“Uluslararası Çatışmalar Gündemi – Savaşlar, Anlaşmalar ve İnsani Krizler”

İkinci çinko

Amerika Amerika,Türkler dünya durdukça,beraberdir seninlehürriyet savaşında.

Gençlerimiz muhtemelen ilk defa duymuştur ama, yaşı 60’ın üzerinde olanlar bu şarkıyı eminim çok iyi hatırlar. 1950’li yılların pop starı Celal İnce söylüyordu. Demokrat Parti iktidara gelir gelmez Amerikan yalakalığı tavan yapmıştı, Celal İnce’nin bu şarkısı hit olmuştu.

Amerika’nın Sesi Radyosu Türkçe yayına başlamıştı, bu şarkıyı tek taraflı plastik plaklara onbinlerce adet basmışlardı, dostluğun hediyesi olarak Türkiye’de “bedava” dağıtmışlardı. Plağın ambalajında New York ve İstanbul’un fotoğrafları vardı. Ayrıca, Roosevelt, Thomas Jefferson, George Washington, Namık Kemal, Ziya Gökalp ve Atatürk’ün özgürlük konusundaki sözleri yer alıyordu.

Aslına bakarsanız, Kore Savaşı sırasında ABD Dışişleri Bakanı John Dulles bu “kardeşliğimizi” gayet açık izah etmişti, “En ucuz askeri Türkiye’den temin ediyoruz, Türk askerinin maliyeti 23 cent’e denk geliyor” demişti!

John Dulles’in kardeşi CIA başkanıydı. Dünyadaki bütün “insan pazarları”na bakmışlardı, tezgahlardaki en ucuz fiyat bizim alnımızda yazıyordu.

Sayın ahalimiz “Amerika Amerikaaa” diye Celal İnce’nin şarkısını gururla söylerken, Nazım Hikmet oturdu, “23 sentlik asker” şiirini kaleme aldı.

Mister Dallas, sizden saklamak olmaz / hayat pahalı biraz bizim memlekette / mesela iki yüz gram et alabilirsiniz, koyun eti, Ankara’da 23 sente… / Yahut iki kilo kuru soğan / yahut bir kilodan biraz fazla mercimek / elli santim kefen bezi / yahut da bir aylığına yirmi yaşlarında bir tane insan!

Adam başı maliyetimiz 23 cent’ti… Aradan yıllar geçince, renkli devrimlerin sponsoru, liboşların gurusu George Soros, Sabancı Üniversitesi’nde konferans verip, daha şık izah edecekti, “Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü ordusudur” diyecekti!

Hatta hiç unutmam, 1 Mart Tezkeresi döneminde Amerikan medyası yazmıştı… Pentagon, Afganistan’daki bin Amerikan askeri için ayda 28 milyon dolar harcıyordu, oraya gönderdiğimiz bin Türk askeri için ise sadece 4.5 milyon dolar harcanıyordu. Yani, Türkiye aynı görevi altı kat ucuza yapıyordu. Ne kadar gurur duysak azdı!

Bilahare, ABD eski başkanı Reagan’ın hatıralarını anlattığı “Reagan Günceleri” isimli kitabı piyasaya çıktı. Bizimle alakalı bölümü ibret vericiydi. “Türkiye bizim güvenliğimizin parçasıdır, bir Türk askeri yılda 6 bin dolara mal oluyor, eğer onu bir Amerikan askeriyle değiştirmeye mecbur kalırsak, maliyetimiz 90 bin dolara çıkıyor” diyordu. Hesap gayet mantıklıydı… Coni’nin günlüğü 246 dolarken, Mehmet’in günlüğü 16 dolardı.

Canımızın fiyatı 23 cent’ten 16 dolara çıkmıştı ama, eskiden altı kat ucuza ölürken, artık 15 kat ucuza ölüyorduk… Fiyatımız artarken, değerimiz ucuzluyordu, ABD sürümden kazanıyordu!

Gel gör ki, bizden daha ucuz olanlar, bizden daha kullanışlı olanlar da vardı. 15 Ağustos 1984… Gün geceye, kavurucu sıcak ayaza dönüyordu, trok trok trok trok… Tok vuruşlar sessizliği yırttı. Tarihte ilk kez kalleş kaleş sesi duyuluyordu. Eruh ve Şemdinli basılıyordu. İhanetin miladıydı.

(PKK ilk kez vurduğunda henüz PKK diye bir kavram bile bilinmiyordu, Apocular diye tanınıyorlardı. Basit bir eşkıya faaliyeti olarak görülmüştü, devleti yönetenler meselenin önemini süzememişti. Halbuki… 3T’nin ilk T’si devreye sokulmuştu. Terörün T’si, tanıtmanın T’si, toprağın T’si.)

(EOKA mesela, Kıbrıs’ta terörle başlamıştı, davasını böyle tanıtmıştı, neticede toprak aldı, devlet kurdu… ASALA mesela, terörle başladı, diplomatlarımızı vurdu, sözde soykırım davasını böyle tanıttı, neticede toprak almak istiyor… PKK da işte böyleydi, terörle başlamıştı, terörle davasını tanıtacak, sonra toprak isteyecekti… Tee 1984’de ilk kez vurduklarında, Türkiye bu manzarayı kavrayamamıştı.)

(Hatırlayalım lütfen… EOKA’yı ne zaman bitirdik? Kıbrıs’a çıktığımızda, 1974’te… Asala ne zaman kuruldu? Hemen bir yıl sonra, 1975’te… Asala’yı ne zaman vurup bitirdik? 1983’te… PKK ilk ne zaman vurdu? Hemen bir yıl sonra, 1984’te… Türkiye işte bunu görememişti, başına örülen çorabın farkında değildi.)

Aradan sekiz yıl geçti, 1992… ABD “davet edeceksiniz” dedi, bizimkiler derhal “peki” dedi, Barzani tarihte ilk kez Ankara’ya geldi. Cumhurbaşkanı Özal’ın himayesinde gelmişti, MİT tesislerinde kalıyordu. Süklüm püklümdü. Kürtçe konuşmasına izin verilmedi, Arapça konuşuyordu, tercüman Türkçe’ye çeviriyordu. ABD “vereceksiniz” dedi, Barzani’ye TC pasaportu verdik, para verdik, silah verdik, buğday verdik, elektriğini verdik. ABD öyle istediği için, elimizi vermiştik, sıra kolumuzu kaptırmaya gelmişti.

Sekiz ay sonra… ABD’yle Ege Denizi’nde ortak tatbikat yapıyorduk. Uçak gemisi Saratoga’dan iki adet sea sparrow füzesi fırlatıldı. Bum… Türk muhribi Muavenet’in köprüüstü vuruldu. Beş şehit verdik, 22 yaralımız vardı.

ABD “pardon” dedi, yanlışlıkla olduğunu söyledi. Halbuki, sea sparrowlar öyle yanlışlıkla düğmesine bastık gitti türünden füzeler değildi, ateşleme için altı aşamadan geçmek zorundaydı, komutan onayı şarttı, güdümlü mermi değildi, ateşlendikten sonra hedefini vurabilmesi için rehbere ihtiyacı vardı, fırlatan geminin hedef gemiyi radarla aydınlatması gerekiyordu.

Yani? Yanlışlıkla fırlatma ihtimali, milyonda bir bile mümkün değildi.

Peki neydi? Irak’ı bölebilmek için, Irak’ın kuzeyinde Kürdistan kurabilmek için, bizim İncirlik ve Pirinçlik’te konuşlanan “çekiç güç” şarttı. Ankara ayak diretiyordu. Sen misin ayak direten… Muavenet zart diye vuruldu. Ankara mesajı aldı. TBMM çekiç güç’ün süresini zurt diye uzattı. Bir daha hiç ayak diretmedik, çünkü her defasında başımıza aynı şeyin geleceği belliydi. O nedenle, Amerikan ordusu Irak’a girene kadar çekiç güç’ün süresini hep uzattık, hep uzattık, hep uzattık, hiç itiraz etmedik.

2002 oldu… Amerikan Kongresi 189 milyon dolarlık ödeneğe onay verdi, CIA’in paramiliter güçleri öncü kuvvet olarak devreye sokuldu. Saddam’ın ordusundan altı bin vatan hainini parayla devşirdiler, dile kolay, altı bin vatan haini… Her birine uydu telefon verdiler, mükemmel istihbarat ağı kurdular, Saddam tuvalete gitse Pentagon’un haberi oluyordu.

2002’nin temmuz ayında, CIA operasyon ekibi Türkiye’den yola çıktı. Kendilerine “kırık oyuncaklar grubu” diyorlardı. Dünyanın pek çok ülkesinde görev yapmış, tecrübeli bir ekipti. Süleymaniye’ye geldiler, üs kurdular. Yeşil badanalı üsse “Antep fıstığı” adını verdiler!

2002’nin ekim ayında, yine Türkiye’den yola çıkan para kamyonları geldi. Karton kutuların içinde 100 dolarlık banknotlar vardı. Savaşın altyapısını hazırlamak için, milis güç kurmak, adam satın almak, sabotajlar yapmak amacıyla 100 milyon dolardan fazla nakit dağıttılar.

1 Mart 2003… AKP hükümeti “tamam” dedi ama, CHP direndi, ABD tezkeresi TBMM’den geçmedi. Vay sen misin geçirmeyen… Hem TSK’nın hem CHP’nin imhası için düğmeye basıldı.

ABD’nin Ankara büyükelçisi açık açık söyledi, “Türk hükümeti bize garanti vermişti” dedi. Yani? Sayın yerli ve milli ve dindar hükümetimiz, daha tezkere meclise getirilmeden önce “hallettik merak etmeyin” diye Washington’a garanti vermişti! CHP bu oyunu bozunca, ABD çok öfkelendi.

Tarihi özel olarak seçtiler… Tam 4 Temmuz’da, Amerikan bağımsızlık gününde, kafamıza çuval geçirdiler.

Süleymaniye’deki irtibat büromuz, ağır silahlı Amerikan askerleri tarafından basıldı, bordo bereli 11 subay ve astsubayımız kafalarına çuval geçirilerek, ters kelepçe takılarak, dipçiklenerek tutuklandı. Binbaşımızın kaburgası kırıldı. 57 saat esir tutuldular. Mesaj gayet netti… “Artık burası Kürdistan, burnunuzu sokmayın, kurcalamaya çalışmayın, defolun” deniyordu.

2006… Roma’daki NATO Savunma Koleji’nde brifing veren Amerikalı albay, Ortadoğu haritası açtı, Türkiye’nin yarısında alenen “Kürdistan” yazıyordu! Türk subaylar topluca salonu terk etti, Türk genelkurmayı olayı protesto etti ama, mesaj yine gayet netti… Kürdistan, NATO projesiydi!

Hal böyleyken, asrın liderimiz New York’a gitti, “Yahudi cesaret ödülü” aldı. Oradan Washington’a geçti, Bush tarafından Oval Ofis’te ağırlandı. Türkiye’ye döner dönmez de “Kürtler benim canım ciğerimdir, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Diyarbakır yıldız olacak” dedi. Büyük Ortadoğu Projesi ilk kez telaffuz edilmişti. “Biliyorsunuz, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlarından biriyiz” dedi. Bilmiyorduk ama, öğrenmiş olduk!

Şak… Cumhuriyet Halk Partisi imha edildi. Kıbrıs’tan 1 Mart tezkeresine kadar her konuda ABD’nin karşısına takoz olarak çıkan CHP’nin fişi çekildi. Manevi suikast işlendi, Deniz Baykal’ın kaseti çıktı. Demokrasi tarihimizin kırılma noktalarından biriydi. CHP bu komployla “dizayn” edildi, kurucu ayarlarından uzaklaştırıldı, Yeni Türkiye’ye müsait Yeni CHP haline getirildi.

