“Uluslararası Çatışmalar – Güncel Gelişmeler ve Türkiye’nin Tepkileri”

İHA saldırısına uğramıştı! 5 Türk vatandaşı Türkiye”ye geldi

Malta üzerinden Türkiye”ye gelen 5 Türk vatandaşını, İstanbul Havalimanı’nda aileleri ve Mavi Marmara Derneği yetkilileri karşıladı.Dernek Başkanı İsmail Songür, havalimanında gazetecilere, Filistin’de ateşkesin sağlanması ve insani yardımların Filistin’e ulaşması için çalışmalarını sürdüreceklerini söyledi.Gemide bulunan yolcular ve mürettebatın yapılan girişimlerle kurtarıldığını hatırlatan Songür, işçilerin Türkiye’ye gelmelerinin sevindirici olduğunu aktardı.Özgürlük Filosu Koalisyonu”nun Malta açıklarındaki “Conscience” gemisine İHA saldırısıİsrail”in Gazze”ye yönelik saldırılarını sona erdirmek için dünyanın farklı yerlerinden kampanya ve inisiyatiflerin bir araya gelmesiyle oluşturulan ve olası tehlikelere karşı gizli tutulan Özgürlük Filosu Koalisyonu (Freedom Flotilla Coalition-FFC) yardım gemisi, Malta açıklarında 2 Mayıs”ta yerel saatle 00.23″te insansız hava araçlarının saldırısına uğramıştı.Koalisyonun yardım gemisine yapılan saldırıda geminin gövdesinde gedik açılmış, pruvasında yangın çıkmıştı.Times of Malta gazetesi, 2 Mayıs”ta Özgürlük Filosu Koalisyonu gemisinin insansız hava araçlarının saldırısına uğramasından önce İsrail”e ait bir C-130 askeri nakliye uçağının, Malta etrafında 3 saat boyunca turladığını yazmıştı.İsrail devlet televizyonu KAN da Gazze”ye insani yardım ulaştırma hedefiyle yola çıkan gemiye Malta yakınlarındaki uluslararası sularda yapılan saldırıdan yalnızca saatler önce bir İsrail askeri nakliye uçağının Malta”ya doğru gittiğini doğrulamış, ancak bu uçağın, “Conscience” gemisine İHA saldırısından saatler önce, saat 9″da ülkenin güneyindeki hava üssüne döndüğünü bildirmişti.

Source: Muhammet Binici


Türkiye”den son dakika İsrail açıklaması! Tel Aviv”e çağrı! Tüm dünyaya mesaj

Son dakika Dışişleri Bakanlığı haberleri: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, İsrail”in Gazze”de yürüttüğü geniş çaplı kara harekatı hakkında yazılı açıklama yaptı.”OPERASYONLARIN DERHAL SONA ERDİRİLMESİ VE ACİL ATEŞKES ÇAĞRIMIZI YİNELİYORUZ”Açıklamada, “Müzakerelerin devam ettiği bir dönemde, İsrail”in Gazze’deki saldırılarını genişletmesi, huzur ve istikrarın sağlanmasına yönelik tüm girişimleri zayıflatmaktadır. Bu durum, İsrail’in kalıcı bir barışa ulaşma niyetinde olmadığını bir kez daha göstermiştir. Gazze”nin farklı bölgelerinde yürütülen operasyonların derhal sona erdirilmesi, Gazze’ye insani yardımların girişine izin verilmesi ve acil ateşkes sağlanmasına yönelik çağrımızı yineliyoruz” ifadelerine yer verildi.TÜM DÜNYAYA ÇAĞRIBölgesel barış ve güvenliğin tesis edilmesi adına uluslararası toplumun İsrail”e karşı etkili ve kararlı adımlar atmasının büyük önem arz ettiği vurgulanan açıklamada, uluslararası camia hukuki ve insani yükümlülükleri doğrultusunda harekete geçmeye davet edildi.NE OLMUŞTU?İsrail ordusu, güvenlik kabinesinin 4 Mayıs”ta onayladığı yeni saldırı planı kapsamında Gazze”de işgali genişletip kalıcı hale getirmeyi amaçlayan kara saldırılarına başladığını duyurmuştu.İsrail ordusundan yapılan açıklamada, “Gideon”un Savaş Arabaları” adlı plan kapsamında Gazze Şeridi”nin kuzey ve güneyinde kapsamlı kara harekatı başladı.” ifadesine yer verilmişti.Açıklamada, Gazze”de okullar, hastaneler ve yerinden edilen Filistinlilerin kaldığı çadırlar dahil olmak üzere sivilleri hedef alan İsrail ordusunun bu hafta 670 noktaya saldırı düzenlediği belirtilmişti.

Source: Muhammet Arif Güreli


19 Mayıs ve Atatürk

19 Mayıs 1919 Türk İstiklal Savaşı’nın başlangıcı ve dönüm günüdür. Atatürk Nutuk’ta şöyle diyor: “1919 yılı mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım.” Atatürk’e Anadolu’da verilen görev gereği bir yetki kararnamesi düzenlendi. Bu kararname geniş yetkiler içeriyordu. Günümüzün Vahdettincileri ve halifeciler, bu yetkileri Mustafa Kemal’e padişahın verdiğini söylerler. Tarihi saptırmak isterler. Atatürk bu yetki kararnamesi için yine Nutuk’ta “Yetki konusu ile ilgili talimatı ben kendim yazdırdım. Hatta Harbiye nazırı olan Şakir Paşa bu talimatı okuduktan sonra imzalamaya çekinmiş, anlaşılır anlaşılmaz bir biçimde mührünü basmıştır.”1 Bu durum, Samsun’a çıkmadan önce Mustafa Kemal’in konuyu derinlemesine düşündüğünü ve yapılması gereken işleri planladığını göstermektedir. Osmanlı Devleti’nin yenildiğini tespit eden Mondros Ateşkes Antlaşması, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalandı. Bu antlaşmadan 14 gün sonra Mustafa Kemal, 13 Kasım 1918’de İstanbul’a geldi ve İstanbul’da 6 ay kaldı. Bu 6 ay içinde geniş temaslar kurdu. Padişah Vahdettin dahil herkesle görüştü. İngiliz, Fransız, İtalyan askeri birliklerinin işgali altındaki İstanbul’da artık hiçbir şey yapılamayacağını anladı. Zaten işgal kuvvetleri birçok kişiyi tutuklamış ve Malta Adası’na sürgüne göndermişti. Mustafa Kemal’in İstanbul’daki faaliyetleri üç aşama geçirmiştir. Siyasi girişimler, ihtilalci girişimler ve üçüncü aşama Anadolu’ya geçiş kararıdır. Artık uygun zaman ve ortamda İstanbul’dan Anadolu’ya geçme düşüncesi kafasında şekillenmeye başlamıştı. HALKIN İÇİNE GİRMEK Nitekim Atatürk bu düşüncesini daha sonraları 1922 yılında gazeteci Ahmet Emin Yalman’a şöyle anlatmıştı: “İstanbul’da olan durumlardan yapılan girişimlerden bilhassa durumun ağırlık ve kötülüğünden ulusun haberi yoktu. İstanbul’da oturup milleti haberdar etmek olanağı da kalmamıştı. Dolayısıyla yapılacak şeyin İstanbul’dan çıkıp halkın içine girmek ve orada çalışmak olduğuna karar verdim.”2 Atatürk, başyaveri Cevat Abbas’a Gebze-Tavşancıl yönünden Kocaeli’ne ve İzmit’e geçmek, Anadolu’ya ulaşmak konusunda çalışma yapılması için görev verdi. Yandaki harita Atatürk’ün gizli olarak Anadolu’ya geçişte izleyeceği yolu gösterir. Nisan 1919 sonlarında kendisine görev verilince artık bu gizli yolla Anadolu’ya geçme gereği kalmadı. Samsun’a ayak basınca da Mustafa Kemal’in artık önünde bir engel kalmamıştı. Bu nedenle Samsun’da sadece beş gün kaldı. Anadolu içlerine geçti. İlk durak Havza’dır. Oradan tüm Anadolu’yu örgütlemeye başladı. Önce protesto mitingleri ve daha sonra İstanbul’a, hükümete ve işgal güçlerine telgraflar gönderilmeye, Anadolu’daki silahlar toplanmaya başlandı. Mustafa Kemal’in gizli olarak Anadolu’ya geçişte izleyeceği yol. Bu durum Atatürk’ün Anadolu’ya geçmeden önce İstanbul’da Milli Mücadele için stratejik konuları kafasında oluşturduğunu gösteren kanıtlardır. Bunları gözlemleyen İngiliz işgal güçleri Mustafa Kemal’in derhal geri çağırılmasını istedi. İstanbul hükümeti İngilizlerin bu talimatını yüksek itaatle yerine getirdiler. Ancak Mustafa Kemal İstanbul’dan gelen geri dön emrine uymadı. Tarih 8 Haziran 1919’dur ve Atatürk, Anadolu’ya geçeli sadece 19 gün olmuştur. Atatürk, Nutuk’ta şöyle diyor: “Ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme yeteneğini, milli bir sır gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş, bütün topluma uygulatmak mecburiyetinde idim.” 19 Mayıs 1919’da başlayan Milli Mücadele, Atatürk’ün planlaması ve stratejik dehasıyla başarıya ulaştı. Milli Mücadele’nin hazırlık dönemi, milli orduyu düzenleme dönemi ve emperyalist işgal güçlerine karşı savaş dönemi artık başlıyordu. 9 Eylül 1922’de zafere ulaşıldı. Millet egemenliğine dayanan bağımsız yeni Türk Devleti, Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Ardından, laik ilkelere dayalı devrimler birer birer gerçekleşti. 19 Mayıs 1919, Atatürk’ün önderliğinde Türk milletinin yeniden doğduğu gündür. 1. Nutuk , s.7. 2. Atatürk’ün Hatıraları (Yayına Hazırlayan: Mehmet Alev Coşkun), Cumhuriyet Kitapları, 2023, 323.

