2024’te Türk dış politikası (1) | ABD ile bazı sorunlarda düzlüğe çıkıldı, ancak 2025 Suriye sorularıyla kaplı
Bu yılki seriye ABD ile başlayıp, Atlantik ötesi ile ilişkilerin bir muhasebesini yapıp, henüz girdiğimiz 2025 yılına dönük bazı öngörülerde bulunmak istiyorum bugünkü yazımda.Geçen yılın başında 2023’ü değerlendirdiğimiz “ABD ile İlişkiler F-16 Modernizasyonu ve İsveç’in NATO Üyeliğine Kilitlendi” başlıklı yazımda, “ABD ile ilişkiler açısından olumlu gelişmeler hanesine yazılacak kayda değer bir harekete işaret edebilmek güç görünüyor, son dönemde yaşanan göreceli hareketlilik hariç tutulursa” şeklinde bir tespit yapmışım.Dikkat çektiğim o hareketlilik Türkiye ile ABD arasında, Ankara’nın F-16 talebi ile İsveç’in NATO’ya girişi sorunundaki karşılıklı kilitlenmenin 2024 yılı başında sürpriz bir şekilde aşılmasıyla sonuçlanmıştır.İsveç’in NATO’ya girişine ilişkin onay protokolünün 23 Ocak tarihinde TBMM’de kabul edilmesinin ardından ABD yönetimi de Türkiye’ye ‘4.5’uncu nesil’ 40 yeni F-16 savaş uçağı satışı ve ayrıca envanterdeki 79 F-16’nın modernizasyonunu sağlayacak donanımın satışına ilişkin paketi Kongre’ye sunmuştur.Biden yönetimi yalnızca bu adımla sınırlı kalmamış, bütün ağırlığını koyarak bu talebin Kongre’de bir engellemeyle karşılaşmadan geçmesini de sağlamıştır.Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Ukrayna’yı işgali sonrasında neredeyse iki yıla yaklaşan bir süre zarfında Ankara’nın vetosu nedeniyle kilitli duran İsveç’in NATO üyeliğinin önünün nihayet açılması, ittifak içindeki ciddi bir sancı konusunu ortadan kaldırmıştır.Benzer şekilde, Ege’deki askeri güç dengesinde Yunanistan’ın gerisinde kalma ihtimalinden dolayı endişe yaşayan Türkiye de F-16 modernizasyonuna yeşil ışığın yanmasıyla belli ölçülerde rahat bir nefes almıştır.*Ancak ABD’nin Türkiye’ye yeni F-16’ları onaylarken, Yunanistan’a bundan bir sonraki ileri teknolojiyi temsil eden ‘5’inci nesil’ F-35 savaş uçağı verecek olması, yine de bir sıkıntılı alan yaratıyor Ankara açısından.Zaten F-16 dosyasındaki rahatlamayla birlikte, Türkiye’nin 2019 yılında Rusya’dan S-400 alımı nedeniyle dışlandığı F-35 programına farklı bir çerçevede de olsa dönmesi, aynı zamanda CAATSA yaptırımlarının dışına çıkartılması konuları, yeniden ikili ilişkilerin gündemine girmiştir.Bununla birlikte söz konusu meselelerde ilerleme kaydedilebilmesi, Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemlerine nasıl bir formül bulunacağı konusunda yaratıcı bir çözümü zorunlu kılıyor.*Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın geçen mart ayındaki Washington ziyareti sonrasında yayılan hava, bu karmaşık soruna çözüm bulmaya dönük bazı formüllerin konuşulmakta olduğudur.Fidan, geçen eylül ayında AA’ya yaptığı bir açıklamada karmaşık bir şekilde iç içe geçmiş olan bu konuların “iki ülke ilişkilerinde ayak bağı haline geldiği” ifadesini kullanmış, bu tespitte “iki tarafın da hem fikir olduğunu” söylemişti.Bütün mesele, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin önümüzdeki dönemde bu “ayak bağı”ndan nasıl kurtarılabileceği sorusunda düğümleniyor. Bu konudaki çözüm arayışı Trump yönetimine devrolunmuştur.Burada ironik bir durum var aslında. Çünkü, 2025 başında Türkiye-ABD ilişkilerinde masanın üzerinde durmakta olan sorunların hatırı sayılır bir bölümü, 2021 ocak ayında biten Trump döneminden kalmış dosyalardır.*Geçen yılın önemli bir yönü, kasım ayındaki başkanlık seçimi Cumhuriyetçilerin kazanmasıyla birlikte, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD’nin Demokrat Başkan Joe Biden arasında dört yıl boyunca iniş çıkışlarla seyreden ilişkinin sonuna gelinmiş olmasıdır.Demokratlar döneminde bu ilişkiye, Biden’ın Erdoğan’a ve Türkiye’ye belli ölçülerde mesafeli duruşu damga vurmuştur. Böyle de olsa Biden yönetimi, küresel ölçekteki köklü stratejik çıkarları bağlamında Türkiye ile ilişkilerini her şeye rağmen makul bir çerçeve içinde yürütmek zorunda olduğunun idraki içinde davranmıştır. Yaşanan gerilimlerin, uzun süreli sürtüşmelerin belli bir kısmı bir şekilde aşılmıştır.Öte yandan Rusya bağlantılı sorunlar da yaşanmıştır. Geride bıraktığımız yıl ABD yönetiminin Rusya’ya uyguladığı ambargo nedeniyle Türkiye ile Rusya arasındaki ticari ilişkileri projektörlerin altında tutup Ankara’daki karar vericiler ve ayrıca Türkiye’nin finans sektörü üzerindeki baskısını artırdığı bir dönem olmuştur.Bu durumun Türkiye cephesinde bir dizi sıkıntı yarattığı, Rusya ile ticareti olumsuz yönde etkilediği biliniyor.*Tabii, aşılamayan bazı kronik sorunlar da var. 2024, bir kez daha ABD’nin Suriye’de Fırat’ın doğusunda PKK uzantısı YPG’nin omurgasında yer aldığı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) üzerine kurulu stratejisinin Türkiye ile ilişkilerini ipotek altına alarak “zehirlemeye” devam ettiği bir yıl olarak geçmiştir.Gelgelelim Suriye’deki Esad rejiminin geçen ay çöküşüyle birlikte, 2024 sona ererken Suriye’de yıllardır kilitlenmiş olan statükonun, dolayısıyla ABD’nin buradaki siyasetinin eskiden olduğu gibi aynen süremeyeceği yeni bir döneme girilmiştir. Esad yıllarının temsil ettiği ve PKK/YPG/SDG’ye Fırat’ın doğusunda yaşam alanı açan statüko geride kalmıştır.Adım atılan belirsizlik döneminde Suriye’de Fırat’ın doğusundaki özerk yönetimin ne olacağı, ülkede yaşayan Kürtlerin tasarlanacak yeni anayasal düzende hangi haklardan yararlanabilecekleri, PKK’nın devamı olan YPG/SDG’nin silahlı kadrolarının akıbeti gibi, bir bölümü doğrudan Suriye’nin geleceğiyle ilgili sorular karşımıza çıkıyor.Bütün bu sorular, 2025’e girdiğimiz bugünlerde Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin üzerinde asılı durmaktadır. Yanıtları için Trump yönetiminin 20 Ocak tarihinde iş başı yaptıktan sonra Suriye konusundaki tasavvurunu ortaya koyması beklenecektir.*Ortaya nasıl bir yeni statüko çıkacağı, başka birçok müzakere sürecinin yanı sıra, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Trump arasındaki diyalogun, iki ülkenin karar vericileri arasında yürütülecek müzakerelerin konusu olacaktır.Trump’ın ilk başkanlığı döneminde Suriye’den çıkmak istediği, bunu yaparken sahadaki ve cezaevlerindeki DEAŞ unsurlarıyla mücadelenin sorumluluğunu Türkiye’ye zimmetlemeyi kabul ettiği, bu konuda Erdoğan ile bir uzlaşıya vardığı bir sır değildir. Ancak bu uzlaşı ABD’deki sistem ve İsrail’in, Yahudi Lobisi’nin kuvvetli itirazıyla hayata geçirilememiştir.Bu açıdan bakıldığında, Erdoğan ve Trump, bu başlıkta geçmişteki pratik bilgilerine dayanan bir tecrübe üzerinden karşı karşıya geleceklerdir.Bu çerçevede iki önemli ekseni yakından izlemek gerekecektir. Birinci eksen, Erdoğan ile Trump arasında yürüyecek diyalogdur. İkisi arasında ilk dönemde çoğunluk yakın bir şekilde işleyen mekanizma tekrar kurulursa, birçok kritik karar doğrudan bu kanal üzerinden yürüyecek pazarlıklarda sonuçlanabilir.İkinci eksen daha az kayda değer değildir. Trump, Suriye hakkında hangi tasavvura sahip olursa olsun, niyetlerini bir şekilde kendi yönetimindeki aktörler, ama daha kritik bir noktada ABD’deki Yahudi lobisi ve onun arkasındaki İsrail ile de müzakere etmek durumundadır.Trump, Erdoğan ile girişeceği görüşmelerde PKK/YPG/SDG meselesinde Ankara’nın pozisyonlarına, beklentilerine yaklaştığı oranda İsrail/Yahudi lobisi cephesinde sert bir frenle karşılaşabilir.*Sonuçta 2024’ten 2025’e girilirken Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde Suriye’deki rejim değişikliğinin tetiklediği ucu açık sorular ve yeni Trump yönetimin burada kullanacağı tercihler büyük önem kazanıyor.Kabul edilmelidir ki, Türkiye’nin Suriye’deki gelişmeler sonucu kazandığı bölgesel ağırlığın, ABD yönetiminin Türkiye’ye bakışında azımsanmayacak bir faktör olarak yerleşeceği hususu, bu konuda yapılacak değerlendirmelerde muhakkak göz önünde bulundurulmalıdır.
