“Yüksek Eğitimde Türkiye Rönesansı ve Gelecek Vizyonları”

Türkiye rönesansının kırılması

AÇIK bir bilgidir ki, Maveraünnehir, bilhassa bugünkü Orta Asya, 13. ve 14. yüzyıllarda bugünkü İran İslam Rönesansı’nın canlı köşelerinden biriydi. İbn Sînâ, Bîrûnî, Mâverdî gibi isimler; ister tıp, ister astronomi, matematik, tarih, coğrafya, isterse felsefe alanında dünyanın iki ucu arasında -Endülüs ile Doğu İran ve Maveraünnehir arasında- bilgi alışverişinde bulunurdu. Ana dili Farsça olan, ancak Arapça yazıp konuşan bilginlerin yanı sıra Türkler de bu entelektüel ortamda önemli bir yer tutuyordu. Türk tarihine, Dîvânü Lugâti’t-Türk kadar derinlikli bir sözlük yazılmamıştır. Fârâbî gibi isimler eşsizdir. Arap gramerini Fars asıllı bilginler işlerken, İslam’ın nakli ilimlerinde de onların sözü geçerdi. Ali Kuşçu, Timurlenk’in torunu Uluğ Bey zamanında, bu büyük âlim ve hükümdarın himayesi altında yetişmiştir.Fatih Sultan Mehmed ve Ali KuşçuBİRÇOK ESER KALEME ALDI“Cehaletiyle meşhur Rum” deyimi, bazı durumlarda Orta Asya ve İran’da kaynayan ilim muhitinde tutunamayan ya da ulema arasındaki çirkin mücadelelerin harcadığı insanları emen bir coğrafya olmuştur. Doğudakilerin Anadolu için kullandığı bu ifadeye rağmen Anadolu, eksiklerinin farkında olarak, medreselerden cami yapımı ve dekorasyonuna kadar Tebriz, Horasan, İsfahan ve Maveraünnehir bölgesinden ve Orta Asya’dan ulemayı ve sanatkârları kendine çekmekten geri durmamıştır. Bu isimleri davet etmekte tereddüt etmemiştir.Ali Kuşçu, Fatih Sultan Mehmed’e ilk önce Uzun Hasan’a (Hasan Padişah) hizmet ederek ulaştı. Bu dönemde birçok eser kaleme aldı. Günümüze ulaşanlardan biri, astronomiyle ilgili Farsça bir kitap olan Risale fil-Heye’dir. Orijinal kopyaları buradan dünyaya yayılmış, o dönemde Farsçadan Türkçeye de çevrilmiştir. Er-Risaletü’l-Muhammediyye fi’l-Hisâb gibi, sayısı onu aşan eserleri olduğu bilinmekle birlikte, kaybolan eserlerinin de bulunduğu tahmin edilmektedir. Ali Kuşçu, 15 Aralık 1474 tarihinde Türkiye’de vefat etti ve Eyüp’te defnedildi.ATILIMLARIN KÖKÜ BURADAFatih Sultan Mehmed, Rönesans Avrupa’sında örneği görülmeyen özgün bir aydındı. Arapça ve Farsçadaki mükemmeliyetinin yanı sıra İtalyanca ve eski Yunancayı da iyi bildiği, sadece Türk kaynaklarında değil, yabancı kaynaklarda ve Bizans’ın son döneminde de hayranlıkla ifade edilmiştir. Resim sanatına yakınlığı, gençliğinde bu konuda eskizler yaptığının bilinmesiyle de dikkat çeker. Doğu Akdeniz’de yaşayan bu özgün aydın hükümdarın çevresini ilk olarak Ali Kuşçu gibi Asya’dan gelen âlimler sardı. Rönesansımız, durgunlaşsa da, 20. yüzyıla büyük bir tarihi kırık ya da uçurumla değil, yoğunluğunu kaybederek ve yavaşlayarak ulaştığı açıktır. Aksi takdirde, 19. yüzyılda orduda tıbbın, kimyanın, veterinerliğin ve coğrafyanın kendi ölçülerimiz içinde gelişmesini; Batı ilmi ve üniversitesine doğru yüksek okullar aracılığıyla atılan adımları izah etmek mümkün değildir. 20. yüzyıl Türkiye’sinin atılımlarının kökü buradadır. Eksikliklerinin ve gereken yoldan sapmalarının köklerini de burada aramak gerekir.MEDENİYET TARİHİMİZİN MARATONU- 1474 yılı 15 Aralık, Ali Kuşçu’nun ölüm yılıdır. Şu anda 550. yılını anıyoruz.1526 Mohaç Zaferi, Avrupa’daki hâkimiyetimizin ve yerleşmemizin ilk önemli adımlarından biridir ve iki yıl içinde bu askerî zaferin 500. yılını anacağız. Ancak unutmayalım ki, Macaristan, Orta Avrupa’nın Rönesans’ı temsil eden bir ülkesiydi. Balkan milletlerinin kendilerine atfettikleri bu döneme ait Rönesans olayı mübalağa olsa da, Macaristan bu kapsamda bir istisnadır- edebiyatıyla, musikisiyle, mimarisiyle.