Source: Alev Coşkun


Dün Colani’yi ekenler, bugün biçiyor

Suriye’de bugün çeşitli aktörlerin güç mücadelesine dönüşen iki temel mesele var: 1) Suriye’nin İsrail’le anlaşması konusu. 2) Suriye’nin kuzeydoğusundaki PYD bölgesinin geleceği konusu. ABD’nin Suriye’ye yaptırımları kaldırıp kaldırmayacağından Ankara’nın PKK ile yürüttüğü “silah bırakma” sürecine kadar pek çok mesele, bu iki konunun geleceğini belirleyecek nitelikte. AZERBAYCAN’DAKİ İSRAİL-SURİYE GÖRÜŞMESİ ABD için iki konu da kritik önemde ve ikisi de birbirini etkileyecek nitelikte. Washington yönetimi o nedenle, HTŞ lideri ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet eş Şara ’yı yaptırım kartı ile sıkıştırıyor bir süredir. Sunduğu şartlara bakılırsa Beyaz Saray’ın yeni önceliği, Suriye’nin İsrail’le normalleşmesi. ABD Başkanı Donald Trump bu amaçla Suudi Arabistan ziyareti sırasında Şara ile görüştü ve Suudi Veliaht Prens Muhammet bin Selman ile Cumhurbaşkanı Erdoğan ’ın da katıldığı dörtlü zirvede masaya şartlarını koydu. ABD’nin beş şartından biri yaptırımların kaldırılması karşılığında Suriye’nin İbrahim Anlaşması’nı imzalayarak İsrail’i tanıması . Hatta Trump görüşmenin ardından “Kendisine (Şara’ya) anlaşmaya katılmasını önerdim, o da kabul etti” dedi. Nitekim Trump’ın “Suriye’ye yaptırımları kaldırdık” açıklamasını, Azerbaycan’da yapıldığı belirtilen “İsrail-Suriye görüşmesi” haberi izledi. Şara da “arabulucular aracılığıyla” İsrail ile görüştüklerini kabul etti zaten. İsrail medyasına göre ise İsrail Ordusu Harekât Dairesi Başkanı Tümg. Oded Basyuk ’un Suriye yönetiminden temsilcilerle Azerbaycan’da yaptığı görüşmede, Türk yetkililer de yer aldı! ABD VE TÜRKİYE’NİN COLANİ’YLE İLİŞKİSİ Şara ’nın, yani HTŞ terör örgütü lideri Colani ’nin, dünyayı şaşırtacak şekilde kendisini 8 Aralık 2024’te Şam’da cumhurbaşkanı olarak bulmasının, bugün yürüyen politikaların ön hazırlığı olduğu gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. Belli ki hem Ankara hem de Washington, terör örgütü lideri olarak başına ödül koydukları zamanlarda bile Colani ’ye bugünler için yatırım yapmışlar. Kimin daha çok yatırım yaptığı ve kimin Colani üzerinde daha çok etkisi, gücü, kozu olduğu kritik mesele elbette. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Colani ’yle 8 Aralık’tan önce de temaslarının olduğunu belirtmiş, hatta bir Fransız kanalına yaptığı açıklamada, “HTŞ yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu” demişti. Benzer şekilde ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey de “görevi devraldığından beri Colani’yle dolaylı ilişki yürüttüklerini, onu Esad yönetiminden koruduklarını” açıkladı. ABD-İSRAİL-TÜRKİYE ÜÇGENİNDEKİ GELİŞMELER Bu ilişki ağı hem terör örgütü HTŞ’nin 8 Aralık’ta Esad ’ı devirerek nasıl cumhurbaşkanı olduğunu hem de Esad ’ın yıllardır direndiği Atlantik taleplerinin nasıl sıra sıra yerine getirildiğini açıklıyor. O süreçte de söyledik: Türkiye, HTŞ’nin Esad ’ı devirmesinde İsrail’le dolaylı ortaklık yapmış oldu. Zira İsrail ordusu, HTŞ’nin Şam’a ilerlemesini kolaylaştırmak için yolu üstündeki Suriye ordusu mevzilerini hava saldırılarıyla temizledi sürekli. Nitekim bunu sonradan İsrail Başbakanı Netanyahu da açıkladı. Böylece ABD, İsrail, Türkiye üçgeninde, başta belirttiğimiz iki temel konu düzleminde önemli gelişmeler başlamış oldu: 1) Suriye İsrail’le Azerbaycan’da görüşmelere başladı. Görüşmelerde Türkiye de yer alıyor. ABD İsrail’le İbrahim Anlaşması imzalaması karşılığında Suriye’ye yaptırımları kaldırıyor. 2) Şam yönetimi PYD/YPG/SDG ile anlaştı. Ankara’yla yeniden Açılım başlatan PKK, bu isimle mücadeleyi bırakıp silahlarıyla Irak’tan Suriye’ye geçiyor. Bugüne kadar PYD’yi PKK’nin Suriye kolu sayan Ankara, bu tutumundan geri adım atıyor; örneğin Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler PYD/YPG yerine, artık SDG ismini telaffuz ediyor. Sorun şu ki aslında olanlar, ABD ve İsrail’e daha çok yarıyor.

Source: Mehmet Ali Güller


Gurur ve coşku

Kayseri’de, 19 Mayıs dolayısıyla bir araya gelen sporcular, Zamantı Irmağı’nda düzenlenen “Sup Festivali”nde kürek çekti. Zamantı Irmağı’nda, Ankara, Hatay, Kahramanmaraş, Mersin ve Gaziantep’ten 150 sporcu buluştu. Sporcular daha sonra kanolarını bir araya getirerek ay yıldız yaptı.

19 DALGIÇ, 19 METRE DALDI

Tunceli’nin Pertek ilçesinde Munzur Üniversitesi su altı ekibi, Keban Baraj Gölü’nde “Ata’ya saygı dalışı” düzenledi. Dalgıçlar suda Türk bayrağı ve Atatürk posteri açtı, bağımsızlık mesajı verdi.

DAĞCILARDAN MİNNET

Kars’ın Sarıkamış ilçesinde 10 kişilik grup, 10 kilometrelik yürüyüşün ardından Keklik Vadisi’nde kaya tırmanışı yaptı. Grup 70 metrelik kayalıktan aşağı inerek Türk bayrağı açtı.

BANDIRMA GEMİ MÜZESİ’NE ZİYARETÇİ AKINI

Atatürk’ü Samsun’a taşıyan Bandırma Vapuru’nun bire bir kopyası müze olarak hizmet veriyor. Bandırma, 16 Mayıs’ta aldığı kutsal yolcularını 19 Mayıs sabahı Samsun’a bıraktı.

Müzede, Mustafa Kemal Paşa ve kurmaylarının toplantı halindeki balmumu heykelleri yer alıyor. Haftanın yedi günü 08.00-10.00 saatleri arasında açık.

Beşikçioğlu da Anıtkabir’e motor sürdü

Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen yaklaşık 500 Harley Davidson tutkunu motorcu, Etimesgut’tan Anıtkabir’e motor sürdü. Etkinliğe Etimesgut Belediye Başkanı Erdal Beşikçioğlu da motosikletiyle katıldı. Beşikçioğlu, “Çok keyifli bir yolculuktu” dedi.

En büyük askeri gemiyle tarihi rotaya tanık oldular

Üniversite öğrencileri, Türkiye’nin en büyük askeri gemisi TCG Anadolu ile İstanbul’dan Samsun’a gitti. Bursa Uludağ Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği öğrencisi Şevval Şahin “Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün biz gençlere çizdiği yolda ilerliyoruz” dedi.

Source:


“PKK, yeni devlet kurmayı öneriyor”

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ tutuklu bulunduğu Silivri Cezaevi’nden SÖZCÜ Medya Grubu Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk’e bir mektup gönderdi. Özdağ, “Asıl stratejik kazancı Öcalan ve Büyük Kürdistancı kadroları elde edecektir. PKK terör örgütü, yalnızca PKK’nın faaliyetlerini durdurdu’’ dedi. PKK’nın, Lozan Antlaşması ile uluslararası sınırları ve meşruiyeti tescillenmiş olan Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkarak yerine yeni devlet kurmayı önerdiğini savundu. PKK’nın fesih açıklamasının KCK ve diğer unsurlarını kapsamadığını da hatırlattı. Özdağ şunları yazdı:

FESİH AÇIKLAMASI

“Fesih açıklamasında kullanılan ‘galip taraf’ dili, Türkiye Cumhuriyeti’nin İstiklal Harbi sonucunda emperyalizme imzalattığı Lozan Antlaşması’nı reddedip Sevr’den yana tavır alması, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anayasası olan 1924 Anayasası’nı kabul etmemesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1924–1938 arasında bastırdığı 15 isyanı ve 1984–2025 arasında yürütülen terörle mücadeleyi ‘soykırım” olarak nitelendirmesi, terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk milletine düşmanlığını sürdürdüğünü açıkça göstermektedir. PKK’nın Murat Karayılan ve Cemil Bayık grupları bu düşmanca metin üzerinde dahi ancak gecikmeli olarak uzlaşabilmiş; bazı grupların ise bu metne dahi itiraz ettikleri bilinmektedir. Bu zihniyetle, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli, üniter ve laik niteliklerini koruyarak herhangi bir silahlı eylemliliğini bırakma zemini oluşturmak mümkün değildir.

SURİYE VE İRAN’DA DEVAM EDECEKLER

PKK-PYD Suriye’de, PKK-PJAK İran’da ve PKK-PÇDK Irak’ta varlığını sürdürecektir. PKK’nın Avrupa’da oluşturduğu ve bir narko-terör ağı olan yapılanmasının geleceği de bellidir. Böyle binlerce terörist-kaçakçıya istihdam sağlayan bu şebekenin tasfiyesine dair herhangi bir planlama görünmemektedir. Üstelik PYD, PJAK ve PÇDK gibi yapılar bu şebekeye duydukları finansal ihtiyaç nedeniyle onun varlığını sürdürmesini tercih edeceklerdir.

HEDEFTEN SAPMADILAR

Bu süreçte asıl önemli olan, Türkiye tarafından silahlı gücü tümüyle bertaraf edilmiş olan PKK’nın silah bırakmasından ziyade, bundan sonra atılacak hukuki ve siyasi adımların ne olacağıdır. Anayasamızın hangi maddelerinin nasıl değiştirileceği, özellikle de değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan ilk dört maddenin, 66. maddenin (Türk vatandaşlığı tanımı) ve 42. maddenin (eğitim dili Türkçedir) değişip değişmeyeceği meselesidir. Yapılması planlanan anayasa değişiklikleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin milli ve üniter devlet kimliğinin tasfiye edilip edilmeyeceğidir. Zira ne Abdullah Öcalan ne de PKK, Türkiye, Irak, İran ve Suriye toprakları üzerinde kurulacak “Büyük Kürdistan” hedefinden vazgeçmiştir.

ÜÇÜNCÜ FAZA GEÇİŞ

Pervin Buldan’ın “Suriye’de statü elde edildi, şimdi üçüncü faza geçiliyor” şeklindeki ifadesi de bu politikanın açık göstergelerinden biridir. İmralı’daki mahkûmdan meşru bir siyasi aktöre dönüştürülmek istenen Abdullah Öcalan yalnızca Türkiye’deki DEM Parti’yi değil, fiilen Suriye’deki YPG bölgesini de yönetecek konuma getirilmektedir. PKK ile İran’a, PÇDK ile Irak’a müdahale imkânı olacaktır. Öcalan ile birlikle süreci yöneten kadrolar, Öcalan üzerinden Türkiye’nin bu ülkelerde etkili olabileceğini düşünebilirler. Ancak böyle bir denklemde Türkiye’ye yalnızca taktiksel faydalar sağlanabilirken, asıl stratejik kazancı Öcalan ve Büyük Kürdistancı kadroları elde edecektir.”

YENİ BİR DEVLET

PKK, Türkiye Cumhuriyeti’ne adeta İstiklal Harbi sonucunda Lozan Antlaşması ile uluslararası sınırları ve meşruiyeti tescillenmiş olan devleti yıkarak yerine yeni devlet kurmayı önermektedir. Hükûmet yetkilileri, PKK’ya bağlı diğer ülkelerdeki yapıların da varlıklarına son vermesinin gerektiğini vurgularken; PKK’nın bu konuda hiçbir adım atmayacağı, hatta kendisinin varlığına son vermesini dahi bir lütuf olarak sunduğu görülmektedir.

Source: Saygı Öztürk


Bahçeli’den komisyon çağrısı

“Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu” kurulması teklifinde bulunan Bahçeli, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı mesajında özetle şöyle dedi: “Bölücü terör örgütü PKK’nın 12 Mayıs 2025 tarihinde silahları bırakma ve örgütsel fesih kararını ilan etmesiyle hassas, nazik, kırılgan ve bir o kadar da sabır gerektiren yeni bir aşamaya geçilmiştir.100 ÜYEDEN OLUŞMALIBu kapsamda önümüzdeki dönemin yol haritasını belirlemek üzere anayasal görev, yetki ve sorumlulukla birlikte milli iradenin tecelligahı olan TBMM’de bütün toplumsal kesimlerin temsilcileri olan siyasi partilerin katılımı ile bir komisyon kurulması akla en yatkın seçenektir. Teamüllere uygun olarak TBMM Başkanı’nın çağrısı ile “Yeni Yüzyılın Terörsüz Türkiye Stratejisi; Milli Birlik ve Dayanışma Komisyonu” kurulması samimi teklif ve temennimizdir. Gazi Meclis’te temsil edilen 16 siyasi parti temsilcilerinin bulunacağı komisyon 100 üyeden oluşmalı, çalışma şartlarına göre komisyonlar kurulmalıdır.İkinci olarak, TBMM’de temsil edilen her siyasi parti en az bir üye ile temsil edilmeli, diğer üyeler grubu bulunan partilerin temsil oranına göre belirlenmelidir.Üçüncü olarak, TBMM’de temsil edilen her siyasi parti komisyonda çalışmak üzere alanlarında uzman iki kişi görevlendirebilmelidir.Dördüncü olarak, komisyon çalışma usul ve esaslarını kendi belirlemelidir.Beşinci olarak, TBMM Başkanı komisyona başkanlık etmelidir.Altıncı olarak, komisyonda kararlar salt çoğunlukla alınmalıdır.Yedinci olarak da komisyonda alınan kararlar milletvekilleri tarafından teklif haline getirilerek ilgili ihtisas komisyonlarına ve TBMM Genel Kurulu’na sunulmalıdır.” Bahçeli, 19 Mayıs’ı kutlarken de “19 Mayıs 1919’un 106’ıncı yıldönümünde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Milli Mücadele kahramanlarımızı, aziz şehitlerimizi şükranla, minnetle ve rahmetle anıyor, muhterem hatıraları önünde hürmetle eğiliyorum” dedi.