(İsveç’te İpekyolu Enstitüsü adında düşünce kuruluşu var. CIA’in yan kuruluşu… Amerikan Dış Politika Konseyi’ne bağlı olarak faaliyet gösteriyor. Orta Asya ve Orta Doğu üzerine analizler yapıyor. 2008 yılında yazdığı bir senaryo raporu enteresan ötesiydi. Ulusalcı Deniz Baykal’ın genel başkanlıktan ayrılmaya mecbur edileceği, onun yerine Kılıçdaroğlu’nun getirileceği, parti politikalarının değişeceği anlatılıyordu. İsim isim aynen böyle anlatılıyordu. Halbuki, bu raporun yazıldığı tarihte Kılıçdaroğlu sıradan milletvekiliydi, kimse tanımıyordu, parti içinde etkisi olan bir milletvekili bile değildi. 2008 yılında Türkiye’de çoook çok az kişinin haberdar olduğu bu tuhaf rapor, o dönemde hiç önemsenmemişti. Ama hemen bir yıl sonra, bazı mucizeler gerçekleşti. Sayın medyamıza 2009 yılı başından itibaren -sihirli bir el- değdi, Kılıçdaroğlu parlatılmaya başlandı, habire ekrana çıkarıldı, kamuoyuna tanıtıldı. 2010 yılı, şak, kaset patladı… İpekyolu Enstitüsü’nün senaryosu kelimesi kelimesine gerçek oldu! Atatürkçüler dışlandı, ikinci cumhuriyetçiler dolduruldu, CHP artık ayakbağı olmayacaktı.)

Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olarak, kendi ellerimizle Kürdistan’ı inşa etmeye başladık. Barzani’nin sarayını biz yaptık. Başbakanlık binasını biz yaptık. Merkez bankası binasını biz yaptık. Erbil, Süleymaniye, Musul havalimanlarını biz yaptık. Üniversitelerini biz yaptık. Petrollerini bizim sırtımızdan satsınlar diye, kendi ellerimizle kendimize boru döşedik. Hastanelerini biz yaptık.

Kafamıza geçirdikleri çuvala teşekkür mahiyetinde Amerikan elçiliği binasını biz yaptık. Yollarını, kanalizasyonlarını, içme suyu şebekelerini biz yaptık. Barzani’nin babasına anıtmezar yaptık. Üstelik bunu “inşaat yapıyoruz para kazanıyoruz” diye pazarladılar, sayın ahalimiz de “ne güzel para kazanıyoruz, Allah hükümetimize zeval vermesin” diye alkışladı.

(Biz bunları yaparken, Barzani’nin makam odasında harita vardı. Adıyaman, Şanlıurfa, Malatya, Elazığ, Erzincan, Mardin, Diyarbakır, Batman, Siirt, Şırnak, Bitlis, Van, Hakkari, Bingöl, Muş, Ağrı, Kars, Iğdır, Tunceli, Kilis, Hatay, Gaziantep, Sivas, Erzurum, Kahramanmaraş… O haritada Kürdistan sınırları içinde gösteriliyordu. Bu harita hala makam odasında duruyor.)

Kendi ellerimizle Kürdistan’ı kurduk. Eşzamanlı olarak ne yapıldı? Ergenekon, Balyoz kumpaslarıyla Türkiye imha edildi. PKK tanık, TSK sanık yapıldı. Generallerimiz amirallerimiz, kurmay subaylarımız “darbeci terörist” diye hapse atıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri kendi vatanında mermi sıkmadan esir alındı. Kozmik oda, takkeli Amerikan casuslarına soyduruldu.

Devleti ordu korur, orduyu millet korur. Millet, ordusuna sahip çıkmadı. Türkiye Cumhuriyeti, kurmay zekâsız bırakıldı. Eşzamanlı olarak ne yapıldı? Bedelli askerlik çıkarıldı, hatta dekontlu askerlik çıkarıldı, ensesi kalınsa canı sağolsun, garibansa vatan sağolsun haline getirildi. Mete Han’dan başlayan 2 bin 200 yıllık “ordu-millet geleneği” imha edildi. Vatani görev gençlerin gözünde “kerizlik” haline getirildi.

PKK’yla masaya oturuldu. İmralı’yla Kandil’le pazarlık edildi. Karayılan, Kandil’de basın toplantısı düzenledi, sayın medyamız sevinçle, koştura koştura gitti. Anadolu Ajansı bile oradaydı, devletin resmi haber ajansı canlı yayın için Kandil’e gönderilmişti, tarihte ilkti. PKK güzellemeleri yapan ikinci cumhuriyetçi gazeteciler, CHP medyasına transfer edildi, rutubet gibi muhalif medyaya sızdılar, CHP seçmenini manipüle etmeye başladılar.

Asrın liderimiz, Barzani’yle birlikte Diyarbakır’da miting yaptı. Şivan Perver özel olarak davet edildi, 37 yıl sonra Türkiye’ye geldi, İbrahim Tatlıses’le düet yaptılar. Asrın liderimiz sahneye çıktı, tarihte ilk kez “Kürdistan” dedi, “Dostum Barzani, sizin şahsınızda Irak Kürdistan bölgesini muhabbetle selamlıyorum” dedi. Böylece, Kürdistan’ı resmi olarak tanımış olduk!

Şehit babası hapse mahkum edildi. Şehit annesini hapisle yargıladılar. Türkiye’de Mahsum Korkmaz heykeli dikildi. Yetmedi… Barzani, onur konuğu olarak AKP kongresine davet edildi, kürsüye çıktı, Kürtçe konuşma yaptı, “Türkiye seninle gurur duyuyor” tezahüratıyla ayakta alkışlandı.

Şak… Takvimde başka gün yokmuş gibi, onurumuzla alay ederek, tam 29 Ekim’de, Cumhuriyet Bayramı’nda, Barzani’nin silahlı kuvvetleri, topuyla füzesiyle Kürdistan bayraklarıyla, Türkiye topraklarında resmi geçit yaptı. Habur’dan girdiler, Silopi, Cizre, Nusaybin, Suruç güzergahını kat edip, Mürşitpınar sınır kapımızdan Suriye’ye, Kobani’ye geçtiler. Kurbanlar kesildi, havai fişekler fırlatıldı, halaylar çekildi. MİT eskortluk yaptı. Çok hazindi… Mardin-Urfa yolunda acıktılar, dinlenme tesisinde lahmacun yediler, lahmacunun parasını bile Türkiye Cumhuriyeti Devleti ödedi.

Irak’taki Kürdistan tamamdı, şimdi sıra Suriye’deki Kürdistan’a gelmişti.

2012… CIA başkanı Ankara’ya geldi. Suriye politikamız için milattı. Asrın liderimizle başbaşa görüştüler. Aynı gün, Şam Büyükelçiliğimiz derhal boşaltıldı, “kardeşim Esad” aniden “katil Eset” oldu.

Bizim medya yazmıyordu ama, İngiliz, Amerikan, Alman medyası çatır çatır yazıyordu, IŞİD peydah olmuştu, Afganistan’dan Pakistan’dan getirilen köktendinciler, CIA nezaretinde Türkiye’de toplanıyor, silahlandırılıyor, yürüye yürüye Suriye’ye geçiriliyordu. Suriye’yi parçalamayı kafaya koyan emperyalizm, kimin kimi soktuğu belli olmayan “eşekarısı kovanı” yaratmıştı. Kendileri hiç asker göndermeden, bu köktendinci teröristleri kullanarak vekalet savaşı yürüttüler. Sınırımız kevgire dönmüştü… Dünyanın dört bir yanından getirilen teröristler Suriye’ye geçiyor, milyonlarca ne idüğü belirsiz Suriyeli de yürüye yürüye Türkiye’ye geçiyordu.

Türkiye’ye sokulan milyonlarca kaçak Suriyeli’ye Türk milletinin cebinden 70 milyar dolar harcandı, vatandaş yapıldılar, seçmen yapıldılar, çalışma hakkı verildi, habire doğurmaları için üste para verildi, beş yılda beş doğum yapan Suriyeli kadınlar var, dört eşi olan, hepsinden dörder dörder çocuk sahibi olan Suriyeliler var. Şehirlerimizde Suriyeli mahalleleri oluştu. Türkiye’nin göz göre göre demografik yapısı değiştirildi.

Eşzamanlı olarak, Suriye’nin kuzeyinde, tıpkı Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi, Kürdistan kantonları kuruldu. Pentagon bunlara açık açık silah verdi, mühimmat verdi, askeri eğitim verdi. Kuzey Irak artık ABD’nin olduğu için, Kuzey Irak’tan Kuzey Suriye’ye rahat rahat tırlarla taşıdılar.

Derken… ABD Başkanı Trump, asrın liderimize mektup yazdı, “uysal ol” dedi, “aptallık etme” dedi, “yoksa sizi mahvederim” dedi. Türkiye Türkiye olalı böylesine aşağılanmamıştı. Aslında iki mektuptu… Birini Trump yazmıştı, öbür mektubu da kendi mektubuna iliştirmişti. Trump kendi mektubunda “senin bazı sorunlarını çözmek için çok çalıştım, beni hayal kırıklığına uğratma” diyordu. “General Mazlum’la iyi bir anlaşma yapabilirsiniz, onun bana yazdığı mektubun kopyasını sana gönderiyorum” diyordu. “Sert adam olma, aptallık etme, seni daha sonra arayacağım” diye bitiriyordu. Skandal kelimesi bile hafifti… Ağır kepazelikti.

Mazlum Kobani, Suriyeli Kürt’tü. Çocukluğundan beri Öcalan’la tanışıyordu. Aktif PKK mensubuydu. Öcalan Suriye’de yaşarken, yanındaydı. Öcalan yakalanınca Avrupa’da ve Kuzey Irak’ta faaliyet gösterdi. Suriye iç savaşı başlayınca, sözde general olarak ortaya çıktı. ABD’nin silah, istihbarat, taktik desteğiyle IŞİD’e karşı savaştı. 120 bin kişilik ordu haline getirildi, tarihteki ilk düzenli terör ordusu kuruldu, garnizon devlet haline getirildi. Üniformalarını bile ABD verdi, Bangladeş’te diktirildi. Düzenli maaşa bağlandı. Amerikan medyasında “siyasi muhatap” olarak sunuldu.

PKK… İşte böyle, Pentagon tarafından Suriye’deki PYD’ye eklemlendirildi.

2017… Barzani gene Ankara’ya geldi. Kürdistan bayrağı -tarihte ilk kez- göndere çekildi. 25 yıl önce aynı Ankara’da Kürtçe konuşmasına bile izin verilmeyen süklüm püklüm Barzani, artık bayrak sallar hale gelmişti.

Beyaz Saray ve Kremlin anlaştı, Suriye’deki paylaşım sona erdi. IŞİD’in son kullanma tarihi de dolmuş oldu, kendi elleriyle koymuşlardı, kendi elleriyle koymuş gibi buldular, IŞİD lideri Bağdadi tık diye öldürüldü.

(CIA yıllaaaar önce “Siklon Operasyonu” adıyla, Suudi ve Pakistan istihbaratının desteğiyle, Afganistan’da Taliban’ı organize etmişti. Kendilerini “mücahit” zanneden arkadaşların eline İsrail silahları vermişlerdi. Sovyetleri Afganistan’dan kovunca, Taliban’ın bünyesinden El Kaide’yi çıkarıp, küresel boyut kazandırdılar, Amerikan çıkarları için kullanmaya başladılar. Batılı ülkelere karşı savaştığını zanneden köktendinciler, Çeçenistan’da, Bosna’da, Somali’de, Irak’ta, Libya’da, aslında Amerikan çıkarlarına hizmet ettiklerinin farkında bile değildiler.)

