Bölge tuzağı etnik, mezhep siyaseti…
Savaştan, terörden yana olacak halimiz yok, demokratik ilkeler, barış kuşkusuz ortak umut, ortak hedef. Terör örgütü PKK’nin Irak’ta sembolik silah yakması bu çerçevede ülkemiz ve içinde bulunduğumuz coğrafya açısından kritik bir sürece işaret ediyor. Cümleye ama diye başlamayı sevmesem de burada büyük bir AMA gerektiği ise kuşku götürmez. Sürecin bağımsız, egemen Türkiye Cumhuriyeti açısından etkilerini elbette sorgulamak, ulusal çıkarlar açısından dikkat kesilmek hepimizin yurttaşlık görevi. Bir terör örgütü silah bırakıyorsa bu iyi bir haber. AMA bu adımın sahadaki gerçekliğini, nereye evrileceğini, gölge oyunu olup olmadığını iyice değerlendirmek küresel öngörülemezlik çağında geleceğimiz için gereklilik. Cumhur, ittifak ortaklığına DEM’i de katma “kararını” ilan etti. DEM şimdilik bunu süreçle sınırlayıp “bekle-gör” de. Bu işbirliğini sadece terör örgütünün simgesel silah bırakması ve Kürt siyasetine alan açılması olarak görmek yetersiz bir yorum kalır. İktidarın hedefleri arasında, “yeni anayasa” için Meclis aritmetiği var. Bu adımla, yerel seçimlerden birinci çıkan CHP karşısında oy haznesindeki erimeyi dondurup iktidarda kalmak arayışında. IRAK, LÜBNAN’I KİTLEYEN SİSTEM Anayasa değişikliği geniş bir toplumsal uzlaşı iklimini gerektirir. Halihazırdaki anayasaya bile uyulmadığı gibi, yenisi için bir uzlaşı olduğunu söylemek de mümkün değil. Bir yanda ekonomik, siyasi kriz sürerken CHP’nin sandık çağrıları yanıtsız. Güçler ayrılığı terazisi dengesiz. CHP’li belediyelere yönelik “normalleştirilmeye” çalışılan operasyonlar, başkanlara tutuklamalar peş peşe. Cumhur’un, DEM’le İmralı sürecini yürütürken “kent uzlaşısı” gerekçesiyle muhalefete “terör” suçlaması yöneltmesi çelişkilerden. “Nasıl bir anayasa?” işte bu nokta da yine büyük AMA’lardan… Atatürk liderliğinde kurulan Cumhuriyetin devrim ve ilkelerinin aşındırılma çabalarına alan mı açılacak soruların başında. Din, etnik, mezhepsel vurgulu siyasetin bu karmaşık coğrafyada nelere yol açtığını hatırlamak gerek. Örneğin Irak, Lübnan… Irak’ta yönetim sistemi çerçevesinde cumhurbaşkanlığı Kürtlere, meclis başkanlığı Sünnilere, başbakanlık Şiilere veriliyor. Lübnan’da ise cumhurbaşkanı Hıristiyan, başbakan Sünni Müslüman, meclis başkanı Şii Müslüman. Bu ülkelerin yaşadığı sorunlar ortada; çatışma, istikrarsızlık, bölünmüş yapıların etkinlik mücadelesinin dış güçlerce kaşınması… ‘KOMŞULARLA SIFIR SORUN’! İmralı süreci, “yeni anayasa” derken Cumhurbaşkanı Erdoğan ’dan “Türk-Kürt-Arap ittifakı” çıkışı geldi. Bunun Arap dünyasındaki yansımalarına da dikkat etmek gerek. Arap ülkelerinin, ABD’nin Obama döneminde bölgesel güç olması yönünde Türkiye’yle “model ortaklık” girişimine, bölgeyi yine karmaşa alanına çeviren “Arap Baharı” sürecinde nasıl ters bir tepki verdikleri akıllarda. “Komşularla sıfır sorun, stratejik derinlik” derken Suriye krizine gömülme, bölge ülkeleriyle gerilim ve Akdeniz’e uzanan ulusal çıkarlar açısından kayıplar da… Bölgede istikrardan ticarete geniş alanda işbirliği konusunda atılacak adımlar elbette önemli. AMA bölgesel hegemonyayı akla getirebilecek söylemler dini, etnik, mezhepsel farklılıklarıyla yeni bir kapışma riski de yaratabilir. Terör örgütü PKK/YPG Suriye’de artık yasal bir aktör halinde. ABD ne istiyor derseniz, görünen; Şam’da İslamcı Şara merkezli ama askeri gücünün odağında YPG’nin olduğu bir yönetim. Türkiye’nin hoşuna gidecek söylemlerinin arkasındaki gerçek ise Pentagon’un YPG’ye “eğit-donat” desteğini sürdürüyor olması. ABD’nin çıkarlarının savunucusu İsrail derseniz, o zaten çoktan bölgede işgalini genişletmiş durumda. Her ülkenin kendi modeli vardır. Bizim için model, Atatürk liderliğinde kurulan demokratik, laik, hukuk devleti izinde Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bunca krize karşın dimdik ayakta kalmanın, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olmasının tutkalı da budur. Doğrudur, Türk-Kürt-Arap, fetih; hepsi bölge tarihinin bir parçası. AMA Türkiye bir Arap Cumhuriyeti değil. Osmanlı’nın çöküşüne uzanan tarihin tozlu sayfaları, ders alınacak örneklerle dolu
Source: Mine Esen
Savaş ilkeleri ve CHP‘nin stratejisi – Dr. Cihangir Dumanlı
İnsanlık tarihinin çok büyük bir kısmını oluşturan binlerce savaştan edinilen deneyimler ve alınan dersler savaş ilkeleri (harp prensipleri) olsak belirlenmiştir. Dünya ordularının askeri öğretilerine giren bu ilkeler çekişmenin olduğu her alanda uygulanabilir ve uygulayanı utkuya götürür. Söz konusu ilkeler iktidar yolundaki CHP için de yol gösterici olabilir. Hedef ilkesi: Her askeri harekât açıkça belirlenmiş bir hedefe yönelik olmalıdır. Hedefe götürmeyen eylemler gereksiz güç kaybına yol açar. CHP’nin hedefi erken veya zamanında yapılacak ilk genel seçimlerde cumhurbaşkanlığı ile birlikte TBMM’de çoğunluğu kazanmaktır. Partinin merkezi, organları ve tüm üyeleri bu hedefe kilitlenmeli ve hedefe götürmeyen eylem ve söylemlerden kaçınmalıdır. Bu konuda liderliğin rolü belirleyicidir. Taarruz ilkesi: Savaşta kesin sonuç taarruzla alınır. Savunma taarruz için elverişli koşullar sağlanana kadar başvurulan geçici bir harekettir. CHP de yukarıda belirtilen hedefe ulaşmak için edilgen, savunucu değil, demokratik yöntemlerle etkin bir strateji izlemelidir. Bu açıdan yapılan mitingler doğrudur, artırılarak ve yurda yaygınlaştırılarak sürdürülmelidir. İktidarın söyleminin tersine sokak sandığın alternatifi değil, tamamlayıcısıdır. Sıklet merkezi ilkesi: Bu ilkeye göre, her zaman, her yerde güçlü olmak gerekmez, önemli olan kesin, yerinde ve zamanında sonuç alacak yeterli gücü toplamaktır. CHP için kesin sonuç yeri ve zamanı ilk genel seçimlerdeki sandıklardır. 