Source: Hurriyet.com.tr


Soykırımcı İsrail’den katliam üstüne katliam: 132 ölü

Terör devleti İsrail kana doymuyor. 7 Ekim 2023″ten bu yana Gazze Şeridi”nde soykırım yapan barbar İsrail ordusu saldırılarını yoğunlaştırdı. Gazze Şeridi”nde yoğun nüfuslu bölgelerdeki hastanelere, evlere, kamplara ve çadırlara bomba yağdırdılar. Sözde “güvenli bölge” olan Mawasi”de 36 olmak üzere en az 132 Filistinliyi daha katlettiler. Gazze Şeridi”ndeki Sağlık Bakanlığı Genel Müdürü Münir el-Burş, Filistinlilerin evlerini hedef alan İsrail”in “katliam” yaptığını vurguladı. Saldırılar nedeniyle çadırlarda yangınlar çıkarken vurulan evlerin enkazında çok sayıda yaralı ve cenazenin olduğu bildirildi. Zor şartlar altında çalışan yardım ekipleri enkazdakilere ulaşamıyor. İsrail”in 77 gündür uyguladığı abluka nedeniyle hastanelerde zor durumda. Çok zor şartlar altında hizmet vermeye çalışan hastanelere getirilen yaralılara yeterli müdahaleler yapılamıyor. Sağlık Bakanlığı yaptığı açıklamada, Gazze Şehri”ndeki en büyük hastane olan Şifa Hastanesi”nde tüm kan gruplarında acil kan bağışına ihtiyaç duyulduğu kaydedildi. HASTANELERİ KUŞATTILAR İsrail ordusu, Gazze Şeridi”nin kuzeyindeki Endonezya Hastanesi”ni kuşatarak yoğun şekilde hedef aldı. Hastanenin insansız hava araçlarıyla (İHA) kuşatıldığı, hastane çevresinde hareket eden herkese ateş açıldığı, kimsenin içeri giremediği ve içeridekilerin zor koşullarda hayatta kalmaya çalıştığı belirtildi. Gazze”deki Sağlık Bakanlığı”ndan “acil” koduyla yapılan açıklamada, hastanede tedavi gören hastalar, yaralılar ve sağlık ekipleri arasında büyük bir panik ve kargaşa yaşanıyor. Bu durum, acil sağlık hizmetlerinin verilmesini ciddi şekilde engelliyor” ifadelerine yer verildi. Gazze”deki Filistin Sivil Savunma Müdürlüğü, yakıt sıkıntısı nedeniyle 72 saat içinde araçlarının tamamının hizmet dışı kalabileceği uyarısında bulundu. Öte yandan abluka nedeniyle bölgede yaşanan açlık derinleşiyor. KAPSAMLI KARA SALDIRISI BAŞLATTI İsrail Savunma Kuvvetleri tarafından yapılan açıklamada, ordunun Gazze”ye yönelik kara operasyonu başlattığı duyuruldu. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz günlerde ordunun rezerv güçlerini göreve çağırdıklarını ve bütün birliklerin büyük bir saldırı için Gazze çevresine konuşlandırıldığını dile getirmişti. 5 GAZETECİYİ AİLELERİYLE ÖLDÜRDÜLER İsrail ordusunun Gazze Şeridi”ne düzenlediği yoğun hava saldırılarında, aralarında kadın gazetecinin de bulunduğu 5 basın mensubu hayatını kaybetti. Gazze”nin farklı bölgelerine yapılan hava saldırılarında gazeteciler Abdurrahman el-Abadile, Aziz el-Haccar, Ahmed ez-Zeynati, Halid Ebu Yusuf ve kadın gazeteci Nur Kindil, bulundukları ev ve çadırlara isabet eden bombalar sonucu yaşamını yitirdi. Bazı gazetecilerin, aileleriyle birlikte oldukları ve tüm aile fertlerinin hayatını kaybettiği aktarıldı.

Source: Sabah


Müzakereler sürerken Gazze”de işgali genişlettiler! Bakanlık: İsrail”in barış istemediği ortada

Bakanlık, İsrail”in Gazze”de yürüttüğü geniş çaplı kara harekatı hakkında yazılı açıklama yaptı.Açıklamada, “Müzakerelerin devam ettiği bir dönemde, İsrail”in Gazze”deki saldırılarını genişletmesi, huzur ve istikrarın sağlanmasına yönelik tüm girişimleri zayıflatmaktadır. Bu durum, İsrail”in kalıcı bir barışa ulaşma niyetinde olmadığını bir kez daha göstermiştir. Gazze”nin farklı bölgelerinde yürütülen operasyonların derhal sona erdirilmesi, Gazze”ye insani yardımların girişine izin verilmesi ve acil ateşkes sağlanmasına yönelik çağrımızı yineliyoruz.” ifadelerine yer verildi.Bölgesel barış ve güvenliğin tesis edilmesi adına uluslararası toplumun İsrail”e karşı etkili ve kararlı adımlar atmasının büyük önem arz ettiği vurgulanan açıklamada, uluslararası camia hukuki ve insani yükümlülükleri doğrultusunda harekete geçmeye davet edildi.İsrail ordusu, güvenlik kabinesinin 4 Mayıs”ta onayladığı yeni saldırı planı kapsamında Gazze”de işgali genişletip kalıcı hale getirmeyi amaçlayan kara saldırılarına başladığını duyurmuştu.İsrail ordusundan yapılan açıklamada, “Gideon”un Savaş Arabaları” adlı plan kapsamında Gazze Şeridi”nin kuzey ve güneyinde kapsamlı kara harekatı başladı.” ifadesine yer verilmişti.Açıklamada, Gazze”de okullar, hastaneler ve yerinden edilen Filistinlilerin kaldığı çadırlar dahil olmak üzere sivilleri hedef alan İsrail ordusunun bu hafta 670 noktaya saldırı düzenlediği belirtilmişti.

Source: Www.star.com.tr


Trablus”ta “Ateşkes Komisyonu” kurdu

UNSMIL”den yapılan açıklamada, Trablus”taki çatışmaların ardından 14 Mayıs”ta varılan ateşkesin “kırılgan” olduğu ifade edildi.Trablus”taki ateşkesin kalıcı olması ve sivillerin korunmasına odaklanacağı belirtilen Ateşkes Komisyonu”nun Libya Genelkurmay Başkanı Muhammed Haddad”ın başkanlığında toplanacağı aktarıldı.Açıklamada, komisyonun ilk toplantısını bugün gerçekleştirdiği ifade edildi.Başkanlık Konseyinden yapılan açıklamada, Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, UNSMIL Başkanı Hanna Tetteh, Genelkurmay Başkanı Haddad ve Libya ordusu özel kuvvetler komutanlarının Trablus”taki son gelişmeleri değerlendirdiği bir toplantı düzenlendiği belirtilmişti.- TRABLUS”TAKİ OLAYLARGıneyve Tugayı olarak da bilinen İstikrarı Destekleme Birimi milis grubunun lideri Abdulgani el-Kikli”nin 12 Mayıs”ta öldürülmesinin ardından Trablus”ta çatışmalar başlamıştı.Hükümet, kısa süre sonra yaptığı açıklamada, Savunma Bakanlığına bağlı 444. Tugay”ın Trablus”un Ebu Selim bölgesindeki İstikrarı Destekleme Biriminin merkez karargahı ve çevresini kontrol altına aldığını duyurmuştu.Başbakan Abdulhamid Dibeybe, 13 Mayıs”ta yaptığı açıklamada, ordu ve polis teşkilatı mensuplarını, Trablus”ta yaşanan olaylarda devlet otoritesinin tesis edilmesindeki başarısından dolayı kutlamıştı.Başkentteki güçlü milis gruplarından kabul edilen “Rada” ile hükümet güçleri arasında 14 Mayıs”ta sabahın erken saatlerinde çatışmalar başlamış, Trablus”un çeşitli bölgelerinde bazı binalardan dumanlar yükseldiği görülmüştü.Aynı gün öğle saatlerinde de Libya Savunma Bakanlığı, sivilleri koruma amacıyla başkent Trablus”taki tüm çatışma bölgelerinde ateşkes ilan edildiğini duyurmuştu.Trablus Belediyesi Sağlık İşleri Sorumlusu Muhammed Abdulvehab, Trablus”ta 2 gün süren çatışmalarda 6 kişinin öldüğünü, 70 kişinin ise yaralandığını açıklamıştı.

Source: Www.star.com.tr


“Trump”ın sabrı tükenmek üzere”

Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb, ABD Başkanı Donald Trump ın Rusya ya karşı sabrının tükenmek üzere olduğunu söyledi. ABD Başkanı Trump ile görüşen Finlandiya Cumhurbaşkanı Stubb, bugün gerçekleşmesi planlanan Trump-Putin görüşmesinden önce dikkat çeken bir açıklama yaptı. ABD li mevkidaşıyla uzun bir görüşme yaptığını söyleyen Stubb, Trump ın Putin e karşı sabrının tükenmek üzere olduğunu söyledi. Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb Stubb ayrıca, telefon görüşmesinin gidişatına bağlı olarak, ABD senatörleri Lindsey Graham ve Richard Blumenthal in bu hafta Kongre ye Rusya için yeni bir yaptırım paketi sunma ihtimali olduğunu söyledi. Estonya daki bir güvenlik konferansında konuşan Stubb şunları söyledi: Eğer bir araya gelebilseydik, Zelenskiy nin sabırlı olduğunu ve Başkan Trump ın Rusya ya yönelik sabrının tükenmeye başladığını söyleyebiliriz dedi. Stubb, Avrupa nın Putin ile herhangi bir temasının İngiltere, Fransa ve Almanya dan oluşan E3 liderliği aracılığıyla olacağını söyledi ve En üst düzeyde tek başımıza hareket etmemeliyiz dedi. TRUMP-PUTİN GÖRÜŞMESİ Rusya-Ukrayna hattında taraflar, üç yıl sonra ilk defa barış için İstanbul da bir araya geldi. Cuma günü gerçekleşen görüşmelerin ardından müzakerelerin devam edeceği mesajı verildi. ABD Başkanı Donald Trump da bugün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile görüşeceğini açıkladı. Trump önce Putin ile daha sonra da Zelenskiy ile görüşecek. Trump görüşmelere ilişkin, Umarım verimli bir gün olur, bir ateşkes gerçekleşir ve bu çok şiddetli ve asla olmaması gereken savaş sona erer ifadelerini kullandı.

Source: Habertürk


Teröristbaşı Gülen”in ölümü bildirilmedi

1999 tarihinde ABD”ye kaçan baş hain Gülen, 20 Ekim 2024 tarihinde burada öldü. Gülen daha sonra Pensilvanya”da toprağa verildi. Türkiye”deki istihbarat kaynakları ve Dışişleri Bakanlığı elebaşı Gülen”in öldüğünü doğruladı. Buna rağmen ilgili yerlere resmi müracaat yapılmadığı için Gülen kayıtlarda hayatta olarak yer alıyor.Yeni Şafak”ın haberine göre; İçişleri Bakanlığı Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü”nün sitesinde bir vatandaşın ölümüyle ilgili işlemler ayrıntılı anlatılıyor. Yurt dışında bulundukları sırada ölen Türk vatandaşları için ilgili yerel makamlardan alınan belgenin dış temsilciliklerimize verilmesi suretiyle bildirilmesi gerekiyor. Ölüm belgesine dayanılarak dış temsilciliklerce ölüm aile kütüğüne geçiriliyor. Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının ölümü dış temsilciliklere bildirilemediği takdirde; yabancı resmi makamlardan alınan resmi belgenin Türkçe”ye çevrilip usulüne göre onaylanmasından sonra müracaat edilen ilçe nüfus müdürlüğünce ölüm tutanağı düzenlenebilir.ÖLÜM BİLDİRİLMEDİFETÖ üyelerinin Gülen için herhangi bir işlem yapmadığı belirlendi. Gülen”in ölüm bilgisi sadece ailesini ya da mirasçıları ilgilendirmiyor. Ölüm bilgisinin resmi kaynaklara geçmesiyle 15 Temmuz Hain Darbe Girişimi”nde şehit olanların aileleri, gaziler ve kumpas davalarının mağdurları haklarını almak için dava açabilecek.

