“Uluslararası Çatışmalar Gündemi – Wagner’den Çekilme, Gazze’deki Planlar ve Daha Fazlası”

Wagner duyurdu! O ülkeden resmen çekildiler

Wagner”den yapılan açıklamada, Batı Afrika ülkesinde yürüttüğü operasyonları “başarıyla tamamladığı” belirtildi.Mali”deki silahlı gruplara karşı yürütülen mücadelede ülkenin tüm bölgesel merkezlerinin yeniden Malili askeri yönetimin kontrolüne alındığı aktarılan açıklamada, isyancı güçlerin geri püskürtüldüğünü ve birçok komutanın etkisiz hale getirildiği ifade edildi.Ulusal basındaki haberlerde ise Wagner”in çekilmesi, ülkede Rus varlığının sona ereceği anlamına geldiği, Wagner”in sonrası dönemde Rusya destekli yeni bir paramiliter oluşum olan Afrika Kolordusunun (Africa Corps), Mali”deki faaliyetleri devralacağı kaydedildi.Sahel bölgesinde “3 ülke sınırı” olarak bilinen Burkina Faso, Mali ve Nijer, son yıllarda terör örgütü El Kaide”ye bağlı gruplar ile terör örgütü DEAŞ”ın saldırılarına maruz kalıyor.MALİ SON YILLARDA DEAŞ İLE MÜCADELE EDİYORMali, son yıllarda terör örgütü El Kaide”ye bağlı gruplar ile terör örgütü DEAŞ ile mücadele ediyor. Sivil hükümetin, bu tehditle baş edemediği eleştirilerinin ardından ordu yönetime el koymuştu.Fransa, güvenliği sağlamak amacıyla 2013 yılında Mali”ye asker göndermiş ancak 2022’de birliklerini geri çekmişti. Fransız askerlerinin ayrılmasının ardından askeri yönetim, Rusya merkezli Wagner Grubu ile işbirliğine gitmişti.

Source: Muhammet Binici


SOM füzesi tam isabet

Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Savunma Sanayi Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü (TÜBİTAK SAGE) tarafından geliştirilen SOM uzun menzilli seyir füzesi, yerli turbojet motoru ile yapılan test atışında hedefi tam isabet vurdu. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, SOM”un test atışına ilişkin görüntüleri sosyal medya hesabından paylaştı. Bakan Kacır, “Milli gururumuz SOM, yerli turbojet motoru ile yapılan test atışında hedefi tam isabet vurdu. TÜBİTAK SAGE tarafından geliştirilen ve muadillerine göre üstün özelliklere sahip uzun menzilli seyir füzemizde yurt dışına bağımlılık en aza indirildi. SOM”un yerli motoru ve alt bileşenleri, Milli Teknoloji Hamlesi”nin yalnızca bir adımı değil, binlerce mühendis ve teknisyenimizin gece gündüz demeden döktüğü ter, bilim insanlarımızın bitmeyen tutkusu ve gençlerimizin sınır tanımayan hayalleri. Tam bağımsız Türkiye yolunda emek veren tüm paydaşlarımızı kutluyorum. Gurur duyuyoruz, daha büyük zaferlere hazırız” ifadelerini kullandı. “BAĞIMSIZ TÜRKİYE İDEALİNE ATILMIŞ KARARLI BİR ADIM” Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün de “Yerli turbojet motorla yapılan test atışında hedefi tam isabetle vuran SOM, yalnızca teknolojik bir başarı değil; bağımsız Türkiye idealine atılmış kararlı bir adımdır. Bu kritik eşiğin aşılmasında emeği geçen tüm paydaşlarımızı yürekten tebrik ediyoruz: TÜBİTAK, ROKETSAN ve projede görev alan her bir mühendisimiz, teknisyenimiz ve yönetici kadromuz; bu zafer sizindir. SOM”un yerli motoru; sabrın, bilgi birikiminin ve kurumsal uyumun bileşkesidir. Bu başarı, yıllar süren ortak çabanın, gece gündüz demeden çalışan beyinlerin ve “tam bağımsız savunma sanayii” vizyonuna gönül verenlerin eseridir. Güçlü savunma sanayimizle, kahraman ordumuzun yanındayız. Onların sahadaki gücünü, mühendislik masalarında, Ar-Ge laboratuvarlarında ve test sahalarında büyütmeye kararlıyız. Bağımsız teknolojilerle daha güçlü bir Türkiye için durmadan, yılmadan çalışmaya devam. Nice büyük başarılarla, geleceğe” açıklamasında bulundu.

