İzmir iş dünyasının ekonomi-politiği
20. yüzyılın 21. yüzyıla evrildiği 2000’li yılların başında, önemli bir işe soyunduk. İzmir Ticaret Odası’nın tarihçesini hazırladık. Bu çalışma, bir anlamda İzmir’in iktisat ve siyaset tarihiydi (Yüzyıllar Köprüsü / F. Örs, M.Ş. Örs, E.Serçe – İZTO Yayını, 2002). Milenyum yıllarındaki bu çalışma nedeniyle İzmir Ticaret Odası’nın bütün arşivlerine girdik. Odanın geçmişten günümüze uzanan tüm yönetim kurulu kararlarını, meclis tutanaklarını, yayınlarını inceledik. Sevgili eşim Prof.Dr. Ferlâl Örs ile birlikte binlerce evrakın, belgenin adeta tozunu silkeledik. Kentimizdeki ve ülkemizdeki birçok arşiv, kütüphane ve belgelikten, Yunanistan’ın başkenti Atina’da bulunan Küçük Asya Araştırmaları Merkezi’ne kadar uzanan pek çok yerde; İzmir’in ekonomi yaşamı üzerine araştırmalar yaptık. Aylarca, hatta yıllarca süren yoğun bir çalışmayla, İzmir ekonomisinin adeta dokularına, genlerine nüfuz ettik. Dolayısıyla, İzmir’in ekonomi ve ticaret yaşamı ile ilgili söz söylemeyi, yorum yapmayı hem bir hak ve hem de bir sorumluluk olarak görüyoruz. İZMİR’İN RENKLERİ Bunca kapsamlı ve yoğun araştırmadan çıkardığımız sonuç; İzmir iş dünyasını oluşturan bölgesel sermayenin, kumaşının dokusu ve renkleri çok farklı. Tıpkı bu kentte, tarih içinde gerçekleşen nüfus hareketleri ve yerleşimleri gibi… Geçmişte iş hayatının önemli bölümünü kontrol eden ve bir ayakları batıda olan Levanten aileler ile birlikte, genel olarak Ege adalarından ve Balkanlar’dan gelen göçlerle şekillenen İzmir sermayesi, olabildiğince çok yönlü ve çok renkli… Daha sonraları bu renklere, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu gibi ülkenin başka yörelerinden gelenlerin renkleri de ekleniyor. Ama asıl belirleyici olan tarihin derinliklerinden süzülüp gelen ‘İzmir renkleri’. CUMHURİYET DEĞERLERİ Bu farklı renkler; çoğulculuğu, özgürlüğü, serbestliği, girişimciliği ve çağdaşlığı içinde barındırıyor. İzmir iş dünyası, geçmişten gelen bu özelliklerini çoğunlukla günümüzde de yansıtıyor. İzmirli iş insanının yüzü genel olarak çağdaş dünyaya ve batıya dönük. Her türlü yeniliğe ve gelişmeye açık. İktisat alanındaki bu anlayış, sosyal yaşamda laik bir duruşu ve modern yaşam biçimini de içeriyor. Elbette siyasal tercihlere ve gelişmelere de yön veriyor. Sözün özü, Cumhuriyet ve demokrasi için önemli olan bu değerler, İzmir iş dünyası için de vazgeçilemez nitelikte. DOKU VE GEN UYUŞMAZLIĞI İşte İzmir iş dünyasının, tarihin derinliklerinden süzülüp gelen ve belli ölçülerde günümüze de yansıyan temel özellikleri – değerleri ile AKP iktidarı arasında doku ve gen uyuşmazlığı var. İzmir iş alemi, her ne kadar bu gerçeği şimdiye kadar tolere etmeye çalışsa da, bu gerçek her fırsatta hayatın içinde kendini ele veriyor. Elbette AKP iktidarı da bunun farkında. Siyasal iktidar, ülkenin yazgısını uzun süre elinde tutabilmek için genelde kendi sermayesini ve iktisat kurumlarını oluştururken, İzmir ve Ege’ye özel bir önem yüklüyor. İzmir iş dünyası ile bir türlü barışmayan yıldızını, barıştırmaya çalışıyor. Kimi zaman İzmirlinin, Egelinin hoşuna gideceğini düşündüğü ‘çomaklı şeker’ türü küçük armağanlar uzatıyor, kimi zaman da sert çıkıp dayatmalarda bulunuyor. ZORUNLU BİRLİKTELİK Ama sonuçta İzmir iş dünyası ile AKP’nin uzun yol arkadaşı olmadıkları, geçici olarak birbirlerine kerhen tahammül ettikleri çok belli. Şimdiye kadar, kerhen de olsa birbirine karşılıklı tahammülü içeren, bir bakıma zor ve zorunlu birliktelik, gelecekte bakalım nereye doğru evrilecek? Bu konuyu ele almayı ve zor denklemi irdelemeyi, başka yazılarımızda da sürdüreceğiz. Bütün bu konuları anımsamamıza ve yeniden ele alıp değerlendirmemize yol açan güncel neden, İzmir ekonomi basınının çalışkan ve üretken ismi Sinan Doğan’ın ‘İzmir Sermayesinin Yükselişi ve Çözülüşü’ başlıklı e-kitap çalışması oldu. Bu yararlı çalışması için, sevgili Sinan kardeşimizi içtenlikle kutluyoruz. İzmir iş dünyasının, başta Cumhuriyet değerleri olmak üzere, iklim, çevre, tarım, zeytin ve benzeri konularda; geçmişte örnekleri görüldüğü gibi, günümüzde daha net tavırlar almasını bekliyoruz. *** Zeytin için Ege ayağa kalktı! Zeytin, Ege’nin ve özellikle de Ege kıyılarının simge ürünü. Çanakkale’den Fethiye’ye kadar uzanan kıyı kesimlerde, zeytinlikler gözünüzün alabildiğince uzanıyor. Zeytinyağı ürünü ve zeytin ağacı, Ege Bölgesi ve Ege insanı için çok derin ekonomik – kültürel anlamlar taşıyor. Ege ve ülkemiz ekonomisi için bunca önem taşıyan zeytine, ağaca, toprağa, çevreye karşı; bazı çıkar çevrelerinin husumeti ise hiç bitmiyor. Rant amaçlı girişimlerini kolaylaştırmak, önlerine çıkan engelleri aşmak için; hamle üstüne hamle yapıyorlar. İşte bugünlerde yine böyle bir hamle var. İktidar vekillerinin girişimi ve desteğiyle, zeytin alanlarının talanına yol açacak değişikliği TBMM’den çıkarmaya çalışıyorlar. CUMHURİYETİN ZEYTİNE BAKIŞI Oysa yıllar öncesinden, Cumhuriyetin ilk dönemlerinde 1939 yılında çıkarılan bir zeytincilik yasası var. Bu yasanın 20. maddesine göre ‘Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede, zeytine zarar verecek tesis yapılamaz ve işletilemez’. Bu yasa ve madde, Cumhuriyetin zeytine, toprağa, tarıma verdiği önemi, değeri gösteriyor. İşte madenciler, termik santralciler, rant çevreleri, bu yasayı aşmak ve ardından dolanmak için sürekli fırsat kolluyorlar. İktidarla işbirliği yaparak ve amaçlarına hizmet edecek değişiklikleri torba yasa tasarılarının içine atarak, meclisten geçirmek istiyorlar. BU KAÇINCI HAMLE? Bu amaçla bıkmadan usanmadan uğraşıyorlar. Şimdiye kadar 10 defa gündeme getirdikleri değişiklik, her defasında kamuoyunun yoğun tepkileri ile karşılaşıp geri püskürtülüyor. Ancak onlar bu girişimlerden bir türlü vazgeçmiyorlar. Hadi bu işten doğrudan çıkarı olanları anlıyoruz da; halkın nabzını tutması gereken ve halka rağmen bunun yapılamayacağını bilmesi gereken iktidar politikacılarını doğrusu anlamakta zorlanıyoruz. Ege’de iktidar bloku partilerinin gerilemesi devam ediyor. Doğrusu insan, ‘31 Mart yerel seçimlerinde Ege’de güç kaybeden bu partiler, acaba Ege’den ve Egelinin gönlünden tümüyle silinmeyi mi hedefliyorlar’ diye düşünmeden edemiyor. Yoksa siyaseten bu zeytin işini anlamak ve anlamlandırmak gerçekten mümkün değil. Ege’nin tüm siyasal temsilcilerini, zeytin ve zeytinci için göreve davet ediyoruz! *** Üzümcüye dolu darbesi Ege’nin simgesel ürünlerinden bir diğeri de üzüm. Hem sofralık ve hem de kurutmalık olarak Ege’de yetişen bu önemli ürünümüz, ülkemiz ihracatı için de büyük önem taşıyor. Ekonomimize önemli bir döviz girdisi sağlıyor. Özellikle Manisa yöresinde ve Gediz havzasında geniş bir üretici kesim, üzüm üretimi ile uğraşıyor. Bu işten hayatını kazanıyor. Üzümün diğer tarımsal ürünlerden farkı; oldukça nazik, yetiştirilmesi zor bir ürün oluşu. Ayrıca bağ alanı için ciddi bir yatırımı ve tesisi zorunlu kılması. Diğer bazı ürünlerde olduğu gibi, bu yıl yetiştirmeyeceğim diyemiyorsunuz. Diktiğiniz bağdan ürün alabilmeniz için de uzun süre bekliyorsunuz. DARBE ÜSTÜNE DARBE İşte bunca incelikleri olan oldukça masraflı ve meşakkatli üzüm üretiminde, sorunlar hiç bitmiyor. Soğuktu, sıcaktı, dondu, kuraklıktı derken, üzümü bu kez de dolu vurdu. Özellikle ülkemiz çekirdeksiz üzümünün üçte birinin yetiştirildiği Alaşehir başta olmak üzere, Sarıgöl ve Denizli yöresindeki bazı bağ alanlarına dolu zarar verdi. Tam yetişme ve gelişim döneminde olan üzüm salkımları dallarında zarar gördü. Dolu afetine uğrayan bağcılar, zararlarının karşılanmasını ve kendilerine destek olunmasını istiyorlar. Özellikle afetin meydana geldiği yörenin ‘afet bölgesi’ ilan edilmesini ve tarım kredi ile banka borçlarının ertelenmesini talep ediyorlar.
Source: Mehmet Şakir Örs