-Unutmayalım, Kanuni Sultan Süleyman, Batı müziğini icra eden ya da öğrenen bir Türk değildi, ancak bu müziği dinlemeye meraklı olduğu vekayinamelerden anlaşılmaktadır. Maddi bir kanıt isterseniz, Buda’da Macar kralı Mátyás Korvinus’un sarayındaki kütüphaneden alınarak Osmanlı topraklarına getirilen musiki mecmualarını gösterebiliriz. Bu eserlerin Topkapı Sarayı’nda yeniden tamiri ve değerlendirilmesi, yaklaşık 30 yıl önce Macar Bilimler Akademisi ile Topkapı Sarayı’nın işbirliğiyle gerçekleştirilmiştir. Bu, bir dönemin Macar kültürünün Topkapı Sarayı’nda muhafaza edildiğini gösterir.İLİŞKİLER DİPLOMASİYLE YÜRÜTÜLÜYORDU1925 yılında Ankara Hukuk Mektebi’nin kuruluşunun 100. yılını gelecek yıl kutlayacağız. Hukuk inkılabımızdan önce eğitim vermeyi amaçlayan bu girişim, o dönemde başarılı bir başlangıç yapamamış olsa da niyeti olumluydu. Özellikle merhum hocamız Coşkun Üçok’un öğrenciliği sırasında edindiği tecrübelerden aktardığına göre, girişim pek başarılı değildi, ancak 1933 üniversite reformuyla gereken atılım yapılmıştır. Bu okulun kuruluşunun bu yıl içinde hakkıyla anılmasını, hukuk tarihi eğitimindeki geçmiş ve bugünkü sorunların ele alınmasını hararetle tavsiye ediyoruz.1926 yılı, hiç şüphesiz, Türk hukukunun Romanizasyonunda ikinci safhadır. İlk safha nedir diye soracak olursanız, 1699 Karlofça Antlaşması’ndan itibaren Türk devletinin, bürokrasisinin uluslararası hukuka yakınlaştığını ve en azından Westphalia sistemini öğrenmeye başladığını söyleyebiliriz. Batı ile ilişkiler sadece savaşlarla değil, ticaret ve yoğun diplomasiyle de yürütülüyordu. Türkiye’yi bugünkü hukuk platformuna yaklaştıran bu başlangıçtır. Bu nedenle, 2026 yılını bu konularda akıllıca kutlamalar için ele almak gerekir; belki de geç bile kaldık.2026 yılı ayrıca Bakü Türkoloji Kongresi’nin 100. yıl dönümüdür. Fuad Köprülü’den Ağam Alioğlu’na, Sovyetler Birliği topraklarındaki Türkologlar, kuvvetli Alman ekolü ve Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi’nin ağır toplarıyla temsil edilen bu kongrede, harf devrimi gibi önemli konular tartışılmıştır. Sol komünist dünyayla başlayan soğukluk nedeniyle bir süre ara verilen bu ilişkiler, 1965’ten sonra Ankara ve İstanbul Edebiyat Fakültelerinde devamlı düzenlenen Türkoloji ve Türk Tarih Kongreleri ile yeniden tesis edilmiştir.DOĞRU VE TİTİZ YAZILAR YAZMAK GEREKİYORO dönemin gençliğini oluşturan nesil, bugün literatürde duyduğumuz birçok bilgini Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ve Türk Tarih Kurumu’nun merdivenlerinde seksiyonları dolaşarak tanımış ve onlarla konuşma imkânı bulmuştu. Çağdaş Türkiye’yi şekillendiren ancak zamanla gölgede kalan bu dönemi tekrar değerlendirmek için 2026 yılı bir vesile olmalıdır.Tabii ki, 1928’in 100. yılı, harf inkılabının yıl dönümü de yaklaşıyor. 