Uluslararası Çatışmalar Gündemi: İran’dan Gazze’ye, Krizler ve Savaş Senaryoları

İran”da “Trump” krizi! Suikast tehdidi sonrası uyarı geldi

İran”da aşırı muhafazakar bir gazetenin Kasım Süleymani”nin intikamı için ABD Başkanı Donald Trump”a suikast tehdidinde bulunması ülkede tepki çekerken Basın Denetleme Kurulu, “İran”ın çıkarlarına ve güvenliğine aykırı içerik” yayımlamasından dolayı gazeteye uyarı vererek, ülke yönetiminin Süleymani suikastına ilişkin tutumunun, faillerin uluslararası mahkemede yargılanmasını sağlamak olduğunu ifade etti.AŞIRI MUHAFAZAKAR GAZETEDEN TRUMP”A TEHDİTAşırı muhafazakar Hüseyin Şeriatmedari”nin yönetimindeki devlete bağlı yayın yapan Keyhan gazetesi, dün ABD Başkanı Trump”ın birçok ülkeyi tehdit ettiğini ele aldığı bir yazıda, Trump”ın “Süleymani”nin intikamı için bu günlerde boş kafasına bir mermi yiyeceğini” yazdı.İsrail yanlısı çizgisiyle bilinen Amerikan Fox News televizyonu da Keyhan gazetesinin yazısını haberleştirerek, “Trump”ın kendisini tehdit eden İran ile müzakerelere izin vermemesi gerektiğini” belirtti.BAKANLIKTAN GAZETEYE UYARI GELDİSöz konusu yazı ülkede farklı kesimlerin tepkisini çekerken Kültür ve İslami İrşad Bakanlığına bağlı İran Basın Denetleme Kurulu, gazeteye söz konusu yazıdan dolayı uyarı verdi.İran”ın güvenliği, onuru ve çıkarlarına aykırı içeriklerin yayınlanmasının yasak olduğunu belirten Basın Denetleme Kurulu, ülke yönetiminin Süleymani suikastına ilişkin tutumunun dönemin ABD Başkanı (Trump) dahil faillerin uluslararası mahkemede yargılanmasını sağlamak olduğunu vurguladı.

Source: Muhammet Binici


İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD Başkanı Trump ile görüşmek için Washington”a gitti

İsrail basınında yer alan haberlere göre, Netanyahu”nun pazartesi günü ABD Başkanı Trump ile görüşmesi bekleniyor.

Yedioth Ahronoth ve Jerusalem Post gazetelerinin aktardığına göre, Netanyahu, Trump ile görüşmek için Washington”a gitti.

Haberlerde, Netanyahu”nun, pazartesi günü Beyaz Saray”da Trump”la görüşeceği belirtildi.

Bu görüşmenin ardından Trump”ın Orta Doğu Temsilcisi Steve Witkoff”un da dahil olduğu her iki taraftan yetkililerin katılacağı genişletilmiş bir toplantı yapılacak.

Netanyahu”nun ayrıca ABD Hazine Bakanı Scott Bessent ile bir araya gelmesi bekleniyor. Görüşmede, ABD”nin İsrail”den yapılan ithalata gümrük vergisi uygulama kararı ele alınacak.

Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) tutuklama kararına rağmen 3 Nisan”da Macaristan”a resmi ziyarette bulunan Netanyahu, başkent Budapeşte”de Macar mevkidaşı Viktor Orban ile görüşmüştü.

Görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Orban, başbakanlık görevine geldiği ilk yıllarda UCM”ye katılma kararı için imza attığını, bugün de ayrılmak için yine bu kararın altına imzasını koyduğunu söylemişti.

Netanyahu da Avrupa”da ülkesini anlayan birkaç ülkeden birinin Macaristan olduğunu ileri sürerek, Orban”ı dostu olarak tanımlamıştı.

UCM, 21 Kasım 2024″te açıkladığı kararda, Gazze”de işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan ötürü İsrail Başbakanı Netanyahu ile eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkardığını duyurmuştu.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Ne gidecek yer ne içecek su var: Gazzeliler boğuluyor