Source: Sedat Ergi̇n
Soykırımcı İsrail”den Hamas”a “Gazze” tehdidi
İşgalci İsrail güçlerinin Gazze Şeridi”nin çeşitli bölgelerine kara, hava ve denizden yürüttüğü saldırılar, ardında ölü ve yaralıların yanı sıra büyük yıkımlar bırakarak 454. gününde sürüyor.İSRAİL SAVUNMA BAKANI, HAMAS”I “GAZZE”YE UZUN SÜREDİR GÖRÜLMEMİŞ SALDIRILAR” DÜZENLEMEKLE TEHDİT ETTİİsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Hamas”ı “Gazze”de uzun süreden beri görülmemiş güçlü saldırılarla” vuracakları tehdidinde bulundu.Yedioth Ahronoth gazetesinde yer alan habere göre Katz, gece saatlerinde Gazze Şeridi”nden atılan roketlerle hedef alınan İsrail”in güneyindeki Netivot kasabasında incelemelerde bulundu.Gazze Şeridi”nde tutulan İsrailli esirlere dikkati çeken Katz, “Hamas, İsrail”in uzun vadeli tavizler verme isteğine rağmen kaçırılan İsraillileri yakın zamanda serbest kalmasına izin vermez ve saldırılarına devam ederse, Gazze”de uzun süredir görülmemiş güçlü saldırılarla karşılaşacak.” dedi.Yisrael KatzKatz, İsrailli esirleri salıverme ve Hamas”ı bitirinceye kadar Gazze”deki askeri eylemlerini artıracaklarına işaret etti.Hamas”ın elinde 101 İsrailli esir olduğu tahmin ediliyor. Bu esirlerin en az üçte birinin ölü olduğu düşünülüyor.Öte yandan İsrail ordusundan yapılan yazılı açıklamada, aralık ayında Gazze Şeridi”ne 1400″den fazla hava saldırısı düzenlendiği ifade edildi.Açıklamada, Gazze”de karadan saldırılarını sürdüren İsrail ordusuna destek olarak havadan yapılan saldırıların savaş uçakları, helikopter ve insansız hava araçlarıyla yapıldığına işaret edildi.05:38 İsrail ordusu, Gazze Şeridi”ndeki Han Yunus şehrinde bulunan yerinden edilmiş sivillerin barındığı çadırlara hava saldırısı düzenledi. Saldırıda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu en az 11 kişi hayatını kaybederken, 15 kişi de yaralandı.02:09 Hamas, İsrail”in ardından Filistin yönetiminin de Katar merkezli Al Jazeera televizyonunun ülkedeki yayınlarını sonlandırma ve tüm çalışmalarını geçici olarak durdurma kararını şiddetle kınadı.01:00 İsrail askerlerinin işgal altındaki Batı Şeria”nın Nablus kentine düzenlediği baskında 3 Filistinli yaralandı.00:50 İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Hamas”ı “Gazze”de uzun süreden beri görülmemiş güçlü saldırılarla” vuracakları tehdidinde bulundu.Hamas”ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, “Filistinlilere ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal değerlere yönelik sürekli ihlallere karşılık verme” gerekçesiyle İsrail”e 7 Ekim 2023″te kapsamlı saldırı düzenledi.İsrail, 7 Ekim”deki saldırılarda 1200 İsraillinin öldüğünü, 5 bin 132 kişinin de yaralandığını açıkladı.İsrail”in 7 Ekim”den bu yana Gazze Şeridi”ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bin 818″i çocuk, 12 bin 287″si kadın olmak üzere 45 bin 553 Filistinli şehit oldu, 108 bin 379 kişi yaralandı.Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.İsrail ordusu, Gazze Şeridi”ne saldırılarının başladığı 7 Ekim”den bu yana 380″i karadan işgal sürecinde olmak üzere 808 askerinin öldüğünü duyurdu.Çatışmalara 24 Kasım 2023″te 4 günlüğüne verilen ve daha sonra 3 gün daha uzatılan “insani ara”da 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakıldı. Öte yandan İsrail, binlerce Filistinliyi alıkoyup hapsetmeye devam etti.
Source: Www.star.com.tr
Davet edildiler! Şara yönetiminden yurtdışına ilk ziyaret
Suriye”deki Geçici Hükümet”ten bir heyet, resmi ziyaret için Suudi Arabistan”a gitti.Suriye Haber Ajansı”nın (SANA) haberine göre, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı”nın daveti üzerine gerçekleşen ziyarette, Geçici Hükümet”in Dışişleri Bakanı Esaad Hasan Şeybani, Savunma Bakanı Murhef Ebu Kasra ve Genel İstihbarat Teşkilatı Başkanı Anas Hattab heyette yer alıyor.Suriye”deki yeni yönetimin lideri Ahmed ŞaraZiyaretin kapsamı ve süresi hakkında, henüz Geçici Hükümet tarafından bir açıklama yapılmadı.Esed”in yasakladığı Kasyun”da kanlı tesisABD”den İran”a “Türkiye” tepkisiSuriye”de yeni Savunma Bakanı belli oldu
Source: Www.star.com.tr
SON DAKİKA: Katz tehdit etmişti, İsrail”den Gazze saldırısı
HABERLERDünya Haberleri
SON DAKİKA: Katz tehdit etmişti, İsrail”den Gazze saldırısı
Güncelleme Tarihi: Ocak 02, 2025 10:13
#İsrail#Suriye#Gazze
TwitterLinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
HABER MERKEZİ
Oluşturulma Tarihi: Ocak 02, 2025 08:01
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz”ın Hamas”ı “Gazze”de uzun süreden beri görülmemiş güçlü saldırılarla” vuracakları tehdidinde bulunmasından sonra İsrail ordusu Gazze Şeridi”nde yerinden edilmiş sivilleri hedef aldı. Saldırıda en az 11 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi ise yaralandı.
İsrail ordusu Gazze Şeridi”nde yerinden edilmiş sivilleri hedef aldı
İsrail, Filistinlilere yönelik katliamlarına yeni yılda da ara vermedi. Filistin Sivil Savunma Teşkilatı’ndan yapılan açıklamaya göre, İsrail ordusu daha önce “güvenli bölge” ilan ederek yüz binlerce insanı zorla göç ettirdiği Gazze Şeridi”ndeki Han Yunus şehrinin El-Mevasi bölgesinde bulunan yerinden edilmiş sivillerin barındığı çadırlara hava saldırısı düzenledi. Saldırıda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu en az 11 kişi hayatını kaybederken, 15 kişi de yaralandı.
İsrail yeni yılın ilk gününde Lübnan ile ateşkesi 4 kez ihlal etti
İsrail ordusunun Lübnan ile ateşkesin ilan edildiği 27 Kasım”dan bu yana yaptığı ihlallerin sayısı 340″a yükselirken, saldırılarda 33 kişi öldü, 37 kişi yaralandı.Lübnan haber ajansı NNA”ya göre, İsrail ordusu, evleri yıkma, evlere ateş açma ve dron uçurma gibi ihlallerini Lübnan”ın başkenti Beyrut ve güneyinde Nebatiye kentinde gerçekleştirdi.
İsrail ordusuna ait bir dron başkent Beyrut ve güneyindeki Dahiye semalarında görüldü.Nebatiye kentine bağlı Ayterun beldesinin Belediye Mahallesinde İsrail askerleri bazı evleri ateşe verdi.Kentin Ayta eş-Şaab beldesinde çevreye ateş açan İsrail askerleri bazı evleri havaya uçurdu.
Katz”tan Hamas”a tehdit
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, Hamas”ı “Gazze”de uzun süreden beri görülmemiş güçlü saldırılarla” vuracakları tehdidinde bulundu.Yedioth Ahronoth gazetesinde yer alan habere göre Katz, gece saatlerinde Gazze Şeridi”nden atılan roketlerle hedef alınan İsrail”in güneyindeki Netivot kasabasında incelemelerde bulundu.
Gazze Şeridi”nde tutulan İsrailli esirlere dikkati çeken Katz, “Hamas, İsrail”in uzun vadeli tavizler verme isteğine rağmen kaçırılan İsraillileri yakın zamanda serbest kalmasına izin vermez ve saldırılarına devam ederse, Gazze”de uzun süredir görülmemiş güçlü saldırılarla karşılaşacak.” dedi.Katz, İsrailli esirleri salıverme ve Hamas”ı bitirinceye kadar Gazze”deki askeri eylemlerini artıracaklarına işaret etti.Hamas”ın elinde 101 İsrailli esir olduğu tahmin ediliyor. Bu esirlerin en az üçte birinin ölü olduğu düşünülüyor.