2028’de bu olayın ciddi şekilde ele alınması, 1500 yıldır kullanılan Türk yazı dilinin yeniden değerlendirilmesi ve yapılanların bilançosunun çıkarılması gerekmektedir. İnşallah bu dönüm noktası üç yıl sonra kuru bir konferansla geçiştirilmez.1432 ve 2032, Türk tarihinin önemli Rönesans münevverlerinden biri olan Fatih Sultan Mehmed’in 600. doğum yıl dönümüdür. Bu büyük aydın kafa ve genç mareşali anmak için şimdiden doğru ve titiz bir şekilde yazılar yazmaya, çizimler yapmaya ve bu olayı değerlendirmeye başlamamız gerekiyor.RAHMİ KOÇ TEKNOLOJİ MÜZESİ RAHMİ Koç Teknoloji Müzesi’nin kendine özgü özellikleri vardır. Belki Amerika’da, Detroit’teki Ford Müzesi veya Viyana’daki Arsenal Müzesi kadar eski bir tarihe sahip değildir. Oradaki teşhirle kıyaslandığında farklı yönleri tartışılabilir, ancak bu müze dizisinde geri kalınmadığı görülür. Bununla birlikte, müzenin bir alanı diğerlerinden daha orijinaldir. Bu müzede orijinal eski modellerin yanı sıra maketler ve özellikle üretimde kullanılan ilk deneme modelleri de yer alır. İşte bu özellik, müzenin en orijinal tarafını oluşturur.BU MÜZE KENDİNE ÇEKİYORİkinci önemli unsur ise müzenin işleyişidir. Eksik parçaların ve modellerin envanteri yapılır; bulunamayan parçalar için arayış sürdürülür. Sergilerde bu tür parçalar geçici teşhire sunulur ve dünyanın öbür ucunda olsa bile getirilir. Müzenin koleksiyonunda bu tür modeller de bulunmaktadır.“Beygir Gücü” sergisi, günün her saatinde her yaştan ziyaretçiyi, özellikle de çocukları ve gençleri neşe ve merakla kendine çeken bir alandır. İkinci pavyonda nadir at heykelleri de sergileniyor. Bu serginin, bu yılın en önemli etkinliklerinden biri olduğunu düşünüyoruz. Bu tür sergilerin devamlı olmasını temenni ediyorum.İstanbul, müzecilik alanında çok önemli atılımlar yapıyor. Bu gelişmelerde Koç müzelerinin, özellikle Teknoloji Müzesi’nin büyük bir payı olduğunu teslim etmeliyiz.2024’ÜN KELİMESİTDK ve Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (İLAUM) işbirliğiyle yılın kelimesi seçilmesi için anket yapıldı. “Kalabalık yalnızlık” gibi, iki sıfattan isme çevrilmiş bir kelime seçildi. Kullanımında kafiyeden başka hiçbir özellik yok. Anlam olarak son derece kafa karıştırıcı. Soyut, sentetik bir kavram olmakla birlikte basit bir tasviri birleştiren, gramer bakımından da adeta “hanedanlık” kelimesine benzer kaba bir kafiye. Bu terimi bizim nesil duydu. 1950’lerde “The Lonely Crowd” başlığıyla çıkan, Yale profesörlerinden David Riesman’ın eseriydi. Refah düzeyi ve organizasyon bakımından kendisiyle çok övünen ABD ve Batı Avrupa toplumlarındaki geleceğin krizini haber veriyordu. Problem, dikkat çekildiği kadar da büyüktü. Bu kelime, sosyolojimizde “yalnız toplum” diye çevrildi ve doğru da kullanıldı.SAKINCALI BULUYORUMBu nedenle, böyle bir kelimenin hiçbir akademik kontrole başvurmadan kabul edilmesini sakıncalı görüyorum. Dil çok önemlidir. Maalesef TDK, 1940’lardan beri kimin idaresinde ve kimin hâkimiyetinde olursa olsun şuursuzca, bazen doğru dürüst deyimleri ortaya koysa da, geniş bir tarama ve değerlendirme ile fonetik laboratuvar çalışması yapmadığı için çok yanlış kelimeler (sözlükler) belirliyor. Kurumun bu huyu devam ediyor. Kullanmamanızı tavsiye ediyorum. Bunun adı “yalnız kalabalık”tır, “münzevi kalabalık” da olabilir. Önce bu kelimeyi seçime sunanlar, kavramı anlatan ve ele alan sosyolojik eseri okusalardı.YENİ YIL MESAJIİNŞALLAH gelecek yıl, gönül dinlendirici ve hoş kokulu yazılarla tamamen dolmasa da daha çok iyi şeylere yer vereceğimiz bir yıl olur. Hepinize şimdiden sağlıklı ve mutlu yıllar diliyorum. Toplum ve yurt olarak hak ettiğimiz güzel günlere ulaşmamız dileğiyle.

