Baş ağrısından ilaçsız kurtulun
Uzmanlar, hemen herkesin yaşadığı baş ağrısının tek çözüm yolunun ilaç olmadığını belirtiyor. Bazı besinlerin beynimize “rahatla” mesajı verdiğine dikkat çeken Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Derya Uludüz, ‘’Bugün artık biliyoruz ki doğru beslenme, aynı zamanda baş ağrısını kontrol altına almak için de güçlü bir araç. Bazen ağrı kesiciye uzanmak yerine, önce mutfağa uğramak en sağlıklı çözüm yolu olabilir’’ dedi ve baş ağrısını gideren yiyecek ve içecekleri şöyle sıraladı:
Prof. Dr. Derya Uludüz
Susuzluk, beyin dokusunun hafifçe büzüşmesine neden olur ve bu da baş ağrısı şeklinde kendini gösterir. Ayrıca su eksikliği, kanın yoğunlaşmasına ve beynin yeterince oksijen alamamasına yol açar.
Günde en az 8 bardak su içmek, sadece cildi değil, beyni de genç tutar. Başınız ağrımaya başladığında, önce bir bardak su için. Belki de tek eksik, budur…
Migren ya da kronik baş ağrısı yaşayanlar için B2 vitamini yani riboflavin, son yıllarda adını sıkça duyduğumuz doğal desteklerden biri.
Beynin enerji üretiminde görev alarak baş ağrılarının sıklığını ve süresini azaltabileceği düşünülüyor. Her sabah kahvaltıda tüketilen bir haşlanmış yumurta, bir kase yoğurt ya da bir avuç çiğ badem bu ihtiyacı karşılamada oldukça etkili. Ayrıca ıspanak, brokoli ve tam tahıllar da riboflavin açısından oldukça zengindir.
Kafein düşük dozda alındığında damarları daraltıcı etkisiyle bazı baş ağrılarını hafifletebilir. Bu nedenle bazı ağrı kesici ilaçların içinde kafein bulunur.
Ancak günde 1-2 fincanı geçmeyen düzenli kahve tüketimi bu faydayı sağlar. Fazlası ise tam tersi etkiyle damarlarda genişlemeye ve “kafein yoksunluğu” tipi ağrılara neden olur. Dengeli tüketmek şarttır.
Ihlamur ve papatya çayı, kasları gevşetir, stresi azaltır, sinir sistemini rahatlatır. Bu etkiler, özellikle gerilim tipi baş ağrılarında oldukça faydalıdır.
Akşam yemeğinden sonra içilen bir fincan bitki çayı, hem beyni rahatlatır hem de uykuya geçişi kolaylaştırır.
Magnezyum sinir sistemimizin düzenli çalışması için vazgeçilmez bir mineraldir. Beyinde sinir hücrelerinin birbiriyle haberleşmesini sağlar. Magnezyum eksikliği, beyindeki elektriksel aktiviteyi bozarak baş ağrısını tetikleyebilir. Bu nedenle kabak çekirdeği, ıspanak gibi magnezyumdan zengin gıdalar hem sinirleri yatıştırır hem de damarların gereksiz kasılmasını önler.
Özellikle sık migren yaşayanlar için maden suyu, sinir sistemini sakinleştirir, damar kasılmalarını azaltır.
Maden suyu içerken sodyum oranı düşük, magnezyum oranı yüksek olanları tercih etmek önemlidir. Günde 1 şişe düzenli tüketmek, baş ağrısı sıklığını azaltmaya yardımcı olabilir.
Özellikle stresli dönemlerde ya da regl öncesi baş ağrısı yaşayan kadınlarda magnezyum tüketimi altın değerindedir.
