“Wellness Insights – Omurga Sağlığı ve Doğayla Temasın Faydaları”

Omurganıza iyi bakın! Skolyozda erken tanı önemli: Tedavi süreci kolaylaşıyor

Skolyoz, omurganın sağa ya da sola doğru 10 derecenin üzerinde eğrilik göstermesiyle ortaya çıkan bir duruş bozukluğu olarak tanımlanıyor. Özellikle Haziran ayının “Skolyoz Farkındalık Ayı” olarak anılması, bu önemli sağlık sorununa dikkat çekmeyi amaçlıyor. Medipol Acıbadem Bölge Hastanesi’nden Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Gökhan Özkoçak,, skolyozun çoğunlukla 10 ila 15 yaş arasındaki çocuklarda görüldüğünü belirterek, “Kız çocuklarında erkeklere kıyasla 8-10 kat daha fazla rastlanıyor” dedi. EN SIK OKUL ÇAĞINDA GÖRÜLÜYOR Skolyozun erken fark edilmesinin tedavi sürecini ciddi ölçüde kolaylaştırdığını söyleyen Dr. Özkoçak, “Omuz seviyelerinde dengesizlik, kürek kemiklerinin birinin daha belirgin olması, bel ve kalça bölgesinde asimetri, duruşta eğrilik gibi bulgular dikkatlice gözlemlenmeli” dedi. Bu işaretlerin görüldüğü çocukların mutlaka bir fizik tedavi uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. TEDAVİYE EĞRİLİĞE GÖRE YÖN VERİLİYOR Skolyozun derecesine göre farklı tedavi seçenekleri uygulanabiliyor. Dr. Özkoçak, “10-20 derece arasındaki eğriliklerde sadece özellikli omurga egzersizleriyle oldukça iyi sonuçlar alıyoruz. 20-40 derece arası skolyozlarda ise egzersizlerin yanı sıra korse kullanımı da devreye giriyor. 40 derecenin üstündeki eğrilikler cerrahi işlem açısından değerlendirilmeli” ifadelerini kullandı. Cerrahi müdahalenin yalnızca daha ileri vakalarda gündeme geldiğini belirten Dr. Özkoçak, çoğu çocuğun büyüme süreci tamamlandığında sağlıklı bir omurgaya sahip olabildiğini belirtti. “OMURGA, VÜCUDUN PIRLANTASIDIR” Dr. Özkoçak, omurga sağlığının hayat boyu korunması gerektiğine dikkat çekerek, “Cildimize gösterdiğimiz özeni omurgamıza da göstermeliyiz. Duruş bozukluklarını ciddiye almalı, erken yaşta müdahale ile ilerlemesini durdurmalıyız. Unutmayın, omurga vücudun pırlantası gibidir” dedi.

Source: Internet Haber


1145 Hüseyin Goncagül

Soykırımcı İsrail’in Gazze’yi yakıp yıktığı bir zamanda bir güzel adam sessiz sedasız aramızdan ayrıldı. Ümmetin derdiyle dertlenen Usta Sanatçı Hüseyin Goncagül’ün kalbi coğrafyamızda yaşanan acılara daha fazla dayanamadı. Terör devletinin İran’a saldırdığı günlerde Hakk’a yürüdü. Geride hoş bir sada bıraktı.

Hüseyin Goncagül’ü Türk kamuoyu daha çok Kanal 7’deki efsane programlarından tanıdı. Değerlerimize sımsıkı bağlı olan bu güzel adamı milletimiz çok sevdi. Yediden yetmiş yediye herkesin gönlüne girmesini bildi. Çocukla çocuk, yaşlıyla yaşlı oldu. Bir derdi, bir davası, bir duruşu vardı.

Yüzü her daim gülen ve yüzleri her daim güldüren özgün bir adamdı. Camiamızın en güzel adamlarından biriydi. Hayat dolu bir insandı. Her zaman ruhu gençti. “Latife latif gerek.” sözüne uygun olarak her zaman latife yapardı. O, çağımızın modern Nasreddin Hocası idi. Nasreddin Hoca gibi adı anıldığında yüzlerde tebessüm oluşurdu.

