Uluslararası Çatışmalar Gündemi – Krizler, Ateşkesler ve Jeopolitik Hamleler

Kriz büyüyor! Rakam 140 bine dayandı! Savaşı bitirecek imzayı attı, ordudan atıldı

Gazze Şeridi”ne saldırıların durması pahasına İsrailli esirlerin serbest kalması talebiyle bildiri imzalayan İsraillilerin sayısı 140 bine dayandı.Dilekçeye imza atan İsrail Hava Kuvvetleri eski Komutanı Nimrod Sheffer”ın yedek subaylıktan atıldığı öğrenildi.GAZZE”YE SALDIRILARIN DURMASI İÇİN DESTEK BÜYÜYORİsrail”de, Gazze”deki saldırıların durdurulması pahasına esirlerin geri getirilmesi talebiyle başlatılan imza kampanyaları ve yayınlanan bildirilerin sayısı 50″ye yükselirken yapılan çağrıya güvenlik teşkilatı, bürokrasi ve akademi dünyası başta olmak toplumun çeşitli kesimlerinden destek de büyüyor.Bildirilere yer veren “Restart Israel” internet sayfasına göre, son 24 saatte binlerce kişinin bildirilere imza atmasıyla “Gazze”ye saldırıların durması pahasına” esirlerin geri getirilmesi için çağrı yapan söz konusu bildirilere imza atanların sayısının 138 bin 434″e ulaştığı belirtildi.İmzaya açılan bildiriler arasında İsrail ordusunun farklı birimlerinde görev yapan ve emekli olmuş askerlere ait olanların yanı sıra sivil vatandaşların yayımladığı bildiriler de yer alıyor.O isimlerin başında gelen İsrail Hava Kuvvetleri eski Komutanı Nimrod Sheffer ordudan atıldı.İsrail medyası Kanal 12″nin haberine göre Sheffer rehinelerin iadesini sağlamak için Gazze savaşının sona erdirilmesi çağrısında bulunan dilekçeyi imzaladığı için yedek subaylıktan atıldığını söyledi.Yedek Tümgeneral Nimrod Sheffer, “Dilekçe nedeniyle yedeklerden ihraç edildim” dedi.

