Uyan ey medyamız, gafletten uyan!

Uyan ey medyamız, gafletten uyan!

Kıbrıs’ta 28 Şubat dalgası!

Yavru Vatan’da olup bitenleri görüyorsunuz…

Tam mânâsıyla “lâikatak krizi” yaşanıyor Kıbrıs’ta.

Biz buna “Kıbrıs’ın 28 Şubatı” diyoruz.

Türkiye’de şimdilik ve kâğıt üzerinde ortadan kaldırılan “başörtüsü yasağı” KKTC’nin başındaki büyük dertlerden.

Meselenin sadece başörtüsü olmadığını, yasağı dayatanların esas olarak “neyi” hedef aldıklarını bilirsiniz.

Türkiye’de çok yaşadık bunları.

Yavru Vatan’daki “tartışmanın” son zamanlarda alevlenmesinin sebebine şöyle bir bakalım:

Lefkoşa’daki İrsen Küçük Ortaokulu’nda bir kız öğrenci başörtülü olduğu için okula alınmayınca…

Birileri, “Ya başını açacak ya da buraya giremeyecek!” dayatmasında bulununca…

Başörtüsüyle okula girme “ısrarının” devam etmesinden dolayı sınavları yapmama, yani diğer öğrencileri de mağdur ederek “kesimleri karşı karşıya getirme” taktiğini uygulayınca…

Mağdure Öğrenci’nin ailesi, bu durumu haliyle kabullenmedi.

Konuyu, KKTC Milli Eğitim Bakanlığı’na taşıdı.

Bakanlık, sıkıntıyı gidermek için bir “ara formül” buldu.

Resmi Gazete’de yayımlanan kararıyla, öğrencilerin başlarını “bone üzerine bandana” ile örtebileceğine hükmetti.

Yasağı bir miktar olsun aşabilme amacını taşıyan bu adım, KKTC’deki “laikatak lobisi” tarafından tepkiyle karşılandı.

“Laiklik elden gidiyor!” tantanası büyütüldü.

Bazı “zinde” sendikalar “bone üzerine bandana” uygulamasının bile “lâikliği ihlâl” anlamına geldiği iddiasıyla protesto eylemleri düzenledi.

Binleri ortalığa dökme, genel greve gitme vs, tehditlerinde bulundu.

Buna mukabil, hassasiyet sahibi veliler ve sivil toplum örgütleri bu kararı destekledi.
Öğrencilerin inançlarına saygı gösterilmesi gerektiğini savundu.

KKTC Başbakanı Ünal Üstel, “laikliği öne süren sendikaların” temsilcileriyle görüştü.
Başörtüsünü “birazcık” serbest bırakma “tüzüğünün” geri çekileceğini açıkladı.

Böylece, kılık kıyafet kuralları, yeniden okul yönetimlerinin keyiflerine bırakıldı.

İşler iyice karıştırıldı, zira bu sefer de “farklı okullarda farklı uygulamalar” durumu meydana geldi.

Vaziyetin özeti bu.

Hatırlarsınız;

Bizler de böylesine “saçma sapan” tartışmalar içine girmiştik bir zamanlar.

Başörtüsü yasaklarının aşılabilmesi için başların “tavşan kulağı” modeliyle örtülebileceği üzerinde durmuştuk.

Ben bizzat, Ara Dönem Başbakanı Bülent Ecevit’in en yakın adamı Hüsamettin Özkan’a gitmiş, “tavşan kulağı” modelini teklif etmiştim!

Şimdilerde KKTC’nin tartışmalarına bakıp bakıp “Neyse ki bizde o günler geride kaldı, başörtüsü yasakları tarihe karıştı!” diye düşünenler varsa…

Şartlar değiştiğinde, bu konuda da nice sıkıntıların meydana gelebileceğini gözden uzak tutmamalarını tavsiye ederim!

KKTC’DE ‘GİZLİ İSRAİL İŞGALİ’ FAALİYETLERİ!

Yazının giriş taraflarında, “Meselenin sadece başörtüsü olmadığını, yasağı dayatanların esas olarak neyi hedef aldıklarını bilirsiniz.” demiştik.