Source: İlber Ortaylı


Gelir İdaresi Başkanlığı 850 uzman yardımcısı istihdam edecek

Kurumun konuya ilişkin ilanı Resmi Gazete”de yayımlandı.

Buna göre, GİB, sınavla 820 gelir uzman yardımcısı alacak. Adaylar başvuru sırasında öncelik sırasına göre 5 ili tercih edebilecekler.

30 devlet gelir uzman yardımcısı da istihdam edecek olan GİB, böylece toplam 850 uzman yardımcısı almış olacak.

Söz konusu sınavlara ön başvurular 14-20 Şubat 2025″te, nihai başvurular da 6-12 Mart 2025″te yapılabilecek.

Devlet gelir uzman yardımcılığı yazılı sınavı 19 Nisan”da, gelir uzman yardımcılığı sınavı ise 20 Nisan”da Ankara”daki ÖSYM Elektronik Sınav Merkezi”nde gerçekleştirilecek.

Giriş sınavları yazılı ve sözlü olmak üzere iki aşamada yapılacak.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Bu mottoyu sevdim “EGİAD sayesinde”

Yeni dönemin anahtar cümlesi hazır:“EGİAD Sayesinde!”Özhelvacı ve ekibi, üyelerin her ticari başarısında bu iki kelimenin söylenmesini hedefliyor. Satılan her ürün, yapılan her ihracat, kurulan her ticari köprü, bu güçlü ifadeyi çağrıştıracak. Üyeleri merkeze alan bir anlayışla, derneğin iş dünyasına sağladığı katkıyı daha da görünür kılacaklar. Bu yaklaşım, EGİAD’ın 35 yıllık birikimini hem üyelerine hem de bölgeye daha fazla değer katacak şekilde güncellemek anlamına geliyor.Yeni yönetim kurulunun bir sözü var; dünyadaki dönüşüm rüzgarlarına EGİAD üyelerini hazırlama çabası. Dijital dönüşüm, yeşil dönüşüm ve toplumsal dönüşüm… Bu üç temel alan, yeni dönemin stratejik odağı olacak. “Üçüz dönüşüm” dedikleri bu kavramla, üyelerin yapay zeka, blok zinciri gibi dijital teknolojilere adapte olmaları sağlanacak. Aynı zamanda temiz enerji, su ve atık yönetimi gibi çevresel konularda farkındalık yaratılacak. Ve tabii ki, tüm bu değişimleri gerçekleştirecek insan profilini, yani toplumsal dönüşümü de göz ardı etmeyecekler.Yeni dönem için tam 66 proje planlanmış. Bu projeler; “EGİAD Değer Çemberi” olarak adlandırılan bir modelle hayata geçirilecek. Değer çemberi, üyelerden başlayarak şehre ve ülkeye yayılan bir etki yaratmayı hedefliyor. Özhelvacı, bu projelerle her EGİAD üyesinin sadece kendi işinde değil, toplumsal fayda yaratmada da öncü olmasını istiyor. Organizasyon yapısı da buna göre şekillenmiş.Uluslararası İlişkiler, Dijital Dönüşüm ve Girişimcilik, Sanayi ve Sürdürülebilirlik gibi komisyonlarla her alanda aktif bir çalışma planlanıyor. Yeni dönemde bir de Toplum, Sanat ve Spor Komisyonu kurulacak.EGİAD’ın yeni yönetimi, uluslararası boyutta da ses getirecek projelere imza atmaya hazırlanıyor. Amerika, İngiltere ve Finlandiya’daki teknoloji ve girişimcilik fuarlarına katılım planlanıyor. Özellikle EGİAD Melekleri ile gerçekleştirilecek bu projeler, derneğin inovasyon ve girişimcilik alanındaki etkinliğini artıracak.EGİAD, 35’inci kuruluş yıl dönümünü kutlamaya hazırlanıyor. Bu önemli yıl dönümü, sadece bir kutlama değil, aynı zamanda geçmişe saygı ve geleceğe dair bir vizyon olacak. Derneğin bu süreçteki