“Turizm Gündemi – Krizler ve Doğa Harikaları”

Turizmi kim baltalıyor?

Televizyonda haber. Bodrum esnafı dertliymiş. İşler fazlası ile kesat. Çünkü turist yok, mekanlar boş.

Benzer bir haber Fethiye’den ve Ölüdeniz’den geliyor. Bir başka haber Marmaris’ten…

Turizm beldelerinin tamamı aynı durumda. Lokantacısından dolmuşçusuna kadar herkes kan ağlıyor.

Aslında bakarsanız, pek şaşırmadım. Sonunda beklenen şey oluyor. Yerli turist, “beni daha fazla kazıklamanıza izin vermeyeceğim” diyor ve tatil aktivitelerini rasyonel bir gözle yeniden planlıyor. Yabancı turist bile Türkiye’yi pahalı buluyor, buna göre karar alıyor.

Fiyatlar o kadar anormal düzeyde ki tatil beldelerinden hesap pusulası paylaşmak adet haline geldi. Türkiye, bin liraya lahmacun satan, bir milyon lira masa hesabı ödenen işletmelerle dolu.

Hemen karşı kıyımızda, Yunanistan’da ise işler hiç öyle değil. Melih Altınok, arkadaşlarının Rodos’ta yaptığı kahvaltının adisyonunu yazdı. Rodos’ta tıka basa karnınızı doyurabildiğiniz o paraya bizde ancak bir kahve içebiliyorsunuz!

Sadece Yunanistan değil, İtalya, Fransa, İspanya, Portekiz.. Hepsinde yeme içme bizden daha ucuz. Paraları bizimkinin 45 katı değerli olmasına rağmen ödenen hesaplar bizim seviyemizi ancak yakalıyor!

En az iki yıldır defalarca yazdım, söyledim. “Bu aç gözlülük sizi bitirecek” dedim. Dinletemedim.

Daha doğrusu bir sezonda on yıllık para kazanmak istedikleri için kulak tıkamayı tercih ettiler, O zaman sözümüze itibar etmeyen “serbest piyasa” vurguncuları, şimdi serbest piyasa nasıl olurmuş görüyorlar.

Sosyal medyaya bakıyorum, bunların haline bir tane de üzülen yok. Herkes “beter olsunlar” diyor. Kendi insanınızın bile sizden nefret etmesi ne kadar acı değil mi?

Daha acı olan ise hiç hak etmedikleri halde turizmcilerin de bu işten zarar görmesi. Türkiye’nin otelleri Avrupa ile rekabet edebilecek düzeyde, tesislerimiz Yunanistan’ın İtalya’nın çok ilerisinde. Fiyatlarımız -çok hesaplı olmasa da- onlarla rekabet edebilecek seviyede. Fakat yeme içme o kadar pahalı ki “her şey dahil modeli” dışında turist çekmemiz imkansız hale geliyor.

Yeme içme sektörü, turizm dışında bir alan. Birkaç yıl içinde köşeyi dönmek isteyen vurguncuların açtığı mekanlar, sahillere çökerek kurdukları “biç-klap’lar”, mafya ilişkileri ile el değiştiren eğlence mekanları… Turizme faydaları sıfır, sadece sahiplerini zengin etmeye yarıyorlar.

Akıllara şu soru gelebilir: Her ay turizm ziyaretçi sayısında rekor kırıyoruz. Ne oluyor da bu insanlar ağlıyor?

Akraba ziyaretine gelen Yunanistan Bulgaristan Türk’ünü, Suriyeli ‘yi istatistiklerde “ülkeye gelen turist sayısına” dahil edersen tabii ki işler iyi gidiyor zannedersin, endişelenmezsin. Sahadaki gerçek ise turizm beldelerimizin -muhtelif sebeplerle- kan ağladığıdır.

KUZEY KORE FARKI

Turizm deyince akla en son gelecek ülke sanıyorum Kuzey Kore’dir.
İşte o Kuzey Kore, geçen hafta ilk büyük tatil bölgesinin açılışını yaptı. Wonsan Kalma adını taşıyan resort, 5 km’lik sahil boyunca uzanan 52 lüks otel ve diğer tesislerden oluşuyor.