(El Kaide’nin son kullanma tarihi dolunca, Bin Ladin’i tık diye öldürdüler, El Kaide kalıntılarından IŞİD’i icat ettiler.)

(IŞİD’in Irak Musul bölgesindeki askeri operasyon sorumlusu, Ebu Muhammed el-Golani’ydi. IŞİD lideri Bağdadi’nin sağ koluydu. 2011 yılında, Bağdadi’nin talimatıyla, IŞİD’i Suriye’ye taşımak üzere, sadece yedi kişilik çekirdek kadrosuyla Irak’tan Suriye’ye geçti. Bir yıl sonra, şak… IŞİD’le yolunu ayırdı, El Nusra’yı kurdu. 2016 yılında, şak… El Nusra’yı da feshetti, Heyet Tahrir el-Şam’ı kurduğunu ilan etti.)

(Suriye kökenliydi. Ebu Muhammed el-Golani, aslında kodadıydı. Golan Tepeleri’nde yaşayan bir sülalenin oğluydu, kodadı oradan geliyordu. Asıl adı, Ahmet Hüseyin Şara’ydı. Hafız Esad rejiminin dışişleri bakanlığını yapan, Beşar Esad’ın başkan yardımcılığını yapan, Faruk Şara’nın yeğeniydi. Arap milliyetçisi olan babası, Hafız Esad’ın baskısından kaçıp, okumak için Irak’a gitmiş, Bağdat üniversitesinde ekonomi tahsili yapmıştı, Suudi Arabistan’da petrol şirketinde çalışıyordu, annesi de coğrafya öğretmeniydi. Ebu Muhammed el-Golani işte bu yüzden Suudi Arabistan’da Riyad’da dünyaya gelmişti. Ailece Suriye’ye geri taşınmışlar, üniversitede iletişim üzerine eğitim almıştı. Sonra da köktendinci silahlı örgüt işlerine girmişti.)

(IŞİD’i Irak’tan Suriye’ye taşımak üzere Suriye’ye geçer geçmez, Timber Sycamore adı verilen programla silah almaya başladı. Nedir Timber Sycamore? CIA’in silah tedarik ve eğitim programı… Evet… Herkes onu “mücahit” zannediyordu ama, 2012 yılından itibaren CIA’den silah ve mühimmat almaya başladı, CIA uzmanları tarafından eğitilmeye başlandı. Hatta, 2015 yılında bizzat Pentagon açıkladı, bindikleri kamyonetlerini bile CIA veriyordu. Hatta, Amerikan medyası çatır çatır yazdı, çatışmalarda yaralanan El Nusra militanları İsrail’de tedavi edildi! Evet, İsrail’de tedavi edildi! Mossad’ın eski başkanı Efraim Halevi, El Cezire televizyonunda anlattı, “Esad rejimiyle çatışırken yaralanan El Nusra mitanlarını tedavi ediyoruz” dedi.)

(Sonrası malum… Trump’la Putin el sıkıştı, Esad kaçtı, kafasına sarık takıyor, askeri üniforma giyiyordu, takım elbise giydirip, kravat taktırdılar, kodadını silip, cumhurbaşkanı ilan ettiler. Eskiden “şeriat devleti kurmak istediğini” söylüyordu, şimdi Patek Philippe kol saati takıyor.)

(Yemeği ABD’yle İsrail yedi.

Bulaşıkları bize yıkatıyorlar.)

Ve… “Mücahit” zannedilen CIA kuklası bu arkadaşla, “general” denilen CIA maşası öbür arkadaş, masaya oturdular, anlaşma imzaladılar.

Birinci çinko, Irak Kürdistanıydı.

İkinci çinko, Suriye Kürdistanı oldu.

Apo’ya umut hakkı tanınsın, serbest bırakılsın, gelsin mecliste konuşsun, terör örgütünü feshediyoruz, barış halayı çekeceğiz filan… Tombala’ya herkes hazır olsun!

Source: Yılmaz Özdil


Harbiyelilik ruhu işte bu

Teğmenleri, Harbiyeli avukatlar savunuyor

Kara Harp Okulu’nu bitirdiler. Üniformalarına yıldızı taktılar. O gün yalnız onların değil, anne-babaların, kardeşlerin, en mutlu günüydü. Yıllardır törenlerde söylenen “Subay andı”, anlaşılmaz bir kararla 2023 yılında kaldırılmıştı. Teğmenler, törenden sonra bu andı ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye haykırdı. Sadece subaylara verilen kılıçlarını çattılar. Bu “disiplinsizlik” diye nitelendirildi, 5 teğmen, Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) çıkarıldı.

“Böyle bir ceza verilmez” diyen ve karara muhalefet şerhi koyan Korgeneral Tevfik Algan, Tuğgeneral Hakan Tutucu sessiz sedasız emekliye ayrıldı. Bu ayrılışlar sıradan ayrılış değil, mesaj dolu ayrılıştı. Bu kararlar milyonları üzdü. Teğmenler umutlarını İdare Mahkemesi’nin lehlerinde vermesini bekledikleri karara bağladı. Günlerini avukatlarının yanında geçiriyorlar, nasıl bir karar çıkacağını heyecanla bekliyorlar.

HEP SEYİRCİ KALINDI

TSK’dan çıkarılan teğmenlere sosyal medyada destekler sürüyor. Ama bununla bitmiyor. İşin en vahim tarafı, bu gençler TSK’dan çıkarılmadan yani halen TSK mensubu oldukları dönemde özellikle Teğmen Ebru Erdoğan’a ağır küfürler, hakaretler edildi. Mensubu olmaktan kıvanç duydukları TSK’dan haklarını koruyacak açıklama bile yapılmaması, tehdit ve hakaretlerde bulunanlarla ilgili suç duyurusunda bile bulunulmaması hayal kırıklığı yarattı.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde aynı ruhla yetişmiş, hukuk fakültesini de bitirmiş, emekliliklerinden sonra avukat olarak görev yapanlar, onlara hem abi, hem avukatları olarak dayanışma içinde. Buna “Harbiyeli dayanışması” denilir. Teğmenlere ben biliyordum, iki ev tutulmuş. Bir avukatın söylediğine göre teğmenlere yapılan maddi desteği tümüyle Harp Okulu mezunları yapıyor.

AVUKATLARI HARBİYELİ

Tuzla Piyade Okulu’nda yemin töreni ve sonrasında yaşanan olaylardan sonra TSK’dan çıkarılmamaları için avukatlar canla başla savunma yapmıştı. Teğmenler sonunda TSK’dan çıkarıldı. O teğmenlerden birisinin öyküsünü dinlediğimde içim çok yanmıştı. Harp Okulu’nu bitirdikleri gün okudukları ant ve Mustafa Kemal’in askerleriyiz sözleri TSK’da “disiplinsizlik” olarak niteledi. Askeri kaynaklar, teğmenlerin atılmasının “Atatürk” dediği için değil, emri uygulamamaktan kaynaklandığını belirtiyor.

5 teğmene abilik, ablalık yapan, kardeşlik duygularıyla onların yanında olan avukatların kimler olduğunu merak ettim. İşte Harbiyeli ruhu taşıyan, o avukatlar ve TSK’da bulundukları dönemdeki rütbeleri:

Emekli Tuğgeneral Ersin Kaya, Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk, Emekli Albay Mustafa Güler, Emekli Hakim Albay İlter Aksoylu, Emekli Albay Erhan Tokatlı, Emekli Albay Çağlar Altun, Emekli Hakim Yarbay Namık Öztürk, Emekli Binbaşı Yasin Üstündağ, Emekli Binbaşı İbrahim Yılmaz. Bu avukatların yanı sıra Harbiyeli eşi olmaktan kıvanç duyan iki kadın avukat daha var. Birisi Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk’ün eşi Demet Reçber Öztürk, diğeri Emekli Binbaşı Yasin Üstündağ’ın eşi Ece Üstündağ.

MANSUR BEY’DEN DESTEK

Teğmenlerin TSK’dan çıkarılmasına karşı, yürütmenin durdurulması ve daha sonra iptali için davalar açıldı. Avukatlara, hukuki görüş bildiren öğretim üyeleri de dönmeleri için bir engel olmadığı görüşünde. Dahası, bu teğmenler, 4’e karşı 5 oyla Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla çıkarıldı. Cumhurbaşkanının, Milli Savunma Bakanı’nın “İhsas-ı rey” içeren açıklamaları olmasıydı, zaten böyle bir sonuç çıkmazdı görüşü de hayli yaygın.

TSK’dan yıldızlarını taktığı günlerde çıkarılan teğmenler İzzet Akarsa, Deniz Demirtaş, Serhat Gündar, Batuhan Gazi Kılıç, bu hafta Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde işe başlayacak. Mansur Bey, daha önce Tuzla Piyade Okulu’nda yaşanan olaylardan sonra TSK’dan çıkarılan 3 teğmeni, Harp Okulu’ndaki törenden sonra andımızın okunmasına, teğmenlerin kılıç çatmasına engel olamadıkları için komutanları Albay Alper Topsakal, Yarbay Halit Türkoğlu’nu belediyede işe almıştı. Tabii, Kara Harp Okulu’nu birincilikle bitiren, devre arkadaşlarına tören sonrası subay andını okutan Teğmen Ebru Eroğlu’nu merak etmişsinizdir. Ebru Teğmen, İstanbul’da. Mahkeme kararıyla mesleğine dönemezse, hayatını İstanbul’da sürdürecek.

KONU SİYASİ DEĞİL

Böyle dar günlerinde, zor günlerinde Mansur Bey’in onları sahiplenmesi de önemli. Devlet, millet aleyhine hiçbir faaliyeti olmayan, iyi yetişmiş, mesleklerinin başında mağdur edilmiş, iyi eğitimli bu gençlere ihtiyaç duyulan alanlar oluyor. Daha önce üç teğmenin göreve başlattığında Mansur Bey, sorumuz üzerine şunları söylemişti:

“Teğmenler ihraç edilince işsiz kaldı. Göreve dönebilmek için mahkemeye başvurmuşlar. Ancak, mahkemenin ne zaman sonuçlanacağı belli değil. Genç insanlar, iyi eğitimliler. Eğitim konuları da bizim ihtiyacımız olan alanlar. Bunları birilerinin sahiplenmesi lazım diye düşündüm.

SEYRETMEMİZ BEKLENEMEZ

Bu teğmenlerin böyle Türkiye’nin ortak değeri üzerinden bir tartışmayla görevlerinden edilmelerini bizim seyretmemiz beklenemez. Bir yönetici olarak ihtiyacımız da vardı. Dolayısıyla değerlendirmek istedik, hepsi bu. İşe alındıklarını özellikle hiç kimseye duyurmadık. Çünkü, bunun altında siyasi bir şey ararlar. Zaten, mahkemenin olumlu sonuçlanması halinde görevlerine dönecekler. Onlar bir an önce asıl görevlerine gitmek istiyor.

Bu insanlara sahip çıkmak, bir kamu kurumu, bu ülkeye borcu olan bir vatandaş olarak duyarlı davranışımızdan başka hiçbir şey değil. Ben göreve de iade edileceklerine inanıyorum. Atatürk’e sahip çıkmak, ülkenin ortak değerlerine sahip çıkmak bir suç olamaz. İnşallah mahkeme de gereğini yapacak diye bekliyorum. Teğmenlerin meslekten çıkarılması maalesef biraz konjonktürle alakalı.”

TSK’dan çıkarılan teğmenlerle ilgili İdare Mahkemesi’nin kararını, yalnız o teğmenler değil, Harbiyeli ruhu taşıyan meslek büyükleri de devre arkadaşları da heyecanla, umutla bekliyor.