Source: Www.star.com.tr


Herkesin geleceği için birleşme zamanı

Analiz / İsmail S. Gülümser

Türkiye’de iktidarı elinde tutanların biriktirdiği güç, toplumun onlarla baş edeceği boyutu aşmak üzere. Eğer kötü gidişe bir süre daha seyirci kalınırsa, toplumun tüm kesimlerinin sesi kısılacak, hukuk yolu tıkanıp en temel hakları ellerinden alınacak. Erdoğan yetiştiği çevrenin geçmişteki “demokrasinin nimetlerinden yararlanıp yönetimi ele geçirdikten sonra, demokrasiyi kaldırıp ülkede istediğiniz gibi tasarruf edin” telkinine kendini kaptırdı. Ancak bunu açıktan ilan edemediği için yetkisini kötüye kullanıp mevzuat oyunları ve yasadışı tutuklamalarla muhalefet eden herkesin elindekini alıyor. Son konuşmaları, rakip çıkarma potansiyeli yüksek olan büyükşehir belediyelerinin kaynağını ve rantı kesilmiş muhalif belediye hizmetlerini kedine alma arzusunu ortaya koyuyor, belediyeleri terörle ilişkilendirip tehditle gaspı meşrulaştırıyor.

Toplumun üzerine çöken bu şebeke, hizmete karşı cadı avı başlatmıştı

Yolsuzluk düzenine ortaklıktan kaçınan hizmet hareketine karşı, yürütülen saldırılar da benzer stratejinin ürünüydü. Her yıl yaklaşık bir milyon öğrenciye hizmet veren, ülkenin en sevilen çabalarını kontrole gidenler, sadece denetim yapmadı istihbarat imkanlarını kullanarak, yüzbinlerce insanı legal faaliyetiyle fişlediler. O dönem hayatını topluma adamış fedakârların, bir gün suçla ilişkilendirileceği kimsenin aklından geçmiyordu. 2013’ten sonra gizledikleri savaş baltalarını çıkardı, hizmeti bir suç şebekesi gibi gösterme yolu aradılar.

Ülkenin en başarılı eğitimcileri, en saygın iş insanları topluma olumlu katkılarıyla suçlanacağını tahmin edemezdi. Ülkenin en sorunlu kamu kurumlarına demokratik ülkelerdeki standardı getirip halkın gönlüne giren devlet görevlileri yaptıkları işin suç unsuru olarak önlerine çıkacağını hiç düşünmedi, faydalı hizmetlerinden dolayı terörle suçlanacağını kimse hesap etmedi.

Ortaya konan değişim tüm toplumun yararına olduğu halde insani değerleri geliştiren çabalar, bazılarını rahatsız etti. Yapılanı kıskançlıkla izleyenler, hiç risk almadan kendine aktarma hesabı yaptı. Bataklığı kurutanlara karşı çıkar ortaklığı kuranlar, soykırım değirmenine su taşıdı.

Sağdan soldan, insaflı olduğu sanılan insanlar, küçük menfaat beklentisiyle artıklıklardan pay almak için elini ovuştururken, ülkenin uçuruma sürüklenmesini hep birlikte seyretti. Bir zalim eliyle yüzbinlerce insanın bir çırpıda terörist ilan edilmesini tüm haklarının çiğnenmesin görmezden geldi, zımnen destek verdi.

CHP ve muhalefete yönelik yeni saldırı

Bugün benzer bir süreç CHP ve muhalif belediyelere karşı işletilmeye başladığı, soykırım sırasının kirli ortaklığı reddeden muhaliflere geldiği görünüyor. Bir rakibini tutuklayarak saf dışı bırakmayı düşünecek kadar gözü dönmüş birinin bununla yetinmeyeceği ortada. Nitekim hırsızlıkla suçlandığında, adalete hesap verip aklanmaktansa, cemaati karalayıp kendini temize çıkarmayı seçti. Hayatında hiç suça bulaşmamış yüzbinlerce insana, hukukta karşılığı olmayan “irtibat ve iltisak” gibi muğlak terimlerle ceza yağdırdı.

İmamoğlu’na yapılan haksızlığı ört bas etmek için, önce onun çevresinde suç örgütü icat edip CHP’yi ondan ayırmayı planladı. Ancak CHP ve geniş bir toplum kesimi direnince hedef değiştirdi. Şimdi sisteme itirazı olan muhalefet bloğunu birbirinden koparmak için yapay bir korku iklimi üretiyor.

Erdoğan, seçim mağlubiyetinden sonra gözünü karartıp her şeyi yapmak zorunda olduğunu düşünüyor. İmamoğlu’nu suçlamak için ortaya konan iddialar kamuoyunu tatmin etmedi, delilleri suçlamaları destekte yetersiz kaldı. O, seçimle kazanamadığı belediyelere el koymak için işi olduğundan büyük gösterip halkı kandırmaya çalışıyor. Her istediğini alacak kadar güçle donatılmış biri, belediye mevzuatında yeni düzenlemelerle muhalif belediyelerde hakimiyet kurma, merkezden gönderdiği vali-kaymakamlarla yetkilerini sınırlayıp toplumdaki etkisini azaltma hesabı yapıyor.

Belediyelerin her ihalesine merkezi onay şartı getirip, halife payı almayı düşlüyor. İmar düzenlemeleriyle belediyelerin yetkisini elinden alıp, kaybettiği büyük şehir rantını bölüşme yolu arıyor. Sadece muhalif belediyelerin aşırı borcundan şikâyet ederek, onların hizmet yolunu tıkamaya çalışıyor. Hepsinde tasarruf yetkisi kazanıp, kayyuma gerek kalmadan belediye hizmetlerini kontrolüne almayı düşünüyor.

Yargıyı siyasi bir aparat gibi kullanıyor

Erdoğan’ın son konuşması, hukuk düzenin askıya alındığı bir ülkede, emir eri haline gelmiş yargıçlara verilen talimatlarla dolu. İmamoğlu hakkında her yeni davanın muhalefete yaradığını gördü ve vites yükseltti. Artık kimsenin savunamayacağı türden psikolojik harp taktiklerine ve devlet eliyle zorbalığa hazırlanıyor.

Kendi döneminden beri ihale verilmiş müteahhitleri bile kullanıp bir suç örgütü kurguluyor. CHP etrafında toplanmış muhalefet bloğunu korkutup birbirinden koparmaya çalışıyor.

Yapılan açıklamalar, yolsuzluk gerekçesiyle açılmış zayıf davaları güçlü gibi göstermeyi amaçlıyor.

Kimseyi aklayacak bilgiye sahip olmasak da, “Belediyedeki organize suçlar, yolsuzluğu aşmış ülke güvenliğini tehdit edecek boyuta ulaşmış” ifadesiyle;

-Birçok belediyeye hizmet üreten müteahhidi, suç örgütünün parçası gibi göstermeyi,

-Yurt dışı kaynaklarla finanse edilen projeleri, uluslararası suç faaliyeti gibi sunmayı,

-Halka hizmet için görev yapanları, ahtapotun sömürü kolları gibi lanse etmeyi,

-Belediye hizmetlerinde rolü olanları, çarpık ilişkiler ağının parçasına dönüştürmeyi,

-Muhafazakâr aileden gelen İmamoğlu’nu ve muhalif belediyeyle iş yapmış cemaatleri “suç ortağı” gibi yargılamayı satır aralarında ima ediyor. Tüm bunlar, hizmete yönelik geçmiş uygulamaların şimdi CHP ve muhalif belediler için de planlandığının ipuçlarını taşıyor.

Toplum, baskıyla her istediğini almaya alışmış bu kadronun, yalanlarına kanar ya da tehditler karşısında geri adım atar ve kararlı duruşundan vazgeçerse, kötü niyetli ekip önemli bir engeli daha aşmış olacak. Suçlu kitlesini genişletip mağduriyetle toplanmış muhalif bloğunu parçalayabilirse zorbalığa itirazı susturacak.

Yeni düşman üretme stratejisi

Erdoğan’ın yıllardır halka sunabileceği bir projesi yok. Geçmişte başarı gibi gösterilen her hizmeti rant devşirmek için yapıldığı ortaya çıktı. İktidar yolu açan ilk seçimde, muhalifleri ekonomik krizden sorumlu tutup toplum düşmanı ilan ederek kazanmıştı, sonra her seçim bir “düşman” üreterek bugüne kadar geldi.

Önümüzdeki seçimlerde umut vaat eden bir vizyon sunamıyor. O, her zamanki gibi yeni düşman üretip, kutuplaşma üzerinden halkı etrafında toplamayı planlıyor. Daha önce gönüllü çabalarıyla toplumda saygınlık kazanmış insanları düşmanlaştıracak senaryolar hazırlamıştı. Şimdi de belediye hizmetleriyle halkın gönlünde yer edinmiş potansiyel rakiplerin, etkisini kıracak itibarsızlaştırma kampanyası başlatıyor.

Bir dönem irtibat ve iltisak bahanesiyle on binlerce cemaat mensubunu hapsetmişti, bu yöntemi muhalif belediyelerin ürettiği hizmetler ve taraflarına yöneltiyor. Geçmişte yaptığı faydalı hizmetlerden dolayı sorgulanan insanlar şaşkınlık yaşamıştı, şimdi muhalif belediyeler ve hizmet verenler suçlanıyor.

Toplumsal direnci kırmak için bölüp parçalama taktikleri

Geniş toplumsal tepkiyi kırmak için yürütülen bu propagandayla halkı kandırabilirse, önümüzdeki günlerde Erdoğan’a “halife payı” ödemeden yerel yönetimle çalışan müteahhitlerin sırayla sanık sandalyesine oturduğunu görebiliriz. Yaptığı işlerden dolayı yargı önüne çıkarılanlar, kendini aklamak isterken anlatacakları her olumlu bilgi ileride onların suçlanma gerekçesine dönüşebilir. Bundan korkanlar kıskaçtan kurtulmak isterken olmadık senaryoların itirafçısına dönüşebilir.

Aynı şekilde muhalefetin seçim başarısında rolü olan muhafazakâr kesim de sadece bağlı olduğu cemaatten dolayı suçlama listesine eklenmiş görülüyor. Onlar, zorlamalar karşısında direnmekten vazgeçen, DEM partililer gibi Erdoğan’la anlaşırsa bir toplum kesimini daha dayakla hizaya getirip arkasındaki safa katmış olacak.

AKP’liler dahil ülke adına kaygı duyanlar uyanıp birleşmeli

AKP’liler dahil tüm toplumun zarar göreceği bu kirli oyunu bozmanın yolu, ülke geleceğini düşünenlerin sorumluluk alıp birlikte hareket etmesinden geçiyor. Farklı gerekçelerle bir diğerine karşı duygusal bağı koparılmış olanlar, başını ellerinin arasına alıp yeniden değerlendirme yapmalı.

Eğer herkes bir diğerinin derdini kendi derdi gibi görmezse, bu düzen her gün farklı bir muhalif bloğu ağına düşürüp yutar.

Laik kesim Anadolu halkına karşı mesafeli duruşunu sürdürür, herkesin hakkını birden savunacak ortak dil geliştiremezse bu bölünmüşlük otoriter rejimin işine yarar.

Siz kendi sorunlarınıza takılıp başkasını suçlamaya devam ederken, parçalanmışlıktan nemalananlar hedefe koyduğu muhalefeti kolayca dağıtır ve ülkeyi kendi çitliğine dönüştürür.