Başkan Kim Jong Un, otellerin yabancı misafir de ağırlayacağını ama önceliğin Kuzey Kore yurttaşlarında olduğunu söyledi.

İlk turist kafilesi ise Rusya’dan yola çıkmaya hazırlanıyor. Yabancı turist kabulu tam olarak başlasın, tüm fiyatlarını ve programlarını takip edeceğim. Kuzey Kore’nin gidiş-dönüş dahil, bizden daha ucuza geleceğine eminim.

Gaffar Yakınca / Haber7

Source: Gaffar Yak


Van Gölü”nde tedirgin eden görüntü: Boyları bir metreyi aştı!

Dünyanın en büyük sodalı gölü olan Van Gölü, küresel iklim değişikliğine bağlı olarak kuraklık nedeniyle alan kaybetmeye devam ediyor. Geçen yıl bölge, önceki yıllara oranla daha fazla yağış almasına rağmen Van Gölü”nde suyun yükselmesi istenen seviyede olmadı. Göl suyunun çekilmesiyle, göl tabanındaki mikrobiyalitler de gün yüzüne çıkıyor. Bilimsel olarak biyojenik karbonat yapılar olarak tanımlanan mikrobiyalitler, suyun dibinde oluşan ve sadece çok az sayıda gölde görülebilen doğal yapılar olarak biliniyor. Van Gölü, bu açıdan dünyada eşine az rastlanır zenginliğe sahip. Ancak göl suyunun gerilemesiyle birlikte daha önce su altında kalan bu yapılar, artık kıyılarda açık şekilde gözlemlenebiliyor. Özellikle Tatvan ilçesine bağlı İncekaya köyü kıyılarında, farklı boyut ve şekillerde yüzlerce mikrobiyalit gün yüzüne çıktı. Mikrobiyalitlerin bazıları ise bir metreyi aşan boylarıyla dikkat çekiyor. BİZİ ENDİŞELENDİRİYOR… İncekaya köyünü ziyaret eden vatandaşlardan Mihriban Sancak, geçen yıl daha az olan mikrobiyalitlerin bu yıl ciddi şekilde çoğaldığını belirterek, Manzara çok güzel ama gölün bu şekilde çekilmeye devam etmesi bizleri endişelendiriyor dedi. Bilim insanları tarafından gölün ekolojik dengesinin bozulduğuna işaret edilen bu durum, dalış turizmi açısından yeni alanlar sunarken bölge halkı için ise kaygı verici bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Source:


Aşırı sıcaklar nedeniyle gölde oluştu

Edirne”nin Enez ilçesinde aşırı sıcaklar nedeniyle suyu buharlaşan Taşaltı Gölü, beyaz ve parlak tabakasıyla vatandaşların ilgisini çekiyor.İlçenin çıkışındaki Trapez mevkisinde bulunan göldeki su, aşırı sıcaklar nedeniyle çekilince ortaya tuzla kaplı bir alan ortaya çıktı.Denize girmek için bölgeye gelenler oluşan tuz gölüne ilgi gösteriyor.Enez sahilinde tatil yapan Nazmi Metin, AA muhabirine, her yıl yaz aylarını Enez”de geçirdiğini söyledi.Bu yıl sıcakların kendini daha fazla hissettirdiğini belirten Metin, “Lagün Gölleri yakınındaki Taşaltı Gölü”nün suyu aşırı sıcaklarda buharlaştı. Ortaya tuz tabakası çıktı. Vatandaşlar da buraya gelip hayvanları için tuz topladı. Bu alan görsel güzellik oluşturdu. Daha önce bu gölde flamingoların fotoğraflarını çekiyorduk şimdi ise böyle bir manzara çekiyorlar.” diye konuştu.