birikimini hem üyeler hem de toplum için bir motivasyon kaynağına dönüştürmeyi hedefliyorlar.Başkan adayı Kaan Özhelvacı’nın anlattıkları, derneğin geçmişte olduğu gibi gelecekte de fark yaratacağını gösteriyor. “EGİAD Sayesinde!” güzel bir mottoyla başlıyorlar. Genç liderlerinyetiştiği bir okul EGİAD, uzun yıllardır hem Ege Bölgesi’ne hem de Türkiye’nin genelindeki ekonomik ve sosyal dinamiklere katkıda bulunan önemli bir sivil toplum örgütü. Ancak EGİAD’ı sadece bir iş insanları derneği olarak tanımlamak haksızlık olur. Burası aynı zamanda genç liderlerin yetiştiği bir okul, demokrasi kültürünün filizlendiği bir platform.Son dönemde Alp Avni Yelkenbiçer’in başkanlık dönemi, EGİAD’ın bu misyonunu daha da belirgin hale getirdi. Özellikle sivil toplum örgütlerinin dünyanın dört bir yanında üye kaybı yaşadığı bir dönemde, EGİAD’ın üye sayısını artırması büyük bir başarı. Bu gençlerin EGİAD’ı bir cazibe merkezi olarak görmesinden kaynaklanıyor.Yelkenbiçer döneminde hazırlanan raporlardan biri, yalnızca EGİAD’ın değil, Türkiye’nin gündemine damga vurdu. NEET Raporu… “Ne eğitimde ne istihdamda olan gençler” diye tanımlanan bu grup, halk arasında “ev genci” olarak biliniyor. İyi eğitim almış ama iş arama motivasyonunu kaybetmiş, hayata küsmüş bu gençler, Türkiye’nin geleceği açısından büyük bir risk. Bu gençleri tekrar ekonomiye ve topluma kazandırmak, yalnızca bir ekonomik zorunluluk değil; aynı zamanda bir sosyal adalet meselesi.NEET Raporu, bu sorunun önemini bir kez daha gözler önüne serdi ve Türkiye’nin bu gençleri nasıl destekleyebileceğine dair somut öneriler sundu. EGİAD’ın bu konuda hem farkındalık yaratma hem de çözüm önerileri sunma misyonunu başarıyla yerine getirdiğini düşünüyorum. Demokrasi kültürününEn güzel örneği hepİzmir’den verilir AVNİ Yelkenbiçer’in geçtiğimiz günlerde İzmir Ekonomik Kalkınma Koordinasyon Kurulu’na (İEKKK) başkan olarak seçilmesi İzmir’in demokrasi kültürünün bir göstergesi. İEKKK, şehrin tüm dinamiklerini bir araya getiren geniş kapsamlı bir organizasyon… Yelkenbiçer gibi genç bir ismin bu göreve oy birliğiyle seçilmesi, İzmir’in gençlere duyduğu güvenin ve sivil toplumdaki demokratik olgunluğun önemli bir işareti.Bu seçim, genç liderlerin demokratik bir sürecin parçası olarak yetiştiği bir ekosistemin nasıl başarılı sonuçlar doğurabileceğinin bir örneği. Türkiye’nin dört bir yanına İzmir’den bu anlamda önemli bir mesaj gidiyor. Gençlere güvenin, onlara fırsat tanıyın, yeni bir liderlik anlayışını birlikte inşa edelim.Türkiye’nin sürdürülebilir bir demokrasi inşa etmesinde genç liderlere olan ihtiyaç gün geçtikçe daha da belirgin hale geliyor. Demokrasi, yalnızca sandıkla sınırlı bir kavram değil. Aynı zamanda sivil toplumun güçlenmesi, farklı fikirlerin bir arada var olabilmesi ve gençlerin bu sürece dahil edilmesiyle de ilgili. EGİAD, bu anlamda Türkiye için bir model oluşturuyor. Yalnızca ekonomik projelere odaklanmıyor; aynı zamanda toplumsal dönüşümü sağlayacak bir gençlik yetiştiriyor.

