En çok garson aranıyor: Mavi yakalı istihdamı düşüşte
Bu sonuç beni pek de şaşırtmadı aslında. Ki eminim siz de yakın bir zaman önce, lüks bir restoran ya da esnaf lokantasının kapısında, “Garson aranıyor” ilanı görmüşsünüzdür. Peki neden sürekli garsona ihtiyaç var sizce?Listede garsonluğu, dikiş makineci, kaynakçı, satış danışmanı takip ediyor. Fark ettiniz mi? En çok personel açığı bulunan meslekler listesinde ilk sıralarda, “mavi yaka” ya da “geleneksel” diyebileceğimiz meslekler var. Bu bir tesadüf olabilir mi? Her iki soruya da cevap aradım.KISA ZAMANDA ÇOK PARA KAZANACAKLARI İŞLER PEŞİNDELER2 kişi ve üzerinde istihdam sağlayan 86 bin iş yeriyle görüşülerek hazırlanan rapora göre işverenlerin yüzde 12,5’i eleman temininde güçlük çekiyor. Personel temini en zor ilk 10 meslek ise şöyle: Garson, Makineci (dikiş), Ahşap mobilya imalat ustası, Gazaltı kaynakçısı, İnşaat işçisi, Satış danışmanı, Tır-çekici şoförü, Yük taşıma şoförü, Akaryakıt satış elemanı Çelik kaynakçısı.İYİ BİR GARSON MAAŞI 80 BİN TL“Oysa” diyor, Tüm Restoranlar ve Turizmciler Derneği (TÜRES) Genel Başkanı Ramazan Bingöl, “Bugün deneyimli, mesleğini iyi icra eden bir garson en az 80 bin lira maaş alıyor.” Ekliyor: “Üniversite mezunu, yüksek lisansını yapmış, masa başında, bankada çalışan bir mühendis bugün, bu şartlarda o kadar kazanmayabiliyor.” Haklı. Daha çok zihinsel gücünü kullanan, yönetsel ve idari işler yapan; beyaz yakalılar ile el emeği ile çalışan, vasıflı/ vasıfsız diye ikiye ayrılan; mavi yakalılar, arasındaki gelir eşitsizliği son 5 yıldır tersine, mavi yakalılar lehine dönmüş durumda. Ancak mavi yakalı bir işçinin beyaz yakalı işçiye göre daha çok kazanma ihtimaline rağmen, orta vasıflı mavi yakalı mesleklerdeki ‘açık iş’ payı işsiz payından yüksek. “İş var ama çalışmak isteyen yok” söylemi tam da buraya düşüyor. Peki, neden?‘HERKES’ ÜNİVERSİTE MEZUNUBingöl’ün yanıtı şu: “Bundan 60-70 yıl önce beyaz yakalı arzı, mavi yakalıya göre düşüktü. Dolayısıyla iyi kazanıyor, yanı sıra itibar görüyorlardı. Aileler de çocukları okusun, iyi bir meslek sahibi olsun, ‘Hayatları kurtulsun’ istiyordu. Bugün, ailelerin o hayallerini gerçekleştirecek yüzlerce özel üniversite var artık. Ve gençlerimizin çoğu bu üniversitelerden mezun, masa başı iş istiyorlar. ‘O kadar üniversite okudum, bu saatten sonra garsonluk mu yapacağım?’ diye düşünüyorlar. Ancak herkese masa başı iş yok! Dolayısıyla ara eleman sıkıntısını giderecek eğitim programlarına ve meslek yüksek okullarına da en az üniversiteler kadar ihtiyaç var.”SOSYAL MEDYA ETKİSİ“Şunu da kabul edelim, bugün artık sosyal medya ve popüler kültürün de etkisiyle, herkes ‘havalı’ bir işi olsun, o işten de çok büyük paralar kazanıp, güzel bir hayat sürsün istiyor. Önlerinde örnekler de var. Ancak bu, ekonomik ve sosyal gerçekliğimize uymuyor. Bu noktada da bir zihniyet dönüşümü şart.”BEDENEN YORULMAK İSTEMİYORLAR“Bir de şu var; bugün artık teknoloji ve dijital dönüşümün etkisiyle sanırım, yeni nesil fiziki anlamda ‘tembel.’ Bedenen yorulmak istemiyorlar. Sabit saatlerde çalışmak istemiyorlar. Oysa 50-60 yıl önce okuyan da okumayan da illa bir işe girer, ailesine ekonomik anlamda yardım ederdi. Bugün çevremdeki çoğu genç, ‘okuyorum’ bahanesiyle ne okul sonrası ne de hafta sonları hiçbir iş yapmıyor, yerine ebeveyninden istiyor. Dolayısıyla gençleri maddi ve manevi anlamda çalışmaya özendirecek, meslekleri özellikle de geleneksel olanları tanıtacak, akademik ve kurumsal alanlarda geliştirecek, iş verenin de elini taşın altına koyduğu kapsamlı bir yol haritasına ihtiyaç var.”ÜNİVERSİTE SAYISINDAKİ ARTIŞ ‘ARA’ SEKTÖRÜ VURDUEkonomist, öğretim üyesi Doç. Dr. Oğuz Demir de mavi yakalı, “ara” eleman ihtiyacının yüksek olduğu işlere ve zanaata ilginin yüksek olmamasının nedeninin, üniversite sayılarındaki hızlı artışa bağlı olduğunu söylüyor: “Gençlerin eğitimleri de sosyal becerileri de kendilerini görmek istedikleri yer de ‘açık iş’ pozisyonlarına uygun değil. Üniversite yapma hızımıza ekonomimizin dönüşümü yetişemediği için böyle bir uyumsuzlukla karşı karşıyayız. Doğru, belki ‘eski’ mesleklerde ya da hizmet sektöründe gençler çok daha iyi para kazanacak çok daha iyi yan haklara sahip olacak. Ancak sorun şu ki; bu işlere göre bir eğitim ya da donanımları yok! Yani iş beğenmemekle alakalı bir durum değil bu. Dolayısıyla eğitimi eğer bu şekilde dizayn ettiysek, bu gençlere de uygun iş kolları yaratmalıyız. Çünkü ücret, artık tek başına belirleyici kriter değil” yorumunu yapıyor.PARA ALGISI DEĞİŞTİDoç. Dr. Demir’e göre, Türkiye’de gençler arasında “para” algısı da değişti. Şöyle açıklıyor: “Dünyanın herhangi bir ülkesinde garson olmak kimsenin canını sıkmıyor. Ancak bizde bu, can sıkabilecek bir statü göstergesi. Son yıllarda, sosyal medya ve popüler kültürün de etkisiyle farklı bir zenginlik algısı oluşmuş durumda. Çoğu insan kısa yoldan, çok zengin olmak istiyor. Meslek bilgisi, eğitimi ve itibarı rafa kalktı.”TÜRKİYE’DE 131 DEVLET ÜNİVERSİTESİ VARYüksek Öğretim Kurumu (YÖK) 2023 verilerine göre, Türkiye’de 131’i devlet, 77’si vakıf olmak üzere toplam 208 üniversite var. 2002 yılında devlet üniversitesi sayısı 68, vakıf üniversitesi sayısı 25’miş. 21 senede devlet üniversitesi sayısı yüzde 92, vakıf üniversitesi sayısı da yüzde 212 arttı.
Source: Fulya Soybaş
Zihinsel engelli sanıp alt sınıfa gönderdiler… Üstün zekâlı çocukların öğretmeni oldu
ANTALYA’da Demre Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde Müdür Yardımcısı olan görsel sanatlar öğretmeni Binnur Aydınyurt ilkokuldayken öğrenme güçlüğü yaşıyordu. Harflerle sayıları karıştırıyor, basit matematik işlemlerini rakamlar yerine elma ve ağaç çizerek yanıtlıyordu. Diğer çocuklardan farklı olan Binnur’un zihinsel engelli olduğu düşünüldü ve özel alt sınıfa verildi. Ancak Binnur’un annesiyle babası da eğitimciydi ve çocuklarına konulan bu tanının yanlış olduğunu düşünüyorlardı. Sonunda Binnur’un 3 zeka türünde akranlarından ileri olduğu anlaşıldı. Bunun üzerine Binnur sınıf atlatılarak eğitim hayatına dördüncü sınıftan devam etti.HAYALİ RESSAMLIKTIOrtaokulda öğretmeninin yeteneğini farkedip destek olmasıyla birlikte Binnur ressam olmayı aklına koydu. Sonrasında da resim hep hayatında oldu. Binnur Aydınyurt öğretmen olduktan sonra atandığı Kaş’ta köylülere sanatı sevdirmek için çalışmalar yaptı. Kalkan’da sergiler açtığı metruk binaların kültür evine dönüşmesine ön ayak oldu. Patara kazılarında çıkan eserlerin rölyeflerini yaptı, iki eseri Devlet Resim Heykel Müzesi himayesine alındı. Ancak onun en büyük başarılarından biri ‘sen okuyamazsın’ diyen zihinsel engelli olduğunu düşünen öğretmenine karşın Türkiye’nin en özel zekaya sahip öğrencilerinin yatılı okuduğu AR-GEM’de öğretmenlik yapması ve üstün yetenekli öğrencilerle çalışmasıydı. RAKAM YERİNE ELMA ÇİZİNCEAydınyurt hikayesini şöyle anlattı: “Kütahya’da ilkokul birinci sınıftayken harfleri ve rakamları karıştırıyordum. 