Source: Www.star.com.tr


Artabel Gölleri Tabiat Parkı, kıştan kalan kar tabakalarıyla ziyaretçilerini ağırlıyor

Torul ilçesi sınırlarında, 3 bin metrenin üzerindeki rakımıyla dikkat çeken tabiat parkı, yüksek kesimlerde karla kaplı zirveleri, eteklerde açan rengarenk çiçekleri, irili ufaklı gölleri, derin vadileri, çağlayan şelaleleri ve endemik bitki türleriyle doğaseverlere görülmeye değer manzaralar sunuyor.

Gümüşhane Valisi Aydın Baruş, beraberindeki İl Jandarma Komutanı Albay Serhat Demiral ve İl Emniyet Müdürü İsmail Karasakal ile Abdal Musa Tepesi”nin eteklerinde yer alan tabiat parkında doğa yürüyüşü gerçekleştirdi.

Baruş, 5 saatlik yürüyüşte Artabel Gölleri Tabiat Parkı içerinde yer alan Büyük Göl, Küçük Göl, Ahtabur Gölü ve Adalı Gölü”nü gezdiklerini söyledi.

Tabiat parkında doğa ile iç içe olmanın huzurunu yaşadığını belirten Baruş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Artabel Gölleri Türkiye genelinde ve dünyada bilinen doğa harikalarından birisi. Gümüşhane”nin önemli turizm noktalarından da birisi. Özellikle uzaklardan çok sayıda ziyaretçi geliyor, burada yürüyüş yapıyor. Bazı doğaya meraklı arkadaşlarımız da buraya gelip çadır kamp kuruyor. Göllerin kenarında bu harika doğa ile iç içe olmanın mutluluğunu yaşıyor.”

Baruş, tabiat parkı için yatırımların devam ettiğini belirterek, “Bu yıl Doğu Karadeniz Kalkınma Projesi”nden bir çalışmamız olacak. Hem yolların vasfının düzeltilmesi hem de buraya gelen vatandaşların zorluk yaşamaları için onların ihtiyaçlarını karşılayacak birtakım imkanlar sunma yönünde çalışmalarımız devam edecek.” diye konuştu.

Artabel Gölleri Tabiat Parkı güzelliğinin farkında olduklarına ve buranın korunmasına gerektiğine dikkati çeken Baruş, “Doğada gezinirken gördüğüm sevindirici tablo herhangi bir çöp atık ve doğayı kirletecek maddeye rastlamadık. Bu sevindirici. Çevreyi ziyaret eden, doğa içerisinde zaman geçiren vatandaşlarımızdan ricamız kesinlikle atık bırakmamaları doğayı kirletmemeleri.” dedi.

Baruş, tabiat parkındaki göllerin kenarlarında kar tabakalarının yer aldığını ifade ederek, şunları kaydetti:

“Kraterlerde hala kar duruyor. Derelerimiz şırıl şırıl akıyor. Bu güzelliği solumak, bu temiz havayı teneffüs etmek için vatandaşlarımızı buraya bekliyoruz. Kolaylıkla gelebilirler. Yaklaşık 3 saatlik bir programda gölleri gezebilirler. Hayatlarında gelmeyenlere mutlaka tavsiye ediyorum. Mutlaka buraya bir kez gelsinler.”

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Venedik’te Jeff Bezos’un düğünü protesto edildi