19 Mart’tan sonra giderek artan toplumsal muhalefet büyütülmeli, yurtta yaygınlaştırılmalı ve planlı bir şekilde seçim günü en üst düzeye çıkartılmış olmalıdır. Komuta birliği ilkesi: Bu ilkede her şeyden sorumlu ve tam yetkili bir komutan olur. Komutada belirsizlik askerlikte en büyük yanlıştır. Bu ilkeye göre genel başkanlık makamının tartışma konusu yapılması partiye büyük zarar verir. Tüm örgüt bir komutan (CHP örneğinde genel başkan) etrafında kenetlenmeli, iktidarın partiyi bölme planına hizmet etmekten. Kaçınılmalıdır. CHP iktidar hedefine ulaşmak için kazandığı toplumsal muhalefetten en üst düzeyde yararlanmalı ve yukarıdaki ilkeleri uygulamalıdır. DR. CİHANGİR DUMANLI EM. TUĞGENERAL, HUKUKÇU
Source: Olaylar Ve Görüşler
Ulus-devlet, iki basınç
Yine emperyalizmin bir “yeniden paylaşım” dönemindeyiz. Bu dönemde, “merkezde” ve “çevrede” ulus-devlet birbirine zıt iki basınç altında dönüşmeye zorlanıyor. TERCİH DEĞİL YASA Sermayenin kendi coğrafi merkezinin dışına taşma eğilimi tercih değil, zorunluluktur. Aşırı üretim krizleri, kârı tehdit eden sınıf mücadeleleri ya da yeni teknolojilerin gerektirdiği madenler, enerjiler, veri akışları, sermayeyi yeni alanlara doğru iter. Tarihsel olarak bu, sömürgecilik, emperyalizm olarak gerçekleşti. Bugün de öyle… 2008 sonrası dönemde, ekonomik durgunluk yerleşti, dünya ticareti tıkandı, finansal kırılganlıklar derinleşti. Buna iklim krizini, artan sıcak hava dalgalarını, çöküş yaşayan tarımı ve “Küresel Güney” den merkeze doğru artan göçü eklediğimizde, kapitalizmin yayılma eğilimi, 1930’lardan bu yana hiç olmadığı kadar sert hissediliyor. Sömürgecilik, emperyalizm yeni biçimler sergiliyor: Küresel tedarik zincirlerinin kontrolü, finansal “şantaj-şiddet” , borç tuzakları, yaptırımlar, dijital gözetim ve vekâlet savaşları. Artık sadece toprak ya da ucuz işgücü değil, lityum, kobalt, yarı iletkenler, “büyük veri” , su gibi stratejik kaynaklar hedefte. Kapitalizmin, ABD, AB ve Japonya gibi merkezleri, kaynakları güvence altına almak, yeni kaynaklara ulaşmak için ekonomi politikalarını yeniden şekillendiriyor. Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi ve Afrika’daki etkisi, bu rekabetin yalnızca bir cephesi. Batı’nın askeri üsler, ticaret blokları ve ekonomik yaptırımlar ile verdiği yanıt ise diğer cephesi. Bu rekabet, “paylaşım alanlarında” bir stratejik sıkışma yaratıyor. Halihazırda vekâlet savaşlarına (Ukrayna, Sudan, Suriye), bölgesel gerilimlere (Tayvan, Kızıldeniz, Sahel) tanık oluyoruz. Bu süreç, birden fazla yerel savaşın birleşerek bir bölgesel, hatta bir “büyük savaş”a yol açma olasılığını besliyor. ULUS DEVLET-ÇİFTE STANDART Bu bağlamda, ulus-devlet, stratejik bir önem kazanıyor. Kapitalizmin merkezlerinde ulus-devlet yeniden silahlandırılıyor. Sanayi politikaları geri döndü. Ticaret engelleri, yatırım kontrolleri, baskıcı uygulamalar, milliyetçilik yükseliyor: Kapitalizmin merkezlerimde ulus-devlet sermayenin yeni genişleme evresi için hem içerden hem de dışarı doğru tahkim ediliyor. Bu sırada, çevre ülkelerdeki ulus-devlet yapıları sistemli olarak zayıflatılıyor . Neoliberalizmin ekonomiyi uluslararası sermayenin sınırsız kullanımına açması, şirketlerin kamusal alanı ele geçirmesi, kimi merkez ülkelerden fonlanan STK’ler, küresel kültür endüstrisinin etkileri, siyasi müdahalelerin basıncı altında çevre ülkelerin ekonomik siyasi dengeleri bozuluyor, toplumsal dokuları çözülmeye, etnik ve dinsel temelde bölünmeye doğru itiliyor. Bu dağılma dinamikleri, emperyalist yeniden paylaşım alanlarında yeni olanaklar getiriyor. Küresel Güney’in, liberal entelijensiyasının, “Ulus-devlet devri kapandı” , “Post-nasyonal yönetişim” , savları, “komünalizm” önerileri de bu sürecin bir parçası. Emperyalizmden söz edenler, liberal fantezileri eleştirenler ulusalcılıkla/ırkçılıkla suçlanıyor. Bu suçlamalar, pratikte emperyal çıkarların ideolojik örtüsü olmaktan, “komünalizm” fantezisi de o dini/etnik grubun seçkinlerine iktidar alanı yaratma, egemen elitlerle eklemlenme, çabalarından öteye gitmiyor; halkların değil sermayenin küresel egemenliği anlamına geliyor. Emperyal güçler kendi devletlerini yeniden inşa ederken çevredeki toplumların da kendi ulus-devletlerini savunması gerekiyor. Egemen bir ulus-devlet; sermayeyi denetleyebilir, gıda sistemlerini koruyabilir, ekolojik yıkımı tersine çevirebilir, sanayi inşa edebilir ve bölgesel/küresel dayanışma ağları kurabilir, var olanlara katılabilir. Ulusdevlet emperyalizme karşı etkin bir savunma hattı kurabilir. Ancak bu hattın, yaşayabilmesi için etnik milliyetçilikten, dinci cemaatçilikten arındırılması, yurtseverlik, laiklik, dayanışma, eşitlik, adalet, direnç için ve halkın, özellikle de emekçi sınıfların desteğiyle gerçekleşmesi gerekiyor. Ulus-devlet de her kurum gibi mücadeleye açıktır. 20. yüzyılda anti kolonyal hareketler ulus-devleti kullanarak sömürgecilikten çıktılar, halkın onurunu canlandırdılar. Laik Cumhuriyet de bu mirasın bir parçasıdır.