YAĞLI BALIK
Özellikle migren gibi baş ağrısı türlerinde, beyindeki damarlarda ve çevresindeki sinirlerde bir tür “mikro iltihap” oluşur. Omega-3 bu iltihap dalgasını sakinleştirir. Aynı zamanda serotonin gibi beyin kimyasallarının üretimini destekleyerek ruh halini dengeler. Haftada en az iki kez somon, sardalya, ton balığı, istavrit, hamsi gibi yağlı balık veya her gün bir avuç ceviz yemek, ağrıyı yönetmede şaşırtıcı derecede etkilidir.
Doğanın bize sunduğu en güçlü ağrı kesicilerden biridir. İçeriğindeki “gingerol” adlı madde, tıpkı bazı ağrı kesiciler gibi vücutta iltihap üreten enzimleri bloke eder.
Özellikle mide bulantısıyla birlikte gelen migren ataklarında, zencefil hem mideyi yatıştırır hem de baş ağrısını hafifletir. Taze zencefilden yapılan bir çay ya da rendelenmiş zencefili yoğurda ekleyerek tüketmek, doğal bir rahatlama sağlar.
Source: Nazan Doğaner Halici
Tek öğün diyeti ile zayıflamak sağlıklı mı?
OMAD diyeti, dünya çapında binlerce kişi tarafından uygulanmaktadır. Ancak bu diyetin vücuda etkileri yalnızca kilo kaybı ile sınırlı mı? Yöntemin eksileri nelerdir? UYARI: Herhangi bir diyetin uygulanması için uzman bir hekim ya da uzman bir diyetisyenin kontrolü şarttır. Ayrıca diyetler kişiye özel hazırlanmalıdır. Haberlerde yer alan bilgiler bireysel uygulamalar için uygun değildir. Herhangi bir kronik rahatsızlığı olan kişiler, gelişigüzel uygulayacakları diyet nedeniyle sağlıklarını büyük riske atabilirler. Ayrıca sağlıklı bir kişinin de doktor kontrolü dışında uygulayacağı bir diyet, sağlığını bozmasına neden olabilir. GÜNDE TEK ÖĞÜN YEMEK (OMAD) NEDİR? OMAD, “One Meal a Day” anlamına gelen bir beslenme düzenidir. Bu yöntemde gün boyunca yalnızca tek bir öğün yemek tüketilir ve kalan saatlerde su, çay veya kahve gibi kalorisiz içecekler serbesttir. OMAD diyeti, genellikle kilo vermek, metabolizmayı düzenlemek ve insülin hassasiyetini artırmak için tercih edilir. Uygulama, tüm günlük besin ihtiyacını tek öğünde karşılamayı hedefler. Fakat bu durum, pek çok sağlık sorununu da beraberinde getirebilir. OMAD DİYETİ UYGULAMADAN ÖNCE BİLİNMESİ GEREKENLER GEÇİŞ SÜRECİ VE ADAPTASYON Tek öğün diyeti için geçiş süreci ve adaptasyon önemlidir. Bu süreçte vücut, alıştığı beslenme düzeninden tek öğüne geçmeye adapte olmalıdır. Başlangıçta küçük öğünlerle başlayarak zamanla tek bir öğüne odaklanmak önemlidir. Su tüketimi artırılmalı ve besinlerin dengeli bir şekilde seçilmesi sağlanmalıdır. Vücudun enerji ihtiyacını karşılamak için protein, lif, sağlıklı yağlar ve karbonhidratlar içeren besinler tercih edilmelidir. BESİN SEÇİMİ VE PORSİYON KONTROLÜ Günde tek öğün beslenmeyi hedefleyen OMAD diyetinde besin seçimi ve porsiyon kontrolü gereklidir. Dikkatlice seçilen besinler, vücudun ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde zengin olmalıdır. Protein, başta olmak üzere lifli gıdalar ile faydalı yağlar ile vitamin ve mineraller seçilmelidir. Porsiyon kontrolü ise yemek miktarını belirlemek ve aşırıya kaçmamak için önemlidir. YETERLİ SU TÜKETİMİ Günde tek öğün beslenme diyeti disiplininde su tüketimi büyük önem taşır. Bu önem iki farklı alanda olur. Öncelikle su kaybını engellemek ve vücudun su dengesini korumaya yarar. Diğer bir önemli detay ise tokluk hissidir. OMAD DİYETİNİN EKSİLERİ NELER? – Besin Eksiklikleri: Tek öğünde tüm vitamin ve mineralleri almak zor olabilir.- Sosyal Etkiler: Diğer öğünlere katılamamak sosyal zorluklara neden olabilir.- Açlık ve Yorgunluk: Uzun süreli açlık bazı kişilerde yorgunluk ve dikkat dağınıklığına yol açabilir. TEK ÖĞÜN DİYETİ İLE BİRLİKTE GÖRÜLEBİLECEK RİSKLER NELERDİR? – Açlık ve Yorgunluk: Günlük olarak bir kişi çok aç hissedebilir ve dengesiz enerji kaynağı nedeniyle yorgunluk yaşayabilir. Kan şekeri seviyeleri düştüğünde titreme, zayıflık ve sinirlilik gibi belirtiler ortaya çıkabilir. – Konsantrasyon Güçlüğü: Kişi konsantre olmakta zorlanabilir. – Aşırı Yeme Riski: Günde sadece bir öğün yemek, bazı insanlar için aşırı yeme riskini artırabilir. Kısıtlayıcı diyetlerin uzun süreli yeme bozukluğu geliştirme riskini artırabileceği bazı araştırmalarla belirtilmiştir. – Hızla Doyma: Kişi tek öğünde yemek yemeyi zor bulabilir çünkü çabuk doyduğunu hissedebilir ve alması gereken besin öğelerini tek öğünde alamayabilir. – Vücut Yağının Artışı: Vücut yağı azalmak yerine artabilir. – Besin Eksiklikleri: Diyet planını uzun süre uygulamak besin eksikliklerine yol açabilir. – Kas Kütlesi Kaybı: Kişi yarı açlık durumuna girdiğinde vücut kas kütlesini kaybetmeye başlayabilir. Görsel Kaynak: istockphoto/shutterstock
Source: Habertürk
Az su içerseniz vücudunuzda neler olur?
Vücudun suya olan ihtiyacı, sağlığınızı doğrudan etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Yeterli su içmenin faydalarından, az su içmenin zararlarına kadar bütün sonuçlara birlikte bakalım. GÜNLÜK SU TÜKETİMİ NE KADAR OLMALIDIR? Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) ve birçok sağlık kuruluşuna göre günlük su tüketimi şu şekilde önerilmektedir: – Kadınlar için: Günde 2.2 – 2.5 litre (yaklaşık 8-10 bardak)- Erkekler için: Günde 2.5 – 3 litre (yaklaşık 10-12 bardak)- Hamile ve emziren kadınlar için: Günde 3 litreye kadar- Spor yapan bireyler için: Terleme yoluyla kaybedilen suyu yerine koymak için 3.5 – 4 litreye kadar çıkabilir Bu miktarlar, sadece su tüketimini kapsar. Meyve, sebze, çay ve diğer sıvılar da su ihtiyacına katkıda bulunabilir. GÜNLÜK SU İHTİYACI NASIL BELİRLENİR? Kişiye özel günlük su ihtiyacını belirlemek için