Amazon’un kurucusu Jeff Bezos’un, gazeteci Lauren Sanchez ile yaptığı düğün, sadece magazin dünyasının değil, Venediklilerin de gündemindeydi. Şehir sakinleri ve aktivistler, düğünün yaratığı sembolik ve fiziksel etkileri protesto etmek üzere sokaklara döküldü. Venedik’in tarihi sembollerinden Rialto Köprüsü’ne “Bezos’a Yer Yok” yazılı pankartlar asıldı. San Marco Meydanı’na serilen büyük afişte ise milyardere “daha fazla vergi öde” çağrısı yapıldı. Artan protesto baskısı nedeniyle Bezos ve Sanchez’in düğünün son ve en büyük etkinliği, Venedik’in merkezi yerine daha izole bir bölgede, lagünün doğu tarafında düzenlendi. Eylemleri örgütleyen “Bezos’a Yer Yok” hareketinin önde gelen isimlerinden Tommaso Cacciari, Reuters’a verdiği demeçte şu ifadeleri kullandı: “Bezos’un düğünü, Venedik’in bir sahneye, eğlence parkına indirgenmesi fikrini hiç olmadığı kadar açık hale getirdi.” YÜZLERCE KİŞİ YÜRÜDÜ Cumartesi günü yapılan final protestosunda yaklaşık bin kişi, Venedik tren istasyonu önünde toplanarak Rialto Köprüsü’ne kadar 1.5 kilometrelik bir yürüyüş gerçekleştirdi. Göstericiler ellerinde “Öpücüğe evet, Bezos’a hayır” ve Blue Origin’e gönderme yapan roketli “Bezos’a Yer Yok” pankartları taşıdı. Protestolar sürerken, bazı yerel siyasetçiler ve işletme sahipleri, düğünün şehir ekonomisine katkı sağladığını savundu. Veneto Bölgesi Valisi Luca Zaia, düğünü “Venedik’in onur duyacağı bir etkinlik” olarak tanımladı. Bezos ve Sanchez’in üç yerel kuruluşa toplam 3 milyon Euro bağış yaptığı açıklandı. Bu kurumlar arasında UNESCO’nun yerel ofisi, lagün araştırmaları yapan CORILA konsorsiyumu ve Venedik Uluslararası Üniversitesi bulunuyor. Ancak eleştiriler bununla bastırılamadı. 24 yaşındaki üniversite öğrencisi Alice Bazzoli, Bezos’un bağışlarının samimi olmadığını savunarak şunları söyledi: “Bezos, bir yandan milyonlarca euro bağışlıyor ama diğer yandan kirli jetleri ve yatlarıyla şehrin ekosistemini mahvediyor.” “VENEDİK YAŞANILAMAZ HALE GELDİ” Venedik’te yaşayan film yönetmeni Andrea Segre ise kentte barınma krizine dikkat çekti. Segre, “25-35 yaş arasındaki gençler artık burada yaşayamıyor. Bu da çeşitliliği ve sosyal canlılığı öldürüyor” dedi. Öğrenciler, turistlere yönelik yüksek fiyatlar yüzünden uygun konut bulamadıklarını, yaşam alanlarının adeta el değiştirdiğini dile getirdi. Kentin tarihi merkezindeki nüfus, 50 yıl önce 100 binin üzerindeyken bugün 50 binin altına düşmüş durumda. Protestolar yalnızca Bezos’un zenginliğiyle değil, siyasi bağlantılarıyla da ilgili. Bezos’un, Donald Trump’a yakınlığı ve Trump’ın kızı Ivanka ile damadı Jared Kushner’in düğüne katılması da eleştirildi. 28 yaşındaki öğrenci Giulia Cacopardo, “Bezos, etrafındaki her şeyi sömürerek elde ettiği mutlak servetin simgesidir” diyerek tepkisini dile getirdi. Amazon ise İtalya’da da uzun süredir sendikalarla karşı karşıya. Şirket hakkında vergi kaçırma iddiaları nedeniyle 1.2 milyar euroluk soruşturma yürütüldüğü daha önce Reuters tarafından ortaya çıkarılmıştı. Protesto lideri Tommaso Cacciari, “Bezos tek başına gelse, kürekli bir kayıkla birkaç kişiyle bile gelse protesto ederdim. Çünkü o, Trump’ın yeniden seçilmesine fiilen katkı sundu” dedi.

Source: Dış Haberler Servisi


Deniz kenarı bir masa rica edebilir miyiz?