Source: aktifhabercom


Rusya, Baltık Denizi’nde Yunanistan’a ait petrol tankerine el koydu

Estonya, Rusya”nın Liberya bandıralı ve Yunanistan”a ait Green Admire adlı petrol tankerine Baltık Denizi”nde el koyduğunu duyurdu.Estonya Dışişleri Bakanı Margus Tsahkna, olayın ardından NATO müttefiklerini bilgilendirdiklerini belirterek, “Bu olay, Rusya’nın öngörülemez ve provokatif eylemlerine devam ettiğini bir kez daha göstermiştir” dedi.Green Admire tankerinin, Estonya’dan yüklediği petrolü Hollanda’nın Rotterdam kentine taşıdığı bilgisi paylaşıldı. Geminin, Estonya, Finlandiya ve Rusya arasındaki üçlü anlaşma doğrultusunda, Estonya karasularındaki sığ alanlardan kaçınmak amacıyla belirlenen ve Rusya karasularından geçen bir rotayı izlediği belirtildi.Tankerin, Rusya’nın Hogland Adası yakınlarında durdurularak demirletildiği aktarıldı. Yaşanan gelişmenin ardından, Estonya yetkilileri Sillamäe Limanı’na giriş ve çıkış yapan gemilerin bundan böyle Estonya karasularından kılavuz kaptan eşliğinde yönlendirileceğini duyurdu.

Source: Dünya Gazetesi


“Terörsüz Türkiye”de 10 sene!

Savunma Sanayi ve Enerji alanında Türkiye”nin 10-15 sene önce attığı cesur ve doğru adımlar, ardından tüm engellemelere rağmen kararlılıkla bu hususları takip etmesi bizi bugünlere getirdi. Tabiri caizse kötü komşu ev sahibi yaptı ve Türkiye bu sayede kendi silahını kendi üreden, silah ihraç eden ve İHA, SİHA yatırımlarıyla bölgesindeki en önemli aktör oldu.Enerji alanında kaynak ülkeleri çeşitlendirmek, yenilenebilir enerji kaynaklarına çok ciddi kaynaklar ayırmak, doğal gaz ve LNG tesisleriyle depolama kapasitesini arttırarak, yeni boru hatlarıyla Türkiye”yi adeta bir enerji habına dönüştürerek ve nihayet yeni petrol rezervleri ve özellikle de sondaj ve sismik araştırma gemilerine yaptığı öngörülü yatırımlarla Karadeniz sahasındaki doğal gaz keşifleri sayesinde bugün artık bambaşka bir seviyede.En son 30 milyar dolarlık doğalgaz keşfi ile birlikte yaklaşık 800 milyar metreküp doğalgaz rezervine ulaştık.10 sene önce, Türkiye bu gemileri aldığında, kimlerin neler dediği kayıtlarda.Kimileri öğrenilmiş çaresizlik, bizden bir şey olmaz kompleksi, biz yapamayız, bizim yaptığımız bir şeye benzemez ezikliği ile kimisi de bu başarıların iktidar partisine yaramasından duyduğu rahatsızlıkla demediğini bırakmamıştı.Bu millete iyisini layık göremeyenlere, özgüveni hamaset sayanlara, gururu Türk”ün Türk”e propagandası diyerek aşağılayanlara ve ülkesi adına iyi olana sevinemeyen nasipsizlere rağmen 10-15 sene önce verilen doğru kararlar, atılan doğru adımlar bugün Türkiye”yi bambaşka bir yere getirdi.Bugün atılan Terörsüz Türkiye adımı da işte 10 sene sonrası için bizi böyle heyecanlandırmalı. Kaybettiğimiz yılların, dağın tepesine kadar taşıyıp geri yuvarladığımız birikimlerimizin, verdiğimiz şehitlerin, heba ettiğimiz milyarlarca dolar milli sermayenin keşkesini daha ne kadar sayıklayalım.Bugün değil de 10 sene önce bunu başarabilmiş olsaydık dediğimizde yapacağımız kaybedilenler listesini artık bir kenara bırakalım ve geleceğe bakalım.Terör örgütü kendini feshetti. Bildirisinde Lozan demiş, 24 Anayasası demiş… PKK zaten Türkiye”nin birliğine, bütünlüğüne, bağımsızlığına kastederek kurulmuş bir örgüt. “Bağımsız Kürdistan kuruluncaya kadar” diyerek and içmiş.Bu örgüt tarihin bu anında, kuruluş amaçlarına erişmeye kifayet edemeyeceğini anladığından ya da her ne ise ondan, kendisi feshediyor. “Lozan”dan müşteki olduğunu ifade ettiği bildiride “güçlü Türkiye” de diyor. Ne fark eder! Zira hiçbiri meselenin esasına taalluk etmiyor.Söz konusu bildiri, PKK”nın kendi iç retoriği.Esas olan silah bırakılması ve fesih kararıdır.Bu karar hiçbir ön şartı barındırmıyor.PKK”nın ne dediğine değil Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli”nin ne dediğine bakmak gerekir.Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın siyasi hayatı; Türkiye”nin birliğinin, bütünlüğünün, bayrağının, ezanının mücadelesidir. Erdoğan siyaseten iş başındayken bunlara halel getirecek herhangi bir adımın atılması mümkün değildir. Nitekim Lozan”la ilgili toplumda oluşturulmaya çalışılan algıya dair de net bir cevap vermiştir;”Bizim gündemimizde, terörün tamamen devre dışı bırakılması var. Terör örgütünün kendini feshetmesi, silah bırakması var. Bunun eksiksiz, sorunsuz ve yol kazası yaşanmadan gerçekleşmesine odaklanıyoruz. Devletimizin birliği, bütünlüğü, üniter yapısı, rejimi, bayrağı, resmi dili gibi konuların tartışmaya açılmasına rıza göstermeyiz. Kimsenin tereddüdü olmasın devletimiz, hükümetimiz gündemine hakimdir. Cumhur İttifakı tam bir dayanışma içindedir.” Bu cümleler vatandaşa çok güçlü şekilde biz her adımı takip ediyoruz, her şey kontrolümüz altında, merak buyurmayın, mesajı veriyor.Devlet Bahçeli”nin “Bölücü terör örgütü PKK”nın 12 Mayıs 2025 tarihinde silahları bırakma ve örgütsel fesih kararını ilan etmesiyle hassas, nazik, kırılgan ve bir o kadar da sabır gerektiren yeni bir aşamaya geçilmiştir (…) Önümüzdeki dönemin yol haritasını belirlemek üzere anayasal görev, yetki ve sorumlulukla birlikte milli iradenin tecelligahı olan TBMM”de bütün toplumsal kesimlerin temsilcileri olan siyasi partilerin katılımı ile bir komisyon kurulması akla en yatkın seçenektir. Provokasyon ortamının tahrik ve tahkimine, sudan sebeplerden dolayı yeşerecek alınganlıklara ve yanlış anlamalara fırsat verilmemelidir. Herkesin sorumlu bir dil kullanması, sonu uçuruma açılan polemik dehlizlerine kapılmaktan uzak durulması, siyasi ve ideolojik çıkar hesaplarına itibar edilmemesi, sağduyu ve aklıselimin çizgisinden sapılmaması hayati değer ve önemdedir.” sözleri ise hem süreç boyunca oluşacak provokasyonlara karşı uyanıklık ve hassasiyet uyarısında bulunuyor hem de bundan sonraki sürecin Meclis”in uhdesinde olması gerektiğine dikkat çekiyor.10 yıl sonra “iyi ki” diyeceğimiz tarihi bir dönemden geçiyoruz.Siyasetin sorumluluk alacağı yeni bir evreye adım atıyoruz.Kolay olmayacak; ama bizi büyütecek, güçlendirecek…

Source: Halime Kökce


Macron’un Avrupa için nükleer silah planı nedir?

DW”den Andreas Noll”ün haberini aktarıyoruz:

Fransa nükleer füze sistemlerini ilk kez 14 Temmuz 1965″te Paris”teki Ulusal Bayram törenlerinde sergilemişti. “Force de Frappe” (Vurucu Güç) adı verilen bu nükleer caydırıcılık sistemi, o tarihten bu yana Fransa savunma stratejisinin bağımsız ve milli temelini oluşturuyor. Bu silahlar, ayrıca Fransa”ya sadece nükleer güç sahiplerinin “seçkinler” kulübünde sağlam bir yer kazandırmıyor, aynı zamanda Fransa için bir siyasi araç işlevi görüyor.

Bu sistem, Fransa için ağır ekonomik bir yük de oluşturuyor. Paris, her yıl savunma bütçesinin yüzde 10″undan fazlasını bu sistemin bakım ve modernizasyonuna harcıyor.

Fransa”nın “yalnızca ülkenin hayati çıkarlarını korumaya yönelik, gerektiğinde nükleer karşılık vermeye” dayalı olan nükleer doktrini ise Charles de Gaulle döneminden bu yana değişmedi. Doktrine göre, nükleer silah kullanımı sadece meşru müdafaa zorunluluğu durumunda mümkün. Ve kullanım kararı yalnızca Cumhurbaşkanı”na ait.

Bu çıkarlar gerektiğinde Avrupa”yı da kapsayabiliyor.

De Gaulle”den Nicolas Sarkozy”ye kadar tüm cumhurbaşkanları, Fransa”nın hayati çıkarlarının aynı zamanda bir Avrupa boyutu olduğunu defalarca vurguladı. Ancak yaptıkları açıklamalar sembolik olmanın ötesine geçemedi. Nükleer gücü paylaşmak için hiçbir zaman gerçek bir irade ortaya konulmadı. En azından kamuoyu önünde böyle bir çaba sarf edilmedi. Ta ki Emmanuel Macron”a kadar.

Merz: Teklifi kabul ediyorum

Fransa”da 2017″de cumhurbaşkanlığına seçilen Emmanuel Macron, doktrini revize etmekten söz etmeden Avrupa boyutunu sık sık ön plana çıkarmaya başladı. 2020″de École de Guerre”de yaptığı konuşmada, Fransız nükleer gücünün Avrupa güvenliğine de hizmet ettiğini belirtti ve stratejik diyalog önerdi. Ancak Almanya, bu çağrıyı ABD”nin Avrupa”daki rolünü zayıflatma endişesiyle uzun süre görmezden geldi.

Yeni Almanya Başbakanı Friedrich Merz ise bu çağrıya olumlu yanıt verdi, “Fransa, en azından bu konuyu konuşmak için bir teklifte bulundu, ben de bu teklifi kabul ediyorum” dedi. Merz, ABD şemsiyesini Fransız ve İngiliz füzeleriyle tamamlamayı hayal edebiliyor.

“ABD”nin, Avrupa”daki NATO ittifakı içindeki nükleer korumasının yerini tek başımıza alamayız” diyen Almanya Başbakanı, Force de Frappe”nin acil bir durumda ABD şemsiyesinin yerine geçip geçemeyeceği sorusunu ise açık bırakıyor.

Fransa somut olarak ne öneriyor?

Fransa, ortak bir Avrupa nükleer gücü ise önermiyor. Macron, Avrupalı ortakların Fransız doktrinini daha iyi anlaması, senaryolarda yer alması ve tatbikatlara gözlemci olarak katılması için stratejik bir diyalog başlatmak istiyor.

2024″te İtalya”dan bir tanker uçağı bir Fransız tatbikatına katıldı. Macron, kısa bir süre önce Polonya”nın Fransız nükleer silahlarını topraklarında konuşlandırmak istediğini açıkladı. Macron, bu talebi değerlendirmeye açık olduğunu ve isteyen her ülkeyle bu konuyu konuşabileceğini belirtti.

Bu, Fransız silahlarının AB sınırları dışına çıkabileceğine dair ilk açık sinyal oldu.

Ancak Fransa”nın önde gelen güvenlik uzmanlarından Bruno Tertrais”in analizine göre Macron açıkça bir mesaj veriyor:

“ABD”nin nükleer silahları Avrupa”da bulunduğu sürece, Fransız nükleer sisteminin Almanya”da mı yoksa başka bir yerde mi konuşlanacağını tartışmak bile abesle iştigal etmektir.”

Yine de Fransa nükleer altyapısını Avrupa”ya daha fazla yöneltmek için şimdiden çalışmaya başladı. Almanya sınırına sadece 100 kilometre uzaklıktaki Luxeuil-Saint Sauveur”de bulunan bir askerî üs, önümüzdeki yıllarda Rafale savaş uçakları için bir nükleer silah üssü olarak modernize edilecek.

Bu, Fransa”nın sadece nükleer kapasitesini korumak değil aynı zamanda bu kapasiteyi genişletmek ve Force de Frappe”yi Orta Avrupa”ya yaklaştırmak istediğinin bir işareti olarak değerlendiriliyor.