Bereketli bir ömür yaşadı. Sanat yoluyla insanların gönlüne girip değerlerimizin sahiplenilmesini sağladı. Özellikle çocuklara yaptığı hizmetler saymakla bitirilemez.

Herkesin kendisine verilen kabiliyetten sorumlu tutulacağının bilinciyle birikimini milletine vakfetti.

Son nefesine kadar cihadını sürdürdü. İslam’ın güzelliklerini tiyatro aracılığıyla anlatmak gibi bir idealin peşinden yürüdü. Sahnelerde ve ekranlarda her zaman hayrı söyledi.
Hüseyin Abi’yle programlarda karşılaştığımızda:

“Abi maşallahın var, yaşıtların emekliliğin keyfini sürüp torun severken sen mücadeleye devam ediyorsun.” dediğimde o her zamanki tebessümüyle:

“Bu işlerden emekli olunmaz, rahmetli olunur.” deyip gülümserdi.

ŞEHİRLİ MÜSLÜMAN

Sanata olan ilgisinin, Üsküdar İskelesi’nde çalışan babasının Dümbüllü İsmail’e dair anekdotları paylaşmasıyla başladığını söylerdi. Şehirli bir Müslümandı. Üsküdarlı, dolayısıyla İstanbulluydu.

İstanbul efendilerinin şehre kattıkları güzelliklerin, inceliklerin yakın şahidiydi. Hiçbir zaman asık suratlı olmadı. Selamı hiç kimseden eksik etmedi. Muhammedi bir neşeye sahipti.

SEVİLEN BİR ÖĞRETMEN

Bulunduğu her yere muhabbet taşıdı. Hep bir gayretin içinde oldu. Bir dönem Üsküdar’da öğretmenlik yapar. Ama ondaki tiyatro aşkı hiç eksilmez. Bu dışarıdan da kolayca anlaşılır. Öyle ki okul müdürü: “Hüseyin Bey İngilizce öğretmenliğini rol icabı yapıyor.” der. Öğretmenlik zamanlarında hem meslektaşlarının hem de öğrencilerinin sevgisini, saygısını kazanır. Sevilen hocalardan olur. Dersleri keyifle geçer.

Öğretmenlik yıllarından anlattığı bir hatırası şöyleydi:

Okulun merdivenlerinden inerken, beden eğitimi dersinden çıkan bir grup öğrenci yavaş adımlarla ve yorgun bir şekilde merdivenleri çıkmaktadır. Hüseyin Goncagül gençlere takılmadan edemez:

“Ne o gençler, ruh gibisiniz?” der.

Öğrencilerin cevabı soruya uygun düşer:

“Yeni bedenden çıktık hocam, ondandır.” diye cevap verirler.

TRT’DE TANIDIĞINIZ VAR MI?

Her sohbetinde güldüren ve düşündüren anekdotlar anlatan Goncagül’ün kendisiyle ilgili de çokça anekdot vardır.

Bir dönem TRT’de program yapmak ister ama kanalın yöneticileri hep engel çıkarırlar. İstanbul İmam Hatip’ten sınıf arkadaşı olduğu Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile bir düğünde karşılaşıp muhabbetle birbirlerine sarılırlar.

Cumhurbaşkanımız “Nasılsın Hüseyin?” deyip hâl hatır sorduktan sonra:
“Bir isteğin var mı?” der

Cevap tam Goncagülce olur:

“Efendim, program yapmak istiyorum. Acaba TRT’de bir tanıdığınız var mı?” der.