Source: Mehmet Küçükkahveci


Kıbrıs

KIBRIS Adası üzerinde, Londra ve Zürih Antlaşmaları gereği üç devletin garantörlüğü vardı. Bu statünün değiştiği söylenemez. İkisi düzenli askeri birlikler bulunduruyor: Türkiye ve Yunanistan. İngiltere’nin ise üsleri var. Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’ı (tabii Güney Kıbrıs’ı) birlik içine üye olarak alması, Yunanistan’ın ısrarı diye takdim edilse de, birlik üyelerinin –en başta Almanya ve Fransa’nın– Doğu Akdeniz’i kontrol amaçlı, kendi yararlarına bir yerleşme yarattıkları çok açıktır. O tarihte Britanya da henüz AB’den ayrılmamıştı.Binaenaleyh, Avrupa Parlamentosu’nda ayrılma kararının açıklandığı gün, neredeyse zil takıp oynayan (bu bir abartma değil) Lord Owen’ın ham gösterisine karşılık, oturum başkanı “Sir, artık yeter. Zaten ayrıldınız, salonu da terk ediniz” diyerek karşılık vermişti. Bu AB tarihinin trajikomik bir manzarasıdır. Lord Owen daha önce AB adına her yerde romantik büyük, birleşik Avrupa nutukları atardı…SİSTEMATİK BİÇİMDE ENGELLENECEKLERKuzey Kıbrıs, AB’nin dışında kalacak, şart o ki güneye girsin. (Yani ilhakı kabul etsin.) Son zamanlarda güneyli Rumların reddedecekleri Federasyon statüsünü tekrar ileri sürüp kabullenme nedeni çok açık; “Biz bunları yutarız. Sonra atarız.” İşin garip tarafı; oran itibarıyla adadaki yerli Türklerden daha çok adaya Türkiye’den gelenler arasında karşı tarafa kayacaklarını düşünen ve özleyenler var. Böyle bir durumda, muhtemel AB’li Kıbrıs’ın, adanın kuzeyindeki nüfusun kaçta kaçına tahammül tahmin etmek zor değil. Ama kabul edecekleri oran korkunç derecede düşük olacak. Gerisi ise taciz edilecek. Sistematik biçimde iş verilmeyecek, muhtemelen boykotlarla ticaretleri engellenecek. Bürokrasinin kilit noktalarındaki Rumlar, onları her zaman engelleyecek. Beynelmilel organlara, yani Avrupa’daki Divan’a yapılacak müracaatların ne kadar adil bir uygulamaya tabi tutulacağı belli değil. Ayrıca, belirli sübvansiyonlar ve ödemelerle, adanın dışına, dünyanın belirli yerlerine itilecekleri de bir gerçek. Feci şekilde sükût-u hayale uğrayacaklar ve Türkiye’nin sorunları Kıbrıs’la bitmeyecek. Bu, sadece düşünülmesi gereken bir konu değil.Türk kavmi, miladi 13. yüzyıla kadar denizlerle ilgisi olmayan steplerde; atçılık ve süvarilikle yaşayan, hatta Avrupa içlerine ve o zamanki Doğu Roma İmparatorluğu’nun Anadolu sınırları içine yerleşen unsurlarıyla da denizden uzak bir topluluktu. İlk defa Selçukluların Anadolu’ya yerleşmesiyle, Sinop ve Alanya üzerinden deniz ve denizcilikle temasımız oldu. Bu, düzenli seyrüsefainin başlangıcıdır.Fatih Sultan Mehmed, “coğrafya kaderdir” mottosunu değiştiren bir hükümdardır. Denizci bir millet değilsek de denizci olmamıza karar verildi ve küçümsenmeyecek hamleler yapıldı. Türkiye’nin dış dünyada dostunu ve düşmanını en çok rahatsız eden tarafı, bahri kuvvetin güçlenmesi ve Doğu Akdeniz’de söz ve kuvvet sahibi olmasıdır. Buna bağlı olarak ticari filomuzun da genişlemeye başlaması dikkat çekicidir. Buna karşılık, Akdeniz kıyılarımız dışında açık denizde üssümüzü teşkil edecek coğrafi imkânlarımız son derece sınırlıdır.Kıbrıs Türklerinin talebi, mücadelesi, kimliklerini korumaları ve 1974 müdahalesi (ki bu partiler arasında tam bir işbirliği örneğidir), bu yapıyı değiştirmiştir. Ortadoğu dünyası, Türkiye’nin kendini emniyette hissedebileceği bir çevre değildir. Ama Türkiye sayesinde Ortadoğu’da sulh selamet mümkün olabilir. Bu durum artık açığa çıkmıştır. Doğu Akdeniz’in böyle bir parçayla savunulması; hem Çukurova için, hem güneybatıdaki Hatay için, hem de güneydoğu sınırlarımız için çok gereklidir.TÜRKİYE VE ORTADOĞU’NUN EMNİYETİ İÇİN GEREKLİKıbrıs Adası’nın hâkimiyeti Türkiye’de bulunmak durumundadır. Bu, Türkiye’nin emniyeti için gerekli olduğu gibi; denizciliği zayıf olan Ortadoğu’daki devletler -ki Müslüman Arap dünyası ve İran buna dâhildir- ve tabii ki şuursuzca AB’nin peşine takılarak Güney Kıbrıs’ı tanımaya, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türkiye Cumhuriyeti’yle olan bağını inkâr etmeye yönelen kardeş cumhuriyetler için de hassaten doğrudur.Gelecekte bu cumhuriyetlerin halkı, Akdeniz’de temas kurmak istediklerinde nereye ayak basacaklardır? Şayet Kıbrıs gibi bir kardeş ve müttefik cumhuriyet yanlarında olmazsa, bu denizde seyrüsefain imkânları olabilir mi? Yoksa tarihte İpek Yolu’nu kullanan Asya devletleri gibi, Akdeniz’e gelen bu çıkış noktasında, AB ticari dünyasına, oranın hâkimlerine tâbi olmak zorunda mı kalacaklardır?Bu problemin yalnızca bir yönü üzerinde durduk. “Kardeş cumhuriyetlerdeki Türk pasaportlu iş insanlarının geleceği ne olur?” sorusu ise gerilimin ilk merhalesidir.HALİÇHALİÇ’e, bütün dünyada “Altın Boynuz” denilir. Altın Boynuz, 1940’ların sonunda, bilhassa 1950’li yıllardaki şuursuz ve kalitesiz sanayileşme -daha doğrusu döküntü imalathanelerin buraya yığılmasıyla- ilk lekeyi aldı. Dünyanın en güzel manzarasına sahip, hem tarihe hem tabiata hâkim noktasında, ilk önce büyük şehre akan nüfusun gecekonduları yer aldı. Bugün o gecekonduların yerini betonlaşmış varoş binaları doldurdu. Hayat bu engebeli bölgede son derece zordur. Haliç’e akan derelerin yataklarına kurulan binalarda ya su baskını ya da toprak kayar. (Eyüp Devlet Hastanesi’nin arka tarafı gibi.)Son zamanlarda, Haliç kıyısında dolgu tekniğiyle gezi alanları ve yeşil sahalar yaratıldı. Eski antik binaların restorasyonuyla Rahmi Koç Müzesi gibi kuruluşlar ortaya çıktı. Sütlüce’deki eski mezbaha binası kongre merkezine dönüştürüldü. Feshane de sergi evine çevrildi. Lakin zevksizlik yine geldi. Bu gibi restorasyonlarda dahi dikkat edilmesi gereken panorama ve siluet, maalesef bürokrasi tarafından ön planda ihlal edildi. Lüzumsuz ve yersiz, başka yerde bulunması gereken -ve yeri de belli olan- Devlet Arşivleri’ni burada inşa ettiler. Ne tarihçiler zümresi ne de başka birileri bu binayı kimseden istemedi. Binayı yalnızca müteahhitler, kendilerine iş çıkarmak için gündeme getirdiler. Suriçi İstanbul’da arşiv görevi görecek kaç tane bina vardır. Mesela eski Rami Kışlası güzel bir kütüphane hâline dönüştürüldü. Bu gibi imkânlar hâlâ mevcuttur. Üstelik buraya yapılan yapı, arşiv için uygun bir bina da değildir.TARİHE BETON DÖKTÜLERResmiyetin attığı bu adım, özel sektör tarafından derhâl istismar edildi. Korkunç otel binaları inşa edildi. Bunların en beteri de en son yapılan Rixos Otel’dir. Rixos, tam bir küstahlık örneği. Evvela tersanenin yanında, büyük Fatih Sultan Mehmed’in Türk denizciliğinin başlangıcı olan taş kızak tersanesinin kalıntıları üzerine beton dökerek işi tamamladılar. Türkiye’de hiç kimse sermayeye ve otelciliğe karşı değil; ama tarihi ve tabiatı tahrip etmeye kimsenin hakkı yok. Üstelik bu otel, fevkalade çirkin. Dışarıdan baktığınızda Haliç’i gölgeleyecek bir yapı. Koru tarafından baktığınızda ise kömür depolarının idari merkezi gibi görünüyor. Şimdi de otelin daha da genişleyeceği ve Osmanlı Devleti’nin İstanbul’daki dördüncü büyük sarayından (Aynalıkavak Sahil Sarayı) günümüze ulaşabilen tek yapı olan Aynalıkavak Kasrı’nı gölgeleyecek şekilde yan tarafına inşaatlar yapılacağı konuşuluyor.İstanbullular İstanbul’la ilgilenmiyor. Sorsanız, şehrin yarısı kendisini “eski İstanbullu” olarak tanımlar; bana hiç öyle gelmiyor. Bu “İstanbulluyuz” diyen halk, bazı ecnebi oryantalistler ve İstanbul’a âşık turistler kadar bu şehri tanımıyor. Kadıköy’de oturanın Beyoğlu’nda ne olup bittiğinden haberi yoktur. Boğaz’da oturanlar, hayatlarında Suriçi’ne girmemişlerdir. Oradaki büyük eserleri sadece dışarıdan görürler. Şehir, eski eserlere ve çevreye saygısı olmayan müteahhitler ile onlar kadar bilgisiz mimarların eline kalmıştır.‘GUDUBETLİK ABİDESİ’İtalyanlar da parayı sever. Orada da mimarlar ve müteahhitler vardır. Ama hiç kimse Mimar Sinan’ın tersimi olan Unkapanı’ndaki Azebhane Camii ile Süleymaniye arasındaki “gudubetlik abidesi” olan metro köprüsünü yapmaz. Hiç kimse, Tophane’deki Kılıç Ali Paşa Camii’nin önünü, saçma sapan binalar ve alışveriş merkezleriyle doldurup bu çapulculuğu Beşiktaş istikametine doğru ilerletmez.Bunlardan bahsettiğinizde de bazı insanlar “Ama biz orada kahvede oturuyoruz, ne güzel” diyorlar. Kahvede oturmakla bir şehrin kimliğini ve siluetini anlamak ve yaşamı güzelleştirmenin ne ilgisi olabilir? Nusretiye Camii’nin yanına, Resim ve Heykel Müzesi diye 1950’lilerin zevksiz Denizbank binalarının benzerini yapmak ne demektir? Üstelik bunu da oraya yaptıran, bu millete Güzel Sanatlar ve Mimari öğreten kurumdur!

