Zeytinimi alma geleceğimi çalma
Türkiye’nin Ortadoğu’ya hükmetme hayalini kurduğu “büyük” gündeminde Ankara’da bir eylem sürüyor günlerdir. Egeli köylüler geleceklerinin yok olmaması, hayat damarlarının kesilmemesi için parklara serdikleri yatakların üzerinde yatıyor. Çünkü 13 Haziran’da zeytinliklerin madencilik faaliyetlerine açılmasına ilişkin verilen kanun teklifine Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda bu hafta devam edilecek. Kanun teklifi diyor ki: “Elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin, tapuda zeytinlik olarak kayıtlı veya fiili olarak üzerinde zeytinlik bulunan, sınırları belirtilen alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesi mümkün olmaması durumunda madencilik faaliyeti yürütülecek kısımdaki zeytin ağaçlarının maden sahasının bulunduğu ilçe ve il sınırlarına öncelik vermek suretiyle taşınmasına, sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca izin verilebilecek.” İşte bu teklife karşı 3 Temmuz’dan bu yana Cemal Süreya Parkı’nda eylem yapıyor ve nöbet tutuyor köylüler. Köylülerin yaşadığı toprakları madencilik faaliyetlerine açan bu tasarı yıllardır gündemde. 10’a yakın kez denendi. Geri çekildi. Ama bu kez iktidarın ve yandaşı sermayedarların gözü kararmış görünüyor. ZORLA GÖÇ Köylüler korku içinde. Önceki gün yayımladıkları açık mektupta, “Orman, mera ve zeytinliklerimizin korunmasını sağlayan diğer yasaları delip geçiyor. İşin özü, bu yasa geçerse, maden şirketleri istediği için topraklarımıza el koyacak. Zeytinlerimiz, köylerimiz zorla taşınacak. Bizleri göç etmeye zorlayacaklar” diyorlar. TEMA Genel Müdürü Deniz Ataç yıllardır bu yasaya karşı mücadele ediyor. Kanun teklifiyle ormanların, zeytinliklerin, meraların ve su kaynaklarının yok edileceği sürekli anlatıyor… Yeni düzenlemeyle zeytinliklerin kömür madenciliği için gözden çıkarıldığını söylüyor ve ekliyor: “Muğla’daki zeytinlikler termik santrallara kömür temini amacıyla madenciliğe açılıyor. Bu alanlarda artık maden aranabilecek ve işletilebilecek. Zeytinliklerin ‘taşınabilir’ ilan edilmesiyle bu üretim ve kültürel miras alanları adeta bir eşya haline getiriliyor.” Köylüler tepkisiz kalan iktidar ve en fazla 30 yıllık kârı için köylüyü görmeyen sermaye karşısında çaresiz. “Bu tasarı geçerse başımıza gelecekleri biliyoruz” diyorlar. Eminim o teklifi veren vekillerin de o kalitesiz kömürü çıkarmak isteyen sermaye sahipleri de bir Ege köyünde zeytin kokusuyla uyanmışlardır. Sabahın serinliğinde çırpılarak toplanan zeytin, bereketin, emeğin ve sessiz bir direncin simgesidir. Sökülen her zeytin ağacı bir çocuğun, bir gencin yani bir hayatın yok olmasıdır. Zeytin bir geçim kaynağıdır. Bir kadın emeğidir. Bir kültürdür. Ege ve Marmara’nın belleğidir. Bir zeytin ağacı, 500 yıl yaşayabilir. Ama şimdi bu köklü hayatlar, dozerlerle birkaç dakikada sökülüyor. Kirlenmiş su, yok edilmiş tarım, işsiz kalan köylüler ve göç. Sermaye zeytin ağaçlarının taşınabileceğini anlatıyor kendini haklı çıkarmak için. Köklü bir zeytin ağacının yaşayamayacağı gerçeğini gizleyerek. Diyelim ki yaşadı. Yerinden edilen binlerce insan ne olacak? Düşündünüz mü? Bu bir kalkınma hikâyesi değil. Bu, bir çöküşün, bir vicdan kaybının hikâyesidir.
Source: Jale Özgentürk