Dert başka dert!

Başörtüsü yasağını devam ettirmek için lâikliği öne sürenler, Siyonistlerin alabildiğine serbest olmalarından, Ada’daki güçlerini, etkinliklerini gün geçtikçe arttırmalarından rahatsızlık duymazlar.

Gündemlerine bile almazlar böyle konuları.

Bizi takip edenler bilir…

Bilmeyenler, “Google”a “Serdar Arseven, Kıbrıs, KKTC, Kıbrıs İkinci Filistin olmasın” diye yazarlarsa birçok yazımıza, konuşmamıza ulaşabilir.

En az yirmi yıldır Kıbrıs’ta olup bitenlerle yakından ilgilenmeye, “bizim” medyanın ilgisini çekmeye çalışıyorum.

“KKTC’de gizli İsrail İşgali!” konusu, istiklâlimiz, istikbalimiz için o kadar önemli ki…
Medyamız, nasıl oluyor da bu kadar ilgisiz kalabiliyor, hayret ediyorum!

Yavru Vatanımız KKTC, takip edebildiğim kadarıyla 20 yıldır “sessizce” işgal edilmek isteniyor.

Oralardaki kimi belediye başkanları ve sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, bazı bölgelerdeki toprakların yüzde 80’inin Siyonistlere satıldığını söylüyor.

Bendeniz Kıbrıs’taki Şirketler Mukayyitliği’nden kayıtları çıkarttığımda, “İsrail-Tel Aviv” bağlantılı birçok şirketin bulunduğunu görmüştüm.

Bunları yayımlamamızdan sonra, oralarda şirket satın alanların farklı yollara saptıklarını, izlerini belli etmemek için bu işleri “gizli ortakları” olan kimi avukatlar üzerinden görmeye başladıklarını bildirdi oradaki kaynaklarım bana.

Şirketleri biraz araştırdığınızda, İngiltere, Almanya, Rusya, Ukrayna, İran vatandaşı olan “Siyonistlere” de ulaşıyorsunuz…

Biz, uzun yıllar evvel, “KKTC’deki Siyonist Yerleşim” üzerinde durunca, bazı muhafazakârlar bile konuyu abarttığımızı, bir bardak suda fırtına kopartmaya çalıştığımızı öne sürüyorlardı.

Bugün, bizim taaa 20 yıl evvel yaptığımız ikazların ne kadar yerinde olduğunu kabul edenlerin ve büyük tehlikeye dikkat çekenlerin sayısının arttığını görüyoruz.
Öte yandan…

Devletimiz, içeride büyük temizlik operasyonları gerçekleştirmesinin ardından bu konulara çok daha fazla eğilebilme imkânını buldu.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, aralarında İngiltere, İsrail ve İran vatandaşlarının da bulunduğu yabancı uyrukluların KKTC’de mülk edilmelerinin yakından tâkip edildiğini söyledi.

“KKTC’de onbinlerce dönem arazinin İsrail ile ilişkili aracılar tarafından alındığına dair” haberler hakkındaki soruya cevap veren Fidan, “Bir önceki görevimden itibaren baktığımız bir konuydu bu” dedi.

KKTC’deki yabancı mülk alımlarının MİT’in takibinde olduğunu söyledi.

Dahası, bu konudaki endişelerini KKTC yetkililerine ilettiklerini kaydetti.

Sayın Fidan’ın “ikazlarını” alenen dile getirmesinin ardından hareket geçen KKTC yetkilileri de, oralarda yabancıların mülk edinmesine bazı kısıtlamalar getirdi.

Biz buna sevinirken, “Oh, bu konuda güzel adımlar atılıyor.” derken, KKTC yönetiminin “tuhaf adımlar” attığı yönünde haberler ulaştı.

Konu, KKTC Basını’na, “Hükümet 7 ay dayanabildi, yabancılar için arazi ve mülk satışında sınırlar kalktı!” başlıklarıyla yansıdı.

Mesele öylesine hayati bir mesele ki…

Gazze’deki Soykırım olanca vahşetiyle devam ediyor malûm.