İsrail ordusunun 19 Mart’ta ateşkesi bozarak ölümcül saldırılarına tekrar başladığı Gazze Şeridi’nde, insani krizin boyutu büyüyor. Son 24 saatte, Gazze Şeridi’ndeki İsrail saldırılarında en az 46 kişi öldürüldü, 160’tan fazla kişi yaralandı. Cumartesi gecesinden dün erken saatlere kadar Han Yunus kenti, Gazze kentinin Zeytun mahallesi, Refah ve Beyt Lahiya hava saldırılarına maruz kaldı. Yaklaşık bir aydır insani yardıma erişimi olmayan Filistinli siviller, sürekli bombardıman ve zorunlu tahliye emirleri altında yaşam savaşı veriyor. İsrail’in uyguladığı abluka nedeniyle bir ayı aşkın süredir yardım malzemelerinin girmediği Gazze Şeridi’nde yardım kuruluşlarının stokları da bitmek üzere. 1 AYDIR YARDIM YOKKatar merkezli TV El Cezire’nin Gazze Şeridi’ndeki muhabiri Hind Khoudari, bölgede yaşanan felaket durumunun gittikçe daha boğucu hale geldiğini aktardı. İsrail’in 2 Mart’tan bu yana insani yardım girişini yasakladığı bölgede yiyecek, yakıt, ilaç ya da çadır yok denecek kadar az. Gazze’ye su tedariği sağlayan İsrailli şirket Merkoto’nun Şeride akan suyun yüzde 70’ini kesmiş durumda. Gazzeliler birkaç litre temiz suya erişmek için neredeyse bütün gün sırada bekliyor. Gıda için de aynı durum geçerli; yardım kuruluşlarının yemek dağıtımları sırasında neredeyse izdiham yaşanıyor. Yardım kuruluşları, ellerindeki malzeme stoklarının tükenmesi nedeniyle mutfakların faaliyetinin kısa süre içerisinde duracağı uyarısında bulunuyor. UNICEF’TEN AÇLIK UYARISIDoktorlar hastanelerin dolup taştığını, temel ihtiyaçlar ve tıbbi malzemeler bulunmadığı için insanları tedavi etmenin çok zor olduğunu söylüyor. Birleşmiş Milletler Uluslararası Çocuklara Yardım Fonu’ndan (UNICEF) yapılan yazılı açıklamada, 18 Mart’tan bu yana Gazze’de yetersiz beslenme tedavilerinin yapıldığı merkezlerin yüzde 15’inin, İsrail ordusunun tahliye emirleri veya bombardıman nedeniyle kapatıldığı; 350 çocuğun hayatının, İsrail’in uyguladığı abluka nedeniyle ciddi risk altında olduğu belirtildi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Sözcüsü Margaret Harris de Gazze’de hamile ve emziren kadınların yüzde 90’ının yetersiz beslendiğini açıkladı. ‘MORAG KORİDORU’ İLHAKA GİDEN YOL MU İSRAİL’in geçen hafta açıkladığı, Gazze’nin güneyinde yeni bir güvenlik şeridi olarak ‘Morag Koridoru’nu ele geçirme planı bölgenin ilhakına giden yolun başlangıcı olabilir. Başbakan Binyamin Netanyahu, güneydeki Refah kentini Gazze’nin kalanından ayıran Morag Koridoru’yla “askeri baskı yoluyla Hamas’ı kalan rehineleri serbest bırakmaya zorlayacaklarını” söylemişti. İsrail, kuzeydeki Netzarim Koridoru’nun kontrolünü de elinde tutuyor. Ayrıca Mısır sınırındaki Philadelphi Koridoru da İsrail’in kontrolü altında.İSİMLER TESADÜF DEĞİLUzmanlar, Morag koridoru hamlesinin “Gazze’deki eski Yahudi yerleşimlerine geri dönüleceği mesajı verdiğini” belirtiyor. İsrail’in 2005’te Gazze’den çekilirken dağıttığı Yahudi yerleşimi Gush Katif, Morag bölgesini de kapsıyordu. Bazı İsrailli yerleşimciler 7 Ekim’den bu yana Gush Katif’e geri dönülmesini ve Gazze’nin yeniden iskân edilmesini talep ediyor. King’s College London’dan Robert Geist Pinfold, El Cezire’ye yaptığı açıklamada “Morag, Netzarim, Philadelphi koridorlarının eski yerleşim yerlerinin adlarını taşıması tesadüf değil. Bu alanlar, İsrail’e istediği zaman bölgeyi sıkıştırma yeteneği vermek gibi stratejik bir amaca hizmet ediyor” dedi. Morag Koridoru dışında, halihazırda Gazze’nin toplam yüzölçümünün yüzde 17’sini kapsayan tampon bölge İsrail’in elinde bulunuyor. İsrail hükümeti yetkilileri, daha önce “Hamas’a baskı için Gazze’nin yüzde 25’inin ilhak edilebileceği” yönünde açıklamalarda bulunmuştu.

Source: Hurriyet.com.tr


Son dakika… Hamas”tan aylar sonra en büyük saldırı! İsrail”e roket yağmuru…

HABERLERDünya Haberleri

Son dakika… Hamas”tan aylar sonra en büyük saldırı! İsrail”e roket yağmuru…

Güncelleme Tarihi: Nisan 07, 2025 08:06

#İsrail#Hamas#Gazze

TwitterLinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

HABER MERKEZİ

Oluşturulma Tarihi: Nisan 07, 2025 08:06

İsrail”in Gazze”de ateşkesi bozmasının ardından misilleme yapan Hamas son zamanların en büyük saldırısını gerçekleştirdi. İsrail ordusu, Aşkelon ve Aşdod şehirleri istikametine Gazze’den 10 roket fırlatıldığını açıkladı. Roketlerden 5’inin engellendiği bildirilirken, en az 1 kişinin yaralandığı kaydedildi.

Hamas’tan İsrail’e roket yağmuru

Hamas’tan Gazze’de ateşkesi bozan İsrail’e misilleme geldi. İsrail Savunma Kuvvetleri’nden (IDF) yapılan açıklamada, Gazze”nin merkezindeki Deir al-Balah bölgesinden İsrail’in kıyı kentleri Aşkelon ve Aşdod istikametine 10 roket fırlatıldığı bildirildi. Roketlerden 5’inin hava savunma sistemi tarafından engellendiği kaydedildi. Aşkelon şehrine düşen bir roketten saçılan şarapnel parçaları nedeniyle yaralanan bir kişinin Barzilai Hastanesi’ne kaldırıldığı belirtildi. Bazı bölge sakinlerinin ise sığınaklara kaçarken yaşanan panik anları sırasında hafif yaralandığı aktarıldı.

Saldırı anları ve farklı bölgelerde meydana gelen hasar ise amatör kameralara yansıdı. Hamas’ın askeri kanadı El Kassam Tugayları saldırıyı üstlenerek, bunun “İsrail”in sivillere yönelik katliamlarına yanıt” olduğunu duyurdu.

Footage posted to social media shows the moment of the rocket impact in Ashkelon this evening.

Hamas launched 10 rockets in the attack, according to the IDF, the largest barrage from Gaza in many months.

According to medics, one person was lightly wounded. pic.twitter.com/DDZOjkfJ1y
— Emanuel (Mannie) Fabian (@manniefabian) April 6, 2025

Trump, Netanyahu”nun ikinci Washington ziyaretiyle ilgili açıklama yaptı

Florida”dan Washington”a dönen Trump, Air Force One uçağında basın mensuplarının sorularını yanıtladı.Bir muhabirin yarın Netanyahu ile Beyaz Saray”da yapacakları görüşmede hangi konuların ele alınacağı yönündeki sorusuna Trump, “Ticaret hakkında konuşacağız ve bariz bir konu hakkında konuşacağız. O bariz konunun ne olduğunu biliyor musunuz? Sadece ortalığı yatıştırmak için ticaret yapmaya çalışmak.” yanıtını verdi.Trump, “Şu anda Orta Doğu”da susturulması gereken pek çok şey oluyor.” ifadesini kullandı.

