“Turkish Travel Treasures: From Hidden Wonders to Global Adventures”

Emekli maaşıyla 159 ülkeyi dolaştı

Recep Sanal, kendisi gibi emekli olan eşiyle birlikte her yıl maaşlarından biriktirebildikleri parayla daha önce görmedikleri ülkelere kültür turları yapıyor.

Ülkemizdeki tur şirketlerinin ve turistik işletmelerin kalite/fiyat oranına göre çok pahalı hizmet verdiklerini söylüyor. Oysa kendisinin bir aylık milletvekili maaşı tutarındaki parayla yirmi ülkeyi gezdiğini, Diyanetin umre fiyatının üçte biriyle de umre ibadetini yaptığını anlatıyor. Tarihi ve turistik yerler ağırlıklı olan seyahat programını kendi oluşturup, ulaşım ve konaklama ihtiyaçlarını da internet üzerinden yine kendisi ayarlıyormuş. Seyahat programının esnek oluşunun, gezi maliyetlerini önemli ölçüde düşürdüğünü söylüyor.

Gezileri sırasında binlerce fotoğraf çekmiş ve kapsamlı bir arşiv oluşturmuş. Felsefesini anlattığı “Saklı Gezginin Sırları” adlı kitabının yanı sıra her kıta için ayrı şekilde hazırlamakta olduğu “Saklı Gezgin” adlı anı serisini şimdilik özel arşivinde koruyor.

‘TAM DEMOKRASİ ARIYORUM’

Sinop’lu bilge Diyojen’in elindeki fenerle gündüz vakti sokaklarda “insan arıyorum” diyerek dolaşması misali, Sanal da “tam demokrasi ve iyi insan arıyorum” diyerek tam 159 ülkeyi gezmiş. Alaska’dan Punta Arenas’a, Yakutistan’dan Bali’ye, Lizbon’dan Oslo’ya, Kahire’den Cape Town’a, Avustralya’dan Yeni Zelanda’ya kadar… Uçaktan kağnıya kadar her türlü ulaşım aracına binmiş. Her çeşit konaklama tesisinde gecelemiş. Çoğu öğünleri peynir ekmekle geçiştirmiş. Sanal, seyahat felsefesini de şöyle anlattı:

“Bir ülkede ilk karşılaştığım devlet görevlilerinin (polis, asker, gümrükçü…) ve ticaret erbabının (taksici, otelci, lokantacı…) davranışları, bana o ülke hakkında pek çok şey anlatıyor. Deneyimli her gezgin, sınırından içeri girdiği bir ülkenin hangi anlayışla yönetildiğini teşhiste zorlanmaz. Kendi hareket tarzını da ona göre oluşturur. Temel etkinlikler kişisel tercihtir. Beş yıldızlı otellerde yatıp, gümüş takımlarla yemek yiyenlerin tarzı bana göre değil! Çünkü kültür gezisi, ‘Şurayı da gördüm, burayı gezdim!’ diyebilmek için yapılacak bir etkinlik değildir.”

Recep Sanal, “Dünyayı benden daha ucuza dolaşan binlerce gezginin olduğuna eminim” diyor ve ekliyor:

“Son on yılda sosyo-ekonomik sıkıntılar nedeniyle emeklilerin durumu da giderek zorlaştığından, ziyaret edebildiğim yeni ülke sayısı da her yıl bir azalıyor. 2025 yılı Mayıs ayı itibarıyla Birleşmiş Milletler üyesi 195 ülkenin 159’unu ziyaret ettim. Türkiye’deki 81 ilin (Hakkari hariç) seksenini, ülkedeki 922 ilçenin de yarıdan fazlasını gezdim. Ben sadece etrafına bakmak için değil, baktığı şeyleri görmek için gezmeyi tercih edenlerdenim. Bunun da ötesinde her gezginin bir seyahat felsefesinin olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü gezginler bir yere giderken yanlarında sadece eşyalarını değil, ruhlarını da götürür.”