Source: Ergin Yıldızoğlu
Güvercin kılıklı akbaba
Ortadoğu’da kalıcı barış için yıllardır süren çabaların yerini, tek tarafın süreci istediği gibi yürüttüğü, hesap vermeksizin insanlık dışı yöntem ve katliamlarla stratejik mühendislik planlarını uygulamaya devam ettiği bir süreç aldı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçen hafta son altı ayda üçüncü kez gerçekleşen görüşme, Gazze’de barış değil, Filistinliler için derin bir belirsizlik ve kitlesel yerinden edilme korkusu doğurdu. Kamuoyuna açıklananlar ile kapalı kapılarda yürütülen müzakereler arasındaki fark, ateşkes sürecinin samimiyeti konusunda ciddi şüpheler doğuruyor. Trump, bir yandan “Gazze savaşını bitiren lider” olarak tarihe geçmek istiyor ama İsrail işgalinin sürmesi konusunda da Netanyahu ile uyumlu gözüküyor. Netanyahu, 30 yıla yaklaşan siyasi tecrübesiyle süreci istediği gibi yönlendiriyor. Trump, yıldızı olmadığı bir şovu kendine pek yediremiyor ve pozisyonlar arasında sürekli gidip gelerek adeta burada da “patron benim” demeye çalışıyor. Gazze’de 2 milyona yakın insan yerinden edildi. İsrail’in işgal ettiği bölgeler, Gazze’nin yüzde 70’ini geçti. Savaşın durması halinde bile Filistinlilere ait egemen topraklarda İsrail ve ABD destekli şirketlerin “tatil köyleri” inşa etme planları konuşuluyor. Bu, yalnızca toprak değil, kültür, tarih ve halk iradesinin de ortadan kaldırılması anlamına geliyor. NOBEL ŞOVU Netanyahu’nun, Trump’ı Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermesi, bu görüşmelerin ne kadar manipülatif bir zeminde ilerlediğini gösteriyor. Trump’ın barış getiren güvercin imajı, Gazze’de soykırıma göz yumması ile çelişiyor. Netanyahu’nun, Trump’ın egosuna hitap eden bu ironik hamlesi, ABDİsrail görüşmelerinin içeriğini bulanıklaştırıyor. Ayrıca Netanyahu, Oslo’ya uçarak adaylık mektubunu şahsen teslim edebilirdi. Eğer bunu yapsaydı tutuklanır ve Lahey’e gönderilirdi. Birkaç ay önce Oslo yönetimi Filistin Devleti’ni tanıdığı için Netanyahu, Filistin’deki Norveç diplomatik misyonunu sınır dışı etti. Yine de insanlığa dair umutları yeşerten son gelişme, Gazze’deki soykırımı uluslararası hukuk dayanaklarıyla dile getiren BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese’in, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesi oldu. FİLİSTİNLİLERE ÖLÜM TUZAĞI ABD yapımı silahlarla her gün yüzlerce insanın öldüğü bir senaryoda, insani yardım adı altında kurulan dağıtım merkezleri bile artık BM tarafından ölüm tuzakları olarak tanımlanıyor. Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın rolü, bu süreçte özellikle dikkat çekiyor. Filistinli bir ailenin, yiyecek almak için sıraya girmenin bile ölüm riski taşıdığı bir ortamda insani yardım kavramı anlamını yitiriyor. Yardım almak üzere gelen sivillere yönelik rastgele ateş açıldığı haberleri, bu noktaların ne kadar tehlikeli olduğunu ortaya koyuyor. Bu vakıf, insanlara yardım etmeyi değil, onları sefalet içinde tutarak dışarıya zorla göç ettirmeyi amaçlıyor. İsrail’in kimileri ABD’den çıkar gruplarıyla birlikte oluşturduğu bu sistemde, yerinden edilmiş Filistinlilerin Sudan, Mısır veya başka ülkelere transferi planlanıyor. Üstelik açıkça etnik temizlik anlamına gelen bu göç politikalarının fizibilite analizleri bile yapılmış; kişi başı tahliye maliyetleri, kamplarda radikalleşme temizliği gibi kavramlarla ayrıntılandırılmış. Sızdırılan bazı raporlarda, Filistinlilerin Gazze’de kalmasının maliyeti hesaplanmış ve gönderilmeleri halinde kişi başı 9 bin dolar maliyetle daha ucuz olduğu belirtilmiş. Bu ifadeler, toplu tehcirin finansal modellemeyle rasyonelleştirilmeye çalışıldığını gösteriyor.
Source: Nalan Yazgan
Kararmış SÖZCÜ TV ekranında bugün! 6. Gün
İYİ PARTİ GRUP BAŞKANVEKİLİ BUĞRA KAVUNCU”DAN ÇAĞRI
İYİ Parti Grup Başkanvekili Buğra Kavuncu, Serap Belovacıklı”nın sorularını yanıtladı.
Terör örgütü temsili silah bırakma töreni gerçekleştirdi. İyi Parti’nin sürece itirazları nedir?
Tamamen bir oyun. Göstermelik bir avuç teröristle bu işin neticelendiğini düşünmek büyük bir saflık. Silahların ne incelemesi yapıldı ne detayına bakıldı, aynı zamanda silah teslim etmek gibi bir durum da söz konusu değil. Silahların yakılması aslında dışarıya verilen bir mesaj. Kimse “Ben pişmanım” demiyor, kimse teslim alınmıyor. Tersine şu an PKK’da bir zafer havası var. Terör örgütü temel emellerinden vazgeçmedi, sadece bir tiyatro oynanıyor.
“PKK, TÜRKİYE KARŞITLARIYLA AYNI ÇİZGİDE”
Lozan‘a saldıran, Cumhuriyet’e dil uzatan bir anlayış var. Bu aynı zamanda Lozan’la yedi düveli gömen Türk Milletiyle mücadele edemeyen güçlere verilen bir mesaj. Türkiye karşıtlarıyla PKK tamamen aynı çizgide. “Ermeni Soykırımı vardır”deyip, Talat Paşa için “katil” diyebilen bir yapının Türkiye Cumhuriyeti devletinden neler bekleyeceği, neler isteyeceği çok açık ortadadır. Demokratik toplum adı altında aslında dört kantonlu bir yapının oluşturulmasının hazırlıkları yapılıyor. Apo’nun geçmişte sunduğu modeli görüyorsunuz ve bu model milli devlet ilkesine tamamen karşı.
“DEM PARTİ CUMHUR İTTİFAKI”NIN ORTAĞIDIR”
DEM Parti bugün Cumhur İttifakı”nın ortağıdır. Bir masa var, bu masada AKP, MHP ve DEM oturuyor. Masanın altında PKK var. PKK’yı saklayıp sonra da aklama aşamasına geçecekler. Masanın arkasında tamamen uluslararası odaklar. Ufak bir zümrenin menfaati uğruna, Erdoğan’ın odakta olacağı bir anayasa değişikliği uğruna ülke ateşe atılıyor.
Teröristbaşının süreçte muhatap alınmasına yorumunuz nedir?
Bir siyasi yapıyı muhatap almak yerine eli kanlı bir katilin başını çektiği ve onun muhatap alındığı bir sürecin oluşturulması çok büyük anlamlar taşımaktadır. Komisyon kurulduğuna bakmayın, bir anlamı olmayacak çünkü terör örgütü elebaşı üzerinden parlamenter sistem tamamen by-pass ediliyor.
İkincisi bu terör örgütü lideri meşrulaştırılarak bütün Türk Milletine, eli kanlı bu katilin aslında meşru bir lider olduğunu, bugün ona “sayın” diyenlerin de haklı çıkarılması için bir alt zemin oluşturuluyor. Bu birçok ihanet odaklarına cesaret verecektir.
Teröristbaşının cezaevinden çıkarılması bu milletin vicdanında kapanmayacak bir yara açar. O yara da en başta Cumhur İttifakı’nı yakar. Türk milleti her badireden çıkar, yolunu bulur, ancak yapılanları ve sorumlularını asla unutmaz.
Sıfırdan bir tarih yaratmak istiyorlar. Türk tarihi hiç yaşanmamış, bilimsel bağlamda yokmuş gibi karma bir tarih yaratıyorlar. Bu tarih ümmetçi bir bağlama sahip. Millet olabilmeye dair herhangi bir şey barındırmıyor.
Buradan Türk akademisyenlere ve tarihçilere de bir çağrı yapıyorum. 1930’larda ortaya atılan Türk tarih tezine en büyük itiraz ilkeli ve onurlu bilim adamlarından, Türk milliyetçilerinden geldi. Bugün yeni ve Türk’süz bir tarih anlatısına karşı akademi ve bilim adamları doğrudan tepkisini koymalı. Anadolu’yu Anadolu yapan binlerce yıllık birlikteliğimiz ve bu birlikteliğin odaklarını bölmeye kalkarsanız bu işin sonu “Lübnanlaşma” noktasına kadar gider…
“TBMM çatısı altında şeffaf şekilde yürütülecek bir süreç için erken seçim yapılması şarttır”
Damla Doğan Tuncel sordu, Güvenlik Politikaları Araştırmacısı Burak Yıldırım tek tek anlattı.
PKK tarafından ‘silah bırakma’ değil, ‘silah yakma’ töreni yapılması dikkat çekti. Bu sembolik farkın arkasında sizce nasıl bir mesaj yatıyor? Bu tercihin sizce bir sebebi olabilir mi?