2 ile 5’i toplamam istendiğinde sorunun karşısına 2 tane ağaç 5 tane elma çiziyordum. Okumada sıkıntım yoktu ama yazmak istemiyor, aradaki harfleri atlıyordum. A yerine gülen yüz, e gelecek yere güneş çiziyordum. Evde çekyatın arkasına yaptığım resimleri iğneleyerek kendi kendime sergi yapıyordum. Bir gün evde sergi açılışı yaparken mumları da yakınca odada yangın çıkarmıştım. Babam öğretmenevi müdüründen ‘bu kız sürekli evde sergi açtığını hayal ediyor, bari resimlerini siz duvarlara asın da mutlu olsun’ diyerek rica etmiş. İlk sergimi öyle açmış oldum. Ama 5’inci sınıfta İtalya’da barış temalı bir yarışmada dünya birinciliği kazandım.ANNEM BABAM ÖĞRETMEN OLMASAYDIEn büyük şansım annemin ve babamın öğretmen olması ve bana konulan tanıyı kabullenmemeleriydi.. Özel alt sınıfa gönderilince, Anadolu Üniversitesi’ne götürdüler. Yapılan testler sonucunda 1 alanda gerilik yani disleksi ancak görsel-uzamsal, duyusal ve sözel zekada ileri olduğum ortaya çıktı. Bu yeni tanıdan sonra özel alt sınıftan ayrıldım ve ikinci sınıftan dördüncü sınıfa atlatıldım. Ortaokulda Zakir Savaş isimli öğretmenim hayatıma en kıymetli dokunuşlardan birini yaparak beni resme daha fazla yöneltti. İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi’ne başladım. Orada 1 buçuk sene ailemden uzakta okudum ancak tek başıma İstanbul’da olmak çok zordu. Kütahya’da güzel sanatlar lisesine geçtim ve oradan mezun oldum. Üniversiteyi de Burdur Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okudum ve 25 yıl önce Antalya Kaş’ta öğretmenliğe başladım. 160 IQ ÜSTÜ ÇOCUKLAR- BİNNUR öğretmen “Benim yaşadığım sıkıntıları başka çocuklar yaşamasın diye bilhassa özel yetenekli çocuklarla çalışmak istedim ve BİLSEM’lerde görev yaptım” diyerek şöyle devam etti: “Tüm Türkiye’deki BİLSEM’lerde görev yapan sanat öğretmenlerinin koordinatörü oldum. Meslek hayatımın en özel görevlerinden biri de 160 IQ üzerindeki çocukların yatılı olarak öğrenim gördükleri AR-GEM’in kuruluş aşamasında görev almaktı. Daha sonra AR-GEM’de, yatılı müdür yardımcılığı yaptım. Ayrıca AR-GEM’in özel müfredatının yazılmasında görev aldım. Finlandiya, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde üstün zekalılara özgü müfredatlara yönelik araştırma yapmak için görevlendirildim.”‘OKUYAMAZ’ DİYEN ÖĞRETMENİMİ BULDUM- BİNNUR Aydınyurt ‘Bu çocuk okuyamaz, dört işlem yapamaz’ diyerek beni zihinsel engelliler sınıfına gönderen öğretmenini de yıllar sonra bulmuş: “Ona yaptığım çalışmaları anlattım. Hatırladı ve ‘evladım ne yapayım sen ne yazabiliyordun ne işlem yapabiliyordun’ dedi. Yanlış tanıyla özel alt sınıfa gönderilmiş bir çocukluk geçirdikten sonra hem sanat alanında hem de öğretmenlikte başarılı olmak için çalıştım ve çalışmaya devam ediyorum. 9 karma 18 kişisel sergi açtım ve sayısız üstün zekalı çocukla çalıştım. Şimdi hayalim üstün çocuklara yönelen öğretmenlerin gelişimlerine katkı sağlamak.”
Source: Beyazıt Şenbük