Source: Saygı Öztürk


Zafer dedikleri ikinci halkanın tamamlanmasıdır

10 Mart 2025…

Bu tarihi de yazın bir yere.

Kuzey Irak’ta olduğu gibi, Kuzeydoğu Suriye’de bir devletçik oluşumunun yolunu açan imzaların atıldığı tarih, bu tarih…

34 yıl önceydi…

Yıl, 1991…

Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’dı…

Meşhur, “Bir koyup üç alma” fırtınasını estiren…

ABD’nin, Kuzey Irak’ta gerçekleştirdiği “Çekiç Güç” harekatının mimarı…

“Çekiç Güç” ne yapar?

Kuzey Irak’ta, bir devletin kurulmasına ön ayak olur.

Başka ne yapar?

PKK terör örgütünün canlanmasına uygun ortam sağlar.

Özal açısından, bu bir başarıydı.

Türkiye için bir BEKA sorunu.

Gel zaman git zaman…

10 Mart 2025…

Suriye’nin yeni yönetimi ile PKK/YPG (SDG) terör örgütü arasında, bir “uzlaşı metni” imzalandı.

Sekiz maddelik bir memorandum ile…

PKK/YPG’nin (SDG), bir bütün olarak Suriye ordusuna entegre edilmesi kararlaştırıldı.

Yani, YPG güçleri Suriye ordusu içinde bir bütün olarak yer alacak.

Suriye’nin içinde bir YPG ordusu mu olur, kolordusu mu olur?..

Bu ayrıntılar, oluşturulacak komitelerin yıl sonuna kadar çalışmasıyla belirlenecek.

YPG’nin askeri bütünlüğünü koruması demek, çatışma durumlarında kendi bölgesini savunabilecek askeri gücü elinde bulundurması demektir.

Yani, 60-80 bin silahlı terörist dağılmayacak, buharlaşmayacak…

Bütünlüğünü koruyacak.

Bir bakmışsın…

YPG terör örgütü başı Mazlum Abdi’ye bir rütbe verilir, Suriye yönetiminde önemli bir makama getirilir…

Genelkurmay Başkanı Yardımcısı mı, ordu komutanı mı, ya da başka bir makam mı?..

Türkiye açısından en kritik konu…

YPG; özerk mi, federal mi, güçlendirilmiş yerel yönetim yapısına mı sahip olacak?

Bunun cevabını da, önümüzdeki süreçte öğreneceğiz.

Şam yönetimi ile YPG arasında imzalanan “uzlaşma metninin” garantörü kim?

Mazlum Abdi’yi bu memorandumu imzalaması için, Şam’a helikopterle gönderen ABD.

Yani, anayasa çalışmasının her aşamasında ABD olacak.

Ve, YPG’nin Kuzey Irak benzeri bir yönetim yapısına sahip olmasını sağlayacak.

Gelelim asıl konuya…

Bu imzayla birlikte…

Türkiye’nin, PKK/YPG’ye operasyon yapmasının önü kesilmiş olacak.

Türk askeri varlığının Suriye’de varoluş gerekçesinin ortadan kalktığı söylemleriyle, Türkiye’nin Suriye’yi terk etmesinin yolu açılacak.

PKK/YPG terör örgütünün özerk/otonom ya da buna benzer bir yapının, Türkiye tarafından tanınması gerçekleşecek.

Türkiye’nin desteklediği ve HTŞ’ye destek olan Suriye Milli Ordusu (SMO) ne olacak?

Henüz belli değil…

Garantör ülke ABD’nin onaylamadığı bir anayasa, yürürlüğe giremez.

Eş Şara’nın iktidarı, ABD ve İsrail’in elinde…

YPG/PKK Medya Merkezi Direktörü Ferhad Şamî, sekiz maddelik uzlaşma metnine açıklık getirdi.

Ve dedi ki:

“Hiçbir hükümet gücü, sınır kapıları hariç SDG’nin (YPG) kontrolündeki bölgelere girmeyecek.

Petrol, hapishaneler ve IŞİD karşıtı operasyonların yönetiminde, herhangi bir değişiklik olmayacak.

Bu anlaşma, Türkiye’nin askeri hareketliliğini durdurmak içindir…”

Yani, ne diyor?

Biz, özerklik ya da otonom yapıdan vazgeçmedik.

ABD’nin isteğiyle bu anlaşmayı yaptık.

Irak taşı döşenmişti.

Şimdi, Suriye taşı yerleştiriliyor.

İran halkası da kısa sürede zincire eklenir.

Ve, ardından Türkiye halkası…

O da kolay…

Anayasa’nın 42 ve 66’ncı maddelerinin değiştirilmesiyle o da tamam…

Bu yolculuğun özeti nedir diye sorarsanız?..

Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin temelini oluşturan Atatürkçü Düşünce Sistemi, ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet yapısı temelinin sarsılmasıdır derim.

Çok “bağımsız”, çok “tarafsız” medyamız ve çok “bağımsız” yorumcularımız, imzalanan bu sekiz maddelik metni zafer çığlıklarıyla anlatıyorlar.

Zafer dedikleri, yüzyıllık projenin ikinci halkasının tamamlanmasıdır.

Sıranın Türkiye’ye gelmesidir…

Ortada bir başarı varsa…

Bu başarı…

“100 yıldır devlet hakkımız engellendi” diyenlerle, “Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923’te açılan bir parantez olduğunu” söyleyenlerin ortak başarısıdır.

Hal böyleyken…

Vileda sopasıyla, dört nala koşanları soruyorsunuz…

İkinci Dünya Savaşı’nda, Rus tankları Berlin’e girene kadar, Almanlar Rusya’yı işgal ettiklerine inanıyorlardı.

Çünkü, Alman gazeteleri öyle yazıyordu.

Source: Naim Babüroğlu


Suriye’de 1000 ölü!

Her şey yeniden başlayacaktı. Suriye’nin önünde bir Irak örneği vardı. Irak, Saddam’ı arayacak duruma düştü, Suriye de Esad’ı arayacak duruma gelebilirdi. Bunun olmaması için Suriye’nin yeni yönetimi; “mezheplerin birbiriyle vuruşturulması” tuzağını boşa çıkartması gerekiyordu.

Mezhebi, milleti, kökü, kökeni, düşüncesi, dini ne olursa olsun bütün Suriyelileri birbirine yapıştırıp bağlayacak bir yapıştırıcıya ihtiyaç vardı.

Hepimiz Suriyeliyiz.

Herkes için adalet.

Herkes için eşitlik.

Herkes için özgürlük.

Yapıştırıcı: Suriyeliyi özgür birey yapabilmekti. Suriye’nin önündeki örnek; komşusu Türkiye, 1923 yılında Cumhuriyeti kurup; “kulluk bilincinden vatandaşlık bilincine geçme” kararı aldığı için mezhep bölünmesine düşmeden yaşayabilmişti. İçerden ve dışarıdan saldırılara rağmen Türkiye bölünmüyordu.

Suriye, bu yapıştırıcıyı henüz bulamadı. Bulmak istedi, denedi, başaramadı. Suriye’nin en zayıf yanı “aralarına kan girmiş mezheplerin yeniden vuruşturulması” tehlikesi, saklandığı yerden yine çıktı. Mezhepleri kim kullanıyorsa o, Suriye’deki eski ateşi yeniden aleve verdi.

IŞİD, El Nusra, El Kaide ve Taliban kökeninden gelen HTŞ komutanı Şara, sarığı, cübbeyi çıkarıp attıktan sonra; “Suriye’de adil ve demokratik bir devlet kuracağız. Bu devlette tüm vatandaşlar eşit olacaktır” sözü vermişti. Henüz başaramadı çünkü mezhepçiliği aşamadı.

Yeni Suriye nasıl olacak?

Hangi kafa inşa edecek?

Suriye’de Esad ailesinin kurduğu 61 yıllık “parti diktatörlüğü” yıkılmıştı yerine yeni yönetimle başka bir ailenin ya da birkaç ailenin mezhep kökenli diktatörlüğü mü gelecekti?

Suriye mezhepleri dokusunda; Durziler, Nuseyriler, Aleviler, İsmaililer, On İki İmam Şii Gruplar, Suryaniler, Katolikler, Protestanlar, Ortodokslar, çoğunluk Sünniler, 13 yıl sürmüş son kanlı iç savaştan bir ders çıkarmış olmalıydılar. İnsanlarının büyük bölümü öz vatanlarını terk edip komşu ülkelere sığınmacı olmuş, ülke perişandı.

Ders belliydi:

“Kulluk bilincini yıkmak ve özgür bireyin vatandaşlık bilincine” geçmekti. Parçalanmış Suriye’nin yeni güçlü yapıştırıcısı “özgür yurttaşların ülkesi” olmalıydı. Suriye’nin mücahid devrimci güçleri Şam’ı yeniden fethetti söylemlerine ve Şam camiini gösteri alanına dönüştürmeye gerek yoktu.

Eşit vatandaşız!

Diyen ses gerekliydi.

O gür ses gelmedi.

İntikam eylemi, ateşe verme, mezhep kanlı kavgası yeniden ateşlendi.

Irak örneği, Libya Örneği, en son Suriye örneği de gösterdi ki, “dış güçleri suçlayarak” Ortadoğu’da ülkelerin üçe-dörde parçalanması önlenemiyor. Mezhepleri kullanarak bölge ülkelerini kimler, ne için bölmeye çalışıyor, biliyoruz. Bu bölgede son 100 yıl içinde en çok kaybedenlere karşı en çok kazanan kim, belli.

Suriye’nin fosfat yatakları var, petrolü, doğal gazı, verimli tarım toprakları; mezhepler arası kanlı kapışma yüzünden Suriye’nin kendi halkına zenginlik, refah, demokrasi, özgür yurttaşlık getirmedi. Suriye dışardan yapılıp yönetilen “yutma planlarının” uygulama alanı oldu. Sonunda tepelerine karargahlar kuruldu, nüfus yığılmasına açıldı ve “Suriyeliler birlikte hareket etmezler, bölünüp birbirlerini öldürürler” diye seyre çıkıldı.

Mehmetçik hatırına Avrupalı!

Kafadan çok kalbe inmeye çalışan niyetler, istekler çabalar uç verdi. Avrupa Birliği ülkelerinden “Türkiye ile savunma sanayiinde yakınlaşabiliriz” çağırıları gelmeye başladı. NATO Genel Sekreteri de Avrupa Birliği liderlerine “Ankara ile daha fazla askeri işbirliği yapmalısınız” önerisinde bulundu. ABD, Avrupa’dan askeri desteğini çekince bizim Mehmetçik aniden hatırladı. Avrupa’nın askeri güvenlik açığını Türkiye doldurabilir demeye başladılar. Bizim dışişleri Bakanı, Londra’da Avrupa’nın önde gelen ordularının sahibi ülkelerle bir toplantıya katıldı ve “Bu süreç yeni bir Avrupa Güvenlik Yapısına yol açarsa, biz işbirliğine hazırız” dedi. Avrupa Türkiye’yi çekiyor. ABD ise itiyor. ABD’li 2 parlamenter, Temsilciler Meclisi’ne “Türkiye’nin Ortadoğu Ülkesi sayılmasını” isteyen bir yasa tasarısı sundu.