ABD”nin hava savunma sistemi THAAD”nin ana batarya bileşenleri İsrail”e gönderildi

ABD”nin Bölge Yüksek İrtifa Hava Savunması (THAAD) sisteminin ana batarya bileşenlerinin İsrail”e ulaştığı bildirildi.Aralarında İsrail devlet televizyonu KAN”ın ve Maariv gazetesinin de bulunduğu kaynaklara göre, son günlerde bir Amerikan Galaxy tipi askeri kargo uçağı, THAAD hava savunma sistemine ait batarya bileşenlerini İsrail Hava Kuvvetlerine ait bir üsse taşıdı.

Haberlerde, askeri üssün adı belirtilmedi.KAN”a göre, İsrail ordusu, İran”ın İsrail”e yönelik hedeflere yüzlerce balistik füze ve insansız hava aracı (İHA) fırlatarak “stratejik bir hata” yapma ihtimaline karşı hazırlık yapıyor.

KAN”a konuşan ve adı paylaşılmayan İsrailli güvenlik kaynağı, “İsrail ve ABD tam bir koordinasyon içinde çalışıyor ve her türlü senaryoya hazırlık yapıyor.” ifadesini kullandı.

Netanyahu, ABD Başkanı Trump ile görüşmek için Washington”a gitti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmek üzere Macaristan”dan ABD”ye gitti.İsrail basınında yer alan haberlere göre, Netanyahu”nun pazartesi günü ABD Başkanı Trump ile görüşmesi bekleniyor.Bu görüşmenin ardından Trump”ın Orta Doğu Temsilcisi Steve Witkoff”un da dahil olduğu her iki taraftan yetkililerin katılacağı genişletilmiş bir toplantı yapılacak.

Netanyahu”nun ayrıca ABD Hazine Bakanı Scott Bessent ile bir araya gelmesi bekleniyor. Görüşmede, ABD”nin İsrail”den yapılan ithalata gümrük vergisi uygulama kararı ele alınacak.Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) tutuklama kararına rağmen 3 Nisan”da Macaristan”a resmi ziyarette bulunan Netanyahu, başkent Budapeşte”de Macar mevkidaşı Viktor Orban ile görüşmüştü.

Canlı Anlatım Özeti

Hamas’tan İsrail’e roket yağmuru

Trump, Netanyahu”nun ikinci Washington ziyaretiyle ilgili açıklama yaptı

ABD”nin hava savunma sistemi THAAD”nin ana batarya bileşenleri İsrail”e gönderildi

Netanyahu, ABD Başkanı Trump ile görüşmek için Washington”a gitti

Haberle ilgili daha fazlası:
#İsrail#Hamas#Gazze

BAKMADAN GEÇME!

Source: Hurriyet.com.tr


Somali’den Gazze’ye, İspanya’dan Amerika’ya!

Milli Savunma Bakanlığı’nın mart ayı sonu ile nisan ayı başı uluslararası görev ve tatbikat çizelgesine göre; Türk Silahlı Kuvvetleri, İspanya’daki Dynamic Mariner Flotex 2025 tatbikatının yanı sıra deniz unsurları arasında iş birliğini artırmak maksadıyla Romanya ve Batı Karadeniz’de Sea Shield tatbikatına da katıldı. Türk Hava Kuvvetleri, beş F-16 ile katıldığı Red Flag’in ardından bu kez Green Flag tatbikatı için ABD’ye gitti. Hava Kuvvetleri, uçucu personelin karma hava harekâtına yönelik birlikte çalışabilirliğini sağlamak amacıyla Hollanda, Almanya ve Birleşik Krallık’ta Ramstein Flag tatbikatına da katıldı.Denizden yardımlarMilli Savunma Bakanlığı’nın 2024 Faaliyet Raporu’na göre; TSK, insani yardımlar açısından bölgesel düzeyde önemli roller üslendi. Raporda TSK’nın insani boyutu öne çıkan faaliyetler ile ilgili bilgiler özetle şu şekilde:- Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bağlısı unsurlar tarafından icra edilen görevlerde tespit edilen düzensiz göçmenlere ilişkin Sahil Güvenlik Komutanlığı ile koordineli olarak arama-kurtarma faaliyetleri icra edildi- 35 büyük orman yangınına 114 helikopter ile müdahalede bulunuldu.- Deniz ulaştırma araçları ile Mısır ve Gazze’ye dört gemi, 21 ambulans ve 9 bin 577 ton insani yardım malzemesi; Sudan’a bir gemi, 2 bin 413 ton insani yardım malzemesi; Lübnan’a Sancaktar ve Bayraktar gemileri, bir araç, 291 bin 096 ton insani yardım malzemesi gönderildi. Toplam 303 bin 086 ton insani yardım malzemesi sevk edildi.Hava köprüsü- Hava ulaştırma araçları ile Afganistan’a bir uçak ve 22.5 ton insani yardım malzemesi gönderildi.- Mısır ve Gazze’ye üç uçak gönderildi. 383 kişinin tahliyesi ve 12,5 ton insani yardım malzemesi sağlandı.- Ürdün ve Gazze’ye bir uçak, 320 adet paraşüt ve 8,35 ton insani yardım malzemesi gönderildi- Somali’ye bir uçak, 19 hasta, 15 refakatçi ve sekiz sağlık personeli sevk edildi.- Lübnan’a bir uçak ve 30,3 ton insani yardım malzemesi sevkiyatı gerçekleştirildi.- Toplam yedi uçak ile 425 personel, 320 adet paraşüt taşındı, 73,65 ton insani yardım malzemesi sevk edildi.Araştırma gemilerine destekDeniz Kuvvetleri, Karadeniz’de muhtemel terör ve yasa dışı faaliyetlerin caydırılması ile deniz güvenliğine katkıda bulunmak maksadıyla icra edilen Karadeniz Uyumu Harekâtı’na devam ediyor. Türk Deniz Görev Grubu, Akdeniz’de Libya açıklarında keşif, gözetleme ve varlık gösterme görevi; Somali Deniz Görev Grubu ise Somali açıklarında araştırma yapan sismik araştırma gemisi ve destek gemilerine refakat ve koruma görevi icra ediyor. Deniz Kuvvetleri; NATO Daimi Deniz Görev Grubu-2’ye bir fırkateyn, NATO Daimi Mayın Karşı Tedbirleri Görev Grubu-2’ye bir mayın ve bir akaryakıt gemisi, NATO Deniz Muhafızı Odak Harekâtı’na bir korvet, Birleşmiş Milletler UNIFIL Deniz Harekâtı’na bir karakol gemisi ile iştirak ediyor.