Source: Deniz Si̇pahi̇


Kamuda AR-GE harcamalarında en yüksek pay savunma sanayisinin

SER Akademi “Türkiye 2024 Ar-Ge ve İnovasyon Raporu”nu yayımladı. Akademinin Genel Müdürü Ömer Özdinç, 5″incisi bu yıl hazırlanan raporun detaylarına ilişkin yazılı açıklama yaptı. Özdinç, ulusal ve uluslararası onlarca veri setinden çıkan sonuçlar ışığında raporu hazırladıklarını belirtti.Her yıl Türkiye”deki AR-GE ve inovasyon faaliyetlerinin fotoğrafını çekmeye çalıştıklarını bildiren Özdinç, yüksek teknoloji ve yazılım sektöründeki hızlı yükselişe işaret etti. Özdinç, söz konusu alanlarda özel sektörün daha fazla katma değer üretmeye başladığına dikkati çekerek, anılan alanlarda. kat edilecek uzun bir yol olduğunu vurguladı. – “TÜRKİYE”DE AR-GE ÇALIŞANLARININ SAYISI 400 BİNE YAKLAŞTI”Raporda yer alan bilgilere de değinen Özdinç, “Türkiye”de AR-GE çalışanlarının sayısı 2023″te önceki yıllara göre daha düşük bir artışla 400 bine yaklaştı. Özel sektördeki AR-GE çalışanları yüzde 8,8 artış göstererek 207 bine ulaşırken, kamu sektöründeki araştırmacı sayısı yüzde 7 düştü.” değerlendirmesinde bulundu.Özdinç, imalat sektörü içinde en çok artışın havacılıkta görüldüğüne işaret ederek, bu sektörü “Türk inovasyon sisteminin parlayan yıldızı” olarak tanımladı. – KAMUDA AR-GE HARCAMALARINDA EN YÜKSEK PAY SAVUNMANINÖzdinç, kamunun AR-GE yatırımlarının yüzde 167 artırdığını bildirerek, “Kamu AR-GE harcamalarının toplamı içindeki payını en çok artıran sektör yüzde 43 ile savunma sanayisi oldu.” ifadesini kullandı.Bu sektörü tarım ile yeryüzünün keşfi ve kullanımı alanlarının izlediğini belirten Özdinç, yükseköğretim harcamalarının kamu ve ticari kesime kıyasla daha az arttığına dikkati çekti.Özdinç, AR-GE harcamaların bölgelere göre dağılımına da değinerek Batı Anadolu”nun (Ankara-Konya) bu kategoride birinci olduğunu, bu anlamda İstanbul ile farkın açıldığını bildirdi.AR-GE harcamalarının, yüzde 90 oranında artarak, gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki oranının yüzde 1,42″ye çıktığını belirten Özdinç, “GSYH