Soykırımcı İsrail”den Kemal Advan Hastanesi kuşatması! Alıkonulan müdür ve personelin hayatları tehlike altında
İşgalci İsrail güçlerinin Gazze Şeridi”nin çeşitli bölgelerine kara, hava ve denizden yürüttüğü saldırılar, ardında ölü ve yaralıların yanı sıra büyük yıkımlar bırakarak 451. gününde sürüyor.GAZZE”DEKİ HÜKÜMET: İSRAİL”İN ALIKOYDUĞU HASTANE MÜDÜRÜ VE SAĞLIK PERSONELİNİN DURUMU AÇIKLANMALIHükümetin medya ofisinden yapılan açıklamada, hastane müdürü Ebu Safiyye”nin, İsrail”in Gazze”nin kuzeyindeki soykırımı sırasında zorlu koşullara rağmen “sağlık ve insanlık görevini onurlu bir şekilde yerine getirdiği” belirtildi.Hastaların tedavi hakkını savunan Ebu Safiyye”nin maruz kaldığı durumun endişeyle takip edildiği kaydedilen açıklamada, “İsrail işgal güçlerinin alıkoyduğu hastane müdürü Ebu Safiye ve sağlık personelinin hayatları tehlike altında. Uluslararası topluma bu kişilerin durumunun ortaya çıkarılıp gecikmeden derhal serbest bırakılması çağrısında bulunuyoruz.” ifadelerine yer verildi.Uluslararası topluma ve insan hakları örgütlerine çağrıda bulunan Gazze”deki Filistin hükümeti, Ebu Safiyye ve sağlık personelinin bırakılması için “derhal müdahale edilmesini” istedi.03:57 Filistin Bağımsız İnsan Hakları Komisyonu (ICHR), Filistin güvenlik güçlerinin birkaç haftadır “operasyon” düzenlediği işgal altındaki Batı Şeria”nın kuzeyinde yer alan Cenin Mülteci Kampı”ndaki tüm ölümlere ilişkin soruşturma açılması çağrısında bulundu00:43 İsrail İletişim Bakanı Shlomo Karhi, Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerle işgal altındaki Doğu Kudüs”te bulunan Mescid-i Aksa”ya baskın düzenledi00:01 Gazze”deki Filistin hükümeti, İsrail ordusu tarafından Gazze Şeridi”nde alıkonulan Kemal Advan Hastanesi Müdürü Hüsam Ebu Safiyye ve sağlık personelinin durumunun açıklanması çağrısında bulundu00:00 İsrail ordu radyosu, Gazze”nin kuzeyinde ekim ayından bu yana 40 askerin öldüğünü duyurdu
Source: Www.star.com.tr
Hafter, Mısır İstihbarat Başkanı ile görüştü
Libya”nın doğusundaki silahlı güçlerin sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, Hafter ile Reşad”ın Bingazi”de bir araya geldiği belirtildi.Açıklamaya göre görüşmede, Reşad, Hafter”e Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi”nin selamlarını iletti ve “bölgesel ve yerel son gelişmeler tartışıldı”.Taraflar “Libya”daki siyasi süreci bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacak şekilde ilerletme çabalarını desteklemenin önemini” vurguladı.Reşad, Mısır ve Libya halkını birbirine bağlayan tarihi ilişkilerin derinliğine değindi, Hafter ise Mısır”ın Libya”da krizinin çözümü ve istikrarın desteklemesinde önemli katkısının olduğunu ifade etti.
Source: Www.star.com.tr
Trump”ın geri istediği kanal nasıl ABD kontrolüne geçmişti?
Getty Images 31 Aralık 1999 da ABD Bayrağı indi, Panama bayrağı çekildi ve ilk kez Kanal Bölgesi nin sembolü olarak dalgalandı. Panamalılar kutlama yaptı Bu sahne, protestolar, gerilimler ve ölümlerle tanımlanan bir dönemin sonu anlamına geliyordu. Kanalın birkaç yıl işletmeciliğini yaban Alberto Aleman BBC ye yaptığı açıklamada Panama halkının reaksiyonunu görmek etkileyiciydi diyor. 25 yıl sonra okyanuslararası güzergahın egemenliği, ABD de göreve başlayacak Başkan Donald Trump ın tartışmalı sözleriyle yeniden gündeme geldi. Trump geçtiğimiz günlerde ABD gemilerinin kanalı kullanmak için ödediği para için Kazıklanıyoruz dedi. Trump bu durum değişmezse Panama Kanalı nın tamamen, çabucak ve soru sorulmadan ABD ye devrini talep edeceklerini söyledi. Panama Devlet Başkanı Raúl Mulino ise sosyal medyadan gösterdiği tepkide Kanalın her bir santimetrekaresi Panama ya ait olmaya devam edecek dedi. Peki, nasıl bu noktaya gelindi? Getty Images Kanal bölgesinde protesto gösterisi yapan Panamalı öğrenciler. Bir İç savaş ve Fırsat Büyük Okyanus u Atlantik Okyanusu na bağlayan bir kanal inşa etmek 16. yüzyıldan bu yana Avrupalı yerleşimcilerin gündemindeydi. O zamanlar güney denizlerine tek erişim, Şili nin güneyindeki Macellan Boğazı üzerindendi ve bu da Umut Burnu nun tehlikeli sularıyla yüzleşip, büyük mesafeler kat etmek anlamına geliyordu. O zamanlar Kolombiya toprağı olan Panama dan geçiş ilk olarak 19. yüzyılda denendi. Bogota kanalın inşa hakkını, Mısır da Süveyş Kanalını inşa eden Fransız mühendis Ferdinand de Lesepps e verdi. Ancak bir çoğu Afrikalı köle olan işçilerin hastalıklardan etkilenmesi, nem ve sürekli yağan yağmur, projeyi iflas ettirdi. ABD nin bu deniz güzergahına ilgisi de işte bu dönem artmaya başladı. O zamanlar Kolombiya binlerce kişinin ölümüne yol açan bir iç savaştan çıkıyordu. Siyasal gerilim çok yüksekti ve bu durum da nihayetinde Panama nın bağımsızlığıyla sonuçlandı. Getty Images Panama Kanalı, Büyük Okyanus ve Atlantik Okyanusu arasındaki geçişi açtı. ABD o zamanlar Porto Riko ve Küba nın kontrolünü ele geçirmiş olan bölgenin yükselen gücüydü ve Kolombiya daki iç karışıklığı büyük bir fırsata dönüştürdüler. ABD kanal yapımı hakkını almak için 40 milyon dolar ödeme yapmayı önerdi. Bu da, ABD ve Kolombiya arasındaki kanal inşaatı haklarını belirleyen Herran-Hay Anlaşması nın temelini oluşturdu. Karmaşık bir müzakere süreciydi ve 5 Ağustos 1903 te Kolombiya hükümeti, ülkenin egemenliğini ihlal ettiğini öne sürerek teklifi reddetti. Bu süreçte hala Kolombiya nın bir parçası olan Panama ise ABD nin desteğiyle Bogota nın anlaşmayı reddetmesine karşı çıktı. ABD ise Kolombiya karşılık verirse, askeri müdahalede bulunacağını söyledi ve 3 Kasım 1903 te Panama bağımsızlığını ilan etti. Getty Images Kanal Bölgesi nde dalgananan ABD bayrağı. Panamalı tarihçi Marixa Lasso, ABD nin Panama daki huzursuzluğu Kolombiya nın müdahalesi olmadan istediği anlaşmayı elde etmek için mükemmel bir fırsat olarak gördüğünü söylüyor. Bölünmüş bir ülke ve gerilimin başlangıcı Panama nın bağımsızlığından sonra iki ülke Hay-Bunau-Varilla Anlaşmasını imzaladı. Anlaşma Panama nın bağımsızlığını garanti altına alırken, ABD ye kanalda ve Kanal Bölgesi denilen ve stratejik su yolunun her iki tarafındaki sekizer kilometrelik alanda ABD ye daimi kontrol veriyordu. Anlaşmaya göre Panama bunun için 10 milyon dolar tazminat alacaktı. 1913 te inşaat tamamlandığında, buharlı Ancon gemisi kanalı geçen ilk gemi oldu ve kanalın açılışını dünyaya ilan etti. Ancak kısa süre sonra gerilimler başladı. Ülke fiziksel olarak ikiye bölünmüştü. Binlerce Amerikalı aileleriyle birlikte Kanal Bölgesi nde yaşar ve çalışırken kendi yasalarını kullandı. Kanal Bölgesi sakinlerinin Panama halkıyla herhangi bir teması yoktu ve Panamalılar da bölgeye özel izin olmadan giremiyordu. Panamalıların öfkesi büyüdü ve ABD varlığının bitmesi ve Panama Kanalı nın geri verilmesini isteyen eylemler yaptılar. 1958 de bir grup üniversite öğrencisi tarafından Egemenlik Operasyonu başladı ve resmen ABD toprağı olan yerlere 75 Panama bayrağı diktiler. Getty Images Panamalı öğrenciler 1950 li yılların sonunda bu yana Panama Kanalı nın geri alınmasını isteyen gösteriler yaptılar. Öğrenci eylemlerinin liderlerinden Ricardo Rios Torres 2019 da BBC Mundo ya yaptığı açıklamada Bize buraya Panamalıların giremeyeceğini söylediler. O gün biz de artık korkmadığımızı söyledik ve sömürge varlığının sürekli devam etmesine son verecek yeni bir anlaşma istedik demişti. Kanalın geri alınmasında önemli olaylardan biri de 1959 daki Vatansever Yürüyüş oldu. Panamalılar bayraklarını taşıyarak Kanal Bölgesine girmeye davet edildi. Yürüyüş barışçıl başladı ama eylemcilerin bölgeye girmesi engellenince Panamalılar ve polis arasında çatışma çıktı ve onlarca kişi yaralandı. Her iki olay da daha sonra Panama da popüler olan Bayrak eken egemenlik biçer sözüne ilham verdi. Şehitler Günü Bu olaylar, izleyen yıllarda daha çok protesto eylemini tetikledi. Müzakereler sonucu 1962 de Panama Devlet Başkanı Chiari ve ABD Başkanı John F Kennedy arasında her iki ülkenin bayraklarının Kanal Bölgesi nde dalgalanmasını öngören bir anlaşma yapıldı. Ancak anlaşmanın yürürlüğe gireceği 1 Ocak 1964 tarihi geldiğinde, Kanal Bölgesi nde yaşayanlar valinin emrini görmezden geldi ve Panama bayrağını çekmeyi reddetti. 9 Ocak ta Panama Ulusal Enstitüsü nden onlarca öğrenci okul bayraklarını taşıyarak Kanal Bölgesi ne gittiler ve bayrağın Bilboğa Lisesi nde çekilmesini talep ettiler. Ancak ABD Polisi öğrencileri durdurdu ve 20 den fazla protestocunun ölümüne, yüzlercesinin de yaralanmasına yol açan çatışmalar çıktı. Daha sonra bu gün Şehitler Günü diye anılmaya başlandı. Dönemin Panama lideri Roberto Chiari, iki ülke arasında yeni bir anlaşma imzalanana dek Washington ile ilişkileri keserek yanıt verdi. Birçok uzmana göre, Panama Kanalı nın 35 yıldan uzun süre sonra yine Panamalılara verilmesini sağlayan başlıca olayın bu olduğunu söylüyor. Getty Images Panamalı öğrenciler ve polis Kanal Bölgesi nde çatışırken. Torrijos-Carter Anlaşması O karanlık Ocak ayından sonra, 3 Nisan 1964 te ABD ve Panama arasındaki görüşmeler başladı. Her iki ülke de görüşmeler için özel büyükelçiler atadı. Ancak, Başkan Richard Nixon döneminde Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ve Panama Dışişleri Bakanı Juan Antonio Tack arasında bir ortak deklarasyon imzalanması 10 yıl daha sürdü. Bu deklarasyon, Panama Kanalı nda her iki taraf için de kabul edilebilir bir nihai bir anlaşma için net bir çerçeve sundu. Getty Images ABD Başkanı Jimmy Carter ve Panama lideri Omar Torrijos, 7 Eylül 1977 de imzalanan anlaşmadan sonra birbirlerine sarılırken. Bu nihai anlaşmanın temelinde, ABD ye Panama Kanalı nda haklar ve Panama nın bazı kesimlerinde yetkiler veren Han-Bunau-Varilla Anlaşması nın kaldırılması yatıyordu. ABD Başkanı Jimmy Carter ve Panama lideri Omar Torrijos un 7 Eylül 1977 de resmen imzaladığı anlaşmanın temelinde bu yatıyordu. Kanal Bölgesi nde egemenliğin Panama ya ait olduğunu ve Panama yasalarına tabi bulunduğunu kabul ettiler ve kanalın 31 Aralık 1999 da devri üzerinde uzlaştılar. Carter, kanalı Panamalılara geri vererek Amerikalıların büyük ve güçlü bir ülke olarak, egemen, gururlu ama küçük bir ulusla adil ve onurlu bir anlaşma yapabileceğini gösterdiğini söyledi. Geri dönüş Bir geçiş döneminin ardından, yüzyılın değişmesinden günler önce dünya genelinden yetkililer, resmi devir teslim törenine katılmak için Panama ya gitti. Carter ın kendisi de oradaydı. Panama City nin farklı noktalarına geri sayan saatler bulunan dev ekranlar konuldu. Getty Images Dönemin Panama lideri Mireya Moscoso, eski ABD Başkanı Jimmy Carter, devir teslimin son gününde birliktelerken. Dönemin Panama Devlet Başkanı Mireya Morosco Kanal Yönetim Binasına Panama bayrağını çekti ve devir teslim resmen yapıldı. Morosco Panama Kanalı Panamalılara aittir. Panama nihayet tam anlamıyla egemen bir devlet oldu demişti.
Source: Habertürk
Öcalan değişen mevcut ve muayyen gerçekleri görüyor
Uzun bir aranın ardından DEM Parti”nin milletvekilleri PKK lideri Abdullah Öcalan”la İmralı Cezaevi”nde görüştüler.İmralı”daki görüşmeye DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Van Milletvekili Pervin Buldan gitti. Dün de görüşmeye dair notlar DEM Parti tarafından paylaşıldı.Görüşme notlarında PKK lideri Abdullah Öcalan”ın “Sayın Bahçeli”nin ve Sayın Erdoğan”ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.” dediği aktarılmış.Hatırlanacağı üzere 22 Ekim”de MHP lideri Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında, “Bugün kitabın ortasından hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayacak nitelikte konuşacağım. Şayet teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM”de DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün tamamen bittiği, örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığını gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın. Ne Kandil ne Edirne, adres İmralı”dan DEM”e uzansın, bu ağır ve tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıkarılsın. Hodri meydan, buna varız. Vatan, millet, devlet, bayrak, ortak gelecek ve tam bağımsızlık için bunu dahi sineye çekmeye sonuna kadar hazırız.” demişti.Sayın Bahçeli”nin mezkûr sözleri her kesimde büyük bir şaşkınlık oluşturmuştu. Hemen hemen herkes konuşmanın sadece bu bölümüyle ilgilenmiş konuşmanın bütününe bakmamıştı. Bu sözlerin sarf edilmesinin ardından yazdığım “Mevcut ve muayyen gerçekler” başlıklı yazımda Devlet Bahçeli”nin konuşmasının başındaki şu sözlere dikkat çekmiştim: “Alışıldık söylem kalıplarından az da olsa taşmanın vakti geldiyse, o vakit bu vakittir. Mevcut ve muayyen gerçeklere dayanarak muazzez milletimizin ayak bağlarını kalıcı olarak çözmenin kim bilir belki de ilk adımını atmış olacağım.”Aynı yazımda “Peki “mevcut ve muayyen gerçekler” neler?” diye sormuş ve şu cevabı vermiştim: “İsrail/ABD”nin yaktığı ateş kapımıza dayandı. PKK”nın Irak ve Suriye”de çeşitli adlarla örgütlenmiş terör unsurları İsrail/ABD tarafından silahlandırıldılar. Düzenli bir ordu haline getirildiler. Tüm birleşenleriyle PKK bir savaş makinesi haline geldi. PKK”nın içindeki gruplar çeşitli ülkeler tarafından kullanılabiliniyor.”Sayın Bahçeli TBMM”de yaptığı tarihi konuşma sırasında henüz Suriye”de halk devrim yapmamış ve Beşşar Esed/İran şer ittifakı iktidardaydı. Konuşmanın yapıldığı 22 Ekim”den bugüne baktığımızda Suriye”de, ülkesinin terör örgütü PKK/YPG”nin saldırı üssü olmasına izin vermeyeceklerini dile getiren yeni bir lider var: Ahmed eş-Şara!PKK ve türevleri için de, Sayın Bahçeli”nin ifadesiyle “mevcut ve muayyen gerçekler” değişti. Artık bölgede hakim ülke Türkiye ve kim ne yapacaksa Türkiye ile oturup konuşmak ve uzlaşmak zorunda.Bu bağlamda PKK ve türevlerinin Türkiye”nin çağrısına kulak vermemek zorunluğu var. Elbette PKK ve türevleri üzerinde çeşitli ülkelerin hesapları ve baskıları var. Lakin PKK ve türevleri değişen “mevcut ve muayyen gerçekler” karşısında yok olmak istemiyorlarsa Türkiye”ye kulak vermeliler.Nitekim Öcalan”ın görüşmedeki şu sözleri, değişen “mevcut ve muayyen gerçekler”in farkında olduklarını gösteriyor: “Gazze ve Suriye”de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.
Source: Yakup Köse
İsrailli İletişim Bakanı, Mescid-i Aksa”ya baskın düzenledi
Mescid-i Aksa”nın Batı Duvarı”nın (Burak Duvarı-Ağlama Duvarı) altında açılan tünellerden birinde bazı ritüeller gerçekleştiren Karhi, X platformu hesabından Aksa baskınına ilişkin açıklama yaptı. Karhi, açıklamada, “İsrail ordusunun her cephede zaferler kazandığı bu günlerde Midraş”taki (Yahudi dini metinleri) “gelecekte Kudüs”ün kapıları Şam”ın kapılarına ulaşacak” sözü aklıma geliyor.” ifadelerine yer verdi. Hamas ise yaptığı açıklamada İsralli Bakanın, Aksa baskınını kınadı ve yaptığı açıklamaları “tehlikeli” olarak nitelendirdi. Açıklamada, İsrailli Bakan Karhi”nin Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerle Mescid-i Aksa”ya baskın düzenlemesinin ve “Şam kapılarına ulaşma” arzusuna ilişkin açıklamasının, “sömürgeci oluşumun Arap topraklarına dair maksadını ve hırsını” teyit ettiği; bölge ülkeleri ve halklarına karşı saldırılarını ifade ettiği belirtildi. Arap ve Müslüman coğrafyasını “işgal politikası karşısında birlik olma ve İsrail”in planlarına ve devam eden saldırılarına karşı koymaya” çağıran Hamas, ayrıca Gazze Şeridi”ndeki Filistin halkına karşı devam eden soykırımı durdurmak için etkin şekilde harekete geçilmesi gerektiğini aktardı. Mescid-i Aksa”ya ilişkin statüko Ürdün, 1994″te İsrail ile imzaladığı Vadi Araba Anlaşması uyarınca Kudüs”teki dini işlerden sorumlu ülke olarak kabul ediliyor. Yine 2013″te Ürdün Kralı 2. Abdullah ile Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas arasında imzalanan anlaşmaya göre, Kudüs ve oradaki kutsal mekanların savunulması ve vesayet hakkı da Ürdün”e verildi. Anlaşmaya göre Mescid-i Aksa; Ürdün Vakıflar, İslami İşler ve Mukaddesat Bakanlığına bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin himayesinde bulunuyor. Daha önce Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin izni dahilinde Mescid-iAksa”yı ziyaret eden Yahudiler, 2003″ten bu yana Vakıflar İdaresinin egemenliğini ihlal eden İsrail”in tek taraflı kararı çerçevesinde polis eşliğinde Müslümanların kutsal mabedine giriyor. İsrail yönetimi, Mescid-i Aksa”da “sadece Müslümanların ibadet edebildiği diğer dinlerin mensuplarınınsa sadece ziyaret edebileceği” tarihi statükonun korunduğunu savunuyor. Ancak fanatik Yahudi yerleşimcilerin İsrail polisi korumasında Aksa”ya düzenledikleri baskınlarda dua etmeleri ve dini ritüelleri yerine getirmeleri sıkça kameralara yansıyor.
Source: Internet Haber
İmralı”dan Ankara”ya perde arkasında yaşananlar
MHP lideri Devlet Bahçeli”nin Suriye”deki gelişmelerden haftalar önce yaptığı açıklamalardan sonra mesafe alındı.Dem Partili Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder”in İmralı”ya ziyaretleri sonrası kamuoyuna yansıyanlar Öcalan”ın mesajlarını içeriyordu. Öcalan”ın mesajları mealen şöyle: “- Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici bir önem ve aciliyet kazanmıştır.- Sürecin başarısı için Türkiye”deki tüm siyasi çevrelerin dar ve dönemsel hesaplara takılmadan inisiyatif alması, yapıcı davranması ve pozitif katkı sunması elzemdir. Bu katkıların en önemli zeminlerinden biri de şüphesiz TBMM olacaktır.- Gazze ve Suriye”de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır. Bunun ciddiyetiyle doğru orantılı bir çalışmayı başarıya ulaştırmak için muhalefetin de katkı ve önerileri değerlidir.- Sayın Bahçeli”nin ve Sayın Erdoğan”ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim.- Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım.- Bütün bu çabalarımız, ülkeyi hak ettiği düzeye taşıyacak ve aynı zamanda demokratik bir dönüşüm için de çok kıymetli bir kılavuz olacaktır.- Devir Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir.”Basına yansımayan tarafta neler oluyor derseniz parçaları birleştirelim ve perdenin arkasında neler oluyor bakalım.Geçtiğimiz haftalarda Öcalan”ın video mesajları Kandil”deki baronlara ulaştırıldı. Bu mesajlar kamuoyuna yansımadı elbette. Kandil”de 70 yaşına ulaşmış baronlar bu mesajlara olumlu yanıt vermedi. Zaten Kandil baronları “…Önderlik tecrit altında..” ifadesini kullandığında “..sen esirsin bizi yönetecek gücün yok…” mesajı veriyorlar aslında. Öcalan”ın Avrupa”daki etkisi de güç kaybediyor. Avrupa”daki illegal faaliyetler, uyuşturucu ve ticari faaliyetlerden elde edilen gelirler milyarlarca dolarlık bütçeye ulaştı. Örgütün feshini istemeyen baronlar Kandil”in arzusuyla Suriye”deki yapılanmayı uluslararası trafiğe dahil etmek istiyorlar. Üstelik örgüt içinde örgüt kuranlar, örgütün yereldeki yöneticisiyle kavga edenler de var. Mesela Londra”da örgütle Hüseyin Baybaşin çetesi arasında yaşanan kavgaya birçok şehirde rastlamaktayız. Öcalan”ın metinlerini okuduğumuzda egosunun çok yüksek olduğunu görüyoruz. Ölmeden önce başlattığı hikayeye yine kendisi son vermek istiyor. Bunu yaparken Suriye”deki kadroyu silahsızlandıracağını ve Türk devletine biat ettireceğini vaat ediyor. Öcalan”ın Suriye”de etkili olduğu ise bir gerçek. Bekaa Vadisi ve Şam”da geçirdiği yıllar boyunca bu sahada nüfuz alanı oluşturmuş. Ankara”yla uzlaşılacak nokta da burası. Suriye”de ortaya çıkan yeni tabloda Fırat”ın Doğu”sundaki sahada yerel polis ve zabıtaya dönüştürülecek PYD unsurları doğrudan Şam”a bağlı olacaklar ve bölgedeki Kürtlerin can güvenliği konusunda Türkiye garantör olacak. Üstelik Şam siyasetinde Kürt siyasetçilerin de oyları nispetinde görünür olacaklarını şimdiden söyleyebiliriz. Öcalan formülü Suriye sahasında kan dökülmeden Ankara”yı rahatsız etmeyecek bir çözüm içeriyor. Bunun karşılığında “umut hakkı” ile Öcalan ev hapsine alınabilir. Burada devlet dediğimiz otoritenin soğukkanlı olduğunu ve ülkenin çıkarları, yurttaşların huzuru için radikal formüller üretebileceğini kabul etmemiz gerekiyor. Öcalan-Kandil ilişkisinde yaşanan sorunlar ise Öcalan”ın problemi. Bu sahada İran ve Batı”lı aktörlerin etkisi bir gerçek ancak Öcalan”ın fedaileri olduğunu unutmayalım. Önderlik egosu yüksek bir Öcalan”ın Kandil”deki yönetimle savaşını seyredebiliriz. Geçmişte önderliğine karşı çıkan isimleri nasıl ortadan kaldırdığını biliyoruz. Örgütün kuruluşunda yer alan Resul Altınok, Abdullah Ekinci, Şahin Dönmez, Seyfettin Zoğurlu, Suphi Karakuş, Mehmet Turan, Mehmet Şener, Baki Karer, Hayri Durmuş ve Sakine Cansız gibi isimlerin başına gelenler PKK tarihinin karanlık sayfalarında yer alıyor. Suriye”de istikrar arayışı ve Irak sahasında terör örgütlerinin tasfiyesi jeopolitik denge arayışının bir parçası. 1071″de başlayan Türk-Kürt ilişkileri başka aktörlerin oyunlarına kurban edilmemeli. Önümüzdeki aylarda meseleye enerji, ticaret yolları ve Ankara”nın güvenlik hassasiyeti bağlamında bakmak durumundayız.
Source: M. Yalçın Yilmaz
İran”ın “asıl kaybettiği” nedir?