Projenin önündeki engeller neler?

Fransa”nın yaklaşık 300 nükleer başlığı var. Bu ulusal savunma için yeterli, ama Avrupa”nın tamamını kapsamak için yetersiz. Macron açıkça şunu söylüyor:

“Elimizdekilerden hiçbir şey eksilmeyecek. Nihai karar her zaman Fransa”ya ait olacak. Fransa, başka ülkelerin güvenliği için bedel ödemeyecek. Daha geniş bir koruma şemsiyesi için ek kapasite, altyapı ve maliyet gerekir. Bunların paylaşılması şart. Eğer korunmak istiyorsanız, siyasi, lojistik ve mali olarak katılmak zorundasınız.”

Ancak Macron, nükleer silahların kullanımı konusunda karar yetkisinin tamamen Fransa”da kalacağını vurguluyor. Bu, aslında mevcut NATO nükleer paylaşım modeliyle de örtüşüyor: NATO”nun Nükleer Planlama Grubu (NPG) tartışır ama karar vermez. Nihai konuşlandırma kararı yalnızca ABD Başkanı”na ve dolayısıyla halihazırda Donald Trump”a ait.

Tarihsel paralellikler

Günümüzdeki nükleer tartışmanın tarihsel bir örneği var: 1960″larda Washington”da çok taraflı bir nükleer güç (MLF) planları vardı: Ortak nükleer silahlara sahip bir NATO filosu. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle bu projeyi reddetti ve Bonn”da alternatif bir proje için kampanya yürüttü:

“Amerikalıların MLF”de size gerçek bir etki sağlayacağına inanmıyorsunuz herhalde? Neden bize katılmıyorsunuz?”

Ancak ne MLF ne de Fransız-Alman nükleer bileşeni hiçbir zaman gerçekleşmedi.

Tıpkı o zaman olduğu gibi bugün de Fransa”nın teklifinin hayata geçip geçmeyeceği sadece Paris”e değil, Berlin, Varşova ve Washington”a da bağlı.

Source: aktifhabercom


Suriye yönetimi resti çekti: Orduya katılmak için 10 gününüz var

Suriye Savunma Bakanlığı, ülkedeki silahlı grupları 10 gün içinde merkezi orduya katılmaya çağırdı. Şam yönetiminin, silahlı grupları tek çatı altında toplamaya çalıştığını hatırlatan Savunma Bakanı Ebu Kasra, entegrasyon süreci dışında “kalan küçük askeri grupları en fazla 10 gün içinde bakanlığa katılmaları” yönünde uyardı. Kasra, çağrıya uymayan gruplara karşı önlemler alınacağını söyledi ancak bunun ne tür adımlar içereceğine dair detay vermedi.ÇAĞRI SURİYE PKK”SINI KAPSIYOR MU?Duyuruda, orduya katılmaya çağrılan grupların isimleri de sayılmadı. Bu yüzden PYD/YPG/SDG”yi kapsayıp kapsamadığı bilinmiyor. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, terör örgütü PKK”nın Suriye uzantısı PYD/YPG/SDG”nin elebaşı “Mazlum Kobani” kod adlı Ferhat Abdi Şahin”le 10 Mart”ta bir araya gelerek, örgütün işgali altındaki Suriye”nin kuzeydoğusundaki tüm sivil ve askeri kurumların merkezi yönetime entegre edilmesini öngören bir anlaşma imzalamıştı.TÜRKİYE: YPG VERDİĞİ SÖZLERİ HALA TUTMADIDışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçtiğimiz hafta Antalya”da düzenlenen NATO Gayriresmi Dışişleri Bakanları Toplantısı”nda yaptığı açıklamada, YPG/SDG”nin verdiği sözleri hala tutmadığını belirterek, “YPG ile Şam yönetimi arasında varılan mutabakata baktığımızda prensipte olumlu karşıladığımızı söyleyip eklemiştik: “Burada bir beyan var ama biz bu sözlerin yerine getirilmesini bekliyoruz.” Şimdi oradaki 8 maddeye baktığımız zaman, orada atılması gereken bir takım pratik adımlar var. Bu pratik adımların atılması neticesinde şunu görecektik biz; YPG”nin askeri yapılanmasının çözülmesi ve Suriye”deki yeni oluşan milli orduya her şeyin entegre edilmesi, sınırların Suriye milli ordusu tarafından korunmaya başlanması ve Suriye”deki Kürt kardeşlerimizin diğer etnik gruplarla anayasal eşit vatandaşlık prensibinden yararlanmasıydı. Bu yeni Suriye”nin ortaya koyacağı bir vizyon ve açılım olacaktı. Biz bu noktada, Suriyeli muhataplarımızla konuştuğumuzda, şu ana kadar YPG tarafından atılan bir adım olmadığını görüyoruz. Bu adımların da hayata geçmesini bekliyoruz. Suriye”deki istikrarın hayata geçmesi için, kuşatıcı hükümet modelinin olması, tek bir silahlı meşru gücün olması, tüm vatandaşların güvenliğinin garanti altına alınmış olması gerekiyor. Suriye”deki gelişmeleri takip etmeye devam ediyoruz.” ifadelerini kullanmıştı.Bakan Fidan: Rusya ve Ukrayna tavizler vermeli! YPG sözünü tutmalıHTŞ VE TÜRKİYE DESTEKLİ GÜÇLER ORDUYA KATILDIGeçen hafta ABD Başkanı Donald Trump ile görüşerek önemli bir diplomatik kazanım elde eden Şara ülke genelinde hakimiyetini pekiştirmeye çalışıyor. Şara”nın geçmişte lideri olduğu Heyet Tahrir Şam (HTŞ) üyeleri Savunma Bakanlığı çatısına girdi. Güneyde Dera ilindeki silahlı muhalifler ile kuzeyde Türkiye destekli muhalif güçler de merkezi orduya katıldı.HALA FARKLI GRUPLAR VARAncak devlet kontrolü dışında hala çok sayıda silahlı grup bulunuyor. Mart ayında devrik lider Beşar Esad”a sadık silahlı Alevi gruplarla ordu güçleri arasındaki çatışmalarda aralarında çok sayıda sivilin de olduğu 1000″den fazla kişi yaşamını yitirmişti. Geçen ay da Dürzi topluluğun yaşadığı bölgelerde çıkan çatışmada 100″den fazla kişi ölmüştü.

Source: Erkan Talu


Erdoğan’ın “En büyük eserim” dediği Büyük Türkiye yolu “Terörsüz Türkiye”den geçer

“Terörsüz Türkiye” için Cumhurbaşkanı Erdoğan Ak Partililere hitaben yaptığı konuşmada, “En büyük eserimiz olacak” cümlesini kurdu.

Düşünün bir kere, Ak Parti 2002’de iktidara geldiğinde, “Sadece Olağanüstü Hal’i kaldırın yeter” diyen bölge insanı ve Kürtler o günden bugüne gelindiğinde birçok kazanım elde etti.

Anadilde eğitimden, TRT Kürdi’ye…

İnkar ve asimilasyonun büyük bir sorun olduğu günlerden, “Kürt sorunu benim de sorunum” dendiği bir noktaya…

“Son kasedime bir de Kürtçe türkü koyacağım” diyen Ahmet Kaya’nın çatal-bıçakla kovalandığı günlerden, Kürtçe türkü söylenen günlere geldik.

Kazanımları çoğalta biliriz.

Ak Parti ve lideri Erdoğan’ın Kürt sorununun çözümü konusunda aldıkları mesafenin sonucu, “Artık Kürt sorunu yoktur. Kürt kardeşimin sorunu vardır. Bir de terör sorunu vardır” noktasına gelmişti.

BÜYÜK TÜRKİYE’NİN İNŞASINDA HEPİMİZİN HANESİNE DÜŞEN GÖREVLER

Erdoğan’ın, “En büyük eserimiz olacak” dediği ise, “Terörden arındırılmış bir Türkiye”dir.

Peki, terör örgütü PKK’nın fesih kararı ve ardından silahlara veda etmesiyle birlikte “En büyük eser” nasıl inşa edilecek?

Yani, silah bırakma nihayi hedef değildir.

Asıl hedef, PKK’nın tasfiyesinden sonra inşa edilecek yeni dil ve söylem ile “Büyük Türkiye” idealinin hayat bulmasıdır.

Büyük Türkiye idealidir Erdoğan’ın “En büyük eserimiz olacak” dediği.

Büyük Türkiye ideali için Cumhur İttifakı’nın önemli ismi MHP lideri Bahçeli’nin 1 Ekim’de açtığı kapı, Erdoğan’ın süreci sahiplenmesiyle adım adım ilerledi.

PKK ele başı Öcalan’ın 27 Şubat’ta PKK’ya “silah bırakın, kendinizi feshedin” çağrısı karşılık buldu.

Öcalan’ın hala PKK üzerinde etkisi olup olmadığı terst edilirken… Örneğin KCK Yürütme Kurulu Üyesi ve PKK’nın kuruluşundan bu yana dar kadroda var olan Cemil Bayık’ın, “Zaman zaman yürüyüşümüzde sorun olabilir ama Öcalan’ın adımlarına adımlarımı uydururum” dediğine şahit olduk.

PKK’nın 12. Kongresi’nde Öcalan’ın sözünün dinlendiğini gördük.

O halde, Öcalan’ın hala güçlü bir şekilde etkili olduğu PKK’nın tasfiye ediliş sürecindeki rolünü bilmeliyiz.

Türkiye kamuoyunda Sayın Bahçeli’nin milliyetçi çevreler üzerindeki etkisinin farkında olmayanımız da olmadığına göre…

Hele bir de son seçimde bile milletin yüzde 52’sinin oyunu alabilmiş bir Erdoğan gerçekliği ortadaysa…

Terörsüz Türkiye projesinin hayata geçme ihtimali yükselmiş demektir.

Terörsüz Türkiye projesinin en önemli safhalarından biri de “sabıka kaydı” olmayan, teröristlerin dağdan inip topluma kazandırılması meselesidir.

PKK’lılar dağdan inip geldiğinde, milletin kimyası asla bozulmamalıdır.

Ne demek istiyoruz.

Örneğin 2013 sürecinde “Habur görüntüleri” olmuştu. O görüntüler gibi görüntülere müsaade edilmemeli.

Ama, bazılarımız için kabullenmesi zor da olsa, “Suça bulaşmamış” terör örgütü mensuplarının silahlarını bıraktıktan sonra topluma kazandırılması gerekir.
Buraya bir de Diyarbakır Annelerine parantez açalım.

Onlardan 61’i evlatlarına kavuştu. Geriye 300’den fazla anne var.

Önümüz Kurban Bayramı.

Çocuklarını bekleyen Diyarbakır Annelerine, bayram hediyesi olarak çocukları getirilebilir mi?

Öyle bir şey olsa ne güzel olur.

TOPLUMSAL BARIŞA HELAL GETİRECEK HİÇ BİR PROJEYE EVET DEMEYİZ

PKK’nın silah bırakıp tasfiye olması tamamen toplumsal barışımız için yapılıyor.

Aradaki, husumetler yok olsun. Şehitlerimiz gelmesin, anneler ağlamasın ve Türkiye’nin başta insan sermayesi olmak üzere değerleri bu terör belasına feda edilmesin.

Bir soru ile bitirelim.

Türkiye kendi Kürtleriyle sorunlarını aşama aşama çözdü.

Hatta, Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt yönetimiyle de arası çok iyi. Kuzey Irak Kürtlerinin yönü Türkiye.

Irak kürtleriyle bağımız çok güçlü. Barzani’nin referandum yaptığı dönemde ilişkiler aksasa da bu böyle. Talabani grubu ile de son dönemde sorunlar yaşasak da ilişkilerimiz hala iyi.

Hal böyle olunca, tıpkı Irak Kürtleri gibi, Suriye Kürtlerinin yönü de Türkiye olur mu?
Yanlış anlaşılmasın!

Kastımız, Irak ve Suriye Kürtlerinin kendi ülkelerinin başkentleriyle ilişkilerinin iyi olması önceliğimizdir.

Ama, akrabalık bağlarımız ve tarihsel birlikteliğimiz bize bu soruyu sordurtuyor.
Bir de şerh düşelim!

Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Irak’taki şartları ile, YPG/PYD’nin Suriye’deki şartları aynı değil.

O yüzden Suriye’de SDG içindeki YPG/PYD’nin dolayısıyla Suriye PKK’sının Şam’a entegre olması zaman alacak.

Hasan Öztürk / Haber7

Source: M Yazilari


Zelenskiy”den, Trump”a savunma ve ticarette iş birliği teklifi

Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi”nin resmi internet sitesinde yer alan yazılı açıklamaya göre Zelenskiy ile ABD Başkan Yardımcısı JD Vance Vatikan”da bir araya geldi.ABD-Ukrayna arasında “ekonomik ortaklık” anlaşmasıGörüşmede, Rusya-Ukrayna savaşının sona erdirilmesi için İstanbul”da düzenlenen barış müzakereleri ve cephedeki son gelişmelerin ele alındığı hatırlatılan açıklamada, ayrıca tarafların ABD-Ukrayna arasında imzalanan “ekonomik ortaklık” anlaşmasının uygulanması hakkında konuştukları belirtildi.Zelenskiy”den Trump”a dikkat çeken mektupAçıklamada, “Zelenskiy, Başkan Trump”a savunma sanayi ve ticaret alanlarında yeni işbirliği teklifleri içeren bir mektup gönderdiğini kaydetti” ifadeleri kullanıldı.

Source: Dünya Gazetesi


Mehmetçiğin gıda sağlığı GKAM laboratuvarlarına emanet

Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) Bursa, Yalova, Balıkesir, Eskişehir, Kütahya, Sakarya, Kocaeli ve Bilecik”te konuşlu birlikleri için satın alınan her türlü gıda ürünü, Gemlik Askeri Veteriner Okulu ve Eğitim Merkezine bağlı Gıda Kontrol ve Araştırma Merkezi (GKAM) Başkanlığı laboratuvarlarında inceleniyor.

Toplu beslenme sisteminin uygulandığı TSK”da, personelin tükettiği ürünleri önceden denetleme görevini GKAM Başkanlığı yerine getiriyor.

GKAM Başkanlığına Bursa, Yalova, Balıkesir, Eskişehir, Kütahya, Sakarya, Kocaeli ve Bilecik”te bulunan askeri birliklerden gönderilen gıda ve içeceklerin numuneleri, fiziksel, kimyasal ve biyolojik tehditlere karşı çok sayıda test ve analize tabi tutuluyor.

Söz konusu 8 ildeki 70 birlik, karargah ve kurumlardan gönderilen numunelerin sonuçları titizlikle değerlendiriliyor.

Her biri farklı alanda uzman personelle analiz yapılması için kurulmuş laboratuvarlarda bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetleri de yürütülüyor.

Gıda ve içeceklerin tedarikinden, tüketimine kadar tüm aşamalarda sağlık ve beslenme kurallarına göre işlenmeleri, saklanmaları ve tüketilebilmeleri için alınan tedbirlerin kontrolleri de yapılıyor.

Mehmetçiğin sağlığının emanet edildiği Gemlik Gıda Kontrol ve Araştırma Merkezi Başkanlığı, 21 Temmuz 2014″te Türkiye Akreditasyon Kurumundan da akreditasyon belgesi aldı.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Mehmetçiğin içtiği süt, yediği yemek burada kontrol ediliyor!

Türk Silahlı Kuvvetleri”nin bütün birimlerinde kullanılan gıda ve içeceklerin analizi Bursa”daki Askeri Veteriner Okulu ve Eğitim Merkezi Gıda Kontrol ve Araştırma Merkezi Başkanlığı”nda yapılıyor. Bursa, Yalova, Balıkesir, Kütahya, Eskişehir, Sakarya, Bilecik ve Kocaeli”ndeki birlik ile karargahlardan getirilen maddelerin moleküler biyoloji alanında testleri yapılıyor. Her bir uzman personelin farklı alanda analiz yapılması için kurulan Gıda Kontrol ve Araştırma Merkezi Başkanlığı, 1978 yılında araştırma merkezi olarak faaliyete girerken 2004 yılından itibaren başkanlık olarak hizmete devam ediyor. İnsan sağlığını etkileyen fiziksel, kimyasal ve biyolojik tehditlere yönelik bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetlerin yürütüldüğü başkanlıkta, askerlerin yediği yiyecek ve içtiği su laboratuvarda testlerden geçmeden kullanılmıyor. Yapılan bütün analizler, titizlikle damla damla kontrol ediliyor. Onaylanan yemek, konserve, su, veya benzeri ürünler askerin önüne geliyor.

Source: Gazetevatan.com


Suriye”de 50 yıl önce idam edilmişti Mossad ajanı Cohen için yeni operasyon

İsrail Başbakanlık Ofisi”nden yapılan açıklamada, 18 Mayıs 1965″te idam edilen ajana ait yaklaşık 2 bin 500 belge, fotoğraf ve kişisel eşyanın İsrail”e getirildiği bildirildi. Söz konusu operasyonun yabancı bir istihbarat servisiyle işbirliği içerisinde gerçekleştirildiği ve Eli Cohen hakkındaki resmi Suriye arşivinin ülkeye getirildiği belirtildi. Belgelerin onlarca yıldır bölümlere ayrılmış şekilde Suriye”de tutulduğu aktarılan açıklamada, ajanın ölümünün 60″ıncı yılında İsrail”e getirildiği kaydedildi. Belge, fotoğraf ve kişisel eşyaların yer aldığı arşivde, Cohen”in Suriye”deki soruşturması, temas halinde olduğu kişilerle ilgili dosyalar, kayıtlar ve belgeler ile ailesine kendi el yazısıyla yazdığı mektuplar ve fotoğrafların da bulunduğu aktarıldı. Cohen”in mahkumiyet ve idam kararlarının da belgeler arasında bulunduğu, Şam”daki Yahudi cemaati lideri Haham Nissim Indibo”nun ajanın Yahudi geleneklerine göre papazlık yapmasına izin verdiğine ilişkin bir ifadenin de yer aldığı kaydedildi. Dosyalar arasında, Nadia Cohen”in Mossad ajanı eşinin serbest bırakılması için Suriye Devlet Başkanı”na yazdığı mektupların da yer aldığı bildirildi. Söz konusu belgelerin, ajanın eşi Nadia”ya teslim edildiği ve belgeler arasında idamından saatler önce yazdığı orijinal vasiyetinin de olduğu belirtildi. İsrail dış istihbarat servisi Mossad Direktörü David Barnea, söz konusu arşivin İsrail”e getirilmesine ilişkin, “Bu, Şam”daki adamımızın gömüldüğü yerin bulunmasına yönelik soruşturmanın ilerletilmesinde ilave bir adımdır.” ifadesini kullandı. İsrail”in en önemli casuslarından biri kabul edilen Cohen, Kemal Emin Sabit takma adıyla 1962-1965 yıllarında Suriye”nin başkenti Şam”da görev yapmıştı. Suriyeli üst düzey askeri yetkililerle yakın ilişkiler geliştirerek Golan Tepeleri”ndeki askeri faaliyetlere ve devletin karar mekanizmasına ilişkin topladığı bilgileri İsrail”e aktaran Cohen, 18 Mayıs 1965″te idam edilmişti. Küresel internet televizyon ağı Netflix”in 2019 yapımı “The Spy” (Casus) dizisine konu olan Cohen”in hayatı, popüler kültürde de yer edinmişti.

Source: Internet Haber


Mehmetçiğin gıda güvenliği GKAM”a emanet

Toplu beslenme sisteminin uygulandığı TSK”da, personelin tükettiği ürünleri önceden denetleme görevini GKAM Başkanlığı yerine getiriyor.GKAM Başkanlığına Bursa, Yalova, Balıkesir, Eskişehir, Kütahya, Sakarya, Kocaeli ve Bilecik”te bulunan askeri birliklerden gönderilen gıda ve içeceklerin numuneleri, fiziksel, kimyasal ve biyolojik tehditlere karşı çok sayıda test ve analize tabi tutuluyor.8 İLDE 70 BİRLİKSöz konusu 8 ildeki 70 birlik, karargah ve kurumlardan gönderilen numunelerin sonuçları titizlikle değerlendiriliyor.Her biri farklı alanda uzman personelle analiz yapılması için kurulmuş laboratuvarlarda bilimsel araştırma ve geliştirme faaliyetleri de yürütülüyor.SAĞLIK VE BESLENME KURALLARIGıda ve içeceklerin tedarikinden, tüketimine kadar tüm aşamalarda sağlık ve beslenme kurallarına göre işlenmeleri, saklanmaları ve tüketilebilmeleri için alınan tedbirlerin kontrolleri de yapılıyor.Mehmetçiğin sağlığının emanet edildiği Gemlik Gıda Kontrol ve Araştırma Merkezi Başkanlığı, 21 Temmuz 2014″te Türkiye Akreditasyon Kurumundan da akreditasyon belgesi aldı.

Source: Www.star.com.tr


YPG”ye göz mü yumulacak? Tek soru net cevap: Operasyon masada!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan önceki gün katıldığı AK Parti Teşkilat Akademisi Liderlik Okulu programında konuştu, Terörsüz Türkiye projesi için “En büyük eserimizi inşa ediyoruz” dedi:

“Bölgemizde terörün kullanım süresi bitmiştir. Yabancı aktörlere bel bağlanma dönemi kapanmıştır. Terörsüz Türkiye ile inşallah en büyük eserimizi inşa ediyoruz. Terör meselesini tamamen bıraktıktan sonra inşallah Türkiye bambaşka bir Türkiye olacak.”

Şu son 5,6 ay içerisinde neler oldu neler…

“PKK terörü bırakmaz, silahlara veda etmez” umutsuzluğu, yahut beklentisi içinde olanlara “Peki, Suriye’de 52 yıllık BAAS rejiminin 10 gün içerisinde çözülüp dağılmasını bekler miydiniz? ABD’nin 10 milyon dolar ödül koyduğu Ahmet Şara’nın Başkan Trump ile tokalaşmasını bekler miydiniz” diye sorsak…

PKK’nın Öcalan’ın çağrısıyla fesih kararı alması, silah bırakma kararı alması çok beklenen bir şey miydi ya da?

Hala ciddi riskler, tehditler söz konusu olsa da, hala “Buz üstünde” yürünüyor olsa da, Terörsüz Türkiye, Terörsüz Bölge vizyonunun çok kritik aşamalardan geçerek, ezber bozucu hamlelerle bugüne getirildiği ortada.

MİT ve başındaki isim olarak İbrahim Kalın, emek emek işlenerek bugünlere getirilen süreçte, şimdi çok kritik bir başka misyonu üstlenmiş durumda.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da açıkladığı gibi, fesih ve silah bırakma kararı alan PKK’nın bu kararı nasıl uyguladığının gözetimi istihbarat teşkilatı tarafından yürütülecek.

TÜRKİYE’Yİ SÜPER LİGE TAŞIYACAK BİR PROJE…

Erdoğan, Terörsüz Türkiye/Terörsüz Bölge vizyonu için boşuna “En büyük eserimiz” ifadesini kullanmıyor.

Önümüzdeki dönemde binlerce PKK’lı silah bırakacak. Bölge Kürtleri, yüzlerini Türkiye’ye dönecek. Türkiye Kürtlerin hamisi olacak. Hami derken patron anlamında, efendi anlamında değil tabi. Başları derde girince yönelecekleri bir adres olarak.
Mağaralar boşaltılacak, mayınlar temizlenecek, Dağdakiler şehirlere inecek.

“IRAK’TA PKK’NIN SİLAH BIRAKMASI KARŞILIĞI SURİYE’DE YPG’YE SES ÇIKARILMAYACAK” İDDİASI GERÇEKLERİ YANSITMIYOR

PKK’NIN fesih süreci başladı.

Mekanizmalar oluşturuldu.

Silahları toplama yerleri belirlendi.

Süleymaniye, Erbil vs.

Şöyle bir bilgi verelim:

Irak’taki süreç ile Suriye’deki aynı şekilde işlemeyecek.
Şu bakımdan:

Irak’ta olduğu gibi Suriye’deki YPG yapılanması, dağlarda, mağaralarda oluşan bir yapılanma değil.