Siyonizm’in sadece Gazze’yi hedef almadığını, Türkiye’nin de “hedef ülke”ler arasında olduğunu…

Hatta öncelikli hedeflerden birinin de Türkiye olduğunu hepimiz biliyoruz.

Kıbrıs Rum Tarafı’nı tamamen ele geçiren ABD destekli Siyonistlerin, -Allah korusun- KKTC’yi de “düşürmeleri” halinde neler yaşayabileceğimizi de hepimiz tahmin edebiliyoruz.

Bu tehlikeye dikkat çeken az sayıdaki sivil toplum örgütü ve gazeteci, “İsrail’in işgal plânı Filistin ile sınırlı değil!” diyor.

“Kıbrıs İkinci Filistin Olmasın!” başlığı altında ikazlarda bulunuyor.

“Sessiz işgale dur de!” çağrısı yapıyor.

Bu arada, gündeme başka başka haberler de düşüyor.

Başta ABD, Rusya, Ukrayna olmak üzere 100 ülkede örgütlü olan Siyonist Örgüt CHABAD’ın isimli örgüte dair haberler mesela…

Örgütün ismi, Türkiye gündemine mensupları olan Siyonist askerlerin soykırım görüntüleriyle gelmişti.

GAZZE’deki soykırıma katılmasından dolayı gündemin bir kenarında yer bulan CHABAD’ın KKTC’deki faaliyetlerine dair birçok bilgiyi, belgeyi internet ortamında bulabilirsiniz.

Yukarıda uzun uzun anlattığımız “KKTC’de gayrimenkul alımları” işinde de parmağı olduğu bilinen bir örgüt CHABAD.

Türkiye için de ciddi bir “güvenlik endişesi” kaynağı!

Konu, KKTC’deki “başörtüsü tartışması”ndan nerelere geldi, değil mi?

Gelir tabii…

Türkiye’deki 28 Şubat’ı konuşurken ve tartışırken de söz hep oralara geliyor…
Siyonizm’e, Evanjelizm’e yani…

Birilerindeki “Laikatak krizlerinin” hangi amaçlar için kullanıldığını hep birlikte gördük.

Türkiye’deki üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması halinde büyük sıkıntıların meydana geleceğini söyleyenlerin yanıldıkları zaman içinde iyice ortaya çıktı.

İşte, başörtüsü sadece üniversitelerde değil, bütün okullarda serbest bırakıldı da ne oldu?

Hatta, bütün memureler için serbest bırakıldı da ne oldu?

Başını örtenlerle örtmeyenler arasında takışmalar, çatışmalar mı çıktı?

Yok, hayır…

Örtünen de örtünmeyen de işinde gücünde.

Herkes kendi dünyasında.

Huzurun, toplumsal barışın yolu budur.

Bunu KKTC’deki “laikatak geçiren” kişiler de anlamalıdır.

Bunun ötesinde…

KKTC’ye sahip çıkmak “Milli Görev”dir.

Önümüzdeki süreçte, Ankara’daki hassasiyet sahibi sivil toplum örgütlerinin bir araya gelip bu konuyu enine boyuna tartışacağını duyurmuş olalım bu son bölümde.

KKTC’de, 27 sivil toplum örgütünü bir araya getiren Hak ve Özgürlükler Platformu adlı bir oluşum var.

Buradakiler ve oradakiler mutlaka güç birliği yapmalı.

Mesele, sadece Devletimizin omuzlarına bırakılmamalı, sivil toplum da aktif bir şekilde devreye girmeli.

Bizler, bu çalışmalara katkıda bulunacağız kısmetse.

Birçok meselemizi olduğu gibi “Yavru Vatan meselemiz”i de çok ihmal ettik bugüne kadar.
Şimdi, tehlike iyice kapımıza dayandı.

Böyle olunca da “farkındalık” biraz olsun arttı.

Bir de medyamız var, uyandırılması gereken…

Oraya da şöyle seslenelim buradan:

Uyan ey medyamız

gafletten uyan!

Serdar Arseven / Haber7

Source: Serdar Arseven