Spekülatif olmakla birlikte; silahların teslim edilmesi yerine yakılmasının tercih edilmesi örgüt üyelerinin süreçle ilgili tam bir mutabakata varmamış olmasıyla ilgili olarak okunabilir. Silahların teslimi koşulsuz bir teslimiyet anlamına geleceğinden örgüt aracılarla bile olsa bu görüntüyü vermek istememiş olabilir. Bu durum terör örgütündeki ruh halini de yansıtıyor olabilir.
“ADALET DUYGUSU TATMİN OLURSA KALICI BARIŞ İNŞA EDİLİR”
Diğer yandan bu durumun tali olmayan sakıncaları da var. Silahların teslim ve kayıt altına alınması; bu silahların terör örgütüne nasıl temin edildiğiyle ilgili hukuki ve diplomatik girişimlerin yapılması önemli bir husustu.
Böylece Türkiye ilerideki süreçlerde terör örgütüne destek veren istihbarat örgütleri ve devletlerle gireceği anlaşmazlıklarda önemli bir koza sahip olabilirdi. Ancak bundan vazgeçildiğine ve silahların yakılmalarına razı olunduğuna şahit olduk. Bunun büyük bir hata olduğunu belirtmek gerekiyor.
Uzun süredir konuşulan “Terörsüz Türkiye” süreci, önceki girişimlerin aksine toplumsal rıza eksikliğiyle eleştiriliyor. Buna karşın, Türkiye’den ünlü isimlerin de yer aldığı geniş bir heyetin katıldığı ve ülkede gözyaşlarıyla izlenen bu gelişmeler, kamuoyunun sürece bakışını sizce nasıl etkiler? Bu tablo, toplumsal meşruiyet açısından yeni bir zemin yaratabilir mi?
Teoride toplumsal rıza üretimi için kamuoyunda bilinen ve saygı duyulan isimlerin inisiyatif almaları önemli bir katkı sunar. Bu isimlerin toplumun her kesiminde karşılığı olması beklenirken mevcut tabloda bu tür bir karşılığın olmadığını da görüyoruz. Diğer yandan toplumsal rızanın inşası için esas ölçüt adaletin ve hakkaniyetin sağlanması gerekmektedir. İşlenen suçların cezalandırılması, benzer suçların gelecekte işlenmesinin önüne geçecek adımların atılması gerekir.
Toplumun adalet duygusu tatmin olduğunda kalıcı bir barış inşa edilmiş olur. Devletler kendilerine karşı işlenmiş suçları affetse bile bireylere karşı işlenmiş suçları affetme hakkına sahip değildir. İçinde bulunduğumuz süreçte ise tarafların geride bıraktığımız 41 yılı hiç olmamış gibi kabul etmesi üzerinden şekillenen bir tablo var. Bu durumda yakınlarını kaybeden Türkler ve Kürtler için adil bir anlatı tasarlanamaz. Her şeyden öte bu sürecin kendisi bir amaçtan öte bir araç gibi kurgulanıyor. Araçsallaşmış bir barışın ahlaki ve hukuki karşılığı da zayıf olur.
Son olarak bu barışın zorunluluğu çok zayıf bir bölgesel konjonktür anlatısıyla meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bu anlatının temelsizliği bir yana; vatandaşına ahlaken ve hukuken hak teslim etmek yerine bölgesel gelişmeler nedeniyle yaklaşmanın da meşru bir karşılığı yoktur. Kamuoyunun sürece tam olarak ikna olmamasındaki temel gerekçeler de bunlardır.
“REJİMİN NİTELİĞİ İLE İLGİLİ TARTIŞMALAR GÜNDEME GELECEKTİR”
Törende “demokratik entegrasyon” vurgusu yapıldı; sürecin yasal ve anayasal düzenlemelerle sürdürülmesi gerektiği dile getirildi. Hemen ertesi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı ve ‘tarihi’ olarak nitelendirilen konuşma öncesi farklı beklentiler ve kulis yorumları gündeme geldi. Tüm bu gelişmeler ışığında, sizce Türkiye bundan sonra nasıl bir yol haritasına yönelebilir? Süreç siyasal, hukuki ve toplumsal düzlemde nasıl şekillenmeli?
Kulislerin ötesinde bir anayasa reformu taraflarca açık bir şekilde dillendirilmektedir. Bununla ilgili bir komisyon kurulacağı da ifade ediliyor. Bu bağlamda rejimin niteliğiyle ilgili tartışmalar da gündeme gelecektir.
İdealinde, TBMM çatısı altında şeffaf bir şekilde yürütülecek bir süreç için bir erken seçim yapılması şarttır. Bu sayede seçmen oy vereceği milletvekillerinin tam olarak hangi konuyla ilgili nasıl bir irade ortaya koyacağını bilerek tercih yapabilir. Hatta seçilecek yeni meclis daha küçük bir komisyonla değil bütün olarak konuyu ele alabilir.
Toplumsal rızanın inşa edilebilmesi için bundan daha güçlü bir zemin de kurgulanamaz. Ancak iktidar bunun yerine şu anda mevcut meclis aritmetiği üzerinden bir hesap yapıyor. Elbette bunun siyasi sonuçları da sürecin devamını etkileyebilir. Halkın iradesine rağmen bir elit uzlaşısıyla fiili bir durum yaratmak da kalıcı sonuçlar üretmeyebilir.
Source: Haber Merkezi
Törene katılanların masraflarını karşılayan isim belli oldu
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) sınırları içinde, Süleymaniye kırsalında düzenlenen ve PKK’ya mensup 30 kişilik bir grubun silahlarını imha ettiği tören, “tarihi bir adım” olarak değerlendirilirken, organizasyona ilişkin yeni ayrıntılar da gün yüzüne çıkmaya başladı.
150 KİŞİLİK GRUP DAVETE KATILDI
DEM Parti tarafından organize edilen törene, baro başkanları, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, Barış Anneleri, milletvekilleri ve basın mensuplarından oluşan yaklaşık 150 kişilik bir davetli grubu katıldı. Katılımcılar dört otobüsle Irak Kürdistan topraklarına taşındı.
TÜM GİDERLER NEÇİRVAN BARZANİ TARAFINDAN ÜSTLENİLDİ
Medyascope’tan Ferit Aslan’ın haberine göre, söz konusu organizasyonun planlamasını DEM Parti yürütürken, katılımcıların Erbil’de konaklaması, protokol araçlarıyla tören alanına ulaştırılması ve yemek ihtiyaçlarının karşılanması gibi tüm lojistik giderleri IKBY Başkanı Neçirvan Barzani tarafından üstlenildi.
Törenin ardından DEM Parti heyeti, Barzani’ye bir teşekkür ziyareti gerçekleştirdi. DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları”nın yanı sıra Leyla Zana, Ahmet Türk, DBP Eş Genel Başkanları Keskin Bayındır ve Çiğdem Kılıç Uçar ile milletvekilleri Ayşegül Doğan, Sırrı Sakık, Berdan Öztürk, Mehmet Kamaç, Meral Danış Beştaş ve Serhat Eren’den oluşan heyet, Barzani’ye barış sürecine sunduğu katkı nedeniyle teşekkür etti.