ŞİİRLİ VE ŞUURLU BİR NESİL

Okullara gittiğimde gençlere mutlaka şiir ezberlemelerini tavsiye ediyorum. Çünkü şiir şuur kazandırır. Şiirsizliğin tehlikelerinden bahsediyorum. Hüseyin Goncagül de özellikle bütün İmam Hatiplilere şiir ezberlemelerini şart koştuğunu söylemişti. Öğrencilik yıllarında ezberledikleri şiirleri hayat boyunca kullandıklarını dile getirmişti. Hatta Cumhurbaşkanımızın da konuşmalarında seslendirdiği şiirleri İmam Hatip yıllarında ezberlediğini belirtmişti. O dönemin hocaları şiir konusunda çok hassastır. Osman Öztürk Hoca her derste tahtaya bir beyit yazdırarak ezberlemelerini ister.

Hüseyin Goncagül’ün İmam Hatip yılları dolu dolu geçer. Cumhurbaşkanı çıkaran bir sınıfın mensubudur. Dönem arkadaşları her alanda başarılı olur. Aralarından sadece bir kişi imam olur.

Cana yakınlığı, cömertliği, yardımseverliğiyle okulda herkesle dost olur. İstanbul İmam Hatip’in gözde öğrencilerindendir. Sürekli kültürel faaliyetlerde bulunur. Hafta sonları tiyatro oynar. Yıllar geçmesine rağmen okul numarası ve aziz hatıraları bütün arkadaşlarının hafızasında kalır.

“1145 Hüseyin Goncagül”ü hiç kimse unutamaz.

Sınıf arkadaşlarından çoğuyla konuştum. Onlarla konuşurken Goncagül’ün gönüllerde nasıl bir iz bıraktığını daha iyi görmüş oldum. Ölümü yakıştıramadıkları dostlarını kaybetmenin hüznü vardı yüzlerinde.

İSMAİL HAKKI OKULU

İmam Hatiplilik kimliğine her zaman sahip çıkan ve bundan gurur duyan Goncagül, öğrencilik yıllarında açılan Devlet Tiyatroları tarafından AKM’de açılan çocuk oyunculuğu sınavına girer. Altı yüz kişi arasından ilk yirmiye girerek başarılı olur. Devlet Tiyatrolarında “Mavikuş” isimli bir oyunda sahne alır. O dönem, beyaz Türklerin arasına bir İmam Hatipli olarak girmesi çok zordur. Aradan aylar geçince Devlet Tiyatrolarının idari müdürü çağırır:

“Evladım, formu eksik doldurmuşsun. Adın, soyadın her şey tamam, lakin okulu kapalı geçmişsin. İHO okulu yazmışsın.”

İmam Hatip Okulu olduğunu öğrenince, kendisine kapıların kapanacağını bilen Goncagül, parlak zekâsıyla:

“Efendim, İHO Okulu’nun açılımı İsmail Hakkı Okulu’dur.” der.

GENÇLERE DOKUNDU

Hüseyin Goncagül, Burak Sezen, Sezgin Maden gibi genç sanatçıların elinden tutarak onları yetiştirdi. Sahne üzerinde de öğretmenlik vasfını sürdürdü.

“Ustada kalırsa bu öksüz yapı, onu sürdürmeyen çırak utansın.” diyerek meydanı boş bırakmamalarını öğütledi. Sahneden kalplere dokunmanın önemine yürekten inanmalarını istedi.

Bir müftü efendi Goncagül’e:

“Bizim aylarca vermeye uğraştığımız bir değeri sen bir programla başarıyorsun.” der.
Goncagül, müftü efendiye sanatın gücünü anlatmak durumunda kalır. Aslında bütün ömrü camiamıza bunu anlatmakla geçti. Kültür nöbetini yeri geldiğinde tek başına sürdürdü. İnsanlara mesaj vermek durumunda olanların, özellikle öğretmen ve imamların tiyatro dersi alması gerektiğine inanırdı.

Tiyatroyu caiz görmeyen bir camiaya tiyatro yapmalısınız demekten hiçbir zaman vazgeçmedi. Yeteri kadar takdir edildi mi sorusuna cevap vermek zor. Daha fazla imkân bulsaydı daha güzel işler yapabilirdi elbette. Hiçbir zaman İsyan etmedi. Tenkit yerine tebliğ ile vakit geçirdi. Müslüman Türk milleti ondan razıydı. Rızasını umduğu Rabbimizin de Goncagül kulundan razı olması en büyük duamız.

