Usulsüz diploma iptal sıra soruşturma komisyonu ve savcılıkta
İçeriden, dışarıdan baskı ve kampanyalarla, hedef göstermelerle, bizzat İmamoğlu tarafından dava ile tehdit edilen İstanbul Üniversitesi’nden konuyla ilgili yapılan açıklama şöyle:“Üniversitemiz Yönetim Kurulu’nun 18 Mart 2025 tarih ve 61. Toplantısı’nda alınan 3 sayılı karar ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 24.02.2025 tarih ve 2025/44681 soruşturma sayılı ve ekinde yer alan Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkanlığı’nın 17.02.2025 tarih ve E-68918934-663.08[2024/519-04-R]-12 sayılı ‘Araştırma Raporu’nda yer alan tespitler çerçevesinde üniversitemizde görevlendirilen İnceleme Komisyonu tarafından hazırlanan rapor uyarınca, Yükseköğretim Kurulu kararlarına ve mevzuatın aradığı şartlara aykırı olarak 1990 yılında Üniversitemiz İşletme Fakültesi İngilizce programına usulsüz yatay geçiş yapan 38 kişiden kaydı silinen 10 kişinin yatay geçiş kararlarının; geri kalan ve Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkanlığı’nın ‘Araştırma Raporu’nda adı geçen kişi dahil mezun olan 28 kişinin yatay geçiş kararlarının ve bu kararlara dayalı olarak bu kişilerin elde ettikleri mezuniyetlerin ve diplomaların ‘yokluk’ ve ‘açık hata’ gerekçeleriyle geri alınmak suretiyle iptal edilmesine; üniversitemizin tüm fakültelerinde yapılmış olan yatay geçişlerle ilgili inceleme ve araştırmalara devam edilmesine ve akabinde gerekli iş ve işlemlerin tesis edilmesine karar verilmiştir. Alınan karar ve bu karara dayanak teşkil eden bütün bilgi ve belgeler İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’na (YÖK) ivedilikle gönderilecektir.”İÇERİDEN DIŞARIDAN MÜDAHALEBundan sonra araştırma genişletilecek. Asıl önemlisi üniversite içinden bu konuya adı karışanlarla ilgili soruşturma komisyonu kurulacak.Bu noktaya gelinmesinde elbette İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan başvuru sonucu başlayan soruşturma etkili oldu. YÖK’ün konuyla ilgili raporu yanında İstanbul Üniversitesi bünyesinde oluşturulan İnceleme Komisyonu tüm usulsüzlükleri tespit etti. Ancak raporun karara bağlanması aşamasında birçok güç devreye girdi. Ama bu sonucun çıkmasında savcılığın yürüttüğü soruşturmanın devam etmesi etkili oldu. Pazartesi günü usulsüz yatay geçiş yapılan Girne Amerikan Üniversitesi’nin kurucu ortağı ve direktörü olan, aynı zamanda İmamoğlu’nun başvuru formunda referans olarak gösterdiği Özalp Tozan’ın şüpheli sıfatıyla verdiği ifade, yapılan başvuru yanında yatay geçişin de usulsüz olduğunu göstermesi bakımından önemliydi.REFERANSI USULSÜZLÜĞÜ ANLATTI İmamoğlu’nun başvuru formunda Özalp Tozan’ı referans olarak yazması gaflet mi delalet mi anlamadım ama kendi eliyle tam 35 yıl öncesinden yaptığı usulsüzlüğü ortaya koyan bir delil bırakmış oldu. Özalp Tozan, pazartesi günü verdiği ifadesinde hem GAÜ’nin statüsünü hem de o dönemde geçiş yapmanın mümkün olmadığını ve YÖK tarafından denkliğinin tanınmadığını hatta kayıt yaptıran herkesin bunu da bildiğini şöyle anlatmış:“Benim yöneticilik yaptığım 1986 -1992 yılları arasında üniversiteye kayıt olan herkes bilir ki bu üniversitenin Türkiye’de denkliği yoktur. Girne Amerikan Üniversitesi’nin o dönemlerde kesinlikle denkliği yoktur. O zamanlarda üniversite tanıtımlarında da söylerdim. Girne Amerikan Üniversitesi’nin Türkiye’de denkliği yoktur.”Doğal olarak akla şu soru geliyor; İmamoğlu’nun referansı Özalp Tozan, 1986’da kurucusu olduğu, 1992 yılına kadar yöneticilik yaptığı GAÜ’nin YÖK tarafından tanınmadığını ve denkliği bulunmadığını; yani yatay geçişin imkânsızlığını en iyi bilen yetkili kişi olduğuna göre neden İmamoğlu’nun İ.Ü.’ye yatay geçişinde referans olmayı kabul etti?Tozan, savcılık ifadesinde İmamoğlu’nun kendisini referans göstermesine şaşkın; İmamoğlu’na referans olmadığını ve bu konuda İstanbul Üniversitesi’nden de kendisinin aranmadığını şu sözlerle anlatıyor:“Kendisini şahsen kesinlikle tanımıyorum. Neden böyle bir şey yazdı bilmiyorum. Benim binlerce öğrencim var, hatırlamam mümkün değil. İstanbul Üniversitesi beni bu konuyla ilgili hiç aramadı.”GAÜ VAKIF DEĞİL ŞİRKET ÜNİVERSİTESİÖzalp Tozan ifadesinde GAÜ’nin statüsü hakkında çarpıcı bilgiler de veriyor. Örneğin resmi statüsü olmayan GAÜ’nin vakıf üniversitesi bile olmadığını, özel bir şirket üniversitesi olarak kurulduğunu söylüyor. Dolayısıyla bir şirketin kurduğu üniversiteden devletin resmi üniversitesine geçişin mümkün olmadığını şöyle anlatıyor:“Girne Amerikan Üniversitesi bir vakıf üniversitesi değil özel şirket üniversitesidir. Mesela Bilkent Üniversitesi bir vakıf üniversitesidir. Yatay geçiş birbirine denk olan kurumlar arasında yapılır. O dönemde çok az üniversite olması hasebiyle üniversiteler arası geçiş konusu denk olan kurumlar arasında yapılacağı üniversiteler tarafından bilinir. Yani özel üniversiteden devlet üniversitesine geçmek mümkün değildir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bulunan Girne Amerikan Üniversitesi özel bir şirketin kurduğu üniversite olup nasıl Türkiye Cumhuriyeti’nde bir devlet üniversitesine geçiş yapılabilir, ben bunu anlamlandıramıyorum.” “Anlamlandıramadığı”, organize biçimde yatay geçiş usulsüzlüğü…
Source: Nedim Şener
Kaymakam Adaylığı Giriş Sınav sonuçları ne zaman açıklanacak, nereden ve nasıl sorgulanır? ÖSYM tarihi duyurdu!
2025 Kaymakamlık sınavının sonuçları için tarih belli oldu. 23 Şubat 2025 tarihinde gerçekleştirilen sınavın sonuçları, Mart ayı içerisinde açıklanacağı duyuruldu. ÖSYM”nin takvimine göre, kaymakamlık sınav sonuçlarının açıklanacağı tarih de netleşti. Peki, 2025 Kaymakamlık sınavı sonuçları nereden ve ne zaman açıklanacak? İşte, ayrıntılar… KAYMAKAMLIK SINAV SONUÇLARI NE ZAMAN AÇIKLANACAK? ÖSYM tarfından yayınlanan takvime göre İçişleri Bakanlığı Kaymakam Adaylığı Giriş Sınavı”nın sonuçları ise 21 Mart”ta açıklanacak. SINAV SONUÇLARI NEREDEN VE NASIL SORGULANABİLİR? Adaylar sınav sonuçlarını, ÖSYM”nin https://sonuc.osym.gov.tr internet adresinden T.C. Kimlik Numaraları ve aday şifreleri ile görüntüleyebilecekler. DEĞERLENDİRME SÜRECİ HAKKINDA 100 tam puan üzerinden yapılan değerlendirme sonucunda 70 ve üzeri puan alan adaylar, en yüksek puandan başlanarak sıralanacaktır. İlan edilen kadronun (65) 4 katı olan 260 aday, mülakata katılma hakkı kazanacaktır. 260. adayla aynı puanı alan diğer adaylar da mülakata çağrılacak olup, mülakat süreci İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülecektir.
Source: Sabah
Diploma diploma dip dip dip…
Aylardır CHP’nin ana gündemi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploması…
Diploma iptalinin önüne geçmek, sürmekte olan davalardan ceza almasını önlemek için kamuoyu baskısı oluşturmak, Mansur Yavaş’ı tasfiye etmek, Özgür Özel’i etkisiz eleman seviyesine düşürmek, Kemal Kılıçdaroğlu’nu tarihin tozlu sayfalarına havale etmek gibi çok maksatlı ‘önseçim’ tiyatrosu sürerken bir başka dünya şekilleniyor, Türkiye bu dünyada kendi yerini konumunu belirleme mücadelesi veriyor ama CHP’nin umurunda mı?
Netice itibariyle, perşembenin gelişi çarşambadan belli olur misali, o günün şartlarında da, günümüzde de hiçbir şekilde gerçekleşmesi mümkün olmayacak bir yatay geçiş ile sağlanan İstanbul Üniversitesi öğrenciliği ve buradan mezuniyet sonucu alınan diploma uzun bir süreç sonucunda Üniversite Yönetim Kurulu tarafından ‘yokluk ve açık hata’ nedenleriyle benzeri 28 diploma ile birlikte iptal edildi…
Şimdi konu farklı boyutlarıyla takdim edilmek, siyasallaştırılmak isteniyor. İşin aslı, esası gözlerden uzaklaştırılmak arzulanıyor…
Daha önce de bu konuda görüşlerimi akademik kimliğim ve uzun yıllara dayalı üniversite yöneticiliğim nedeniyle izah etmiştim.
Görünen o ki, yeniden izah gerekiyor…
Yatay geçiş için olmazsa olmaz şartlar vardır. Bunların ilki öğrencinin başarısını gösteren notlarıdır. Belli bir ortalamanın üzerine çıkılmadan yatay geçiş olmaz. Hiçbir vasat veya vasat altı öğrenci yatay geçiş hakkından faydalanamaz… Yani başarı şartı vardır…
İkincisi denklik konusudur. Öğrenci denklik durumunda geçiş yapabilir, denklik yoksa geçiş mümkün değildir. Denklik konusu da YÖK tarafından değerlendirilir ve böyle bir kabul ile ancak geçiş söz konusu olabilir. Burada, öğrencinin okumakta olduğu okulun denkliği, fakültenin denkliği, bölümün denkliği, derslerin denkliği gibi kriterler söz konusu olur…
Üçüncü ve önemli bir diğer şart ise, geçiş yapılacak üniversitenin YÖK tarafından tanınmasıdır. Üniversite olarak tanınmayan bir yapı tarafından velevki kendilerini adlandırırken üniversite olarak adlandırılmış olsun, tanzim edilen evrakların yine geçiş işlemleri açısından bir geçerliliği yoktur…
Peki burada ne oldu?
Sıralamış olduğumuz tüm hususlardan hiç birisi ile uyumlu olmadığı halde Sayın Ekrem İmamoğlu ile birlikte başka isimlerin de ‘yatay geçiş’ yoluyla İstanbul Üniversitesine kayıtlarının yapıldığı, bir kısmının ise ‘mezun’ olarak diploma aldığı belirtiliyor…
Peki, gerçekten burada bir kazanılmış hak var mıdır? Diplomayı almış olmak ve aradan çok uzun yıllar geçmesi hukuk dışı bir işlemi ve sonucunu hak haline getirir mi?
Mutlak butlan ve açık hata durumlarında iki şeyden bahsedilemez, birincisi kazanılmış hak, ikincisi ise zaman aşımı…
Birazcık idare hukukuna aşina olanlar dahi bu değerlendirmeleri rahatlıkla yapabilir… Bütün buna rağmen bu yatay olmayan yapay geçişi savunan kendilerine hukukçu, siyasetçi, akademisyen sıfatlarını layık görenler ne yapmak istiyor?
Kanımca hepsi ‘Eko sistem’ içindeler. Ne yazık ki, işin hukuki, etik boyutlarını görmemeyi tercih ediyorlar…
Kısa veya orta vadeli siyasal amaçları, maddi çıkarları için konuyu çarpıtıyorlar. Kafa karıştırmaya yöneliyorlar…
Bir kısmı ise olaya profesyonel yaklaşıyor, savunma hakkı kapsamında mesleğini icra ediyor, ya tutarsa mantığı içinde davranıyor…
Oysa ki, konu siyasal değil, hukuki… Hukuksuz işlem tesis edildiği zamanlarda siyaset dışı genç biri olan kişinin bugün siyasetçi olması, olayı siyasallaştıracaksa CHP’nin savunduğu gibi değil, yolsuzluk ve yozlaşmayla mücadele ve hukukun üstünlüğü savunusu olarak, tıpkı batı demokrasilerinde olduğu gibi cereyan etmelidir.
Bu olay üzerine verilen örnekler de ‘cinayet ve zaman aşımı’ bağlamında değil, sahtecilikle mal edinimi üzerinden gerçekleşmelidir. Sözgelimi sahte evraklarla başkasının malını üzerine geçiren kişi, olay anlaşıldığında aradan kaç yıl geçerse geçsin nasıl ‘zamanaşımı’nı ileri sürerek malın sahibi olmaya devam edemiyorsa burada da aynı durum vakidir…
Yatay geçiş işleminin ve diplomanın iptal makamı de elbette Üniversite Yönetim Kurulu’dur. Üniversite üzerine hiçbir fikri, yetki ve sorumluluk üzerine bilgisi olmayanların bu neviden iddiaları da boştur, spekülasyondur…
Bundan sonra ne olur?
Hukuki neticeleri olacaktır. İdari neticeleri olacaktır. Diplomaya bağlı tüm kazanımlar, edinimler de temelsiz kaldığı için aynı akıbete tabidir. Sözgelimi bu diplomaya bağlı lisans üstü eğitimler ve bunlardan dolayı edinilen diplomalar, girilen memuriyetler, edinilen makamlar da geçersizdir, yapılan askerlik ile ilgili yeni duruma göre işlem tesisi gerekecektir. Anayasa 101. Madde kapsamında Cumhurbaşkanı adayı olmak isteyen olursa bu kişiler arasında yüksek öğrenim gördüklerine dair bu diploma dışında bir başka geçerli diploma ibrazları icap edecek, yoksa aday olamayacaklardır…
CHP açısından ise, Kılıçdorağlu sonrası oluşan eko sistem dağılacak, yakın bir süreç içinde timsah gözyaşları silinecek, başta Özgür Özel olmak üzere tüm CHP prangalarından kurtulmuş olacaktır… Kesinlikle CHP’nin önünde yeniden bir siyasi parti olma imkan ve fırsatı doğacaktır…
Source: Zakir Av
AKP’li Şamil Tayyar’dan diploma çözümü
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesinin ardından eski AKP milletvekili Şamil Tayyar, cumhurbaşkanlığı adaylığı iki çözüm önerdi: “Yüksek öğrenim şartı ve iki defa cumhurbaşkanı seçilme sınırı kaldırılabilir.”
İstanbul Üniversitesi, 1990’da İşletme Fakültesi İngilizce programına geçen İmamoğlu dahil 28 kişinin mezuniyet ve diplomalarını ‘yokluk’ ve ‘açık hata’ gerekçeleriyle iptal etti.
Eski AKP’li vekil Tayyar, ‘bir sade vatandaş olarak’ X hesabından şunları yazdı:
“Diploma iptali, çözüm süreci, milletvekili transferi, yeni Anayasa, soruşturma dosyaları gibi çok sayıda tartışma konusu, toplumsal ve siyasal dinamikleri derinden etkiliyor. Tüm bu gerginliklerin merkezinde ise önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimine dair iddialar var. Haliyle siyasi tansiyon iyice arttı, toplumsal fay hatlarında daha fazla enerji birikmeye başladı.
Bu cendereden nasıl çıkılır? Bir sade vatandaş olarak, kişisel bir önerim var. Madem, tüm tartışmalar Cumhurbaşkanlığı seçimine çıkıyor, adaylık şartlarını düzenleyen Anayasanın 101. maddesinde yapılacak değişiklikler, belki çözüm olabilir. ‘Yüksek öğrenim’ şartı ve ‘iki defa Cumhurbaşkanı seçilme sınırı’ kaldırılabilir. AK Parti ve CHP bu konuda uzlaşırsa, siyaset doğal mecrasında akmaya, toplumsal gerginlik azalmaya başlar, bir ihtimal. Bence denenmeli.”
Source: aktifhabercom
Tüm kariyer hayatını sahtecilik üzerine kurmak: Diploma ve ahlak!
Öğretmen çocuğuyum. Taşra şehirlerinde, orta halli bir ailede büyüdüm. Babam 80’li yılların üniversitesinde hocaydı. Hem 12 Eylül’e hem paraya mesafe koymayı başarmıştı. Helal-haram kavramları hayatımızın merkezindeydi. Zengin değildik ama, şükür kimseye de muhtaç olmadık.
Anne babamın hayattaki en önemli maksadı beni ve kardeşimi okutmaktı. Çünkü bizim gibi insanlar için okumaktan, iyi tahsil yapmaktan başka çıkar yol yoktu. Bizim tahsilimiz için büyük fedakarlıklar yaptılar.
Ne otomobilimiz ne de evimiz vardı. En büyük lüksümüz ayda bir kez ailece kebap yemekti. Yazları köye gitmek dışında bir tatilimiz olmadı. Üniversite sınavına hazırlandığım odada bir gaz sobası vardı; sürekli yakmamak, idareli kullanmak gerekiyordu. Sabahlara kadar çalıştığımı, uyumadan okula gittiğimi hatırlıyorum. Benden küçük kardeşimin hikayesi de farklı olmadı.
Sonuçta ben de kardeşim de üniversite sınavını kazanıp birer diploma sahibi olduk, “ekmeğimizi elimize aldık”. Anne babamızın yıllar boyunca anlatacağı “gerçek başarı öyküsü” de esasen bu oldu.
Bizim hikayemiz, Türkiye’deki milyonlarca ailenin hikayesinden farklı değil. Özellikle orta sınıf aileler, çocuklarına iyi bir tahsil yaptırmayı yaşamlarının birincil amacı olarak görüyor. Hepsi büyük fedakarlıklar yapıyor. Yaygın deyim ile söyleyecek olursak “yemiyor yediriyor, giymiyor giydiriyor”.
Üniversite sınavının toplum vicdanındaki karşılığı da tam olarak bundan ileri geliyor. Üniversite sınavında hile yapanlar veya sınav sisteminin arkasından dolaşanlar, “emek hırsızı” olarak niteleniyor, tüm toplumca lanetleniyor.
Ben üniversite sınavına 1989 yılında girdim. Sınavı hayli yüksek bir puanla kazandım ve istediğim bölüme yerleştim. Ancak benimle beraber sınava giren ve kazanamayan pek çok arkadaşım vardı. İçlerinde ailesi zengin olanlar, çocuklarını Kıbrıs’taki “sözde üniversitelere” gönderdiler. Bunlar daha çok sosyal bilim bölümleri idi. Daha giderken yatay geçiş yapmayı planladıklarını hatırlıyorum.
1991 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nde bir dil kursuna gidiyordum. Mahaller arkadaşlarımdan biri Kıbrıs’ta inşaat mühendisliği okuyordu ve Yıldız’a gelmek istiyordu, ama denklik koşulu ve sair sebepler konusunda emin değildi. Yıldız’ın mühendislik fakültesine gidip konuyu sorduğumu hatırlıyorum. Öğrenci işleri yanıt verememiş, dekan sekreterine yönlendirmişti. Dekanlık yatay geçişin mümkün olmadığını, çünkü Kıbrıs’taki üniversitenin YÖK nezdinde denkliğinin olmadığını söylemişti. Arkadaşım okulunu -mecburen- Kıbrıs’ta bitirdi ve inşaat mühendisi oldu.
Şayet İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi de Yıldız Teknik Üniversitesi gibi mevzuata uygun hareket etse idi Ekrem İmamoğlu da tahsiline Kıbrıs’ta devam edecekti. Şimdi anlıyoruz ki sadece İmamoğlu değil, onunla beraber onlarca kişi daha bu yatay geçiş konusunu bir tür arka kapı haline getirmişler. İdare ise -henüz bilmediğimiz bir sebeple- bu geçişlere yol vermiş, hatta ön ayak olmuş.
Dün itibarı ile diplomalar fakülte tarafından iptal edildi. Diploması iptal edilenler arasında kimler yok ki! Holding yöneticileri, iş adamları, beyaz yakalı üst düzey yöneticiler, hatta profesörler! Tüm bu “yüksek rütbeli” adamlar/kadınlar, menfaat söz konusu olunca ilkesiz vahşiler gibi davranmışlar. Başkalarının hakkına girmişler.
O sene İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne usulsüz yatay geçiş yapanların 38 kişi olduğunu biliyoruz. Peki ya diğer sahalar, diğer okullar?
Herkes olayı cumhurbaşkanlığı adaylığı üzerinden değerlendiriyor ama işin en önemli kısmı ahlaki boyutu. Tüm kariyer yaşamını böylesi bir sahtecilik üzerine kuran insanların ahlaki düzeyini nasıl değerlendirmeliyiz?
Avrupa’da yaşansa, öznesi olan siyasetçiyi tarihin çöplüğüne gönderecek bu skandal, Türkiye’de hala tartışma konusu olabiliyor. Diploması iptal edilen insanlar -İmamoğlu başta- olayın adalet ve vicdan boyutunu atlayıp “kazanılmış hak” muhabbeti yapıyor. Oysa en baştan yok hükmünde olan bir kağıt parçasından söz ediyoruz.
Asıl önemlisi ise ahlakımıza dair bir çıkarım yapıp yapamadığımız. Bu işin ahlaki boyutu ne olacak? Kim bilir kaç insan başkalarının hakkına tecavüz ederek arka kapıdan üniversiteye girdi… Başka insanların hakkını gaspetmiş bu kişilere yönelik bir ahlaki yaptırım olmayacak mı? Yüzleri kızarmadan “kaldıkları yerden” devam mı edecekler?
Source: Gaffar Yak