KRİZ ÜLKE SAYISINI AZALTTI

Sanal, kitap yazma fikrinin hayata geçişini ise şöyle anlatıyor:“Gelecek kuşaklara bir kültür mirası bırakabilmek için, seyahat anılarımı bir kitaba dönüştürmeyi uzun zaman düşündüm. Çeşitli çekincelerim vardı.Ancak 2019 yılında hepimizi evlerimize kilitleyen salgın hastalık, evde kalacağım dönemi kitap yazarak değerlendirme düşüncemi tetikledi. Kendi seyahat felsefeme göre dünyayı dolaşarak; karşılaştığım olayları, çıplak gözle gördüğüm gerçekleri, kendi objektifime yansıyan manzaraları, gezdiğim devletlere ilişkin tespit ve değerlendirmelerimi objektif şekilde anlatmaya çalışıyorum.”

Sanal’a göre, ülkenin düze çıkma reçetesi

“Siyaset ve yönetim konularında hasbelkader uzmanlaşmış bir gezgin olarak, dünyanın her yerinde tam demokrasi ve iyi yönetim olmasını istiyorum. Buna erişmek hayal değildir. Güçlü devlet ve zengin millet olmanın ilk şartı, her devletin sırf bu iş için yetişmiş devlet adamları tarafından yönetilmesidir. Demokratik sistemin asıl misyonu bu nitelikteki insanları devletin karar mevkilerine taşımak olmalıdır. İşe siyasi alanı adeta tezek harmanına çevirerek demokrasiyi yozlaştıran siyaset kurumundan başlamak gerekir. Zira çarpık siyaset anlayışı ve yozlaşmış seçme/seçilme sistemi düzeltilmeden, ülkenin yönetimindeki hiçbir bozukluk düzeltilemez.”

EN ÇOK TÜRKİYE’YE GİRİŞTE ZORLANDI

Son gezisini de Suriye’ye yapmış. Çoğu kişinin dolaşmaya cesaret edemeyeceği güzergahları kullanmış. Amman’dan otobüsle Şam’a geçmiş. Oradan da yine karayolu ile Humus, Hama, Halep, Azez hattını takiben Kilis Öncüpınar sınır kapısına gelmiş. Ancak burada yaşadığı olaya çok üzülmüş.

Sınır görevlilerine yeşil pasaportunu ibraz etmesine rağmen, Kilis Valiliği’nin izni olmadan ülkeye giremeyeceği söylenince şaşırıp kalmış! Valilikten gelecek izin yüzünden onu kapıda bir saat bekletmişler. O arada Suriyelilerin Türkiye’ye girişlerini görünce, yıllarca hizmet ettiği devletinin haline acımış.

Sanal’ın yaşadığı TUHAF olaylar

– Özbekistan’ın ıssız bir yerinde aracının patlayan lastiğini değiştirmeye çalışırken oradan tesadüfen geçen bir kişi lastik tamircisi çıkmış! – Botsvana’dan Zimbabve’ye giden otobüsü tam sınırda yakalamış! – Ekvador’un başkenti Quito’dan Peru’nun Piura şehrine geçerken adeta zamanla yarışmış. -Moğolistan’dan Sibirya’ya trenle geçerken vize rejimindeki ani değişiklik sebebiyle Nauşki sınır kapısından içeri alınmamış. – Ukrayna gerginliği nedeniyle Kaliningrad sınırından Polonya’ya sokulmamış. – Nijerya’nın Ankara konsolosluğundaki görevli şahıs, yeşil pasaportuna vize vermeme gerekçesini “Kolay vize verirsek Türkler ülkemize akın ederler!” şeklinde açıklamış. – Sierra Leone’deki rüşvetçi pasaport polisi ve Liberyadaki rüşvetçi gümrükçüyle cebelleşmiş.

Bozuk parayı tarihi eser sandı

Sanal’ın sınırda yaşadığı ikinci trajikomik olay ise deneyimsiz bir gümrük memuru yüzünden olmuş. Seyahatten arta kalan döviz cinsinden bir avuç bozuk paraya kafayı takan görevli şahıs, metal kuruşları kontrol tezgahının üzerine boşalttırarak tek tek incelemiş! Amerikan dolarını ve İngiliz sterlinini tanımadığını ileri sürerek “Bunlar tarihi eser mi?” diye bir de polemik yapmaya başlayınca Sanal gümrükçüye “İstersen al bunların hepsi senin olsun. Şayet tarihi eser iseler zengin olursun!” deyince, gümrükçü yaptığı hatayı anlamış ama iş işten geçmiş. Bu olayı devlette liyakatin dibe vurmasının ilginç bir örneği olarak bana da anlattı.