Source: Haber Merkezi
Turkuvaz Medya Fetö’yü deşifre eden ilk merkez medya kuruluşu! Hain örgütle mücadelenin bel kemiği SABAH
Turkuvaz Medya Grubu, 15 Temmuz darbe girişiminde bulunan Fetullahçı Terör Örgütü”nün (FETÖ) ihanetlerini ve bağlantılarını kamuoyuna duyuran ilk merkez medya kuruluşu oldu. SABAH; FETÖ”nün 17 Aralık 2013″te yargı darbe girişiminin ardından örgütü ve kirli bağlantılarını tek tek deşifre etti. Örgütün yapılanması, devletin kurumlarına sızması ve yurt dışı bağlantıları belgeleriyle göz önüne serildi. Turkuvaz Medya Grubu, 17-25 Aralık yargı darbe sürecinden 15 Temmuz darbe girişimine kadar geçen dönemde, FETÖ”nün kumpaslarına karşı kararlı bir mücadele etti. 253 şehidimizin olduğu, 2 bin 686 vatandaşımızın yaralandığı 15 Temmuz darbe girişimi yayınlarımızın haklılığını gözler önüne serdi. TURKUVAZ, FETÖ”YÜ DEŞİFRE EDEN İLK MERKEZ MEDYA KURULUŞU Sabah gazetesi, A Haber Televizyonu ve atv; FetullahGülen”in liderliğini yaptığı FETÖ”nün 17 Aralık 2013″te gerçekleştirmek istediği yargı darbe girişimine karşı durdu. FETÖ”nün servis ettiği yasa dışı dinleme kayıtları ve teknik takip görüntüleri merkez medyada manşetlere çıkarken, SABAH operasyonun arkasındaki odakların 30 Mart yerel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde siyaseti yeniden dizayn etmek olduğunu manşetine taşıdı. FETÖ”NÜN GERÇEK YÜZÜNÜ VE KİRLİ BAĞLANTILARINI DEŞİFRE ETTİK SABAH”ın; 18 Aralık 2013 tarihli manşetinde, “Kaset olmadı, dosya verelim. Operasyonun amacı: Siyaseti itibarsızlaştırmak” ifadeleri yer aldı. SABAH; bu manşet haberinin ardından ülkemizde tüm kurumlara sızan ve yurt dışında da çok etkili olan yapılanma olan FETÖ”nün gerçek yüzünü ve kirli bağlantılarını deşifre etmeye başladı. TURKUVAZ MEDYA GRUBU, ÖRGÜTLE MÜCADELEYİ ANA EKSENİNE ALDI Turkuvaz Medya Grubu, 17 Aralık 2013 yargı darbe girişiminin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ailesi üzerinden seçilmiş iradeyi hedef örgütle mücadeleyiana eksenine aldı. SABAH, FETÖ”nün soru hırsızlığı üzerinden devlet kademelerine yerleşen örgüt mensupları kamuoyuna duyurdu. Siyasi cinayetler ve karanlık olaylarda FETÖ”nünbağlantılarını deşifre ettik. Terörist başı Fetullah Gülen”in yönettiği örgütün emniyet ve yargıya yerleştirdiği mensuplarının davalarına nasıl müdahalede bulunduğunu yazdık. FETÖ”nün kendisine rakip gördüğü İslami duyarlılığı olan grupları tasfiye ettiğini belgeleriyle gözler önüne serdik. Örgüt mensupları inlerinde görüntüledik ve siyasi bağlantılarını çıkardık. GAZETEMİZ KURŞUNLANDI, SERVET ASMAZ ŞEHİD EDİLDİ 15 Temmuz darbe girişimi Turkuvaz Medya Grubu”nun yayınlarımızın haklı olduğunu gözler önüne serdi. O gece milli iradenin yanında yer alan Sabah gazetesi kurşulandı. Turkuvaz Medya Grubu”nu işgal etmek için yola çıkan darbeci askerler Servet Asmaz”ı (44) şehid etti. O gece yöneticilerimiz ve muhabirlerimiz hem sahada, hem de gazete ve televizyon binasında bulunarak darbe girişimini durdurmak için haberler hazırladı ve yayınlar yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın açıklamaları ve darbeye karşı çıkan üst düzey askerlerin açıklamaları A Haber Televizyonu”ndan kamuoyuna duyuruldu. Sokağa çıkan vatandaşlarımız FETÖ”nün kanlı darbe girişimi bastırdı ve ülke yönetimine sahip çıktı. FETÖ”NÜN GEZİ KALKIŞMASINI DESTEKLEDİĞİNİ ORTAYA ÇIKARDIK SABAH, FETÖ”nün ilk sokak eylemi olan Gezi kalkışmasındaki bağlantıları ortaya çıkardı. 9 Haziran 2014 tarihli manşetimizde Gezi kalkışmasının arkasında FETÖ”nünolduğu belgeledik. “O çadırların hepsini yakın” başlıklı manşet haberde; 17 Aralık yargı darbe girişimi sonrası görevden alınan Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Emekli”nin zabıta memurlarına çadırların yakılması talimatı verdiğine dikkat çekildi. Gezi Parkı”ında ağaçların taşınması bahane edilerek başlayan kalkışmada Beşiktaş”ta Recep Tayyip Erdoğan”ın kullandığı Başbakanlık Çalışma Ofisi basılmak istendi, Dolmabahçe Camisi üç gün boyunca işgal edildi. Dolmabahçe”ye inen bulvarda, patlayıcılarla desteklenen barikat kuruldu. Sokaklar ve caddelerde yollar kapatıldı. 8″i sivil, 2″si polis 10 kişi öldü. FETÖ 17-25 ARALIK YARGI DARBE GİRİŞİMİNDE BULUNDU, SABAH ÖRGÜTÜN KARANLIK PLANLARI DEŞİFRE ETTİ FETÖ”nün emniyet ve yargı mensupları 17 Aralık 2013″te yargı darbe girişiminde bulundu, Recep Tayyip Erdoğan ve ailesi, bakanlar, bürokratlar ile işadamları hedef alındı. Örgütün yasa dışı ses kayıtları ve teknik takip görüntüleri servis edildi. Örgüt, 30 Mart 2014 tarihinde gerçekleşecek yerel seçim ve 10 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde başlattığı operasyonda Recep Tayyip Erdoğan”ı liderliğini yaptığı AK Parti Hükümeti”ni devirmek istedi. SABAH, örgütün darbe girişimine karşı çıktı. SABAH”ın 18 Mart 2013 tarihli “Kaset olmadı, dosya verelim” başlıklı manşet haberinde, “Operasyonun arkasındaki odakların hedefi: 30 Mart yerel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde siyaseti yeniden dizayn etmek…” ifadeleri kullanıldı. Gazetemiz 26 Mart 2013 tarihli manşetinde Recep Tayyip Erdoğan”ın sözlerini manşetine taşıdı: “Başbakan Erdoğan: Bu bir yolsuzluk soruşturması değil, açık bir tezgahtır. Yeni Türkiye”de devlete paralel yapılanmalar asla olmayacak. (FETÖ”yle mücadele) Yeni Türkiye”nin İstiklal Savaşı.” Merkez medya ise, FETÖ”nün servis ettiği yasadışı ses kayıtları ve teknik takip görüntülerini yayınladı. ABD”NİN UŞAĞI CIA”NİN KUKLASI SABAH”ın, 15 Temmuz darbe girişiminin olduğu gün attığı manşet dikkat çekicidir. Ankara 2″inci Ağır Ceza Mahkemesi”ne gönderilen 666 sayfalık iddianamede, FETÖ”nün tüm kirli çarkının ortaya konulduğu, FetullahGülen”in ABD”de CIA tarafından korunmakta ve kollanmakta olduğuna dikkat çekilmişti. Gazetemiz, söz konusu iddianameyi manşetten verdi, FetullahGülen”i hedef aldı ve “ABD”nin uşağı CIA”nın kuklası”ifadelerini kullandı. Gazetenin 19. sayfasında ise, “FETÖ, silahlı terör örgütüdür” başlıklı habere yer verildi. “FETÖ”CÜ KALKIŞMAYA MİLLİ İRADE TOKADI” SABAH, FETÖ”nün 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olmasını milli iradenin zaferi olarak nitelendirmiş. “FETÖ”cükalkışmaya milli irade tokadı” başlıklı manşet haberde, “Ordu içinde küçük bir FETÖ cuntasının alçakça darbe girişimine milli iradeden ağır tokat geldi. Tüm yurtta sokağa çıkan vatandaşlar güçlü bir şekilde demokrasiye sahip çıktı” ifadelerini kullandı. İNLERİNDE YAKALADIK SABAH, Fetullahçı Terör Örgütü”nün Avrupa yapılanmasına deşifre etti ve örgütün üst düzey isimlerini kaçtıkları ülkelerde tek tek buldu. Almanya”da Cevheri Güven, İsveç”te Abdullah Bozkurt, Bülent Keneş, Murat Çetiner, Levent Kenez, örgütün en karanlık ismi olan Mustafa Kemal Şirin ve eski emniyet müdürü Mehmet Karabörk gibi örgüt mensuplarını inlerinde görüntüledi.