içindeki AR-GE harcamalarının oranı bakımından Türkiye, OECD ülkeleri içinde 28. oldu, 5 yıllık artış göz önünde bulundurulduğunda da 21. sırayı aldı. Harcamalarda yüksek artış olmasına rağmen bu göstergenin çok artmamasının önemli sebeplerinden birisi de GSYH”de yaşanan yüksek artıştır.” ifadelerini kullandı.- “TEKNOPARKLARDAKİ FİRMA SAYISI 10 BİNİ AŞTI”Teknoparklardaki firma sayısının 10 bini, istihdam sayısının 100 bini geçtiğine işaret eden Özdinç, bu bölgelerde ihracat tutarının yıllık yüzde 67 artışla 2 milyar dolara yükseldiğini vurguladı.Özdinç, Türkiye”nin Küresel İnovasyon Endeksi”ndeki sıralamasının yükseldiğine dikkati çekerek, bu iyileşmenin, ülkede AR-GE ve inovasyon sistemindeki yapısal dönüşümün sonucu olduğunu belirtti.İmalat sektörünün ihracatının arttığını, şirket karlılık oranında ise değişim yaşanmadığını ifade eden Özdinç, yüksek teknoloji sektörünün diğer teknoloji birimlerine göre yavaşlamadan en az etkilenen alan olduğunun altını çizdi.- YAZILIM SEKTÖRÜNDE KOBİ”LER ÖNE ÇIKIYORÖzdinç, yüksek teknoloji sektöründe firma sayısının yüzde 8 arttığını, cironun ise dolar bazında yüzde 7 düştüğünü ifade etti.Türkiye”nin araştırmacı sayısı açısından OECD ülkeleri içindeki yerine de dikkati çeken Özdinç, “AR-GE tam zaman eşdeğeri (TZE) personel sayısında 8. olan Türkiye, artış oranlarına bakıldığında, son bir yıllık artışta Estonya”nın ardından ikinci sırayı alırken 5 yıllık artış dikkate alındığında ise birinci sıraya yerleşti.” bilgisini paylaştı.KOBİ”lerin yüksek teknoloji ve yazılım sektöründeki yerine de değinen Özdinç, şunları kaydetti:”Yazılım sektöründe KOBİ”ler, 206 milyar lira ciroyla, sektördeki toplam gelirin yüzde 63″ünü, istihdamın da yüzde 76″sını oluşturdu. Bunların içinde 10 çalışandan az kişi çalıştıran mikro KOBİ”ler 40 milyar lira ciro üretti ve sektörün 4″te 1″i bu şirketlerde istihdam edildi. Yüksek teknoloji sektörlerinde ise KOBİ”ler 97 milyar lira ciroyla sektördeki toplam gelirin sadece yüzde 17″sini üretti. Sektördeki çalışanların yüzde 39″u da KOBİ”lerde çalıştı.”

Source: Www.star.com.tr


Kamuda AR-GE harcamalarında en yüksek payı savunma sanayisi aldı

SER Akademi, Türkiye 2024 Ar-Ge ve İnovasyon Raporu”nu yayımladı. Akademinin Genel Müdürü Ömer Özdinç, raporun ulusal ve uluslararası veri setlerinden elde edilen bulgular ışığında hazırlandığını ifade etti. Özdinç, her yıl Türkiye”nin AR-GE ve inovasyon faaliyetlerini kapsamlı bir şekilde değerlendirdiklerini belirterek, yüksek teknoloji ve yazılım sektörlerinde kaydedilen hızlı ilerlemeye dikkat çekti. Ancak bu alanlarda kat edilmesi gereken uzun bir mesafe olduğuna da vurgu yaptı. AR-GE çalışan sayısında artış Raporda, Türkiye”deki AR-GE çalışan sayısının 2023″te önceki yıllara göre daha yavaş bir artışla 400 bine yaklaştığı bilgisi yer aldı. Özel sektörde çalışan AR-GE personeli yüzde 8,8 artarak 207 bine ulaştı, kamu sektöründe ise bu sayı yüzde 7 azaldı. Özdinç, özellikle havacılık sektöründe yaşanan artışa dikkat çekerek, bu alanı “Türk inovasyon sisteminin parlayan yıldızı” olarak tanımladı. Savunmadan yüzde 43″lük artış Özdinç, kamunun AR-GE yatırımlarının yüzde 167 artırdığını bildirerek, “Kamu AR-GE harcamalarının toplamı içindeki payını en çok artıran sektör yüzde 43 ile savunma sanayisi oldu.” ifadesini kullandı. Bu sektörü tarım ile yeryüzünün keşfi ve kullanımı alanlarının izlediğini belirten Özdinç, yükseköğretim harcamalarının kamu ve ticari kesime kıyasla daha az arttığına dikkati çekti. Özdinç, AR-GE harcamaların bölgelere göre dağılımına da değinerek Batı Anadolu”nun (Ankara-Konya) bu kategoride birinci olduğunu, bu anlamda İstanbul ile farkın açıldığını bildirdi. AR-GE harcamalarının, yüzde 90 oranında artarak, gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki oranının yüzde 1,42″ye çıktığını belirten Özdinç, “GSYH içindeki AR-GE harcamalarının oranı bakımından Türkiye, OECD ülkeleri içinde 28. oldu, 5 yıllık artış göz önünde bulundurulduğunda da 21. sırayı aldı. Harcamalarda yüksek artış olmasına rağmen bu göstergenin çok artmamasının önemli sebeplerinden birisi de GSYH”de yaşanan yüksek artıştır” ifadelerini kullandı. “Teknoparklardaki firma sayısı 10 bini aştı” Teknoparklardaki firma sayısının 10 bini, istihdam sayısının 100 bini geçtiğine işaret eden Özdinç, bu bölgelerde ihracat tutarının yıllık yüzde 67 artışla 2 milyar dolara yükseldiğini vurguladı. Özdinç, Türkiye”nin Küresel İnovasyon Endeksi”ndeki sıralamasının yükseldiğine dikkati çekerek, bu iyileşmenin, ülkede AR-GE ve inovasyon sistemindeki yapısal dönüşümün sonucu olduğunu belirtti. İmalat sektörünün ihracatının arttığını, şirket karlılık oranında ise değişim yaşanmadığını ifade eden Özdinç, yüksek teknoloji sektörünün diğer teknoloji birimlerine göre yavaşlamadan en az etkilenen alan olduğunun altını çizdi. Yazılım sektöründe KOBİ”ler öne çıkıyor Özdinç, yüksek teknoloji sektöründe firma sayısının yüzde 8 arttığını, cironun ise dolar bazında yüzde 7 düştüğünü ifade etti. Türkiye”nin araştırmacı sayısı açısından OECD ülkeleri içindeki yerine de dikkati çeken Özdinç, “AR-GE tam zaman eşdeğeri (TZE) personel sayısında 8. olan Türkiye, artış oranlarına bakıldığında, son bir yıllık artışta Estonya”nın ardından ikinci sırayı alırken 5 yıllık artış dikkate alındığında ise birinci sıraya yerleşti” bilgisini paylaştı. KOBİ”lerin yüksek teknoloji ve yazılım sektöründeki yerine de değinen Özdinç, “Yazılım sektöründe KOBİ”ler, 206 milyar lira ciroyla, sektördeki toplam gelirin yüzde 63″ünü, istihdamın da yüzde 76″sını oluşturdu. Bunların içinde 10 çalışandan az kişi çalıştıran mikro KOBİ”ler 40 milyar lira ciro üretti ve sektörün 4″te 1″i bu şirketlerde istihdam edildi. Yüksek teknoloji sektörlerinde ise KOBİ”ler 97 milyar lira ciroyla sektördeki toplam gelirin sadece yüzde 17″sini üretti. Sektördeki çalışanların yüzde 39″u da KOBİ”lerde çalıştı” ifadelerini kullandı.

Source: Dünya Gazetesi