EMANET HATIRALAR

Tiyatroda olduğu kadar dost biriktirme hususunda da usta olan Hüseyin Goncagül, dostlarına sayısız hatırayı emanet bıraktı. Bu yaşanmışlıkların bir kitapta toparlanması çok yerinde olur. İnşallah bir kardeşimiz bu görevi yerine getirir. Kendiyle yapılan bir söyleşide:

“Adınız bir yere verildi mi?” sorusuna:

“Bizde yaşarken olmaz öyle şeyler, ölünce verilir artık.” demiş.

Aziz ruhu şad olsun.

Mahmut BIYIKLI / Haber7

Source: Mahmut B


Kabine toplantısında emekli maaş zamları masada! İşte konuşulan en düşük aylık

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Kabine, iki haftalık aranın ardından bugün Beştepe”de toplanıyor. Toplantının ana gündemini, Türkiye”nin öncelikli meseleleri arasında yer alan ekonomi, emekli maaşları, enflasyon, terörle mücadele, dış politika gelişmeleri ve orman yangınları oluşturacak. EMEKLİLERİN KÖK MAAŞI GÜNDEMDE Toplantıda, 3 Temmuz”da açıklanacak Haziran ayı enflasyon verileri doğrultusunda memur ve emekli zammı netleşecek. Hükümetin öncelikli gündemi, en düşük emekli maaşının artırılması olacak. Kök maaşı 14 bin 469 TL”nin altında olan emekliler, mevcut haliyle temmuz ayında zam alamıyor. Bu nedenle, düşük maaşlı emeklilerin tamamının artıştan faydalanabilmesi için yasal düzenleme planlanıyor. PEŞ PEŞE AÇIKLAMA GELDİ AK Parti Grup Başkanvekili Leyla Şahin Usta, “4 milyona yakın emeklimizin en düşük maaşı aldığının farkındayız. Bununla ilgili çalışmalarımızı yapıyoruz” açıklamasıyla düzenleme sinyalini vermişti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan ise temmuz ayında en düşük emekli aylığında artışa gidileceğinin mesajını vermişti. Işıkhan, bu konuda Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bir çalışma yapıldığını belirterek, 3 Temmuz”da açıklanacak enflasyon oranından sonra en düşük emekli aylığında yapılacak artışın belli olacağını söylemişti. 6 aylık enflasyon farkının yüzde 16-17 olması halinde en düşük emekli maaşı yaklaşık 17 bin TL”ye çıkabilir. EN DÜŞÜK EMEKLİ MAAŞI İÇİN 3 İHTİMAL ÜZERİNDE DURULUYOR Son açıklanan enflasyon verileri doğrultusunda 5 aylık kümülatif artış yüzde 15.09 seviyesinde. Haziran ayı enflasyonunun yüzde 1.5 civarında gerçekleşmesi halinde zam oranının yüzde 16.81″e ulaşması ve en düşük maaşın 16.901 TL olması bekleniyor.Bununla birlikte, enflasyondan bağımsız olarak yapılabilecek artış senaryoları da konuşuluyor. Bu senaryolara göre;Yüzde 20 zam yapılırsa maaş 17.363 TL olacak,Yüzde 25 zam durumunda maaş 18.086 TL”ye çıkacak,Yüzde 30 zam uygulanırsa en düşük maaş 18.810 TL seviyesine ulaşacak.Haziran ayı enflasyon rakamlarının açıklanmasıyla birlikte, zam oranı ve nihai maaş tutarı da kesinlik kazanacak.