Source: Bariş Savaş
Bir yudum su için katledildiler
Soykırımcı İsrail ordusunun Gazze”deki alt yapıyı sistematik bir şekilde yok etmesi ve yardım girişini engellemesi nedeniyle bölgedeki açlık ve susuzluk her geçen saat daha da derinleşiyor. Defalarca kez yerinden edilen ve yıkılan binaların molozlarında yaşamaya çalışan on binlerce Filistinli, suya ulaşamıyor. Kadınlar ve çocuklar kısıtlı imkânlar altında tuzdan arındırma tesislerinden veya mevcut başka bir kaynaktan su alabilmek için kilometrelerce yol yürüyor. Sözde yardım merkezlerini hedef alarak ölüm tuzağına çeviren İsrail ordusu, su bulmak için yollara düşenleri de bombalıyor. Dün de Gazze Şeridi”nin orta kesiminde yer alan Nuseyrat Mülteci Kampı”ndaki bir su doldurma merkezine düzenlenen saldırıda 6″sı çocuk 10 Filistinli hayatını kaybetti. 16 Filistinle de yaralandı. PAZAR YERİNİ BOMBALADILAR İsrail ordusuna ait savaş uçakları Gazze Şeridi”ndeki Derec Mahallesi”nde bir pazar yerini bombaladı. Saldırıda aralarında Bapdist Hastanesi cerrahlarından Doktor Ahmed Kandil”in de bulunduğu 12 kişi yaşamını yitirdi, onlarca kişi yaralandı. İsrail ordusu, Ekim 2023″teki El-Ehli Baptist Hastanesi saldırısına “mağdurları taşıyan ambulansın içindeydim” sözleriyle tanıklık eden Ebu Abdullah el-Benna”nın Gazze kentindeki evini hedef aldı. Saldırıda, El-Benna”nın kızı, damadı ve 7 aylık torunu Muhammed Abdullah es-Sawafiri hayatını kaybetti. İsrail ordusunun 7 Ekim 2023″ten bu yana Gazze Şeridi”ne düzenlediği saldırılarda hayatını kaybedenlerin sayısı son 24 saatte 139 artarak 58 bin 26″ya yükseldi. Yaralıların sayısı da 138 bin 520″ye ulaştı. HİZMETLER DURDU Birleşmiş Milletler Yakın Doğu”daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), İsrail”in insani yardımların girişini engellediği mart ayından beri Gazze Şeridi”nde yetersiz beslenme vakalarının arttığını bildirdi. Filistin Dışişleri Bakanlığı, İsrail ordusunun Gazze Şeridi”nde kadın, çocuk ve yaşlı ayırımı yapmadan sivil halka karşı toplu katliamları sürdürdüğüne dikkati çekerek, Filistinli sivillerin korunması ve bölgeye yeterli miktarda insani yardım girişinin sağlanması için İsrail”in saldırılarının derhal durdurulması çağrısında bulundu. Öte yandan Gazze Şeridi”nin orta ve güney bölgelerindeki belediyeler, su kuyularının, atık su arıtma istasyonlarının ve çöp toplama araçlarının çalıştırılması için gerekli yakıtın tamamen tükenmesi sonucu temel hizmetlerini durdurduklarını duyurdu.
Source: Sabah
Bir asker, bir siyasetçi görüşü
Bölücü terör örgütü PKK’nın, 30 silahı yakması olayına farklı bakılıyor. Gelinen nokta, PKK’nın önemli yol aldığını ortaya koyuyor. Silah yakıldığı saatte PKK’nın Suriye kolu YPG ise ABD’nin kendisine verdiği yeni nesil silahlarla, zırhlı araçlarla tatbikat yapıyordu. PKK sorununu kendi içimizde çözeceğimizi sanırken, işin içine değişik devletlerin de girdiği anlaşıldı.
Askerlerin olaya bakışı ile özellikle AKP milletvekillerinin bakışı farklı. Terörün en azgın döneminde Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanlığı, Jandarma Asayiş Bölge Komutanlığı gibi kritik görevlerde bulunan, sınır ötesi harekatları, yurt içi operasyonları yöneten emekli Korgeneral Altay Tokat, gelişmeleri bize şöyle yorumladı:
ÜLTİMATOM VERDİ
“PKK tarafından düzenlenen bir şovu ya da trajikomik bir töreni izledik. Törenin, ‘Terörsüz Türkiye’ denilen ama PKK’nın siyasi organı olan parti tarafından ‘Barış ve Demokratik Toplum Hareketi’ olarak tanımladığı projenin önemli bir aşaması olduğuna ilişkin kamuoyu paylaşımlarını hayretle ve kuşkuyla takip ettim. Silah yakma töreniyle ilgili PKK’nın gösterisi hakkında düşüncelerimi vicdani bir görev bilinciyle size açıklıyorum.
– Tören, PKK’nın ana karargahının konuşlandığı Irak’ta bulunan Kandil Dağı’nın eteklerinde Jasana Mağarası önünde Abdullah Öcalan’ın dev posteri altında düzenlendi.
– Törenin başında PKK temsilcisinin yaptığı konuşma analiz edildiğinde; sürecin Türkiye’den geldiğine işaret ediliyor ve devam etmesi için PKK’nın beklentilerine vurgu yapılıyor ve somut yasal güvenceler isteniyor. Burada, PKK sanki galip gelmiş edasıyla bir pozisyon sergiliyor.
TEHLİKELİ ÖDÜNLER İSTENİYOR
– Konuşmada, silahlarını getiren teröristler, ‘Barış ve Demokratik Toplum Grubu’ olarak nitelendirildi, PKK’lılara ‘terörist denilemeyeceği’ mesajı verildi. Yani kendilerini, devletimizle eşit statüde görüyorlar. Bu aşağılayıcı dolaylı işaret bile güvenliğimiz ve ulus-devlet yapımız açısından tehlikeli bazı ödünler vermemiz gerektiğine hazır olmamızı ifade ediyor.
– Yine konuşmada; ‘Yeni başarılar ve demokratik kazanımlar elde etmek üzere önder Öcalan’ın fikir ve paradigmasına yürekten inanıyor, kendimize ve yoldaşlar topluluğu olarak kolektif gücümüze inanıyoruz. Demokratik uyum yasalarının çıkarılması isteniyor.
– Bu açıklamada istekler var. Tehdit kokuyor. Bir ültimatom havası var. İsteklerinin önceden yasal ve Anayasal güvence altına alınması üzerinde duruluyor. Bana göre tören bir şov ama PKK’nın başarılı olmuş imajını yaymak ve isteklerini dünya kamuoyu önünde Türkiye Cumhuriyeti’ne bir kez daha bildirmek amacıyla düzenlenmiş PKK’nın tuzağından başka bir şey değildir. PKK’nın isteklerini somutlaştırarak şunları sıralayabiliriz:
PARÇALANMANIN YOLU AÇILIR
– Abdullah Öcalan’ın, PKK’lıların affı, siyasi faaliyetlerine izin verilmesi, Kürtçenin eğitim dili olması, Anayasa’daki Türk Vatandaşlığı tanımının kaldırılması ya da ‘Türkiye vatandaşlığı’ şeklinde değiştirilmesi, yenilgiyi kabul etmek olur ve parçalanmanın yolunun açılmasına katkı sağlar.