Source: Gazetevatan.com


Gazze’de sağlıkçıların öldürülme videosu sonrası İsrail ağız değiştirdi

İsrail ordusu, Gazze”de 15 ilkyardım görevlisinin öldürdüğü anları kaydeden bir videonun ortaya çıkmasının ardından, askerlerinin ordu yönetimine “yanlış bilgi verdiğini” savundu.

23 Mart”taki olaya ilişkin uluslararası bağımsız soruşturma çağrıları artıyor.

Ordu ve İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, araçların “ışıkları kapalı ve şüpheli bir şekilde ilerledikleri” için hedef alındığını savunmuştu.

Ortaya çıkan videoda, bölgedeki bir saldırı sonrası yaralılara yardıma çağrılan araçların ilerleyişi görülüyor.

Tepe lambaları açık konvoya, durdukları anda, hiçbir uyarı yapılmadan ateş açıldığı anlaşılıyor.

Video, İsrail”in öldürdüğü sağlıkçı Rıfat Rıdvan”ın telefonunda bulundu.

Uzun süre devam eden kayıtta son duasını eden Rıdvan”ı annesinden af dilediği ve “Bu yolu, insanlara yardım etmeyi ben seçtim” dediği de duyuluyor.

Sağlıkçıların öldürüldüğü günden yaklaşık bir hafta sonra Birleşmiş Milletler çalışanlarının cesetleri almasına izin verildi.

Sağlıkçıların cesetleri ve kullandıkları araçlar bir toplu mezarda gömülmüş bir şekilde bulunmuştu.

İsrail ordusu, hayvanların üşüşmemesi için ölülerin gömülmesinin standart bir uygulama olduğunu da açıklıyor.

Bir ordu yetkilisi, ambulans ve itfaiye araçlarının da “yolu açmak için” gömüldüğünü iddia etti.

İsrail ordusu bu sağlıkçılar bazılarının Hamas”la ilişkili olduğu iddiasına ilişkin de henüz kanıt sunmadı.

Cumartesi akşamı gazetecilere bilgi veren bir İsrail ordusu yetkilisi, bu konvoyun Hamas aracının yanında durduğunda, askerlerin kendilerini tehdit altında hissettiğini ve ateş açtığını söyledi.

Ordu, ilkyardım görevlilerinin silah taşıyor olabileceklerine dair hiçbir emare bulunmadığını kabul ediyor.

Bununla birlikte “konvoyun ışıksız ve şüpheli bir şekilde ilerlediği” bilgisinin sahadaki askerlerden geldiğini ve artık yanlış olduğunun kabul edildiği de ifade edildi.

Ordu yetkilisi, askerlerin neden böyle bir bilgi verdiğini bilmediklerini ancak bunun araştırılacağını kaydetti.

Öldürülen 15 ilkyardım görevlisinin cesetleri, Birleşmiş Milletler”in de aralarında bulunduğu kuruluşların bölgeye güvenli bir şekilde erişememesi nedeniyle ancak bir hafta sonra bulunmuştu.

Sağ kurtulan sağlıkçı anlatıyor

Ambulans görevlisi Assad al-Nassasra isimli kişinin “halen kayıp” olduğu kaydediliyor.

Bunun ardından bazı haberlerde sağlıkçıların ellerinin kelepçelenip yakın mesafeden infaz edildiği yazılmıştı.

İsrail ordusu bu iddiaları reddetti ve “olayı derinlemesine inceleyeceklerini” söyledi.

23 Mart”taki saldırıdan yalnızca Munther Abed isimli bir sağlıkçı kurtuldu.

BBC”ye konuşan Abed”in anlattıkları görüntülerle eşleşiyor:

“Gündüz de, gece de aynı. Hem araç dışındaki, hem de içerideki ışıklar açık. Her şey bunun Filistin Kızılayı”na ait bir ambulans olduğunu gösteriyor. Araç ateş altına alınana kadar tüm ışıklar açıktı.”

Abed, İsrail askerleri tarafından enkazdan çıkarıldığını, gözleri bağlanarak sorguya götürüldüğünü anlattı.

Serbest bırakılmadan önce 15 saat boyunca sorgulandığını söyleyen sağlıkçı, araçlarda Hamas üyeleri olduğu iddiasını da reddediyor.

Abed, “Bu tamamıyla yanlış. Tüm mürettebat sivildi” dedi.