Source: Sabah


Katil İsrail”den Gazze için korkunç plan

İsrail devlet televizyonu KAN”ın haberine göre, yeni plan kapsamında Gazze Şeridi”ne yönelik saldırılar genişletilecek.Zamir”in İsrail ordusunun üst düzey komutanlarının katıldığı bir toplantıda Gazze Şeridi”ne yönelik yeni saldırı planlarını onayladığı aktarıldı.Toplantıda, bu sabah Gazze Şeridi”nin güneyindeki Han Yunus kentinde meydana gelen ve 4 İsrail askerinin ölümü, 5 askerin de yaralanmasıyla sonuçlanan olayla ilgili olarak Genelkurmay Başkanı”na ilk soruşturma raporunun sunulduğu kaydedildi.Bugün sabah saatlerinde Gazze Şeridi”nin güneyindeki Han Yunus kentinde girdikleri binaya yerleştirilen el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucunda 4 İsrail askeri ölmüş, 5″i ise yaralanmıştı.05.00 İsrail ordusunun, Kurban Bayramı”nın ilk gününde Gazze Şeridi”ne düzenlediği saldırılarda 31 Filistinli hayatını kaybetti.03.00 Ürdün Kralı 2. Abdullah, kötüleşen insani durumu hafifletmek için Gazze Şeridi”ne yeterli miktarda insani yardımın ulaştırılması çağrısında bulundu.01.00 İsrail”de ordunun gelecek ay 50 binden fazla Ultra Ortadoks Yahudi (Haredi) Tevrat okulu (Yeşiva) öğrencisi için askere alım emri yayınlayacağı bildirildi.00.15 Hamas”ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları sözcüsü Ebu Ubeyde, İsrail ordusunun, Han Yunus ve Cibaliya”da verdiği kayıpların, bundan sonra vereceklerinin bir örneği olduğunu belirtti.00.00 İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir”in, Gazze Şeridi”nde işgalin genişletilmesi ve kalıcı hale getirilmesi kapsamındaki saldırılara ilişkin yeni planları onayladığı bildirildi.İsrail ordusu, Gazze Şeridi”nde 19 Ocak”ta yürürlüğe giren ateşkesin ardından 18 Mart sabahı şiddetli saldırılarına yeniden başladı.İsrail ordusunun saldırıları yeniden başlatmasından itibaren çoğunluğu yaşlı, kadın ve çocuk olmak üzere 4 bin 402 Filistinli hayatını kaybetti, 13 bin 489 kişi yaralandı.İsrail”in Gazze Şeridi”ne 7 Ekim 2023″ten bu yana düzenlediği saldırılarda ise yaşamını yitiren Filistinlilerin sayısı 54 bin 677″ye, yaralıların sayısı da 125 bin 530″a yükseldi.İsrail ordusu, Gazze Şeridi”nde işgali genişletecek ve kalıcı hale getirecek saldırı planını uygulamaya başladı. Başbakan Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi”nin tamamını işgal edeceklerini duyurdu.Plana göre, İsrail ordusu Gazze Şeridi”ni kalıcı olarak işgal edecek, Filistinliler Gazze”nin güneyindeki “toplama kamplarına” sürülecek. İsrail burada toplama kamplarında Filistinlilere, “hayatta kalacakları” kadar insani yardım verecek.İsrailli bakanlar, Gazze Şeridi”nde sağlam kalan her şeyi yıkacaklarını ve Filistinlileri önce güneye, oradan da başka ülkelere sürmeyi planladıklarını açıkladı.

Source: Www.star.com.tr


Ebu Ubeyde”den İsrail”e gözdağı: Han Yunus ve Cibaliya örnek olsun

Hamas”ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları sözcüsü Ebu Ubeyde, İsrail ordusunun, Han Yunus ve Cibaliya”da verdiği kayıpların, bundan sonra vereceklerinin bir örneği olduğunu belirtti.Ubeyde, Telegram hesabından yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun, Han Yunus (güney) ve Cibaliya”da (kuzey) verdiği kayıpların, direniş güçleri tarafından gerçekleştirilen “nitelikli operasyonların” bir parçası olduğunu kaydetti.Bunların sadece bir örnek olduğunu ve İsrail askerlerinin, bulundukları her yerde bu “operasyonların” benzerleriyle karşılaşacağını vurgulayan Ubeyde, İsrail halkına seslenerek, “Ya savaşı durdurması için hükümetinize baskı yaparsınız ya da daha fazla tabuta hazır olursunuz.” ifadesini kullandı.Kassam”dan 5 Haziran”da yapılan açıklamada, Cibaliya”da kurulan komplike pusuda İsrail askerlerinden ölen ve yaralananlar olduğu duyurulmuştu.İsrail ordusu ise 6 Haziran”da, Gazze Şeridi”nin güneyinde girdikleri binaya yerleştirilen el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucunda 4 İsrail askerinin öldüğünü, 5″inin yaralandığını belirtmişti.Kassam Tugayları, İsrail”in, ateşkesi bozarak 18 Mart”ta Gazze”ye yeniden saldırılara başlamasının ardından bir süre saldırılara ara vermiş ancak daha sonra İsrail askerleriyle çatışmaya, onlara pusu kurmaya ve saldırılara yeniden başlamıştı.

Source: Www.star.com.tr


Rusya son anda engelledi! Etkisiz hale getirildi

Rusya, Ryazan bölgesindeki bir askeri tesise yönelik saldırı girişiminin engellendiğini ve saldırganın etkisiz hale getirildiğini duyurdu.Rusya-Ukrayna savaşı devam ederken, Rusya”nın Kazan şehrindeki askeri tesiste görevli Rosgvardiya personeli, insansız hava aracı kullanılarak gerçekleştirilmeye çalışılan bir saldırı girişimini engelledi. Yetkililer, şüphelinin üzerinde tabanca ve RKG-3 tipi el bombalarıyla donatılmış, kullanıma hazır iki dron ele geçirdiğini bildirdi.Rusya”dan Ukrayna”ya “Örümcek Ağı” misillemesi