– Bazı tehlike ve tavizleri almadan, ‘Terörsüz Türkiye’ sloganıyla soyut ve tuzak dolu projenin ya da hamasetin kulağa hoş gelen etkisiyle politika saptamak risk ve felakete yol açabilir.
– Türkiye’nin sorunlarını tetikleyen, ulusal güvenliğimize, ülkesi, milletiyle bölünmez bütünlüğümüze yönelik tehdit ve tehlike oluşturan PKK, bozguna uğratılırsa ‘Terörsüz Türkiye’ projesi gerçekleşir. Herkes Terörsüz Türkiye ister ve doğaldır. Ama teröre taviz vererek bitirmeye çalışmak boştur ve terörü besler ve büyütür.
SİLAHLAR TESLİM EDİLMELİ
– PKK, samimiyse ön koşullar ileri sürmeden kendini lağvetmeli. Silahlarını yakmaz, güvenlik birimlerimize teslim eder. Devletimiz bundan sonra bazı düzenlemeler yapar. ‘Terörsüz Türkiye’ projesi bu temel ilke kapsamında gerçekleştirilmeli. Ön tavizler zayıflık göstergesi olarak yorumlanır ve PKK’yı büyütür.”
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman ne diyor?
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Hatay Milletvekili Doç. Dr. Hüseyin Yayman, uzun yıllar terörle mücadele sürecini akademik ve siyasi düzeyde takip etti, “Türkiye’nin Kürt Sorunu Hafızası” kitabını yazdı, çözüm süreci döneminde “Akil İnsanlar Heyeti” üyesi olarak çalışmaların içinde yer aldı, televizyon programlarına siyasi yorumcu olarak katıldı.
Yayman, “Terörsüz Türkiye” projesini ülkemizi küresel bir güç yapma mücadelesinin en somut sonuçlarından biri olarak niteledi, terörsüz bir geleceğe tarihi bir adım atıldığını belirtti. Yayman şunları aktardı:
EMANETLERİNE BAĞLI KALACAĞIZ
“Bu süreç, sadece bir güvenlik meselesi değil; aynı zamanda demokrasi, hukuk, kardeşlik ve toplumsal barış adına atılmış stratejik bir adımdır. Silahların bırakılması ve teslim sürecinin başlaması; milletçe yıllardır sürdürdüğümüz büyük mücadelenin neticesidir. Türkiye, artık terör prangasını çözen; kardeşliğe, kalkınmaya ve kalıcı barışa yönelen bir ülkedir.
Şehitlerimizin fedakârlığına, gazilerimizin emanetine bağlı kalarak; terörün her türlüsünün tasfiyesi için kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılını, ‘duygudaşlık, kaderdaşlık, tarihdaşlık ve yurttaşlık’ anlayışıyla taçlandıracağız.”
PKK’nın silah yakma gösterisi ve sonrasına asker ve siyasetçi bakışı böyle.
Source: Saygı Öztürk
DEM Parti İmralı Heyeti, Bahçeli ve Özel'i ziyaret edecek
DEM Parti İmralı Heyeti, Terörsüz Türkiye sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulunmak ve siyasi temaslarda bulunmak üzere bu hafta Ankara”da siyasi parti ziyaretlerine başlıyor. Heyet; Pervin Buldan, Mithat Sancar ve Faik Özgür Erol”dan oluşuyor. Görüşmelerde, süreçle ilgili gelişmelerin yanı sıra, siyasi partiler arasında diyalog kanallarını açık tutulması, çözüm odaklı önerilerin tartışılması amaçlanıyor. İMRALI HEYETİ BAHÇELİ”Yİ ZİYARET EDECEK DEM Parti İmralı Heyeti”nde yer alan Pervin Buldan, Mithat Sancar ve Faik Özgür Erol”dan oluşan heyetin ilk durağı 16 Temmuz Çarşamba günü Gelecek Partisi olacak. DEM Parti heyeti, saat 12.00″de Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile partisinin genel merkezinde bir araya gelecek.Aynı gün saat 14.00″te Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Türkiye Büyük Millet Meclisi”ndeki grup odasında kritik bir görüşme yapılması planlanıyor. Bu görüşme, sürecin çok yönlü ve kapsayıcı bir zeminde ilerletilmesi açısından oldukça önemli. PERŞEMBE GÜNÜ ÖZEL İLE GÖRÜŞECEK DEM Parti heyeti, 17 Temmuz Perşembe günü ise Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel”i ziyaret edecek. Görüşme, saat 13.00″te CHP Genel Merkezi”nde gerçekleştirilecek. İŞTE GÖRÜŞME TAKVİMİ DEM Parti heyetinin bu hafta gerçekleştireceği temasların programı netleşti. Ziyaret takvimi şu şekilde:16 Temmuz Çarşamba12:00 – Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile görüşmeYer: Gelecek Partisi Genel Merkezi14:00 – MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşmeYer: Türkiye Büyük Millet Meclisi, MHP Meclis Grup Odası17 Temmuz Perşembe13:00 – CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile görüşmeYer: CHP Genel Merkezi
Source: Abdullah Karlıdağ
Son dakika: DEM Parti liderler turuna çıkıyor!
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli”nin terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan”a yönelik çağrısıyla başlayan sürecin ardından dikkat çeken bir gelişme yaşandı. PKK, 11 Temmuz”da sembolik olarak silah bıraktı.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın hafta sonu yaptığı açıklamada “MHP-AKP-DEM” vurgusunda bulunmasının ardından gözler yeniden TBMM”ye ve siyasi temaslara çevrildi. DEM Parti, bu gelişmelerin ardından yeni bir liderler turuna çıkıyor.DEM Parti Heyeti”nin programı netleştiPervin Buldan, Mithat Sancar ve Faik Özgür Erol”dan oluşan DEM Parti heyetinin, 17 Temmuz Çarşamba günü saat 12.00″de Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile görüşmesi planlanıyor. Aynı gün saat 14.00″te ise heyetin TBMM”de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile bir araya gelmesi bekleniyor.Görüşme trafiği 18 Temmuz Perşembe günü de devam edecek. DEM Parti heyeti, saat 13.00″te CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile görüşecek.
Source: Dünya Gazetesi
ABD”den Patriot için onay çıktı: Trump resmen kararını verdi
Trump, Maryland eyaletindeki Joint Base Andrews Hava Üssü”nde gazetecilere açıklama yaptı.Ukrayna”ya Patriot hava savunma füzeleri gönderip göndermeyeceklerine ilişkin soruya Trump, “Henüz sayısı kesinleşmedi ama biraz göndereceğiz çünkü korunmaya ihtiyaçları var. Ama Avrupa Birliği ödeyecek. Biz hiçbir şey ödemeyeceğiz ama göndereceğiz. Bu, bizim için iş olacak. Onlara, çok ihtiyaçları olan Patriotları göndereceğiz.” diye konuştu.Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin”in kendisini hayal kırıklığına uğrattığını vurgulayarak, “Putin”in söylediklerinin arkasında biri olduğunu sanırdım. Çok güzel konuşuyor ancak sonra gece insanları bombalıyor. Bu hoşumuza gitmiyor.” ifadesini kullandı.”JEROME POWELL İSTİFA EDERSE HARİKA OLURDU”Rusya”ya yönelik yeni yaptırımlar duyurup duyurmayacağına ilişkin soruya ise Trump, “Ne olacağını göreceğiz.” yanıtını verdi.Trump, İsrail”in saldırıları altındaki Gazze”de ateşkes konusunda da “Konuşuyoruz ve umuyoruz ki gelecek hafta bunu açıklığa kavuşturacağız.” açıklamasında bulundu.Öte yandan, Fed Başkanı Jerome Powell”ın ABD için “kötü” olduğunu dile getiren Trump, “Jerome Powell istifa ederse harika olurdu. Eder mi bilmiyorum ama etmeli.” yorumunu yaptı.ABD Başkanı Trump, faiz oranının çok düşük olması gerektiğini, ancak Powell”ın bu konuda “hep geç kaldığını” söyledi.Trump, 11 Temmuz”da, ülkesinin Ukrayna”ya silah sevkiyatını NATO aracılığıyla gerçekleştirmek için ittifakla anlaştığını ve bu silahların masrafını NATO”nun üstleneceğini belirtmişti.