basit bir formül kullanılabilir: Günlük su ihtiyacı (litre) = Vücut ağırlığı (kg) × 0.033 Örneğin, 70 kg ağırlığında bir kişi için hesaplama şu şekilde yapılır:70 × 0.033 = 2.31 litre (yaklaşık 9-10 bardak su) Bu yöntemle her birey kendi günlük su ihtiyacını hesaplayabilir ve vücudunun ihtiyacı olan suyu almasını sağlayabilir. VÜCUDUN SUSUZ KALDIĞINI GÖSTEREN BELİRTİLER NELERDİR? – Ağız kuruluğu ve susama: Ağızda kuruluk hissi ve sürekli susama hissi, vücudun su ihtiyacının arttığını gösterebilir.- Koyu renkte idrar: Normalde açık sarı renkte olan idrarın koyu sarı ya da kahverengiye dönmesi, su eksikliğini gösterebilir.- İdrar miktarında azalma: Gün içinde idrara çıkma sıklığında ve miktarında azalma, vücudun su kaybını telafi etmeye çalıştığını gösterebilir.- Baş ağrısı: Susuz kalmak, baş ağrılarına neden olabilir. Su eksikliği, beyin dokusunun küçülmesine ve baş ağrılarına yol açabilir.- Yorgunluk ve halsizlik: Su eksikliği, vücuttaki kan hacminin azalmasına ve dolayısıyla yorgunluk hissinin artmasına neden olabilir.- Deride kuruluk ve elde titreme: Cildin kuruması, su eksikliğinin bir göstergesi olabilir. Ayrıca, ellerde hafif titreme su kaybının bir belirtisi olabilir.- Kas krampları: Elektrolit dengesindeki bozulma su eksikliğine bağlı kas kramplarına neden olabilir.- Baş dönmesi ve sersemlik: Kan basıncındaki düşüş ve beyin fonksiyonlarının etkilenmesi, baş dönmesi ve sersemliğe neden olabilir.- Kalp atışlarında artış: Susuzluk, kan hacminin azalmasına bağlı olarak kalp atışlarının artmasına yol açabilir.- Mide problemleri: Sindirim sistemi sorunları, su eksikliği nedeniyle ortaya çıkabilir. Kabızlık ve sindirim problemleri su tüketimine bağlı olabilir. YETERLİ MİKTARDA SU TÜKETMENİN SAĞLIĞIMIZA OLUMLU ETKİLERİ 1. TOKSİNLERİ TEMİZLER Böbrekler, su aracılığıyla vücuttan atılması gereken atıkları temizler. Yeterli su içmek, toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı olur. 2. ENERJİ VERİR Hücrelerin ve organların düzgün çalışması için su gereklidir. Yeterli su alımı, enerji seviyelerini yükseltir ve günlük aktiviteleri destekler. 3. BAĞIŞIKLIĞI GÜÇLENDİRİR Su, kan dolaşımını artırarak bağışıklık hücrelerinin etkili bir şekilde çalışmasına yardımcı olur. 4. KİLO KONTROLÜ SAĞLAR Su içmek, tokluk hissi yaratır ve metabolizmanın hızlanmasına katkı sağlar. Bu da kilo kontrolüne yardımcı olabilir. 5. CİLDİ BESLER Su, cildin elastikiyetini korur, kırışıklıkları azaltır ve genel olarak sağlıklı bir cilt görünümüne katkı sağlar. 6. KAS VE EKLEM AĞRILARINI GİDERİR Su, eklemlerin kayganlığını sağlar ve kaslara esneklik kazandırır. Egzersiz yaparken su içmek, performansı artırabilir ve kas yorgunluğunu azaltabilir. 