toplumun gündeminde insani çözüm değil, Gazze halkının nereye gönderileceği konuşuluyor. ‘Ürdün mü alsın, Mısır mı alsın, Türkiye’ye mi gönderelim’ bahisleri dönüyor. Bu çok tehlikeli. Bir insan grubunu toprağından sürmek, uluslararası düzeni çökertecek bir şey. Çünkü insanların bir toprağa hâkim olma, sahip olma düzenini elinden aldığınız zaman, anarşi odasının ya da dünyasının, partisinin kapısını açarsınız. Ve bunu açtığınız zaman da hiç kimse, hiç kimseyi durduramaz. Yeni bir dünya savaşı gelir, uluslararası anlaşmalar ortadan kalkar. Dünya yapılan ahlaksızlık ve cinayetlere göz yummaya devam ederse bizim meşruiyet ve ahlaki duruş sistemimiz kaybolur. Ve bu inanç kaybolduğu sürece devlet dediğimiz unsur da kaybolur ve yıpranır!”Bıçakçı, ‘hicret’ söylemlerine de karşı çıkarak yaşananların açıkça sürgün olduğunu belirtiyor: “Gazzelilerin topraklarından edilmesine hicret diyemezsiniz. Bu sürgündür. Bu söylemlerle İsrail’in politikalarını meşrulaştırmak, Filistin davasına yapılabilecek en büyük kötülük. Bunu hicret namı altında sempatikleştirmeye ve İsrail’in yaptığını meşrulaştırmaya çalışırsanız iki gün sonra sizi de hicret için bir yere gönderebilirler ve sesinizi çıkaramazsınız.”Ortak duruş sergileyemediAvrupa ülkeleri Gazze konusunda ortak bir dış politika geliştirmekte yetersiz kaldı. İspanya, İrlanda, Malta ve Slovenya gibi ülkeler İsrail’e tanınan AB imtiyazlarının askıya alınması gerektiğini savunurken Almanya, Macaristan ve Avusturya başta olmak üzere birçok ülke bu yöndeki adımlara karşı çıktı.Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuğçe Erçetin Sabuncu, Avrupa’daki bu kırılmayı şöyle yorumluyor: “AB üyeleri Gazze Şeridi’ndeki insan hakları ihlalleri karşısında ortak bir duruş sergileyemedi. Almanya ve Macaristan, İsrail’e en güçlü desteği veren ülkeler arasında. Almanya, Holokost anısını kullanarak Gazze’ye yönelik eleştirileri bastırmaya çalışıyor; Macaristan ise Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu hakkında verdiği yakalama kararına rağmen onu ağırladı.”Erçetin Sabuncu, Almanya’nın İsrail’e silah satışını sürdürdüğünü, Macaristan ve Avusturya’nınsa AB açıklamalarını engellediğini vurgularken Avrupa’daki iktidar-halk ayrımına da dikkat çekiyor: “Devletler ve liderler başka hesaplar yaparken, halklar ve akademi dünyası Gazze için ayağa kalktı. İşini kaybedenler, sınır dışı edilenler oldu ama bu dayanışma hiç bitmedi. Avrupa’da aşırı sağ yükselirken bir yandan da insan haklarını savunan güçlü bir dip dalga oluşuyor.”Erçetin Sabuncu’ya göre Avrupa sokaklarındaki bu baskı, devlet politikalarını kısmen etkiliyor: “Bir yanda ABD Başkanı, yapay zekâyla oluşturulan ‘Altın Gazze’ videosuyla acıların merkezinden bir tatil köyü çıkarmaya çalışıyor. Üstelik son dönemde ‘hicret’ diye yumuşatılarak söylenmeye başlanan orada yaşayanların başka topraklara sürgününü de planlayarak… Öte yandan akademide, sokakta milyonlar bu tavra karşı birleşiyor. Bu arada Trump’ın bu utanç verici hayaline karşı Arap ülkelerinin Gazze inşa planına Avrupalı liderlerin destek vermesi de yeni bir nokta olarak görülmeli. Aralarında Fransa’nın da olduğu ülkelerin Filistin devletini tanıyabileceklerine dair çıkışı sokakların, halkların, insani kayıplar sebebiyle geç kalmış da olsa devletleri, liderleri bir yere getirebildiğini gösteriyor.”‘Avrupa tedbirini alıyor’Mısır, Refah Sınır Kapısı’nı kapalı tuttuğundan Gazze’den şimdilik doğrudan bir göç beklenmiyor. Göç araştırmacısı Prof. Dr. Murat Erdoğan’ın yaşanacak göçle alakalı yanıtı net: “Uzun vadede dolaylı yoldan göç alma ihtimali tabii ki var. Mısır, Ürdün ve Türkiye için de geçerli.” Erdoğan Ortadoğu’da yaşanacak göçü şöyle özetliyor: “Lübnan ve Ürdün şu an zaten olağanüstü bir mülteci göçü altındalar. Kendi nüfuslarına oranla epey yüksek oranda mülteci barındırıyorlar, Lübnan’ın durumu feci. Buradaki yük artarsa, koşullar iyice kötüleşir ve oradaki mültecilerin başka yere gitmesi söz konusu olur. Mülteciler bunu talep eder. Ürdün ve Lübnan’dan çıkmak isteyen ya da gönderilecek mülteciler için bölgede birkaç yer var, aralarında Türkiye ön plana çıkar.”Türkiye’nin göçte ön plana çıkması mültecilerin Avrupa sınırına dayanması anlamına geliyor. 2016 yılından bu yana mülteci krizini maddi desteklerle yönetmeye çalışan Avrupa’nın bu konudaki tutumunun ne olacağı bir diğer soru. Ancak Erdoğan, AB’nin aynı tutumla yola devam edeceğinin altını şu sözlerle çiziyor: “AB bu işi 2016 sonrasında tamamen mali destekle engelleme yolunu seçti. Dolayısıyla onlar yeni bir yerleşmeyi kabul etmeyeceklerdir. Bir şekilde sınır aşımları olursa diye şimdiden tedbirlerini alıyorlar. Bu anlamda da Ürdün, Lübnan ve Türkiye’yle özel anlaşmalar yapmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla AB’nin politikası kendini koruma politikası olarak devam edecektir. Farklı bir davranış beklemiyorum, sadece biraz daha fazla para aktaracaklardır.”