Haberin kaynağına buradan ulaşabilirsiniz

Source: aktifhabercom


İran gerilimi tırmanıyor: ABD, İsrail”e THAAD sistemi gönderdi

Aralarında İsrail devlet televizyonu KANın ve Maariv gazetesinin de bulunduğu kaynaklara göre, son günlerde bir Amerikan Galaxy tipi askeri kargo uçağı, THAAD hava savunma sistemine ait batarya bileşenlerini İsrail Hava Kuvvetlerine ait bir üsse taşıdı.Haberlerde, askeri üssün adı belirtilmedi.KANa göre, İsrail ordusu, İranın İsraile yönelik hedeflere yüzlerce balistik füze ve insansız hava aracı (İHA) fırlatarak stratejik bir hata yapma ihtimaline karşı hazırlık yapıyor.KANa konuşan ve adı paylaşılmayan İsrailli güvenlik kaynağı, İsrail ve ABD tam bir koordinasyon içinde çalışıyor ve her türlü senaryoya hazırlık yapıyor ifadesini kullandı.ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Sean Parnell 2 Nisanda Ortadoğuda istikrarı desteklemek, saldırgan davranışları önlemek ve serbest ticaret akışını korumak için harekete geçtiklerini açıklamıştı.Savunma Bakanı Pete Hegsethin talimatı doğrultusunda, ABDnin Ortadoğudaki askeri kapasitesinin artırılacağını belirten Parnell, bölgeye ilave savaş uçakları konuşlandırılacağını, bu sayede ABDnin hava savunma kapasitesinin artacağını ifade etmişti.Parnell, Bakan Hegsethin, İranın bölgedeki ABD çıkarlarını tehdit etmesi halinde harekete geçeceklerini belirttiğini aktarmıştı.Pentagon, 2 Kasım 2024te ABDnin bölgedeki güçlerini korumak, İsraili savunmak amacıyla bölgede ek balistik füze savunma muhripleri, savaş ve tanker uçakları filosu ile ABD Hava Kuvvetlerine ait B-52 uzun menzilli saldırı bombardıman uçaklarının konuşlandırılacağını açıklamıştı.Pentagondan 13 Ekimde yapılan yazılı açıklamada ise İran tehdidine karşı İsraile THAAD batarya sistemi ile bunu çalıştıracak 100 civarında askeri personelin gönderileceği duyurulmuştu.İsraile, söz konusu füze savunma sistemini oluşturan batarya ve mürettebat 15 Ekimde konuşlandırılmıştı.ABD-İRAN GERİLİMİABD Başkanı Donald Trump, 7 Martta İran lideri Ayetullah Ali Hamaneye hem tehdit hem de müzakere çağrısında bulunan mektup yazdığını duyurmuştu.Hamaney de ABDnin müzakere talebiyle sorunları çözmek değil, kendi taleplerini dayatmak ve tahakküm kurmak istediğini, İranın bunu kabul etmeyeceğini söylemişti.Mektup günler sonra Birleşik Arap Emirlikleri tarafından İrana teslim edilmiş ve İran da 27 Martta Umman üzerinden mektuba cevabını ilettiğini açıklamıştı.İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi, Trump tehditlerini sürdürdüğü müddetçe ABD ile doğrudan görüşme yapmayacaklarını açıklamış ve aracılar üzerinden dolaylı görüşmelere hazır olduklarını kaydetmişti. Erakçi, müzakereleri Trumpın talebinin aksine yalnızca nükleer konuda yapacaklarını ve ülkesinin savunma kapasitesi konusunun müzakereye kapalı olduğunu belirtmişti.Trump, ülke medyasına yaptığı açıklamada, ABD ile anlaşmaya varmaması halinde İranı daha önce hiç görmedikleri şekilde bombalayacakları tehdidinde bulunmuştu.İran lideri Hamaney de Trumpın saldırı tehditlerini hayata geçirmesine ihtimal vermediklerini ancak herhangi bir saldırıya güçlü karşılık vereceklerini bildirmişti.

Source:


Türkiye ile İsrail Savaşır mı?

Bazı sorular ve öngörüler şok edicidir. Bu tür sorular ya gerçekliği bilindiği halde kaçınma isteği ağır bastığından dolayı hiç düşünülmeden reddedilirler ya da yok sayılırlar. Türkiye ile İsrail savaşır mı sorusu da bunlardan biridir.

Sorunun yarattığı dehşet içerdiği öngörüde gizlidir kuşkusuz. Bu soruyla karşılaştığım ilk günü net hatırlıyorum. Henüz o tarihlerde aklımdaki Türkiye haritası sadece ülkemizi gösteren komşularımızın küçük bir kısmını içeren ancak kara ve deniz sınırlarımızın ötesini tam göstermeyen bir okul haritasıydı.

Böyle bir haritaya göre Beyrut’un, Tel Aviv’in, Şam’ın, Tebriz’in, Prizren’in, Sofya’nın, Selanik’in, vb şehirlerin Ankara ve İstanbul’a uzaklıklarının sınırlarımızın içindeki şehirlerin uzaklığından daha kısa olduğunu çıkarsamak mümkün değildi. Adeta Türkiye dünyadan izole edilmiş bir coğrafya üzerindeydi. Ülkemizi en son Yunanlılara karşı savunmuştuk, bir daha savaş olmayacağı inancı içindeydim. Bu inanç orta halli çoğunluk vatandaşımızın inancıydı. Henüz sınır ötesi yapılan mücadeleler, savaşlar ya da faaliyetler örtülü faaliyetler şeklinde yapılıyordu. İşte öyle bir zaman diliminde eski dostumla koyu bir sohbete dalmıştık. Uzun yıllar dünyanın pek çok farklı coğrafyasında olduğu gibi Ortadoğu ve Kafkas coğrafyasında da sahada bulunmuş, örtülü faaliyetlere katılmış dostum fikrinden emin bir şekilde “Biz bu coğrafyada eninde sonunda İsrail ile savaşacağız!” demişti. O zamana kadar rahmetli Erbakan Hocamızdan dolayı “Siyonizm”den haberdar idim. Küresel Yahudi şirketlerini, finans ve eğitim kuruluşlarını elbette biliyordum. Ama hiçbiri bende “sahadan gelen dostumun” bu cümlesi kadar derin etki bırakmamıştı. Bu konuşmanın yapıldığı tarihin üzerinden 25 yıl geçti. Arada yaşanan birçok siyasi krizde bile aklıma gelmeyen bu cümle son zamanlarda yeniden aklıma geldi. Gerçekten Türkiye ile İsrail savaşır mı? Böyle bir savaş mümkün mü, mümkün ise tarih aralığı nedir?

Bu soruyu baştan anlamsız bulanlar, zamansız görenler olabilir. Hele ki Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın Reuters’e verdiği “Türkiye”nin İsrail ile Suriye arasında yaşanabilecek olası bir çatışmaya taraf olmak istemediği” demecinden sonra Türkiye’nin İsrail’e karşı barışçı bir tutum içinde olduğunu söyleyenler olacaktır. Ancak, burada sadece Türkiye’nin pozisyonundan söz etmiyoruz. İsrail’in tutumu da önemli. Hatta Türkiye ve İsrail’i de aşan sahadaki gelişmelerin yaratacağı riskler de dikkate alınmalıdır. Saha derken kastettiğim bugünün şartlarında Suriye yarının muhtemel şartlarında ise İran’dır (Hatta daha ileri bir zamanda bu coğrafya genişleyebilir bir potansiyele sahiptir). Nitekim Fidan aynı demecinde Türkiye’nin bölgedeki gerilimden yana olmadığını vurgulayarak “İran bizim komşumuzdur, askeri müdahaleye karşıyız. Mevcut sorunların çözümü diplomasidir. Gerilimi artıracak her türlü adım sadece daha fazla istikrarsızlık getirir” demiştir. Ancak, Türkiye’nin halihazırda ittifak yaptığı Trump Yönetimi ve Ortadoğu’daki güçlü ortağı İsrail için İran’ın ana hedef olduğu açıkça ifade edilmektedir. Yeni ABD Büyükelçisi Tom Barrack Hakan Fidan’ın açıklamaları tersine “Türkiye, Başkan Trump’ın İran’ın Orta Doğu’daki nüfuzuna karşı yürüttüğü azami baskı kampanyasının önemli bir ortağı ve Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki barış görüşmelerinin de anahtarıdır.” demektedir.