Source: İlber Ortaylı


Bu kez bomba değil bildiri yağdı: Bu fırsatı kaçırmayın

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 22 Ekim 2024″te terör örgütü PKK”nın elebaşı Abdullah Öcalan’a, örgütü lağvetmesi yönünde çağrıda bulunmuştu.Bahçeli”nin “Terörsüz Türkiye” hedefi doğrultusunda üstlendiği bu tarihi sorumluluğun ardından İmralı”da tutulan PKK elebaşı Öcalan, PKK”ya “silah bırakma” çağrısı yaptı.Süreç tüm titizliğiyle sürerken Türk Silahlı Kuvvetleri”nden (TSK) dikkat çeken bir hamle geldi.TSK”ya ait savaş uçakları, 18 Nisan’da Irak’ın kuzeyindeki Kandil ve Asos Dağı çevresine havadan bildiriler bırakarak PKK mensuplarına teslim olmaları çağrısında bulundu. Bildirilerde, örgüt üyelerine silahlarını bırakmaları ve teslim olmaları yönünde bir çağrı yapıldı.”BU FIRSATI KAÇIRMAYIN”Kürtçe yazılı bildirilerde, daha önce teslim olan teröristlerin devletin şefkatli yaklaşımı ile karşılaştığı belirtilerek, “Bu fırsatı kaçırmayın. Devlet affedicidir. Mağaralardan çıkın, insanca bir yaşam sürün.” denildi.”SİZE YOL GÖSTERELİM”Terör örgütü PKK”nın elebaşı Abdullah Öcalan”ın örgütün lağvedilmesi ve silahların bırakılması yönündeki çağrısına da yer verilen bildirinin son kısmında şu ifadeler yer aldı:”Abdullah Öcalan, örgütün kendini feshetmesini ve silahların bırakılmasını istedi. Bu fırsatı kaçırmayın. Kendinizi devletin adaletine bırakın. Bize güvenin, mağaralardan çıkın, insanca yaşayın, size yol gösterelim.”

Source: Mehmet Küçükkahveci


Adres Roma: Nükleer pazarlıkta ikinci tur

İran ile ABD arasında dolaylı olarak yürütülen ikinci tur müzakereler, İtalya’nın başkenti Roma’daki Umman Büyükelçiliği’nde yapıldı. İran heyetine İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi başkanlık etti. ABD tarafına ise Başkan Donald Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff liderlik etti. Yaklaşık dört saat süren görüşmelerin ardından Arakçi, bir sonraki turun 26 Nisan’da Umman’da yapılacağını söyledi.DOLAYLI GÖRÜŞMELERİran ve ABD arasındaki ikinci müzakereler ilk turdaki gibi iki heyetin ayrı salonlarda bulunmasıyla gerçekleşti. Umman Dışişleri Bakanı, heyetler arasında gidip gelerek görüşmeleri yürüttü. Müzakereler, ilk turda olduğu gibi Umman’ın arabuluculuğunda gerçekleşti. ANLAŞMA DETAYLARI BELİRLENECEKMüzakerelerin ardından İran devlet televizyonuna konuşan Arakçi, toplantının verimli geçtiğini söyledi. Çarşamba günü her iki taraftan (ABD-İran) uzmanların Umman’da teknik görüşmeler yapacağını açıklayan İran Dışişleri Bakanı, “Önümüzdeki hafta, uzmanlar düzeyinde teknik görüşmeler yapılacak. Uzman heyetler, ayrıntılara girerek bir anlaşma için gerekli çerçeveyi oluşturacaklar. Ardından, cumartesi günü tekrar Umman’da görüşeceğiz ve teknik düzeyde yapılan görüşmeleri ele alarak, bir anlaşmaya ne kadar yakın olduğumuzu değerlendireceğiz” dedi. Süreç için makul bir yol izlemeliyiz ifadesini vurgulayan Arakçi, “ABD tarafı nükleer konularla ilgisi olmayan hiçbir meseleyi gündeme getirmedi. Gelecek hafta da iki tarafın daha uzlaşmacı olacağına inanıyorum” dedi. ARAKÇİ VE WITKOFF’A TEŞEKKÜRUmman Dışişleri Bakanlığı, İran ve ABD’nin “adil bir nükleer anlaşmanın imzalanmasını” hedefleyen “bir sonraki müzakere aşamasına geçme” konusunda anlaştıklarını belirten bir açıklama yaptı. Umman Dışişleri Bakanı Bedr el Busaidi de Arakçi ve Witkoff’a “müzakerelerdeki yapıcı yaklaşımları için” teşekkür etti.NETANYAHU’DAN İRAN’A GÖZDAĞIÖte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, müzakere sürecinin ardından geç saatlerde yaptığı açıklamada, İran’ın nükleer silah edinmesini engellemeye kararlı olduğunu söyledi. Netanyahu, “Bu konuda asla taviz vermeyeceğim” dedi. ABD Başkanı Trump ise önceki gün yaptığı açıklamada “Ben İran’ın nükleer silaha sahip olmasını engellemekten yanayım” demişti. İsrail, nükleer tesislere ve nükleer zenginleştirme kapasitesinin tamamen sıfırlanmasını isterken İran, nükleer zenginleştirmeden taviz vermiyor.BİLGİ NOTU ABD ve İran ile ilk nükleer pazarlık görüşmesi 12 Nisan’da Umman’ın başkenti Muskat’ta yapılmıştı. İki taraftan da bazı olumlu açıklamalar gelmişti.