Source: Hurriyet.com.tr


Bekarlık hakikaten sultanlık mı?

Genel olarak insanlar evli olmanın sağlığı koruduğuna, bir hayat arkadaşının desteğinin daha uzun yaşamanıza yardımcı olacağına inanır. Araştırmalar da bugüne kadar hep bu düşünceyi doğrular nitelikte olmuştur; evli insanların kalp hastalığı, bunama ve felç geçirme olasılığının daha düşük olduğunu ve genellikle yaşlılık dönemlerinde iyi yaşadıklarını göstermişlerdir. Bazı çalışmalar da dul kalmayı ve boşanmayı daha yüksek demans riskiyle ilişkilendirmişlerdir. Evlilik duygusal, sosyal ve finansal destek sağlayıp kendinizi güvende hissettiriyordu, hayat arkadaşınız sayesinde asla yalnızlık çekmiyordunuz. Bunların hepsi doğal olarak yaşlandıkça daha iyi sağlıkla ilişkilendiriliyordu. Yani bugüne kadar böyleydi. Peki ya demans söz konusu olduğunda durum böyle değilse? Florida Üniversitesi nden Dr. Selin Karaköse tarafından yürütülen yeni ve şaşırtıcı bir çalışma bu senaryoyu tamamen tersine çeviriyor. Araştırmacılar, 18 yıl takip edilen 24 binden fazla yaşlı yetişkinden elde edilen verileri kullanarak, evli bireylerin bunama geliştirme riskinin hiç evlenmemiş, boşanmış veya dul olanlara göre daha yüksek olduğunu buldular. Evlilik efsanesine meydan okumak Dr. Selin Karaköse tarafından yürütülen çalışmadaki son bulgulara göre, hiç evlenmemiş kişilerin demansa yakalanma olasılığı evli olanlara göre %40 daha az. Boşanmış kişilerde risk %34, dul kişilerde ise %27 daha düşük. Bilimsel bir dergide yayınlanan sonuçlar, evliliğin hafıza kaybına karşı koruma sağladığı yönündeki uzun süredir devam eden düşünceyi sorgular nitelikte. Karaköse ve ekibi, beyin sağlığı söz konusu olduğunda aslında evli olmamanın faydalar sağlayabileceğini öne sürüyor. Hatta evli olmayan kişilerin hafif bilişsel bozukluktan tam gelişmiş demansa ilerleme olasılığının daha düşük olduğunu bildiriyorlar. Bunu ne açıklayabilir? Bir olasılık teşhis zamanlaması. Evli bireyler genellikle hafıza veya davranış değişikliklerini fark eden ve onları doktora gitmeye zorlayan eşlere sahip oluyorlar. Bu durum, evli kişilerde demans teşhisinin daha erken konmasına yol açarak bu kişilerin riskinin daha yüksek olduğu izlenimini yaratıyor. Ancak bu çalışmadaki tüm katılımcılar, 18 yıl boyunca eğitimli profesyoneller tarafından yıllık olarak değerlendirildiği, nöropsikolojik testler ve klinik muayeneler kullanıldığı için bu varsayım anlamlı olmuyor. Durum sanıldığından daha karmaşık Evlilik ve demans riski arasındaki ilişkinin bir zamanlar düşünüldüğünden daha karmaşık olduğu açık. Medeni durum tek başına tüm hikayeyi anlatmayabilir. İlişki kalitesi, sosyal