Yarın: Ucuz seyahat tüyoları

Source: Saygı Öztürk


Bayramın alternatif güzergâhları…

TATİLCİLER PLAJLARA AKIN ETTİ… DENİZDE KUM GİBİ İNSANBAYRAM tailini ve güzel havaları fırsat bilenler, soluğu sahillerde aldı. Tatil beldeleri bayramın ikinci gününde de doldu taştı. Bodrum’da Kumbahçe, Gümbet, Bitez, Ortakent, Yalıkavak, Gündoğan ve Türkbükü sahilleri tatilci akınına uğradı. Kentte hava sıcaklığı 33 derece, deniz suyu sıcaklığı 22 derecelere ulaştı. Mersin’in Erdemli ve Silifke ilçelerindeki plajlarda adeta adım atacak yer kalmadı. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Korikos Antik Kenti’nin bir parçası olan Kızkalesi’ne gelen ziyaretçiler kumsalda güneşlendi, bazıları da denizde yüzerek vakit geçirdi. İzmir’in Çeşme ilçesi bu yıl da en çok tercih edilen destinasyonlardan biri oldu. Bayram tatilini fırsat bilen vatandaşlar denizi ve plajlarıyla ünlü Çeşme’de yoğunluk oluşturdu.KAPADOKYA CIVIL CIVILTÜRKİYE’nin önemli turizm merkezlerinden Kapadokya bölgesinde, Kurban Bayramı’nda yerli ve yabancı turist yoğunluğu yaşanıyor. Turistik konaklama tesisleri ile butik oteller, bayram nedeniyle yüzde 70 doluluğa ulaştı. Turistler, bölgede sabahın erken saatlerinden itibaren başlayan sıcak hava balonları, ATV turları, safariler, bisiklet, at turları ve doğa yürüyüşü gibi birçok aktiviteyi deneyimlerken tarihi mekânları da geziyor. MARDİN’DE OTELLER DOLDUFARKLI din, dil ve kültürden insanların hoşgörü içerisinde kardeşçe yaşadığı tarihi ve tescilli yapılarıyla ilgi gören Mardin, yılın her döneminde olduğu gibi Kurban Bayramı tatilinde de turistlerin tercihi oldu. Kente gelen yerli ve yabancı turistler camilere, medreselere, kiliselere yoğun ilgi gösterdi. Kent merkezine 30 kilometre uzaklıkta bulunan Dara Antik Kenti’nde kimi zaman uzun kuyruklar oluştu. Kentte 22 bin yatak kapasiteli otellerde doluluk oranı yüzde 100’e ulaştı.

Source: Hurriyet.com.tr


“Ayasofya’nın tıkanmış damarlarını açıyoruz”