Yaz artık sırf deniz kenarına havlu atılan değil iyi bir masaya oturmak, hikâyesi olan tabaklarla karşılaşmak ve bir şefin vizyonunu bir öğle yemeğinde deneyimlemek anlamına da geliyor. Sezonun başlamasıyla açılan yeni şef restoranları, Güney’in gastronomi haritasını yalın ama güçlü adımlarla yeniden çiziyor. Bu mekânlar, alışılmış yaz mutfağının ötesine geçiyor: Malzeme odaklı düşünülmüş mönüler, yerel üreticilerle kurulan bağlar ve tabakta sessizce konuşan teknikler öne çıkıyor. Güneşin altındaki uzun sofralar artık sadece keyfe değil, iyi yemeğe de ayrılıyor. Bu yaz mutlaka yolunuzu düşürmeniz gereken şef restoranlarını sizler için denedik. Afiyetle. ATTIKO / BODRUM Bu sezonun dikkat çeken şef restoranlarından Attiko, Pan Asya mutfağını gün batımıyla gece arasında kurulan o özel ritme ustalıkla yerleştiriyor. Şef Kyung Moon’un yönetimindeki mutfakta hazırlanan tabaklar, Uzakdoğu’nun rafine tatlarını modern sunumlarla buluşturuyor. Mönü, paylaşmaya uygun yapısıyla sosyal yemeği desteklerken suşi barı, wok yemekleri ve imza soslarla hazırlanan lezzetler, Asya mutfağına merak duyanlar için güçlü bir keşif alanı sunuyor. Ancak Attiko’nun sundukları iyi yemekle sınırlı değil. Panoramik manzarası, dinamik lounge konsepti ve her akşam yükselen müzikle birlikte mekân, bir restorandan fazlasına dönüşüyor. Özellikle her perşembe düzenlenen “Fire & Sushi Night”, haftanın en iddialı etkinliklerinden. Ateş gösterileri ve özel suşi sunumlarıyla klasik bir akşam yemeği deneyiminin ötesine geçen bu etkinlikler, gastronomiyi sahneye taşıyan çağdaş bir şova dönüşüyor. Attiko, yazın ritmini tabakta değil tüm deneyim boyunca belirleyen adreslerden. Ne yiyeceğiniz kadar nasıl hissedeceğinizin de önemli olduğu bu sofistike durak şef restoranlarına ilgi duyanlar için güneyde kaçırılmaması gereken yerlerden. ISOLA MANZARA RISTORANTE / BODRUM Akdeniz gecelerine İtalyan zarafetini taşıyan özel mekânlardan biri de Isola Manzara Ristorante. Michelin Rehberi tarafından önerilen restoranlar arasında yer alan bu adres, klasik İtalyan mutfağını gün batımından geceye uzanan bir akışta şıklık ve rahatlıkla buluşturuyor. Aperitivo saatlerinde başlayan keyif, geç akşam yemeklerine kadar sürüyor. Mönüde ev yapımı makarnalar, taş fırından çıkan ince hamurlu pizzalar, taptaze deniz ürünleri ve özenle seçilmiş şaraplar dikkat çekiyor. Her tabakta İtalya’nın geleneksel mutfağına saygı var ancak sunumlarda modern bir çizgi hâkim. Servis ise sıcak ama ölçülü. Burada manzara ise başlı başına bir unsur. Ege’nin sonsuz maviliği ve Bodrum silueti, yemeğe sessiz bir fon oluşturuyor. Özellikle gün batımında ortam bambaşka bir boyuta ulaşıyor. Isola, bölgenin yerel müdavimlerine de hitap eden rahat ama rafine yapısıyla bu yazın en güçlü gastronomi duraklarından biri olmaya aday. İtalyan mutfağının yalın ama iddialı çizgisiyle, bulunduğu coğrafyanın doğallığını ve malzemelerini dengeli bir şekilde sunan bu restoran, yazın unutulmaz sofralarına ev sahipliği yapmaya hazır. MÜPTELAL / BODRUM Sanatla yemeğin buluştuğu nadir deneyimlerden biri de bu yaz Gümüşlük’te yaşam buluyor: Müptelal. Şef Hilal Tayfun’un yaratıcılığından doğan bu şef restoranı, hem bir brasserie, hem bir artizan fırın hem de Fransız patisserie olarak kurgulanmış. Ancak tüm bunlardan öte, duyuya hitap eden bütüncül bir deneyim alanı sunuyor. Le Cordon Bleu Büyük Diploması sahibi Tayfun’un özgün mönüsünde Fransız mutfağının teknikleri ile yerel tatların derinliği yan yana geliyor. Köz beğendiyle sunulan dana dil, zencefil soslu bonfile, erişteli ızgara ahtapot ve kırmızı karides carpaccio gibi imza tabaklar, ayrıntılara verilen özeni yansıtıyor. Tatlı mönüsünde ise şefin imzası haline gelen coco dream, çifte kavrulmuş beyaz çikolatalı crème brûlée ve mevsim meyveli tartlar öne çıkıyor. Fırından çıkan her ürün, atalık tohumlarla ve geleneksel yöntemlerle hazırlanıyor. Bu yaklaşım, mutfağın sırf estetik değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir mirasa bağlı olduğunu da gösteriyor. Müptelal’in ruhunu farklı kılan bir diğer ayrıntı ise sanatla kurduğu bağ. Mekân, yaz boyunca sanatla iç içe yaşıyor. Ali Atmaca’nın 60. sanat yılına özel sergisi, Hilal Tayfun’un ilk kişisel sergisi ve sezon boyunca yapılacak söyleşiler ile sürpriz sanatçı buluşmaları, gastronomik deneyimi bambaşka bir boyuta taşıyor. Müptelal yalnızca iyi yemek değil aynı anda esin veren bir yaz akşamı da sunuyor. CUCINA DEL CUGINI / FETHİYE İtalya’nın zamansız mutfağına duyulan özlemi gideren adreslerden biri de bu sezon Fethiye’de kapılarını açan Cucina del Cugini. Şef Fabio Foltran’ın önderliğindeki mutfakta, geleneksel tariflere duyulan sadakat kadar, malzemeye gösterilen özen ve teknik ustalık da hissediliyor. El yapımı makarnalar, odun fırınından çıkan pizzalar ve derinliği yüksek soslarla kurulan bu mutfak, “az ama öz” ilkesini benimseyenleri ilk lokmada yakalıyor. En azından ben bu sade ama güçlü mönüden oldukça etkilendim. Aklımda kalanlar: Vitello tonnato, sübye mürekkepli tortellini ve yabani dağ mantarlı pizza. Mekânın atmosferi abartıdan uzak, samimi ama rafine. Her şey yemeğin merkezde olduğu bir deneyim için tasarlanmış. Şarap eşleşmeleriyle zenginleşen akşamlar, güneşle birlikte yavaşlayan öğle yemekleri veya yalnızca iyi bir espresso için uğranan kısa duraklar… Cucina del Cugini, yaz boyunca gerçek “bir parça İtalya” hissiyle klasiklerin zamansız gücünü hatırlatacak gibi duruyor. THE DUCHESS / FETHİYE Efsanevi Duchess Budapeşte’den esin alan bu özel mekân, iyi yemeği sahne üstündeki canlı performanslarla birleştiren ve tüm duyulara hitap eden bir deneyim sunuyor. Şef İlhami Emkin’in önderliğindeki mutfakta, sezona göre değişen malzemelerle hazırlanmış modern Avrupa tabakları dikkat çekiyor. Sofistike sunumlarla birleşen rafine reçeteler, klasiklerin yeniden yorumlandığı ama özünün korunduğu bir lezzet skalası yaratıyor. The Duchess’ı benim için özel kılan yalnızca lezzetler değil. Mekânın tasarımı, abartıya kaçmadan yaratılmış zarif bir ihtişam taşıyor. Loş ışıklar, ağırbaşlı bir ambiyans ve gecenin ritmine eşlik eden performanslarla her akşam yemeği, adeta küçük bir sahne gösterisine dönüşüyor. Bu atmosfer, The Duchess’ı sadece bir restoran değil gecenin tamamını kapsayan bir deneyime dönüştürüyor. Mekândan ayrılmadan önce denemeniz gereken lezzetler arasında patates röşti, kuşkonmaz graten, dil balığı menüer ve tuzda levrek mutlaka yer almalı. Afiyetle…

Source: Burçak Şener