Source: Necati Doğru


Kuzey Kore”den sert tepki: “Nükleer savaş çıkabilirdi”

Güney Kore ordusuna ait 2 KF-16 savaş uçağının yanlışlıkla bir yerleşim bölgesini bombalaması ile sonuçlanan kazaya Kuzey Kore”den ilk tepki geldi. Resmi Kuzey Kore basınında yer alan açıklamada, kazanın ABD ve Güney Kore”nin gerçekleştirdiği ortak bir askeri tatbikat sırasında yaşandığı hatırlatılarak, “Kukla devlete ait 2 savaş uçağı, ABD ile ortak olarak yapılan geniş çaplı bir gerçek atış tatbikatı sırasında sivil bir köyü hedef alarak eşi benzeri görülmemiş bir eş zamanlı bombalama gerçekleştirdi” ifadeleri kullanıldı. Kazanın ABD ve Güney Kore”nin bölgede gerçekleştirdiği ortak tatbikatların ne kadar tehlikeli olduğunu kanıtladığı vurgulanan açıklamada, “Bombalar biraz daha kuzeye atılsaydı ve sınırımızı geçseydi durumun nasıl gelişeceğini tahmin etmeye gerek yok” denildi. “TESADÜFİ BİR KIVILCIM ÇATIŞMAYA NEDEN OLABİLİR” ABD ve Güney Kore”nin nükleer silahların bulunduğu bir ateşkes bölgesinde ortak tatbikatlar yapmasının savaş riskini artırdığı savunulan açıklamada, “Tesadüfi bir kıvılcımın Kore Yarımadası”nı, bölgeyi ve dünyayı yeni bir silahlı çatışmaya sürükleyebileceği düşüncesi hiçbir şekilde mantıksız değildir” uyarısında bulunuldu. Yaşanan kazanın olası bir nükleer savaş riskinin varlığını ortaya koyduğu iddia edilen açıklamada, “Bu olay, ABD ve müttefiklerinin tatbikatlarının iddia edildiği gibi Kore ve bölgede barış ve istikrarı sağlamayı hedefleyen eylemler değil, dünyanın ilk nükleer savaşına yol açabilecek tehlikeli faaliyetler olduğunu göstermiştir” ifadelerine yer verildi. “ACIMASIZCA HAREKETE GEÇECEĞİZ” ABD ve Güney Kore”nin Kore Yarımadası”ndaki askeri tatbikatları sürdükçe Kuzey Kore ve bölgenin barış ve güvenliğine yönelik tehdidin hiçbir zaman ortadan kalkmayacağı savunulan açıklamada, “Düşmanın askeri manevralarını yakından izliyoruz. Beklenmedik bir gelişmeye karşı uyarıda bulunmadan acımasızca harekete geçeceğiz. O zaman bahanelere yer kalmayacak” uyarısında bulunuldu. ABD ve Güney Kore”ye askeri tatbikatlarını durdurma çağrısı yapılan açıklamada, “ABD ve Güney Kore, ortak askeri tatbikatlarının son derece tehlikeli işaretlerini ciddiye almalı ve Kore Yarımadası”ndaki kötüleşen durumun nedeni olan nükleer savaş gösterisini derhal durdurmalıdır” ifadeleri kullanıldı. SAVAŞ UÇAKLARI YERLEŞİM BÖLGESİNİ BOMBALAMIŞTI Güney Kore ordusuna ait 2 adet KF-16 savaş uçağı ABD ile yapılan ortak bir tatbikat sırasında Pocheon şehrine bağlı kırsal bir yerleşim bölgesine yanlışlıkla 8 adet MK-82 tipi bomba bırakmıştı. Kaza sonucu en az 29 kişi yaralanırken, birçok bina hasar görmüştü.

Source:


Mazlum Abdi, kanlı Dağlıca baskınının planlayıcısıydı

PKK-YPG’li teröristlerin oluşturduğu ABD ve İsrail destekli Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) başındaki Mazlum Abdi kod adlı Mustafa Abdi Bin Halil’in, Türkiye’deki kanlı karakol saldırılarının planlayıcısı olduğu ortaya çıktı.

Abdi’nin 2007’de Hakkâri’nin Yüksekova İlçesinde 12 askerimizin şehit edildiği, 8 askerimizin de kaçırıldığı Dağlıca karakol saldırısı öncesi yaptığı keşif görüntüleri bulunuyor. Mazlum Abdi ile terörist Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin, birlikte Dağlıca sınırında dürbünle keşif yaptı. Kuzey Irak’tan sızan teröristlerin düzenlediği hain saldırı, bu iki teröristin planlamasıyla yapıldı, Mazlum Abdi, Dağlıca saldırısını bizzat koordine etti.

67 ASKERİMİZİ ŞEHİT ETTİLER

Mazlum Abdi’nin Çukurca, Şemdinli, Derecik, Yüksekova ilçeleri Hudut hattındaki; Samanlı, Serbest, Alan, Pirinçeken, Tekeli, Ortaklar, Gelişen, Umurlu, Hantepe, Gediktepe, Karataş, Ördekli, Haruna, Dağlıca, Üzümlü, Yeşilova karakollarımıza saldırı düzenleyerek 67 askerin şehit edildiği hain saldırıların bir numaralı faili olarak Van, Hakkâri, Şırnak Başsavcılıkları’nca hakkında yakalama kararı bulunuyor.

EMRİNİ VERDİĞİ SİVİL SALDIRILAR

Terörist Mazlum Abdi’nin Türkiye’de talimatını verdiği katliamlardan bazıları şunlar:

– 10 Temmuz 2005: Çeşme’de bombalı saldırı: 20 yaralı.- 16 Temmuz 2005: Kuşadası’nda minibüse bomba: 6 ölü- 29 Ağustos 2006: Antalya’da bomba: 4 ölü, 87 yaralı. – 27 Temmuz 2008: İstanbul’da 5’i çocuk 17 kişinin ölümü, 154 kişinin yaralanması.- 20 Ağustos 2008: Mersin-Adana otoyolunda canlı bomba saldırısı: 13 polis yaralı. – 31 Ekim 2010: Taksim meydanında intihar saldırısı: 15’i polis 32 yaralı.- 20 Eylül 2011: Ankara bomba yüklü araç patladı: 5 ölü, 34 yaralı. – 20 Ağustos 2012: Gaziantep’te bomba yüklü araç: 4’ü çocuk 9 ölü, 66 yaralı.

Mazlum Abdi hakkındaki bir rapor

20 milyon lira para ödülü ve kırmızı bültenle yıllardır aranıyor

Sık sık ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı üst düzey generaller ve yabancı istihbarat örgütleriyle bir araya gelen Mazlum Abdi, halen Türkiye’de İçişleri Bakanlığı’nın en çok aranan teröristler listesinin 20 milyon lira para ödüllü kırmızı kategorisinde yer alıyor. 400 intihar bombacısına canlı bomba eğitimi veren terörist, Kandil’de PKK’nın kongre ve konferanslarında Murat Karayılan ile Duran Kalkan’ın yardımcılığını yaptı.

Source: Özgür Cebe


Sudani”den Suriyelilere saldıran grubun yakalanması talimatı

Irak Başbakanı Askeri Sözcüsü Sabah en-Numan, konuyla ilgili yazılı açıklama yaptı.Bazı sosyal medya platformlarında, Irak”ta çalışan bir grup Suriyeliye yönelik, kendilerine “Ya Ali Halk Teşkilatı” adını veren bir fraksiyona ait olduğu belirtilen maskeli bir grup tarafından gerçekleştirilen utanç verici şiddet eylemlerini gösteren görüntü yayınlandığı hatırlatılan açıklamada, “Silahlı Kuvvetler Komutanı ve Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, Iraklıların ahlakıyla uyuşmayan bu yasa dışı eylemleri gerçekleştirenleri yakalamak için özel bir güvenlik ekibinin kurulması talimatını verdi.” ifadeleri kullanıldı.Açıklamada, Irak ve Suriye”nin iki kardeş halkı arasında derin ilişkilerin olduğu kaydedilerek, söz konusu saldırıları gerçekleştirdiği kanıtlananlara karşı hukukun üstünlüğü ilkesinin uygulanacağı bildirildi.Irak”ta kendilerine “Ya Ali Halk Teşkilatı” adını veren maskeli bir grup tarafından Suriye yönetimini destekledikleri gerekçesiyle bazı Suriye vatandaşlarına saldırı düzenlendiği görüntüler yayınlanmıştı.

Source: Www.star.com.tr


Anlaşma sonrası Ankara”dan net mesaj: Tehdit sürdüğü müddetçe Türkiye mücadelede kararlı

TürkMedya Ankara Temsilcisi Melik Yiğitel, Şam yönetimi ile PKK”nın Suriye uzantısı YPG”nin de içinde olduğu SDG arasında imzalanan 8 maddelik anlaşma sonrası edindiği bilgileri yazdı.Yiğitel”in Akşam Gazetesi”nde yayımlanan haberi şöyle:Suriye”de Şam yönetimi ile terör örgütü PKK”nın Suriye uzantısı SDG/YPG arasında imzalanan 8 maddelik anlaşmanın yankıları sürüyor. Anlaşmaya Ankara”nın yaklaşımını güvenlik ve diplomatik kaynaklara sordum. Yaptığım görüşmelerden edindiğim izlenim, Ankara”nın gelişmelere temkinli yaklaştığı yönünde. Anlaşmanın olumlu yanları da temkinli bakılan yönlerini de özetle şöyle sıralayabilirim.OLUMLU BAKILAN YÖNLER- Terör örgütü PKK”nın uzantısı SDG”nin Şam merkezi hükümetini tanıması ve bağlılığını ilan etmesi olumlu.- Sınır geçişleri, havaalanları, petrol ve gaz sahaları dahil kuzeydoğu Suriye”deki tüm sivil ve askeri kurumların merkezi hükümetin yönetimi altında bütünleştirilmesi olumludur.- Türkiye”nin en başından itibaren terör örgütü DEAŞ ile mücadelede PKK”nın uzantılarına ihtiyaç olmadığı, bu mücadelenin bizzat Türkiye veya yerel unsurlarca da yürütülebileceği tezi, bu süreçte etkili oldu.- Türkiye”nin hem askeri hem diplomatik çabaları sonuç verdi. En son Ürdün”de yapılan zirvede alınan ortak operasyon ve istihbarat merkezi kurulması, Suriye”deki kampların Şam”a devri kararı etkili oldu. Terör örgütü kendisine ihtiyaç duyulmadığı endişesine kapıldı.- ABD”nin bölgeden çekileceği gerçeği süreci hızlandırdı.- Türkiye”nin nereden gelirse gelsin terörle kaynağında yok etme stratejisi ve kararlılığı etkisini gösterdi.TEMKİNLİ YAKLAŞILANLAR- Her ne kadar meşru hükümetle bir anlaşma imzalanmış olsa da sonuçta SDG bir terör örgütü.- Terör örgütü SDG”nin attığı imza kimi, kimleri bağlıyor. Buna kendi içlerinde bile kaç kişi uyacak, sahadaki uygulamalarına bakılması gerekecek.- Terör örgütü PKK”nın tepkisini görmek lazım. Terör örgütü PKK, kendi kurucu liderleri Öcalan”ın çağrısında bile doğrudan bir kabul tavrı göstermedi.- Terör örgütü geçmişte birçok konuda yapacağını, uyacağını duyurduğu çok sayıda taahhüdüne uymadı.- SDG”nin silahlı kolu YPG bu anlaşmaya uyacak mı? Örgüt içinde oluşacak direnci sahada görmek gerekir.- YPG”nin Şam ordusuna entegre olması modüler olarak mı olacak? Modüler entegrasyon aynı şekilde modüler ayrılmayı da beraberinde getirebilir. Bu yapı bir bütün olarak Şam ordusu içinde yer almamalı.- Lübnan”da Hizbullah, Irak”ta Haşdi Şabi konusunda da benzer sorunlar yaşandı. Bu iki örgüt merkezi hükümetlere hep zorluklar çıkardı.MÜCADELE KARARLILIĞITürkiye”nin bölgedeki konumunun ne olacağı konusunda akla zarar yorumlara da denk geliyorum. “Türkiye”nin bölgede kalma şartları kalmadı” diyenler bile var. Oysa tam tersi. Türkiye”nin terörü kaynağında yok etme stratejisi yürürlükte. Terör tehdidi olduğu müddetçe, Türkiye de kaynağında yok etmek için orada olacak. Türkiye”nin bölgeden çekilmesi ancak terör tehdidinin sonsuza kadar ortadan kalkmasıyla ancak mümkün olabilir. Kaldı ki, Suriye merkezi hükümeti ve bölgesel yapıların Türkiye”ye ihtiyaçları da sürüyor. Bölgenin kalkınması başta olmak üzere birçok konuda Türkiye”ye olan ihtiyaç devam ediyor.İsrail”in Suriye hesabı tutmadı! SDG sonrası 2. anlaşma yoldaŞara”dan işgalcilere sert cevapSDG ile anlaşmaya varıldıŞam-SDG anlaşmasına AK Parti”den ilk yorum

Source: Www.star.com.tr


Kolombiya”nın Cauca bölgesinde düzenlenen bombalı saldırıda 5 asker öldü

Ulusal basında yer alan habere göre, Cauca”ya bağlı Balboa kasabasında bir köprünün onarımını gerçekleştiren askerlere yönelik bombalı saldırı düzenlendi.