İran yönetiminin belli üst kesimleri bugünlerde çok hırçın ve kızgınlar… En üst dereceli yetkili ve sorumlu lider, 54 yıllık (Baba-Oğul) Hâfız ve Beşşar Esed Hanedanı diktatörlüğünün bir “mukavva kale” gibi çöküvermesinden sonra, Suriye”li gençlere, (yeniden kazanacak çok şeyleriniz var…) mânasında, “Artık kaybedecek bir şeyiniz yok; direnin, başkaldırın, başınıza geçmeye çalışan yeni yöneticileri devirin!..” çağrısında bulunuyor.Bu çağrının nasıl anlaşılması gerektiği konusunda, İranlı kardeşlerimize tekrar hatırlatalım ki, 45 sene önce, Şah Pehlevi, yüz bini aşan insanları öldürttükçe, milyonların hançeresinden daha bir güçlü yükselen “Allah”u Akber!” feryatları karşısında, İran”dan 2. ve son kez kaçarken, Şah”ın devrilmesini istemeyen ve “İran”ın, çapulcuların ve dinci güçlerin eline geçmesini istemeyiz…” diyen Amerika ve Sovyet Rusya olmak üzere emperyal güçler dünyası karşısında, o günlerin inkılapçı güçleri bu çağrıları nasıl değerlendirdiyse; bugün Suriye”nin mazlum halkları da, bugün İran”dan kendilerine karşı yükselen bu çağrıları öyle değerlendireceklerdir.Bunu nasıl anlamazlar?(“Şah”ın İran”dan 2. kez kaçması”ndan söz ettik biraz önce… Bundan maksat, Musaddık Hareketi karşısında, 1953″de İran”dan hanımı Süreyya ile birlikte kaçmasına ve amma, Amerika”nın resmen açıkladığı üzere, General Zâhidî”ye sadece 200 bin dolar vererek yaptırdıkları darbe ile Musaddık”ı başbakanlıktan indirmeleri ve o kaçıştan 45 gün sonra, Şah”ın İran”a geri dönmesine işarettir.)Şimdi, Beşşar Esed de, umutlanıp, “Kaçmadım, geri dönmek için geri çekildim, mücadele edeceğim…” diyormuş…Böyle bir durum olacak olsa, o zaman, İran bundan şeref mi duyacaktır; bunun hesabını yapsınlar…Evet, Suriye”de kendileri açısından beklemedikleri bir “acı son”la karşılaşıverdiler; bu yüzden o hırçın çağrıları… “En üst yetkili lider”den sonra, Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi”nin de, “Göreceksiniz, Suriye”de çok büyük hadiseler olacak…” demesi, o hayallerinin “tuzu-biberi” oluyor.Ve esasen, Suriye”de rejimin çöküşünün hemen ardından, Amerikan Dışbakanlığı”nın Ortadoğu Masası danışmanlarından (İran asıllı) Miss. Şirin Hunter da, “Bu çöküşün İran aleyhinde olacağı”nın telkinini yapıyor ve alarm sinyali veriyordu; İran medyasında yayınlanan röportajında… Halbuki o medya, ahife veya ekranlarını bu hanıma açmazlardı, on yıllar boyunca…*Geçen hafta, Rusya lideri Putin, Suriye”deki gelişmeler karşısında, “12 bin kişilik bir güç, Halep ve diğer şehirleri 1-2 günde alıp Şam”a yöneldiklerinde, 30 bin kişilik bir ordu tarafından önlenemeyip, o güçlerin n kaçması ve Şam”ın da düşmesi”nden şaşkınlığını anlatırken, “Biz o gelişmeler karşısında güçlerimizi Suriye”den çekmiştik ve İran da Suriye”deki 4 bin kişilik askerî birliğini de çıkarmamızı istediğinden, onları da çıkardık.” diyordu.Bu vesileyle bir daha hatırlayalım ki, İran Meclisi”nin eski başkanı ve “en üst lider”in Dışişleri konusundaki başdanışmanı Ali Laricani, henüz iki hafta önce, “Biz tıpkı Amerika ve Türkiye gibi Suriye”yi işgal etmedik… Sadece “askerî danışmanlar” gönderdik…” diyordu; Rusya”nın Fırat”ın batısını işgal ettiğinden hiç söz etmeden.. Ama o günlerde, İran Meclisi”nden bir milletvekili, “Biz Suriye”de 13 sene zarfında 6 bin kurban verdik. Milyarlarca dolar harcadık. Ve hepsi boşa gitti.” mahiyetinde sözler söylüyordu.”6 bin asker orada can verdiyse, onlar da hep “askerî danışman /müsteşar-ı nizami” miydi? Ve dahası, Putin”in, “İran”ın “Suriye”den, İran”ın isteği üzerine, onların 4 bin askerini de biz çıkardık” dediğine göre, bu “askeri danışman”lar binlerce miydi?Üstelik de, “askerî danışman” denilen o binlerce asker de, Hz. Peygamber(S)”in torunu ve Hz. Hüseyin”in kız kardeşi Hz. Zeyneb”in Şam”daki türbesi için kullanılan “harem için” diye, “müdafaan-ı harem” (Harem”in savunucuları) niyetiyle gönderiliyorlardı Suriye”ye… Bilmeyenler zanneder ki, Hz. Zeyneb Türbesi”ne saldırı yapılacaktır.Halbuki, “Hz. Zeyneb”in Türbesi” bütün Müslümanların ortak mekânlarındandı ve 1300 yıldır Müslümanlardan kimse ona zarar vermemişti.Bunlar küçük şeyler, elbette… Ama İslam Milleti”nin birliği zedelemek istendiğinde, hangi küçük noktalardan istifade edildiğini düşünmek bile acıdır.*Suriye”yle ortak sınırınız olmadığı halde ve Rusya 4-5 bin kilometre; ve Amerika 10 bin km. uzaktan geliyor, İsrail rejimi de Suriye”nin her tarafında istediği saldırıyı yaparken ses çıkarılamazken; Ali Laricanî”nin, Türkiye”nin Suriye”yi işgal ettiğinden söz edebilmesini nasıl okumalı?”Türkiye, BM ve uluslararası hukuk kuralları gereğince, kendi sınır boylarında PKK terör örgütünün kendine yönelik saldırılarına askerî operasyonlar yapma hakkı varken, bu hakkını kullanmayıp, temaşacı mı kalmalıydı?”*Keza, Beşşar Esed, Suriye”deki, hele de şu on 13 yıllık buhran boyunca, sadece Türkiye”nin sınır şeridindeki askerlerini kast ederek, “Suriye toprağından çekmesi”ni isterken, bir kez bile Amerika, Rusya ve İran”ın askerlerini Suriye”den çekmesini de istemiş miydi?*Evet, İran”dan yükselen bu aykırı sesler, üzüntü vericidir, ama konunun bir başka tarafı daha var. Yani İran”daki yetkililer, Suriye”de karşılaştıkları durumu, kendi yenilgileri gibi görüyorlar ve bu onucu halk”a izah etmeye çalışıyorlar. Çünkü Suriye”de kaybettiler, ama yükselen o aykırı sesler, gerçekte İran halkının büyük kitlelerinin kaybı değil.O halde, bu sonucu İran halkının tamamına teşmil etmemek gerek. Hatta bazılarının da gerçekleri anlamaya, düşünmeye ve ayakları yere değmeye başladığı düşünülebilir. Nitekim, Tahran”da yayınlanan Keyhan gazetesinde, 27 Aralık günü, “Biz Esed rejimini 13 yıl ayakta tuttuk, o kadar emek sarfettik, o ise bize 1 haftada arkasını döndü…” başlıklı bir yoruma yer vermişti.Bu daha başlangıç…28 Aralık günü de, İnkılap Muhafızları Ordusu”nun yarı-resmi sözcüsü sayılan bir internet sitesinde, Suriye”deki halk kitlelerini etnik, dinî ve mezhebi durum ve farklılıklarına dair yazılan uzuuun bir yorumda Suriye”nin gerçek yüzü gözler önüne sergileniyor ve kitleler o zaman anlıyordu ki, Suriye”deki 12 İmam veya Caferi mezhebine bağlı şiîler, halkın yüzde 1 kadarıydı… Ehl-i Sünnet Müslümanları ise, yüzde 74 olarak gösteriliyor ve geride kalanların ise, yüzde 15 kadarının Esed Hanedanının da mensup olduğu Nusayrîler, dürziler, aleviler oldukları ve bunların Müslüman olmadıkları; yüzde 10 kadarının da Hristiyanlar olduğu yazılıyordu. Çok sayıda okuyucu yorumları,bu ilginç sosyal yapıdan yeni haberdar oluyorlar ve hayretlerini dile getiriyorlardı.*Bu konuda söylenecek daha çok söz var. Evet, diyelim ki, İran, Suriye”de yenilgi aldığının acısıyla tepkiler veriyorsa; tavsiyemiz, sadece Suriye”de tattıkları yenilginin değil, -hele de Suriye konusundaki siyasetlerinden dolayı- dünya Müslümanlarının büyük kesimleri karşısında yitirdikleri itibarlarını düşünmeleri ve bunu telâfi etmenin yollarını aramalarıdır.
Source: Selahaddin E. Çakirgi̇l
Mevzu derin II
İstanbul Havalimanı üzerinden Suriye”yi dünyanın her tarafına bağlayacağız”Abdulkadir Uraloğlu, Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma ve Altyapı BakanıÖnceki yazımda Ulaştırma ve Altyapı Bakanımız Abdulkadir Uraloğlu”nun mesajlarını ele almaya başlamıştık.Kapsamı oldukça “geniş” olan açıklamaların Suriye için ne demek olduğunu yukarıdaki cümleden bile anlayabilir insan.Dile kolay, “Dünyanın En İyi Uluslararası Havalimanı Hub”ı” ile bağlanacak.Sayın Cumhurbaşkanımızın, Bakanlar Kurulu”ndaki talimatı olan “Suriye”yi ayağa kaldırmak için ne gerekiyorsa yapılması, tüm kurumların beraber hareket etmesi” mevzunun ne kadar derin olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.Ne de olsa dünyanın “gözü kulağı” Suriye”de. Dolayısıyla zaman şimdi, hemen, acilen.Bakanımız Uraloğlu da önümüzdeki hafta içinde Şam ve Halep”te bulunan havalimanlarına heyet gönderilmesine işaret etti.Suriye”deki 5 havalimanından ön plana çıkmış olan ve son zamanlara kadar da işletilen 2 tane havalimanı Şam ve Halep. Öncelik verilecek olan Şam Havalimanı”nda geçen sene 100 bin civarındaki yolculuğun, İstanbul Havalimanı”nın işte 5-6 saatlik seyahat trafiğine denk geliyor. Halep”te ise 50-60 bin civarında bir seyahat olmuş ama hiçbir radar sistemi olmadan. Cep telefonlarından takip edilen hava radar uygulamasından yönetmeye çalıştıklarına insan inanmak istemiyor ama öyle.Dillere pelesenk olan o meşum kara yoluna da değinmeden geçmedi Bakanımız: “Suriye”deki iç dinamiklerde olsun, M4 kara yolu hem M5 kara yolu hep konuşuldu. Yani bir kara yolu ülkenin siyasetinde bu kadar etki edebilecek durumda.”Kara yollarındaki durum ile ilgili olarak Karayolları Genel Müdürlüğü eliyle ve Milli Savunma Bakanlığı eliyle birçok iş yapıldığı ve birçok yıkılan köprülerin tamir edildiğine de dikkat çekiyor Bakanımız.Bölgeden yapılan canlı yayınlarda da şahit olduğumuz duruma da değiniliyor tabi: Suriye”nin haberleşme açısından Türkiye”nin 20-30 yıl gerisinde olduğunu ifade ederek birçok noktada cep telefonu ile iletişimin sağlanamaması hususunda da gerekli tespitleri yapılacağı ve gerekenlerin hayata geçirilmeye çalışılacağı.Az cümle, iş çok vakit yok: Hemen, şimdi, acilen.
Source: Filiz Katman
Türkiye ile İran arasındaki tarihsel ilişkiyi nasıl okumalıyız?
Ben, “her fırsatta İran ve muhipleri tarafından zehirlenen bir süreç” olarak değerlendirdiğimi hemen belirteyim.İkincisi, gerçeklikle bağını bir türlü kuramayan, hatta kurguladıkları sahnede her türlü manipülatif tekniği sergileyerek kitleleri gerçeklikten koparan bir rejimle, akılcı bir ilişkinin kurulamayacağını söyleyeyim.Bu konuda bir şey daha söylememe izin verin…Tarihsel bağlamda varlığını komşusuna karşıt olarak konuşlandırmış hatta bunu amentüsünün merkezine oturtmuş İran”ın yaşadığı bölünmüş benliğe dayalı ontolojik krizleri de yönetmenin tarihi Türkiye-İran ilişkisi.Misal mi?Siz de izlemişsinizdir muhtemelen, geçenlerde İran dini lideri Hamaney”in huzurunda bir meddah ağlamaklı bir şekilde bir mersiye okumuştu.Meddah, savaş istiyordu, Mescid-i Aksa”da namaz kılmak için kılıçlarını çektiklerini söylüyordu.Dedik ya bölünmüş benlik ya da ünlü İranlı düşünür Daryush Shayagan”ın ifadesiyle yaralı bilinç böyle bir şey işte.Sınırlı kapasitesi ve gerçeklikten kopuk, saplantılı teoloji ile şekillendirilmiş stratejisi arasına sıkışıp kalmış bir ülkenin hezeyanları üzerinden fikir yürütmek gerçekten ilginç.İşte ikiyüzlülük buralarda kendine yer buluyor. Takiyye ve kitman yöntemiyle üretilen siyasette, enselenme korkusuyla kaypaklığa evrilen zihniyete sahip İran.Kavramları yerli yerine oturtalım…Mezhep perdeli Pers siyaset teolojisi bugün lime lime dökülüyor.Suriye topraklarında, Hizbullah ve devrim muhafızlarının stratejisini hayata geçiren vekil örgütler insanları katlederken, toplu mezarlar oluştururken de aynı perdeyi kullanıyorlardı.Ama dediğim gibi, perde yırtıldı, her şey ayan oldu ve Suriye”de gerçekler galip geldi.Fakat Hamaney, ayaklanma çağrısı yapıyor bölgede.Yardım kanalları kalmamış, ama bölge halkını tahrik etmekten geri durmuyor dini liderleri.Esed kalıntısı Şebbihalara, Suriye”de kaldıkları süre içinde örgütledikleri Nusayri ve Şiiler”e seslenerek, “Suriye”de yaşananlar onurlu bir direnişe sebep olacak. Gençler kaybedeceğiniz bir şey yok” sözleriyle de yine fitne yaydı, zehir saçtı.Oysa… Kalıntılar organize olamıyorlar, saklanıyorlar. Sadece pusu atabiliyorlar. Her geçen gün çember daralırken sığınacakları yer kalmadı, silah temin edebilecekleri kaynaklar da yok artık.Bir de şu var… Geçici Şam hükümeti, Nusayriler ve Şiiler dahil bütün toplum kesimlerini kuşatan bir sistem ve hukuktan bahsediyorlar.Siz bakmayın şu siyasal Aleviciler”in tezviratlarına. Suriye”de bir hukuk tesis edilmeye çalışılırken, geçmişte halkı katleden Esed artıkları da bir bir yakalanıyor. Yoksa dediğim gibi konunun Alevilerle, Şiilerle pek alakası yok.Eğri oturalım doğru konuşalım…İran”ın asıl sindiremediği konu Türkiye”nin Suriye”de sabırla elde ettiği konum ve insanları yaşatmaya dayalı hukuk oluşturma kabiliyeti.Durum böyleyken, üstüne üstlük büyük bir yenilgi yaşamışken nasıl sindirsin?İlkesel bir fark ortada…Bir tarafta kaostan, terörden medet uman, kendisi terör üreten İran, diğer tarafta yaşamı ve düzeni merkeze alan, hukuk tesis ederek bölgesel birliği sağlamak için mücadele eden Türkiye.
Source: Hasan Hüseyin Öz
Kılıçdaroğlu”ndan iktidara 6 maddelik Suriye manifestosu
Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iktidarın Suriye politikasına ilişkin “Düğmeyi yanlış iliklemeyin” başlıklı 6 maddelik bir manifesto yayımladı. İktidarın yapması gereken adımları sıralayan Kılıçdaroğlu, “Suriye”nin yeniden kuruluşunda ülkedeki bütün etnik ve inanç yapılarını hesaba katmalı, muhatap almalı ve herkesin kendini güvende hissedeceği bir yeni yönetime destek vermeliyiz” ifadelerini kullandı. KILIÇDAROĞLU: DÜĞMEYİ YANLIŞ İLİKLEMEYİN Suriye”de 61 yıllık Baas rejimi, HTŞ tarafından başlatılan isyan ile sona ermişti. Esad döneminin bitmesi ile Türkiye ile Suriye arasında yeni politikaya gidilmişti. Suriye ile Türkiye arasındaki duruma ilişkin Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, uyarılarda bulundu. İktidara Suriye konusunda “Düğmeyi yanlış iliklemeyin” mesajı veren Kılıçdaroğlu, “Suriye”nin yeniden kuruluşunda ülkedeki bütün etnik ve inanç yapılarını hesaba katmalı, muhatap almalı ve herkesin kendini güvende hissedeceği bir yeni yönetime destek vermeliyiz.” dedi. 6 MADDELİK SURİYE MANİFESTOSU X hesabında yaptığı paylaşımın sonlarına doğru ise Kılıçdaroğlu, 6 maddeli bir manifesto yayımladı. Kılıçdaroğlu “bu bağlamda” diyerek şunları sıraladı:1.? Suriye”nin toprak bütünlüğü korunmalı ve başta İsrail olmak üzere uluslararası hukukun gereklerine tüm ülkeler uymalıdır.2.? Suriye Cumhuriyeti; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak yeniden yapılanmalıdır.3.? Tüm kimlikler ve inançlar yeni Suriye Cumhuriyeti Devleti”nin güvencesi altında olmalı, yurttaşlar açısından eşitlik yaşamın her alanında uygulanmalıdır.4.? Devlet, tüm kimliklere ve inançlara eşit davranmalı, uygulamada ayrıcalıklı bir anlayışa asla izin vermemelidir.5.? Çoklu yapıların oluşturduğu kültürel zenginlikler korunmalı ve bu zenginliğe saygı duyulmalıdır.6.? Bu bağlamda Türkiye üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmeli, ülkemizin ve bölge coğrafyasının geleceği için laik ve demokratik bir Suriye”nin inşaasına katkı sunmalıdır.
Source: Erdem Aksoy
2024″te dünya ne yaşadı?
Seçimler, krizler, gerilimler… 2024 dünyada en çok seçimin yaşandığı, gerilimlerin de had safhaya çıktığı bir sene oldu. Dünya, dikkatle ve merakla ABD de gerçekleşecek seçimleri bekledi; bunun yanında Orta Doğu da tansiyon yükseldi. İsrail in Gazze ye yönelik saldırıları bu sene de sürdü, ateşkes görüşmeleri sonuçsuz kaldı. İsrail ile Lübnan Hizbullah ı arasında yükselen tansiyon bölgede endişe yarattı. 2025 te ise Donald Trump, 4 yıl sonra Beyaz Saray a geri dönecek. 20 Ocak ta yemin ederek göreve başlayacak Trump ın ikinci döneminde neler yaşanacağı şimdiden merak ediliyor. 2025 te bir yandan da İsrail in Gazze ye saldırıları, Rusya-Ukrayna hattında yaşananlar, Suriye deki yeni yönetim ile birlikte neler yaşanacağını takip edeceğiz. Peki 1 Ocak tan yıl sonuna kadar dünyanın dört bir yanında neler yaşandı? 1 Ocak: Japonya da 7,6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi, 161 kişi öldü. 3 Ocak: İran ın Kerman kentinde Kasım Süleymani nin anıldığı törende meydana gelen patlamada en az 103 kişi öldü. 17 Ocak: İngiliz Kraliyet Sarayı, Galler Prensesi Kate in karın ameliyatı için hastaneye kaldırıldığını ve Kral 3. Charles ın prostat kanseri tedavisi için ameliyat olacağını açıkladı. 16 Şubat: Rus muhalif Aleksey Navalny, Moskova nın 1900 kilometre kuzeydoğusunda bulunan cezaevinde hayatını kaybetti. 4 Mart: Fransa kürtaj hakkının anayasal güvence altına alındığı ilk ülke oldu. 7 Mart: İsveç, resmen NATO üyesi oldu. İttifakın 32. üyesi olan İsveç, 200 yıllık tarafsızlık politikasından vazgeçti. 22 Mart: Galler Prensesi Kate Middleton, kanser tedavisi gördüğünü açıkladı. 1 Nisan: İsrail, Suriye nin Şam kentindeki İran Büyükelçiliğine hava saldırısı düzenledi. Bu 2020 den bu yana İran hedeflerine yönelik en ciddi saldırı oldu. Saldırıda üç kıdemli general olmak üzere yedi yetkili öldü. 13 Nisan: İran, İsrail in saldırısına misilleme olarak İsrail e yönelik yüzlerce drone ve füzeyle saldırdı. 15 Nisan: Donald Trump, ABD tarihinde bir ceza davasında yargılanan ilk eski ABD Başkanı oldu 19 Nisan: Hindistan da haftalarca sürecek ve milyonlarca insanın oy kullanacağı dünyanın en büyük seçimi başladı. 7 Mayıs: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Mart ayında yapılan seçimleri kazandı ve Kremlin Sarayı nda beşinci kez görevini devam ettirmek üzere yemin etti. 19 Mayıs: İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan Azerbaycan dan dönerken helikopter kazasında öldü 1 Haziran: Hindistan’da altı hafta süren dünyanın en büyük seçimi sona erdi, yaklaşık 642 milyon kişi oy kullandı. 2 Haziran: Meksika nın 200 yıllık tarihinde bir ilk yaşandı. Claudia Sheinbaum ülkenin ilk kadın başkanı olarak seçildi. 9 Haziran: Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağ rüzgarı esti. Avrupa nın birçok ülkesinde aşırı sağ partiler ilk ya da ikinci sırada yer aldı. 18 Haziran: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 24 yıl aradan sonra ilk kez Kuzey Kore ye gitti ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile bir araya geldi. 5 Temmuz: İran da Cumhurbaşkanı Reisi nin ölmesinin ardından yapılan seçimlerin ikinci turunda Mesud Pezeşkiyan cumhurbaşkanı seçildi. 5 Temmuz: Birleşik Krallık Genel Seçimleri, 14 yıldır iktidardaki Muhafazakar Partisi nin yenilgisiyle sonuçlandı. Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi iktidar oldu. 13 Temmuz: Donald Trump, Pensilvanya da Butler bölgesindeki seçim mitinginde, silahlı saldırıya uğradı. Trump sağ kulağından yaralanırken, saldırgan olay yerinde etkisiz hale getirildi. 21 Temmuz: ABD Başkanı ve yeniden aday olacağı düşünülen Joe Biden, kendisine yönelik eleştirilerin ardından adaylıktan çekildi. Ve başkanlık yarışında yardımcısı Kamala Harris’i desteklediğini duyurdu. 30 Temmuz: İsrail in Lübnan ın başkenti Beyrut a düzenlediği saldırıda Hizbullah ın üst düzey komutanlarından Fuad Şükrü öldü. 31 Temmuz: Hamas lideri İsmail Haniye, İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ın yemin töreni için bulunduğu Tahran da İsrail in düzenlediği suikast sonucu öldü. 1 Ağustos: ABD ile Rusya arasında Soğuk Savaş tan bu yana yapılan en büyük esir takası MİT in arabulucuğu ile Ankara da gerçekleşti. Toplam 26 tutuklunun takas edildiği operasyonda, ABD, Almanya, Polonya, Slovenya ve Norveç te tutuklu bulunan 10 kişi serbest bırakılırken; Rusya ise 16 tutukluyu ABD ye teslim etti. Rusya nın serbest bıraktığı isimler arasında Wall Street Journal muhabiri Evan Gershkovich de yer aldı. 17 Eylül: Lübnan da Hizbullah mensuplarının kullandığı çağrı cihazları patlatıldı. 12 kişi öldü, 3 bine yakın kişi yaralandı. 18 Eylül: Çağrı cihazlarının patlatılmasından bir gün sonra Lübnan da bu kez telsizler patlatıldı. Bu kez 25 kişi öldü. Hizbullah saldırılardan İsrail i sorumlu tutarken, İsrail saldırıların sorumluluğunu üstlenmedi. 27 Eylül: 30 yıldan uzun süredir Hizbullah lideri olan Hasan Nasrallah, İsrail in Beyrut a düzenlediği hava saldırısında öldürüldü. 16 Ekim: Hamas lideri Yahya Sinvar, İsrail in Refah a düzenlediği saldırıda öldürüldü. 5 Kasım: ABD de gerçekleşen başkanlık seçiminin kazananı Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump oldu. 47. ABD Başkanı seçilen Donald Trump, Demokratların adayı Başkan Yardımcısı Kamala Harris i yendi. 4 yıl sonra Beyaz Saray a geri dönmeye hazırlanan Trump, 20 Ocak ta yemin ederek görevine başlayacak. 3 Aralık: Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, 50 yıl sonra ilk kez sıkıyönetim ilan etti. Ülkedeki 6 sıkıyönetim krizi 6 saat sürdü, Yeol görevden alındı. 4 Aralık: Fransa Başbakanı Michel Barnier liderliğindeki Fransız hükümeti, 1962 den bu yana ilk kez güvensizlik oyu ile düştü. 8 Aralık: Suriye de 61 yıllık Baas, 53 yıllık Esad rejimi ve 13 yıldır süren iç savaş, muhalif güçlerin 12 günlük ilerleyişi sonucu Şam’da kontrolü sağlamasıyla sona erdi. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, muhaliflerin Şam a girmesinin ardından Moskova ya kaçtı. 16 Aralık: Almanya Başbakanı Olaf Scholz, parlamentoda yapın güven oylamasını kaybetti. Ülke, 23 Şubat’ta erken seçime gidiyor. 29 Aralık: Güney Kore nin Muan şehrinde yolcu uçağının inişte kontrolden çıkması sonucu meydana gelen kazada 181 kişinin bulunduğu uçakta 179 kişi hayatını kaybetti. 30 Aralık: Eski ABD Başkanı Jimmy Carter, 100 yaşında hayatını kaybetti. 1977-1981 yılları arasında ABD nin 39. başkanı olarak görev yapan Jimmy Carter, ABD tarihindeki en uzun yaşayan başkan olarak kayıtlara geçti.
Source: Habertürk
Nagehan Alçı ile Cem Küçük arasında canlı yayında sert PKK kavgası
Habertük kanalındaki canlı yayınlanan Gündem programına konuk olan gazeteciler Cem Küçük ve Nagehan Alçı, Bahçeli”nin Öcalan”a yaptığı çağrı üzerinden polemiğe girdi. Küçük”ün “Erdoğan, Şamil Tayyar”ın dediği gibi Öcalan”a çağrı yapılacağını bilmiyordu” sözlerine Nagehan Alçı, “Kime sordun Fahrettin Altun”a mı sordun?” sözleriyle tepki gösterdi. Terörü bitiren devletin PKK ile anlaşmayacağını, bunu devletin en tepedeki isimlerinin söylediğini dile getiren Küçük”e Nagehan Alçı şu sözlerle tepki gösterdi: “Yıllarca Türk Devleti diyerek soyut bir sopa kullanıldı. Devletin başındaki Cumhurbaşkanı ile Devlet Bahçeli ortak çıkacaklar bu bir devlet projesi diyecekler ki Cem gibi soyut bir devlet kavramı üzerinden sopa gösterenler sussun.” Cem Küçük, bu sözlere itiraz edeceği esnada Alçı şu sözlerle tepkisini sürdürdü: “Senin kan isteyen görüşlerini dinliyoruz. Cem Küçük, Hakan Bey diyerek bizi susturmaya çalışmasın. Çözüm süreci başladığında da bazı çevreler demokrasi olmadan çözüm olmaz diyip işi yokuşa sürmeye çalışıyorlardı. Bahçeli”nin açtığı süreç PKK bir daha silah doğrultamasın diyedir. Amaç PKK”nın silah bırakması. Şu an Cem, Bahçeli”den daha “şahin” bir pozisyonda. Daha önce çözüm sürecini baltalamaya çalışan devlet içinde odaklar vardı, şimdi de başka odaklar var demek ki.” Cem Küçük: Siz barış elçisisiniz sanki. Nagehan benden özür dilemeli, ben kan mı istiyorum? Nagehan Alçı: Asla dilemiyorum, bu işin devlet projesi olduğuna ikna olması için daha ne yapmak gerekir? Cem Küçük: Sen de bu PKK hassasiyetini bir azalt, PKK”yı bir kına Nagehan Alçı: Bunlar çok çirkin ithamlar seni kınıyorum Cem Küçük: Kan istiyor dersen ben de Nagehan PKK sever derim o zaman. Askerlerin şehit olmasını istiyor derim o zaman.
Source: Internet Haber
Sudan”dan kıtlık iddialarına rest
Sudan Tarım Bakanı Ebubekir Ömer el-Büşra, Sağlık Bakanı Heysem Muhammed İbrahim, Kültür ve Enformasyon Bakanı Halid el-Iaysir, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Hüseyin el-Emin ile İnsani Yardım Komiseri Selva Adem, Port Sudan kentinde “Sudan”da Gıda Güvenliği Durumu” konusunda basın toplantısı düzenledi. Büşra, IPC”nin raporu hakkında çekinceleri olduğunu aktararak, “Özellikle komitenin bilgi toplama ve analiz etme yöntemleri ile ilgili. Kullandıkları rakamlar gerçekçi değil” dedi.Büşra, raporun ülkedeki 15 eyaletteki verileri kapsadığını, bu eyaletlerin 7″sinin Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından kuşatma altında olduğunu ve 11″inde de savaşın sürdüğünü belirterek, bu eyaletlerde saha ekipleriyle gerçek araştırmalar yapmanın mümkün olmadığını aktardı.Sudan”ın IPC üyeliğinden çekildiğini söyleyen Büşra, “Savaşın, farklı şekilleri ortaya çıkmaya başladı. Açlık ve kıtlık, (gizli) gündemi olan bazı örgütler tarafından ülkeye müdahale etmek için kullanılıyor” diye konuştu.Bakan Ebubekir Ömer el-Büşra, komitenin raporunu kendi gündemlerine fayda sağlamak için kullanmak isteyen taraflar olduğunu kaydederek, “Sudan hükümeti, gıda güvenliği durumunu ve kıtlık tehdidini istismar etmeyi ve bunu savaşa tanık olan ülkede bir gerçeklik olarak dayatmayı reddediyor” ifadelerini kullandı.
Source: Www.star.com.tr
İsrail, Suriye”nin başkenti Şam”ı vurdu! 11 kişi hayatını kaybetti
61 yıllık Baas rejiminin devrilmesinin ardından Suriye”de Golan Tepeleri”nden başlayarak işgali sürdüren İsrail ordusu korkunç bir saldırı daha gerçekleştirdi. SALDIRIDA 11 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, İsrail”in Suriye”nin başkenti Şam”ın kuzeydoğusundaki Adra yakınlarına hava saldırısı düzenlediğini belirterek, saldırıda 11 kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi. “PATLAMA SANAYİ BÖLGESİNİ SARSTI” Ayrıca yine Şam”a yakın bir bölgeden, isminin açıklanmasını istemeyen bir yetkili, AFP”ye “bilinmeyen bir patlamanın” Adra sanayi bölgesini sarstığını, belirtilmeyen sayıda can kaybı olduğunu ve kurtarma operasyonlarının devam ettiğini söyledi. SOHR Direktörü Rami Abdel Rahman ise, ölenlerin “çoğunlukla sivil” olduğunu söyledi. ASKERİ TESİSLERE YÜZLERCE HAVA SALDIRISI İsrail, 8 Aralık”ta İslamcı isyancıların Esad”ı devirmesinin ardından Suriye askeri tesislerine yüzlerce hava saldırısı düzenledi. İsrail saldırıların amacının askeri tesislerin “düşman ellere geçmesini önlemek” olduğunu öne sürüyor.
Source: Erdem Aksoy
Azerbaycan”dan Türkiye koordinasyonuyla Suriye”ye gıda yardımı
Başkent Bakü”den yola çıkan, 10 tırdan oluşan ve 200 ton gıda malzemesi taşıyan konvoyu Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı yetkilileri uğurladı.Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ayhan Hacızade, basın mensuplarına yaptığı açıklamada konvoyun Gürcistan ve Türkiye üzerinden Suriye”nin İdlib şehrine ulaştırılacağını bildirdi.Hacızade, Azerbaycan”dan gönderilen yardımların Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine dağıtılacağını belirtti.Azerbaycan Dışişleri Bakan Yardımcısı Yalçın Refiyev”in dün Şam”da Suriye geçici hükümetinin Dışişleri Bakanı Esaad Hasan Şeybani ile görüştüğünü hatırlatan Hacızade, bu görüşmede 12 yıl aradan sonra Azerbaycan”ın Şam Büyükelçiliğini yeniden faaliyete başlama hususunun müzakere edildiğini söyledi.Hacızade, “Azerbaycan, Suriye”nin istikrara kavuşması ve imarı hususunda destek olmak niyetindedir. Bu konular Türkiye ile koordinasyon halinde yürütülüyor. Suriye”ye insani yardımlarımız devam edecektir.” dedi.Suriye geçici hükümetinin Dışişleri Bakanı Şeybani”nin Azerbaycan”a davet edildiğini ve davetin kabul edildiğini bildiren Hacızade, Şeybani”yi Bakü”de görmekten memnuniyet duyacaklarını kaydetti.
Source: Www.star.com.tr
Türkiye, 2024″te Gazze ve Suriye gündemiyle diplomasinin merkezlerinden oldu
Türkiye, bu yıl ev sahipliği yaptığı uluslararası etkinlikler ve ağırlanan devlet ve hükümet yetkilileriyle diplomasinin merkezlerinden olurken, temasların temel odağı Gazze ve yıl sonuna doğru Suriye oldu.
AA muhabiri, Türkiye”de 2024″te ağırlanan devlet ve hükümet yetkilileri ile düzenlenen uluslararası etkinlikleri derledi.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 5 Ocak”ta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşmek üzere İstanbul”a geldi. 6 Ocak”ta Blinken ile Fidan arasında Vahdettin Köşkü”nde yapılan görüşmede, Gazze”deki savaş, insani kriz, İsveç’in NATO’ya katılım süreci, Rusya-Ukrayna Savaşı, ikili ve bölgesel konular ele alındı.
Hırvatistan Dış ve Avrupa İşleri Bakanı Gordan Grlic Radman, 16 Ocak”ta Ankara”da Fidan ile bir araya geldi. Aynı tarihte Japonya Dışişleri Bakanı Kamikava Yoko ile de bir araya gelen Fidan, ikili, bölgesel ve küresel gelişmelere dair ortak basın toplantısında açıklamalarda bulundu.
Fidan, 17 Ocak”ta Türkiye-Burkina Faso III. Dönem Karma Ekonomik Komisyon Toplantısı”na eş başkanlık etmek üzere Ankara’da bulunan Burkina Faso Dışişleri, Bölgesel İş Birliği ve Yurtdışı Burkinalılar Bakanı Karamoko Jean-Marie Traore ile bir araya geldi.
18 Ocak”ta Ürdün Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi ile bir araya gelerek başta Gazze olmak üzere ikili ve bölgesel meseleleri görüşen Fidan, 21 Ocak”ta da o dönem Hamas Siyasi Büro Başkanı olan İsmail Heniyye ile Ankara”da görüştü.
Fidan, 26 Ocak”ta dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron ile İstanbul”da bir araya geldi. Cameron, Gazze”de sürdürülebilir ateşkes çabaları kapsamında İsrail, Filistin, Katar ve Türkiye”yi ziyaret ediyordu.
Bakan Fidan, 28 Ocak”ta ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili ve Siyasi İşler Müsteşarı Victoria Nulan ile görüştü.
Fidan, 5 Şubat”ta Laos Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Saleumxay Kommasith ile bir araya gelerek ikili ilişkiler, güncel, uluslararası ve bölgesel gelişmeleri ele aldı.
8 Şubat”ta Fidan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile Ankara”da bir araya geldi. Fidan, aynı gün Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres”in Kıbrıs Şahsi Temsilcisi Maria Angela Holguin Cuellar”ı da kabul etti.
Fidan, 9 Şubat”ta İstanbul”da düzenlenen ve İslam dünyasındaki gençlerin, ülkeleri ve tüm dünya için potansiyellerini tam olarak kullanmalarını sağlamalarına yönelik stratejilerin ele alındığı İslam İşbirliği Gençlik Forumu (ICYF) 5. Genel Kurulu”na katıldı.
Fidan, 15 Şubat”ta Ankara”da Gürcistan Dışişleri Bakanı İlia Darçiaşvili ve Macaristan Dışişleri ve Dış Ticaret Bakanı Peter Szijjarto ile görüştü.
3. Antalya Diplomasi Forumu
1-3 Mart”ta düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu (ADF), dünyanın dört bir yanındaki 148 ülkeden temsilcileri ağırladı. 3. ADF”ye 19 devlet başkanı, 2 özerk yönetim başkanı, 52″si dışişleri bakanı olmak üzere 64 bakan ve 57 uluslararası kuruluş başkanı ve yüksek düzeyli temsilcisi, akademisyenler ve uzmanlar dahil 4 bin 700″ü aşkın katılımcı iştirak etti.
“Krizler Döneminde Diplomasiyi Öne Çıkarmak” ana temasıyla düzenlenen forumda küresel meselelerin ve krizlerin yanı sıra iklim değişikliği, göç, İslam karşıtlığı, ticaret savaşları ve yapay zeka gibi birçok konu tartışıldı.
ADF kapsamında program öncesinde 29 Şubat”ta Fidan, Kazakistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Murat Nurtleu, Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Gambiya Dışişleri Bakanı Mamadou Tangara, Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib ve Tacikistan Dışişleri Bakanı Sirojiddin Muhriddin ile Antalya”da bir araya geldi.
Fidan, 1 Mart”ta ise Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Antalya”da ADF kapsamında görüştü.
ADF”nin açılışında konuşan Fidan, Gazze konusuna dikkati çekerek, diplomasinin önemine, uluslararası sistemin yapısına, bölgesel ve küresel meselelere dikkati çekti.
ADF kapsamında Kuveyt Dışişleri Bakanı Abdullah Ali Abdullah el-Yahya ile bir araya gelen Fidan, Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, Slovakya Dışişleri ve Avrupa İşleri Bakanı Juraj Blanar, Ruanda Dışişleri ve Uluslararası İş Birliği Bakanı Vincent Biruta ve Vatikan Devletlerle İlişkiler Sekreteri (Dışişleri Bakanı) Başpiskopos Paul Richard Gallagher ile de görüştü.
Fidan, ADF”nin ikinci günü 2 Mart”ta da görüşmelerine Lüksemburg Başbakan Yardımcısı, Dışişleri ve Avrupa Bakanı Xavier Bettel, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Genel Sekreteri Helga Maria Schmid, İsviçre Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis ve Kırgızistan Dışişleri Bakanı Ceenbek Kulubayev ile devam etti.
Özbekistan Dışişleri Bakanı Bahtiyar Saidov, Sırbistan Başbakan Birinci Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ivica Dacic, Malezya Yüksek Öğrenim Bakanı Zambri Abdülkadir ve Kuzey Makedonya Dışişleri Bakanı Bujar Osmani ile de görüşen Fidan, Namibya Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanı Peya Mushelenga ve Kosova Başbakan Yardımcısı, Dışişleri ve Diaspora Bakanı Donika Gervalla-Schwarz ile de temaslarına devam etti.
Hakan Fidan, Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki ile de aynı tarihte bir araya gelerek, Türkiye”nin Filistin’e güçlü desteğinin süreceğini aktardı.
İsrail’in saldırılarına bir an önce son vermesi ve ateşkes ilan edilmesi gerektiğini vurgulayan Fidan, kabul edilmiş uluslararası parametrelere uygun biçimde, iki devletli çözüm dışında bir alternatifin kabul edilemeyeceğini belirtti. Fidan, ihtiyaç duyulan insani yardımın kesintisiz biçimde ulaştırılmasının önemine değindi.
Senegal Dışişleri Bakanı Ismaila Madior Fall, Moldova Dışişleri Bakanı Mihai Popşoi, Karadağ Dışişleri Bakanı Filip Ivanovic ve Burkina Faso Dışişleri, Bölgesel İşbirliği ve Yurt Dışı Burkinalılar Bakanı Karamoko Jean-Marie Traore ile de görüşen Fidan, forumun kapanışında konuştu.
ADF”ye 148 ülkeden 4 bin 700 kişi katıldı
Antalya Diplomasi Forumu”na bu yıl 148 ülkeden 4 bin 700 kişinin katıldığını belirten Fidan, “19 devlet ve hükümet başkanı, 2 özerk yönetim başkanı, 52″si dışişleri bakanı olmak üzere toplamda 64 bakan, bir meclis başkanı, 20 parlamenter, 20 yabancı bakan yardımcısı katıldı.” dedi.
ADF”deki fikir alışverişlerinde küresel sistemin adaletsizliğine ve dengesizliğine karşı oluşmakta olan uzlaşının da ele alındığına dikkati çeken Fidan, “Bazı uluslararası aktörlerin farklı meselelerdeki çifte standartlı ve uluslararası hukuku hiçe sayan yaklaşımları, forum esnasında panelistlerce adeta ifşa edildi.” dedi.
Fidan, bu hususun özellikle Filistin halkına yönelik şiddete ivedilikle son verilmesine ilişkin diplomatik girişimlerin ele alındığı “Gazze Temas Grubu” panelinde vurgulandığını söyledi.
Fidan, 3 Mart”ta da Bangladeş Dışişleri Bakanı Muhammad Hasan Mahmud ve Panama Dışişleri Bakanı Janaina Tewaney Mencomo ile görüştü.
Fidan, Afrika ülkelerinin dışişleri bakanları ve Afrika”dan gelen bölgesel örgütlerin liderleri ile buluştu.
Fidan, 3. Antalya Diplomasi Forumu”nun son gününde, Mali Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Abdoulaye Diop, Gabon Dışişleri Bakanı Regis Onanga Ndiaye ve Uganda Dışişleri Bakanı Odongo Jeje Abubakher ile ikili görüşmeler yaptı.
12 Mart”ta Küba Başbakan Yardımcısı Ricardo Cabrisas Ruiz ile Ankara”da bir araya gelen Fidan, 20 Mart”ta İspanya Dışişleri Bakanı Jose Manuel Albares ile Ankara”da görüştü. İki bakan, Gazze, Avrupa Birliği ile ilişkiler, bölgesel ve küresel gelişmeler hakkında konuştu.
Fidan, ayrıca aynı gün Kamboçya Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakan Yardımcısı Widhya ile Ankara”da bir araya geldi.
Fidan, 28 Mart”ta ABD Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komisyonu Başkanı Mike Rogers, Kıdemli Üyesi Adam Smith ve beraberindeki üyeleri Ankara”da kabul etti.
Gazze konusunda birçok temasta bulunuldu
20 Nisan”da Fidan, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ile İstanbul”da görüşmesinin ardından basın toplantısı düzenledi. Görüşme ve basın toplantısında ikili ilişkilerin yanı sıra başta İsrail”in Gazze”ye saldırıları olmak üzere bölgesel meselelere değinildi.
Fidan, 21 Nisan”da da Moritanya Dışişleri Bakanı Muhammed Salim Merzuk ile İstanbul”da bir araya geldi. 26 Nisan”da ise Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Winston Peters ile görüşen Fidan, 1 Mayıs”ta da Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi”yi ağırladı.
6 Mayıs”ta Esvatini Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Pholile Shakantu ile Ankara”da görüşen Fidan, 8 Mayıs”ta da Etiyopya Dışişleri Bakanı Taye Atske Selassie ile bir araya geldi.
Fidan, 13 Mayıs”ta Singapur Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Albert Chua”yı kabul etti. Ertesi gün ise Fidan, Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg ile bir araya geldi. Ortak basın toplantısında İsrail”in Gazze”ye saldırıları, ikili ilişkiler ve Türkiye-AB ilişkileri üzerine konuşuldu.
14 Mayıs”ta Fidan, Ukrayna Savunma Bakanı Rüstem Umerov ve Ukrayna Meclis Başkanı Ruslan Stefanchuk ile Ankara”da bir araya geldi.
Fidan, 15 Mayıs”ta Kanada Dışişleri Bakanı Melanie Joly ile Ankara”da görüştü. Fidan, 23 Mayıs”ta ise AB Komisyonunun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi ile bir araya geldi. Bölgesel ve küresel gelişmelerin değerlendirildiği ortak basın toplantısında, Türkiye-AB ilişkileri de ele alındı.
Aynı gün Fidan, Türkiye-Venezuela Ortak İşbirliği Komisyon Dördüncü Toplantısı kapsamında Venezuela Dışişleri Bakanı Yvan Gil ile bir araya geldi.
Fidan, 28 Mayıs”ta da Kamboçya Başbakan Yardımcısı, Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Sok Chenda Sophea ile görüştü.
“Olağanüstü D-8 Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı”
8 Haziran”da Türkiye”nin ev sahipliğinde İstanbul”daki Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi”nde “Olağanüstü D-8 Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı” düzenlendi. Toplantıda konuşan Fidan, “Bugün D-8 ülkeleri Bangladeş, Mısır, Endonezya, İran, Malezya, Nijerya, Pakistan ve Türkiye olarak İstanbul”dan Filistin”e desteğimizi en güçlü şekilde duyuruyoruz.” dedi.
Fidan, 12 Haziran”da Brezilya Dışişleri Bakanı Mauro Vieira ile Ankara”da görüştü. İki bakan, iki ülke arasındaki ilişkilerin yanı sıra İsrail”in Gazze”ye saldırılarına ilişkin de ortak basın toplantısında konuştu.
Bakan Fidan, 17 Haziran”da Ankara”da Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud ile bir araya geldi. 25 Haziran”da ise Fidan, Çekya Dışişleri Bakanı Jan Lipavsky ile görüşerek ortak basın toplantısı düzenledi.
Fidan, 28 Haziran”da Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Başkanı Andriy Yermak ve Ukrayna Savunma Bakanı Rüstem Umerov ile bir araya geldi.
Bakan Fidan, 1 Temmuz”da Kongo Dışişleri, Frankofoni ve Yurtdışındaki Kongolular Bakanı Jean-Claude Gakosso ile Ankara”da bir araya geldi.
Somali ile Etiyopya arasında arabuluculuk yapıldı
Fidan, 2 Temmuz”da Etiyopya Dışişleri Bakanı Taye Atske Selassie ile Somali Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Ahmed Muallim Fiqi ile görüştü. Türkiye”nin iki ülke arasında arabuluculuk yürüttüğü anlaşmazlıklarda ilerleme katedildiğini açıklandı.
Fidan, aynı tarihte Zambiya Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Mulambo Haimbe”yi Ankara”da ağırladı.
14 Temmuz”da Fidan”ın Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan ile görüşmesinde özellikle İsrail ve Gazze konusuna odaklanıldı.
Fidan, 29 Temmuz”da Endonezya”nın seçilmiş Cumhurbaşkanı ve aynı zamanda Savunma Bakanı olan Prabowo Subianto”yla bir araya geldi.
6 Ağustos”ta KKTC Başbakanı Ünal Üstel ile bir araya gelen Fidan, 9 Ağustos”ta Karadağ Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ervin İbrahimovic ile İstanbul”da görüştü.
Etiyopya-Somali Ankara Süreci devam etti
Bakan Fidan, 12 Ağustos”ta Ankara”da Etiyopya Dışişleri Bakanı Taye Atske Selassie ve Somali Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Ahmed Muallim Fiqi ile bir araya geldi.
Fidan, Selassie ve Fiqi 13 Ağustos”ta görüşmelere ve Somali ile Etiyopya arasında yürütülen Ankara Süreci”ne ilişkin basın toplantısında konuştu.
Müzakerelerin ilk turuna kıyasla çok daha fazla sayıda konunun çok daha kapsamlıca ele alındığı bilgisini paylaşan Fidan, bunu memnuniyet verici gelişme olarak nitelendirdi.
Türkiye-Irak Yüksek Düzeyli Güvenlik Mekanizması 4″üncü Toplantısı
Fidan, 15 Ağustos”ta Türkiye-Irak Yüksek Düzeyli Güvenlik Mekanizması 4″üncü Toplantısı kapsamında Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin ile Ankara”da görüştü. Görüşmede, ikili ilişkiler, terörle mücadele, bölgesel gelişmeler ve Gazze konusu ön plana çıktı.
27 Ağustos”ta Fidan, Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov”u Dışişleri Bakanlığında ağırladı.
Fidan, 17 Eylül”de ABD Dışişleri Bakanlığı İdari İşler Müsteşarı ve Siyasi İşler Müsteşar Vekili John Bass ile görüştü. 19 Eylül”de ise Fidan, Polonya Meclis Başkanı Szymon Franciszek Holownia ile Ankara”da bir araya geldi.
Finlandiya Dışişleri Bakanı Elina Valtonen ile 1 Ekim”de bir araya gelen Fidan, 3 Ekim”de de KKTC Başbakanı Üstel ile görüştü.
15 Ekim”de AK Parti tarafından AK Parti Genel Merkezi”nde “Filistin”in Geleceği Konferansı” düzenlendi. Fidan, burada yaptığı konuşmada, “Gazze”de yaşananlar, uluslararası sistemin belirli bir azınlığın ayrıcalığı için tasarlandığının, kullanıldığının ve istismar edildiğinin canlı bir kanıtı.” ifadesini kullandı. Programa Ürdün Dışişleri ve Yurt Dışı Vatandaşlar Bakanı Eymen es-Safedi de katılarak hitapta bulundu.
Fidan, aynı tarihte Safedi ile bir araya gelerek düzenlediği ortak basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında özellikle İsrail”in Gazze”ye saldırıları ve çatışmaların bölgeye yayılma riskine odaklanıldı.
Fidan, 16 Ekim”de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani ile Ankara”da bir araya geldi. Görüşmeye, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın da katıldı. Fidan, aynı tarihte Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt”ı Ankara”da kabul etti.
Güney Kafkasya Bölgesel İşbirliği Platformunun Üçüncü Toplantısı
Fidan, 17 Ekim”de İstanbul”da düzenlenen Güney Kafkasya Bölgesel İşbirliği Platformunun üçüncü toplantısına iştirak etti. Toplantıya, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Azerbaycan Dışişleri Bakanı Ceyhun Bayramov, Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi katıldı.
Toplantı açılışında konuşan Fidan, özellikle bölgesel sorunların “bölgesel sahiplenme” anlayışıyla çözülebileceğine dikkati çekti.
Fidan, 18 Ekim”de Güney Kafkasya Bölgesel İşbirliği Platformu kapsamında İstanbul”da bulunan Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile birebir görüşmeler yaptı.
Kabul edilen Güney Kafkasya Bölgesel İşbirliği Platformu (3+3) üçüncü toplantısı Ortak Bildirisinde de Orta Doğu”da BM Şartı ve uluslararası insancıl hukuk ilkelerini, bölgesel barış ve güvenliği tehlikeye atabilecek ciddi ihlaller şiddetle kınanırken, derhal ateşkes yoluyla tüm saldırı ve zulme son verilmesi ve bu durumdan etkilenenlerin insani yardıma engelsiz erişiminin sağlanması çağrısında bulunuldu.
Gazze konusunda temaslar sürdü
Fidan, 18 Ekim”de İstanbul”da Hamas Şura Meclisi Başkanı Muhammed Derviş İsmail ve Hamas Siyasi Büro üyeleri ile görüştü.
Görüşmede, Gazze”nin kuzeyi başta olmak üzere bölgedeki insani durum, esir değişimini mümkün kılacak olan ateşkes anlaşmasını sağlamaya yönelik müzakerelerdeki son durum ve Filistinliler arası uzlaşı süreci ele alındı.
Fidan, 19 Ekim”de İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi ile İstanbul”da bir araya geldi. Ortak basın toplantısında İsrail”in Gazze”ye saldırıları, çatışmaların bölgeye yayılma riski ve terörle mücadele konuları hakkında konuşuldu.
21 Ekim”de Ukraynalı mevkidaşı Andrii Sybiha ile Ankara”da bir araya gelen ve ortak basın toplantısı düzenleyen Fidan, 22 Ekim”de de Letonya Dışişleri Bakanı Baiba Braze ile görüştü.
27 Ekim”de KKTC Cumhurbaşkanı Tatar ile bir araya gelen Fidan, 25 Kasım”da Ankara”da NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile Ankara”da görüştü.
TRT World Forum 2024
Fidan, 30 Kasım”da TRT”nin bu yıl 8″incisini düzenlediği TRT World Forum 2024″te “Savaş ve Düzen: Değişen Dünya”da Jeopolitik Değişimlere Yön Vermek” başlıklı oturumun açılışında konuştu. Fidan, Orta Doğu ve Asya Pasifik bölgesinde silahlanmanın artığını belirterek, nükleer savaş tehlikesine dikkati çekti.
İran Dışişleri Bakanı Erakçi ile 2 Aralık”ta Ankara”da bir araya gelen Fidan, Suriye”de yaşanan son gelişmeleri ele aldı.
15. Büyükelçiler Konferansı
Fidan, 9 Aralık”ta Ankara”da düzenlenen 15. Büyükelçiler Konferansı”nın açılışında konuştu. Bakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı ve genel Türk dış politikası konusunda bir çerçeve çizerek, özellikle Suriye”deki yeni döneme ilişkin açıklamada bulundu.
Esed rejiminin devrilmesinin ardından Blinken ile görüşme
13 Aralık”ta Ankara”yı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile görüşen Fidan, görüşmede Suriye”de istikrarın bir an önce sağlanması, terörizmin yer bulmaması, DEAŞ”ın PKK”nın orada hakim olmamasının Türkiye”nin öncelikleri arasında olduğunu vurguladığını ifade etti.
Fidan, ayrıca Blinken ile Gazze”de bir an önce ateşkes sağlanması konusunda mutabık kaldıklarını dile getirdi.
20 Aralık”ta da Fidan, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ile Ankara”da bir araya geldi. Görüşmede, geçiş sürecinin kapsayıcı şekilde sürdürülmesinin ve azınlıklara saygı gösterilmesinin büyük önem arz ettiğini, gönüllü ve güvenli geri dönüşlerin sağlanmasının gerekli olduğunu vurgulayan Fidan, Suriye”nin yeniden inşası için yapıcı bir yaklaşım sergilemekte fayda olduğunu ve tüm bu konularda uluslararası toplumun Suriye”ye gerekli desteği sağlaması gerektiğini belirtti.
Fidan, Alman mevkidaşına, PKK/YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin Suriye”deki durumu suistimal etmesine asla müsaade edilemeyeceğini ve PKK/YPG”nin silahlarını bırakması ve kendisini lağvetmesinin şart olduğunu vurguladı.
Dışişleri Bakanı Fidan, 2024″te 82 yurt dışı ziyaretinde bulundu
Diğer yandan Bakan Fidan, 2024″te 17″si Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”a refakaten olmak üzere toplam 48 farklı ülkeye 82 yurt dışı ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaretlerde toplam 387 bin 736 kilometre yol katedildi.
Fidan, bu yıl 111 farklı ülkeden mevkidaşıyla 289 görüşme yaptı ve 38 farklı ülkenin Dışişleri Bakanını Türkiye”de konuk etti.
2024″te 12″si Cumhurbaşkanı Erdoğan”a refakaten olmak üzere Bakan Fidan, toplam 44 çok taraflı toplantıya iştirak etti. Ayrıca Bakan Fidan, bu yıl çeşitli seviyelerde yabancı muhataplarla 146 telefon görüşmesi yaptı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
İki ülke arasındaki ilişkiyi böyle tarif etti: Türkiye ile bağımız akraba ilişkisi gibi olacak
Suriye”deki geçici hükümetin Sağlık Bakanı Mahir Şara, AA muhabirine Şam”da katıldığı bir konferansın ardından verdiği röportajında, Suriye”de Beşar Esed rejimi ve müttefiklerinin 13 yıl boyunca halkına karşı sürdürdüğü savaşın ardından sağlık sektörünün durumu, yürüttükleri projeler ve Türkiye ile ilişkilerin geleceğini değerlendirdi.Suriye”deki sağlık sektörünün savaş süresince tamamen yıkıldığını paylaşan Şara, göreve geldiği iki haftalık süre içinde durum değerlendirmesi yaparak verileri, ihtiyaçları tespit ettiklerini ve planları da buna göre hazırladıklarını söyledi.Şara, Suriye”de Esed rejiminin 8 Aralık”ta yıkılmasıyla sağlık sektöründe öncelikli, orta ve uzun vadeli planlar olduğunu belirterek, “3 ay, 6 ay, 9 ay, 1 yıl, 2 yıl ve 4 yıllık iş planları hazırladıklarını” aktardı.İlk adımları ciddi biçimde atmaya başladıklarını dile getiren Şara, yurt dışına sığınmacı veya göçmen olarak giden ülkesinin doktorlarına ilişkin şunları söyledi:”Suriye halkı çok sorun yaşadı, ıstırap çekti. Doktorlar da tıpkı halk gibi, bazıları hayatını kaybetti, bazıları zorla göç ettirildi, bazıları hapse atıldı, bazıları da burada kaldı. Göç eden doktorlarımız, çok şükür, iyi doktorlar, üst düzeyde deneyimli isimler de var. Aslında biz onları çağırmadan bilakis onlar büyük bir coşkuyla gelmek istediklerini söyledi. Biz şu an ülkeye dönebilmeleri ve üst düzeyde sağlık hizmeti verebilmeleri için düzenlemeler yapıyoruz. Bunlardan bazıları da tıp eğitimi verebilecek kapasitede. Suriye tamamen özgürlüğüne kavuştuğundan itibaren onları gururla ve mutlulukla davet ediyoruz, doktorlarımızı en iyi biçimde ağırlayacağız.”- “EKONOMİK YAPTIRIMLAR, DEVRİK ESED REJİMİNİN CEZAEVLERİNDEKİ UYGULAMALARI NEDENİYLE GETİRİLDİ”Şara, ABD”nin başını çektiği ülkelerin Suriye rejimine yönelik getirdiği ve hala geçerli olan uluslararası yaptırımların artık kaldırılması gerektiğini vurguladı.Yaptırımlar konusunda mesajını çok kısa ve öz vereceğini aktaran Şara, “Ekonomik yaptırımların yürürlükte olması artık komik hale geldi. Ekonomik yaptırımlar, devrik Esed rejiminin cezaevlerindeki uygulamaları nedeniyle getirildi. Şimdi ne hapishaneler ne de rejim kaldı. Bu nedenle ekonomik yaptırımların kaldırılmasına karşı çok hassas yaklaşıyoruz. Açıkçası inanıyorum ki, konu sadece vakit meselesi. Siyasi değişimler var, Amerika”da yeni bir dönem başlıyor. İnanıyorum ki bu yaptırımlar en kısa zamanda sona erecek.” ifadesini kullandı.Şara, Suriye”nin savaş nedeniyle travma sonrası stres bozukluğu yaşadığı görüşüne katılmadığını aktararak, “Bizim travmamız rejime karşıydı; rejim gitti, şimdi seviniyoruz ve çalışacağız. Başarıdan dolayı mutluyuz ve inşallah başaracağız.” diye konuştu.- TÜRKİYE BİZE ZOR ZAMANDA YARDIM ELİ UZATTITürkiye ile ilişkilere de değinen Şara, Suriye”deki savaş boyunca Türkiye”nin duruşunun “kararlı, şerefli ve Suriye halkını destekler nitelikte olduğunu” belirterek, şunları söyledi:”Türk halkı bize gerçekten çok yakın bir halktır, bize zor zamanımızda yardım eli uzattı, evlerini ve sınırlarını açtı. Dört milyon vatandaşımız, Türkiye”de resmi statüyle yaşadı. Türkiye”nin duruşu kararlıydı, şerefliydi, Suriye halkını destekler nitelikteydi. Suriyelileri kucaklamış Türk halkının da desteğiyle ortak hedeflerimizi gerçekleştirdikten sonra nasıl olacak? Karşılıklı menfaat üzerine dostça bir ilişki olacak. İki devlet olarak karşılıklı çalışacağız ama bu duygusal bağ üzerine kurulu akraba ilişkisi gibi olacak.”Suriye”deki geçici hükümette 16 Aralık”ta Sağlık Bakanlığı görevine getirilen Mahir Şara, aynı zamanda yeni yönetimin lideri Ahmed Şara”nın da ağabeyi.
Source: Www.star.com.tr
Cevdet Yılmaz”dan İmralı mesajı: Gelişmeleri takip edeceğiz
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, DEM Parti heyetinin İmralı ziyaretine ilişkin, Terörün varlığı demokratik siyaseti zehirliyor, terörün gölgesinde olmayan demokrasi arzu ediyoruz. dedi. Ekonomi yönetimi, Yeni GAP Eylem Planı İstişare ve bu yılın son Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK) toplantılarının ardından gazetecilerle bir araya gelerek, gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Yılmaz, burada yaptığı konuşmada, Suriye de son dönemde meydana gelen gelişmelerin ardından detay konuşmak için erken olduğunu, hızlı bir devrimin gerçekleştiğini ve burada yepyeni bir dönem başladığını söyledi. Türkiye nin de yeni yönetime katkı sağladığını belirten Yılmaz, İnşallah en kısa sürede istikrar ve güven ortamı oluşur. Suriye de yeniden yapılanma, güvenlik ortamının iyileşmesi, istikrarın güçlenmesi, refahın artması Türkiye için de şüphesiz faydalı sonuçlar doğuracaktır. Suriye den Türkiye ye yönelik terör tehditlerinin ortadan kalkması başlı başına büyük bir fayda. Suriye istikrar kazandıkça, zenginleştikçe, refahı arttıkça turizmden ticarete her türlü alanda ekonomik olarak da Türkiye ye önemli katkıları olacak. Yeniden inşa sürecinde en yakın komşu olarak Türkiye nin şüphesiz daha fazla katkısı olacak. diye konuştu. SURİYE DEKİ PROVOKATİF HADİSELERE İHTİYATLI BAKILMALI Suriye konusundaki tavırlarının çok açık ve net olduğunu vurgulayan Yılmaz, bu ülkede yaşayanların huzur içinde olacağı siyasi ortamın oluşmasını temenni ettiklerini dile getirdi. Yılmaz, Suriye deki düzeni bozmaya yönelik provokatif hadiselere ihtiyatla bakılması gerektiğine dikkati çekerek, Suriye de farklı amaçlarla istikrarı bozmak isteyecek güçler her zaman olabilir. Bunların sosyal medyadan ülkemizdeki birtakım kesimler üzerinden de algılar oluşturmaya çalışarak oradaki istikrarı bozmaya çalışıcı eylemleri olabilir. Bunlara karşı hepimizin çok uyanık olması lazım. değerlendirmesinde bulundu. Suriye de ortam iyileştikçe gönüllü ve güvenli geri dönüşün de artmasını beklediklerine işaret eden Yılmaz, Türkiye de yaşayan Suriyelilerin burada geliştirdikleri ilişkilerin yeni dönemde köprü vazifesi göreceğini bildirdi. Suriye ye yönelik yaptırımlara değinen Yılmaz, bunların Batı nın yaptırımları olduğunu, bir önceki rejime yönelik ortaya konulduğunu ve yeniden değerlendirilmesi gerektiğini anlattı. Yılmaz, Yıllardır Esed rejimi altında sıkıntı çeken halkın rahatlaması bakımından da bu yaptırımların kalkması gerekiyor ama daha sürecin çok başlarındayız. ifadesini kullandı. TERÖRÜN VARLIĞI DEMOKRATİK SİYASETİ ZEHİRLİYOR Yılmaz, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli nin açıklamaları ve DEM Parti heyetinin İmralı Adası nda terör örgütü PKK nın elebaşı Abdullah Öcalan ile görüşmesinin sorulması üzerine şunları kaydetti: Sayın Bahçeli nin perspektifi çok açık. Terörsüz ve huzurlu bir Türkiye. Sayın Cumhurbaşkanı mızın ortaya koyduğu vizyonu da biliyorsunuz. En önemli unsurlarından biri Türkiye Yüzyılı, huzurun yüzyılı olacaktır başlığı. Bütün vatandaşlarımızın eşit, onurlu olarak demokratik ülkede kendilerini en rahat hissettikleri şekilde yaşamalarından yanayız. Terörün varlığı demokratik siyaseti zehirliyor. Terörün başladığı yerde demokratik siyaset bitiyor. Terörün gölgesi siyasi partiler üzerinde olduğu sürece gerçek anlamda demokratik siyasetten bahsetmeniz mümkün değil. Terörün gölgesinde olmayan demokrasi arzu ediyoruz. Türkiye nin de bunu hak ettiğine inanıyoruz. Türkiye, içinde yaşattığı zenginliklerle birlikte kapsayıcı millet anlayışıyla bütün bu farklılıkları kuşatan millet anlayışı içinde yoluna devam edecek. Hiçbir zaman kendi ülkemizin güvenliğini başkalarının kontrolüne bırakacak bir yaklaşıma da sahip değiliz. Türkiye Cumhuriyeti kararlı bir şekilde, kesintisiz bir şekilde terörle mücadelesini her şekilde sürdürecektir, ondan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Elbette gönül arzu eder ki karşımızda bir terör örgütü kalmasın, bununla mücadele etmek ihtiyacı da ortadan kalksın, bunu da elbette kim istemez? Önümüzdeki süreçlerde gelişmeleri hep birlikte takip edeceğiz. Her zaman demokrasiden ve kalkınmadan yana olduklarını belirten Yılmaz, terörün demokrasinin de kalkınmanın da düşmanı olduğunu söyledi. Yılmaz, Terörün ortadan kalktığı ortam hem ülkemiz için hem Doğu ve Güneydoğu Anadolu için demokrasi bakımından da kalkınma bakımından da çok daha olumlu bir ortam oluşturacak. dedi.
Source: Habertürk
En başta Türkiye”ye teşekkür etti: “Kardeş ve dost” ülkelerin önemli bir rolü oldu
Hartum Valisi Ahmed Osman Hamza, Sudan halkının, silahlı kuvvetlerin arkasında durduğunu söyledi.Doğu Afrika ülkesi Sudan”da ordu ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmalar, 15 Nisan 2023″ten beri başkent Hartum”da başlayarak ülkenin birçok eyaletine yayıldı.Ordu ile bir zamanlar ona bağlı olan HDK arasındaki askeri reform ve entegrasyon gibi konulardaki anlaşmazlıklar nedeniyle devam eden çatışmaların sona ermesi için başlatılan tüm çözüm girişimleri başarısız oldu.Birleşmiş Milletlere (BM) göre, çatışmalar sonucu 20 binden fazla kişi hayatını kaybetti, ülkeden ayrılanların sayısı 3 milyonu geçti, 9 milyona yakın kişi ülke içinde yerinden edildi. 25 milyondan fazla kişi ise insani yardıma muhtaç durumda.Vali Hamza, AA muhabirine, savaşın 15 Nisan 2023″te Hartum”da başladığını, “milislerin” (HDK) çatışma öncesi devletin içerisinde yer aldığını ve stratejik yerlere yerleştiğini belirtti.- “HDK MİLİSLERİ İLK KURŞUNU ATAN TARAF”Hamza, şunları söyledi:”HDK milisleri ilk kurşunu atan taraf. Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Abdulfettah el-Burhan”ın konutuna saldırarak korumalarının bir kısmını öldürdü. O günden bu yana bir savaşa girdik ve savaş giderek genişledi. Milisler, devleti ele geçirip planlarını uygulayacaklarına inanıyorlardı. Bu inanç, çok sayıda kuvvet ve teçhizatın yanı sıra aldıkları destekten kaynaklanıyordu. HDK liderinin bir danışmanı, iktidarı ele geçirdiklerine dair ilk bildiriyi okumak için bu darbe gününün erken saatlerinde devletin resmi televizyon binasındaydı.”Silahlı kuvvetler, federal hükümet ve eyalet hükümetinin, ilk şoku atlatmayı başardığını dile getiren Hamza, “Bu zorlu saatlerin ardından hükümet, yeniden dengeye kavuşarak meseleyi destekli bir isyan olarak gördü ve askeri direniş dışında bir çözüm yoktu. Milislerin devlet kurumlarını kuşatmasına rağmen silahlı kuvvetler ve sivil kurumlar görevlerini yerine getirmeye çalıştı.” dedi.- “ÇOCUKLAR VE YAŞLILAR BİLE ONLARIN ZULMÜNDEN KURTULMADI”Hamza, şöyle devam etti:”Milislerin devleti ele geçirme planının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından vatandaşlardan evlerini boşaltmasını, devlet kurumlarını çalışmayı durdurmaya zorladı. Yıkım, yağma ve işgale yöneldi. Su, elektrik ve sağlık gibi hayati sektörleri hedef alarak, bu alanlarda çalışanların işlerini yapmasını engelledi. Bu kurumları hedef aldı, büyük bir kısmını işgal etti, büyük bir kısmını da yok etti. HDK mensupları ve işbirlikçileri, çarşıları, kamu kurumlarını, bankaları yağmaladılar, geride yağmalamadıkları hiçbir yer bırakmadılar. Vatandaşların evlerine gittiler, onları kovdular, yerlerinden ettiler. Bu da Sudan”ın modern tarihinde tanık olmadığı kadar büyük bir yerinden edilme krizine yol açtı. Evlerinden çıkmak istemeyen vatandaşlar ise ölüm, terörizm veya zorla çıkarmayla karşı karşıya kaldı. Çocuklar ve yaşlılar bile onların zulmünden kurtulmadı.”HDK”nin şehir savaşına hazır olduğunu, yüksek binalara mevzilendiğini, keskin nişancılarını konuşlandırdığını, siperlerini kurduğunu ve silahlı kuvvetlerin onlara saldırmasını engellemek için köprüleri de kapattığını aktaran Hamza, bu nedenle savaşın uzadığını ancak silahlı kuvvetlerin saflarını yeniden düzenlediğini ve bu gerçekle başa çıkmak için planlar yaptığını anlattı.Hamza, Mayıs 2023″te Cidde görüşmeleri kapsamında “milislerin” vatandaşların evlerinden çekilmesi ve yeni yerleri ele geçirmemesi için koşulları belirleyen bir ilkeler bildirgesi üzerinde anlaşmaya varıldığını hatırlatarak, HDK”nin bu anlaşmanın şartlarını yerine getirmediğini belirtti.- “MİLİSLER, BU ATEŞKESİ SİLAH TEDARİKİ SAĞLAMAK İÇİN SUİSTİMAL ETTİ”Hükümetin 3 kez ateşkes ilan ettiğini vurgulayan Hamza, “Milisler, bu ateşkesi saflarını düzenlemek, liderlerini kaçırmak ve silah tedariki sağlamak için suistimal etti. Savaşın başladığı eyalet olan ve ülkenin başkenti Hartum”da milisler, az önce bahsettiğim ihlalleri yaptı. Biz de eyalet hükümeti olarak işimizi yaparken büyük zorluklar yaşadık. Evlerinde kalmayı tercih eden vatandaşlar vardı ve biz de onlara karşı görevimizi yapmak zorundaydık. Ordunun elde ettiği zaferlerle birlikte insanlar, (Hartum”un batısındaki Umdurman Bölgesi) Kereri Mahallesine gelip yerleştiler. Sayıları her geçen gün artıyor.” ifadelerini kullandı.Silahlı kuvvetlerin Umdurman Bölgesinin büyük kısmını kurtardığını aktaran Hamza, ordunun Bahri bölgesinde ilerlemeler kaydettiğini ve askeri operasyonların oradan devam ettiğini söyledi.Hamza, ordunun kontrolünü sağladığı bölgelerde cesetlerin kaldırılması, su, elektrik gibi hizmetlerin yeniden sağlanması ve vatandaşların geri dönüşüne yönelik ortamın hazırlanması için çalışmalara başladıklarını dile getirdi.- “SUDAN VATANDAŞLARININ TEK DÜŞMANI HDK”DİR”Bu çabaların HDK tarafından beğenilmediğine işaret eden Hamza, şunları kaydetti:”HDK, insanları geri getirmek, hayatı normalleştirmek için ayarladığımız güvenli alanları hedef almaya başladı ve her gün top kullanarak buraları bombalıyorlar. Sudan vatandaşlarının tek düşmanı HDK”dir. Bu eylemler, halkın silahlı kuvvetlerin arkasında durma güvenini ve kararlılığını artırdı. Yaşadıkları ihlaller ve gördükleri onları direnişe ve ordunun yanında yer almaya yönlendirdi. Şimdi herkesin sloganı “tek ordu, tek halk.” Vatandaşlar, evlerini ve iş yerlerini kaybetti ama şimdi silahlı kuvvetlerin arkasında duruyor, onlarla ülkeyi savunuyor. Halkın, silahlı kuvvetlerin arkasında bu şekilde durması, savaş dengesini değiştirdi. Milislerin ve destekçilerinin hesaplarını karıştırdı. Ayrıca uluslararası toplum Sudan hükümetinin sesini duymaya başladı.”Hamza, federal hükümetin savaştan etkilenenlere insani yardım konusunda destek verdiğini belirterek, Sudan toplumunun dayanışmasıyla yerinden edilmiş insanların yeme, içme ve sağlık hizmeti ihtiyaçlarının karşılanmaya çalışıldığını bildirdi.Başta Türkiye olmak üzere Sudan”a destek veren “kardeş ve dost” ülkelere teşekkür eden Hamza, medyanın gerçekleri aktarma ve uluslararası kamuoyunu bilgilendirme konusunda önemli bir rolü olduğunu vurguladı.
Source: Www.star.com.tr
Güvenlik ikileminden rejim değişikliği senaryolarına: Pakistan-Afganistan sınırında neler oluyor?
Milli Savunma Üniversitesi Müşterek Harp Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Hayati Ünlü, Pakistan ve Afganistan arasındaki çatışma ve gerilimlerin arka planını AA analiz için kaleme aldı.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve NATO’nun Ağustos 2021’de Afganistan”dan çekilmesi ve önceki hükümetin çökmesiyle birlikte Taliban, Kabil’de yeniden iktidara geldi. Kuşkusuz Taliban’ın eğitimi, silahlandırılması, barındırılması, desteklenmesi ve kısa süre içerisinde yeniden Kabil’i ele geçirmesinde Pakistan önemli bir rol oynadı. Afganistan’daki rejim değişiminde tarihi bir işbirliği yapan bu aktörlerin bugün ise birbirlerine savaş ilan edecekleri tartışılıyor. Peki taraflar bu noktaya nasıl geldi? Pakistan ve Afganistan arasında yaşanan sınır çatışmalarının arkasında tarafların 2022’den bu yana değişen ittifak yapıları ve Ocak 2024’ten bu yana yükselen güvenlik ikileminin büyük payı var. Bu değişen ilişki, tehdit ve hedef algıları, sınır ötesi bir operasyonun yanında çatışmanın bölgeselleşme potansiyelini de barındırıyor.
Yükselen güvenlik ikilemi
Pakistan, Ocak 2024’ten bu yana yeniden büyük bir terör tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor ve bunun bir numaralı müsebbibinin bugünlerde misillemeyle cevap verdiği Afganistan sınırları içerisinde barınan Pakistan Talibanı (TTP) olduğunu iddia ediyor. Ancak Pakistan ve Afganistan arası ilişkilerin kötüleşmesi, eski Pakistan Başbakanı İmran Han’ın görevden alındığı ve rejim değişikliği tartışmalarının ortaya çıktığı döneme dayanıyor. Taliban, Nisan 2022’de İslamabad’daki hükümet değişikliğinden sonra, “Amerika’yı bölgeden çıkarma” ortak davasına ihanet ettiğine inandığı İslamabad ile bağlarını koparma yoluna gitti. Taliban, kendileri için bir tehdit olarak gördüğü Pakistan-ABD ilişkilerine karşı bir denge unsuru olarak, TTP”ye daha fazla yatırım yapmaya başladı. Öte yandan Pakistan, ortak davalarına ilk ihanet edenin TTP ile bağlarını koparmayan Taliban olduğuna inanıyor ve TTP”ye sığınak sağlayarak aşırılıkçı karakterine geri döndüğünü savunuyor. Tarafların bugünkü noktaya savuran güvenlik ikileminin temelini de bu arka plan oluşturuyor.
Karşılıklı tehdit algıları
Pakistan’ın ABD ile yeniden yakınlaşmasının yanında, Afganistan Talibanı kimliğini yeniden çerçeveledi. Ayrıca Afganistan’ın Durand Hattı’nı tanımadığını ve Peştun halkının Afganistan’dan daha fazla Pakistan’da yaşadığını da belirtmek gerekir. Bu iki faktör, geleneksel olarak iki ülke ilişkilerinde hassas bir nokta oldu ve geçmişte farklı Afgan hükümetleri tarafından istismar edildi. Taliban, Amerikan birliklerini ülkeden çıkardıktan sonra kendisini daha ziyade melez bir milliyetçi-dini örgüt olarak görmeye başladı. Bu nedenle milliyetçi kimliklerini güçlendirmek için bu iki sorunun kendi lehlerine çözülmesine öncelik veriyorlar. Ancak bu durum, Pakistan için varoluşsal bir tehdit oluşturuyor ve ABD ile olan işbirliğini de açıklıyor.
Pakistan ise Han’ın düşürülmesinden bu yana her geçen gün büyüyen bir terör sorunuyla karşı karşıya. Aynı zamanda 2 senedir Han taraftarlarının her fırsatta protesto hareketi düzenlemesiyle büyük bir siyasi gerilim içerisinde. En son 2 hafta önce Han taraftarları sokaklara döküldü ve askeri elitler çok sert yöntemlerle protestoları bastırmayı başardı. Pandemi sonrası yoğunlaşan ve her geçen gün daha fazla ağırlığını hissettiren ekonomik kriz ise ülkenin tüm kapasitesini zorlayarak diğer iki krizi daha da derinleştiriyor. Son 1 senedir TTP tarafından yapılan terör saldırıları akıllara 2014’teki Peşaver Katliamı’nı getiriyor ve daha da kötüsü bu defa terör tehdidinin metastaz yaptığı değerlendiriliyor. Başka bir deyişle TTP”nin Beluç Kurtuluş Ordusu gibi diğer terör gruplarıyla ittifak yaparak eyleme gitmesi, terörün ülkenin her yerine yayılma ihtimalini gündeme getiriyor ve devlet üzerindeki baskıyı daha da arttırıyor.
Güncel sınır çatışmaları
Afganistan-Pakistan arasında bugünlerde yaşanan çatışmalar ise Temmuz 2023’e dayanıyor. O tarihlerde Hayber Paştunva’nın Kurram Bölgesi’ndeki Peştun kasabası Paraçınar”da, yerel bir arazi anlaşmazlığı nedeniyle kısa bir süre iç savaş yaşandı. Bu anlaşmazlık, Sünni-Şii mezhepsel boyutlara ulaştı, bölge sakinleri ve ileri gelenler de yaşanılanların önceden planlanan bir TTP provokasyonunun parçası olduğunu iddia etti. Silahlı kuvvetlerin savaşan taraflar arasında bir yıllık barış anlaşmasına aracılık etmesiyle bölgeye barış geri döndü ancak barışın gerçekleşmesinin bir haftadan uzun sürmesi büyük bir sorun olarak değerlendirildi. Sonrasında TTP büyük bir güçle geri döndü ve silahlı kuvvetler eskisi gibi kontrolü sağlayamadı.
Aynı bölgede gerçekleşen son çatışmalarda Afganistan karakollarını kullanarak sınır muhafızlarına ateş eden ve Hayber Paştunva’daki üslere saldıran TTP’ye karşı Pakistan silahlı kuvvetleri hem havadan hem de topçu atışlarıyla karşılık verdi ve karşılıklı zayiatlar ortaya çıktı.
Saldırıların coğrafi kapsamını Peştun nüfuslu Kuzey Belucistan’a genişletme çabası, önce yerel sonra da bölgesel düzeyde mezhepsel çatışmayı körükleme riski barındırıyor. Durand Hattı’nı fiili uluslararası sınır olarak tanımayı reddeden TTP’nin bu görüşünün, başta Süheyl Şahin olmak üzere Afganistan Talibanı’nın birçok yetkilisi tarafından onaylanması ise Kabil’in de ideolojik müttefikleri aracılığıyla bu olayda yer aldığının kabulü olarak yorumlanıyor. Bu durum ayrıca Taliban”ın Pakistan hava sahasından gelebilecek ABD motivasyonlu saldırılara yanıt verebilecek siyasi iradeye sahip olduğunu da ortaya koyuyor.
İyi ve kötü senaryolar
Pakistan bu yılın başından beri Afganistan’dan gelen terör tehdidine karşı sınır ötesi operasyonu dile getirmeye başlasa da tüm paydaşların henüz bu eylem planına tam olarak katılmadığı ve daha çok içerideki siyasi muhalefete odaklanıldığı görülüyor. Ancak son dönemlerde ABD güvenlik elitlerinden yükselen “askeri operasyonlar başlatmaktan başka seçeneğin olmadığı” açıklamaları ve iyi ilişkilere rağmen Pakistan “uzun menzilli füze geliştirme programına” uygulanan yaptırımlar, ABD’nin kararlılığını ortaya koyduğu görüşlerine yol açıyor. Askeri operasyonun bir seçenek olarak ön plana çıktığı böylesi bir senaryoda, sınıra yakın TTP kamplarına karşı yapılacak hava saldırılarıyla eş zamanlı olarak tüm uyuyan hücreleri ortadan kaldırabilmek adına ülke çapında operasyonlar düzenlenmesi beklenebilir. Böyle bir durumda Afgan Talibanı”nın da kendi iç kamuoyu nezdinde “itibarını kurtarmak” için sınır boyunca çatışmalar başlatması sürpriz olmaz.
En kötü ve en az olasılıklı senaryo olarak da olsa Pakistan’ın Afganistan’dan kaynaklanan terör tehditleriyle “bir kez ve herkes için” kara operasyonuyla kesin bir şekilde başa çıkmaya karar vermesi ihtimali var. Bu senaryonun en sınırlı boyutu bugünlerde tartışılmaya başlandığı gibi Afgan sınırının biraz ötesinde bir “tampon/güvenlik bölgesi” oluşturmayı içerebilirken en üst düzeyde TTP”ye karşı rejim değişikliği yapmak için Kabil’e kadar ilerlemesi sonucunu doğurabilir. Böyle bir durumda Pakistan, Afgan kitleleri arasında daha popüler olacağına inandığı sözde bir “bekleyen hükümet” senaryosuyla -ki bugünlerde Özbek ve Tacik muhaliflerden oluşan Afgan Direniş Cephesi fazlasıyla ön plana çıkarılıyor- koordineli olarak Taliban’a karşı bir rejim değişikliği hareketine başvuracaktır. Her iki taraf için de önemli riskler ve yüksek geri tepme olasılıkları içeren bu senaryonun jeostratejik etkilerinin olacağı kesinken Pakistan’ın böyle bir siyasi iradeye sahip olduğu net değil. Ancak ABD’den Çin’e Rusya’dan Hindistan ve İran’a kadar çok sayıda aktörün çıkarlarını yakından ilgilendiren krizde güvenlik ikileminin daha fazla savunulamayacağı ve hızla kırılma noktasına yaklaşıldığı kesin.
[Dr. Hayati Ünlü Milli Savunma Üniversitesi Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
İsrail”den askerlere şaşırtan izin kararı
İsrail”den şaşırtan bir karar geldi. Yemen ve Gazze Şeridi”nden gelen yoğun roket saldırılarının hedefindeki İsrail, komutanlar ve askerler için toplu izin uygulaması başlattı. TOPLU İZİN KARARI ELEŞTİRİLDİ Üst düzey İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) subayları, İç Cephe Komutanlığı Komutanı Tümgeneral Rafi Milo”nun yoğun saldırılar altındayken ve aktif savaş bölgelerinde çatışmalar devam ederken komutanlar ve askerler için toplu izin uygulaması başlatmasını eleştirdi. ENDİŞELER ARTTI İzin kararının son bir haftada Yemen ve Gazze Şeridi”nden gelen roket atışlarındaki keskin artışın ortasında verilmesi endişe yarattı. Askeri yetkililer, Nahal Tugayı”nın tabur muharebe ekibinin Beyt Hanun”daki operasyonlarını ilerletmesiyle Gazze”den ek roket fırlatmalarının muhtemel olduğu konusunda uyardı. GENEL KURMAY BAŞKANINA SUNULMADI Tümgeneral Milo, ordunun savaş acil durumu ilan etmesine rağmen kararını onay için IDF Genelkurmay Başkanı Korgeneral Herzi Halevi”ye sunmadı. Askeri kaynaklar, yalnızca personel için belirlenmiş olmasına rağmen Kurtarma Tugayı”ndaki askerlerin de izin düzenlemesine dahil edildiğini açıkladı. İç Cephe Komutanlığı kaynakları, komutanların hafta boyunca operasyonel hazırlığın hemen gerekli olmadığı bölgelerdeki faaliyetleri azaltma yetkisine sahip olduğunu açıkladı. Kamu bilgilendirme, kurtarma ve acil durum görevleri gibi kritik operasyonel birimlerin izin kararından etkilenmediği de vurgulandı. ASKERLERE MORAL VERİLMEK İSTENDİ Komutanlara, “Operasyon dışı faaliyetlerin azaltılabileceği bölgelerde, yoğun iş yükü nedeniyle yıllık izinlerini kullanamayan personele olumlu bir mesaj vermek amacıyla izin verilebilir” talimatı verildi. Bir kaynak, komutadaki askerlerin yüzde 90″ının yıllık izinlerini kullanmadığını ve kullanılmadığı takdirde bu izinlerin kaybedilebileceğini sözlerine ekledi. ELEŞTİRİLERE YANIT İsrail Savunma Kuvvetleri Sözcüsü ise eleştirilere karşı şu açıklamayı yaptı: “Ana Cephe Komutanlığı gerekli tüm hazırlık seviyelerini koruyor. Operasyonel birimler tamamen aktif ve Ana Cephe Komutanlığı taburları acil durum operasyonları ile savunma ve güvenlik görevlerini yürütüyor. Bu, acil hazırlığın gerekli olmadığı bölgeler için azaltılmış aktivite haftası olup, operasyonel kabiliyetler üzerinde hiçbir etki yaratmamaktadır. Girişimin amacı, Ana Cephe Komutanlığı personeline tatil döneminde kısa bir mola vererek, bir yıldan uzun süredir böyle fırsatlar olmadan çocuklarıyla vakit geçirmelerine olanak sağlamaktır.”
Source: Haberler