İsrail”den sonra Filistin yönetimi de Al Jazeera televizyonu yayınlarını sonlandırma kararı aldı
Filistin resmi haber ajansı WAFA”da yer alan haberde, Kültür Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Enformasyon Bakanlığından oluşan komitenin, Al Jazeera televizyonunun ülkedeki yayın ve faaliyetleriyle ilgili bir karar aldığı belirtildi.Kararın Al Jazeera televizyon kanalının Filistin”deki yayınlarını sonlandırmayı içerdiği aktarılan haberde, Al Jazeera”nın Filistin”deki ofisini, tüm çalışmalarını ve onun bünyesinde görev yapan gazetecilerin çalışmalarını askıya aldığı ifade edildi. Al Jazeera televizyon kanalının Filistin”deki yasaları ihlal ettiği öne sürülen haberde, Al Jazeera”nın yasal statüsünü düzeltinceye kadar çalışmalarının geçici olarak sonlandırıldığı vurgulandı.
İsrail eski Savunma Bakanı Gallant, milletvekilliğinden istifa ettiğini duyurdu
İsrail devlet televizyonu KAN”da yayınlanan basın açıklamasında, Gallant, milletvekilliğinden istifa ettiğini ancak Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki Likud partisinin üyesi olarak kalmaya devam edeceğini belirtti.Haredileri askerlikten muaf tutan ve hükümet üyeleri tarafından da desteklenen yasayı gerekçe göstererek istifasını duyuran Gallant, hükümetin “İsrail ordusunun ihtiyaçları ve devletin güvenliği ile çelişen bir askere alım yasasını” desteklediğini savundu.
Gallant, üyesi olarak kalacağını belirttiği Likud partisinin değerlerine hala inandığını iddia ederek, hükümeti eleştirdi.Hükümetin tartışmalı yargı reformunu “açık ve yakın bir tehlike” olarak nitelendiren Gallant, kendisinden sonra savunma bakanlığı koltuğuna oturan Yisrael Katz ve Netanyahu”nun ise Haredileri askerlikten muaf tutmak için çabaladığını ve kendisinin böyle bir şeye ortak olamayacağını vurguladı.
Canlı Anlatım Özeti
İsrail ordusu Gazze Şeridi”nde yerinden edilmiş sivilleri hedef aldı
İsrail yeni yılın ilk gününde Lübnan ile ateşkesi 4 kez ihlal etti
Katz”tan Hamas”a tehdit
İsrail”den sonra Filistin yönetimi de Al Jazeera televizyonu yayınlarını sonlandırma kararı aldı
İsrail eski Savunma Bakanı Gallant, milletvekilliğinden istifa ettiğini duyurdu
Haberle ilgili daha fazlası:
#İsrail#Suriye#Gazze
BAKMADAN GEÇME!
Source: Hurriyet.com.tr
Esad rejimi Kasyun Dağını bomba üretim merkezi olarak kullanıyormuş
Beşar Esad rejiminin, başkent Şam da halka yasakladığı Kasyun Dağını, Suriye deki iç savaş boyunca büyük katliamlara neden olan varil bombası üretim tesisine çevirdiği ortaya çıktı.Düşük maliyetine karşın büyük yıkım etkisi olduğu bilinen varil bombası, rejim güçlerinin iç savaşta en çok kullandığı bombalar arasında yer alıyor. Bir varil içerisine, yüksek miktarda patlayıcı, hurda metal, çivi ve somun gibi malzemeler doldurularak yapılan varil bombası, iç savaşta binlerce sivilin hayatını kaybetmesine neden oldu. İçine doldurulan patlayıcı miktarına göre, 50-200 metrelik alanda tahribata neden olan varil bombasının atılış şekli, askeri terminolojide serbest düşüş olarak tanımlanıyor. AA, başkent Şam yakınlarındaki Kasyun Dağı eteklerinde yer alan varil bombası üretim tesisini görüntüledi.Tesisin girişinde, devrik lider Beşar Esad ın fotoğrafı yer alıyor. Tesis içerisinde çok sayıda varil, patlayıcı madde, fünye ve çeşitli metaller görülüyor.Suriye de sivillere yönelik hak ihlallerini belgeleyen Suriye İnsan Hakları Ağı nın (SNHR) Temmuz 2012-Nisan 2021 dönemini kapsayan raporuna göre, rejim güçleri sivil yerleşimlere yaptığı saldırılarda 81 bin 916 kez varil bombası kullandı. Bu saldırılarda 1821 i çocuk, 1780 i kadın 11 bin 87 sivil hayatını kaybetti.Varil bombasıyla en çok hedef alınan iller Şam, Halep, Dera ve İdlib şeklinde sıralanırken, en çok can kaybının ise Halep te yaşandığı bilgisi paylaşılmıştı.
Source: Habertürk
Suriye lideri Şara PKK”ya kapıyı kapattı: Ülkenin bütünlüğü kırmızı çizgimiz
Suriye”deki yeni yönetimin lideri Ahmed Şara, ABD destekli PKK”nın Suriye uzantısı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) temsilcileriyle bir araya geldi.Güvenlik konularının ele alındığı görüşmede Şara”nın “Suriye”nin bütünlüğünün vazgeçilmez” olduğunu vurguladığı öğrenildi.”SURİYE”DE YEPYENİ BİR SAYFA AÇIYORUZ”Suriye”nin geleceğine yönelik önemli mesajlar veren Şara, “Suriye devrimi sona erdi. Suriye”de yepyeni bir sayfa açıyoruz. Bu süreç Suriye”nin yeniden inşası ve kalkınması sürecidir. İnşa süreci, devrim aklıyla değil, devlet aklıyla yönetilmesi gereken bir süreçtir. Bu süreçte; grupçuluk, hizipçilik değil, liyakat ve kuşatıcılık esas alınacaktır. Birbirine kenetlenmiş ve uyumla çalışan bir yönetimle yol alınması, inşa sürecinin zorunlu kıldığı bir durumdur.” ifadelerini kullandı.”ÖZERKLİK VE FEDERASYONA İZİN VERMEYECEĞİZ”Şara, “Bizler, bakanlıkları farklı etnik unsurlar, gruplar ya da hizipler arasında pay etmenin veya bu mevkileri hediye verme anlayışının, Suriye”nin yeniden inşası ve kalkınma sürecini baltalamak anlamına geldiğini düşünüyoruz.” dedi.Şara, “Suriye”nin toprak bütünlüğünün korunması en önemli önceliğimiz ve sorumluluğumuzdur. Hiçbir surette, özerk ya da federal yönetim adı altında dahi olsa Suriye”nin bölünmesine ve toprak bütünlüğünün bozulmasına asla izin vermeyeceğiz. Suriye”nin toprak bütünlüğü kırmızı çizgimizdir.” ifadelerini kullandı.AHMED ŞARA SURİYE”DEKİ HRİSTİYAN CEMAATİNİN TEMSİLCİLERİYLE GÖRÜŞTÜÖte yandan Suriye”deki yeni yönetimin lideri Ahmed Şara, Hıristiyan toplumunun din adamlarıyla bir araya geldi. Şara, Hıristiyan din adamlarından oluşan bir heyeti Şam”daki sarayda kabul etti ve ülkedeki Hıristiyan cemaati için de yeni yıl tebrik mesajı paylaştı. 2011″de başlayan iç savaş öncesi yaklaşık 23 milyon nüfusa sahip olduğu düşünülen Suriye”de nüfusun yaklaşık yüzde 10″unu Hıristiyanların oluşturduğu tahmin ediliyor.Süleymaniye”de terör örgüyü PKK”ya darbe! Hepsi mühürlendiDavet edildilerEsed”in yasakladığı Kasyun”da kanlı tesis
Source: Www.star.com.tr
Fadime Özkan yazdı: Gazze”ye de gelecek kardan aydınlık!