Bu en objektif yorumuyla ABD ve İsrail’in İran konusunda Türkiye’yi Hakan Fidan’ın açıklamalarının aksine bir yerde konumlandırdıklarını göstermektedir. Tekrar üstteki paragrafın başına dönecek olursak, “Hatta Türkiye ve İsrail’i de aşan sahadaki gelişmelerin yaratacağı riskler de dikkate alınmalıdır” cümlesini biraz açmamız gerekecektir.

Yine ABD Büyükelçisinin “ABD, İsrail ve Türkiye için Suriye sahası açılmıştır” ifadesinin yalın gerçekliğini düşünmemiz gerekmektedir. O yalın gerçeklik Suriye gibi son derece istikrarsız savaş sahasında Türkiye ve İsrail ve tabi ki ABD komşu olmuş durumdadırlar. Bu statik (Durgun, durağan, müstakar) bir komşuluk durumu değildir. İsrail Suriye sahasında güvenli bir devlet otoritesi istememektedir. Eski rejimin askeri altyapısını hedef aldığını söylediği saldırılarıyla Suriye’deki tüm askeri hedefleri vurmaktadır. Vurmaya devam edeceğini tahmin etmek zor değildir. Bu hedefler arasında İsrail ve ABD’nin üsleri dışındaki tüm yerli ve yabancı üsler bulunmaktadır. Türkiye’nin aynı ittifakın parçası olması diğer güçlerle eşit görülen bir ortak olduğu sonucunu doğurmamalıdır. Türkiye bu ittifakın icbar ile sisteme dahil edilen, fonksiyonunu tamamlarken kontrol altında tutulması gereken, fonksiyonunu tamamladıktan sonra ise ittifak için risk oluşturmayacak durumda zayıflatılması gereken bir üyesidir. İsrail ülke savunmasının fiziki tahkim hattını kuzeye ve doğuya doğru genişletmiştir.

Hermon Dağının işgali ile bölgesel işgal planının yarıçapını artırmıştır adeta. Henüz tartışmalı da olsa kuzeydeki SDG/ PYD özerk bölgesi ve Kuzey Irak’taki özerk bölge ile yakınlık ilişkisi devam etmektedir. Unutmayalım ki her iki oluşum da çatışmalı bir ortamın en şiddetli kesişim kümesidir. Halihazırda Suriye’nin kuzeyinde PYD ile SMO güçleri arasında çatışmalar devam etmektedir. Bu çatışmaların sona ereceğine dair göstergeler maalesef mevcut değildir. Aksine vekil güçlerin çatışmasının asli güçleri de içine çeken bir vakuma dönüşmesi daha kuvvetli ihtimaldir. İran ve Rusya’nın bölgedeki ağır güç kaybı bir Ortadoğu barışı doğuracak değildir. Aksine bu güç kaybı ABD ve İsrail’in agresif saldırgan politikaları neticesidir. Bu saldırgan politikalar devam edecektir. Bunun anlamı bölgemizde çatışmaların, savaşların, katliamların hız kazanarak devam edeceğidir. İşte böylesi bir istikrarsız ve en azından saldırgan karşı taraflar (Ya da komşular) ile birlikteliğin barış getirmeyeceği açıktır.

İsrail’in kuruluşundan beri benimsediği işgal yöntemlerini Suriye sahasında da sürdüreceği görülmektedir. Tek eksiği olan nüfus sorununu yerel müttefiklerle çözmeye çalışırken diğer işgal yöntemlerini harfiyen uygulamaktadır. Bunlar arasında, bölgede risk oluşturacak askeri veya paramiliter odakları dağıtma, altyapıları çökertme, yolları ve yerleşim birimlerini yakıp yeniden inşa ederek coğrafyayı değiştirme, vb yöntemler vardır. ABD ile birlikte yürüttüğü savaş vesilesiyle süper güç donanımlarına da sahip olmuştur. Bunlar arasında daha geniş bir coğrafyayı kapsayan gözetleme ve dinleme sistemleri ayrıcalıklı yer tutmaktadır. Bunun en önemli sonuçlarından biri kuşkusuz İsrail’e risk oluşturacak her tür askeri birikimin imhası olacaktır. Vakıa biz bunun örneğini 1981 yılında “Opera Operasyonu” ile Irak’ın Osirak nükleer deneme reaktörünü belirli bir aşamaya geldiği gerekçesiyle imha etmesinde görmüştük. İsrail’in bu devlet politikasının değiştiğini düşünmek saflık olur. Dolayısıyla özellikle ABD tarafından çizilen yeni Suriye haritasında üçüncü bir tarafın yeni sınır çizme eylemine müsade edilmeyecektir. Çok net söyler isek buradaki üçüncü taraf Türkiye’dir. Zira Türkiye ABD- İsrail ittifakının kurallara en fazla uyması gereken ortağıdır. Nitekim Türkiye’nin Suriye’nin orta kesimlerindeki T4 havalimanına üs kuracağı söylentilerinin ardından İsrail geniş kapsamlı bir hava harekatı düzenlemiş hem havalimanı alt yapısını hem de üste konuşlanmış S200 ve S400 füzelerini tahrip etmiştir. Konuyla ilgili farklı spekülasyonlar yapılsa da bu harekatın Türkiye’nin olası bir alan kazanma girişimine karşı yapıldığı değerlendirilmektedir.

İsrail bu askeri yaklaşımını bugün beşeri yaklaşıma da tatbik etme eğilimindedir. Yani kendisi aleyhine olabilecek temel nüfus değişimlerini tetikleyecek çatışmalara müdahale edecektir, bunun sinyalini vermiştir. HTŞ’nin bazı güçlerinin Esad taraftarı şehirlerde yaptığı operasyonlara tepki verirken, “kadim topraklar üzerindeki halklara (SDG/PYD) yardımedeceğini” açıklamıştır. Bu açıklamalarıyla, Suriye sahasında nüfus kompozisyonunu değiştirmeye yönelik addettiği durumlarda müdahale edeceği sinyalini vermektedir.