Source: Www.star.com.tr


Rus paralı asker grubu Wagner Mali’den çekildi, yerini Afrika Kolordusu alacak

Rus paralı asker grubu Wagner, Mali’de 3 yılı aşkın süredir yürüttüğü operasyonları tamamlayarak ülkeden çekildiğini açıkladı. Wagner’den yapılan resmi açıklamada, Batı Afrika ülkesi Mali’deki görevlerinin başarıyla sonlandığı ve bölgedeki tüm merkezlerin Malili askeri yönetimin kontrolüne geçtiği bildirildi.Mali’deki silahlı gruplara karşı yürütülen mücadelede birçok isyancı komutanın etkisiz hale getirildiği vurgulandı. Mali ulusal basınında yer alan haberlerde ise Wagner’in çekilmesinin, ülkedeki Rus varlığının sona erdiği anlamına geldiği, bu boşluğu ise Rusya destekli yeni paramiliter oluşum Afrika Kolordusu’nun (Africa Corps) dolduracağı belirtildi.Sahel bölgesinde bulunan Burkina Faso, Mali ve Nijer gibi ülkeler, son yıllarda El Kaide ve DEAŞ bağlantılı terör örgütlerinin saldırılarına maruz kalıyor. Mali’de ise sivil hükümetin bu terör tehdidi karşısında yetersiz kaldığı eleştirileri sonrası ordu yönetimi ele aldı.2013 yılında güvenlik gerekçesiyle Mali’ye asker gönderen Fransa, 2022’de birliklerini geri çekmişti. Fransız askerlerinin ayrılmasının ardından Mali askeri yönetimi, güvenliği sağlamak için Rus merkezli Wagner Grubu ile iş birliği yapmıştı. Ancak Wagner’in çekilmesiyle birlikte bölgedeki dengelerin yeniden şekillenmesi bekleniyor.

Source: Dünya Gazetesi


Pentagon”un UFO sırrı ortaya çıktı! Silah programları gizlendi

Özellikle ABD kamuoyunu uzun yıllardır meşgul eden “tanımlanamayan uçan cisim” (UFO) iddia ve spekülasyonları hakkında yeni bir gerçek gün yüzüne çıktı. ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) “dezenformasyonunun” ABD’deki “UFO mitolojisini” körüklediği anlaşıldı. Buna göre, ABD Dünya dışından gelmiş gibi görünen kanıtlar yaratmış ve bu söylentilerin yayılmasına izin vermişti. Bunun amacı ise gerçek gizli silah programlarının üzerini örtmekti. The Wall Street Journal (WSJ) gazetesinin haberine göre, Pentagon’daki bir birim, Washington’ın gizli UFO programları konusundaki komplo teorilerini araştırırken “şok edici bir gerçek” ile karşı karşıya kaldı: Bu teorilerden en az birini Pentagon’un kendisi körüklemişti. UÇAK DEĞİL UFO SANMALARI İSTENMİŞKongre’nin başlatılması emrini verdiği soruşturma, incelemeyi yapan yetkilileri 1980’li yıllara kadar geri götürdü. O dönemde Hava Kuvvetleri’nden albay, Nevada Çölü’ndeki çok gizli bir alan olan “51’inci Bölge”nin yakınlarındaki bir bara gitmişti. Orada bar sahibine “uçan tabaklara” benzer cisimlerin fotoğraflarını vermişti. Fotoğraflar daha sonra kendilerine duvarlarda yer buldu. O dönemde ABD ordusunun gizli gizli “ulaşılan Dünya dışı bir teknolojiyi test ettiği” iddia edildi. Fakat esasında albay başka bir “misyonun” parçası olarak çalışıyordu: Dezenformasyon. Fotoğrafların üzerinde oynanmıştı. Artık emekli olan albay, bu durumu 2023 yılında Pentagon’da soruşturma yürüten yetkililere itiraf etti. Dezenformasyonun amacı ise aslında 51’inci Bölge’de gerçekte neler olup bittiğini gizlemekti. Hava Kuvvetleri, burada aslında “çok gizli hayalet savaş uçaklarını” geliştiriyordu. Bunun Soğuk Savaş’ın devam ettiği dönemde Sovyetler Birliği’ne karşı bir avantaj sağlayacağı düşünülüyordu. Ancak askeri yetkililerin bir endişesi vardı. Bölgede yaşayan halkın test uçuşlarını görmesi halinde söz konusu program ifşa olabildirdi. “Dünya dışı” gibi görünen F-117 yerine insanların bu hava araçlarının UFO olduğunu düşünmesine izin verdiler. 2023 yılında bu itirafta bulunan albayın hikayesi ilk defa basına yansıdı. RAPORUN KENDİSİNİ DE BİR SAKLAMA ÇABASIYMIŞGeçen sene yayınlanan ve Savunma Bakanlığı tarafından hazırlanmış olan bir rapor, ABD yönetiminin UFO’lara ve Dünya dışı yaşama dair bilinenleri sakladığına dair iddiaların temelsiz olduğunu ileri sürmüştü. WSJ’inin yaptığı araştırma ise bu raporun kendisinin de bir saklama çabası olduğunu ortaya koydu. Buna göre, Pentagon’un kendisi kasıtlı bir şekilde dezenformasyonu körüklemişti. Diğer bir deyişle ABD hükümeti kendi halkını dezenformasyonla hedef almıştı. Yakın zaman önce bir grup eski Pentagon yetkilisi hükümetin “Dünya dışı teknolojiyi kullandığı bir programının olduğunu ve bunu ABD’lilerden sakladığını” iddia etmiş, bu iddialar Pentagon’da soruşturmayı beraberinde getirmişti. Şimdi ortaya çıkan kanıtlar ise ABD hükümetinin “UFO mitolojisini” yayma çabalarının 1950’li yıllara kadar dayandığını ortaya koydu. YEREL Bİ ÇABA MI, MERKEZİ BİR PROGRAM MI?WSJ’nin incelemesine göre, askeri yetkililer, 51’inci Bölge konusunda olduğu gibi, gerçek gizli silah programları hakkında bir “sis perdesi” yaratmak adına yanlış belgeleri yaymıştı. Bazı durumlarda ABD’li yetkililer, “milli güvenlik çıkarları” için UFO’lar konusundaki mitlerin yayılmasına izin vermişti. Bunun amaçlarından biri Sovyetler Birliği’ni nükleer tesis ve ekipmanların saldırıya açık noktalarını tespit etmekten alıkoymaktı. Konu hakkında soruşturma yürüten yetkililer ise şimdi söz konusu dezenformasyon yayma çabalarının yerel komutan ve yetkililerin mi işi olduğunu, yoksa daha merkezi ve kurumsal bir programın mı parçası olduğunu anlamaya çalışıyor.

Source: Özgür Bayrak


Coşkun Başbuğ yazdı: Tezgah büyük

Perşembe günkü yazımda Suriyeli Türkler hakkında bir yazı kaleme almış ve bu yazının devamı niteliğinde ikinci bir yazının daha geleceğini belirtmiştim.İşte o yazı… Konuyu hatırlatmak adına önceki yazımın son kısmını bir kez daha bu yazı için kaleme alacağım. Hatırlarsınız, Suriye”de Türklerin yaşadıkları sıkıntılı süreci anlatan o yazının sonunu şöyle bağlamıştık…”Yazının etkisi olmuş mudur bilinmez ama sonrasında Suriye Geçiş Hükümetinin Cumhurbaşkanı Şara randevu vererek Suriye Geçici Hükümeti”nin Başbakanı Abdurrahman Mustafa”yı makamında kabul etti.Bu ziyaret Türk Kimliğinin kabulü ve kırgın gönüllere köprü oluşturması açısından önemli bir ziyaretti.Ancak bu işin sadece kuru bir ziyaretten ibaret olmaması gerekliydi.Milliyetçi kimliğiyle bilinen Mustafa mutlaka TÜRK Cephesindeki sıkıntıları ve yaşanan handikapları Şara”ya aktarmıştır.Peki bu görüşmeden bir sonuç alındı mı?Süreci yakın takip eden biri olarak ben duymadım, olduğunu da sanmıyorum.Bu gaz almadan öte gitmeyen görüşmeden bir sonuç çıkmadığı gibi bir de Suriye Milli Ordusunu hedef alan bazı Avrupa merkezli oyunların oynanmaya başladığını gördüm.Nedir bu sinsi oyunlar?O oyunların neler olduğunu da bir sonraki yazımda detayla anlatacağım. “GELELİM SİNSİ OYUNLARA…O görüşmeden bir şey çıkmadığını ve bu sıkıntılı sürecin halen devam ettiğini tekrar vurgulayarak yazıya konu olan sinsi oyunlara gelelim.Malum İran ve İsrail Suriye”de yeni dönemin başladığı ilk günden bugüne ele ele vererek Suriye”deki yeni oluşumu engelleme adına inanılmaz kirli işler planlamaya başladılar.Baş başa veren iki düşman(!) ülke, Suriye”de yeni geçiş hükümeti ile ona destek veren Türkiye”nin çabalarını boşa düşürmek için her yolu denediler ve bugüne kadar deyim yerindeyse ellerinden geleni artlarına koymadılar.Baş başa veren iki sinsi şeytan durumu engelleme adına en büyük oyunu Suriye”de iç savaş çıkararak oynamaya karar verdiler.Plana göre kirli oyun İran”ın hâkim olduğu Lazkiye ve Tartus illeri ile İsrail”in hâkim olduğu Dürzi bölgelerinde planlandı.Buna göre güneyden İsrail, batıdan İran, doğudan ise PKK isyana destek verecek ve Şam ele geçirildikten sonra oyun tamamlanacaktı. OYUN ÇÖKTÜ… Ancak evdeki hesap Şam”a uymadı ve isyan Türkiye”nin de destekleriyle bastırıldı.İsyancılardan sindirilmiş birçok kişi gözaltına alınmıştı.Bu durum karşısında hemen B planına geçildi ve bölgede sanki mezhepçilik üzerinden Nusayri katliamı yapılıyormuş gibi bir hava estirilmeye başlatıldı.Sosyal medya üzerinden yürütülen yalan dolu, maksatlı bir algı operasyonu dalga dalga yayıldı.Hatta olayları mezhepçilik üzerinden Türkiye”ye sıçratmaya kalktılar ve bu fitne, iç ve dış mihraklarca başta Anadolu olma üzere her yerde yayılmaya çalışıldı.Bu oyun da tutmayınca uygulamaya yeni bir tezgâh konuldu.ŞEYTAN YOLUNU DEĞİŞTİRİR…Samimi söylüyorum insan kılığına girmiş bu mahlukatları şeytan gördüğü an yolunu değiştirir. İşte tam bu olaylar yaşanırken oyun kurucular İran ve İsrail “B” planı da elde patlayınca “C” planına geçiş yaptılar ve gerçekten çok aşağılık bir iftirayı her yere yaymaya başladılar. AŞAĞILIKSINIZ…İftiraya göre sözde Nusayri katliamını Suriye Milli Ordusu askerleri yapmıştı. Aslında okumayı bilen için bu soysuzca yalan atıldığı an oyun rengini belli etmişti.Belli ki iş Suriye Millî Ordusunun üstüne yıkılacak ve dolayısıyla bu yapıyı düzenli ordu haline getiren Türkiye de bir şekilde töhmet altında bırakılmaya çalışılacaktı.Oyun zekice kurgulanmıştı ancak alıcı bulabilecek miydi?Oyun beklediğim gibi ne alıcı buldu ne seyirci.Kısacası mahlukat takım kendi çaldı kendi oynadı.SON UMUT…Tam bu oyun tutmaz bu yalana kim inanır derken Avrupa Birliğinden son bir alçaklık, konu ile ilgili düzmece bir açıklama geldi. Bu açıklamaya göre; Avrupa Birliği Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) güçlerine sözde alevi katliamına katıldıkları gerekçesiyle yaptırım uygulama kararı aldı.Bu karara göre yaptırım uygulanacaklar; Ebu Amşe Seyf Ebubekir, SMO Sultan Süleymanşah Tugayı, SMO Hamza Tümeni, SMO Sultan Murad Tümeniydi.Kısacası Türkiye destekli SMO gruplarının birleşimi olan müşterek kuvvetlerin tamamı yaptırım kapsamına alınmıştı.Oysa SMO içerisindeki çok az bir grup ayaklanan Esad kalıntılarına karşı operasyonlara katılsa da ne Ebu Amşe ne de Seyf Ebubekir ve birlikleri bu operasyonda asla katılmamıştı.Hatta Ebu Amşe olaylar esnasında rahatsızlığından dolayı hastanede yatıyordu.Aslına bakarsanız küstah AB aklınca dolaylı yoldan Suriye ordusunun komutanlarına operasyon çekiyor. Zira yaptırım listesinde olan herkes Suriye ordusunun bünyesinde.SONUÇ…Görüldüğü gibi gerek saha hareketlenmelerine bakıldığında gerek bu tür siyasi operasyonlara bakıldığında Suriye”de işlerin çok kritik bir aşamaya geldiğini görüyorsunuz.Bu nedenle diyorum ki aman dikkat!!!

Source: Coşkun Başbuğ


Levent Ersin Orallı yazdı: Katliamın gölgesinde son bayram

Fedakârlığın, paylaşmanın, merhametin ve barışın bayramı. Ne yazık ki bu sene de bayram, İslam dünyasının büyük bir kısmı için buruk ve hüzünlü geçiyor. Çocukların bombaların gölgesinde uyuduğu, annelerin evlatlarını toprağa verdiği, yaşlıların susuzluk ve açlıkla sınandığı bir bayram sabahı daha. İnsani yardımların engellendiği, hastanelerin işlevsiz kaldığı bir coğrafyada, bayram namazı kılınsa da kalpler huzurla dolmuyor.İNSANLIK ONURU VETO EDİLDİÇok değil, bir kaç gün önce,4 Haziran 2025″te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi”nde Gazze”de acil ve kalıcı ateşkes çağrısı içeren karar tasarısı, 14 üyenin “evet” oyu vermesine rağmen, Amerika Birleşik Devletleri”nin vetosuyla reddedildi. Bu, sadece diplomatik bir başarısızlık değil, aynı zamanda uluslararası sistemin içini boşaltan bir meşruiyet krizinin en çarpıcı tezahürüdür.Güvenlik Konseyi”nin daimi üyelerine tanınan veto hakkı, Soğuk Savaş mantığının ürünüdür. Ancak günümüzde bu ayrıcalık, küresel adaletin önünde bir engel haline gelmiştir. Gazze”de binlerce sivilin öldüğü, hastanelerin, okulların, ibadethanelerin hedef alındığı bir ortamda, uluslararası toplumun açık çoğunluğu bir barış çağrısında bulunurken; yalnızca bir ülkenin çıkarları adına bu çağrının geçersiz kılınabilmesi, insanlık onuruyla bağdaşmaz.MODERN DÜNYADA ORTA ÇAĞ ADALETİBu tablo, yalnızca İsrail”in saldırganlığı ya da ABD”nin veto hakkı ile açıklanamaz. Asıl mesele, Birleşmiş Milletler sisteminin artık çağın gerçeklerine yanıt verememesi ve büyük güçlerin çıkarlarıyla şekillenen bir düzenin hâlâ 21. yüzyılın kaderini belirliyor olmasıdır. 1945″te kurulan yapı, bugünün çok kutuplu, dijitalleşmiş ve sivil taleplerin yükseldiği dünyasına dar gelmektedir.Uluslararası sistemin merkezinde yer alan insan hakları, eşitlik, barış ve adalet değerlerinin korunabilmesi için BM”nin yapısal bir reforma gitmesi elzemdir. Veto hakkı yeniden tartışılmalı, uluslararası barışı ilgilendiren konularda bölgesel hassasiyetler ve insani değerler daha belirleyici olmalıdır. Aksi halde, dünya kamuoyunun gözünde meşruiyetini kaybeden bu yapı, sadece kriz anlarında değil, her daim sessizliğe gömülen bir sembole dönüşecektir.Bugün İslam dünyasında bayram coşkuyla karşılanamadı. Eğer insanlık vicdanı hâlâ yaşıyorsa, bu adaletsizliğe karşı susmamak da bir ibadet, bir sorumluluk olmalıdır.TOPRAK KANLA, BAYRAM GÖZYAŞIYLADünyanın dört bir yanında milyonlarca insan, adil bir barışa susamış durumda. Bombaların sustuğu, çocukların korkmadan oynayabildiği, annelerin evlatlarını mezarlıkta değil okul kapısında beklediği bir gelecek hâlâ mümkün. Fakat bunun için önce uluslararası düzenin sessizliği değil, adaleti konuşması gerekiyor. Vicdanlar, çıkar hesaplarına kurban edilmemeli; mazlumun çığlığı, diplomasinin soğuk duvarlarında yankılanmadan cevabını bulmalı.Eğer insanlık, 21. yüzyılı gerçekten insan onuruna yaraşır bir çağ haline getirmek istiyorsa, bu sadece yeni teknolojilerle, yapay zekâyla veya ekonomik büyümeyle değil; vicdanlı bir küresel düzenle mümkün olacaktır. Bugün Gazze”de susan her ses, yarın başka bir coğrafyada yankı bulacaktır. Ve unutulmamalıdır ki, adalet bir gün herkese lazım olacak. Şimdi susanlar, yarın konuşacak yer bulamayabilir.

Source: Levent Ersin Orallı


Doktora öğrencisi ümmetin çocuklarıyla sohbet

2025 Kurban Bayramı arafesinde çeşitli İslam ülkelerinden yüksek lisans ve doktora öğrencileriyle Özel Sahrayıcedit Yükseköğrenim Erkek Öğrenci Yurdu’nda buluştuk..

Bu buluşmaya dair bir önceki “İslam ülkelerinden doktora öğrencileriyle buluşma..” başlıklı yazıda Türkiye’deki uluslararası öğrencilerin problemlerini anlatmış; bazı çözüm önerilerinde bulunmuştum.

Bu yazıda, büyük bölümü soru cevap şeklinde geçen sohbette müzakere edilen konuları ve konuşulanları aktaracağım.

Ele alınan meseleler, zaman, mekan ve aksiyon çerçevesine yerleştirilecek olursa; İslam milletinin tarih bilincini yitirmesi ve İslam ülkesinin parçalanmışlığı ve dağınıklığı, ümmetin İslam aksiyonu ihtiyacı gibi başlıklar altında toplanabilir.

TÜRKİYE’NİN JEOPOLİTİĞİ

Kabe’de durup dünyaya bakıldığında, İslam ülkesinin lokasyonunun dünyanın merkezi olduğu görülmektedir. Tarih boyunca bu böyle olmuştur.

En eski medeniyetlerin ve üç semavi dinin, İslam, Hristiyanlık ve Museviliğin doğduğu, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan stratejik bölge olan Ortadoğu ve onun kalbi olan Türkiye, tarih boyunca stratejik bir öneme sahip olmuştur.

Türkiye’nin güneyinde Arabistan Yarımadası’nın kuzeyindeki Basra Körfezi ve Hind-Pasifik’i doğu Akdenize bağlayan koridor, jeopolitik olarak dünyanın merkezidir. Kur’an-ı Kerim’de Rum Suresi’nin başında bölge ‘fi ednel arz / yeryüzünün merkezi, her yere en yakın noktası’ olarak tanımlanmıştır. Hz. İbrahim aleyhisselam ve soyu bu bölgede peygamberlik görevini yerine getirmiştir. Peygamberimiz sallahu aleyhi vesellem de tüccar olarak bu bölgede peygamberlik görevini ifa etmiştir. Bugün Fas’tan Çin’e kadar uzanan büyük İslam ülkesi, dünyanın orta kuşak bölgesini oluşturmaktadır.

XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren geliştirilen ve dünya hakimiyetini hedefleyen jeopolitik teorilere göre Ortadoğu adı verilen İslam ülkesi, Afroavrasya ana kıtasının merkezini ve kesişim alanını oluşturur.

Kara jeopolitiği açısından bakıldığında dünya hakimiyetinin tesisi için Avrasya”ya, (Karadeniz, Hazar, Hind-Pasifik ve doğu Akdeniz arasındaki bölgeye) hakim olmak gerekmektedir; dolaısıyla Türkiye, Avrasya kuşağının merkezinde bulunmaktadır.
ll. Dünya Savaşı”ndan sonra Amerika Birleşik Devletleri”nin Türkiye ve İslam ülkesine yönelik stratejilerini etkileyen bir görüş, Türkiye-lrak-İran-Pakistan-Afganistan kuşağına hakim olan gücün Avrasya”ya, Avrasya”ya hakim olan gücün de dünyaya hakim olacağı tezidir.

Deniz jeopolitiği açısından da Türkiye ve İslam ülkesi, deniz eksenli güçlerin Afroavrasya stratejilerinin merkezinde bulunmaktadır. Türkiye, hiç şüphesiz İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri gibi deniz ağırlıklı strateji güden güçler için rakip güçlerin hakimiyetine bırakılmaması gereken bir savunma hattıdır ve aynı zamanda Avrasya içlerine ve kıyı denizlerine yönelik stratejik egemenlik için gerekli bir üs konumundadır. Dünyada birinci derecede önemli dokuz stratejik deniz geçiş yolundan beşi (İstanbul ve Çanakkale boğazları, Süveyş Kanalı, Aden ve Hürmüz geçişleri) bu bölgede yer almaktadır.
Hava jeopolitiği bakımından da Türkiye ve Ortadoğu merkezi bir konumda bulunmaktadır.