Source: Hurriyet.com.tr


‘Trump Kırım’ı Rusya toprağı sayacak’ iddiası

EĞER PUTİN KABUL EDERSE Beyaz Saray kaynaklarına dayanarak haberi duyuran Bloomberg, “Rusya lideri Vladimir Putin önümüzdeki günlerde Ukrayna savaşını sonlandırmaya hazır olduğunu ABD Başkanı Donald Trump’ı arayarak söylemesi durumunda, ABD 2014 yılından bu yana Rus işgali altında bulunan Kırım Yarımadası’nı resmen Rusya toprağı tanımaya hazır” iddiasında bulundu.2014 yılında Ukrayna ile ilk silahlı sürtüşmesinde Kırım’ı işgal ederek orada süngülerin gölgesinde referandum gerçekleştiren Rusya, yarımadayı kendi toprağı olduğunu anayasasına işlemişti. Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunu dünyada sadece Afganistan, Belarus, Bolivya, Kuzey Kore ve Esad yönetimindeki Suriye tanımıştı.RUS TARAFI HOŞNUTBu arada ABD Başkanı Trump, Ukrayna ihtilafında Moskova ile Kiev arasında arabulucu rolünü günlerle sayılacak biçimde çok kısa bir süre daha yürüteceğini taraflara ültimatom diliyle bildirmesinin ardından Rusya’dan ilginç tepki geldi. Rusya lideri Putin’in dış politikadan sorumlu yardımcısı Yuriy Uşaktov, “ABD yönetimi başında bulunan Donald Trump, Ukrayna savaşının çıkış nedenlerini çok iyi biliyor. Ancak batılı ülkeler ittifakı yıllarca Rusya karşıtı izlediği temel politika yüzünden bizim haklı olduğumuzu kabul etmeyi cesaret edemiyor” ifadelerini kullandı.PUTİN’DEN ‘PASKALYA’ ATEŞKESİ Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Paskalya haftasonu nedeniyle Ukrayna’da dün akşamdan pazar gece yarısına kadar tek taraflı ateşkesi açıkladı. Rusya Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov’u ziyareti sırasında Putin, “Bugün (dün) saat 18.00 ile pazar saat 00.00’a kadar Rusya tarafı Paskalya ateşkesi açıklıyor” dedi. Hıristiyan alemi Paskalya yortusunda Hz. İsa’nın çarmıha gerilip göğe yükselişini anıyor.

Source: Nerdun Hacioğlu


ABD Kongresi’nden Şam’a ilk ziyaret

Suriye’de aralık ayının başında Beşar Esad rejiminin yıkılıp muhaliflerin Heyet Tahrir Şam (HTŞ) liderliğinde yeni bir yönetim kurmasının ardından ABD Kongresi’nden iki milletvekili ilk kez Şam’ı ziyaret etti. ABD Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi üyeleri Cory Mills ve Marlin Stutzman’ın başkanlık ettiği heyet, ülkenin Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve çeşitli sivil toplum örgütleriyle bir araya geldi. Amerikalı heyet, Şara ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani tarafından Halk Sarayı’nda konuk edilirken 90 dakika süren toplantıda masaya ABD’nin yaptırımları ve İran’ın yatırıldığı belirtildi. Öte yandan ziyaret sebebiyle kentin birçok noktasına, ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘Make Amerika Great Again (Amerika’yı Yeniden Büyük Yap) sloganına atıfla ‘Make Syria Great Again’ (Suriye’yi Yeniden Büyük Yap) pankartı asıldı. ‘ŞAM’I RUSYA-İRAN EKSENİNE İTEMEYİZ’Görüşme sonrası açıklamalarda bulunan Marlin Stutzman, “Suriye ziyaretim harikaydı. ABD’ye döndüğümde Şam yönetimiyle yaptığım olumlu görüşmeleri aktaracağım. Suriye’de sadece bir Amerikan müttefiki değil dost bir liderin olması çok önemli” diye konuştu. Stutzman, “Yaptırım altında diye Suriye ile konuşmaktan kaçınamayız. İran ve Kuzey Kore ile de görüştük. Suriye’yi Çin’e ya da tekrar Rusya-İran eksenine itmek istemiyoruz” açıklaması yaptı.Amerikalı heyet siyasi ziyaretlerin ardından tarihi bir sinagogun bulunduğu Şam’ın dış mahallelerinden Jobar’ı ve Hıristiyan dini liderleriyle bir araya geldikleri Bab Touma Hıristiyan mahallesini de ziyaret etti. Heyet burada Süryani Ortodoks Patriği Mor Ignatius Aphrem’le görüştü. Geçiş hükümetinde görev alan tek kadın ve tek Hıristiyan olan Suriye Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Hind Kabavat, Kongre heyetiyle birlikte Bab Touma’yı ziyaret ederek bunun Suriyeliler için çok önemli olduğunu söyledi.YAPTIRIMLARA TRUMP KARAR VERECEK Aynı zamanda Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde de görev alan Mills, burada yaptığı açıklamada, “Buraya gelip kendi gözlerimle görebilmek, çeşitli hükümet yetkilileriyle görüşmek, Suriye halkının ihtiyaçlarını dinlemek, ülkenin istikrarı için nelere ihtiyaç duyulduğunu gözlemlemek çok önemliydi” ifadelerini kullandı. Suriye’ye uygulanan yaptırımların kaldırılıp kaldırılmamasıyla ilgili soruya da yanıt veren Mills, “Sonuç olarak yaptırımların ne olacağı konusu Başkan’ın (Trump) kararı olacak, Kongre sadece tavsiyede bulunabilir” dedi. Daha önce ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf, aralık ayında Şam’ı ziyaret etmiş, ABD’nin Suriyelilerle birlikte çalışmaya hazır olduğunu söylemişti.