destek, kültürel faktörler ve ruh sağlığı da bu konuda önemli rol oynar. Bazı uzmanlar evlilik dışı sosyal desteğin daha önemli olabileceğini öne sürüyor. Hiç evlenmemiş kişiler daha güçlü arkadaşlıklar ve topluluk bağları kurabilir, bu da beyni koruyan zihinsel uyarılmaya yol açar. Boşanmış veya dul kalmış kişiler genellikle başkalarıyla yeniden bağlantı kurar, yeni roller üstlenir ve hatta büyük değişikliklerden sonra artan mutluluk veya yaşam memnuniyeti yaşayabilir. Bazı çalışmalar boşanmanın bir sağlık riski olmaktan uzak, daha yüksek duygusal esenliğe yol açabileceğini bulmuştur. Örneğin, bir çalışmada boşanan kişilerin bilişsel gerileme hızının yavaşladığı bulunmuştur. Farklı çalışmalar boşanmış ve dul bireylerin evli akranlarına kıyasla sosyalleşme ve sağlık bilincine sahip davranışlarda bulunma olasılıklarının daha yüksek olduğunu bildirmiştir. Florida Üniversitesi çalışmasında takip edilen kişilerin yaklaşık %60 ı kadın. Ortalama yaş 72 nin biraz altında. Katılımcılar evli, boşanmış (ayrı yaşayanlar da dahil), dul ya da hiç evlenmemiş olarak sınıflandırılmış. Partnerleriyle birlikte yaşayanlar evli grubuna dahil edilmiş. Çalışma süresi boyunca bazı katılımcıların medeni durumu değişmiş. İlginç bir şekilde, çalışma sırasında dul kalan kişilerin bunama geliştirme olasılığı, tüm zaman boyunca evli kalanlara göre daha düşük olmuş. Bu sonuç bizi nereye götürüyor? Evlilik hala bazı alanlarda sağlık yararları sunuyor olabilir. Ancak demans söz konusu olduğunda, tablo çok net değil. Bu çalışmadan çıkarılacak en önemli sonuç, evliliğin tek başına daha iyi bir bilişsel sağlığı garanti etmediği. İster bekar ister evli olsun, yaşlanan beyin için en iyi korumayı duygusal refah, anlamlı sosyal bağlar ve sağlıklı bir yaşam tarzı sağlar. Bu bulgular insanların evlilik ve yaşlanma hakkındaki düşüncelerini bir gecede değiştirmez elbette ama bekar kalmanın bir zamanlar korkulduğu kadar riskli olmayabileceğini gösterebilir.

Source: Habertürk


Kadınlar bir dönemi kapattı: Artık hiçbiri evinde istemiyor

TÜİK’e göre Mart 2025″te yıllık enflasyon oranı yüzde 38,1, ENAG’a göre ise yüzde 75,2 olarak kaydedildi. Artan gıda fiyatları, kadınlar arasında yaygın olan “altın günü” buluşmalarını olumsuz etkiliyor.

Türkiye’de yüksek enflasyon, yalnızca market raflarındaki fiyatları değil, kültürel gelenekleri de değiştiriyor. Gıda fiyatlarında yaşanan artış, özellikle kadınlar arasında sürdürülen “altın günü” buluşmalarını finansal açıdan zorlaştırıyor. Un, yağ, peynir gibi temel gıda ürünlerinin maliyeti ciddi oranda artarken, bu organizasyonlar birçok kişi için lüks hale geliyor.

