Yüreğimiz sızlar, ciğerimiz yanarken…
Canlılar arasında bir canlı türü olan insanın, ait olduğu memeliler sınıfındaki diğerlerinden tek üstünlüğü, beyinsel yeteneğidir. Ve tüm memeliler gibi beyni sayesinde hissedebildiğini, bal gibi bilir. Ama nedense düşünsel duygusallığına başka bir sakatatı kaynak gösterir. Yüreğini. Âşık olunca yüreğine ok saplanır. Karşılık bulursa aşkına, sevdiceğinin yüreğiyle çarpar yüreği. İki gönül bir olursa, samanlık seyran olur, hatta. Ayrılık yüreğini parçalar. Zaten keder de kalbini kırar. Üzülünce kanar. Sevinince coşar. Cesursa yüreklidir. Korkaksa yüreksiz. Kahramanların yüreği mangal gibidir. Oysa duyarsızdır manda gibi yürekler. Başkasının acısını içinde duyumsayanlar, yardımına koşanlar iyi yüreklidir. Acımasızlar kötü yürekli. Kötülük de onların işlevi. YÜREK YENİR, CİĞER DEŞİLİR Acaba niçin böyle soyut işlevler yüklemiştir insan soyu, işi zaten başından aşkın yüreğine? Karaciğer pıt pıt etmediği için mi? Yürekten konuşurken karaciğer nereden çıktı demeyin. İnsanlar, bugün “dudaktan kalbe” pompaladıkları tüm duyguları, ilk çağlarda karaciğere depoluyordu. Prometheus ’u anımsayın. Onun karaciğerini deşerek yerdi kartal, kalbini değil. Çünkü Prometheus’un insanlığa değin düşünceleri, duyguları, haksızlığa ve eşitsizliğe isyanı; dolayısıyla ilkeleri, coşkusu ve cesareti yüreğinde değil, karaciğerindeydi… BEŞ PARA ETMEZ CİĞERLER Batı kültüründe duyguları ve erdemi önce karaciğer simgelerdi. Ortaçağdan öteye yürek, karaciğerin yerini aldı. Eski çağlarda iki ciğer bir olunca samanlık seyran olur muydu, bilmem. Ama karaciğerin duygusal iktidar döneminden kalan bir şeyler var dilimize, yüreğin yerleşik egemenliğine rağmen. Örneğin “Ah ciğerimin köşesi” der Çingene, uzaktan sesi yankılanan sevdiceğine. Can ciğer olur, birbirini seven arkadaşlar. Birinin kaybıyla diğerinin ciğeri yanar. Korkaklar, ciğersizdir. Cesurlar ciğerini söker, alçakların. Soysuzların ciğeri beş para etmez. KALPSİZLERİN DİJİTAL KALBİ İnsanları insan yapan ortak değer “vicdan” dır, değerli okurlarım. Ve insanlık tarihi, başından bugüne elbette hemtürünün haklarını saymaya, korumaya ve savunmaya çalışan vicdan sahibi erdemlilerle, vicdansız erdemsizler arasında bitmeyen bir savaşımın öyküsünden ibarettir. Ne var ki vicdanın ciğerle simgelendiği çağlarda, evet, gaddarlık sınırsız ve derin ama zalimlerle savaşanlar arasında erdem ve mertlik çok daha yaygınmış… Yaşadığımız çağda ciğerin yerini alan ve vicdanı simgelemesi gerekirken dijital emojiye dönüşen, hatta sahtekâr politikacıların elleriyle yaptıkları kalp; ne erdem simgesi ne de mertlik. En önemli organımız, sözüm ona cesaretin kaynağı yüreğimiz, sosyal medyada kullanılan bir beğeni, basmakalıp bir sevgi pıtırcığı olup çıktı. TÜRKİYE’NİN VİCDANI SATILDI Dünya düzeni değişti, insanların insanlara yaptığı gaddarlık ve zulüm azalmadı, arttı, yöntem değiştirdi. Yeni düzen, ülkemizde önce erdemi yok etti, sonra mertliği. Vicdanlıların sayısı giderek azaldı. Direnenler ya hapiste çürütülüyor ya da süründürülüyor. Oysa… Binlerce şehidimizin kanını hiçe, on binlerce gazimizin yitik yaşamlarını ve yarım canlarını yok sayan bir zihniyetin; sözde barış bayramı diye coştuğu günler yaşıyoruz. Bir seçim şovu uğruna Türkiye’nin vicdanı satıldı. Yaşamın baharında asker oğul, öğretmen kız cenazelerinin döndüğü evlerde yıllardır yas tutan anaların, babaların, kardeşlerin, dul eşlerin, yetim yavruların yüreği mi sızlıyor dersiniz, yoksa ciğeri mi yanıyor? BARUTUMUZ KADAR YER YAKARIZ Herkesin yaşamı, romandır. Yeni fark ediyorum ki benimki nehir romanmış. Ancak üç cilde sığabilecek. İlkini yazdım, yayımlandı: Barut* Yaşam savaşında her birimiz, içimizdeki barut kadar yer yakarız. Barut bilgidir, deneyimdir, yetenektir. Benim barutum, kalemimdi. Anılarımın bu ilk cildinde, Türkiye’nin bugünlerini 1968’den 1981’e kadar hazırlayan makus tarihçeyi ve gencecik, parasız ama kararlı bir kadının, erkekler dünyasında var olabilmek için verdiği savaşı okuyacaksınız. Yüce sandığınız kimi ünlülerin aslında birer cüce olup nasıl alçalabildiklerini göreceksiniz. Barut’un ilk söyleşi ve imzasını, 19 Temmuz Cumartesi günü saat 17’den öteye, Beşiktaş’taki Booksandcoffee’ de ** yapıyorum. Gelebilen hoş gelir. — * Kırmızı Kedi Yayınevi ** Cihannüma, Barbaros Blv., No:48
Source: Mine G. Kırıkkanat