Source: Hurriyet.com.tr


Ankara’da kritik görüşme

Kritik görüşmede Gazze’de ateşkesin sağlanmasına yönelik çabalar görüşüldü. Batı Şeria’daki durumun da değerlendirildiği görüşmede, İsrail’in işgali kalıcı hale getirmek üzere attığı adımların bölgesel barışı tehdit eden boyutlara ulaştığına dikkat çekildi. Görüşmede ayrıca, Filistinli gruplar arasında uzlaşı sağlama çabaları da ele alındı. Fidan, Filistinli gruplar arasında birlik sağlanmasının önemine değinerek, Türkiye’nin bu yöndeki çabalara her türlü katkıyı sunmaya hazır olduğunu aktardı.

Source: Hurriyet.com.tr


‘Anarşi odasının kapısını bir kez açarsanız yeni dünya savaşı gelir’

Gazze Şeridi’ndeki sağlık bakanlığının rakamlarına göre bölgede 1,5 yıldır süren İsrail saldırıları sonucu bugüne kadar 50 binden fazla Filistinli yaşamını yitirdi, bunların 15 binden fazlası 18 yaşın altındaki çocuklar. Yaralı sayısı 116 binin üzerinde. Bombardımanlar sonucu 1,8 milyon kişi evsiz kaldı, Gazze’nin altyapısı tamamen çöktü. Temiz suya erişim oranı yüzde 5’in altına düştü. Savaş 7 Ekim 2023’te eski ABD Başkanı Joe Biden yönetimdeyken başladı ancak bu yıl Donald Trump’ın başkanlığı devralmasıyla İsrail tarafına verilen destek daha da belirginleşti. Ateşkes çağrıları yerini ‘İsrail’in güvenlik hakkı’ vurgusuna bıraktı. Avrupa ülkeleri de İsrail’e diplomatik destek vermeye devam ediyor. Kamuoyunda yükselen protestolarsa sokağın sesiyle siyaset arasındaki uçurumu gösteriyor.BM raporlarına göre Gazze’den kaçmak isteyenlerin sayısı 500 bini geçti. Mısır’ın Refah Sınır Kapısı kapalı olsa da göç riski büyüyor. Avrupa (özellikle İtalya ve Yunanistan) 2016’dakinin benzeri yeni bir mülteci krizi endişesi taşıyor. Türkiye’ninse Suriye Savaşı’ndaki gibi doğrudan hedef olmasa da göç hareketinin transit ülkesi haline gelebileceği konuşuluyor. Ateşkeslerin kalıcı olmamasını ve esirlerin takasının gerçekleşmemesini protesto eden İsrail halkı da gösteriler düzenliyor. ‘Hicret değil sürgün’Savaşın uzun süredir devam etmesi, sağlanan ateşkeslerin kalıcı olmaması ve özellikle esirlerin takasının gerçekleşmemesi İsrail toplumunda huzursuzluk yaratmaya başladı. Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Salih Bıçakçı, savaşın derin toplumsal etkiler ürettiğini söylüyor. Bıçakçı’ya göre İsrail kamuoyunda büyük bir kırılma yaşanıyor: “İnsanlar üzgün ve beklentilerine erişememiş durumda. En büyük toplumsal travma, hâlâ geri alınamayan esirler. Hamas’ın elinde tuttuğu kişilerin bazılarının öldüğü biliniyor, cenazeler bile teslim edilmedi. Bu kapanmamış acı, toplumsal gerilimi derinleştiriyor.”Bıçakçı ayrıca hükümetin savaşın devamından yana tavır aldığına, ikinci bir ateşkesin bilerek engellendiğine dikkat çekiyor: “İsrail hükümeti içinde bazı gruplar ‘büyük savaş’ söylemini başından beri destekliyordu. Barıştan çok çatışmayı tercih eden bu yaklaşım toplumsal huzuru daha da bozdu.”İsrail’in iç siyasetinde de tansiyon yüksek. Bıçakçı, ülkedeki sol ve liberal kesimlerin hükümetin tutumundan rahatsız olduğunu, hukuk sistemine yapılan müdahalelerin ‘İsrail’in temel varlık sebebini’ sorgulatır hale geldiğini söylüyor: “İsrail’in kendi içinde ciddi bir meşruiyet sorunu oluştu. Hükümetin politikaları sadece dış dünyada değil, içeride de ‘Bu ülke neye dönüşüyor’ sorusunu doğuruyor.” Diğer yandan kimi ülkeler arabuluculuk denemelerine devam etse de Bıçakçı’ya göre sahada gerçekçi bir diplomatik çözüm zemini kalmadı hatta bombalandı: “Bunu yapan Trump. Gazze’yi bir tatil köyüne çevirme hayalleriyle başladı bu dönem. Mısır ve Katar’ın yürüttüğü süreçler baltalandı. İsrail bu çabaların başarılı olacağına zaten inanmıyor. Shin Bet ve Mossad yetkilileri bile hükümete esir takası çağrısı yaptı ama hükümetin içinde siyasi uzlaşı zemini yok. Şu anda uluslararası toplumun gündeminde insani çözüm değil, Gazze halkının nereye gönderileceği konuşuluyor. ‘Ürdün mü alsın, Mısır mı alsın, Türkiye’ye mi gönderelim’ bahisleri dönüyor. Bu çok tehlikeli. Bir insan grubunu toprağından sürmek, uluslararası düzeni çökertecek bir şey. Çünkü insanların bir toprağa hâkim olma, sahip olma düzenini elinden aldığınız zaman, anarşi odasının ya da dünyasının, partisinin kapısını açarsınız. Ve bunu açtığınız zaman da hiç kimse, hiç kimseyi durduramaz. Yeni bir dünya savaşı gelir, uluslararası anlaşmalar ortadan kalkar. Dünya yapılan ahlaksızlık ve cinayetlere göz yummaya devam ederse bizim meşruiyet ve ahlaki duruş sistemimiz kaybolur. Ve bu inanç kaybolduğu sürece devlet dediğimiz unsur da kaybolur ve yıpranır!”Bıçakçı, ‘hicret’ söylemlerine de karşı çıkarak yaşananların açıkça sürgün olduğunu belirtiyor: “Gazzelilerin topraklarından edilmesine hicret diyemezsiniz. Bu sürgündür. Bu söylemlerle İsrail’in politikalarını meşrulaştırmak, Filistin davasına yapılabilecek en büyük kötülük. Bunu hicret namı altında sempatikleştirmeye ve İsrail’in yaptığını meşrulaştırmaya çalışırsanız iki gün sonra sizi de hicret için bir yere gönderebilirler ve sesinizi çıkaramazsınız.”Ortak duruş sergileyemediAvrupa ülkeleri Gazze konusunda ortak bir dış politika geliştirmekte yetersiz kaldı. İspanya, İrlanda, Malta ve Slovenya gibi ülkeler İsrail’e tanınan AB imtiyazlarının askıya alınması gerektiğini savunurken Almanya, Macaristan ve Avusturya başta olmak üzere birçok ülke bu yöndeki adımlara karşı çıktı.Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tuğçe Erçetin Sabuncu, Avrupa’daki bu kırılmayı şöyle yorumluyor: “AB üyeleri Gazze Şeridi’ndeki insan hakları ihlalleri karşısında ortak bir duruş sergileyemedi. Almanya ve Macaristan, İsrail’e en güçlü desteği veren ülkeler arasında. Almanya, Holokost anısını kullanarak Gazze’ye yönelik eleştirileri bastırmaya çalışıyor; Macaristan ise Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu hakkında verdiği yakalama kararına rağmen onu ağırladı.”Erçetin Sabuncu, Almanya’nın İsrail’e silah satışını sürdürdüğünü, Macaristan ve Avusturya’nınsa AB açıklamalarını engellediğini vurgularken Avrupa’daki iktidar-halk ayrımına da dikkat çekiyor: “Devletler ve liderler başka hesaplar yaparken, halklar ve akademi dünyası Gazze için ayağa kalktı. İşini kaybedenler, sınır dışı edilenler oldu ama bu dayanışma hiç bitmedi. Avrupa’da aşırı sağ yükselirken bir yandan da insan haklarını savunan güçlü bir dip dalga oluşuyor.”Erçetin Sabuncu’ya göre Avrupa sokaklarındaki bu baskı, devlet politikalarını kısmen etkiliyor: “Bir yanda ABD Başkanı, yapay zekâyla oluşturulan ‘Altın Gazze’ videosuyla acıların merkezinden bir tatil köyü çıkarmaya çalışıyor. Üstelik son dönemde ‘hicret’ diye yumuşatılarak söylenmeye başlanan orada yaşayanların başka topraklara sürgününü de planlayarak… Öte yandan akademide, sokakta milyonlar bu tavra karşı birleşiyor. Bu arada Trump’ın bu utanç verici hayaline karşı Arap ülkelerinin Gazze inşa planına Avrupalı liderlerin destek vermesi de yeni bir nokta olarak görülmeli. Aralarında Fransa’nın da olduğu ülkelerin Filistin devletini tanıyabileceklerine dair çıkışı sokakların, halkların, insani kayıplar sebebiyle geç kalmış da olsa devletleri, liderleri bir yere getirebildiğini gösteriyor.”‘Avrupa tedbirini alıyor’Mısır, Refah Sınır Kapısı’nı kapalı tuttuğundan Gazze’den şimdilik doğrudan bir göç beklenmiyor. Göç araştırmacısı Prof. Dr. Murat Erdoğan’ın yaşanacak göçle alakalı yanıtı net: “Uzun vadede dolaylı yoldan göç alma ihtimali tabii ki var. Mısır, Ürdün ve Türkiye için de geçerli.” Erdoğan Ortadoğu’da yaşanacak göçü şöyle özetliyor: “Lübnan ve Ürdün şu an zaten olağanüstü bir mülteci göçü altındalar. Kendi nüfuslarına oranla epey yüksek oranda mülteci barındırıyorlar, Lübnan’ın durumu feci. Buradaki yük artarsa, koşullar iyice kötüleşir ve oradaki mültecilerin başka yere gitmesi söz konusu olur. Mülteciler bunu talep eder. Ürdün ve Lübnan’dan çıkmak isteyen ya da gönderilecek mülteciler için bölgede birkaç yer var, aralarında Türkiye ön plana çıkar.”Türkiye’nin göçte ön plana çıkması mültecilerin Avrupa sınırına dayanması anlamına geliyor. 2016 yılından bu yana mülteci krizini maddi desteklerle yönetmeye çalışan Avrupa’nın bu konudaki tutumunun ne olacağı bir diğer soru. Ancak Erdoğan, AB’nin aynı tutumla yola devam edeceğinin altını şu sözlerle çiziyor: “AB bu işi 2016 sonrasında tamamen mali destekle engelleme yolunu seçti. Dolayısıyla onlar yeni bir yerleşmeyi kabul etmeyeceklerdir. Bir şekilde sınır aşımları olursa diye şimdiden tedbirlerini alıyorlar. Bu anlamda da Ürdün, Lübnan ve Türkiye’yle özel anlaşmalar yapmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla AB’nin politikası kendini koruma politikası olarak devam edecektir. Farklı bir davranış beklemiyorum, sadece biraz daha fazla para aktaracaklardır.”