MİSAFİR AĞIRLAMAK İSTEMİYORLAR

Ekonomim”in haberine göre ekonomik baskının sosyal yaşam üzerindeki etkilerini değerlendiren Prof. Dr. Serap Durusoy, enflasyonun misafirperverlik kültürünü bile etkilediğini vurguladı. Durusoy, “Nüfusun yarısından fazlası açlık sınırının altında gelir elde ediyor. Bu nedenle, misafir ağırlamak bile lüks gibi algılanabiliyor” ifadelerini kullandı.

GELENEK SARSILDI

Sosyolog Dr. Gökben Demirbaş ise altın günlerinin kökeninin erken Cumhuriyet dönemine dayandığını belirterek, bu geleneğin temellerinin o dönemin üst ve orta sınıf kadınlarının düzenlediği “kabul günlerine” uzandığını aktardı. Demirbaş, özellikle günümüzde orta sınıf kadınların bu buluşmalardan uzaklaştığını şu sözlerle açıkladı: “Nedenler basit: finansal baskı ve iş gücüne katılım.”

DİJİTAL ALANA GEÇTİLER

Geleneği tamamen terk etmek istemeyen kadınlar ise çözümü dönüştürmekte buluyor. 68 yaşındaki bir ev hanımı, altın günlerinin artık daha seyrek yapıldığını ve katılımcı sayısının azaldığını belirterek, bazı grupların bu buluşmaları dijital platformlara taşıdığını ifade etti.

Ekonomik kriz, geçmişin köklü geleneklerini yeniden şekillendirirken, toplumsal dayanışmanın biçimi de dijitalleşme yönünde evriliyor.

Source: Haber Merkezi


Eski sevgilisinden hamile kaldı! Evde tek başına doğum yapıp bebeği çöpe attı… Kan donduran ifade

Denizli”de geçtiğimiz günlerde çöpte bulunan bebeğin annesi tarafından çöpe atıldığı ortaya çıktı. Eski sevgilisinden hamile kalıp, evde tek başına doğum yapan anne, ölü doğduğunu iddia ettiği bebeği çöpe attığını itiraf edince tutuklandı.

CANSIZ BEBEK BEDENİ BULUNMUŞTU
Denizli”nin Merkezefendi ilçesi Sümer Mahallesi”nde 16 Nisan Çarşamba günü meydana gelen olayda, çöp konteynerinden geri dönüşüm malzemesi toplayan bir şahıs, poşet içerisinde ölü bir bebek cesedi buldu. Şahsın ihbarı üzerine olay yerine sevk edilen sağlık ekipleri bebeğin hayatını kaybettiğini belirledi. Olay yerinde yapılan incelemelerin ardından yeni doğan erkek bebeğin cenazesi otopsi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı Morgu”na kaldırıldı.

KAMERALAR TEK TEK İNCELENDİ
Asayiş Şube Müdürlüğüne bağlı Cinayet Büro Amirliği ekipleri bölgede detaylı incelemeler yaparak, bebeği çöpe atan kişi veya kişilerin yakalanması için çalışma başlattı. Çevredeki güvenlik kamerası incelemeleri sonucunda bebek cesedini çöpe atan şahsın Ayşenur S., olduğunu belirledi. Adresi tespit edilen Ayşenur S., ekipler tarafından gözaltına alındı.

ANNENİN KAN DONDURAN İFADESİ
Emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen anne Ayşenur S., ifadesinde bebeğin eski sevgilisinden olduğunu belirtti. Hamile kaldıktan sonra evde tek başına doğumu gerçekleştirdiğini ifade eden Ayşenur S., bebeğin ölü doğduğunu, korkup endişeye kapılınca bebeği çöpe attığını savundu. Bebeğini çöpe atan anne Ayşenur S., tutuklanarak cezaevine gönderildi. (İHA)