Gece uyanıp çocuğunuzun üstünü örterken donarak ölen Gazzeli bebekler düşüyor aklımıza, yakıyor içimizi.Bezden naylondan çadırlar içinde açlıktan, bomba seslerinden, titremekten uyuyamayan çocukları bir de sel suları içinde kalınca Gazzeli anne babaların yaşadığı çaresizliğin ağırlığı eziyor hepimizi.Yerinden edilen, evleri başlarına yıkılan bir milyon Gazzeli şimdi de çadırlarda çile çekiyor.15 ayda 17 kez yer değiştirmek zorunda kaldılar. Kuzeyden güneye, güneyden orta kesine, sonra tekrar kuzeye, yine güneye derken derme çatma şartlarda bile tutunamadılar vatan toprağına. “O kadar yoruldum ki ölüp dinlenmek istiyorum” diye ağlıyor Gazze”nin çocukları.Çadır kentleri, mülteci kamplarını, okulları, hastaneleri bilerek hedef seçerek vurdu İsrail. Hiçbir hukuki, ahlaki, insani kaideyi dikkate almadan Gazze”yi yakmaya, yıkmaya, yok etmeye devam etti.454 gündür süren soykırımda şehit sayısı en az 45 bin 553″e ulaştı. Siz bu satırları okurken sayı maalesef biraz daha artmış olacak. 18 bini çocuk… 12 bini kadın…Enkazların altında kurtarılmayı beklerken acı içinde can veren on binler olduğu tahmin ediliyor.En son canlı yayın aracı içinde uyuyan beş medya mensubu da dahil olmak üzere 201 Gazzeli gazeteciyi bilerek vurdu Netanyahu. Sırf hakikat Gazze”den çıkamasın, belgelenemesin, Siyonistlerin uluslararası medya ve sinema sektörü eliyle kurduğu yüz yıllık yalan imparatorluğu yıkılmasın diye.Hastaneleri de bunun için vurdular, vuruyorlar. Doktorlar bıksın yılsın, yaraladıklarımızı kimse kurtarmasın diyorlar. Gazze”nin güneyindeki Nasır Hastanesinden, El Şifa Hastanesinden, onlarcasından sonra doktorları, sağlık görevlilerini tutuklayarak, jeneratörlere, hasta dosyalarına el koyarak Kemal Advan Hastanesini de hizmet dışı bıraktılar.Öyle sistemli ve istikrarlı biçimde soykırım suçu işliyor ki İsrail, dünya buna nasıl susuyor anlamak mümkün olmuyor.Ama Türkiye susmuyor. Unutmuyor, unutturmuyor. Kabul etmiyor.Devleti ve milletiyle İsrail”i durdurmak ve cezalandırmak için, Gazze”yi kurtarmak, Filistin”i özgürleştirmek için ses veriyor, dua ediyor, gayret ediyor Türkiye.Yönetimleri suç ortaklığı yapsa da dünyanın her yerinden vicdan sahibi insanların Gazze için ayakta oluşu insanlığın ölmediğini de gösteriyor.Bütün bunların üstüne dün dünyanın kesişim noktası İstanbul”da edilen dua arşa ulaştı inşallah.Yarım milyon insanın Sultanahmet, Eminönü, Fatih, Süleymaniye ve Ayasofya Camii”nde sabah namazı kılıp Galata Köprüsünde buluşması, buluşmanın 2025″in ilk sabahında ve karanlıklar aydınlığa kavuşurken olması elbette çok anlamlı.Ama asıl önemli olan 400″e yakın sivil toplum kuruluşunun bir araya gelerek oluşturduğu “milli irade”dir. O iradenin ne dediği, ne talep ettiğidir.Yapılan konuşmalar, atılan sloganlar, ortaklaşılan mesajlar bütün dünyaya ve öncelikle muhataplarına bir şey söylüyor bakın.”Dün Ayasofya, bugün Emevi, yarın Aksa” demek, “Bir güneş doğuyor” diye müjdelemek Ayasofya ve Şam”ı özgürleştiren iradeyi göreve çağırmak demektir.Bu müjdeye, çağrıya, gayrete inanmaktır, amin demektir.Nitekim Ayasofya”nın esarette olduğu yıllarda tam bağımsızlık için gayret edenler, atalarımızın secde ettiği yerde secde edememenin ıstırabıyla gözyaşı dökenler yeise kapılmadılar.İçerde darbecilere, vesayetçilere, hainlere, işbirlikçilere, celladına aşık eziklere karşı mücadele ederken…Karabağ”da, Libya”da, Doğu Akdeniz”de, Suriye”de, sınır ötesinde düşmana karşı hakkını hukukunu evlatlarını korurken…Nasıl yeise yılgınlığa kapılmadıysa bu millet; Filistin için Gazze için de kapılmıyor, yarına ümitle bakıyor.Şarkıda dendiği gibi hani:Gergin uykulardan, kör gecelerdenBir sabah gelecek kardan aydınlık…Cümle şehitlerin omuzlarındaBir sabah gelecek kardan aydınlık…
Source: Fadime Özkan
Bankacılık devlerinden altın fiyatlarında 2025 tahmini!
ABD”de bankacılık ve finans devlerinin toplandığı Wall Street”te analistler dikkat çeken bir ankete katıldı. Financial Times”ın düzenlediği ankete göre, analistler altın fiyatlarının 2025 yılında daha da yükseleceğini ancak kazançların hız keseceğini öngördü.
Ons altın fiyatında yüzde 6,1 artış
Wall Street analistlerinin ortalama tahminlerine göre piyasalarda 2 bin 632 dolar seviyesinde seyreden ons altın yıl sonuna kadar yüzde 6,1 artışla 2 bin 795 dolara tırmanacak.
Küresel merkez bankalarının altın alımlarından faydalanmaya devam edeceği beklentisi artarken, FED”in faiz indirimleri, Trump yönetiminin artan borç seviyelerine ilişkin endişeleri ve Ortadoğu ile Ukrayna”daki çatışmaların da fiyatları yükselteceği düşünülüyor.
“Dolar zayıflayacak, enflasyon artacak”
Altının bu yıl troy ons başına 2 bin 950 dolara ulaşabileceğini tahmin eden Heraeus Precious Metals”in küresel ticaret başkanı Henrik Marx, “Merkez bankası faizinin gelecek yıl alım için güçlü bir temel olacağını düşünüyoruz” dedi. Trump”ın ikinci başkanlık döneminin de altın fiyatları için destekleyici olacağını belirten Marx, “Açıklayacağı her şey borcu artıracak, bu da daha zayıf bir dolar ve artan enflasyona yol açacak. Bu genellikle altın için iyi bir karışımdır” ifadelerini kullandı.
En yüksek tahmin Goldman Sachs”tan
Ankete katılanlar arasında en yüksek tahmin 3 bin dolarla Goldman Sachs”tan geldi. Banka, merkez bankası talebine ve Fed”in beklenen faiz indirimlerine atıfta bulunuyor.
Barclays düşüş bekliyor
En düşük tahminler ise Barclays ve Macquarie”den geldi ve her ikisi de altının yıl sonuna kadar ons başına yaklaşık 2 bin 500 dolara düşmesini bekliyor.
Source: Dünya Gazetesi
Faik Tanrıkulu yazdı: İran Suriye”de ne yapmak istiyor?
Baas rejiminin devrilmesinden sonra Suriye”den çekilmek zorunda kalan İran, ülkedeki Şii toplulukları harekete geçirerek bölgedeki istikrarı bozma girişimlerinde bulunuyor. Tahran”ın bu kışkırtıcı politikaları, devrik rejimin unsurlarını Lazkiye ve Tartus merkezli 17 yerleşim bölgesinde şiddet olaylarına sürükledi. Sahil şeridinde meydana gelen bu olaylar, 30″dan fazla kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı. Bu durum, İran”ın bölgede yalnızca nüfuz kaybını telafi etmeye çalışmadığını, aynı zamanda mezhep temelli gerilimleri derinleştirerek kaosu stratejik bir araç olarak kullandığını da gösteriyor.Peki, İran”ın Suriye”de bu kadar yoğun bir şekilde varlık göstermek istemesinin nedenleri neler?TARİHSEL MÜTTEFİKLİKTEN STRATEJİK ORTAKLIĞAİran ile Suriye arasındaki ilişkiler, 1980″lere kadar uzanan bir geçmişe dayanıyor. İran İslam Devrimi sonrası İran, Suriye ile stratejik bir ittifak kurarak Lübnan”daki Hizbullah”a destek sağlamak ve İsrail”e karşı caydırıcılığını artırmak için bu ülkeyi bir köprü olarak kullandı. İç savaşla birlikte ise bu ittifak, varoluşsal bir ilişkiye dönüştü. İran, Esad rejiminin ayakta kalması için milyarlarca dolarlık yardım yaptı, Şii milisleri sahaya sürdü ve doğrudan askeri müdahalede bulundu. Esed yönetimi, İran”ın Lübnan”daki faaliyetlerini desteklemekle kalmadı, aynı zamanda Hizbullah”a sağlanan silah ve mühimmat transferinde hayati bir köprü görevi gördü. 2006 yılında İsrail ile Hizbullah arasında yaşanan Temmuz Savaşı”nda (33 Gün Savaşı) İran ve Suriye”nin Hizbullah”a sağladığı destek, iki ülke arasındaki ittifakın derinliğini bir kez daha gösterdi. Savaş boyunca İran, Hizbullah”a milyonlarca dolar değerinde füze ve silah sağlarken, Suriye lojistik destek sunmuştu.MEZHEPSEL DİNAMİKLER Mİ, REALPOLİTİK Mİ?İran”ın Suriye”deki stratejisi genellikle mezhepçi bir bakış açısıyla değerlendiriliyor. Şii Hilali olarak adlandırılan İran-Irak-Suriye-Lübnan hattı, İran”ın bölgede Şii nüfuzunu genişletme politikasının bir parçası olarak görülüyor. Ancak bu perspektif, İran”ın stratejisinin yalnızca bir boyutunu yansıtıyor. İran”ın Suriye”deki varlığı aynı zamanda tamamen realpolitik bir zemine oturuyor. Örneğin, Suriye”deki askeri üsler ve lojistik koridorlar, İran”ın Doğu Akdeniz”deki jeopolitik etkisini artırmayı hedefliyordu.Şii milis grupları (örneğin, Iraklı Haşdi Şabi, Afgan Fatimiyyun Tugayı ve Pakistanlı Zeynebiyyun Tugayı) İran tarafından örgütlenerek Suriye”de savaştırıldı. İran, Esed rejiminin mezhepsel kimliğini vurgulayarak Şii ve Nusayri toplulukları arasında dayanışma oluşturdu. Şam ve çevresindeki kutsal mekanların korunmasını, Şii nüfusu mobilize etmek için kullandı. Özellikle Zeynep Türbesi”nin korunması, İran propagandasında önemli bir yer tuttu. İranlı şirketler, Suriye”deki fosfat madenlerini işletme hakkını kazandı ve Tartus limanı gibi stratejik noktalarda kontrol sağlamıştı.İran”ın lider kadrosu, Suriye”yi “direniş ekseninin kalbi” olarak tanımladı. Eski Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani, Suriye”nin İran için “Batı Asya”da savunma hattı” olduğunu vurgulamıştı. İran dini lideri Ali Hamaney ise Suriye”deki çatışmayı “İslam”ın varlık mücadelesi” olarak nitelendirdi.İran, “Kutsal mekanlarımız tehdit altında” söylemiyle müdahil olduğu Suriye”de, bu kez eski bir türbenin yakıldığına dair bir video yayımlayarak ülkede yeni bir iç savaş başlatma çabası içinde. Geçtiğimiz hafta İran dini lideri Ali Hamaney, “Suriyeli gençlerin kaybedecek bir şeyi yok. Bu durumun sorumlularına karşı güçlü bir iradeyle durmalılar” diyerek Nusayri gençleri açıkça ayaklanmaya teşvik etmişti. Benzer şekilde, İran destekli “din adamları” da tehditler savurarak kitleleri yeni yönetime karşı savaşmaya çağıran gösteriler düzenliyor.Bir diğer yandan İran hem Lübnan”da hem de Suriye”de kaybettiği nüfuzunu farklı senaryolar ve provokasyonlarla geri kazanmaya çalışıyor. Ağır yaptırımlar ve ekonomik krizle mücadele eden İran, Suriye”deki kayıplarını mezhepsel tahrik yoluyla telafi etme arayışında.