Source: Hurriyet.com.tr


Ukrayna’dan Rusya’ya mesaj: Ateşkes Paskalya’yla sınırlı kalmasın

ABD tarafından sunulan, şartsız ve 30 gün sürecek ateşkes teklifine Ukrayna’nın olumlu yanıt verdiğini belirten Zelenskiy, Moskova’nın ise bu teklife 39 gündür yanıt vermediğine dikkat çekti. Sosyal medya hesabından açıklama yapan Zelenskiy, “Rusya şu ana dek bu çağrıyı görmezden geldi. Eğer şimdi gerçekten samimi bir ateşkese katılmaya hazırsa, biz de buna uygun davranırız” dedi. Zelenskiy, savaşın seyrine ilişkin değerlendirmesinde, Rus ordusunun cephe hattındaki taarruzlarının sürdüğünü ve topçu ateşinde azalma gözlemlenmediğini kaydederek, “Moskova’dan gelen sözlere güven yok. Her Rus saldırısı, uygun bir yanıtla karşılık bulacaktır” mesajı verdi.
Barışın inşası için uzun süreli bir ateşkes gerektiğini savunan Ukrayna lideri, “Otuz saatlik ateşkes yalnızca manşetlere yeter. Ancak otuz günlük bir ateşkes, barışa gerçek bir şans sunar” değerlendirmesinde bulundu. Genelkurmay Başkanlığı’nın raporlarına göre cephe hattındaki sıcak gelişmeleri aktaran Zelenskiy, Ukrayna ordusunun her türlü senaryoya karşı hazırlıklı olduğunu ifade etti. Saat 21.30 ve 22.00’de Başkomutan Oleksandr Syrskyi’den cephe hattına ilişkin detaylı güncellemeleri alacaklarını belirtti.

Source: Dünya Gazetesi


Yutucu kuryelerin baronu Ferudun Müldür teslim oldu!

Adını yaptığı uyuşturucu kaçakçılığıyla dünyaya duyuran Ferudun Müldür, 2017″de hakkında çıkan “Suç örgütüne üye olmak ve uyuşturucu ticareti yapmak” suçlamasının ardından sırra kadem bastı. HAYATINI BARINAKLARDA SÜRDÜRDÜ Hakkında uluslararası düzeyde kırmızı bülten çıkartılan Müldür”ün 2 yıl önce Ekvador sınırından kaçak yollarla Kolombiya”ya geçtiği tespit edildi. Bogoto”da kaldığı süre boyunca sürekli yer değiştiren ve genellikle barınaklarda kalan Müldür”e bir türlü ulaşılamadı. UYUŞTURUCUYU KURYELERİN MİDESİNE KOYDU Sabah”ın haberine göre Kolombiya”da uyuşturucu ticaretine devam eden ve kısa sürede Güney Amerika”dan Avrupa”ya kokain ticareti yapan uluslararası bir suç örgütünün lideri durumuna gelen Müldür, uyuşturucuyu Brezilya”dan “yutucu kurye” yöntemiyle kuryelerin midelerinde dünyanın birçok ülkesine göndermeye başladı. GÜNEY AMERİKA”YA SIĞINMA TALEBİ Müldür”ün kuryelerinden Nijerya asıllı R.E. (22) de 4 Mart 2019″da Sao Paulo”dan havayolu ile İstanbul”a gelmesinin ardından, midesinde tespit edilen 1 kilogram ağırlığındaki 82 kapsülle yakalandı. Kolombiya polisinin son dönemde yaptığı baskınlar nedeniyle sürekli adres değiştirmek zorunda kalan Müldür, iyice köşeye sıkışınca, önceki dün İnterpol”e başvurarak teslim oldu. Brezilyalı bir kadınla yaşadığını ve yasal bir işi olduğunu iddia eden Müldür, Güney Amerika”ya sığınma talebinde bulundu. Ancak savcılık bu talebi reddetti.

Source: Çağla Çağlar


Yunanistan”ın haritası, AB imzalı diplomatik işgal girişimidir

Yunanistan füze atmadı, savaş ilan etmedi. Ama harita çizdi. Ve o harita, sahada kurşun atmadan masa başında sınırları değiştirme girişimidir. Modern savaşlar artık böyle başlıyor. Kalemle…

Yunanistan 16 Nisan’da Avrupa Birliği’ne “Deniz Mekansal Planlaması” adı altında bir belge sundu. AB normlarına uygunmuş gibi gösterilen bu plan, Türkiye’yi Ege’de ve Doğu Akdeniz’de nefessiz bırakmayı hedefliyor.

Amaç; Türkiye’yi kıyılarına hapsetmek, karasularını dantel gibi kuşatmak, Meis gibi burnumuzun dibindeki adalar üzerinden yüz binlerce kilometrekarelik yetki alanı üretmek..

Yunanistan askeri olarak Türkiye’ye kafa tutamaz. Bunu Atina da biliyor, Brüksel de.
Ama Yunanistan, Ankara’ya karşı bir “hukuk savaşı” yürütüyor.

Yarın Türkiye bir sismik araştırma başlatsa, bu belgeye dayananlar “uluslararası planı ihlal etti” diyecek. Mesele zaten çatışma çıkarmak değil. Türkiye’yi meşruiyetin dışına itmek.

YUNANİSTAN BU PLANDA YALNIZ DEĞİL

Yunanistan bu özgüveni nereden buluyor? Arkasındaki bloktan: İsrail ile ortak enerji planları yapıyor, Katar’la askeri anlaşmalar imzalıyor, ABD ve Fransa’yla tatbikatlara katılıyor, Mısır’la deniz yetki anlaşması imzalıyor, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle Doğu Akdeniz’i parselliyor. Ve bu bloğun amacı net: Türkiye’nin denizde nefesini kesmek.
Doğu Akdeniz sadece gaz meselesi değil. Bu bir egemenlik mücadelesi. Ve Yunanistan, “harita çizdim, oldu” diyerek bu mücadeleyi masada bitirmek istiyor.

Türkiye bu haritanın “yok hükmünde” olduğunu ilan etti. Çünkü uluslararası hukukta bir ülke, ihtilaflı deniz alanlarını tek başına planlayamaz.

Avrupa Birliği”nin onayı, uluslararası deniz hukuku karşısında bir anlam ifade etmez. Çünkü kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırları, ancak anlaşmayla ya da uluslararası mahkemeyle belirlenir.

TÜRKİYE’NİN KENDİ PLANINI HAZIRLAMASI ÖNEMLİ

Türkiye bu oyunu çok önceden gördü Ve bu kez sadece “reddediyoruz” demedi. Alternatif haritasını hazırlayıp UNESCO ve BM’ye gönderdi.

Kıta sahanlığı, ortay hat prensibi, hakkaniyet ilkesi… Yani Türkiye’nin hukuki zemini, sadece söylemle değil, kurumsal veriyle güçlendirildi.

Yani artık masada iki harita var: Biri Brüksel’in korumasında Yunanistan’ın maksimalist rüyası, Diğeri Ankara’nın sahadaki fiili varlığına, hukuki argümanına ve tarihsel meşruiyetine dayanan planı.Türkiye artık haklılığını belgelendirerek anlatıyor.

En önemlisi bu… Çünkü nice savaş cephede kazanılıp masada kaydedildi. Ve dersler iyi alınmış gözüküyor.