İmparator Jüstinyen’in emriyle 532-537 yıllarında inşa edilen Ayasofya, mimarlık tarihinin en önemli yapılarından biri. Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethine kadar kilise olarak kullanılan bu görkemli yapı, devasa kubbesiyle ve mimari zarafetiyle yüzyıllardır görenleri hayran bırakıyor.İç mekânda mozaikler, çiniler, hat levhaları, ikonalar, kandiller, ihtişamlı İmparator Kapısı ve mermer dairelerle süslü taç giyme alanı Omphalion (göbek) gibi noktalar ziyaretçileri büyülüyor.Ayasofya’da yalnızca yapının ihtişamı değil, yüzyıllar önce yapılmış detaylar da derin bir hayranlık uyandırıyor. Artık Ayasofya’nın görünmeyen yeraltı katlarının da ziyarete açılması planlanıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışmalarla, yıllardır moloz ve toprak yığınları altında kalan dehliz ve tüneller gün yüzüne çıkarılıyor. Temizlik ilerledikçe bu alanların hacmi netleşiyor hatta daha önce bilinmeyen yeni geçitlere ulaşılıyor.Çalışmaların devam ettiği Ayasofya’nın yeraltındaki dehliz ve tünellerinin yakın zamanda ziyarete açılması hedefleniyor. Ayasofya Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hasan Fırat Diker bu gizemli dünyayı Hürriyet Pazar’a anlattı.◊ Ayasofya’daki bu çalışmalar ne zaman başladı? 2020’de yaptığımız 3 boyutlu altyapı belgeleme çalışmasının ardından Kültür Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün desteğiyle geçen yılbaşı başladık. Şu ana kadar önemli ilerleme kaydettik. Çalışma tamamlandığında, mimarlık tarihi ve arkeoloji açısından büyük katkı sağlayacak bu proje, İstanbul’un görünmeyen güzelliklerini görünür kılacak.◊ Tahmini ne zaman ziyarete açılır bu dehlizler?Hızla ilerliyoruz. Ziyarete açılması çok uzamayacaktır. Yeraltı yapılarının birbirleriyle olan ilişkileri ortaya çıktıkça yeni mekânlar keşfediyoruz. Her alan ziyarete uygun değil, ancak içine girilebilecek, erişimi mümkün büyük yeraltı bölümleri ziyarete açılabilecek.Karmaşık tünel ağı…◊ Öngördüğünüz bir tarih var mı? 1-2 yıl…Net bir tarih vermek zor, beklenti yaratmak istemem. Ancak buluntular umut verici, ziyaretçileri çok özel mekânların beklediğini şimdiden rahatlıkla söyleyebilirim.◊ Çalışmalar sırasında herhangi bir yazı, figür ya da iz bırakan bir bulguya rastladınız mı?Figür ya da yazıdan çok, mekânların mimari özellikleri başlı başına etkileyici. Ayasofya gibi bir anıtın altyapısının da üstyapısı kadar özenle tasarlanmış olması çok kıymetli. Temizlik ilerledikçe yeni bağlantılar ve alanlar ortaya çıkıyor, bu da projeyi canlı ve sürekli gelişen bir sürece dönüştürüyor. 2020’de yaptığımız 3 boyutlu çalışmayla birçok alanı önceden belirlemiştik ancak şimdi daha fazlasına ulaşıyoruz. Bu da yeraltı yapılarının tahminimizden çok daha geniş olduğunu gösteriyor.◊ Birlikte dolaşırken “Bunların bazıları depo gibi, mahzen, bazıları tünel” diye bahsettiniz. Bu dehlizlerin mimarisi hakkında ne söylersiniz? En büyük yeraltı yapılarından biri, 18 ve 19’uncu yüzyıllarda yok olan revaklı avlunun bodrum katı. Eğimli arazi yapısı nedeniyle bu alan bodrum olarak kullanılmış. Bugün en kolay erişilebilen kısımlar, artık var olmayan bu avlunun altındaki yapılar. Ayrıca kuzeydoğu cephesinde, Ayasofya’dan daha eskiye tarihlenen bir yeraltı mezarı var. Hem mimarisi hem de çift renkli mermer döşemeleriyle çok özel. Bu alanlara ek olarak, bodrum katıyla mezarı birbirine bağlayan ve Ayasofya’nın altını ve çevresini saran karmaşık tüneller ağı mevcut. Gözden Kaçmasın Türk şiirinin ‘İmkânsız Aşk’ı Monna Rosa veda etti Haberi görüntüle ◊ Bu dehlizler ve tüneller ne amaçla kullanılmış?Çoğunlukla su hatları için değerlendirilmiş. Yani terakota (pişmiş toprak) su yolları var dehlizin içinde. Büyük bir kısmının içinde ancak sürünerek ilerlenebiliyor. Sadece ilgilisinin içine girip o su hattını geçebilmesi amacıyla yapılmış. Havalandırma için de kullanılmış. İç ve dış mekân arasındaki hava döngüsünü sağlamak amacıyla… Ayrıca yağmur sularının tahliyesi için de kullanılmış, suyu zor ulaşılan alanlardan dış istasyonlara yönlendiren bir sistem.◊ Bunlar insanların giremedikleri. Peki ya girip dolaşılanlar…Ziyarete uygun alanlar, Ayasofya’nın avlusunun altındaki geniş mekânlar ve bunlarla bağlantılı koridorlar olabilir. Çalışmalar ilerledikçe bu alanlar daha net ortaya çıkıyor. Ayrıca, 4’üncü yüzyıla tarihlenen mezar yapısı da gezilebilecek alanlardan biri olacak.◊ Kaç kilometre dehliz var?Altında da çevresinde de var. Toplamı demek zor ama 1 kilometreyi geçer toplam uzunlukları. Çünkü damarlar nasıl tane hesabıyla bilinemezse, nasıl birbirlerine bağlanıyorsa bunlar da onun gibi. Biz Ayasofya’nın tıkanmış damarlarını açıyoruz.◊ Ziyarete açılan dehlizler nasıl gezilebilecek?Erişime imkân tanıyan yeraltı yapılarında, belli bir kota çerçevesinde, sınırlı sayıda ziyaretçi erişimi mümkün olabilir. Bakanlık gerekli düzenlemeyi yapacaktır. Randevulu sistemle, kalabalık oluşmadan girip çıkmak mümkün olacak. İnşallah insanlar nasıl bir zenginliğin, nasıl bir çokkatmanlı mimari güzelliğin üzerinde yaşamış olduklarını bu mekânlar ziyarete açıldıkça daha iyi anlayacaklardır.◊ İstanbul’da başka bu tip dehlizler veya tüneller var mı?Geçmişte su iletimi ve depolama amacıyla yapılmış, ancak zamanla ihmal edilmiş pek çok yeraltı yapısı var. Büyük üstyapıların yüzyıllarca ayakta kalabilmesi de bu sağlam altyapılara dayanıyor. Eğer Ayasofya’daki çalışma örnek alınırsa, benzer projelerin şehrin geneline yayılması mümkün. İstanbul’un görünen silüeti kadar, yeraltındaki görünmeyen yüzü de ilgiye muhtaç. Bu alanların görünür hale gelmesi korunmalarını sağlar, ayrıca gizem konusu olmaktan çıkarıp şehir efsanelerinden kurtarır; gerçek birer mekân olarak değerlendirmemize olanak tanır. Bu çokkatmanlı mirasa sahip çıkmak için daha fazla çalışma yapılması gerekiyor.‘Kültür turizmine ve mimarlık tarihine kazandırılmalı’“Tarihi kentlerde yeraltı yapılarının çöplük olarak kullanılması sık rastlanan bir sorun. Çünkü geçmişte hafriyat zor olduğundan, toprak ve molozlar bu alanlara doldurulmuş. Oysa bugün, gerekli önlemlerle bu yapılar düşük maliyetle temizlenip kamusal kullanıma açılabilir. Zaten yüzyıllardır ayakta kalmaları, ne kadar sağlam olduklarının kanıtı. Biz bu yapılardaki zamanla oluşan çöp, moloz ve toprakları temizliyoruz. Bu yapılar temizlenerek kültür turizmine, mimarlık tarihine ve arkeolojiye kazandırılmalı, gezilebilen ve kullanılabilen alanlar haline getirilmelidir.” Gözden Kaçmasın Üniversiteliler klasik müzik dinlesin diye… Askıda biletle konser keyfi Haberi görüntüle