Source: Ufuk Dağ


Cani anne! Eski sevgilisinden hamile kaldığı bebeğini evde doğurup çöpe attı

Denizli”nin Merkezefendi ilçesi Sümer Mahallesi”nde 16 Nisan Çarşamba günü meydana gelen olayda, çöp konteynerinden geri dönüşüm malzemesi toplayan bir şahıs, poşet içerisinde ölü bir bebek cesedi buldu. Şahsın ihbarı üzerine olay yerine sevk edilen sağlık ekipleri bebeğin hayatını kaybettiğini belirledi. Olay yerinde yapılan incelemelerin ardından yeni doğan erkek bebeğin cenazesi otopsi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığı Morgu”na kaldırıldı. İLGİLİ HABER Genç kadın girişimci köyüne fabrika kurdu! 6 bin ton üretimle talebi karşılayamıyor, kapasite iki katına çıkarılacak Asayiş Şube Müdürlüğüne bağlı Cinayet Büro Amirliği ekipleri bölgede detaylı incelemeler yaparak, bebeği çöpe atan kişi veya kişilerin yakalanması için çalışma başlattı. Çevredeki güvenlik kamerası incelemeleri sonucunda bebek cesedini çöpe atan şahsın Ayşenur S., olduğunu belirledi. Adresi tespit edilen Ayşenur S., ekipler tarafından gözaltına alındı. İLGİLİ HABER Çamaşır ipine asarak başladı, şimdi siparişlere yetişemiyor! “Önceden para etmiyordu artık çok değerli” Bebeğin ölü doğduğunu iddia ettiEmniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen anne Ayşenur S., ifadesinde bebeğin eski sevgilisinden olduğunu belirtti. Hamile kaldıktan sonra evde tek başına doğumu gerçekleştirdiğini ifade eden Ayşenur S., bebeğin ölü doğduğunu, korkup endişeye kapılınca bebeği çöpe attığını savundu. Bebeğini çöpe atan anne Ayşenur S., tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Source: Gazetevatan.com


Diploma iptal ettirdi, bu kez mesaj iptaline kalkıştı!

Şahin, X hesabından Erdoğan’a, ‘Reis çok büyük adamsın daha uzun yıllar ülkemizin başında olursun’ yazmıştı.

Diploma iptali için rapor yazan, İktisat Fakültesi’nden Prof. Dr. Halil İbrahim Sarıoğlu, tiyatrocu Doç. Dr. Yasin Çetin, Onkoloji Uzmanı Teşhis Tedavisi ve Bakım Hizmetleri Sorumlusu Doç. Dr. Şeref Buğra Tunçer olduğunu ilk kez SÖZCÜ açıklamıştı.

Source: Ali Macit


Türkiye”de popülerleşen bebek ismi Suudi Arabistan”da yasaklandı

Bebek beklerken en heyecanlı anlardan biri de ona ömrü boyunca taşıyacağı biri isim aramak. Fakat bazı isimler oldukça sıra dışı olabiliyor. Bunun içinse bazı ülkeler bebeklere verilen bazı isimleri yasaklama kararı aldı.

Örneğin; 1996 yılında, İsveç”te Brfxxccxxmnpcccclllmmnprxvclmnckssqlbb11116 ismi, telaffuzu “Albin” olsa da yetkililer tarafından reddedildi ve yasaklandı.

YASAKLANAN BEBEK İSİMLERİ:

Linda ismi Suudi Arabistan”da İslami olmadığı ve Kur”an”da geçmediği için 2014 yılında yasaklandı. Kültürel olarak da uygunsuz olduğu iddia edilen Linda ismi en çok İngiltere”de kullanılan isimlerden biri. Son yıllarda Türkiye”de de Linda ismi bebeklere verilmekte. Türkiye”de 2023 yılında 791 kişinin ismi Linda”ydı.

Diğer bir isim ise Fransa”da yasaklanan Fraise. Fransa”da çilek anlamına gelen bu isim kabaca “buraya gel” anlamı taşıdığı için uygunsuz bulunarak yasaklanan isimlerden. Aynı şekilde Fransa”da Nutella ismi de yasaklı.

İsveç”te bir çift yeni doğan kızlarına Metallica ismini vermek istedi fakat ticari marka nedeniyle izin verilmedi.

LOL ve Spinach isimleri de Avustralya”da reddedilen isimler arasında. LOL ismi yasal belgelerde ciddiyeti zedeleyebilir düşüncesiyle kabul edilmedi “Spinach” alay konusu olabileceği gerekçesiyle yasaklandı.

Fish and Chips yani balık ve patates kızarması anlamına gelen bu isimler Yeni Zelanda”da bebeklere verilmesi yasaklandı. Talula Does the Hula From Hawaii ismi de Yeni Zelanda’da alay konusu olabileceği nedeniyle yasaklı..

Elon Musk ve Grimes”ın oğluna verdikleri X Æ A-12 ise Kaliforniya yasalarına uymadığı için “X Æ A-Xii” olarak değiştirildi. Yasalarda sayılara izin verilmediği için değişiklik zorunlu oldu.

