Yanaşma yandaş…

Yanaşma yandaş…

Elli yıldır siyasetçilerin, toplumun gözü önündekilerin kullandığı dili izliyorum. Bugün siyasetçilerin kimi akranım, kimi üç beş yaş farkıyla kuşaktaşım… Ortak dilimiz Türkçeyle dolu yıllarım, siyaset sahnesindeki kimini alkışladığımız, kimi keşke gözden gönülden ırak olsaydı dediğimiz oğlum kızım olacak yaştakilerin yaşı kadar… Siyasetçilerin dilini çok konuştum, çok yazdım… Dil kiri el kiri, dilleri uzun dedim… Yurttaşlık bilincimle eleştirdim, dilimde tüy bitti dedim… Devleti temsil edenlerin “İktidar benim ne istersem söylerim” tavrını, belgeleyerek, meclis tutanaklarını tarayarak ta 2007’de kitaplaştırdım. 102 yaşındaki cumhuriyetin son çeyreğinde devleti temsil eden koronun da muhalefetin bir kesiminin de ağzına biber sürülecek kadar bozulduğuna çok tanık oldum. Demokrasilerde yönetenler, yönetmeye aday olanlar, yönetilenler olur. Yönetilenler “devlet” bilinir. Dil, salt bu üçlü arasındaki iletişim aracı değildir. Bu üçlünün sıcak soğuk ilişkilerine kimi zaman olumlu katkı sunan, kimi kez tırnak kaşıyarak çomak sokan bir sınıf daha vardır. Demokratik ülkelerde yasama, yürütme, yargının sorgulayıcısı olan… Bizde 2010’dan bu yana merkezi yerel olanaklarla gönenç içindeki devletlilerin önde geleni mutlu basın… “Türkiye ilginç günler yaşıyor. Toplum, her kesimi ile çöküntü içindedir. Cici demokrasinin faturaları, artık iflas masasına konmuştur. Devlet örgütü, korku, kararsızlık ve şüphelerle kuşatılmıştır. Herkeste bir bıkkınlık görülmektedir. Türkiye’nin hangi noktaya sürüklendiği çok iyi biliniyor…” Basının onurlu kalemi, alçakça öldürülen Uğur Mumcu , Aralık 1970’te böyle yazmıştı. Türkiye yine ilginç günler yaşıyor. 2018’de devlet örgütünün yönetim ve işleyişi değişti; ama bu değişim, yaşamın bütün alanlarına egemen olanların beklediği sonucu vermeyince… Toplum, 1970’lerdekinden de derin kaygı kuşkularla kuşatıldı. Çoktandır ekonomiden daha derin bir iletişim sorumuz var. Sorunun derinleştirilmesinde bir kısım basın başrol üstleniyor. Bizde “baba” bilinen devlet, uzun zamandır bir avuç insan için balcı, çoğunluk için uzaktaki dokunulamayandır. Devleti balcı bilen devletliler çalsın sazlar havasındayken, baba bilenler kuşkular, korkularla savrulurken sözde demokrasi yalanlara bulanır, önce toplumsal düşünce, doğallıkla düşüncenin aynası dil kirlenir. Dil kullanımında göze ilk çarpanlardandır basın… Son on beş yıl boyunca, özellikle 2025’in martından bu yana toplumsal dilin kirlenmesinde başı çekiyor. Yandaşlığı adı soyadıyla eşleştiren, konuşlandığı yerin olanaklarıyla istediğini söyleyen basının büyük bölümü bu dönemin devletlisi… Atalar, “Devletli gözü perdeli olur” diyor… Kendi mutluluğu, gönenci için yönetenin gücüyle esrikleşen yandaş basınımız, 19 Marttan bu yana yerel yönetimleri etkisizleştirenleri bile sollayarak… “Devletli ile deli bildiğini işler” diyen ataları doğruluyor. Unutulmamalı… Yaşamda “devlet düşkünü” olmak, öyle anılmak da var. Çok yazık… Birinden yana olan, bir düşünceye, bir isteğe katılan, destekleyen, yanlı, taraftar… Yandaş olma durumu, taraftarlık… İlk bakışta olumlu anlam duyumsatan yandaş ve yandaşlık, basın eli diliyle anlam kötülenmesine uğradı. Umarsız halkın yoksulluğu, askıdaki özgürlüklerle ekmek yandaşların ilgi alanına girmiyor. Yandaş TV’lerde sabah akşam muhalifler karalanıyor. Görüntü gülünç acıklıyken… Yavuz hırsız ev sahibini bastırırcasına… Hukukun üstülüğünü kara gülmece öğesi yapan pişkinler… Ortak dilimizi de toplumsal bilinci de yaralıyor. İpin ucu iyice kaçtı…

Source: Sevgi Özel