Saldırıda 5 asker yaşamını yitirdi, 6 asker yaralandı.

Kolombiya Savunma Bakanı Pedro Sanchez, saldırıyı kınayarak, hayatını kaybeden askerlerin ailelerine başsağlığı diledi.

Cauca Valisi Octavio Guzman ise X hesabından yaptığı açıklamada, “Balboa-El Estrecho yolunda ordu birliklerimize yönelik saldırıdan derin üzüntü duyuyoruz. Şiddet, can almaya ve Cauca’nın geleceğini tehdit etmeye devam ediyor.” ifadelerini kullandı.

Saldırıdan önce Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, X hesabından yaptığı paylaşımda, eski Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) üyeleri tarafından tahrip edilen köprünün yeniden inşa edileceğini ve bunun bölgedeki köylülerin ekonomisi için büyük önem taşıdığını belirtmişti.

Yetkililer, saldırıdan FARC”ın çatı örgütü Estado Mayor Central”e (EMC) bağlı Carlos Patino grubunu sorumlu tuttu.

“Ivan Mordisco” ismiyle bilinen Nestor Gregorio Vera”nın yönettiği ve FARC ile devlet arasındaki barış anlaşmasına hiç katılmayan EMC, FARC”ın sözde “Genelkurmay Başkanlığı” olarak da biliniyor.

Ülke basınına göre 2 bin 180″i silahlı olmak üzere 3 bin 500″den fazla üyeye sahip EMC, Venezuela ve Ekvador”un yanı sıra Kolombiya”nın batı, orta ve doğusunda uyuşturucu, kaçakçılık ve haraç gibi yollardan finansman sağlıyor.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Eski diplomata silahlı saldırı! Hayatını kaybetti

Yerel kaynaklardan edinilen bilgiye göre, 2013″te devrik Baas rejiminden ayrılarak muhaliflerin safına katılan Lebad, memleketi Sanamayn”da suikasta uğradı. Lebad, kimliği belirsiz kişilerce yapılan silahlı saldırıda yaşamını yitirdi. Baas rejimi döneminde Dışişleri Bakanlığında “Müzakereci Bakan” olan Lebad, Suriye”nin Sana, Bağdat, Ankara, Paris ve Trablus Büyükelçiliği ile Bingazi Konsolosluğu”nda görev yapmıştı.

Source: Internet Haber


Cüneyd Altıparmak yazdı: “Terörsüz Türkiye” de Türkiye”den büyüktür!

Gündem yoğun. İmralı”dan gelen açıklamaya “muhatap kim?” sorusu ile mukabele edenler cevabını almaya başladılar. Özellikle Suriye”deki son gelişme “şaşırtıcı” etki oluşturdu. Zira Türkiye”nin Suriye”ye dair tezleri ile uyumlu bu adım, İmralı”nın açıklamasından sonrasına denk geliyor. Ancak meselenin takip edilmesi elzem.MESELENİN PRATİĞİ ÖNEMLİDİRYapılan protokolden daha mühimi, meselenin pratiği ve Anayasa yazımındaki karşılığı. Şayet “imtiyazlı” bir durum teşekkül ederse, şu an ki görünümden farklı bir mecraya evrilebilir süreç. Suriye”nin toprak bütünlüğü, Suriyeli olmayan (başta terör unsurlarının içindeki) kimselerin ülkeyi terk etmesi, anayasal vatandaşlık ve eşit yurttaşlık, stratejik yerlerin merkezi hükümete teslimi meselelerini geçtik. Şimdi kritik iki soru var kotalı yönetim olacak mı? silahlı unsur olarak orduya giren yapının niteliği ve çapı ne olacak? Mesele burada düğümleniyor…PAZARLIK YOK, HUKUK VAR!Bu hafta da aynı konuları dinliyoruz: Şuna buna özgürlük. Örgütün şu koluna böyle bir vaat verildi. Terörist başına af geliyor. Herkes evine dönecek. Bu ve benzeri ifadeler, “Terörsüz Türkiye” sürecini idrak edememekten kaynaklı. Burada bir pazarlık yok. Bir öneri yok. Bir çağrı var. Çağrının sonuçları kayıtsız şartsız.İLLA MEVZUAT LAZIMSA…Sürecin bu aşamadaki bağlamı için bir yeni mevzuata gerek yok. Zira eski durumdan bakiye bir mevzuat var zaten: 6551 sayılı Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun. Ne diyor bu düzenleme özetle: Hükümet gerekli konularda gerekli tedbirleri alır. Yani idari olarak alınması gereken ne husus varsa terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik, hükümetin zaten yetkisi var! Bunu tartışmak abesle iştigal! Zira mevzuatta yetkinin çerçevesinin siyasi, hukuki, sosyoekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda olabileceği detaylıca belirtilmiş. Bu mevzuatın, kıyasen Terörsüz Türkiye süreci için uygulanması mümkün.FİKRİ KABUL, EYLEMLİ KABULE DÖNÜŞMÜŞ DEĞİL!Terörsüz Türkiye sürecine dair mevzuatın yanında, temel hak ve özgürlüklerin konuşulacağı anayasal zemin de önemli. Bu da işin tamamlayıcı öğesi. Nüksetmesin diye buna benzer toplumsal bozulmalar, hukuki olarak bu alana da eğilecek devlet zamanı gelince. Peki ne zaman? Hukukta “eylemli kabul” diye bir tabir vardır. Bir kimse konuşmadan davranışları ile durumu kabul ettiğini izhar eder.KARARLI ADIMLAR ÖNEMLİ…Türkiye, terörle mücadelesinde tüm bu konular konuşulurken “yargısal”, “idari” ve “askeri” olarak, öncekinden farklı bir adım sergilemedi. Çünkü, yaptığı çağrının karşılık bulması konusunda “retorik” değil “pratiği” görmek istiyor. Türkiye “Terörsüz Türkiye” sürecine fikren sıcak ancak eylemleri temkinli olduğunun ifadesi.DÜĞÜMÜN ÇÖZÜLÜŞÜ…Düğümü, İmralı çağrısının muhataplarının şartsız ve kayıtsız olan eylemli tutumları belirleyecek… Meseleye böyle bakmak lazım. Eylemli ve samimi tutum, “kerim devlet” anlayışının kendini göstermesine dönüşebilir. Aksi takdirde durum aynen devam eder, hatta belki de daha şiddetli olarak… Terörsüz Türkiye süreci, Türkiye”nin sınırlarının, etki alanının ve diğer ülkelerdeki terörü bitirme adına kabiliyetinin ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor ancak gelinen bu aşamada Türkiye”nin yeni bir hukuki enstrümana duyduğu ihtiyacı görmeli herkes!ESAS MESELE ANAYASADIR…Terörsüz Türkiye meselesini kökten sonuçlandıracak en önemli tartışma, Türkiye”nin 100 yıllık kazanımlarından milletin menfaatine olanları bakiye kılarak, millet ile çatışan öğelerini de ıslah ederek veya tamamen gündemimizden çıkararak bir metin oluşturmaktır. Bu kavram karmaşası, kendine “alan açmaya” çalışan “çatışmacı yaklaşımları” besliyor maalesef. Bunun için bu sorunları gündemimize bir daha gelmeyecek biçimde çözmeliyiz.TARIŞMANIN TEMELİNDE ANAYASA VARDIRBelki de hukukçuyum diye böyle düşünüyorsun diyebilirsiniz ancak son 20 yıldaki siyasi tartışmaların ekserisinin dayandığı yer anayasadır. Bunlardan bazılarını hatırlayalım: Başörtüsü, 367 krizi, milletvekilliğinin düşmesi, Cumhurbaşkanının üst düzey atama yapması, parti kapatma vb… Sadece bunlar değil pek tabi. Bir de meselenin anayasada nasıl düzenleneceği tartışma konusu olan hususlar var. Başka bir tartışma ise Cumhurbaşkanlığı sisteminin görmesi gereken restorasyon bahsidir. İşte tüm bunların oluşan yeni perspektifle “bütüncül” ve “katılımcı” ele alınması, hem Türkiye”nin gelecek 100 yılına en büyük armağanı olacaktır hem de Türkiye”nin etki coğrafyasına büyük bir tesir zemini sağlayacaktır…

Source: Cüneyd Altıparmak


Selahaddin E. Çakırgil yazdı: Suriye”de, “diz çöktürmek”ten değil, “akl-ı selîm”in galibiyetinden bahsetmeli