ABD- İsrail- Türkiye ittifakının eşit yakınlıkta güçlerden oluştuğunu varsaydığımız bir denklemde neler olabilir sorusu da gelebilir. Ancak, bu yakınlığın belirleyicisi her ülkenin kendisidir. Özellikle İsrail gibi şiddetle doğan ve şiddetten doğan bir devletin uluslararası ve ikili anlaşmalara uymadığı görülmüştür. Bazen bu tutumunu yegane hamisi ABD’ye karşı da gösterdiği bilinmektedir. Altı Gün Savaşı devam ederken 1967 yılı Haziran ayında Amerikan US Liberty gemisinin İsrail tarafından saldırıya uğraması, 34 Amerikalı personelin ölmesi ve 171 kişinin de yaralanması olayı bugün bile hala üzerinde tartışılan bir konudur. İsrail devleti ABD tarafına geminin Mısır’a ait olduğunun sanıldığı için yanlışlıkla İsrail füzelerinde hedef alındığı iletilmiş ve özür dilemiştir. Dönemin ABD başkanı ve yönetimi bu hikayeyi kabul etmişlerdir. Ancak, bugün bile hala geminin niçin saldırıya uğradığı tartışılmaktadır. Yalnız buradan çıkarılacak önemli bir sonuç vardır. O da İsrail’in gerçek bir müttefiki olsanız bile mutlak anlamda güvende olamayacağınızdır. Hele ki halihazır Suriye sahası ciddi bir paylaşım sahasıdır. Ve paylaşılacak nihai saha değildir. Bu toprak parçası üzerinden ne tür bir operasyonlar zinciri yapılacak henüz bilgimizin dışındadır. Sadece bir kısım öngörüler tahminler bulunmaktadır. Bu zayıf bilgiler bile Suriye’nin paylaşımında ana muharrik güçlerin son derece agresif davranacağını göstermektedir. Kaldı ki Suriye saydığımız üç devlet açısından farklı anlam ve değer taşımaktadır. Bölge bir taraf için adeta Ukrayna’dan daha değerli görülmüş stratejik bir değer taşımaktadır. Diğer taraf için üzerinde hiçbir gücün askeri altyapı oluşturmaması gereken bir güvenlik alanı ve stratejik atlama taşıdır. Bir taraf için de kendi iç dizaynı açısından topraklarının bir kısmının elde tutulması gerekli olan çok parçalı bir bütündür. Bu farklı stratejik değerlerin sürekli bir paralellik arz etmeyeceği açıktır. İşte başta sorduğum o soru bu yalın gerçeğe dayanmaktadır. Er ya da geç bu stratejik uyumsuzluklar artık dayatılamaz, yönetilemez duruma geldiğinde ne olacaktır?

Türkiye ve İsrail’in Yaklaşımları, Farklılıkları

En son noktaya gelmeden bazı değerlendirmeleri baştan yapmak yararlı olacaktır. Zira, baştan hesap ne derece iyi yapılırsa sonuca da o kadar kolay ulaşılır.

İsrail’in ve ABD’nin bölgeye yönelik politikalarına ve operasyonlarına baktığımızda kurumsal politikaların ve yaklaşımların ön planda olduğu dikkatimizi çekmektedir. Başlangıçta Netanyahu’nun iç politikada yerini sağlamlaştırmaya çalıştığı şeklinde bir izlenim edinilse bile kazanımların stratejik kazanımlar olduğu, olayların kurgusunun daha önceden yapıldığı açıkça görülmektedir. Türkiye’nin maalesef farklı nedenlerle kurumsallıktan uzak politikalar yürüttüğü görülmektedir. Devlet adamlarımızın sağduyulu demeçlerine rağmen Türkiye”nin ana Suriye politikası açık değildir. Sahadaki unsurlarımız tarafından paylaşılan ortak bir politika, heyecan ve faaliyet görülmemektedir.

İsrail Suriye sahasında kendine yakın ve akraba olmayan topluluklarla ilişkiler kurarak ilerlemektedir. Bunu yaparken de altyapısı çok önceden hazırlanmış kılavuzlar, modellemeler kullanılmaktadır. Türkiye’nin ise sahada yakın ve akraba toplulukları vardır. Ancak, bunu bir avantaja çevirme konusunda yaklaşımları yetersizdir. Hatta bazı açılardan, bu yakınlıklar kendisi aleyhine sonuçlar doğuracak raddeye gelmiştir. Bu durumları yönetecek ana siyaset belgesi maalesef henüz bilinmememektedir.Askeri anlamda fiziki coğrafya üzerinde Kudüs’e General Allenby’nin girdiği tarihteki sınırlarımızdan çok gerideyiz. Beşeri Coğrafya üzerinde ise 20. Yüzyılın başlarındaki Arap milliyetçiliğinin yıkıcı etkileri hala aşılmadığı gibi Arap devletlerindeki Osmanlı- Türk fobisi de aşılmış değildir. Ne yazık ki, her iki coğrafya bize hala yabancıdır. Bunun bir göstergesi bu coğrafyadan mağduren ve mazlumen ülkemize gelen göçmenlerin toplumumuza intibak süreçlerinin hala tamamlanmamış olmasıdır. Türkiye Arap devletleri ve toplumları ile ilişkilerinde reel politik ile etik politik arasındaki dengeyi daha cazip bir şekilde kurmaya çalışmalıdır.

Askeri teknoloji bağlamında ülkemizde son yıllarda ciddi gelişmeler sağlanmıştır. Ancak, bu gelişmeler konvansiyonel bir savaş kazanmak için yeterli olmayabilir. Özellikle İsrail gibi askeri üretim bandı Tel Aviv’den başlayıp Amerikan şehirlerinde sonlanan bir savunma tedarik sistemi karşısında şu anki durumundan daha güçlü olmalıdır Türkiye. İsrail terör örgütlerinin kurduğu baştan beri terör ve savaş ile iç içe bir devlettir. Bu durum İsrail toplumunun bilinçaltına yaşamak için güçlü olmanın ve savaşmanın zorunlu olduğunu enjekte etmiştir. İsrail toplumu bir savaş toplumudur. Bu psikolojiyi diasporadaki topluluklarına da yansıtmıştır. Bu yolla bir anlamda güçlü bir birliktelik yapısı inşa etmiştir.