Source: Faik Tanrıkulu
İbrahim Güneş yazdı: Kimlerin kuyruğuna bastık!
Türkiye Yüzyılı”nı inşa süreci aynı zamanda birçok ülke ve güce karşı da bir meydan okuma…Öncelikle ülke içindeki “istemezük, yaptırmazuk” muhalefeti ile “bizden bir şey olmaz” zihniyetini yıkmanız gerekiyor.Allah”a şükür bu konuda epey mesafe almayı başardık.Artık dünyada adından söz ettiren,”Batı ne yapacak?” diye bakan değil,”Bizim stratejimiz ne olacak?” diye kafa yoran bir kurmay akıl var memlekette.Batı”nın Orta Doğu diye yaftaladığı bizim yakın coğrafyamız hatta komşularımız üstüne oynanan oyunları bozabilen, elini tutanların elini bırakmayan ve kendisine güvenenleri yolda bırakmayan bir Türkiye var.Elbette tüm bunlar aynı zamanda bazı güçlerin, ülkelerin de kuyruğuna basmak anlamına geliyor.Örneğin Libya”da Fransa”nın Yunanistan”ın kuyruğuna basıyorsunuz. Ermenistan”ın işgaline karşı mücadele ederken karşınıza yine Fransa, ABD gibi güçler çıkıyor.Suriye”de örneğin iki buçuk ülke her daim iş başında oluyor.ABD, İngiltere ve Fransa…Aynı Fransa”yı KKTC üstünde korsan uçuş yaparken görüyoruz mesela… Rumlar sırtını Batı cephesine yaslayan şımarık bir çocuk gibi “Kıbrıs”ın sahibi biziz” hezeyanı ile Fransa üstünden bizi kışkırtmaya çalışıyor. ABD ile savunma anlaşmaları imzalıyor.Limanlar inşa ettiriyor. En son ABD Denizaltıları Rum Kesimi”nde boy gösterirken görüntülendi. Rumlar bununla da yetinmedi, KKTC”nin bölgesinde kalan 5. Parselde doğalgaz arama yapacağını duyurdu. Bakalım cesaret edebilecekler mi?Geçmişte Türkiye Atina”nın ve Rum Kesimi”nin bu hamlelerine karşı dirayetli durdu. Deyim yerindeyse burunlarını sürttü.Türkiye”nin Kıbrıs”ta iki devletli çözüm önerisi kimyalarını bozduAma enseyi de karartmamak lazım, 2025 yeni sınamalarla ve fırsatlarla geldi… Suriye”deki geçici yönetimin bakanları Türkiye ile ülkenin ihyası, altyapı, üstyapı ve ulaşım ağlarının ayağa kaldırılması, yönetilmesi için iş birliği mesajları vermeye başladı bile. Irak bize güveniyor. Lübnan sırtını bize yaslamak istiyor. Yani Türkiye için yeni fırsat pencereleri sonuna kadar açılıyor.Şimdi baktığınızda en eski komşularımızdan birisi, Fars siyaseti, Acem oyunları diye ünlenmiş bir ülke İran.Ancak son dönemdeki hamlelerine baktığınızda “acaba bir akıl tutulması mı var?” Diye düşünmeden edemiyor insan.Zira Türkiye”ye karşı geçmişte de saman altından su yürütme operasyonları yaparlardı ama Suriye”deki yenilginin hırsıyla gözünü kin bürümüş gibi davranıyorlar.Örneğin, 23 Ağustos 1514″teki Çaldıran Savaşı akıllarına geliyor. Yazın yapılan Yavuz Sultan Selim”in, Şah İsmail”e karşı ezici bir şekilde kazandığı savaşın anmasını kış ortasında yapıyorlar. Üstüne İran televizyonlarında canlı yayınladıkları anma töreninde meddahlar çıkıyor. Azerbaycan ve Türkiye”yi doğrudan hedef alan saçma sapan ifadeler kullanıyorlar. Yani Türkler 5 asırdır bizim düşmanımız mesajı veriliyor. Tahran yönetimi içini böyle soğutuyor. İranlıları bu şekilde rejimin arkasında topladığını düşünüyor olabilir. Ama aslında ciddi zemin kaybediyorlar.Sonra İranlı yöneticiler çıkıyor. Şii Hilali hezeyanı ile bölgedeki döktükleri kan yetmezmiş gibi yeni isyan çağrıları yapıyor. Suriye gençlerini sokağa dökmeye çalışıyor. Hala Irak”taki Talabani aşireti üstünden DEM Parti ve PKK/YPG üstünden bir hamle yapabilir miyim hesapları içine giriyor.Oysa Türkiye ve Suriye ile uğraşmak yerine yaklaşan tehlikeye odaklanmaları gerekiyor. ABD”nin seçilmiş Başkanı Trump açık açık kendi döneminde İran”ın hedef tahtasında olacağını açıkladı. Aynı şekilde İsrail Başbakanı Netanyahu da “İran”da rejimi devirmek için çalışacağız” mesajları verdi. Yani İran”ı çok zor sınamalar bekliyor. Ve bu süreçte Türkiye tüm bu yaşananlara, Tahran yönetiminin akıl tutulması içeren stratejisine rağmen elini uzatıyor. Dışişleri Bakanı Fidan”ın “İran yaşananlardan ders çıkarmalı. Biz de komşumuza yardımcı olmalıyız” açıklaması çok dikkat çekici. Hatırlarsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan da yazın Esed”e benzer uyarılarda bulunmuş. Elini uzatmıştı. Esed”in kibirli cevapları ve şu andaki durumu ortada… Bu yüzden Tahran yönetimi ateşle oynuyor. Yangına körükle gidiyor. Ama bu ateş kendisini de yakabilir. Irak, Lübnan, Suriye gibi ülkeleri kaybeden İran”ın Türkiye”nin uzattığı eli tutma konusunda bir kez daha derin derin düşünmesinde fayda var gibi görünüyor.Şimdi sözü hiç uzatmadan bir liste halinde hafızamızdaki söylemleri buraya yazayım. Siz takdir edin.”Libya”da BM ambargosunu deliyoruz””Ne işimiz var Libya”da””Irak ve Suriye”den asker çekelim””PYD bize mi saldıracak””Somali tezkeresine hayır””Bu hükümet dünyanın en iyi işini de yapsa biz alkışlayacak değiliz””Maalesef Azerbaycan”a silah yardımı yapıyoruz””Esed af çıkardı, Suriyeliler aftan yararlanıp dönsün”Sizce de CHP”nin artık muhalefet anlayışını değiştirmesi gerekmiyor mu? Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın “Sadece dışarıdan gelen saldırıları değil aynı zamanda içerdeki gaflet, dalalet hatta ihanet odaklarıyla da uğraştık.” İfadesinin adresinin CHP olması yürek acıtıcı değil mi?Bu yüzden 2025″te umarız CHP de Batı başkentlerinde ikbal aramayı bırakıp, yerli ve milli siyasetle sırtını millete yaslar… Zira şimdilik aradığımız CHP”ye ulaşılamıyor…İnsan Galata Köprüsü”ne akın edenleri gördükçe milletiyle gurur duyuyor. Zira zalime karşı her daim mazlumun yanında olduk, olmaya da devam ediyoruz. İnsanlığın İsrail”in Gazze”deki soykırım saldırılarına karşı toplu çarpan yürekleriyle oluşturduğu ses dalgası tüm dünyayı dolaşıyor. Filistin bayrağını artık çocuklar bile ezbere biliyor. Netanyahu hakkındaki tutuklama kararı sebebiyle İsrail”den dışarı çıkmaktan korkar hale geldi. Yeni yıla İsrail bombaları altında giren Gazzeliler açlıktan, soğuktan bebeklerini kaybediyor.Bu yüzden herkesin karınca misali safını belli etmesi gerekiyor.Ve son bir not: Boykot meselesini hafife almayın, bir yaşam biçimi haline getirmeye çalışın lütfen.