Source: Hurriyet.com.tr


Turizmin temel sorunu: Açgözlülük

Bayramda aile ziyaretleri için Edremit körfezindeyiz. Öyle aşırı derecede turistik bir yer olduğu söylenemez, daha ziyade yazlıkçıların tercih ettiği kendi halinde beldeler. Ancak bayramda ve sezonunun en yüksek döneminde yazlıkçılar kadar yerli tatilciler de buralara geliyor.

Körfezin denizini doğasını anlatmaya gerek yok. Oksijen deposu Kaz Dağları, mavi bayraklı plajlar ve tüm yapılaşmaya rağmen hala varlığını sürdüren zeytin bahçeleri, çam ormanları.

Bölgenin turizm altyapısı da hiç fena sayılmaz. İstanbul – İzmir otobanı, 1915 Çanakkale Köprüsü ve Edremit Koca Seyit Havalimanı bölgeye ulaşımı kolaylaştırıyor. Ayrıca tüm beldeler birbirine duble yollar ile bağlı. Burhaniye ve Edremit’te tam teşekküllü devlet hastaneleri mevcut. Tüm körfezde deniz temiz kalmasını sağlayan son derece iyi arıtma tesisleri var. Her yerde internet var, cep telefonları sorunsuz çalışıyor, elektrik ve su şebekesi ile ilgili hemen hemen hiçbir eksik yok. Aynı durum güvenlik için de geçerli, jandarma ve polis 24 saat görevinin başında.