Source: Haberler


Çıplak ayakla yürümenin sıradışı faydaları

Vücudun doğal dengesini yeniden kazanması, ayakkabılarınızı çıkarmanızla başlayabilir. ÇIPLAK AYAKLA YÜRÜMENİN FAYDALARI: DOĞALLIĞA GERİ DÖNÜŞ 1. ÇOCUKLAR İÇİN GELİŞİMSEL DESTEK Küçük çocuklar yürümeye başladıklarında çıplak ayakla yürümelerine izin verilmesi tavsiye edilir. Bu durum, yalnızca ayaklarının fiziksel gelişimini desteklemekle kalmaz, aynı zamanda doğru yürüme alışkanlıklarının oluşmasına da katkı sağlar. Çıplak ayakla yürümek, çocukların ayak kaslarını daha etkin kullanmasına, denge sağlamalarına ve çevresel farkındalıklarının gelişmesine yardımcı olur. 2. YETİŞKİNLERDE DOĞAL YÜRÜYÜŞ DÜZENİNE DÖNÜŞ Yetişkinler için de çıplak ayakla yürümek, doğal yürüyüş modeline geri dönmenin bir yoludur. Kalın tabanlı ayakkabılar ayakların yere temas şeklini değiştirerek yürüyüşü yapaylaştırabilir. Oysa çıplak ayakla yürüyen bireyler, topuktan ziyade ayağın ortasına ve parmaklara daha fazla baskı uygulayarak daha dengeli ve hafif adımlar atarlar. 3. AYAK VE BACAK KASLARINI GÜÇLENDİRİR Çıplak ayakla yürümek, ayakların esnemesini ve doğal hareket etmesini teşvik ederek hem ayak hem de bacak kaslarını güçlendirir. Bu durum, gelişmekte olan çocuklar için olduğu kadar, kas kütlesini korumak isteyen yetişkinler için de önemlidir. 4. DENGE VE KOORDİNASYONU ARTIRIR Ayaklar, birçok kemik, bağ ve eklemi barındıran karmaşık yapılar oldukları için denge ve duruşta büyük rol oynarlar. Çıplak ayakla yürümek bu yapıları aktif hale getirir, denge kaslarını güçlendirir ve vücut farkındalığını artırır. Özellikle yaşlı bireyler için düşme riskini azaltacak önemli bir etkendir. 5. DURUŞU İYİLEŞTİRİR Vücudun doğal hizalanmasını destekleyen çıplak ayakla yürüme, duruşu olumlu yönde etkiler. Minimalist ayakkabılar ya da doğrudan yere temas sayesinde vücut kendi dengeli duruş pozisyonuna kavuşur. Bu da omurga sağlığını destekler. 6. TOPRAKLAMA VE STRES AZALMASI Doğrudan yerle temas etmeye topraklama denir. Çim üzerinde yürümek, kumda dolaşmak ya da taşlara basmak, hem zihinsel hem fiziksel rahatlama sağlayabilir. Topraklama, stres hormonlarını azaltarak sinir sistemini sakinleştirir ve gevşemeyi teşvik eder. 7. UYKU KALİTESİNİ ARTIRABİLİR Yapılan bazı çalışmalar, topraklamanın uyku düzenini iyileştirdiğini ve vücudun doğal ritmini desteklediğini öne sürmektedir. Aynı zamanda ağrıları hafifletme ve bağışıklık sistemini dengeleme gibi potansiyel faydaları da araştırılmaktadır. 8. ZİHİNSEL SAĞLIĞA KATKILARI Doğada zaman geçirmek, depresyon ve kaygı belirtilerini azaltabilir. Çıplak ayakla yürümek, çevreyle daha doğrudan bir temas sağlayarak ruh halini iyileştirebilir. Ergenlerde yapılan gözlemler, çıplak ayakla yürüyen bireylerin stres seviyelerinde düşüş ve bilişsel becerilerinde artış olduğunu ortaya koymuştur. 9. DUYUSAL DENEYİMİ ARTIRIR Ayakkabısız yürümek, zeminin sıcaklığı, yapısı ve dokusunu hissetmeyi mümkün kılar. Bu duyusal farkındalık, bireyin çevresine karşı daha bilinçli ve odaklı olmasını sağlar. Aynı zamanda propriosepsiyon – yani vücudun uzaydaki konumunu algılaması – becerisini de geliştirir. 10. KAN DOLAŞIMINI DESTEKLER VE İLTİHABI AZALTABİLİR Bazı araştırmalar, çıplak ayakla yürümenin kan akışını hızlandırabileceğini ve vücuttaki iltihap düzeylerini azaltabileceğini göstermektedir. Bu sayede genel sağlık üzerinde olumlu etkiler sağlanabileceği düşünülmektedir. Ancak bu alanda daha fazla bilimsel çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Görsel Kaynak: istockphoto