ÖNCE BİR AÇIKLAMA: “Dünkü yazımda İran ve Türkiye medya organlarında, birbirlerine ve toplumlarına soğukluk yansıtacak sağlıksız bir yaklaşım sergilendiğine ve bunun İslam Birliği idealine aykırı olduğuna iki taraftan da örnekler değinirken,(Bu arada, İran medyasında yer alan bir habere göre, “Türkiye”nin eski Başbakan Danışmanı Cahit Tuz (?) isimli bir kişinin, İsrail”in “24” isimli kanalında, katıldığı bir tartışmanın video -haberi ve , “Temelde, İran ve İsrail”in” varlığı birbirine bağlıdır!” iddiasında bulunduğu da İran halkına duyuruluyordu. (Eskiden, böyle bir resmî sıfatlı olan birisi var mı, bilmiyorum.)Ama, İran tarafı da, Türkiye”yi aynı şekilde suçlamıyor mu?) demiştim.*Dün Londra”dan “Cahit Tuz” isimli bir beyefendi telefon etti ve kendisinin herhangi bir İsrail TV kanalına asla çıkmadığını belirtti.Kendisinin beyanını esas alacağımıza göre, İran medyasının verdiği video-haber, başka kanallarda yapılan bir tartışmanın, söz konusu “24” kanalında da bir şekilde kullanılmış olduğu; ya da, İran medyasının o video -haber görüntüsünü İsrail kanalına isnat etmiş olabileceği anlaşılıyor.Durumu okuyucuların bilgisine sunarken, ismini “Cahit Tuz” olarak aktardığımız beyefendinin hassasiyetini de, şükran duygusuyla öğrenmiş bulunuyoruz. Esasen, İran medyasında bu konu ele alınırken, “Türkiyeli yüksek bir bürokratın iddiası” olarak o haber verilmişti. Yani, “Cahit Tuz bey” için bir “kasd-ı mahsusa” söz konusu olmayıp, iki tarafın medya organlarında yer alan haberlerden örnekler sunuluyordu, yazımızda..Okuyucuların, bu konuda, ismi geçen şahsın kendi beyanını esas alması gerektiği, saygıyla hatırlatılır.*Ve gelelim, asıl konumuza:*Gerek Suriye”deki son gelişmeler ve gerekse bizde, PKK”nın silah bırakması ve “kendisini “feshetmesi” için kongresini toplaması” konusunda Öcalan”ın yaptığı çağrı, bazı iddialı yorumcularca, tarafların şu veya bu tarafına “diz çöktürüldüğü” ifadesi o kadar sık kullanılıyor ki, bir taraf, karşıtlarına “diz çöktürmüş bir yiğit”; diğer taraf da, rakibi veya hasmı karşısında “diz çökmüş bir ezik şahsiyet” durumunda gösterilmiş oluyor.Hattâ, gerçek bu bile olsa, eğer bir fitne ateşinin söndürülmesi isteniyorsa, bu gibi yorumlar o ateşin söndürülmesine hizmet etmez; tam tersine, galip durumda olanın daha bir gurura kapılmasına ve yenik durumda olanın da, intikamını almak için müsait bir zamanı gözetmesine hizmet eder; yani, yangına benzinle veya körükle gitmek durumuna düşülür.*Çünkü, sadece “insan”da değil, hemen hemen bütün canlılarda da bir kavga veya hayatî bir mücadeleden yenik olarak çıkmamak için, çeşitli fizikî veya ruhî direniş yöntemleri denemek, fıtrî bir yaratılış özelliğidir.Hatta o kadar ki, karıncalar arası kavganın büyütülmüş görüntülerini izlersek, galip gelmek için ölmek pahasına verilen çetin mücadeleler sonunda, yenilen tarafın kaçması ve galip gelenin böbürlenmesi; keza, aslanlar arasındaki kavgada da yenik düşenlerin kavga alanından sıvışmaya nasıl çalıştıklarını seyretmek, ibretliktir..*O halde, sadece PKK”nın 40 yıllık geçmişi değil, 1925″lerdeki Şeyh Said Hareketi, 1930″daki Ağrı ve 1937″de, Seyyid Rıza liderliğinde patlak veren Dersim Gaileleri gibi ve her birisi de oldukça kanlı biten büyük rahatsızlıkların üzerine merhemle yaklaşmak yerine, sadece askerî yöntemlerle, “kezzap”la yaklaşmaya çalışmak, bu gaileleri daha da içinden çıkılmaz duruma getirdiği gibi, şimdi PKK”nın silah bırakmak ve kendisini feshetmek noktasına gelmesini de, hayırlı bir gelişme olarak alkışlamak gerekirken, “diz çöktürmek”ten bahsedilmesi son derece yanlış ve tehlikeli olur.*Bu durum, Suriye”de de yaşandı, yaşanıyor, bugünlerde.. Şöyle ki, (Baba-Oğul) Hâfız ve Beşşar Esed liderliğindeki 54, bütünüyle Baas rejiminin de 62 yıllık zulüm ve kanlı diktatörlük dönemi, beklenmeyen şekilde ve sür”atle, 8 Aralık 2024 günü çöküp, Ahmed eş-Şara liderliğindeki güçlerin duruma genel olarak hâkim olması üzerinden henüz 2 ay geçmekteyken, geçen hafta Lazkiye, Tartus ve güneyde Dera bölgelerinde patlak veren Dürzî, Aleviyyûn ve Nusayrîlerin ve de Esed dönemi kalıntılarının silahlı isyanları, Ahmed eş-Şara başkanlığındaki bugünkü Suriye Hükümeti”nin halk nezdindeki itibar ve itimadının da etkisiyle 3 gün içinde söndürülmüş bulunuyor.. Elbette ağır kayıplar olduğu da anlaşılıyor..Ancak, sonuç inşallah, hayırlı bir gelişme olmuştur.Ve tam da bu sırada, “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) denilen silahlı güç odağının, Ahmed eş-Şara ile anlaşmaya varıp, Şam”daki merkezî hükûmetin otoritesini kabullenmesi, yeni bir hayırlı gelişme olarak görülmelidir..Böyleyken, bizdeki ekran yorumcularının, anlaşma yapan SDG”yi “diz çöktü” diye nitelemeleri, on derece yanlıştır. Burada, akl-ı selîmin galibiyetinden söz etmek gerekir..Dahası SDG temsilcisi ile Ahmed eş-Şara arasında imzalanan anlaşma metnini, beğenmeyip, “Ama, şu tehlike var, bu tehlike var..” diye, rahat koltuklarından ahkâm kesmeleri, bir spor programının yorumcuları arasında tartışmaları hatırlatıyor..Aman Allah”ım, ne yorumlar, ne telkinler..*Halbuki, burada görülmesi gerekli olan konu, bu beklenmeyen anlaşma ile, Suriye merkezî hükûmetinin iktidarını daha da pekiştirdiği ve sosyal hayatın kontrolü açısından, daha güçlü bir inisiyatif elde etmiş olduğudur. Çünkü, PKK paralelindeki SDG güçleri de, özellikle Fırat”ın doğusundaki bütün temel devlet kurumlarını merkezî hükûmete teslim etmeyi kabullenmiştir..Elbette, Ahmed eş-Şara başkanlığındaki Suriye hükümetinin önünde daha çok zorluklar var ve olacaktır da.. Ve, bir inkılabı gerçekleştirmek elbette kolay değildir, zordur, çetindir; ama, onu muhafaza etmek daha da çetindir.İnşaallah , Suriye”nin Müslüman halkının, hele de son 60 yıldır çektiği acılar son bulur..

Source: Selahaddin E. Çakirgi̇l


Altın fiyatlarının küresel siyasi gelişmeleri fiyatlama ihtimali güçleniyor

ABD”de Başkan Donald Trump”ın enflasyon endişesini gözardı etmeyen açıklaması ABD borsaları ve kripto paralarda büyük çöküşe neden oldu. Kripto tarafında yaklaşık 4 trilyon dolar buhar oldu. Küresel yatırımcılar, piyasalardaki bu çöküşe rağmen güvenli liman altının neden hızla yükselmediğini merak ediyor. DOLARIN DÜŞÜŞÜ ALTIN ÜZERİNDE DE BASKI OLUŞTURDU Küresel ticaret savaşlar kapsamında ABD”nin ek vergi talepleri birer birer misillemelerle karşılık buluyor. Bu gelişmeler dolarda risk algısının artmasına neden olduğu için ABD resmi para birimi güçsüz seyrediyor. Ons altın fiyatlarına da yansıyan bu tablo altın üzerinde de kısmi baskıya neden oluyor. ALTIN FİYATLARI SİYASİ GELİŞMELERE ODAKLANDI Ancak uzmanlar, altında yükseliş için asıl beklenen verinin ekonomik değil siyasi olduğuna dikkat çekiyor. Küresel ticaret savaşlarının ve bunun küresel ekonomiye etkilerinin zaten 2024 sonu ile 2025″in ilk başlarında fiyatlandığını belirten uzmanlar, bu sebeple altının peş peşe rekorlara imza attığını hatırlatıyor. Şimdi altının bu tarihi yükselişten gevşeyerek yatay seyrettiğini kaydederek, ABD”nin dahil olduğu Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinin nihayete ermesinin fiyatlanacağını kaydediyor. Anlaşmanın sağlanmasının küresel istikrarı artırabileceği adım olarak yorumlanırken altın fiyatlarında gerileme anlamına gelebileceğini kaydediyor. Bu sebeple küresel altın yatırımcıları ateşkes görüşmelerinden gelecek haberlere odaklanmış durumda. GRAM ALTIN FİYATLARI Gram altın güne 3430 liradan başladı. Gün içinde en düşük 3425 lira, en yüksek de 3436 lira seviyesi görüldü. Gram altının tarihi zirvesi 3480 lira seviyesindeydi. KAPALIÇARŞI”DA GRAM ALTIN FİYATLARI Kapalıçarşı”da gram altın 3453 liradan alınırken 3498 liradan satılıyor. ONS ALTIN FİYATLARI Ons altın güne 2916 dolardan başladı. Gün içinde en düşük 2910 dolar, en yüksek de 2919 dolar seviyesi görüldü. Ons altının tarihi zirvesi 2956 dolar seviyesindeydi. NOT: Bu haber içeriği yatırım tavsiyesi içermemektedir.

Source: Abdurrahman Yazıcı


ABD, Suriye”nin kuzeyindeki anlaşmayı memnuniyetle karşıladı

ABD Dışişleri Bakanlığı, Suriye yönetiminin ülkenin kuzeydoğusunu entegre etmesini öngören anlaşmaya ilişkin yazılı açıklama yayınladı.
Açıklamada, ABD”nin, Suriye yönetiminin ülkenin kuzeydoğusunu entegre etmesini öngören anlaşmayı memnuniyetle karşıladığı belirtildi.

ABD”nin daha fazla çatışmanın önlenmesi için güvenilir bir siyasi geçişi desteklediği ifade edildi.
Geçen günlerde Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile Ferhad Abdi Şahin arasında, Suriye topraklarının birliğini vurgulayan ve bölünmeyi reddeden bir anlaşma imzalandı.
Anlaşmayla kuzeyde herhangi bir özerk bölge oluşturulmasının önüne geçildi.
Son dakika: Suriye”deki geçici yönetim duyurdu: SDG ile anlaşmaya varıldıGündem

Source: Dünya Gazetesi


ABD”den Suriye-SDG anlaşmasına ilişkin ilk açıklama

ABD Dışişleri Bakanlığından konuya ilişkin yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada, ABD”nin, Suriye yönetiminin ülkenin kuzeydoğusunu entegre etmesini öngören anlaşmayı memnuniyetle karşıladığı belirtildi.ABD”nin daha fazla çatışmanın önlenmesi için güvenilir bir siyasi geçişi desteklediği ifade edildi. Anlaşma sonrası Ankara”dan net mesaj: Tehdit sürdüğü müddetçe Türkiye mücadelede kararlıSDG ile anlaşmaya varıldı

Source: Www.star.com.tr


Kolombiya”da bombalı saldırı: 5 asker öldü

Kolombiya”nın Cauca bölgesine bağlı Balboa kasabasında bir köprünün onarımını gerçekleştiren askerlere yönelik bombalı saldırı düzenlendi.Ulusal basında yer alan habere göre, saldırıda 5 asker yaşamını yitirdi, 6 asker yaralandı.Kolombiya Savunma Bakanı Pedro Sanchez, saldırıyı kınayarak, hayatını kaybeden askerlerin ailelerine başsağlığı diledi.Cauca Valisi Octavio Guzman ise X hesabından yaptığı açıklamada, Balboa-El Estrecho yolunda ordu birliklerimize yönelik saldırıdan derin üzüntü duyuyoruz. Şiddet, can almaya ve Cauca’nın geleceğini tehdit etmeye devam ediyor. ifadelerini kullandı.Saldırıdan önce Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, X hesabından yaptığı paylaşımda, eski Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) üyeleri tarafından tahrip edilen köprünün yeniden inşa edileceğini ve bunun bölgedeki köylülerin ekonomisi için büyük önem taşıdığını belirtmişti.Yetkililer, saldırıdan FARC”ın çatı örgütü Estado Mayor Central”e (EMC) bağlı Carlos Patino grubunu sorumlu tuttu. FARC”IN ÇATI ÖRGÜTÜ EMC Ivan Mordisco ismiyle bilinen Nestor Gregorio Vera”nın yönettiği ve FARC ile devlet arasındaki barış anlaşmasına hiç katılmayan EMC, FARC”ın sözde Genelkurmay Başkanlığı olarak da biliniyor.Ülke basınına göre 2 bin 180″i silahlı olmak üzere 3 bin 500″den fazla üyeye sahip EMC, Venezuela ve Ekvador”un yanı sıra Kolombiya”nın batı, orta ve doğusunda uyuşturucu, kaçakçılık ve haraç gibi yollardan finansman sağlıyor.