Source: Www.star.com.tr
Irak”ta hareketli dakikalar… Bomba yüklü İHA düşürüldü
Irak”ın Erbil kentinde bomba yüklü insansız hava aracının (İHA) düşürüldüğü bildirildi.Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Terörle Mücadele Biriminden konuya ilişkin açıklama yapıldı.Açıklamada, Erbil Uluslararası Havalimanı yakınlarında gece saat 02.20″de bomba yüklü bir İHA”nın düşürüldüğü belirtildi.Olayda herhangi bir yaralanma ya da maddi hasar olmadığı aktarıldı.
Source: Www.star.com.tr
İran”dan İsrail çıkışı: Hedeflerine ulaşamadı
Erakçi, X sosyal medya hesabından paylaştığı mesajında, Netanyahu, yaklaşık iki yıl önce Gazze”de zafer sözü vermişti. Sonuç: Askeri çıkmaz, savaş suçlarından tutuklama emri ve 200 bin yeni Hamaslı asker ifadelerini kullandı. Netanyahu”nun, İran”da 40 yılı aşkın süredir devam eden nükleer programı ortadan kaldırmayı hayal ettiğine işaret eden Erakçi, Sonuç: Paralı askerlerinin şehit ettiği bir düzine İranlı akademisyenin her biri, 100″den fazla yetenekli öğrenci yetiştirmişti. Netanyahu”ya neler yapabileceklerini gösterecekler ifadelerine yer verdi. İranlı bakan, Netanyahu”nun İran”daki hedeflerinden hiçbirine ulaşamadığını, İran”ın İsrail”in gizli tesislerini yerle bir ettiğini ve Netanyahu rejiminin bunları hala sansürlediğini aktardı. ABD”nin İran”a yönelik politikalarının Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında tutuklama kararı bulunan Netanyahu tarafından dikte edildiğini savunan Erakçi, şunları kaydetti: İran”ın aranan bir savaş suçlusunun söylediği her şeyi kabul edeceği saçmalığının yanı sıra kaçınılmaz soru da ortaya çıkıyor. Netanyahu tam olarak ne içiyor? Eğer hiçbir şey içmiyorsa Mossad Beyaz Saray”da neye sahip?
Source:
15 Temmuz”da 2 oğlu ve damadını şehit veren 99 yaşındaki Gülşen: Gece bile mezara gittim
15 Temmuz hain darbe girişiminin yaşandığı gece Kızılcahamam”dan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi”ne 70 kilometre yol giden 3 oğlunu şehit veren 99 yaşındaki Muzaffer Gülşen darbe girişiminin üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen acısının hala taze olduğunu söyledi. Ankara”nın Kızılcahamam ilçesinde yaşayan 99 yaşındaki Muzaffer Gülşen, 15 Temmuz darbe girişiminde 2 oğlu ve bir damadını şehit verdi. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi”ne vatan nöbetine giden Mehmet Gülşen, Hakan Gülşen ve Lütfi Gülşen F-16 savaş uçağından atılan bomba sonucu şehit oldu. Oğullarının şehit düştüğünü bir gün sonra öğrenen Muzaffer Gülşen, İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine, darbe girişiminin üzerinden 9 yıl geçmesine rağmen acısının hala taze olduğunu söyledi. Çocuklarının o akşam evde olduğunu düşündüğünü söyleyen Gülşen, “Ölmüşler. Akşama kadar duymadım, yatsıya yakın duydum. Ağlamanın faydası yok. Ağlamakla, söylemekle günler geçiyor. Gidildiğini duydum ama benim yavrularımın gittiğini duymadım. Hakan çalışıyor dedim, Mehmet dükkanda dedim” şeklinde konuştu. 2 oğlu ve damadının öldüğünü ortanca oğlundan öğrendiğini dile getiren Gülşen, “Anne yanıma otur dedi. Şoklandım. Ağır yaralı geliyorlar dedi. Ben de ağır yaralı gelinir mi ölüm mü var dedim. Allah söyletti. Şuralara kendimi çarptım ama faydası yok” dedi. “GECE BİLE MEZARA GİTTİM”Acısının hala ilk gün gibi olduğunu belirten Gülşen, “Acılı gün geçiyor, dayanılmaz ama dayanıyoruz ne yapalım. Allah güç veriyor da dayanıyoruz. 9 yıl olacak bu yıl” diye konuştu. Sık sık kabristana ziyarete gittiğini söyleyen Gülşen, “Gece bile gittim mezara. Oturdum ağlıyordum, söylüyordum ve onlarla konuşuyordum, uyuyakalmışım. Evde sanıyorum kendimi. Gece mezarlığa gidilir mi? Ben duramadım. Konuşun benimle dedim. Ağla bağır söyle, hak olmuyor” ifadelerini kullandı. Evinde oturduğu koltuğun karşısına çocuklarının fotoğrafını koyan Gülşen, orada akşama kadar onları izlediğini ve başka yere oturmadığını kaydetti. 15 Temmuz şehidi babası Uğur: Hainlere hakkımı hiçbir zaman helal etmiyorum
Source: Www.star.com.tr
PKK'nın silah bırakma töreninin masraflarını bakın kim ödemiş
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi”nin (IKBY) Süleymaniye kenti kırsalında gerçekleştirilen ve tarihi bir adım olarak değerlendirilen PKK”lı 30 kişilik bir grubun silahlarını imha etmesi töreniyle ilgili detaylar ortaya çıkıyor.DEM Parti öncülüğünde organize edilen törende, aralarında baro başkanları, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, Barış Anneleri, milletvekilleri ve basın mensuplarının da bulunduğu yaklaşık 150 kişilik bir davetli grubu Irak Kürdistan Bölgesi”ne götürüldü. TÜM MASRAFLARI BARZANİ ÜSTLENDİ Davetlilerin Süleymaniye”ye ulaştırılması DEM Parti tarafından dört otobüsle organize edilirken, bölgedeki konaklama, ulaşım ve yemek giderleri ise IKBY Başkanı Barzani”nin himayesinde karşılandı. Katılımcılar Erbil”de otellerde ağırlandı, tören alanına protokol araçlarıyla ulaştırıldı ve tüm ikramları Barzani yönetimi üstlendi. DEM PARTİ”DEN BARZANİ”YE TEŞEKKÜR ZİYARETİ Törenin ardından DEM Parti heyeti, Neçirvan Barzani”yi makamında ziyaret ederek barış sürecine verdiği destek ve ev sahipliği için teşekkürlerini iletti. Heyette DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları ile birlikte Leyla Zana, Ahmet Türk, DBP Eş Genel Başkanları Keskin Bayındır ve Çiğdem Kılıç Uçar, milletvekilleri Ayşegül Doğan, Sırrı Sakık, Berdan Öztürk, Mehmet Kamaç, Meral Danış Beştaş ve Serhat Eren yer aldı.
Source: Abdullah Karlıdağ