O nedenle ayrı ayrı süreçler işleyecek.
Suriye’de bir nevi düzenli ordu gibi geliştirildi YPG projesi.

Ama bu durum, YPG yapılanması bu haliyle kabul edilecek biçiminde düşünülmemeli.

Biraz da yeterince bilgiye dayanmadığı için, memlekette maalesef sıkça başvurulan “Olsa olsa böyle olmuştur” mantığına dayalı şöyle bir tez var:

“Türkiye, Irak’ta PKK’nın silah bırakması karşılığında Suriye’deki YPG/SDG oluşumuna göz yumacak” biçiminde özetleyebileceğimiz.

Bu, doğru ve dayanağı olan bir tez değil.

Ankara’nın duruşunun özeti şu:

SDG’ye “Silah bırakın, özerklikten vazgeçin, siyasal sürece katılın” (Demokratik haklar, eşit vatandaşlık gibi hakları elde etme, yönetime birleşik Suriye fikri üzerinden katılma anlamında M.A) deniliyor.

Bu, bu kadar açık ve net bir pozisyon.

ABD YPG PROJESİNDEN VAZGEÇMİŞ GÖRÜNÜYOR. CENTCOM BİLE YILSONUNA KADAR TÜRKİYE İLE ŞAM İLE ANLAŞIN DİYOR

“Peki, bu nasıl olacak” sorusunun ipuçları da ufukta belirmeye başladı.

YPG’nin Suriye iç savaşından yararlanarak, ABD ve Batılı koalisyonun desteğiyle Kuzeydoğu Suriye’de bir fiili durum ortaya çıkardığını biliyoruz.
Ancak gelinen nokta itibarıyla ABD, önceki pozisyonunu değiştirmiş durumda.
Perde arkasından gelen şöyle bir bilgi var:

Düne kadar YPG projesinin en sadık ve kararlı taraftarı olan ABD Merkezi Kuvvetler Komutanlığı CENTCOM, gelinen nokta itibarıyla SDG’ye “Biz artık çekiliyoruz. Siz de yılsonuna kadar Türkiye ile Şam yönetimi ile bir şekilde anlaşın” şeklinde mesajlar veriyor.

TRUMP’IN YAPTIRIMLARI KALDIRMA KARARI VE ŞARA İLE YÜZYÜZE GÖRÜŞMESİ SDG’Yİ TACA ÇIKARDI

Geride kalan hafta içerisinde Ankara’nın elini güçlendiren çok önemli bir gelişme oldu.
ABD Başkanı Donald Trump, Körfez turunun ilk ayağı olan Suudi Arabistan’da, Suriye’ye yönelik ABD yaptırımlarını kaldırma kararı aldığını duyurdu.

Trump bununla da yetinmedi, Suriye’de yeni yönetimin başındaki isim olarak Ahmet Şara ile bir araya geldi.

Trump’ın yaptırımları kaldırma kararı SDG açısından tam bir hayal kırıklığı oldu. Onlar, ABD arkamda duracak, fiili özerk yapıyı koruyacak diyorlardı. Oysa Trump, hem yaptırımları kaldırdı hem de Şara ile yüz yüze görüştü. Hakkında, üç ay sonra gider mi sorusu sorulan Şara ve yeni yönetim bu şekilde legalize oldu.

Riyad’da telekonferansla yapılan 4’lü zirvenin 4’üncü katılımcısı olarak Türkiye’den Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olması, Trump’ın Suriye’nin geleceğinde Türkiye’ye biçtiği rolün de bir yansıması olarak okunmalı.

SİLAH BIRAKMAYA YANAŞMAYAN PKK UNSURLARINA OPERASYON HAKKI DA SAKLI TUTULUYOR

Mevcut süreçle alakalı, “Her olumlu adım bir sonraki adımın zemini olacak.” Değerlendirmesi yapılıyor.

Ama direnenler de var.

Mesela bu bağlamda Bahoz Erdal’ın ismi zikredilebilir.

Böyle bir durumda silah bırakmaya yanaşmayan, yahut süreci bozmaya çalışan PKK unsurlarına karşı operasyon hakkı da saklı tutuluyor.

DİYARBAKIR ANNELERİ BAYRAM ÖNCESİ ÇOCUKLARINA KAVUŞABİLİR

Ankara süreci en kolay yerden, Meyvenin en olgununu daldan kopararak başlatıp öyle ilerletmek istiyor.

Hasta ve yaşlıların tahliyesi gibi.

Bir de Diyarbakır annelerinin evlatlarına kavuşması, ‘kalpleri yumuşatıcı’ etkisi bakımından çok kıymetli olacak.

Bayramdan önce bunun sağlanması için bir çaba harcanıyor.

Mümkün olursa sürecin devamına dönük psikolojiyi pozitif yönde etkileyecek ve güven duygusunu pekiştirecek bir adım olacak bu.

Hala “Buz üstünde” yürünüldüğünden söz etmiştim yukarıda.

Süreçte önemli aşamalar aşılmış olsa da, hala hassasiyet sürüyor.

Sabotajlara, kırılganlıklara, baltalama girişimlerine karşı.

O nedenle süreç, kararlı ama dikkat elden bırakılmadan ve kötü senaryolara da hazırlıklı bir ortamda sürdürülüyor.

Mehmet Acet / Haber7

Source: Mehmet Acet


Türk zırhlısı COBRA II, Romanya”ya güç katacak

Şirket, geçen yıl Romanya Savunma Bakanlığı ihtiyaçları için 1059 adet COBRA II 4×4 zırhlı araç tedarikine yönelik sözleşme imzaladı. Sözleşmenin iddialı teslimat takvimi dolayısıyla Otokar”ın Sakarya”daki tesislerinde yoğun bir çalışma yürütülüyor.Otokar Askeri Araçlar Genel Müdür Yardımcısı Sedef Vehbi, yaptığı açıklamada, Türkiye”nin savunma sanayisinde tek kalemde imzaladığı en büyük kara platformu ihracat sözleşmesi kapsamında COBRA II araçlarını ilk kez yurt dışında üreteceklerini söyledi.Kısa süre önce Romanya”ya olan taahhütleri doğrultusunda önemli bir adım attıklarına işaret eden Vehbi, ülkenin önde gelen savunma sanayi şirketlerinden Automecanica S.A. ile Romanya”da yerel üretim yapmak ve bu vesileyle ülkede savunma sanayi kabiliyetlerini geliştirmek amacıyla bir ortak girişim şirketi kurulmasına yönelik anlaşma imzaladıklarını belirtti.Araç temin sözleşmesi kapsamında Türkiye”de üretilecek ilk 278 COBRA II”nin üretiminin Sakarya”daki fabrikalarında devam ettiğini bildiren Vehbi, bu araçlar için yerel üreticilerden tedarik edilecek alt sistemlerin entegrasyonunun ise Romanya’da gerçekleştirileceğini kaydetti.Vehbi, “Çalışmalar proje takvimine uyumlu bir şekilde ilerliyor. Tüm süreçlerin koordinasyonu ve takibi, yeni kurulacak olan ortak girişim şirketi tarafından yürütülecek. İlk teslimatların 2025 yılının son çeyreğinde başlaması öngörülüyor.” dedi.10 FARKLI COBRA II ÜRETİLECEKSedef Vehbi, her projede olduğu gibi Romanya’nın da ihtiyaç ve isterleri doğrultusunda COBRA II’nin farklı görevlere uygun varyantlarının üretileceğini söyledi.Vehbi, sözleşmenin; personel taşıyıcı, keşif aracı, personel taşıyıcı-uzaktan komutalı silah sistemi, tanksavar aracı, tanksavar komuta aracı, 120 mm havan taşıyıcı, 81 mm havan taşıyıcı, mühendislik aracı, KBRN keşif aracı, ambulanstan oluşan 10 ayrı varyantı kapsadığını ifade etti.Satış sonrası hizmetler için Romanya”da kurulacak yapıya ilişkin soru üzerine Vehbi, şöyle konuştu:”Halihazırda genel prensiplerimiz gereği, herhangi bir ülkede ilk aracın envantere girmesi ile son kullanıcı ihtiyaçlarına uygun olarak satış sonrası organizasyonunu tam ve etkin bir şekilde yapılandırmak konusunda fazlasıyla hassasız.Bu doğrultuda, Romanya’da kurulacak olan yeni ortak girişim şirketimizin satış sonrası destek faaliyetleri de detaylı olarak planlanıyor.Ortak girişim bünyesindeki saha bakım ekibi, Romanya Silahlı Kuvvetlerine her türlü bakım ve onarım hizmetini hızlı bir şekilde sunacak ve kapsamlı garanti hizmeti sağlayacak. Ayrıca ilerleyen dönemlerde son kullanıcılara yönelik özel eğitim programları düzenlenecek. Bu programlar, Romanya Silahlı Kuvvetlerinin, araçların bakım ve onarım süreçlerini kendi imkanlarıyla yapmasını sağlayacak şekilde kapsamlı olacak.”AVRUPA”YA TEKNOLOJİ TRANSFERİSözleşmenin teknoloji transferine yönelik boyutlarına yönelik soruya Vehbi, “Öncelikle, Türkiye’nin en büyük kara sistemleri ihracatçısı olarak teknolojimizin Avrupa’da değer görüyor ve talep ediliyor olması bizim için büyük gurur. Otokar teknolojisi böylece uluslararası arenada bir kez daha tescillenmiş oldu.” karşılığını verdi. Vehbi, sözlerini şöyle sürdürdü:”Bu anlaşma Avrupa”ya çok boyutlu ve kapsamlı bir teknoloji transferini gerektiriyor. COBRA II araçlarının Romanya’daki üretimi, kaynaktan kesime, boyadan montaja kadar tüm aşamaları kapsayacak. Ayrıca test kabiliyetleri kazandırılacak. Otokar, proje kapsamında Romanya’daki teknik kadroları eğitecek. Özetle, bu proje ile üretim teknolojileri ve mühendislik anlamında Romanya’daki yetkinliklerin gelişmesine katkı sağlayacağız.”ROMANYA, AVRUPA”DAKİ 9. ÜLKE OLDURomanya projesinin, iyi hazırlanılmış, çok detaylı ve şartnamesi çok zorlayıcı olan bir ihale olduğunu vurgulayan Vehbi, farklı görev donanımlarına uygun birçok araç konfigürasyonunu içerdiğini dile getirdi.Ayrıca Romanya”da kara sistemlerine yönelik yerel kabiliyetlerin geliştirilmesi, teknoloji transferi ve iddialı bir teslimat takvimi gibi birçok kritik temel ister bulunduğuna işaret eden Vehbi, şunları kaydetti:”Bu sebeple ihaleye teklif süreci çok sıkı çalışmayı ve çok iyi hazırlanmayı gerektiriyordu. Bunun ötesinde, Otokar”ın global pazarlardaki başarıları, NATO ve Birleşmiş Milletler bünyesinde hizmet veren araçları ihalede haliyle büyük referans teşkil etti. Zorlu testlerin tümünden başarıyla geçildi. Tüm bunların sonucunda da Türkiye’nin tek kalemde aldığı en büyük zırhlı araç ihracatı sözleşmesine imza attık.Son dönemde Estonya’dan da önemli Avrupalı rakiplerimizi geride bırakarak çok kritik bir sipariş almıştık. Romanya ise Avrupa’da 9. ülkemiz oldu. Otokar’ın bilgi birikimi, mühendislik gücü ve üretim kabiliyetlerinin Avrupa’da böylesine takdir görmesi bizi kendi adımıza olduğu kadar ülkemiz savunma sanayisi adına da gururlandırıyor. Elde ettiğimiz bu başarıların memleketimizde ve global ölçekte bir referans teşkil edeceğine inancımız tam.”Otokar’ın Avrupa faaliyetlerinde Romanya’nın stratejik bir merkez haline gelmesini beklediklerini vurgulayan Sedef Vehbi, “Ülkede hem kendi iştirakimiz olan Otokar Land Systems SRL, hem de Automecanica şirketi ile ortak girişim şirketimiz ile varlığımız devam edecek. Her iki kuruluş da Avrupa’nın askeri alımları konusunda aktif olarak çalışacak.” diye konuştu.

Source: Emrullah Koçin