Source: Hurriyet.com.tr


ABD”den Suriye”deki mutabakata dair ilk yorum

Terör örgütü YPG/PKK nın siyasi yapısı olan SDG ile Suriye hükümeti arasında yapılan görüşmeler sonucunda sağlanan anlaşmanın ardından ABD Dışişleri Bakanlığından konuya ilişkin yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada, ABD nin, Suriye yönetiminin ülkenin kuzeydoğusunu entegre etmesini öngören anlaşmayı memnuniyetle karşıladığı belirtildi. ABD nin daha fazla çatışmanın önlenmesi için güvenilir bir siyasi geçişi desteklediği ifade edildi. Memnuniyet ve uyarı ABD Dışişleri Bakanı Rubio, yazılı açıklamasında şunları kaydetti: ABD, Suriye geçici yetkilileri ile Suriye Demokratik Güçleri arasında, kuzeydoğunun birleşik bir Suriye’ye entegre edilmesine yönelik yakın zamanda duyurulan anlaşmayı memnuniyetle karşılamaktadır. ABD, güvenilir ve mezhepçi olmayan bir yönetişimi teşvik eden bir siyasi geçiş sürecinin, daha fazla çatışmayı önlemenin en iyi yolu olduğu yönündeki desteğini bir kez daha teyit etmektedir. Geçici yetkililerin alacağı kararları yakından izlemeye devam edeceğiz ve özellikle azınlıklara yönelik son dönemde yaşanan ölümcül şiddet olaylarından endişe duyduğumuzu da belirtmek isteriz. Anlaşmaya göre, SDG nin devlet kurumlarına katılması konusunda hemfikir olunmuştu. Ülkenin birliği ve tüm etnik grupların haklarının tanınması konuları anlaşmanın ana başlıklarını oluşturuyor. Anlaşmanın 2025 yılı sonuna kadar tam olarak yürürlüğe girmiş olması bekleniyor.

Source: Habertürk


Muhaliflere katılmıştı: Suriye”de eski diplomata suikast

Suriyeli eski diplomat Nureddin İbrahim el-Lebad, ülkenin güneyindeki Dera iline bağlı Sanamayn ilçesinde kimliği belirsiz kişilerin silahlı saldırısına uğradı.Memleketi Sanamayn”da suikasta uğrayan Lebad, kimliği belirsiz kişilerce yapılan silahlı saldırıda yaşamını yitirdi.Baas rejimi döneminde Dışişleri Bakanlığında Müzakereci Bakan olan Lebad, Suriye”nin Sana, Bağdat, Ankara, Paris ve Trablus Büyükelçiliği ile Bingazi Konsolosluğu”nda görev yapmıştı.Yerel kaynaklardan edinilen bilgiye göre Lebad, 2013″te devrik Baas rejiminden ayrılarak muhaliflerin safına katılmıştı.

Source: Hurriyet.com.tr


Pakistan”da kaçırılan trendeki yolcular, intihar bombacıları sebebiyle kurtarılamıyor

Pakistan’ın güneybatısında Belucistan Kurtuluş Ordusu militanlarının içinde 425 yolcu bulunan bir treni ele geçirmesinin ardından, güvenlik güçleri seferber oldu. 155 yolcu kurtarıldı, ancak militanların üzerindeki bombalı intihar yelekleri durumu son derece zor bir hale getirdi.

Olay, ülkenin bu türdeki ilk tren kaçırma vakası olarak kayıtlara geçti. Salı günü, ayrılıkçı militanlar Kuetta’dan Peşaver’e giden Jaffar Ekspresi’ne saldırarak rayları havaya uçurdu ve trene ateş açtı. Çatışmaların ardından 155 yolcu kurtarıldı, ancak hükümet hala kaç kişinin rehin tutulduğunu açıklamadı.

Saldırıyı üstlenen etnik silahlı Belucistan Kurtuluş Ordusu, 214 kişiyi rehin aldığını duyurdu. Grup, Pakistan ordusu tarafından kaçırıldığını iddia ettiği Beluç siyasi mahkumlar ve aktivistlerin 48 saat içinde serbest bırakılmaması halinde rehineleri infaz etmekle tehdit etti.

Olay sırasında trende toplam 425 yolcu bulunduğu bildirildi. Güvenlik kaynakları, çarşamba günü itibarıyla 27 militanın öldürüldüğünü açıkladı. 9 güvenlik personelini ise yaşamını yitirdi. Saldırıya katılan toplam militan sayısı netlik kazanmadı.

KURTULANLAR, AİLELERİNE SARILDI

Çarşamba günü sabah saatlerinde bazı kurtarılan yolcular Kuetta’ya getirildi. Güvenlik güçleri tarafından eşlik edilen yolcular, burada onları bekleyen aileleriyle buluştu.

Yerel basına konuşan bazı yolcular, silah sesleri başladığında güvenlik görevlilerinin kendilerine yere yatmalarını söylediğini belirtti. Geo News kanalında yayınlanan görüntülerde, kurtarılanların aileleriyle kucaklaştığı anlar yer aldı.

Oğlu hala rehin tutulan bir kadın, Belucistan eyaleti yetkilisi Mir Zahoor Buledi’ye tepki göstererek, “Eğer trenleri koruyamıyorsanız, işletmemelisiniz. Oğlumu geri getirin” dedi.

Pakistan Demiryolları, Çarşamba günü yaptığı açıklamada, güvenlik güçleri bölgedeki tehlikenin tamamen geçtiğini bildirmediği sürece Pencap ve Sindh eyaletlerinden Belucistan’a yapılan tüm seferlerin askıya alındığını duyurdu. Eyalet Bakanı Buledi, hükümetin bölgedeki güvenlik durumunu iyileştirmek için çalıştığını söyledi.

BLA, Afganistan ve İran ile sınırı bulunan, doğal kaynaklar açısından zengin Belucistan bölgesinde Pakistan hükümetine karşı silahlı mücadele yürüten en büyük örgüt.

Source: Haber Merkezi


Bakan Güler, Suudi mevkidaşı ile görüştü

Milli Savunma Bakanlığından görüşmeye ilişkin yapılan açıklamada, Suudi Arabistan”da resmi temaslara devam eden Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler”in, Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman ile görüştüğü bildirildi.

Source: Www.star.com.tr


Birleşmiş Milletler: “Suriye”deki ölü sayısı çok daha yüksek”

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Dairesi, Suriye”nin Lazkiye, Tartus ve Hama kentlerinde mezhepsel saldırılar nedeniyle en az 111 sivilin öldüğünü belgelediğini duyurdu. Ancak BM yetkilileri, gerçek ölüm sayısının çok daha yüksek olabileceğini belirtti.

Açıklamada, “Ülke genelinde yaşanan bu rahatsız edici olaylarda, kadınlar ve çocuklar dahil olmak üzere aileler infaz edildi. Ağırlıklı olarak Alevilerin yaşadığı şehirler ve köyler hedef alındı” ifadelerine yer verildi.

BM saha ekipleri, 6 ve 7 Mart tarihlerinde Lazkiye, Tartus ve Banyas’ta hastanelere yapılan baskınlarda çok sayıda sağlık çalışanı ve sivilin öldüğünü tespit etti.

Ayrıca, saldırılar devam ederken bazı grupların yaşanan kargaşayı fırsat bilerek iş yerlerini ve evleri yağmaladığı bildirildi. BM İnsan Hakları Dairesi Sözcüsü Thameen Al-Kheetan, “Çoğu vakada infazlar yapıldı. Erkekler ailelerinin önünde vuruldu” dedi.

ALEVİLER HEDEF ALINDI

Saldırıların faillerine dair kesin bilgi bulunmamakla birlikte BM, saldırıların hem geçiş dönemi yönetimine bağlı silahlı gruplar hem de eski rejime destek veren unsurlar tarafından gerçekleştirildiğini söyledi.

Al-Kheetan, saldırıların açıkça mezhep temelli olduğunu vurgulayarak, “Hedef alınan yerlerin Alevilerin yoğun yaşadığı bölgeler olması tesadüf değil” dedi.

BM yetkilileri, bölgedeki çatışmaların artmasıyla birlikte can kaybının hızla yükseldiğine dikkat çekti. Belgelenen 111 ölümün 90’ının erkek, 18’inin kadın ve üçünün çocuk olduğu belirtildi. Saha ekipleri, ölü sayısının hızla artabileceğini ve bu saldırıların geniş çaplı bir misillemeye dönüşme riski taşıdığını ifade etti.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, Suriye’deki geçiş dönemi hükümetinin saldırıları soruşturmak üzere bir komisyon kurma kararını memnuniyetle karşıladı. Ancak soruşturmanın bağımsız ve tarafsız yürütülmesi gerektiğini vurguladı.

Şam’daki geçiş dönemi yönetimi, soruşturma raporunun 30 gün içinde tamamlanacağını açıkladı.

Source: Haber Merkezi


Netanyahu Şara”ya meydan okudu! Suriye”de yeni karakollar kuracaklar

İsrail hükümetinin direktifleri doğrultusunda IDF, Suriye güçlerinin İsrail sınırına 65 kilometre mesafede toplanmasını engellemekle görevlendirildi. Buna ek olarak ordu, İsrail ile Suriye arasındaki tampon bölge boyunca ilave karakollar inşa etmeye hazırlanıyor. İSRAİL”E SIZMALARI ÖNLEMEKLE YÜKÜMLÜLER Haaretz gazetesinin bildirdiğine göre İsrail ordusu, sınır çitinden Suriye”nin 5 kilometre içine kadar tüm tampon bölgeyi kontrol ediyor. Üç IDF tugayı burada açıkça konuşlanmış durumda ve diğer görevlerinin yanı sıra İsrail”e sızmaları önlemekle de yükümlüler. Ordu aynı zamanda Suriyelilerin de bu bölgeye girmesini engelliyor, ancak 8 kilometrelik bölge içinde ikamet edenler istisna tutuluyor. GÜVENLİK BÖLGESİ TANIMLANDI Buna ek olarak, İsrail ordusu sınırdan 15 kilometreden daha az olan bölgeyi, IDF”nin Suriye ordusu mensuplarının girmesine izin vermediği bir güvenlik bölgesi olarak tanımladı. IDF ayrıca Suriye birliklerinin sınırdan 65 kilometre uzaklığa, Şam-Süveyda yoluna kadar rampalar ve füzeler gibi uzun menzilli silahlar yerleştirmesini de engelliyor. Ancak İsrail ordusu şu andan itibaren polis güçlerinin sınırdan 15-65 kilometre uzaklıktaki bölgeye girmesine izin vermeyi planlıyor. SAVUNMA BAKANI ŞARA”YI HEDEF ALDI Bu sabah İsrail ordusunun eski Suriye ordusu mevzilerinin bulunduğu yeri ziyaret eden İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, burada açıklamalarda bulundu. Katz, şunları söyledi: “El Colani (Ahmed Şara) her sabah Şam”daki başkanlık sarayında gözlerini açtığında, IDF”nin Hermon”un zirvesinden kendisini izlediğini görecek ve Golan ve Celile sakinlerini onun ve cihatçı dostlarının tehditlerine karşı korumak için burada ve güney Suriye”nin tüm güvenlik bölgesinde olduğumuzu hatırlayacaktır.”İsrail ordusunun Suriye”de sınırsız bir süre kalmaya hazır olduğunu belirten Katz, “Hermon”daki güvenlik bölgesini elimizde tutacağız ve Suriye”nin güneyindeki tüm güvenlik bölgesinin silahlardan ve tehditlerden arındırıldığından emin olacağız” diye ekledi.

Source: Erdem Aksoy