Source: İbrahim Güneş
Son dakika: DEM heyeti, Kurtulmuş ve Bahçeli ile görüşecek
Bahçeli”nin Meclis”teki çağrısının ardından İmralı”da terör örgütü PKK elebaşı Abdullah Öcalan ile görüşen DEM Parti, Öcalan”ın “hazır olduğu” mesajını iletmişti. DEM”in yılbaşından sonra siyasi partilerden randevu talep ederek Öcalan’ın mesajlarını anlatacağı ve yeniden İmralı”ya gidecekleri öğrenilmişti.
DEM heyetinden gelen son açıklamada “Heyetimiz bugün TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile görüşecektir” denildi.
Ayrıntılar geliyor…
Source: Dünya Gazetesi
Suriye”nin devrik lideri Beşar Esad”a suikast girişimi
Moskova”dan gelen haberlere göre, Suriye”nin devrik lideri Beşar Esad”a yönelik bir zehirleme girişiminde bulunulduğu öne sürüldü.Rusya”da bir istihbarat kaynağından geldiği iddia edilen bilgilere göre, geçen yıl Aralık ayından bu yana Moskova”da Putin”in himayesinde yaşayan Esad, Pazar günü ciddi sağlık sorunları yaşadı. Edinilen bilgilere göre Esad, ani başlayan şiddetli öksürük nöbetleri ve nefes darlığı şikayetiyle tedavi altına alındı.Olaya ilişkin açıklama yapan kaynak, “Bu belirtiler, açıkça bir suikast girişiminin göstergesi” değerlendirmesinde bulundu. Yapılan ilk sağlık müdahalesinin Esad”ın kaldığı dairede gerçekleştirildiği ve durumunun Pazartesi günü kontrol altına alındığı belirtildi. Yapılan tıbbi testlerde Esad”ın vücudunda zehir tespit edildiği iddia edildi, ancak bu bilgi Rus makamları tarafından henüz doğrulanmadı.Bu gelişmeler yaşanırken, Esad ailesinin diğer üyelerinin de sıkıntılı günler geçirdiği bildiriliyor. Özellikle Esad”ın eşi Esma el-Esad”ın durumu dikkat çekiyor. Londra doğumlu olan ve İngiliz vatandaşlığına sahip Esma”nın, pasaportunun süresinin dolması nedeniyle İngiltere”ye dönüş yapamadığı öğrenildi.Suriye”deki güç dengelerinin hızla değişmesi ve ülke genelinde yayılan isyan dalgası sonucunda iktidarı kaybeden Esad ailesi, yirmi yıllık yönetimlerinin ardından Rusya”ya sığınmak zorunda kalmıştı. Aileye Moskova”da koruma sağlayan Vladimir Putin”in, Esad”ın yakın dostu olduğu biliniyor.Son dönemde basına yansıyan haberlere göre, 49 yaşındaki Esma el-Esad”ın İngiltere”ye dönme planları yaptığı ve hatta eşinden boşanmayı düşündüğü iddia ediliyor. Bu gelişmeler, Suriye”nin eski first lady”sinin Moskova”daki yaşamından memnun olmadığına işaret ediyor.
Source: Abdullah Teymur
Türkiye ve Suriye deniz yetki anlaşması: Bölgesel güç dengesinde yeni bir dönem mi başlıyor?
Uluslararası Kriz Araştırmaları Merkezi Başkanı Doç. Dr. İsmail Şahin, Türkiye ve Suriye arasında imzalanacak olası bir deniz yetki anlaşmasının Doğu Akdeniz”deki dengeleri nasıl etkileyeceğini AA Analiz için kaleme aldı.
Türkiye ile Libya arasındaki Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası”nın imzalandığı 27 Kasım 2019″dan itibaren Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) en büyük endişesi, Türk hükümetinin buna benzer bir anlaşmayı Mısır ve ardından Suriye ile imzalamasıydı. Türkiye-Libya anlaşması, Doğu Akdeniz’de tüm gelişmelerin Yunanistan ve GKRY’nin lehine gittiği ve hiçbir tarafın Türkiye lehine bir değişimi tahmin etmediği bir zamanda doğdu.
GKRY, daha öncesinde Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) tüm itirazlarına rağmen Mısır, Lübnan ve İsrail’le deniz yetki alanları konusunda anlaşmalar yapıp ardından da diplomatik halkaya Yunanistan’ı ekleyerek işbirliği süreçlerini başlatmıştı. GKRY yaptığı anlaşmalarla bir taraftan Kıbrıs Türk toplumunun doğal kaynaklar üzerindeki eşit haklarını görmezden gelirken diğer taraftan da Türkiye’nin kıta sahanlığını ihlal ediyordu.
Yunanistan ve GKRY’nin haksız talepleri
Türkiye, Doğu Akdeniz’de tek taraflı bir düzen kurmaya çalışan GKRY’nin Kıbrıs meselesi çözülmeden tüm adayı temsilen anlaşmalar yapmasını gayrimeşru kabul etti ve yalnızca Rum tarafının çıkarlarını gözeten bu tür anlaşmaların uluslararası hukuk açısından geçersiz olduğunu savundu. Bununla birlikte Ankara, bölgedeki deniz yetki alanlarıyla enerji kaynaklarının paylaşımının tek taraflı girişimler yerine tüm tarafların katılımıyla ve hakkaniyet çerçevesinde mümkün olabileceğini belirterek bölgesel bir konferans düzenlenmesini teklif etti. Ancak Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu teklifi Doğu Akdeniz’de kendi çıkarlarını koruma önceliği güden GKRY ve Yunanistan tarafından riskli bulunarak dikkate alınmadı. Aynı şekilde, Kıbrıs Türk tarafının doğal gazın yönetimi ve paylaşımına yönelik Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde ortak bir komisyon oluşturulması önerisi de cevapsız bırakıldı.
Yunanistan ve GKRY, Türkiye ve KKTC tarafından önerilen hakkaniyete dayalı çözüm ve işbirliği modellerini kabul etmedi. GKRY ve Yunanistan; Avrupa Birliği (AB), İsrail, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) desteğiyle Türkiye’ye karşı diplomatik ve stratejik koalisyonlar kurarak hem Türkiye’nin bölgesel aktörlerle ilişkilerini sınırlandırmaya hem de Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de yalnızlaştırmaya dönük adımlar atmaya başladı. Ancak bu strateji, Türkiye ve Libya arasında imzalanan deniz yetki anlaşmasıyla çöktü. Türkiye, Libya ile yaptığı anlaşmayla Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını güvence altına almanın yanı sıra Libya ile Türkiye arasında bir deniz sınırı belirleyerek Yunanistan’ın deniz yetki alanları üzerinden Kıbrıs’a ve Mısır’a yönelik yayılmacı taleplerini de geçersiz kıldı.
Deniz yetki anlaşması: Türkiye ve Suriye”ye stratejik faydaları
Son yıllarda Türkiye-Mısır ilişkilerinin normalleşmesi ve kısa zaman önce Suriye’de 61 yıllık Baas rejiminin çökmesiyle Türkiye’nin lehine gelişmelerin yaşanması, Atina”da ve Güney Kıbrıs’ta ciddi rahatsızlığa yol açtı. Zira, Ankara’nın Şam ve Kahire ile işbirliğini genişletip güçlendirmesi Yunanistan ve GKRY”yi Doğu Akdeniz’deki stratejik konumlarının daha da zayıflatacağı yönünde endişelere sürüklüyor.
Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu”nun Türkiye ile Suriye arasında deniz yetki anlaşmasının imzalanacağını açıklaması, bölgesel güç dengesi ve deniz yetki alanlarının sınırlandırılması bakımından önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir.
Doğu Akdeniz’deki kıyı uzunluğu nedeniyle uluslararası hukuka göre avantajlı bir konumda olan Türkiye ile yapılacak bir anlaşma, Suriye’ye daha geniş bir deniz yetki alanı imkanı sunacaktır. Bu sayede her iki ülke, GKRY’nin maksimalist taleplerini dengeleyerek daha fazla deniz alanı kazanacaktır. Ayrıca bu anlaşma her iki ülkenin GKRY’nin maksimalist taleplerini dengeleyip daha geniş deniz alanları kazanmasını sağlayacaktır.
Diğer taraftan Türkiye ile bir anlaşma, Suriye’nin denizcilik ve enerji çıkarlarıyla da uyumlu olacaktır çünkü Türkiye, Doğu Akdeniz’deki enerji rezervlerini araştırma ve işletme konusunda güçlü bir teknolojiye, altyapı ve birikime sahiptir. Enerji şirketleri ve araştırma gemileri aracılığıyla, Suriye’nin deniz yetki alanlarındaki kaynak arama faaliyetlerini hızlandırabilir ve bu alanlarda enerji rezervlerini keşfedip kullanmasını kolaylaştırabilir.