Japonya”da Akuma ismi yasaklandı. Nedeni ise Japonca”da şeytan anlamına gelmesi.

Malezya”da Apple başta olmak üzere meyve ve sebze isimleri yasakladı. Yetkililer bu tür isimlerin kişisel onuru zedeleyeceğini düşünüyor.

Meksika”da ticari marka olduğu için Burger King ismi yasaklandı.

Rusya’da, “26 Haziran 2002″de doğan Voronin-Frolov ailesinin biyolojik insan nesnesi” anlamına gelen BOChrVF260602 ismi kabul edilmedi.

Source: Haber Merkezi


Elektrik faturalarında zammı gizleyen destek oyunu

Elektrik ve doğalgaz faturalarında nisanda yaşanan anormal artış, tepkilere neden oldu. Özellikle doğalgazda metreküp fiyatına yapılan gizli yüzde 140 zam ve ardından gösterilen yüzde 59 oranındaki “devlet desteği”, kamu kaynaklarının yurttaş yerine enerji şirketlerine aktarılıp aktarılmadığı tartışmaları daha da tetikledi. Havaların ısınmasıyla beraber doğalgaz ve elektrik tüketiminin düşmesi beklenirken, gelen faturalar dudak uçuklattı.

Cumhuriyetin haberine göre, Saadet Partisi Van İl Başkanı Özay İlhan, faturalarla ilgili çarpıcı hesaplamalarla ortaya koydu. İlhan, nisanda doğalgaz fiyatına yüzde 140 oranında gizli zam geldiğini, daha sonra bu artışın sadece yüzde 59’luk kısmının “devlet desteği” adı altında vatandaştan düşürüldüğünü söyledi.

İlhan şu ifadeleri kullandı: “Doğalgaz metreküp fiyatı ocak ayında 7.3 TL iken Nisan ayında 17.3 TL’ye çıkarıldı. Aradaki zam vatandaşa yansıtıldıktan sonra devlet desteği uygulanıyor gibi gösteriliyor. Bu büyük bir aldatmacadır. Van’da yaklaşık 160 bin doğalgaz abonesi var. Her abonenin faturasına ortalama 1180 TL devlet desteği eklendiği düşünüldüğünde sadece Van’da doğalgaz firmalarına 188 milyon 800 bin lira ödeme yapılmış oluyor. Eğer bu paralar doğrudan doğalgaz şirketlerine aktarılıyorsa büyük bir yolsuzluk ve servet transferi var demektir. Yok eğer aktarılmıyorsa vatandaşa ‘Destek veriyoruz’ yalanıyla büyük bir kandırmaca yapılmaktadır.”

DESTEK GÖRÜNÜNLÜ BAZI FATURA ÖRNEKLERİ

A Faturası: Mart ayında 468.50 lira ödeyen bir yurttaş, nisanda 1607 lira tüketimle karşılaştı. 785 lirası devlet desteği gösterildi, kalan 821 lira vatandaşa ödetildi.

B Faturası: Martta 504 lira olan fatura, Nisan’da 1.339 lira oldu. 717 lira devlet desteği düşüldü; yurttaş 677 lira ödeme yaptı.

C Faturası: Mart ayında 513 lira ödeyen bir yurttaş, nisanda 1.183 liralık fatura ile karşılaştı. 648 lira destek düşüldü, yurttaş 535 lira ödeme yaptı.

En çarpıcı artış ise doğalgazda yaşandı. Ocak ayında 2 bin 760 lira, mart ayında 3 bin 55 lira doğalgaz faturası ödeyen bir yurttaş, nisan ayında ısınma ihtiyacı azalmasına karşın 4 bin 424 liralık faturayla karşılaştı. 2 bin 587 lira devlet desteği gösterildi, vatandaş yine de 1835 lira ödeme yaptı.

Bir başka vatandaş ise, 948,49 lira olan faturadan 182,16 lira devlet desteği ile 766,33 lira ödedi.

Source: Haber Merkezi


Ev hanımlarının vazgeçilmeziydi, artık hayal oldu! Tek tek çekiliyorlar

Ülkemizde kadınlar, özellikle de ev hanımları arasında geleneksel olarak uzun yıllardır sürdürülen “altın günü” artık rafa kalkmak üzere. Kadınların sosyalleştiği ve aynı zamanda kadınlara finansal anlamda destek sağlayan günler, enflasyondaki yükseliş ve değişen yaşam koşullarıyla yeniden şekilleniyor.​ “GÜN”LER ARTIK FİNANSAL YÜK Inside Turkey”in haberine göre; Kadınlar için bir tür “tasarruf” ve “birikim fonu” işlevi de gören altın günleri, ekonomik koşullara takıldı. TÜİK ’e göre, Mart 2025″te yıllık enflasyon yüzde 38,1 oldu. Un, yağ ve peynir gibi temel gıda maddelerinin maliyetindeki artış ise “gün” buluşmalarını finansal bir yük haline getirdi. Prof. Dr. Serap Durusoy, gıda fiyatlarındaki artışın ve enflasyondaki yükselişin misafirperverlik geleneklerini etkilediğini belirtti. Durusoy, “Nüfusun yarısından fazlası açlık sınırının altında gelir elde ediyor. Bu nedenle, misafir ağırlamak bile lüks gibi algılanabiliyor” dedi. KADINLAR BULUŞMALARDAN ÇEKİLİYOR Sosyolog Dr. Gökben Demirbaş ise “altın günü” kökenlerinin erken Cumhuriyet dönemine dayandığını, temelinin o dönemde üst ve orta sınıf kadınlar arasında popüler olan “kabul günü”ne dayandığını belirtti. Günümüzdeyse özellikle orta sınıftaki kadınlar bu buluşmalardan çekiliyor. Demirbaş bunu şu şekilde açıklıyor: “Nedenler basit: finansal baskı ve iş gücüne katılım.” ARTIK DİJİTAL PLATFORMLARDA Bu buluşmalardan vazgeçmek istemeyenler ise geleneği tamamen terk etmek yerine dönüştürmeyi tercih ediyor. 68 yaşındaki bir ev hanımı, “altın günleri”nin artık daha seyrek düzenlendiğini ve katılımcı sayısının azaldığını belirtti. Kimileri de bu buluşmaları dijital platformlara taşıyor.

Source: Sinem Eryılmaz


İBB”den “yalanlar ve gerçekler”: “Cenaze aracıyla mitinge gidildiği” iddiasına yanıt!

İBBye ait cenaze nakil otobüsünün CHP’nin Yozgat’taki mitingine insan taşıdığına yönelik iddialar İBB tarafından yalanlandı.İBBden yapılan açıklamada şöyle denildi:19 Nisan 2025 tarihinde sosyal medya platformlarında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) ait cenaze nakil otobüsünün CHP’nin Yozgat’taki mitingine insan taşıdığı yönünde mesnetsiz ve algı amaçlı bir fotoğraf paylaşımı yapılmıştır.Paylaşıma konu olan 34 ZC 7853 plakalı otobüs, İBB Mezarlıklar Dairesi Başkanlığı’nın cenaze nakil hizmetinde kullanılan resmi bir araçtır. Bu araç, 18 Nisan 2025 saat 21.30’da İstanbul’dan hareket etmiş; Zeynep DOĞRU isimli vatandaşımızın cenazesini ve 42 cenaze yakınıyla birlikte 19 Nisan sabahı Yozgat-Saraykent’e ulaştırmıştır. Öğle vaktinde gerçekleşen cenaze merasiminin ardından, araç saat 15.00 itibarıyla İstanbul’a dönüş yoluna çıkmıştır.Bahse konu fotoğrafın, Saraykent çıkışındaki jandarma kontrol noktasında, aracımız durdurulduğu esnada çekildiği tespit edilmiştir. Bu fotoğrafın, sonrasında bazı troll hesaplar aracılığıyla organize şekilde sosyal medyada dolaşıma sokulması, belli çevrelerin algı operasyonuna açıkça zemin hazırlandığını göstermektedir.İBB, yurttaşlara kesintisiz ve ücretsiz cenaze hizmeti sunmaktadır. İstanbul dışındaki defin işlemleri için ambulans ve otobüs tahsisi yıllardır sürdürülen bir kamu görevidir.Kamu görevi yürüten bir cenaze aracının bu şekilde siyasete malzeme edilmesi, bir vatandaşımızın acısına ve kamu hizmetine saygısızlıktır. Bu organizasyonlu dezenformasyon sürecinde ihmali ya da dahli bulunan her kişi ve kurumla ilgili hukuki süreç derhal başlatılacaktır.Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Source: Haber Merkezi