Türkiye’nin devlet geleneği çok daha uzun bir geçmişe dayansa da yüzyılın başında bağımsızlığını savaş ile kazanmış olsa da İsrail ölçeğinde savaş duygusunu canlı tutamamıştır. Dolayısıyla toplumların savaşa psikolojik hazırlık durumu da ciddi olarak değerlendirilmelidir. Burada en dikkati çeken ayrımlardan biri de şu olsa gerektir: İsrail toplumu dış düşmanlara karşı bir iç bütünleşmeye sevk edilmiştir (Kendi içindeki Netanyahu protestolarına rağmen). Türk toplumu ise ne yazık ki, bugün her zamankinden daha fazla kutuplaşmış, ayrı parçalara bölünmüş durumdadır. Birinde enerji birikimi olurken diğerinde enerji israfı yaşanmaktadır.

Savaşın finansmanı konusunda Türkiye olarak ciddi bir yoksunlukla karşı karşıya olduğumuz gerçeği açıktır. Türkiye’yi Körfez ülkeleri gibi bazı zengin Arap devletlerinin finanse etmesi ihtimali ise son derece zayıftır. Ayrıca önümüzdeki süreçte ABD’nin İran’a karşı Arap blokunu kullanacağına dair işaretler artmaktadır. İsrail ise kuruluş tarihinden bu yana sınırsız askeri malzeme desteği gibi sınırsız finansman desteği bulan bir ülkedir. Her zaman ifade ettiğim gibi devlet operasyonları ve büyük diş siyaset projelerinin uygulanması için gerekli olan nitelikli insan gücünün eğitimi, organizasyonu ve yönetimine de dikkat çekmek istiyorum. Bu konuda devletimiz maksimum hassasiyeti göstermektedir kuşkusuz.

Bu başlık altında söylenecek çok söz olduğunu belirterek bu kadar ana başlığın zikredilmesiyle yetinelim. Ana konudan sapmadan doğrudan sonuca yönelmek istiyorum. Türkiye ile İsrail arasında iki tarafça kararlaştırılmış bir savaşın kısa vadede çıkma olasılığı çok zayıf görünmektedir. Bu konuda Türkiye kendi durumunu Dışişleri Bakanının demeciyle açıkça ifade etmiştir. Bu başka kurumlar tarafından da paylaşılan bir görüştür. Ancak, İsrail’in bu konuda görüşü farklıdır veya tam olarak bilinmemektedir. Mesela Suriye sahasında Türkiye’nin öngörülenden daha fazla ilerlemesi, askeri yığınak yapması karşısında reaksiyon göstereceğini fiilen göstermiştir. Bunun dışında orta vadeli gelecekte İsrail’in hamlelerininTürkiye’nin ana bölgesel ve iç politikalarına zarar verici olabileceği ihtimali dışlanmamalıdır.

Bu hamleler ya bizzat İsrail tarafından yapılacak ya da İsrail tarafından desteklenen vekil güçler tarafından yapılacaktır. Bu durumda, Türkiye’nin orta vadeli planlarında bu konuya dikkat sarfetmesi yararlı olacaktır. Diğer yandan, halihazır durumda İsrail tarafından gerçekleştirilecek anlık gelişen saldırıların olması da beklenmelidir. Bu durum daha çok sahadaki güvenlik ve istihbarat kurumlarımızı ilgilendirmektedir. Uzun vadede ise yıllar önce dostumun bana söylediği cümlenin tahakkuk edeceğini düşünüyorum: “Biz bu coğrafyada eninde sonunda İsrail ile savaşacağız!”

Detaylarını başka bir yazıda ele almak nasip olur inşallah.

Source: Mehmet Ali Bal


İsrail”den skandal Suriye adımı! İşgal ettiği bölgede düzenleyecek

İsrail ordusu ile Golan Bölge Konseyi”nin Suriye”de işgal edilen bölgeler için İsraillilere “turistik tur” düzenleyeceği belirtildi.Haaretz gazetesinde yayınlanan haberde, Suriye sınırları içerisinde bulunan bölgelerde İsrail ordusunun gözetiminde turlar düzenleneceği ifade edildi.İsrail vatandaşlarına yönelik “turistik turların” daha önce sivillerin “nadiren ziyaret etmesine izin verilen bölgeleri” kapsayacağı kaydedildi.Tur kapsamında İsrail, Lübnan, Suriye sınırının birleşiminde yer alan Rukkad Vadisi”nin yanı sıra Hermon Dağı (Cebel eş-Şeyh), Cebel er-Rus ve Yermuk Nehri yakınlarında yer alan Hicaz demir yolu tünelinin de gezilebileceği ifade edildi.Haberde ayrıca, Suriye”deki bu bölgelere İsrail ordusunun gözetiminde “ilk defa gezi düzenleneceği” ve bu gezilerin Golan Tepeleri”nde bulunan yerleşim birimleriyle işbirliği halinde gerçekleştirileceği belirtildi.- İSRAİL”İN SURİYE”DE GENİŞLEYEN İŞGALİ VE SALDIRILARIİsrail, Suriye”ye ait Golan Tepeleri”ni 1967″den beri işgal altında tutuyor.İsrail, Baas rejiminin yıkıldığı 8 Aralık 2024″ten bu yana hem Suriye topraklarını işgal ediyor hem de bazı noktalara hava saldırıları düzenliyor.İsrail ordusu, 2 Nisan”da Hama Havalimanı ve çevresindeki noktalara 14″ten fazla hava saldırısının yanı sıra Humus iline bağlı T4 Askeri Havaalanı ve başkent Şam”daki bir askeri altyapıya hava saldırıları, Dera ilinin batısına ise havan ve topçu saldırıları düzenlemişti.Suriye resmi ajansı SANA”nın haberinde İsrail”in Dera”ya yönelik saldırılarında 9 sivilin yaşamını yitirdiği, çok sayıda sivilin yaralandığı bildirilmişti.İsrail, 3 Nisan”da da Şam”ın Kisva Mahallesi”ni hava saldırısıyla hedef almıştı.

Source: Www.star.com.tr