Source: Habertürk


Dikkat! Yıllar sonra da kansere yol açabilir

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Deri ve Zührevi Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi de olan Yılmaz, güneşin yaşamın kaynağı ancak deri kanserlerine, kırışıklara ve erken yaşlılığa da neden olduğunu söyledi. GÜNEŞ HASARLARI BEBEKLİKTEN İTİBAREN BİRİKİYOR Güneş hasarlarının bebeklikten itibaren birikmeye başladığını dile getiren Yılmaz, Güneş yanıklarının etkileri yaşam boyu deride kalır. Bir süre sonra güneşin hasarları leke, deride şekil bozuklukları, kırışıklıklarla ya da kanserle kendini göstermeye başlar. İşte 5-6 aylık bebekken alınan güneşle başlıyor ve sonrasında yıllar sonra hasarları ortaya çıkıyor diye konuştu. Yılmaz, özellikle güneşin yoğun olduğu 10.00-16.00 saatleri arasında ışınlardan katı şekilde korunma kültürünün geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. GÜNEŞ KORUYUCU TEK BAŞINA YETERLİ DEĞİL Güneş koruyucu kremlerin yanı sıra şapka, uzun kollu gömlek, şemsiye gibi koruyucuların önemine işaret eden Yılmaz, Toplumda D vitaminimiz ne olacak? sorusu var. D vitamini üretimi için kolumuza, bacağımıza gelen ışık yeterli, dışarıda dolaşırken aldığınız güneş fazlasıyla yeter. O nedenle diğer zamanlarda güneşten korunmayı mutlaka öneriyoruz ifadesini kullandı. Yılmaz, dernek olarak Avrupa da dermatologlarla ortaklaşa yürüttükleri Euromelanom Projesi kapsamında insan yüzünün bir tarafında bebeklik, diğer tarafında yaşlanmış ve hasta insan yüzü görselini kullanarak güneşin hasarlarına dikkati çektiklerine değindi. İNSAN DERİSİ GÜNEŞİN HASARINI UNUTMUYOR Görselle güneşin hasarları ve değişimlerini çok net vurguladıklarını, bazılarının bundan etkilendiğini ifade eden Yılmaz, şöyle konuştu: En çok kısa dönemli tatillerden korkarız. 4-5 günlük tatilde bir an önce bronzlaşayım diye birinci, ikinci derece veya su toplayan güneş yanıkları olabiliyor. Her saatin önemi var, hastanın gecikmeden mutlaka hekime gitmesi gerekiyor. Güneş çarpması varsa da ayrıca müdahale gerektirir. İnsan derisi güneşin hasarını unutmuyor. Şiddetli su toplayacak kadar güneş yanığı olan kişilerin sonraki süreçte sırtında leke olursa mutlaka dermatolog tarafından takibi gerekiyor. Çünkü güneş yanığı sonrasında insan vücudunda en tehlikeli kanser türü olan melanomun (deri kanseri) gelişme riskini arttırır. Melanomun yayılma oranı çok yüksek, ölümcül bir kanser türüdür. Yılmaz, örneğin 10, 15 veya 20 yaşında şiddetli güneş yanığı olan birinin ileri yaşlarda da dikkatli olmasını önererek, Güneş yanığından 2, 3, 5, 10 hatta 20 yıl sonra bile sırttaki o yanık alanlarda melanom gelişme riski devam edecektir. Leke olduysa onun klinikte kaydedilmesi, belirli aralıklarla görüntüleri karşılaştırılarak takip edilmesi lazım. Görüntüde değişiklik varsa lekenin tümünü almak, patolojiye göndermek durumundayız dedi.

Source: Habertürk