Böyle bir anlaşma, Suriye’nin deniz ticaret yollarına erişimini artırarak Akdeniz’deki denizcilik faaliyetlerini genişletir. Türkiye’nin gelişmiş liman ve lojistik altyapısı, özellikle İskenderun ve Mersin limanları Suriye’nin ekonomik çıkarlarını destekleyecek şekilde etkin bir biçimde kullanılabilir. Bu sayede, Suriye’nin ticaret ağının yeniden inşasına önemli katkılar sağlanabilir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki güçlü bölgesel rolü, Suriye’nin bölgedeki diğer aktörlerle ilişkilerini güçlendirmesine de yardımcı olabilir.
Bu anlaşma Türkiye ve KKTC için de pek çok fayda sağlayacaktır. Öncelikle, Suriye ile yapılacak bir deniz yetki sınırlandırma anlaşması, GKRY ve Yunanistan’ın maksimalist haritalarını geçersiz kılarak Türkiye ve KKTC’nin uluslararası deniz hukukuna dayalı haklarını daha güçlü bir şekilde savunmalarını mümkün kılacaktır. Bu da Ankara’nın Doğu Akdeniz’deki siyasi, hukuki ve diplomatik üstünlüğünü pekiştirecek ve Türkiye’nin bölgesel denizcilik ve enerji projelerinde daha fazla etki sahibi olma kapasitesini artıracaktır.
Kıbrıs Türkleri açısından bakıldığında, bu tarz bir gelişme iki devletli çözüm modeline verilen dolaylı desteği artıracak ve bölgedeki siyasi denklemlerde KKTC’nin statüsünü destekleyen bir anlayışın oluşmasına katkı sağlayacaktır. Bu durum, Kıbrıs Türklerinin haklarını ve egemenliğini güçlendirerek Kıbrıs sorununda daha güçlü bir duruş sergilemelerine olanak tanıyacaktır.
[Prof. Dr. İsmail Şahin Uluslararası Kriz Araştırmaları Merkezi Başkanı ve Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesidir.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Suriye”de devrik rejimin savaş suçluları yargı önünde hesap vermeleri için aranıyor
Devrik rejim yetkililerinin, 2011″de başlayan iç savaş boyunca sivillere karşı kimyasal silah kullanımından sistematik işkence ve zorla yerinden etmeye kadar birçok alanda insanlığa karşı işlediği suçlar, Birleşmiş Milletler (BM) ile diğer farklı kuruluşların raporlarında geniş yer buldu.
Ancak bu suçlular, bugüne kadar BM Güvenlik Konseyinde (BMGK) Rusya ve Çin”in vetolarıyla işledikleri suçların hesabını yargı önünde vermekten kaçtı.
Suriye”de 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesi, insan hakları ihlallerine dair daha fazla kanıtın gün yüzüne çıkmasına vesile oldu. Bu deliller, işlenen suçları planlayan ve uygulayan isimlerin yargılanması sürecinde önemli rol oynayacak.
AA muhabiri, açık kaynaklardaki bilgi doğrultusunda bir dönem rejimin üst düzey güvenlik birimlerinde görev yapmış ve savaş suçlarına karışmış bazı isimleri derledi.
Suriye”deki vahşetin mimarı Beşşar Esed
Dönemin lideri olarak barışçıl gösteriler ve muhalif sesleri bastırırken şiddete başvurması, kimyasal silah kullanımına onay vermesi ve emrindeki rejim güçlerini işkence gibi yöntemlere yönlendirmesindeki rolü, Beşşar Esed”i ülkedeki insan hakları ihlallerinin merkezine koyuyor.
Devrik lider, 2011″de “daha özgür ve demokratik Suriye” talebiyle gösteri düzenleyenleri “terörist” olarak nitelendirerek halk hareketlerini bastırmak için güvenlik güçlerini harekete geçirdi.
Bunun sonucunda patlak veren iç savaş boyunca Esed, yüz binlerce Suriyelinin hayatını kaybetmesine, işkence görmesine, milyonlarca kişinin yerinden edilmesine ve komşu ülkelere sığınmasına neden oldu.
Sivillere yönelik hak ihlallerini belgeleyen Suriye İnsan Hakları Ağının (SNHR) verilerine göre, devrilmeden önceki son 12 yılda rejim, muhaliflerin kontrolündeki yerleşim yerlerine 217 kez kimyasal silah saldırısı düzenledi.
İlk olarak Aralık 2012″de Humus ilinin El-Beyyada Mahallesi”nde gerçekleştirilen saldırılarda 214″ü çocuk 1514 kişi hayatını kaybetti, 11 bin kişi yaralandı. Ağustos 2013″te de başkent Şam”ın Doğu Guta bölgesinde klor ve sarin gazı içeren kimyasal silah saldırılarında 1400″ün üzerinde sivil yaşamını yitirdi.
Ülkedeki binlerce sivil kimyasal silahların yanı sıra yüz binlercesi de varil, vakum, misket, sığınak delici bombalar ve havan toplarıyla yaşamını yitirdi.
Esed, “Suriye Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı” sıfatıyla muhaliflerin kontrolündeki sivil yerleşimlere yönelik varil bombalarının kullanıldığı hava saldırılarını koordine ettiği için yaşanan insanlık trajedisinin mimarı konumunda.
SNHR raporuna göre, Esed rejimine bağlı hava kuvvetleri, Temmuz 2012″den bu yana yerleşim bölgelerinde 81 bin 916 kez varil bombası kullanarak 1821″i çocuk 11 bin 87 sivilin ölümüne yol açtı.
“Kuşatma ve infaz” tümeninin komutanı Mahir Esed
Suriye”de işlenen suçların talimatının kimler tarafından verildiği ve devrik rejim güçlerinin bunları işlerken nasıl bir emir-komuta zincirini takip ettikleri merak konusu. Beşşar Esed”in kardeşi ve rejim ordusu generallerinden Mahir Esed, bu zincirin tepesinde bulunan kilit isimlerden biri olarak ön plana çıkıyor.
Rejimin askeri ve istihbarat mekanizmasının üst düzey yetkililerinden Mahir Esed, ayrım gözetmeyen bombalamalar ve sivil yerleşim yerlerinde ağır silahların kullanıldığı askeri operasyonları yürütmekle suçlanıyor.
Avrupa merkezli bir grup sivil toplum kuruluşunun Doğu Guta ve Han Şeyhun bölgelerindeki kimyasal silah saldırılarına ilişkin binlerce sayfalık raporunda işlenen bu suçların emrini Mahir Esed”in verdiği belirtiliyor.
Mahir Esed”in komutasındaki Dördüncü Tümen, iç savaş boyunca Suriye genelindeki kuşatmalar, bombardıman ve saldırılarda büyük rol oynadı, Doğu Guta gibi bölgeleri abluka altına alarak binlerce kişinin açlık ve tıbbi bakım eksikliğinden ölmesine neden oldu.
Aynı zamanda Mahir Esed”in, “captagon” adlı yasa dışı uyuşturucunun üretim ve kaçakçılık ağının başında olduğu, bu maddeleri büyük ölçüde Lübnan üzerinden bölge ülkeleri ve dünyaya sevk ettiği de biliniyor.
Ali Memluk, rejimin baskıcı politikalarının simge isimlerinden
Beşşar Esed”in sağ kolu olarak bilinen ve devrik rejimin Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanlığını yapan Ali Memluk, ülkedeki insan hakları ihlalleri, savaş suçları ve işkence uygulamalarının merkezinde yer aldı.
Uluslararası raporlarda Memluk”un liderliğindeki istihbarat ve güvenlik mekanizmalarının, sivillere yönelik insanlık suçlarından sorumlu olduğu belirtiliyor.
Rejimin göstericiler, gazeteciler, aktivistler ve yardım çalışanlarına yönelik sistematik baskı ve işkencelerini yöneten Memluk”un liderliğindeki güvenlik birimleri, alıkonulan kişilere fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet uyguladı.
Binlerce kişi, rejimin hapishanelerinde işkence veya insanlık dışı koşullar nedeniyle hayatını kaybetti.
Memluk, Avrupa Birliği (AB) ve ABD tarafından insan hakları ihlalleri ve savaş suçları nedeniyle yaptırım listesine alınırken 2018″de Fransa”da “işkence ve ölümle sonuçlanan insan hakları ihlalleri” suçlamasıyla hakkında tutuklama emri çıkarıldı.
Cemil Hasan, hapishanelerde tutulanlara işkenceyle suçlanıyor
Devrik rejimin Hava Kuvvetleri İstihbarat Dairesinin eski başkanı Cemil Hasan, rejim döneminde geniş çaplı insan hakları ihlalleri ve savaş suçlarını organize etmekle suçlanıyor.
Hasan”ın görev süresi, rejimin muhalefeti bastırdığı dönemde işlenen işkence, yargısız infazlar ve kitlesel gözaltılar ile anılıyor.
Şam”da bulunan Mezze Askeri Havaalanı”ndaki gözaltı tesislerini denetleyen ve buradaki operasyonları yürüten Hasan, 2012 ile 2019 yılları arasında rejim karşıtlarına yardım ettikleri veya onları desteklediklerinden şüphelenilen kişileri belirleyerek işkence yaptı.
ABD Adalet Bakanlığının aralık ayının başında paylaştığı iddianamede Hasan, “savaş suçu işlemekle” itham edildi. İddianamede, Hasan”ın “mahkumları bileklerinden tavana asarak asitle yaktığı, tutuklulara işkence görenlerin çığlığını dinlettiği ve mahkumları cesetlerle aynı hücrede kalmaya zorladığı” kaydedildi.