Dolayısıyla İslam ülkesinin parçalanmış olmasının arka planında sözkonusu jeostratejik konumu vardır.

TARİHİ DERİNLİK

Ortadoğu”yu stratejik açıdan önemli kılan bir diğer faktör tarihi derinliğin oluşturduğu jeokültürel özelliklerdir. İnsanlığı etkileyen en köklü dini ve kültürel oluşumlar Ortadoğu”da zuhur etmiş, bölge tarihin ilk zamanlarından itibaren medeniyetlerin ve semavl dinlerin beşiği olmuş, diğer bölgelerde gelişen çeşitli medeniyetlerin, kültürlerin ve dinlerin yayılmasında kavşak görevi yapmıştır.

Bölgenin Doğu ile Batı arasındaki kavşak rolü sebebiyle sadece malların değil din, medeniyet ve kültürlerin transferleri de bu bölgeden gerçekleşmiştir. Bu sebeple sanayi devrimine kadar olan dönemde dünya tarihini etkileyen büyük gelişme ve değişmeler burada meydana gelmiştir.

XVI. yüzyıldan itibaren Avrupa”da meydana gelen büyük dönüşümler sonucunda ortaya çıkan modern devletler sistemi Ortadoğu”yu da doğrudan etkilemiştir. Bu süreçle birlikte yükselmeye başlayan Avrupalı büyük güçler kendi aralarındaki siyasi, askeri rekabeti ya doğrudan Ortadoğu”ya taşımışlar veya Avrasya ve Uzakdoğu”da giriştikleri rekabet Ortadoğu”yu da etkilemiştir.

Osmanlı Devleti”nin XVII. yüzyıla kadar Avrupa karşısında baskın konumu sebebiyle Ortadoğu uzun süreli bir istikrar ve barış dönemi yaşamıştır. XVIII. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti”nin gerilemeye başlamasıyla birlikte dış güçler Ortadoğu”ya müdahale etmeye başlamış, bir yandan Rusya”nın Osmanlı Devleti aleyhine genişlemesi, diğer yandan Napolyon”un 1798″de Mısır”ı işgali ile başlayan süreç bugüne kadar kesintisiz devam etmiştir. Bütün stratejik faktörler bakımından özel bir önem taşıyan Ortadoğu, Fransız ihtilali ve sanayi devrimi sonrası dönem dışında tarih boyunca merkezi konumunu sürdürmüştür.

Bölge tarihin başlangıcından beri Avrasya steplerinden kopup gelen kuzey-güney ve doğu-batı istikametindeki kavim göçlerine sahne olmuş, dışarıdan gelen tesirlerden sürekli biçimde etkilenmiştir. Jeostratejik, jeokültürel ve jeoekonomik önemi dolayısıyla dünyaya hakim olmak isteyen her devlet ya da devlet adamı Ortadoğu”ya sahip olmak istemiştir. Bu hakimiyet mücadelesi sonucunda meydana gelen büyük savaşlar ve göç dalgaları hem dünyayı hem bölgeyi sürekli biçimde şekillendirmiş ve değiştirmiştir.

ABD İŞGALLERİ

Soğuk savaş döneminde Ortadoğu’daki Sovyet etkisi, 1960″larda zirveye çıktı ve soğuk savaş dönemi boyunca iniş çıkışlarla devam etti. Ortadoğu”da 1960″lardan 1980″lerin sonuna kadar çeşitli boyutlarda devam eden ve 1970″lerde Basra körfezine yayılan Amerika Birleşik Devletleri-Sovyetler Birliği stratejik rekabeti, İran İslam Devrimi ( 1979) ve Sovyetler Birliği”nin Afganistan”ı işgaliyle birlikte yoğunlaştı. Bu tarihten itibaren Basra körfezine yoğunlaşmış gözüken Ortadoğu’daki stratejik hesaplaşma yerel bölgesel aktörlerin de katıldığı bir dizi savaş. işgal ve çatışmaya dönüştü.

Amerika Birleşik Devletleri, 1991’de soğuk savaşın sona ermesi ve Sovyetler Birliği”nin dağılmasının ardından Ortadoğu”da tek hakim güç olarak kaldı. Amerika Birleşik Devletleri, başta enerji kaynaklarının ve enerji nakil güzergahlarının güvenliği olmak üzere temel stratejik çıkarlarını gerçekleştirmek için bölgede kendisine tehdit olarak gördüğü rejimiere karşı mücadele etmeyi günümüzde de sürdürmektedir.

Son yıllarda dünyanın en gerilimli ve sorunları bir türlü bitmeyen bölgesi durumundaki Ortadoğu “nun en önemli sorunu İsrail Devleti ile Filistin ve komşu Arap devletleri arasındaki çatışmadır. Bölgede iç savaşla yıpranmış Lübnan, iki parçaya ayrılmış Kıbrıs ve Amerika Birleşik Devletleri”nin Afganistan, Irak ve Suriye’yi işgali gibi siyasi ve askeri sorunlar vardır.