Bartu Eken / Haber7

Source: Bartu Eken


“TCG Volkan bir bağış değil, hesaplanmış bir jeopolitik manevra”… Türkiye”nin hamlesi ses getirdi

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde yer alan TCG Volkan hücumbotunun Maldivler”e hibe edilmesi batı basınında merak uyandırdı. TÜRKİYE”NİN “TCG VOLKAN” HAMLESİMaldivler”e yapılacak Doğan sınıfı TCG Volkan hücumbotu bağışını “stratejik askeri transfer” olarak nitelendiren batı basını “Bu hibe Ankara ve Male arasındaki savunma iş birliğinin önemli ölçüde derinleşmesini temsil ediyor ve Maldivler Ulusal Savunma Gücü”ne (MNDF) yeni bir deniz ateş gücü seviyesi getiriyor” ifadelerini kullandı. TCG Volkan”ın Maldivler için deniz kabiliyetinde büyük bir sıçramayı temsil ettiği vurgulandı. Haberde, “Maldivler envanterindeki en ağır silahlı ve yetenekli yüzey muharip gemisi olan TCG Volkan”ın konuşlandırılması, ülkenin deniz operasyonlarının kapsamını yeniden tanımlıyor. Maldivler Sahil Güvenliğini, genişletilmiş devriyeler yürütme, deniz alanı farkındalığını sağlama ve ortaya çıkan güvenlik tehditlerine daha fazla güçle cevap verme konumuna getiriyor” denildi.TCG Volkan hibesinin 2024″te Maldivler”in Bayraktar TB2 satın almasının ardından gerçekleştiğine dikkat çekilirken, “Yeni kurulan MNDF Hava Kuvvetleri tarafından işletilen bu insansız hava araçları, ülkenin deniz topraklarını izleme kapasitesini önemli ölçüde iyileştirdi” değerlendirmesinde bulunuldu.Türkiye”nin Maldivler ile savunma bağlarını derinleştirerek Hindistan ve Çin tarafından domine edilen Hint Okyanusu bölgesindeki etkisini genişlettiğini yazan Batı basını, “TCG Volkan”ın bağışlanması, acil savunma yükseltmesinin ötesinde Türkiye”nin daha geniş stratejik hedeflerini yansıtıyor. Bu hamle, Türkiye”nin güç yansıtmasını, büyüyen savunma endüstrisini tanıtmasını ve eğitim ve donanım desteği aracılığıyla uzun vadeli askeri ve diplomatik ilişkileri geliştirmesini sağlıyor. Bu bağlamda, TCG Volkan”ın teslimatı yalnızca askeri bir varlık transferi değil, aynı zamanda hesaplanmış bir jeopolitik manevra olup, Türkiye”yi Güney Asya güvenlik dinamiklerinde önemli bir aktör olarak konumlandırırken, Maldivler”e de deniz çıkarlarını savunma konusunda gelişmiş bir kapasite sunmaktadır” ifadelerini kullandı.HİBE İŞLEMLERİNİN TEMMUZ AYINDA TAMAMLANMASI ÖNGÖRÜLÜYORHibe hazırlığı kapsamında, bakım ve onarım çalışmaları İstanbul Tersanesi Komutanlığı”nda yapılan TCG Volkan”ın, Maldivler”e transferinin havuzlu taşıma gemisi ile Nisan-Haziran ayları arasında yapılması planlanıyor.TCG Volkan, havuzlu taşıma gemisi ile denizden Maldivler”e ulaşmasının ardından Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından gönderilecek bir ekip tarafından faal hale getirilecek.Hibe işlemlerinin Temmuz ayında tamamlanması öngörülen TCG Volkan”ın Maldivler Savunma Kuvvetlerine katılmasının ardından gemide görev yapacak Maldivler personeli için Türkiye”de verilmesi planlanan ve 7 Nisan”da başlayan ferdi eğitimler 9 Mayıs”ta son bulacak.TCG Volkan”ın Maldivler”de faal hale getirilmesinin ardından Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca oluşturulacak eğitici ekip tarafından tüm gemi mürettebatına 2 hafta süreyle gemide ileri seviye birlik eğitimleri verilmesi planlanıyor.

Source: Www.star.com.tr


Zelenskiy, Rusya”nın Paskalya Bayramı için ilan ettiği geçici ateşkesi ihlal ettiğini belirtti

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Telegram hesabı üzerinden yaptığı yazılı açıklamada, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin”in 19 Nisan saat 18.00″den 21 Nisan saat 00.00″a kadar tüm askeri operasyonları durdurma kararıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Rusya, Paskalya Bayramı nedeniyle Ukrayna”da geçici ateşkes ilan etti

Ukrayna Genelkurmay Başkanı Oleksandr Sırskiy”den 19 Nisan saat 18.00″den 20 Nisan saat 00.00″a kadar cephedeki gelişmeler hakkında bilgi aldığını aktaran Zelenskiy, Rus saldırılarının sürdüğünü belirtti.

Rus ordusunun, Rusya”nın Kursk ve Ukrayna”nın Donetsk ve Zaporijya bölgelerinde topçu ve insansız hava araçlarıyla (İHA) saldırılar düzenlediğine işaret eden Zelenskiy, Ukrayna ordusunun bu saldırılara karşılık verdiğini kaydetti.

Zelenskiy, Rus ordusunun bu süreçte 19 kez saldırı girişiminde bulunarak 387 kez ateş açtığını ve 290 kez İHA kullandığını ifade etti.

“Genel olarak Paskalya sabahı itibarıyla Rus ordusunun bir ateşkes imajı yaratmaya çalıştığını, ancak bazı yerlerde Ukrayna”ya kayıp verdirmek için ilerleme girişimlerinden vazgeçmediğini” vurgulayan Zelenskiy, “Rusya”nın ateşkes şartlarına tam olarak uyması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

Rusya, Paskalya Bayramı dolayısıyla Ukrayna”da geçici ateşkes ilan etmişti.

Kremlin”den yapılan açıklamaya göre, bu kapsamda Rus tarafının 19 Nisan saat 18.00″den 21 Nisan saat 00.00″a kadar tüm askeri operasyonları durduracağı bildirilmişti.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source: