‘Yönetmenlik hedef değil, bir yol’
Sanat dünyasının dikkat çeken isimlerinden yönetmen Birkan Görgün, klasik eserleri çağdaş yorumlarla buluşturduğu son çalışmaları “Genç W’nin Yeni Acıları” ve “Gılgamış” oyunlarıyla seyircinin karşısına çıkıyor. Gençliğin zamansız sorgulamalarını modern sahne diliyle buluşturan yönetmen, bir yandan da mitolojinin derin köklerinden beslenerek insanın varoluşsal arayışlarına ışık tutuyor. Birkan Görgün ile tiyatro sahnesindeki yolculuğunu, eserleri yorumlama süreçlerini ve sanatının arkasındaki felsefeyi konuştuk.* “Genç W’nin Yeni Acıları” yönetmenlik deneyiminiz açısından nasıl bir meydan okumaydı?Goethe’nin kendi döneminde büyük ses getiren ve geleneksel edebiyat kurallarını yıkan bu metin, başlı başına bir meydan okumadır. Birçok insanı derinden etkileyen ve yarattığı intihar vakaları nedeniyle bir dönem yasaklanan bu eseri sahneye taşımak özel bir dikkat ve titizlik gerektiriyor. İlk kez 2018 yılında kendi uyarlamamla Saint Petersburg Bryantsev Tiyatrosu’nda Rus oyuncular Fedor Fedotov ve Anna Slynko yorumuyla sahneledim. Bu versiyon Werther’in bireysel acıları üzerinden varoluş sorgulamasını ele alırken, 2024’te Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelediğim “Genç W’nin Yeni Acıları” metni modern dünyada yaşayan bir genç olan Charlie’nin, Werther üzerinden kendini tanımlama çabasını konu ediyor. METNİN ENERJİ NOKTASI…* Karakterlerin psikolojik derinliği ve anlatım dili üzerine nasıl bir yorum kattınız?Metinleri önce sıradan bir okur gibi yargısız ve tarafsız biçimde okurum. Sonrasında tarih, sosyoloji, psikoloji, felsefe ve hatta matematik ve biyoloji gibi birçok disiplini devreye sokarak metnin merkezindeki enerji noktasını keşfetmeye çalışırım. Ön çalışmalarımı kreatif ekibimle tartışarak ortak bir anlatım dili oluştururuz. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, oyunculara yaklaşımımı doğru ve ikna edici biçimde aktarmaya çalışırım. Kesinlikle tek taraflı bir yönetmen değilim; oyuncuların da önerileriyle süreci ilerletmeyi tercih ederim. Fikirlerin çatışmasının, doğru ve yaratıcı anlatım dili oluşturmanın temel koşulu olduğunu düşünürüm. Eğer oyuncularım veya kreatif ekibimin önerisi daha güçlü ise kabul ederim. Werther’i de benzer şekilde ele aldım; önce temele ulaşıp yapıyı bu temel üzerinden yükselttim.GELENEĞİN MODERLEŞME SÜRECİ* Klasik eserleri günümüz izleyicisine uyarlarken en çok hangi unsurlara dikkat ediyorsunuz ve geleneği modern bir bakış açısıyla yorumlama süreciniz nasıl işliyor?Uyarlama yaparken öncelikle eserin merkezindeki temel noktayı, eserin kalbini bulmaya çalışırım. Yazarın bu hikâyeyi yazma nedenini, çıkış noktasını anlamaya özen gösteririm; çünkü eserin kalbini durdurduğunuzda tüm beden işlevsiz hale gelir. Bu temel noktaya saygı duyar ve farklı anlatım biçimleri geliştirirken bu eksenden uzaklaşmamaya dikkat ederim. Geleneği modernleştirme sürecinde de benzer bir yaklaşımı benimserim. Gelenek, aslında yaşandığı dönemde sıradan bir yaşam biçimidir. Bu nedenle öncelikle o dönemin rutinini ve gerçekliğini anlamaya çalışırım. Örneğin, Sümerlerle ilgili bir hikâye anlatırken bunu bir masal ya da mit gibi değil, gerçek insanların hayatlarından kesitler olarak ele alırım. Böylece geçmiş ile bugünü birbirine bağlayan köprüler kurarak eserlerimi modern izleyiciyle buluştururum. Köprünün bir ayağı geleneğe, diğeri ise modern dünyaya dayanır. Bu sağlam temeller üzerine inşa ettiğim anlatım diliyle eseri günümüze taşırım.* Yönettiğiniz her oyunun sizi farklı bir noktaya taşıdığı söylenebilir mi? “Gılgamış” ve “Genç W’nin Yeni Acıları”nın sizde bıraktığı izleri nasıl tarif edersiniz? Her projeye sanki o işi ilk defa yapıyormuş gibi başlarım; kendimi hiçbir şey bilmiyor kabul eder ve sıfırdan çalışmaya koyulurum. Bu mesleğin son noktası yok. Hâlâ çalışıyorum ve hâlâ kazancımın büyük bir kısmını eğitimime yatırıyorum. Çünkü yönetmenlik bir hedef değil, bir yoldur; ancak ömür bittiğinde tamamlanabilecek bir yol. Bizden sonra gelenlerin bayrağı devralarak devam ettirecekleri sonsuz bir yol…ORTAK BİR DİL OLUŞTURMAK* Ankara Devlet Tiyatrosu’nda ve uluslararası platformlarda yönetmenlik yapmanın farkları nelerdir?Yurtdışında yönetmenlik yaparken karşılaştığım en önemli nokta, sanatsal dilin evrenselliğini ön plana çıkararak ortak bir dil oluşturmaktır. Türk oyuncular duyusal algıları güçlü ve hızlı adaptasyon gösterirken, Rus oyuncular ise detaycı ve disiplinlidir, Stanislavski tekniğine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Türk oyuncular ise hem Stanislavski tekniğine hem de geleneksel Türk tiyatrosundan gelen epik anlatıma hâkimler. Bu iki tiyatro anlayışının farklılıkları, yönetmen olarak bana büyük bir zenginlik ve çalışma alanı sunuyor.
Source: Güven Baykan