İSLAM AKSİYONU

Antik dönemde Mısır, Mezopotamya, Anadolu ve İran merkezli devletler ve imparatorlukların hakimiyet mücadelelerine sahne olan Ortadoğu, Büyük İskender ve Roma imparatorlukları döneminde büyük ölçekli siyasi bütünlüğe kavuşmuştur. İslam medeniyetinin doğuşu ve yayılışıyla tekrar siyasi bütünlüğe kavuşan Ortadoğu İslam medeniyet havzasının coğrafi bütünlük alanı haline gelmiştir.

İslam medeniyetinin bütün Ortadoğu”ya hakim olması sonucu bölgenin jeopolitik bütünlüğü ile jeokültürel bütünlüğü iç içe geçmiş, Ortadoğu jeopolitik hattı tarihi ve kültürel düzeyde İslam dini etrafında bir bütünlük arz etmiştir.

Batı merkezli tarih ve coğrafya yorumlarında bölgenin Doğu ve İslam ile özdeşleştirilmesi, Ortadoğu”yu Doğu-Batı, İslam Hristiyan karşılaşmasının odağı haline getirmiştir. Haçlı savaşları ile keskinleşen bu jeokültürel ayırım Osmanlı döneminde de devam etmiş, XIX. yüzyılda sömürgeciliğin yayılması ve Osmanlı Devleti”nin dağılmaya başlamasıyla birlikte Batılı büyük güçler kültürel ve dini bakımdan Ortadoğu”ya müdahil olmaya başlamış, misyonerlik, eğitim ve çeşitli Hristiyan cemaatleriyle ilgili faaliyetlerinde kendi aralarında yoğun bir rekabet yaşanmıştır.

Medenileşme, modernleşme, çağdaşlaşma ve Batılılaşma olarak kavramlaştırılan İslam milleti üzerindeki Avrupa etkisi, ümmetten ulusa geçiş şeklinde gerçekleşmiştir. Ümmetin vahdeti meselesi, kültür endüstrisinde beyinler yıkandığından mafsalaya sığmaz olmuş, ütopya görülmeye başlanmıştır.

Çağdaş tüketim kültürü, İslam’ı, kitapsız ve şeriatsız tanrı inancına; metotsuz, medeniyetsiz ve ümmetsiz peygamberlik inancına; ahireti kapsamayan, dünyevi bir sorumluluk anlayışına dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Günümüzde dayatılan Batılı küresel düzen, ümmeti tüketim toplumu; İslam ülkesi de Batılı dünya güçlerinin hammadde deposu ve pazarı haline getirilmiştir. Müslümanlar, tüketim toplumunun üyesi olarak egoizm, pragmatizm, konformizm, hedonizm ve materyalizmin pençesinde kıvranmaktadırlar.

Dolayısıyla çağdaş dünyada İslam aksiyonu, İslam birliği idealini ve İslam ülkesinin parçalanamaz bütünlüğünü savunma; İslam milletinin yok oluşa giden çözülüşünü durdurma; entegrasyon ve bütünleşmeyi sağlama amacıyla İslam medeniyetini inşa etme olarak ifade edilebilir. Üniversitelerin bu aydın seferberliğinde önemli bir rolü vardır.
Sezai Karakoç, içine düştüğümüz medeniyet krizinden çıkmak, yaşanılan bunalımlardan, modern çağın tüm hastalıklarından, sahte kurtuluş reçetelerinden, ideolojilerinden ve bütün çıkmazlarından kurtulmak için Diriliş Çağrısı’nda yüksek bir sanat ve düşünce kudretiyle seslenir insanlığa:

“Milletim, uyan! Kendine dön! Aslını unutma! Geçmişini bil. İçinden, gerçek aydınlardan kurulu bir kadro çıkar. Çıkar ki, onlar, hem bugününü, hem yarınını kurtarsınlar. Geleceğini, ancak, bilinçli, idealist bir aydın nesil güven altına alır.

Milletim! Büyük bir milletsin. Çok büyük bir ülken var. Onun bir çok parçasına el konulmuş. Öbür parçalarına da göz dikilmiş. Çok köklü bir tarihe sahipsin. Gerçek bir medeniyetin, Hakikat Medeniyeti’nin sahibisin. Onu yeniden ayağa kaldır. Diril ve Dirilt! İnsanlık seni bekliyor.”

Yönetim meselesi, tarihin en büyük meselesi olagelmiştir. Peygamber göndererek, Allahu Teala lider ve kadro meselesini bir çözüme kavuşturmuştur. Ümmet ancak adaletli lider ve eğitimli, iyi yetişmiş kadrolarla kurtulabilir. Dr. Adem Ergül hoca, “Göklere Yolculuk Var” kitabında “Hiçbir dava lideri, sadık arkadaşlara sahip olmadan davasında muvaffak olamamıştır. İşte bu gerçek sebebiyledir ki bütün peygamberlerin ve mürşitlerin Rablerinden istedikleri en önemli taleplerinden biri, kendilerine salih ve sadık yol arkadaşları vermesi niyazı olmuştur” (s.30) demektedir.

Bu yüzden Özel Sahrayıcedit Yükseköğrenim Erkek Öğrenci Yurdu’nda doktora öğrencisi ümmetin çocuklarıyla kucaklaşıp sohbet etmek büyük olay.. Kendilerine akademik hayatlarında başarılar diliyorum.

Bu vesileyle Kurban Baramınızı tebrik ediyorum. ‘Nice bayramlara hep birlikte..’ diyorum.

Mustafa Yürekli / Haber7

Source: Mustafa Y