7. KABIZLIĞI ÖNLER Yeterli su alımı, bağırsak hareketliliğini destekler ve kabızlığı önler. AZ SU İÇMENİN VÜCUDUMUZA ETKİ EDEBİLECEK OLUMSUZ SONUÇLARI 1. TANSİYON YÜKSELİR Kanın yüzde 90’ı sudan oluşur. Su içmek, kan hacmi ve kan basıncını doğrudan etkiler. Yeterli su içilmemesi durumunda kan basıncı dengesi ayarlanamaz, tansiyonda yükselişe neden olabilir. 2. KAS KRAMPLARI GÖRÜLEBİLİR Terleme, vücut için önemli bir soğutma mekanizması. Cildin soğumasına yardımcı olur. Öte yandan ter attıkça tuz ve bazı mineralleri de kaybederiz. Ter kayıpları sıvı alımıyla telafi edilmezse, vücut ısısının düzenlenmesi sağlanamaz, ayrıca kaslara giden kan basıncı azalıp, kas krampları ve kas kasılmaları gözlemlenebilir. 3. MİDE EKŞİMESİ Bağırsakların da düzgün çalışması için suya ihtiyacı var. Az su tüketimi olursa, sindirim sorunları ve kabızlık bir sorun haline gelebilir. Su tüketiminin yetersiz olması mide ekşimesine neden olabilir. Susuzluk, ülserin gelişimini teşvik edebilecek aşırı derecede asidik bir mide yaratabilir. 4. BÖBREK TAŞI TEHLİKESİ Böbrekler atıkların kan dolaşımından filtrasyonu ve idrar yolu ile atılım için suya ihtiyaç duyar. Böbrekler vücudumuzda her gün oluşan zararlı atık maddeleri (üre, kreatinin, ürik asit gibi) su ile seyreltip atarlar. Günlük ihtiyacından daha az sıvı alan insanlarda idrar akımı yavaşlayacağı için kolayca idrar yolu iltihapları ve taşları oluşabilir. Yetersiz su tüketimi uzun vadede böbrek yetmezliğine de yol açabilir. 5. CİLT BOZUKLUKLARI Cildimizin yaklaşık yüzde 30’u sudan oluşur. Su, cilt nemini korumak ve cilt hücrelerine gerekli besin maddelerini vermek için gerekli. Cilt dokusunu yeniler, esnekliğini artırır. Bu da, kırışıklıklar ve ince çizgiler gibi yaşlanma görünümünü geciktirmeye yardımcı olur. Az su tüketildiğinde ise cilt bozuklukları ve kırışıklıklarla daha erken karşılaşılır. 6. UZUN SÜRELİ BAŞ AĞRISI Susuzluk baş ağrısına da yol açabilir. Bazı gözlemsel çalışmalar, yetersiz su içmenin migren sürelerini uzatabileceğini söylüyor. Gün içinde yaşanan baş ağrısının nedenini stres, yorgunluk, uykusuzluk veya hastalık gibi nedenlere bağlarız. Ancak gün içerisinde sıklıkla baş ağrısı çekiyorsanız ve dinmeyen baş ağrıları migrene dönüşüyorsa bunun en temel nedeni su içmemeniz olabilir. 7. BİLİŞSEL İŞLEVLERDE BOZUKLUK Beynin yüzde 75’i sudan oluşur. Hafif seviyelerde susuzluk duygu durum ve bilişsel işlevlerde bozulmalara neden olabilir. Susuzluk sonucu konsantrasyon azalırken, kısa süreli hafıza gibi bilişsel işlevin performansı önemli ölçüde düşer. El-göz motor koordinasyonu bozulabildiğinden, hassas veya detaylı işlerin yapılması zorlaşır, güvenlik zafiyeti oluşabilir. Görsel Kaynak: shutterstock
Source: Habertürk
Soluk borusundan, akciğerine gitti: Yuttuğu “karayemiş çekirdeği” az kalsın öldürüyordu!
Hasta Fatma Karabacak’ın sık sık akciğer enfeksiyonu geçirmesi nedeniyle doktora başvurduğunu belirten Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Farabi Hastanesi Başhekimi ve Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Celal Tekinbaş, çekilen tomografi sonrasında akciğerinde yabancı bir cisim tespit edildiğini söyledi.OPERASYON KARARI VERDİKHastanın uzun zamandır çok sık akciğer enfeksiyonu geçirdiğini ve sık sık doktora başvurarak antibiyotik tedavisi gördüğünü belirten Tekinbaş, Şikâyetleri geçmeyince hastaya tomografi çekildi. Tomografide sağ akciğerinde normal olmayan bir lezyon görüldüğü için hastanemize yönlendirildi. Biz de incelediğimizde, sağ akciğerin orta kısmında tümöre benzeyen bir lezyon tespit ettik. Gerekli tetkikler yapıldı, PET/CT çekildi ve problemli bir alan tespit edildi. Bronkoskopi yaptık, hava yolunun içinde bir tümör tespit edildi. Orta lob tamamen harap olmuştu, içerisi iltihapla doluydu. Bu nedenle hastaya operasyon kararı verdik dedi.Ameliyatla orta lobu çıkardıklarını kaydeden Tekinbaş, Bronşun içini açtığımızda bir çekirdekle karşılaştık. Çekirdeğin üzeri doku benzeri bir yapıyla kaplanmıştı. Bronkoskopide tümör sanılmasının nedeni de buydu; çekirdek, tümöre benzer ve vücut dokusuna benzeyen bir görünüm kazanmıştı. Çekirdeği çıkardık, temizledik ve bunun bir karayemiş çekirdeği olduğunu gördük. Bu çekirdek akciğerin orta lobunu tıkamış, balgam bu bölgede birikmiş ve zamanla iltihaplanarak akciğer dokusuna zarar vermiş. Orta lob tamamen işlevini yitirmişti. Başarılı bir ameliyat geçiren hastamız şu an oldukça iyi, yakında taburcu edeceğiz diye konuştu.BİR ŞEY YERKEN ANİ GÜLME, ÖKSÜRME VEYA NEFES ALMA SONUCUNDA CİSİMLER HAVAYOLUNA KAÇABİLİYORYemek yeme esnasında ani öksürme ve gülme gibi durumlarda yabancı cisimlerin hava yoluna kaçabileceğine dikkat çeken Tekinbaş, şöyle konuştu:Yemek yerken ya da ağızda bir şey saklarken ani gülme, öksürme veya nefes alma sonucunda yabancı cisimler hava yoluna kaçabiliyor. Hava yoluna kaçtıktan sonra hastada ani öksürük başlar. Ancak yabancı cisim yerine oturup hareketsiz hale geldiğinde öksürük kesiliyor. Bu yüzden birçok hasta, ‘boğazıma bir şey kaçtı ama geçti’ diyerek doktora başvurmuyor. Oysa bu ihmalkârlık ciddi komplikasyonlara yol açabiliyor.Bu hastamızda da öyle oldu. Eğer geç kalınsaydı, akciğerin tamamını almak zorunda kalabilirdik. Yabancı cisim aspirasyonları en çok çocuklar ve yaşlılarda görülse de her yaş grubunda olabilir. Yemek yerken ani öksürük başlarsa ve bu öksürük uzun sürerse, hatta başka belirti olmasa bile mutlaka bir hekime başvurulmalıdır. Bronkoskopi ile bronş ağacının detaylı değerlendirilmesi gerekir. Bu, kesin tanı için şarttır.Yuttuğu karayemiş yüzünden akciğerinin bir bölümü ameliyatla alınan Fatma Karabacak ise eski sağlığına kavuşmanın mutluluğunu yaşadığını belirterek bir daha karayemiş yemeyeceğini söyledi. Fatma Karabacak, Bir daha çekirdekli bir şey yemem. Hocam kurtardı beni ifadelerini kullandı.
Source:
Cildiyenin diğer adı nedir?
Sağlık kurumlarında en çok başvurulan bölümlerden biri olan cildiye, özellikle cilt rahatsızlıkları, alerjik durumlar ve deri hastalıklarıyla ilgilenen uzmanlık alanıdır. Pek çok kişi bu bölüme yönlendirilse de, bazen tıbbi terimler veya farklı ifadeler kafa karışıklığına neden olabilir. Özellikle hastane panolarında ya da tahlil sonuçlarında farklı bir adla karşılaşmak, insanların cildiyenin diğer adı nedir sorusunu sormasına neden olur. Peki bu bölüm başka hangi isimlerle anılıyor ve bu isim değişikliği neye dayanıyor? CİLDİYENİN DİĞER ADI NEDİR? Cildiyenin diğer adı dermatoloji dir. Tıbbi literatürde kullanılan bu terim, Latin kökenli olup derma (cilt) ve logos (bilim) kelimelerinden türetilmiştir. Yani dermatoloji, cilt bilimi anlamına gelir. Hastanelerde veya üniversitelerin tıp fakültelerinde cildiye yerine bu terimle karşılaşmak oldukça yaygındır. Bu isim farklılığı, halk arasında kullanılan terim ile bilimsel literatürdeki terimin ayrımından kaynaklanır. Cildiye, daha çok halk arasında benimsenmiş bir ifadedir. Ancak resmi evraklar, raporlar ya da akademik metinlerde dermatoloji kelimesi tercih edilir. CİLDİYENİN DİĞER İSMİ NEDİR? Cildiyenin diğer ismi nedir sorusuna yanıt verirken, bazı durumlarda bölüme ait detaylı alt uzmanlık alanlarına da değinmek gerekir. Dermatoloji, kendi içerisinde farklı dallara ayrılabilir. Bu dallar şunlardır: Kozmetik dermatoloji Pediatrik dermatoloji (çocuk cilt hastalıkları) Dermatoimmünoloji Dermatopatoloji Bu alt branşlar da hastanelerde farklı uzmanlar tarafından yürütülmektedir. Dolayısıyla bir kişi cildiye bölümüne başvurduğunda, spesifik bir cilt hastalığına göre bu alt uzmanlık alanlarına yönlendirilebilir. Bunun dışında bazı yerlerde cildiyeye deri hastalıkları bölümü ya da sadece deri hastalıkları adı da verilmektedir. Bu da yine cildiyenin diğer ismi olarak kabul edilebilir. CİLDİYENİN EŞ ANLAMLISI NEDİR? Dilsel olarak bakıldığında, cildiyenin eş anlamlısı doğrudan dermatoloji dir. Bu iki terim aynı anlama gelir ve birbirlerinin yerine kullanılabilir. Ancak bağlamına göre bazen deri hastalıkları uzmanı , cilt doktoru ya da cilt hastalıkları polikliniği gibi ifadeler de eş anlamlı biçimde kullanılabilir. Bu terimler: Aynı tıbbi alanı tanımlar. Kullanıldığı bağlama göre değişiklik gösterse de anlam açısından birbirini tamamlar. Hem resmi hem de halk arasında kullanılabilir. Ayrıca hastane girişlerinde “deri ve zührevi hastalıklar” ifadesiyle de karşılaşmak mümkündür. Bu ifade, cildiyenin tarihi ve geleneksel kullanım şekillerinden biridir. DERMATOLOJİ HANGİ HASTALIKLARA BAKAR? Cildiyenin ya da dermatolojinin ilgi alanına giren hastalıklar sadece ciltle sınırlı değildir. Tırnak, saç, saç derisi ve bazı mukozal yapılar da bu uzmanlık alanına dahildir. Dermatoloji doktorları genellikle şu hastalıklarla ilgilenir: Egzama Akne (sivilce) Sedef hastalığı Mantar enfeksiyonları Alerjik cilt reaksiyonları Cilt lekeleri ve döküntüler Deri kanserleri Ayrıca estetik amaçlı botoks, dolgu ve lazer uygulamaları da dermatoloji uzmanlarının alanına girmektedir. Bu nedenle cildiyenin modern tıpta oldukça geniş bir uygulama alanı vardır. Cildiyenin diğer adı nedir sorusu, hem dilsel hem de tıbbi bağlamda açıklığa kavuşturulması gereken bir konudur. Halk arasında cildiye olarak bilinen bu tıbbi bölüm, resmi olarak dermatoloji ismiyle tanımlanır. Aynı zamanda deri hastalıkları bölümü ya da cilt doktoru gibi ifadeler de eş anlamlı olarak kullanılabilir. Ciltle ilgili her türlü sağlık sorununda başvurulan bu branş, günümüzde hem teşhis hem de estetik uygulamalar açısından önemli bir uzmanlık alanı haline gelmiştir.
Source: Habertürk