Atıf Necib, Dera”daki protestoların bastırılmasında rol oynadı
Beşşar Esed”in kuzeni ve çöken rejimin Dera”daki Siyasi Güvenlik Müdürlüğünün eski başkanı Atıf Necib, 2011″deki barışçıl gösterilerin bastırılmasında rol aldı.
Dera”da rejim karşıtı sloganlar yazan çocukların gözaltına alınıp işkence görmesine tepki amaçlı başlayan protestolar, Necib”in talimatları doğrultusunda orantısız şiddetle bastırıldı. Güvenlik güçleri, protesto yürüyüşlerine gerçek mermilerle müdahale ederken gözaltına aldıkları sivillere işkence uyguladı.
Necib, Dera halkını toplu cezalandırma politikalarıyla hedef alarak bölgedeki su, gıda ve tıbbi yardımlara erişimi engelledi.
Binlerce kişinin isminin geçtiği listeler
SNHR, 14 yıl boyunca devrik Esed rejiminin işlediği suçlara ve sorumlularına detaylıca yer veren kapsamlı veri tabanı oluşturdu.
Veri tabanında bu suçlardan sorumlu bulunan veya bu eylemlerle bağlantısı tespit edilen 16 bin 200 ismin olduğu belirtilirken listede eski rejimin askeri ve güvenlik güçlerinden 6 bin 724 kişi, rejimin milis gücü Şebbihalar ile diğer rejim yanlısı gruplardan da 9 bin 476 kişi yer aldı.
“Pro-Justice” grubu tarafından 2019″da yayımlanan “Kara Liste” adlı çalışmada Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonunun (SMDK) Uluslararası Ceza Mahkemesine sunduğu savaş suçluları listesinde ve farklı kaynaklarda elde edilen isimlerin bazıları şöyle:
“Rejim lideri ve Suriye Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı Beşşar Esed,
Korgeneral Fehd Casim el-Freyc,
Korgeneral Ali Abdullah Eyyüb,
Korgeneral Muhammed Mahmud Mahla,
Korgeneral Bassam Haydar,
Korgeneral Adnan Cemil İsmail,
Korgeneral Hasan Muhammed Muhammed,
Korgeneral Bessam Mirhaj el-Hasan,
Tümgeneral Mahir Esed,
Tümgeneral Cemal Muhammed Yunus,
Tümgeneral Refik Mahmud Şihadeh,
Tümgeneral Vecih Yahya Mahmud,
Tümgeneral Edip Nemr Selame,
Tümgeneral Ali Memluk,
Tümgeneral Hassan Mirhac Mirhac,
Tümgeneral Zuheyr el-Esad,
Tümgeneral Muhammed Rahmun,
Tümgeneral Muhammed el-Şaar,
Tümgeneral Vasil Halid el-Samir el-Avayd,
Tümgüneral Salim Harba,
Tümgeneral Cemil el-Hasan,
Tümgeneral Muhammed Dib Zeytun,
Tümgeneral Husam Luka,
Tümgeneral Nasır el-Ali,
Tümgenera Abdulfettah Suleyman Kudsiye,
Tümgeneral Nasır Dib,
Tümgeneral Zaid Salih,
Tümgeneral Gassan İsmail,
Tümgeneral Ramadan Muhammed el-Ramadan,
Tümgeneral Muvaffak Muhammed Asaad,
Tümgeneral Avs Ali Aslan,
Tümgeneral Şevki Yusuf,
Tümgeneral Cevdet Salibi Mavas,
Tümgeneral Muhammed İbrahim Kaddur,
Tümgeneral Kifah Milhim,
Tümgeneral Nazih Hassun,
Tümgeneral Tevfik Yunus,
Tümgeneral Ali Vannus,
Tümgeneral Riyad Habib Abbas,
Tümgeneral Ahmed Muhammed Ballul,
Tümgeneral Gassan Halil,
Tümgeneral Cuma Muhammed el-Casim,
Tümgeneral Malik Hassan,
Tümgeneral Fuad Ahmed Hamuda,
Tümgeneral Hikmet Musa Salman,
Tümgeneral Ekrem Muhammed,
Tümgeneral Ali Muhammed Ganim,
Tümgeneral Muhammed Ali Subuh,
Tümgeneral Badi Süleyman Mualla,
Tümgeneral Saci Derviş,
Tümgeneral Hassan Ali,
Tümgeneral İmad Naffuri,
Tuğgeneral Cevdet el-Ahmed,
Tuğgeneral Hafız Muhammed Mahluf,
Tuğgeneral Abdulselam Fecir Mahmud,
Tuğgeneral Suheyl el-Hasan,
Tuğgeneral Salih el-Abdullah,
Tuğgeneral Salih el-Abdullah,
Tuğgeneral Fayiz Beddur,
Tuğgeneral Cevdet İbrahim Safi,
Tuğgeneral Kusey İbrahim Mihub,
Tuğgeneral Sayil Es’ad Davud,
Tuğgeneral Luey el-Ali,
Tuğgeneral Mazin el-Kanj,
Tuğgeneral Malik Alya,
Tuğgeneral Muhamemd Zamrini,
Tuğgeneral Vefik Nasr,
Tuğgeneral Mufid Vardah,
Tuğgeneral Yasin Ahmed Dahi,
Tuğgeneral Gassan Bilal,
Tuğgeneral Gassan Haddad,
Tuğgeneral Muhammed Haluf,
Tuğgeneral Şefik Massa,
Tuğgeneral Naufal el-Huseyn,
Tuğgeneral Eksam Mahmud,
Tuğgeneral İbrahim al-Wairi,
Tuğgeneral İyad İskender Mandu,
Tuğgeneral Süleyman el-Tinavi,
Tuğgeneral Adnan el-Ahmad,
Tuğgeneral Muhamed Yusuf al-Hasuri,
Tuğgeneral Malik Ali Habib,
Albay Salih Sakr,
Albay Sakr Rüstüm,
Albay Nizar Fandi,
Albay Gayas Dalla,
Yarbay Dureyd İsmail Avad,
Yarbay Firas Gassan Jazaa,
Mühendis Muhammed Ahmed el-Said,
Fadi al-Mallah,
Ali al-Shali,
Musib Nimr Selameh,
Tuğgeneral Abdullatif el-Fehd. Hama Askeri İstihbarat Başkanı,
Tuğgeneral Abdulhamid İdris Hama Askeri İstihbaratı,
Tuğgeneral Hafız Cebbur 34. Tugay Komutanı,
Tuğgeneral Ali El-Hüseyin 47. Tugay Komutanı,
Tümgeneral Muhammed Semmur,
Tümgeneral Zuheyr el-Hamed,
Tümgeneral Cuma el-Ahmed,
Tümgeneral Ali Yunus,
Tümgeneral Berakat Berekat,
Tümgeneral Mürşid Dahir,
Tümgeneral Feysal Munir,
Tümgeneral Selim Berekat,
Tümgeneral Ahmed el-Ukde,
Tümgeneral Ali Es’ad,
Tümgeneral Salah el-Ali,
Tümgeneral Ahmed Cemil İbrahim,
Tümgeneral Ali Durgam,
Tümgeneral Muhammed Hayr Bek,
Tuğgeneral Atıf Necib,
Tuğgeneral Hail el-Esed,
Tuğgeneral Abdülselam,
Tuğgeneral Şeyh Cabir Hirfan,
Tuğgeneral Sair el-Omar,
Tuğgeneral Suheyl Ramazan,
Tuğgeneral Salah Hallum,
Tuğgeneral Heysem Berekat,
Tuğgeneral İyad Mahmud,
Tuğgeneral Ala Saud,
Tuğgeneral Nebih Rabi,
Tuğgeneral Şefik Feyaz Dib,
Tuğgeneral Münir Celud,
Tuğgeneral Muhammed Haluf,
Tuğgeneral Hızır el-Hüseyin,
Tuğgeneral Taha Taha,
Tuğgeneral Zülhimme Şaliş,
Tuğgeneral Adnan Asi,
Tuğgeneral Adnan Ahmed,
Tuğgeneral Suheyl Davud,
Tuğgeneral Bedi el-Ali,
Tuğgeneral Hakim Muhammed Kencu Hasan,
Tuğgeneral Musa Hasan,
Tuğgeneral Riyad Abbas,
Tuğgeneral Muhammed Receb,
Tuğgeneral Habib Safya,
Tuğgeneral Edib Semander,
Tuğgeneral Ali Hüseyin,
Tuğgeneral Ali Nadir,
Tuğgeneral Cemal Abbas,
Albay Semir Nizam,
Albay Edib Kannu,
Albay Gassan Nasur,
Albay Halil Molla,
Albay Malik el-Hadi,
Albay Temam Dib,
Albay Ali Selim,
Albay Temim İsa el-Ahmed,
Albay Muhammed el-Abdullah,
Albay Mecid el-Abdullah,
Yarbay Kinan Muhammed Galiyeh,
Yarbay Ahmed Abdulhamid,
Yarbay Halid el-Hatib,
Yarbay Samir el-Beridi,
Yarbay Emced Abbas,
Yüzbaşı Samir Abbas Dib,
Yarbay Adnan Riyad el-Şami.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source: