“Uluslararası Çatışmalar: Savaşlar, Diplomasi ve Stratejik Gelişmeler”

El Kaide bağlantılı Huraseddin örgütünün üst düzey yetkilisi öldürüldü

CENTCOM”dan yapılan yazılı açıklamada, “15 Şubat”ta CENTCOM kuvvetleri, kuzeybatı Suriye”de El Kaide”ye bağlı Huraseddin terör örgütünün üst düzey bir finans ve lojistik yetkilisini hedef aldıkları ve öldürdükleri hassas bir hava saldırısı gerçekleştirdi.” ifadesi kullanıldı.

Hava saldırısının, CENTCOM”un “teröristlerin ABD, müttefikleri ve ortaklarına, sivillere ve askeri personele karşı bölge genelinde ve ötesinde saldırı planlama, organize etme ve gerçekleştirme çabalarını bozma ve etkisiz hale getirme yönündeki süregelen kararlılığının parçası” olduğu vurgulandı.

Açıklamada, CENTCOM”un ABD ve müttefik personeline saldırmayı planlayan gruplara karşı mücadelesini sürdüreceği kaydedildi.

Source:


Öcalan’ın mesajlarına Kandil’in tavrı ne olacak

İkinci haber ise saat farkıyla Suriye’den Mazlum Kobani cephesinden yapıldı.Öcalan’ın yapacağı çağrı öncesinde gönderdiği yeni mesajlardan söz ediyorum.Cemil Bayık, yeni sürecin başından bu yana ilk kez olumlu bir değerlendirme yaptı.“Herkesin bu hamleye sahip çıkması lazım. Çünkü Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu bu hamle herkes içindir” dedi. Öcalan’ın Kürt sorununu savaş zemininden çıkarıp demokratikleşme zeminine çekmek için çaba gösterdiğini ifade etti.Hem Cemil Bayık hem Mazlum Kobani mesajın içeriğine ilişkin bilgi paylaşmadı.Öcalan’ın mesajlarının adresi olan DEM Parti ve Avrupa yapılanması ise sessizliğini koruyor.MUHATABI ÖRGÜTÜHer defasında altını çizmeye özen gösteriyorum. Öcalan’ın muhatabı terör örgütü. Yani devlet değil. Öcalan Kandil’e, Suriye’deki Mazlum Kobani’ye terörün bittiğini, silahsız mücadele döneminin başladığını, PKK ve YPG’nin lağvedilmesi gerektiğini söylüyor.Dört muhatabı var.1- Kandil ve PKK2- Suriye’de SDG adı altında faaliyet gösteren PKK-YPG3- DEM Parti4- Avrupa kolu“ÇAĞRI YAPMAYA HAZIRIM”Öcalan beklenen çağrı öncesinde yeniden mesaj gönderme gereğini neden duydu? Yeğeni DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan, İmralı’nın “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” dediğini paylaşmıştı. 28 Aralık’ta Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder ile görüşmesinde, “Pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Gereken pozitif adımı atmaya ve çağrı yapmaya hazırım” mesajını vermişti.DÖRT MERKEZİN GÖRÜŞÜÖcalan nihai çağrıyı yapmadan önce mesaj gönderdiği dört merkeze bazı bildirimlerde bulunuyor ve onların görüşlerini soruyor. 21 Haziran 2013 tarihinde, Diyarbakır’daki nevruz meydanında okunan “Silahlı mücadele devri kapanıyor, silahsız mücadele dönemi başlıyor” başlıklı çağrısından önce de aynı yolu izlemişti. 14 Nisan’da PKK kongresinin toplanarak kendisini feshetme kararı almasını istemişti. Ama mektuptaki o bölüm Kandil tarafından çıkarılmıştı. O zaman Kandil, Öcalan’a cevabında Suriye’de tarihi kazanımlar elde edilecek bir konjonktür oluştuğu ve bunun değerlendirilmesi gerektiği karşılığını vermişti.SURİYE KONJONKTÜRÜ8 Aralık devrimi ile birlikte Suriye konjonktürü tam tersine döndü. Artık Suriye’de PKK-YPG’ye yer yoktur. Suriye’deki yeni konjonktür silah bırakma çağrısının zeminini hazırladı.1- İmralı, KCK çatısı altında faaliyet gösteren terör örgütleri PKK ve YPG ile siyasi yapılanmalara yönelik olarak yapacağı çağrının etkili olması için görüşlerini alıyor.2- Terör örgütü liderlerinin sigortası, örgütlerinin emirlerini dinlemesidir. 2013 sürecinde PKK ve HDP, Öcalan’ın çağrısına uymadı. İmralı’yı onursal başkan konumuna düşürdüler. Kandil, savaş sürecini başlattı, HDP, Kobani olayları ve Hendek savaşlarında Kandil’in yanında yer aldı.3- Öcalan bu kez aynı pozisyona düşmek istemiyor. Çağrısına olumlu bir yanıt verilmesini istiyor. Çünkü Öcalan ilerleyen yaşı ve bölgesel konjonktürde yaşanan değişimler nedeniyle bir daha böyle bir fırsatı elde edemeyeceğini düşünüyor.4- 50 yıl önce silahlı mücadele dönemini başlatan Öcalan’ın paradigma değişikliğine giderek, 50 yıl sonra silahsız ve siyasi mücadele dönemine geçmek istediği söyleniyor.İMRALI HEYETİ’NİN TEMASLARIÖcalan’la görüşen İmralı Heyeti bir yandan Selahattin Demirtaş ile diğer yandan Barzani ile görüşerek, Öcalan’ın çağrısının tabanını genişletmeye çalışıyor. ANKARA’NIN POZİSYONUMHP Lideri Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de yaptığı çağrı ile başlayan süreçte Öcalan, olumlu yönde rol üstlenmek isteyince Ankara ona bir fırsat tanıdı. Türkiye’nin 50 yılına damgasını vuran ve büyük acıların yaşanmasına neden olan PKK sorununun “kansız bir şekilde” çözülmesi için doğan fırsat değerlendirilmek istendi. 50 yıl mücadele ettik, 50 gün daha beklenebilir ilkesiyle hareket ediliyor.YA BARIŞ YA SAVAŞPKK silah bırakma kararı alırsa bu değerlendirilecek. Yok eğer Kandil, terör faaliyetine devam edecek olursa bu kez askeri seçenekler devreye girecek. Ankara’nın yaklaşımı şöyle: “Barış yapanla barış yaparız, savaş yapanla savaş yaparız.”Kandil ya barışı tercih edecek ya da savaşı. Tabii hepsinin kendine göre sonuçları ve bedelleri olacak. O zaman bunlara da katlanacaklar.Dilerim ki bu sorun barış yoluyla çözülsün. İmralı Heyeti ile görüşen bir siyasi parti liderinin söylediği gibi, “50 yıldır biz onlardan öldürdük, onlar bizden. Bu daha ne kadar devam edecek? Bunu bir yerde bitirip önümüze bakmamız lazım”.YENİ TÜRKİYEBu süreç başarılı olursa Türkiye 50 yıldır ayağına vurulan prangalardan kurtulmuş olacak. Türkiye artık geçmişin acılarıyla yaşamak yerine geleceğin fırsatlarıyla meşgul olacak. İşte o zaman yeni Türkiye’den hem de yepyeni bir Türkiye’den söz edeceğiz.Karabağ’da savaşın kaderini değiştiren, Libya’nın bölünmesini önleyen, Suriye’de 8 Aralık devriminin mimarı olan Türkiye dünyanın parlayan yıldızlarından biri olacak.PKK İLE DEĞİL ABD İLEİyimser olmak için de kötümser olmak için de şartlar mevcut. Çünkü burası Ortadoğu. Biz Kandil’deki PKK’yı değil ABD’yle, İngilizlerle, İsrail’le, İran’la, Almanlarla, Ruslarla ilişki içinde olan bir PKK sorununu tasfiye etmeye çalışıyoruz. Bu yeterince zor bir iş.Ama Türkiye tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. Suriye’de, Libya’da, Karabağ’da bu ülkelere rağmen başarılı olmadık mı? PKK ile mücadele konusunda başarılı olacağız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifade ettiği gibi “Terörsüz Türkiye” hedefine ulaşılacak.ÇAĞRI ÖNCESİÖcalan, şubat ayının sonunda ya da mart ayının başında PKK’ya silahları bırakması ve terör faaliyetlerini sonlandırması yönünde net bir çağrı yapacak. Bu adımı atmadan önce Kandil’in, PKK-YPG’nin, DEM Parti’nin ve Avrupa kanadının eğilimlerini tespit etmeye çalışıyor.TABLOYA GÖREPeki bu çağrıya olumlu yanıt bekleniyor mu? DEM Parti ve Avrupa kolundan Öcalan’a destek gelebilir. Kandil konusunda umutlu konuşamıyorum. Suriye’de Mazlum Kobani, Öcalan ile Kandil arasında yalpalıyor.Öcalan’ın çağrısından sonra oluşacak tabloya göre barış isteyen ile barış, savaş isteyen ile savaş süreci başlayacak.TÜRKİYE YÜZYILI TABLOSUAslında büyük fotoğrafa odaklanmak gerekiyor. PKK’nın tasfiye edilmesi bu sürecin önemli kilometre taşlarından biri.Büyük bir akıl adım adım ‘Türkiye Yüzyılı’nı inşa ediyor.Bir ressam, elinde fırçayla ‘Türkiye Yüzyılı’ tablosuna her gün yeni bir dokunuş gerçekleştiriyor.

Source: Abdulkadir Selvi̇


‘Beyrut Kasabı’ndan ‘Gazze Kasabı’na

Bundan 45 yıl önce İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasındaki ateşkes anlaşması sonrasında büyük bir katliam yaşanmıştı. Üstelik İsrail’in tarihteki en kanlı katliamlarından biriydi.Lübnan’ın yeni Cumhurbaşkanı Beşir Cemayel’in bombalı bir suikastla öldürülmesinden sadece birkaç saat sonra İsrail ordusu, 15 Eylül 1982’de Beyrut’u işgal etti.Oysa İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasındaki ateşkes anlaşmasına göre FKÖ Lübnan’ı terk edecek, karşılığında da İsrail, Beyrut’un batı kesimine girmeyecekti. Daha anlaşmadaki imzalar kurumadan İsrail ordusu soluğu Batı Beyrut’ta aldı. Bu hareket ateşkesin ihlali anlamına geliyordu. Ama İsrail “amacımız barışı sağlamak” yalanını söylemekten çekinmedi.Beyrut’un batısındaki Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında evlerinden edilmiş binlerce Filistinli mülteci vardı. FKÖ militanları Beyrut’u terk ettiği için kamptakiler genelde kadınlar ve çocuklardı.İşgalin ikinci gününde, cuma gecesi Hıristiyan Falanjist milisler, İsrail’in himayesinde bu kamplara girdi. İsrail’in bahanesi 40 yıl önce de aynıydı. FKÖ militanlarının bu kamplarda tutulduğunu öne sürüyorlardı. Bunun bir yalan olduğu sonradan ortaya çıktı. Ama bu arada tarihin en karanlık katliamı yaşanmış oldu. Büyük çoğunluğu kadın ve çocuk olan en az 1400 kişi bu vahşete kurban gitti.‘CESET KÜMELERİ VARDI’19 Eylül 1982 tarihli Hürriyet’in sürmanşetinde “Vahşet! Müslüman katliamı” başlığı vardı. Beyrut gazetelerinin haberlerine göre, yüzlerce kadın ve çocuk başlarından kurşunlanarak öldürüldü. Evler yağma edildi, birçok aile duvar önlerinde kurşuna dizildi.Bir sonraki gün Hürriyet’in “Utanç tablosu” başlıklı manşetinde, katliamın ardından kamplara ilk ulaşan isim olan Associated Press muhabiri G. Labelle’in yürekleri dağlayan sözleri vardı:“Kampın girişinde yolun ortasında kadın mı erkek mi olduğunu anlayamadığım iki ceset toz toprak içinde yatıyordu. İçerilere girdikçe ceset kümeleri ile karşılaştım. Etrafa gövdelerinden ayrılmış bacaklar, kollar saçılmıştı. Kadın, erkek, çocuk cesetleri ev olarak kullanılan küçük kavukların içinde yığınlar halinde bulunuyordu. Gökyüzü ölüm kokuyordu. Küçük bir kavukta ilk gözüme çarpan, masanın üzerinde duran tencere idi. İçindeki çorbayı, az ileride çocuklarının üzerine kapanmış, vücudu kurşun delikleri içinde yatan kadın hazırlamıştı.”ŞARON GÖREVDEN ALINDIGünümüzden farklı olarak tüm dünya bu katliama büyük tepki gösterdi. İsrail’i koşulsuz destekleyen ABD’nin Başkanı Reagen bile “Katliam haberinden dehşete kapıldım” demek zorunda kaldı. İngiltere Başbakanı Thatcher, “Sadece barbarlıktır. Başka bir şey diyemem” sözleriyle tepki gösteriyordu. Dünyadan gelen tepkiler üzerine İsrail, arkasında yüzlerce cansız beden bırakarak Batı Beyrut’tan çekilmek zorunda kaldı.Bu katliama imza atan İsrail ordusunun başında Savunma Bakanı Ariel Şaron vardı. Şaron’a tepki çok büyüktü.Ve yine bugünden farklı olarak İsrail, Özel Soruşturma Komisyonu kurdu. Komisyon, katliamdan Şaron’u sorumlu tuttu ve “görevden uzaklaştırılmasını” istedi.İsrail Kabinesi’nin üç gün süren sert toplantısında Şaron’un görevden alınması için 16 oy çıktı. Kabinede 17 bakan vardı. Tek karşı oy ise Şaron’un kendisini aitti. Yani bir tek Şaron, kendisinin lehine oy kullanmıştı.O artık “Beyrut Kasabı” olarak anılıyordu.NETANYAHU İSYAN ETTİŞaron sonraki yıllarda da birçok sert olaya imza attı.- Batı Şeria ve Gazze’de Yahudi yerleşimciler için büyük inşaat projelerini başlatan oydu.- Kendi kurduğu sağcı Likud Partisi mensuplarıyla 2000’de El Aksa Camisi’nin bulunduğu Harem-üş Şerif’e giderek “İkinci İntifada”nın tetiklenmesine yol açtı.- Batı Şeria ile İsrail arasına tartışmalı duvar ördü.- Arafat’ı Ramallah’ta abluka altına aldı.Şaron, bütün tahrik edici hareketlerinin ardından sürpriz bir hamle yaptı. Başbakan olarak ülkesinin kamuoyunda yükselen barış talebini görerek, 2005 Eylül’ünde Gazze Şeridi’nde 38 yıllık işgali hiç masaya oturmadan, tek taraflı sonlandırıp geri çekildi.Bu hareket kendi partisinde büyük bir fırtınaya neden oldu. Netanyahu’nun ayaklanması, Şaron’un partiden ayrılmasıyla sonuçlandı.Bu ayrılığın hemen ardından yeni kurduğu partisi Kadima ile seçime hazırlanırken beyin kanaması geçirip komaya girdi. Tam 2 bin 928 günlük komanın ardından da öldü.Enteresandır, “Beyrut Kasabı” Şaron, şimdinin “Gazze Kasabı” Netanyahu tarafından yumuşak bulunmuştu. Aradan 40 yıl geçti, İsrail’in bölgedeki zulmü artarak sürüyor. Netanyahu, 48 bin 264 kişiyi gözüne kırpmadan katletti.40 yıl öncesinden farkı ise o zamanlar tepkiler neticesinde Şaron kısa bir süreliğine de olsa koltuğunu kaybetmişti. Şimdi İsrail’e karşı Batı’da yaprak bile kımıldamıyor.

Source: Ateş Yalazan – Arşiv Balıkçısı


Trump, Putin”le çok yakında görüşebileceğini söyledi

ABD Başkanı Trump, Daytona 500 yarışını izlemek üzere uçağa binişinde basın mensuplarına kısa açıklamalar yaptı. Rusya-Ukrayna savaşını durdurmak üzere çaba gösterdiğini kaydeden Trump, Rusya Devlet Başkanı Putin”le ne zaman görüşeceği sorusuna, “Çok yakında olabilir. Yakında olacak.” diye yanıt verdi.
Putin”in ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy”nin savaşı sona erdirmek istediğini söyleyen Trump, “Bence (Putin) savaşı durdurmak istiyor. Bunu görüyorum. Bunu uzun uzun konuştuk.” ifadesini kullandı. “Bu hiç başlamaması gereken bir savaştı” Trump, “Birlikte hareket ediyoruz. Rusya-Ukrayna arasında bir barış sağlamaya çalışıyoruz ve bunun için sıkı çalışıyoruz. Bu hiç başlamaması gereken bir savaştı.” dedi. ABD Başkanı Trump, 12 Şubat”ta hem Putin hem de Zelenskiy ile ayrı ayrı telefon görüşmeleri gerçekleştirmiş ve ABD”li ve Rus heyetlerin Suudi Arabistan”da bir görüşme gerçekleştireceklerini söylemişti.

Source: Dünya Gazetesi


Hüda-Par: Kürt meselesi çok yönlü bir meseledir

Hüda-Par ın iki gün süren Kürt meselesine insani çözüm çalıştayı sona erdi. Çalıştay sonrası açıklanan bildiride, Kürt meselesi sadece bir asayiş/şiddet veya terör meselesi değil; tarihi, siyasi, hukuki, sosyolojik, ekonomik, bölgesel ve uluslararası boyutları da olan çok yönlü bir meseledir denildi. Diyarbakır da, Hür Dava Partisince (HÜDA PAR) Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı düzenlendi. Büyükşehir Öğretmenevi nde düzenlenen çalıştayın açılışında konuşan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Kürt meselesinin yıllardır var olduğunu ve halen çözüm beklediğini söyledi. SONUÇ BİLDİRİSİ AÇIKLANDI Haftasonu tamamlanan çalıştay sonrası bildiri yayınlandı. Bildiride şu ifadelere yer verildi: Kürtlerin yoğun ve toplu olarak yaşadığı Kürdistan, ümmet coğrafyasının merkezindedir. Kürtler, İslam ın ilk asrında İslam la şereflenmiş ve İslam ümmetinin asli bir unsuru haline gelmiştir. Müslüman olduktan hemen sonra İslam ın mukaddes beldelerinin muhafızlığını üstlenmiştir. Bağrından nice kahraman, âlim, mücahit ve lider çıkarmış olan Kürtler, ümmetin en zor zamanlarında büyük sorumluluklar yüklenmiş ve büyük bedeller ödemiş bir kavimdir. Türkiye Cumhuriyeti nin ilk yüzyılı toplumsal travmalar, katliamlar, kıyamlar, isyanlar, haksızlıklar ve hukuksuzluklarla geçti. Nereden bakılırsa bakılsın Kürtler başta olmak üzere bu topraklarda yaşayan bütün insanlar için bu yüzyıl, büyük bir kayıp oldu. Bu kayıp sadece Türkiye için değil, İslam coğrafyasının tamamı için de istikrarsızlık nedeni oldu. Kürtler bu coğrafyada azınlık değildir, bin yılı aşkın bir süredir Türk kardeşleri ile birlikte bütün zorlu badirelerin aşılmasında güçlü bir şekilde rol almıştır. Kürt meselesi sadece bir asayiş/şiddet veya terör meselesi değil; tarihi, siyasi, hukuki, sosyolojik, ekonomik, bölgesel ve uluslararası boyutları da olan çok yönlü bir meseledir. Doğru usuller kullanılmadığından çözüm gecikmekte bu nedenle sorun derinleşmektedir. Uluslararası güçlerin ve özellikle emperyalizmin temsilcilerinin sürece dahil edilmek istenmesi, meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirecektir. Bugün emperyalist güçler, bu mesele üzerinden ilgili bütün ülkeleri bölük pörçük ederek siyonizmi bu coğrafyanın hâkim gücü haline getirmek istemektedir. Türkiye nin en öncelikli konularından biri olan Kürt meselesinin adil bir çözüme kavuşması için meselenin doğru bir zeminde ve bütün boyutları ile tartışılması gerekir. Hedefin doğru tespit edilmesinin yanında, takip edilen yol ve yöntemin de doğru olması zorunludur. Bu nedenle usul esasa takaddüm eder kaidesi göz ardı edilmemelidir. Laik temelde bir ulus devlet inşasına girişen cumhuriyetin yeni yönetici kadroları, homojen bir toplum üretme adına farklılıkları eritmeyi, asimilasyonu, yok saymayı dayatmış ve uyguladıkları politikalarla kardeşlik, adalet ve merhamet duygularını tahrip etmiştir. Kürtler, tarihin hiçbir döneminde siyonizm ile müttefik olmamıştır. Aksine, Kürtler İslamiyeti kabul ettikten sonra Moğol ve Haçlı saldırılarına karşı İslam ümmetini hep savunmuş ve Kudüs ün yılmaz muhafızları olmuşlardır. Kudüs fatihi Selahaddin in şahsında bu hakikat somutlaşmıştır. Kürt meselesinin çözümü ancak ulus devlet paradigmasının ve ırkçı/kavmiyetçi bakışın terk edilmesi suretiyle mümkün olabilir. Devlet, çözüm için bu iradeyi ortaya koymalıdır. Meselenin adalet temelinde çözümü, insani ve İslami bakış açısı ve tarihi tecrübelerden istifade edilerek mümkün olabilir. Maalesef şu ana kadar doğru bir yaklaşım sergilenmediği gibi tarihi tecrübelerden de istifade edilmemiştir. Türkiye de tüm kimlikler ve kültürler, kendi renkleriyle aynı tuvalde buluşmayı, kendi desenleriyle aynı ebru içinde yer almayı, kendi enstrümanlarıyla aynı ezgiyi seslendirmeyi, aynı karede yer alarak aynı ufka birlikte bakmayı ve ortak kaderi paylaştıkları ortak vatanda güzel bir gelecek kurmayı istemektedir. Bizler, yeni yüzyılda Kürt Meselesinin çözümü için aşağıdaki tespit ve çözüm önerilerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz: 1 Kürt meselesi, yüz yıldır çözüm beklemektedir. Çözüm-süz kalması halinde gelecek nesillerin heba olmasına sebep olacaktır. Bir yüzyıl daha kaybedilmemeli, barış ve adalet ile yepyeni bir yüzyıl, birlikte inşa edilmelidir. 2 Kürtler, mevcut çatışmaların en büyük mağdurudur. Bu nedenle Kürdistan da yaşayan tüm insanlar bölgede huzur istemektedirler. Ankara nın saadeti, Diyarbakır ın huzuruna bağlıdır. 3 Kürtlerin hak talepleri ve hassasiyetleri dikkate alınmadan yüzyılların oluşturduğu sorunları çözmek mümkün değildir. Bu hassasiyetlerin başında İslam gelir ve İslamî değerlere aykırı hiçbir çözüm modeli Kürt halkı nez-dinde karşılık bulmayacaktır. 4 Kemalist resmi ideolojinin dayatmaları neticesinde ortaya çıkan ve bugüne kadar yüz binlerce insanın ölümüne ve büyük acıların yaşanmasına yol açan silahın ve şiddetin Kürt meselesi için bir çözüm enstrümanı olmadığı bilakis bu yöntemin Kürtlerin sahip olduğu beşeri ve siyasi gücü kriminalize ettiği ortaya çıkmıştır. 5 Savaş baronlarına ve askeri vesayetten yana olanlara bir daha fırsat verilmemelidir. Silahı bir çözüm yöntemi olarak gören anlayış, başta siyaset kurumunun tüm bile-şenleri olmak üzere toplumun tamamı tarafından mahkûm edilmelidir. Kürt meselesinin çözüm adresinin siyaset kurumu olduğu asla unutulmamalı, siyasi yollarla yürütülen çalışmalar desteklenmelidir. 6 İç cephenin güçlenebilmesi için ulusçu resmi ideolojinin inkâr ve asimilasyon politikaları tamamen terk edilmelidir. Ayrımcılığın sonlandırılması için yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmalı, temel hak ve hürriyetler hiçbir şarta bağlanmamalı ve pazarlık konusu yapılmamalıdır. 7 Bugüne kadar edebiyatı çokça yapılan kardeşliğin artık hukuku da tahakkuk ettirilmelidir. 8 Kürtlerin büyük bir saygıyla andığı Şeyh Said-i Palevi gibi Kürt âlimlere yapılanlar başta olmak üzere bu güne kadar yapılan zulümlerden dolayı devlet adına özür dilenmeli ve mezar yerleri ivedilikle açıklanmalıdır. 9 Ülkemizde siyasal istikrarın ve birlikteliğin tahkim edilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında yazılan Tarih ve Edebiyat kitaplarındaki resmi ideolojinin gerçeğe aykırı tezlerinden vazgeçilmelidir. Kürtlerin ve Türklerin Malazgirt, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı gibi kritik süreçlerdeki tarihsel birliktelikleri sahih bir surette yeniden yazılmalıdır. 10 Kürtçe anayasal güvenceye kavuşturulmalı, anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Anayasa-da Kürtlerin yokluğu değil varlığı güvence altına alınmalıdır. 11 Bir önceki çözüm sürecinde yapılan hatalar bir daha tekrar edilmemelidir. Toplum nezdinde çözüme yönelik güveni zedeleyecek her türlü söz, tavır ve davranıştan mutlaka kaçınılmalıdır. 12 Kürt meselesinin kaynağını oluşturan Kemalist zihniye-tin ürünü olan darbe anayasası değiştirilmeli ve eşit vatandaşlık temelinde yeni bir anayasa hazırlanmalıdır. 13 Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğu tanımlamasından vazgeçilmelidir. Devlet diline hâkim olan ırkçı, dışlayıcı ve inkârcı söylem tüm mevzuattan, literatürden ve eğitim müfredatından çıkarılmalıdır. 14 Kürtleri birbirinden ayıran Skyes-Picot sınırları sembolik hale getirilmeli; insani, ekonomik, kültürel, sosyal iliş-kilerin geliştirilmesi ve sılayı rahim hukukunun yerine getirilebilmesi için gerekli bütün kolaylıklar sağlanmalıdır. 15 Kürtlerin bireysel ve toplumsal haklarının tanınması, güvence altına alınması, barışın ve adaletin sağlanması ve güçlü ortak bir geleceğin inşası için tüm taraflar gecikmeksizin sorumluluk almalıdır.

Source: Habertürk


Bölgede tansiyon yine yükseldi! “Gereken cevap verildi”

Tayvan Adası”nın çevresinde Çin”e ait 41 askeri hava aracı ve 9 geminin tespit edildiği bildirildi.Tayvan Savunma Bakanlığının sosyal medya platformu X”teki hesabından yapılan açıklamada, dün akşamdan bu sabah saatlerine kadar 41 askeri hava aracının Ada çevresinde görüldüğü, bunlardan 28″inin Tayvan Boğazı”nda tarafların etki alanlarını sınırladığı varsayılan “orta çizgi”nin ötesine geçtiği ve Tayvan”ın “Hava Savunma Tanımlama Bölgesi” ilan ettiği sahanın kuzey, orta ve güneybatı bölümlerinde uçtuğu belirtildi.Açıklamada, Ada çevresinde ayrıca Çin donanmasına ait 9 savaş gemisinin tespit edildiği bilgisi de paylaşılırken, Tayvan ordusunun durumu izlediği ve gereken yanıtı verdiği kaydedildi.Uçuşlar ve gemi devriyelerinin, Kanada donanmasına ait bir savaş gemisinin dün Tayvan Boğazı”ndan geçişinin ardından gelmesi dikkati çekti.Kanada donanmasına ait “Halifax” sınıfı Ottowa fırkateyni, dün Tayvan Boğazı”ndan geçmişti. Geçiş, Kanada savaş gemilerinin Tayvan Boğazı”ndan bu yılki ilk, 2022″den bu yana 6″ncı geçişi olmuştu.Pekin yönetimi geçişe tepki göstererek, “Tayvan Boğazı”nda bilerek sorun yaratmaya, barışın ve istikrarın altını oymaya yönelik bir eylem” olarak nitelemişti.Çin, Kanada donanmasına ait savaş gemisinin, egemenlik ihtilafına konu olan Tayvan Boğazı”ndan geçişine tepki gösterdi.Çin Halk Kurtuluş Ordusunun Tayvan Boğazı”nın bulunduğu bölgeden sorumlu Doğu Cephesi Komutanlığından yapılan açıklamada, Çin Deniz ve Hava Kuvvetlerinin, Kanada gemisini seyri boyunca takip ettiği belirtildi.Açıklamada, geminin geçişi, “Tayvan Boğazı”nda bilerek sorun yaratmaya, barışın ve istikrarın altını oymaya yönelik bir eylem” olarak nitelenirken komutanlığa bağlı birliklerin daima teyakkuzda olduğu, her türlü tehdit ve provokasyona karşı kararlı tedbirler alacağı ifade edildi.Kanada donanmasına ait “Halifax” sınıfı Ottowa fırkateyni, dün Tayvan Boğazı”ndan geçmişti. Geçiş, Kanada savaş gemilerinin Tayvan Boğazı”ndan bu yılki ilk, 2022″den bu yana 6″ncı geçişi olmuştu.Kanada gemileri önceki seferlerde ABD savaş gemileriyle boğazdan geçerken geminin bu kez tek başına seyretmesi dikkati çekti. ABD Başkanı Donald Trump”ın “Kanada”nın ABD egemenliğine girmesi gerektiğine” dair sözleri, son dönemde iki müttefik ülke arasında gerilime yol açmıştı.- TAYVAN”DAN GEÇİŞE DESTEKTayvan Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise geçişe destek verilerek, “Kanada bir kez daha Tayvan Boğazı”nda özgürlüğü, barışı ve açıklığını savunduğunu somut bir eylemle göstermiş, boğazın uluslararası sular olduğuna dair sağlam duruşunu ortaya koymuştur.” ifadeleri kullanıldı.Tayvan Savunma Bakanlığı da geminin geçtiği gün Çin”e ait 24 askeri hava aracının ada çevresinde görüldüğünü, bunlardan 18″inin Tayvan Boğazı”nda tarafların etki alanlarını sınırladığı varsayılan “orta çizgi”nin ötesine geçtiğini bildirdi.- ÇİN-TAYVAN ANLAŞMAZLIĞIÇin”in, topraklarının parçası olduğunu savunduğu Tayvan, 1949″dan bu yana fiili bağımsızlığa sahip bulunuyor. Çin ana karası ile Tayvan arasında iç savaşın ardından ortaya çıkan ayrılık hala sürüyor.Tayvan Boğazı”nı da kara suları olarak gören Çin, başka ülkelerin bölgedeki askeri varlığına karşı çıkıyor. Kanada donanmasının bölgedeki seyir ve keşif faaliyetleri, iki ülke arasında gerginliğe sebep oluyor.Yerli eğitim uçakları okyanusa çakıldı! Kayıtlara ilk olarak geçtiABD”den Çin”i kızdıracak adımTrump, karşılıklı tarifelerle ilgili bir karara imza attı

Source: Www.star.com.tr


ABD”den “Tayvan” kararı! O ifade Dışişleri Bakanlığı sitesinden kaldırıldı

Amerikan CNBC kanalının internet sitesinde yer alan habere göre, Bakanlık, sitesindeki Tayvan bölümünde yazan “ABD”nin, Tayvan”ın bağımsızlığını desteklemediğine” dair ifadeyi kaldırdı.Sitede yapılan yeni düzenlemede, Tayvan”ın ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) ile teknoloji ve yarı iletken geliştirme projelerinde işbirliği yaptığı vurgulanarak Washington yönetiminin, Ada”nın uluslararası örgütlere üyeliğini “uygulanabilir durumlarda” destekleyeceği belirtildi.Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün e-postayla yaptığı açıklamada, söz konusu değişiklikler “rutin” olarak değerlendirilerek “(Sitedeki) Bilgi notu, kamuoyunu Tayvan ile gayriresmi ilişkimiz hakkında bilgilendirmek amacıyla güncellenmiştir.” ifadesi kullanıldı.Açıklamada, “Her iki tarafın da statükoyu tek taraflı olarak değiştirmesine karşıyız. Boğazlar arasındaki diyaloğu destekliyor ve boğazlar arası farklılıkların barışçıl yollarla, baskı olmadan, boğazın her iki tarafı için de kabul edilebilir şekilde çözülmesini ümit ediyoruz.” ifadeleri yer aldı.Washington yönetiminin “Tek Çin” politikasına bağlılığını sürdürdüğüne işaret edilen açıklamada, “ABD, Tayvan Boğazı”nda barış ve istikrarı korumaya kararlıdır.” ifadesi kullanıldı.Tayvan Dışişleri Bakanı Lin Chia-lung, “ABD-Tayvan ilişkilerine yönelik destek ve olumlu duruş” olarak değerlendirdiği tutumdan duyduğu memnuniyeti aktardı.Çin Dışişleri Bakanlığı, söz konusu değişikliklere ilişkin yorum taleplerine henüz yanıt vermedi.- ÇİN-TAYVAN ANLAŞMAZLIĞIÇin”de İkinci Dünya Savaşı”nın ardından Çan Kay-şek liderliğindeki Çin Milliyetçi Partisi (Koumintag) güçleri ile Mao Zıdong önderliğindeki Çin Komünist Partisi (ÇKP) güçleri arasında yaşanan iç savaşta galip gelen komünistler, 1 Ekim 1949″da Çin Halk Cumhuriyeti”nin kuruluşunu ilan etmişti.İç savaşı kaybeden Koumintag üyeleri ise Tayvan”a yerleşip 1912″de kurulan “Çin Cumhuriyeti” iktidarının Ada”da devam ettiğini ileri sürerek, burada geçici hükümet kurmuştu.Çin Halk Cumhuriyeti”nin kendi topraklarının parçası olduğunu savunduğu Tayvan, 1949″dan bu yana fiili bağımsızlığa sahip bulunuyor. Çin ana karası ile Tayvan arasındaki ayrılık hala sürüyor.Son yıllarda Tayvan üzerindeki askeri baskıyı artıran Pekin yönetimi, Ada”nın ana kara ile yeniden birleşmesi için gerekirse güç kullanımını dışlamayacağını vurguluyor.

Source: Www.star.com.tr


Suriye”de Hazırlık Komitesinin ilk oturumu yapıldı

Suriye Ulusal Diyalog Komitesi üyesi Mahir Alluş, Suriye haber ajansı SANA”ya yaptığı açıklamada, Humus”ta yapılan ilk oturumda, Suriye tarihinin kritik bir döneminde önemli bir sorumluluk üstlendiklerini kaydetti.Alluş, diyalog sürecinin vatandaşların görüş ve önerilerini almayı ve bunları konferans sırasında çalışma gruplarına dönüştürerek toplumun farklı kesimleri arasında etkileşim sağlamayı amaçladığını vurguladı.Suriyelilerin 75 yıldır diyalog kurmadığını ve siyasi karar alma süreçlerinde aktif katılım göstermediğini belirten Alluş, bu durumun değişmesi için önemli bir fırsat olduğunu ifade etti.Alluş, Suriyelilerin gelecekleriyle ilgili endişelerine atıfta bulunarak geçmişteki acıların aşılmasını ve Suriye”nin sağlam temeller üzerinde yeniden inşa edilmesi gerektiğini söyledi.Amaçlarının, her vatandaşın gurur duyduğu, adalet, özgürlük ve eşitlik ilkelerine dayalı güçlü bir devlet inşa etmek olduğunu vurgulayan Alluş, konferanstaki temsilin, nüfus veya bileşen büyüklüğüne bağlı kalmaksızın tüm kesimleri kapsayacağını, ulusal katılımın sağlanmasının hedeflendiğini dile getirdi.Alluş, konferansta gelecekteki anayasanın temelleri, Suriye devletinin sorunlarına çözüm önerileri, geçiş dönemi adaleti, anayasal yapı, kamu kurumlarının reformu, özgürlükler, sivil toplumun rolü ve ekonomik ilkeler gibi konuların ele alınacağını aktardı.Komitenin rolünün düzenleyici olduğuna işaret eden Alluş, tüm görüşleri dinleyerek herhangi bir ön yargıdan uzak duracaklarını ifade etti.Alluş, diyalog sürecinin tüm Suriyelilere açık bir platform sunması ve her vatandaşın ülkenin geleceğinde söz sahibi olması gerektiğini sözlerine ekledi.- SURİYE ULUSAL DİYALOG KOMİTESİSuriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Ulusal Diyalog Konferansı ile ilgili 29 Aralık 2024″te yaptığı açıklamada, bu konferansın toplumun tüm kesimlerine katılım fırsatı sunacağını ve Suriye meselesinin ele alınacağını belirtmiş, geçiş döneminde alınacak önemli kararların oylamasının konferansa katılanlara bırakılacağını kaydetmişti.Suriye Cumhurbaşkanlığı, 2″si kadın 7 kişiden oluşan hazırlık komitesinde Hasan Dığeym, Mahir Alluş, Muhammed Müsettet, Mustafa El-Musa, Yusuf El-Hacır, Hind Kabavat ve Huda El-Atasi”nin yer aldığını duyurmuştu.Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, Lazkiye ve Tartus illerine ziyarette bulundu.Cumhurbaşkanı Şara, ülke içindeki ziyaretlerine dün İdlib ve Halep”ten başladıktan sonra bugün sahil bölgesindeki Tartus ve Lazkiye”de devam etti.Şara, Lazkiye”deki Şeyh Dahir ve Tartus”taki Valilik meydanlarında büyük bir kalabalık tarafından karşılandı.Daha sonra Şara, Lazkiye Valisi ve siyasi işler sorumlusunun yanı sıra bölgenin ileri gelenleriyle toplantı düzenledi.Mezhepler ve etnik gruplar arasındaki toplumsal barışı güçlendirmeye kararlı olduklarını vurgulayan Şara, yoksullara yardım edilmesi, maaş düzenlemelerinin yapılması ve iç yatırımın canlandırılıp teşvik edilmesi yönündeki planlarını açıkladı.Şara, ülke içindeki istikrarı bozmaya çalışan devrik Esed rejimine bağlı gruplarla mücadeleye devam edileceğini söyledi.

Source: Www.star.com.tr


Çin, Kanada savaş gemisinin Tayvan Boğazı”ndan geçişine tepki gösterdi

Çin Halk Kurtuluş Ordusunun Tayvan Boğazı”nın bulunduğu bölgeden sorumlu Doğu Cephesi Komutanlığından yapılan açıklamada, Çin Deniz ve Hava Kuvvetlerinin, Kanada gemisini seyri boyunca takip ettiği belirtildi.

Açıklamada, geminin geçişi, “Tayvan Boğazı”nda bilerek sorun yaratmaya, barışın ve istikrarın altını oymaya yönelik bir eylem” olarak nitelenirken komutanlığa bağlı birliklerin daima teyakkuzda olduğu, her türlü tehdit ve provokasyona karşı kararlı tedbirler alacağı ifade edildi.

Kanada donanmasına ait “Halifax” sınıfı Ottowa fırkateyni, dün Tayvan Boğazı”ndan geçmişti. Geçiş, Kanada savaş gemilerinin Tayvan Boğazı”ndan bu yılki ilk, 2022″den bu yana 6″ncı geçişi olmuştu.

Kanada gemileri önceki seferlerde ABD savaş gemileriyle boğazdan geçerken geminin bu kez tek başına seyretmesi dikkati çekti. ABD Başkanı Donald Trump”ın “Kanada”nın ABD egemenliğine girmesi gerektiğine” dair sözleri, son dönemde iki müttefik ülke arasında gerilime yol açmıştı.

Tayvan”dan geçişe destek

Tayvan Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise geçişe destek verilerek, “Kanada bir kez daha Tayvan Boğazı”nda özgürlüğü, barışı ve açıklığını savunduğunu somut bir eylemle göstermiş, boğazın uluslararası sular olduğuna dair sağlam duruşunu ortaya koymuştur.” ifadeleri kullanıldı.

Tayvan Savunma Bakanlığı da geminin geçtiği gün Çin”e ait 24 askeri hava aracının ada çevresinde görüldüğünü, bunlardan 18″inin Tayvan Boğazı”nda tarafların etki alanlarını sınırladığı varsayılan “orta çizgi”nin ötesine geçtiğini bildirdi.

Ada çevresinde Çin”e ait 41 askeri hava aracı ve 9 gemi görüldü

Tayvan Savunma Bakanlığının sosyal medya platformu X”teki hesabından yapılan açıklamada, dün akşamdan bu sabah saatlerine kadar 41 askeri hava aracının Ada çevresinde görüldüğü, bunlardan 28″inin Tayvan Boğazı”nda tarafların etki alanlarını sınırladığı varsayılan “orta çizgi”nin ötesine geçtiği ve Tayvan”ın “Hava Savunma Tanımlama Bölgesi” ilan ettiği sahanın kuzey, orta ve güneybatı bölümlerinde uçtuğu belirtildi.

Açıklamada, Ada çevresinde ayrıca Çin donanmasına ait 9 savaş gemisinin tespit edildiği bilgisi de paylaşılırken, Tayvan ordusunun durumu izlediği ve gereken yanıtı verdiği kaydedildi.

Uçuşlar ve gemi devriyelerinin, Kanada donanmasına ait bir savaş gemisinin dün Tayvan Boğazı”ndan geçişinin ardından gelmesi dikkati çekti.

Çin-Tayvan anlaşmazlığı

Çin”in, topraklarının parçası olduğunu savunduğu Tayvan, 1949″dan bu yana fiili bağımsızlığa sahip bulunuyor. Çin ana karası ile Tayvan arasında iç savaşın ardından ortaya çıkan ayrılık hala sürüyor.

Tayvan Boğazı”nı da kara suları olarak gören Çin, başka ülkelerin bölgedeki askeri varlığına karşı çıkıyor. Kanada donanmasının bölgedeki seyir ve keşif faaliyetleri, iki ülke arasında gerginliğe sebep oluyor.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Trump”ın kararı, Avrupa”yı karamsarlığa boğdu: AB”nin gözyaşları

ABD Başkanı Donald Trump’ın Ukrayna özel temsilcisi, “Avrupa’nın, Ukrayna ile ilgili barış görüşmelerinde masada olmayacağını” söyledi.

Açıklama, Washington’un Avrupa başkentlerine bir anket göndererek Kiev’e sunabilecekleri güvenlik garantilerinin sıralanmasını istemesinin ardından geldi.

Trump, bu hafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile, Avrupa müttefikleri veya Ukrayna ile önceden istişare etmeden, derhal görüşme başlatacağını duyurdu.

Bu hamle, Avrupalı liderleri şaşkına çevirdi. Trump yönetimi yetkilileri, son günlerde NATO içindeki Avrupa müttefiklerinin bölgedeki güvenliğin başlıca sorumluluğunu üstlenmesi gerektiğini açıkça belirtti.

Washington”un önceliklerinin artık sınır güvenliği ve Çin ile rekabet olduğunu vurguladılar. Bu gelişmeler, Avrupa”lı liderlerde büyük endişe yarattı. Avrupa”nın güvenliğini etkileyecek bir anlaşmanın, Rusya lehine şekillenebileceği izlenimini verdi.

ABD’nin Ukrayna özel temsilcisi Keith Kellogg, Münih’teki güvenlik konferansında Washington’un görüşmelerde arabulucu rolü üstleneceğini, ancak Ukrayna ve Rusya’nın sürecin iki asli tarafı olacağını söyledi.

Avrupa’nın masada olup olmayacağı sorulduğunda ise, “Ben gerçekçilik düşünce okulundan geliyorum. Bunun olmayacağını düşünüyorum” sözleriyle net bir yanıt verdi.

Kellogg, daha sonra yaptığı açıklamada Avrupa’nın çıkarlarının dikkate alınacağını söyledi, ancak Avrupalı liderler dışlanmayı kabul etmeyeceklerini belirtti.

AVRUPA”NIN GÖZYAŞLARI

Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb, “Ukrayna, Ukrayna’nın geleceği ya da Avrupa güvenlik mimarisi hakkında Avrupalılar olmadan görüşmeler yapılması mümkün değil,” dedi.

Avrupa müzakerelere katılabilmesi için, harekete geçmesini gerektiğini belirtti. Stubb, “Avrupa daha az konuşmalı, daha çok iş yapmalı diye konuştu. ABD’nin Avrupa ülkelerine gönderdiği anketin bunu düşünmeye zorlayacağını vurguladı.

Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski, toplantının Pazartesi günü yapılacağını söyledi. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte de Avrupa’nın daha somut önerilerle sürece dahil olması gerektiğini belirtti.

Rutte, “Avrupalı dostlarıma şunu söylemek isterim: Masada olup olmamaktan şikâyet etmeyin, bunun yerine somut öneriler sunun, savunma harcamalarını artırın” diye konuştu.

Bu esnada Münih Güvenlik Konferansı (MSC) Başkanı Christoph Heusgen, bugün yaptığı duygusal bir konuşmayla üç yıldır sürdürdüğü görevine veda etti.

2022’den bu yana konferansın başkanlığını yürüten Heusgen, kapanış konuşmasında Avrupa liderlerine teşekkür etti. Konuşmanın sonunda Heusgen, konferansta konuşulanlar ve Avrupa”nın durumuyla ilgili olarak gözyaşları döktü.

Heusgen, son gelişmeler ve ABD Başkan yardımcısı J.D. Vance”ın konuşmasını, “Ewald von Kleist ile birlikte bu konferans bir transatlantik zirvesi olarak başladı. Ancak Başkan Yardımcısı Vance’in cuma günü yaptığı konuşmanın ardından ortak değerlerimizin artık eskisi kadar ortak olmadığından endişe duymamız gerekiyor” sözleriyle değerlendirdi.

Heusgen, konferansın gelecekte de küresel güvenlik meselelerinde diyalog platformu olmayı sürdüreceğini ifade etti.

YENİ BİR ORDUNUN VAKTİ GELDİ Mİ?

Bu gelişmeler yaşanırken Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, Avrupa’nın artık ABD’den korunma garantisine güvenemeyeceğini belirterek bir Avrupa ordusu kurulması çağrısında bulundu.

Zelenski, “Geleceğimiz yalnızca Avrupalılara bağlı olmalı ve Avrupalılar hakkında kararlar Avrupa’da alınmalı,” açıklamasını yaptı.

Ancak birçok Avrupa ülkesi, savunmanın ulusal egemenlik meselesi olduğunu belirterek uzun süredir ortak bir ordu fikrine karşı çıkıyor.

Buna rağmen, G7 dışişleri bakanları, Ukrayna için kalıcı bir barış anlaşması sağlamak adına güvenlik garantileri üzerinde birlikte çalışmaya devam etme taahhüdünde bulundukları ortak bir açıklama yaptı.

Source: Haber Merkezi


Zelenski”nin eli kolu bağlandı: ABD, barış için Ukrayna’dan nadir minerallerin yarısını istiyor!

ABD ve Ukrayna, kritik öneme sahip nadir toprak mineralleri konusunda müzakerelerini sürdürüyor. Ancak ABD Başkanı Donald Trump’ın, Ukrayna’nın bu minerallere erişim sağlama planı Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin teklifi yetersiz bularak reddetmesiyle zora girdi. Ukrayna’nın savaş nedeniyle ABD’den ekonomik ve askeri destek beklediği bu süreçte, Washington yönetimi de karşılığında ülkenin kritik nadir minerallerinin yüzde 50’sine sahip olmayı teklif etti. Ancak Zelenski, bu anlaşmanın Ukrayna’nın güvenliği için yeterli bir garanti sunmadığını belirterek anlaşmayı imzalamadığını açıkladı. Müzakereler devam ediyor
Cumartesi günü Münih Güvenlik Konferansı’nda konuşan yetkililer, taraflar için kabul edilebilir bir anlaşma zemininin hâlâ mümkün olduğunu ifade etti. ABD’li Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, bu anlaşmanın Ukrayna için ekonomik bir fırsat olabileceğini ve çatışmanın seyrini değiştirebileceğini belirtti. Graham, yaptığı açıklamada, “Eğer ABD ile Ukrayna arasında bu mineral anlaşması sağlanırsa, Başkan Trump Amerikan halkına Ukrayna’nın bir yük değil, bir fayda olduğunu gösterebilir. Bu Putin için bir kabus olur, çünkü artık savunacak önemli bir kaynağımız olacak” dedi. Ancak Ukrayna tarafı, ABD’nin sunduğu anlaşmanın kendi ulusal çıkarlarını yeterince korumadığı konusunda ısrarcı. Zelenski, ABD’nin desteğine ihtiyaç duyduklarını ancak Ukrayna’nın da kendi kaynaklarını ve geleceğini güvence altına alması gerektiğini belirtiyor.
Önümüzdeki günlerde, tarafların anlaşma için yeni müzakereler yürütmesi ve ABD’nin Ukrayna’ya daha fazla güvenlik garantisi sunup sunmayacağı merakla bekleniyor.

Source: Dünya Gazetesi


Rusya-Ukrayna savaşında yeni perde: Amerikalı ve Rus yetkililer masaya oturuyor

Axios”un haberinde isimlerinin açıklanmasını istemeyen yetkililerin Rusya-Ukrayna Savaşı”yla ilgili görüşmelere dair iddiaları yer aldı.Bu iddialara göre, üst düzey Amerikalı ve Rus yetkililer, yarın Suudi Arabistan”da savaşın sonlandırılmasına ilişkin görüşme gerçekleştirecek.Öte yandan haberde görüşmeye Ukrayna hükümetinin davet edilmediği iddiasına da yer verildi.- TRUMP”A GÖRE, GÖRÜŞME “ÇOK YAKINDA”ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin”le görüşmesinin “çok yakında” olabileceğini kaydederek Rusya-Ukrayna Savaşı”nı durdurmak istediklerini belirtmişti.ABD Başkanı Trump, 12 Şubat”ta hem Putin hem de Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile ayrı ayrı telefon görüşmeleri gerçekleştirmiş, Amerikalı ve Rus heyetlerin Suudi Arabistan”da görüşeceklerini söylemişti.CNN”e açıklama yapan adı açıklanmayan iki Amerikalı yetkili, Rus yetkililerle görüşmek üzere ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ve Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff”un hazırlandığını belirtmişti.

Source: Www.star.com.tr


Lübnan”ın üzerindeki baskı, siyasi çatlakları görünür kıldı

Hizbullah destekçileri, İran’dan gelen bir uçağın Beyrut’a inişinin engellenmesi sebebiyle sokaklara döküldü. Lübnan ordusu, protestoculara sert müdahalede bulundu.

Göstericiler Cuma ve Cumartesi günleri Beyrut Havalimanı’na giden yolları kapattı. Lübnan hükümeti, uçağın inişini yasaklama kararını, İsrail’in havaalanını hedef alabileceği yönündeki endişeler nedeniyle aldığını açıkladı.

İsrail ordusu, İran’ı sivil uçakları kullanarak Hizbullah’a silah ve nakit para kaçırmakla suçlamıştı. Bu suçlamalardan sonra Lübnan, İran”a hava sahasını kapattı ve yüzlerce Lübnan vatandaşının İran”da mahsur kalmasına sebep oldu.

Hizbullah milletvekili Hasan Fadlallah, ordunun müdahalesini eleştirerek, “Bu, barışçıl bir şekilde protesto eden kadınlara ve çocuklara yönelik haksız bir saldırıdır” dedi.

Lübnan hükümeti, mahsur kalan yolcuları Lübnan’ın ulusal havayolu aracılığıyla üçüncü bir ülke üzerinden getirmeyi önerdi. Ancak İran, yalnızca İran uçuşlarının devam etmesi durumunda bu sorunun çözülebileceğini belirtti.

İran’ın Lübnan Büyükelçisi Mucteba Amani, “İran uçuşlarını iptal edip yerlerine Lübnan uçuşlarını koyamazsınız. Bu mesele ancak İran uçuşlarının yeniden başlamasıyla çözülebilir” dedi.

LÜBNAN”DA ÇATLAKLAR

Lübnan ordusu Pazar günü yaptığı açıklamada, göstericilerin yolu kapattığını ve askerlerle karşı karşıya geldiğini, olaylar sırasında 23 askerin yaralandığını bildirdi.

İran’a yakın Tasnim Haber Ajansı, protestoların Lübnan hükümetine bir “ultimatom” niteliği taşıdığını ve yeni hükümetin ABD Büyükelçiliği’nden gelen talimatlar doğrultusunda hareket ettiğini öne sürdü.

Ajansa göre, Lübnan yönetimi, 23 Şubat’ta öldürülen Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın cenazesini engellemeye çalışıyordu.

Lübnan”da bu yıl kurulan yeni yönetim, İran destekli Hizbullah’ı büyük ölçüde dışladı. Aynı zamanda, İsrail ile süren çatışmalar, grubun askeri kapasitesini ciddi şekilde zayıflattı.

Salı günü, İsrail ve Hizbullah arasındaki ateşkesin yeni bir aşamaya girmesi ve İsrail askerlerinin belirlenen bölgelerden çekilmesi bekleniyor. Ancak İsrail, Lübnan sınırındaki bazı stratejik noktaları elinde tutabileceğini belirtti.

DIŞ BASKI, YAPIYI ZORLUYOR

Hizbullah lideri Naim Kasım, İsrail’in belirlenen sürede tüm Lübnan topraklarından çekilmesi gerektiğini söyledi. Aynı gün, Lübnan’ın güneyindeki Houla köyüne dönen sivillere İsrail askerlerinin ateş açtığı ve bir kadının öldüğü, birkaç kişinin de yaralandığı bildirildi. İsrail ordusu olayla ilgili açıklama yapmadı.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile yaptığı görüşmenin ardından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hizbullah’ın silahsızlandırılması gerektiğini belirtti.

Netanyahu, “İsrail, Lübnan ordusunun bu işi yapmasını tercih eder. Ancak kimse İsrail’in ateşkesin şartlarını uygulamak için gerekli adımları atacağından şüphe etmemeli” dedi.

Cuma günü protestolar devam ederken, Beyrut Havalimanı’na giden yolda bir BM barış gücü konvoyu saldırıya uğradı. Konvoydaki bir araç ateşe verildi ve BM Gücü (UNIFIL) Komutan Yardımcısı yaralandı.

ABD Dışişleri Bakanlığı, saldırının “muhtemelen Hizbullah yanlıları tarafından gerçekleştirildiğini” açıkladı. Hizbullah ve müttefiki Emel Hareketi saldırıyı kınadı ve olayla bağlantılı olarak onlarca kişinin gözaltına alındığı bildirildi.

Hizbullah, Lübnan ordusuna çağrıda bulunarak protestoculara yönelik müdahalenin soruşturulmasını talep etti. Aynı zamanda, Lübnan devletinden barışçıl gösterilerin korunmasını ve İran uçuşlarının yeniden başlatılmasını istedi.

Source: Haber Merkezi