Ama malum bunlar turizmin “alt yapısı” ile ilgili konular. Üst yapıya, daha doğrusu turizm ve hizmet tesislerine gelince iş biraz değişiyor… Değişiyor dediğime de bakmayın, Türkiye’nin genelinde ne ise tam olarak ona dönüşüyor.

Burhaniye’den Küçükkuyu’ya kadar tüm Edremit körfezinde irili ufaklı pek çok otel var. Bunların tamamı yerli markalar, uluslararası zincirler henüz bu bölgeye girmemişler. Çoğunluğu butik işletmeler olan tesisleri özel olarak mercek altına aldım… Anlatacaklarımın sonucunu baştan söyleyeyim: Bazıları, düzeltilemeyecek kadar kötü durumda, genel olarak berbat haldeler.

Büyük aile yemeği için orta halli bir otelin lokantası ile anlaşılmış. İnsanlar misafirlerini ağırlamak için parayı esirgememişler ama anlaşılan fiyatı söylemeye inanın ar ediyorum. Enikonu üç tabak yemek için maliyetinin yirmi katı fiyat verilmesi gerçekten düşündürücü.

Peki lokanta çok mu dolu dersiniz? Bilakis, in cin top oynuyor. Biz olmasak müşteri sayısı sıfır, yemek boyunca otelin lokantasında bir tek biz varız! Otelde de lokantada da çalışanlarda da yanlışlıkla bu işin içine düşmüşler gibi bir hava var. Servis kötü, yemekler ondan kötü, mekan hepsinden beter! Floresan ışıkları ile aydınlatılmış, “kitch” alçı heykeller ile dolu bir salonda kayış gibi etleri yemeye ve garsonların pisliğini, sakilliğini görmemeye çalışıyoruz.

“Burhaniye’deki bir pidecide yemek yesek bundan daha iyi olurdu” diye geçiriyorum içimden, sonra da “pideci buradan bile pahalı olabilir” diyorum. Nitekim ertesi gün oturduğum bir kebapçıda tam olarak böylesi bir şey şahit oluyorum. Kebapçının fiyatları, bizdekileri bırakın, Avrupa’daki beş yıldızlı oteller ile yarışıyor.

Amcalardan biri son dakikada gelmeye karar veriyor. Aile evlerinde yer kalmadığı için bir otel ayarlayacağız. Evin yanı başındaki işletme, sahibi de komşu ve tanıdık… Gecelik 7 bin lira “tanıdık” fiyatı vermişler. Kontrol etmek için internet acentelerinden birine bakıyorum, fiyat 4 bin 5 yüz lira!

Mahallenizdeki oteli kiralamak için Singapurlu bir şirketi aracı koymanız gerekiyor. Singapurlu ile daha ucuza geliyor!

Bir başkasına ben uğruyorum. İnternette 5 bin lira fiyat var, bunu bilmiyormuş gibi yapıp fiyat soruyorum “‘size’” 9 bin lira olur” diyorlar. Neredeyse iki katı! Ön bürodaki gence bu nasıl iş diye soruyorum, pişkin pişkin “o zaman o fiyattan yardımcı olalım” diyor!

Singapurlu, Çinli Hollandalı şirketlerin bağlantıları, bizin komşuluğumuzdan daha fazla pazar ediyor!

Kendini bu kadar pahalı satan otellerin iç durumunun ise korkunç olduğu görülüyor. Yeğenlerden biri pek havalı bir bitik otelde kalıyor. Üçüncü gün çocukcağızın duş alamadığını öğreniyor… Neymiş? Otelin hidroforu bozukmuş!

Daha fazla uzatmadan toparlayalım…

Türkiye’de turizmin kirletici etkisinin en az olduğu bir bölgede bile aç gözlülük hüküm sürüyor. Ve Türk turizminin önündeki en büyük engelin aç gözlülük olduğu bir kez daha anlaşılıyor.

Gaffar Yakınca / Haber7

Source: Gaffar Yak